17. Hukuk Dairesi 2019/4555 E. , 2020/6966 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davanın HMK 114/1-b maddesi gereğince yargı yolu caiz olmadığından asıl ve birleşen davanın HMK 115/2 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine dair verilen hükmün süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkili şirket nezdinde kasko sigortalı olan ... plaka nolu aracın 06.11.2012 tarihinde ...Sokağını takiben ... istikametine seyrederken, rögar kapağının üzerine arka tekerlek ile basması sonucu kapağın açılıp, aracın alt kısımlarına çarpması ile direksiyon hakimiyetini kaybederek, yola dik konuma gelecek şekilde sağ tarafa savrulması neticesinde hasarlandığını, yaptırılan hasar ekspertiz incelemesi neticesinde, 10.611,00 TL hasar bedeli ... A.Ş. firmasınca 22.01.2013 tarihinde ödendiğini, bütün bu nedenlerle fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak üzere, 10.611,00 TL alacağın 22.01.2013 ödeme tarihinden itibaren işleyecek olan avans faizi ile birlikte davalılardan kusurları oranında tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara tahmilini talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, Dairemizin ilgili bozma ilamına uyulmasından ve yapılan yargılama sonunda; davalı İSKİ ve ... yönünden 03.11.2015 tarihli red kararı kesinleşmiş olduğundan bu davalılar ile ilgili yeniden karar oluşturulmasına yer olmadığına, davalı İBB yönünden asıl
ve birleşen davanın HMK"nın 114/1-b maddesi gereğince yargı yolu caiz olmadığından asıl ve birleşen davanın HMK"nın 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiş; hüküm, asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğine, bozmaya uygun karar verilmiş olmasına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 20,00 TL kalan onama harcının temyiz eden asıl ve birleşen davada davacıdan alınmasına, 12/11/2020 gününde Üye ..."un karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
- KARŞI OY -
Yoldaki yağmur suyu rögar kapağından kaynaklanan trafik kazası nedeniyle oluşan zararı sigortalısına ödeyen davacı ... şirketinin bu zararın rücuan tazmini için açtığı davada, mahkemenin sorumluluğu tespit edilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönünden davaya bakmanın idare mahkemelerinin görevine girdiğinden bahisle davanın reddine dair kararının temyizi üzerine Dairemizde yapılan incelemede kararın onanmasına karar verilmiş ise de mahkeme kararının aşağıdaki gerekçeyle bozulması gerektiği düşüncesiyle Sayın Çoğunluğun kararına iştirak edemiyorum.
Dairemizin daha önce benzer olaylarda verdiği bozma kararları ile dosyaların gönderildiği idare mahkemelerinin de görevsizlik kararı vermesi üzerine konunun intikal ettiği Uyuşmazlık Mahkemesi istikrar kazanmış içtihatlarıyla davaya bakmanın adli yargının görev alanında olduğuna karar vermektedir. Görev konusu yetkili ve görevli mahkemece artık
çözülmüşken dosyanın tekrar idare mahkemesine gönderilmesi yargılamanın gereksiz uzamasına, emek ve kamu kaynağı ziyaına neden olacaktır. Davaların mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılması ve usul ekonomisi açısından da değerlendirildiğinde mahkemenin davanın esasına girerek sonuçlandırmasının doğru olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, yargı yolu görev uyuşmazlıklarını çözmeye yetkili tek mahkeme, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 24.12.2018 tarih ve Esas: 2018/842, Karar: 2018/825 sayılı kararında benzer şekilde hizmet kusuru sayılabilecek bir nedenle kazanın meydana geldiği iddiasıyla açılan davayla ilgili değerlendirmeler şu şekildedir.
2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu
yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)
Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.
Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.