(Kapatılan)17. Hukuk Dairesi 2019/1893 E. , 2020/8000 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R-
Davacı vekili, davalı ... ve ...’nın 2005 yılında işledikleri müessir fiilden dolayı hükmedilen tazminat alacağı için haklarında icra takibi yaptıklarını, borçluların borca yetecek haczi kabil malının bulunmadığını ancak alacaklılardan mal kaçırmak amacı ile davalı ...’in borçlular hakkında Manisa 5.İcra Müdürlüğünün 2011/6371 sayılı takip dosyası ile muvazaalı takip yaparak, alacaklarının tahsilini engellediğinden muvazaalı takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, müvekkilinin Nail Kuyumculuk işletmesinin ortağı olduğu, borç verebilecek ekonomik gücü olduğunu ve davalı borçlular ile yıllardır devam eden ticari ilişkilerinin olduğunu, takibin muvazaalı olmadığından haksız açılan davanın reddini talep etmiştir.
Davalı borçlular cevap dilekçesi sunmamışlardır.
Mahkemece, davalılardan ..."in diğer davalılar hakkında kambiyo hukukundan kaynaklanan bonoya dayalı yaptığı icra takibi değerlendirildiğinde takibin muvazaalı olduğunun mevcut dosya kapsamına göre subuta ermediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava İİK’nın 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
1-İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.
Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması ve davanın beş yıllık hakdüşürücü süre içinde açılmış olması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280.maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.
Somut olayda, davacının alacağının kaynağının 2005 yılında işlenen müessir fiilden kaynaklanan tazminat olduğu, takibin kesinleştiği, muvazaalı olduğu ileri sürülen takibin borcun doğumundan sonra 04.07.2011 tarihinde başladığı davanın ise 26.02.2013 tarihinde 5 yıllık sürede açıldığı anlaşılmıştır. Ancak borçlunun aciz halinde olduğuna ilişkin olarak borçluların adresinde yapılmış haciz tutanaklarına ve alacağa yeterli mal varlığı olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.
Mahkemenin, öncelikle dava koşullarından olan borçlunun aciz halinin varlığı hususunda bir araştırma ve değerlendirme yapılmadan davanın esası hakkında karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
2-Kabule göre; Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi"nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasa"nın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK"da da yer verilmiştir. HMK 297. maddeye göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan
çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK"nın 298/2. maddede ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur.
HGK"nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas ve 2010-108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; "Yasa"nın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur."
Somut olayda, mahkemece muvazaalı olduğu ileri sürülen ve iptali istenilen Manisa 5.İcra Müdürlüğünün 2011/6341 sayılı takip dosyasının muvazaalı olmadığına kanaat getirildiği belirtilmiş ise de bu kanaatin dayanağı delil, bulgu ve gerekçenin ne olduğu hususunda bir açıklamaya yer verilmediğinden kararın gerekçeli olduğundan söz edilmesi mümkün değildir.
Bu nedenlerle, mahkemenin davanın reddi kararı gerekçesiz olduğundan isabetli bulunmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile diğer temyiz itirazları şimdilik incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 02.12.2020 günü oybirliğiyle karar verilmiştir.