17. Hukuk Dairesi 2016/8403 E. , 2019/3248 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, davalı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, 02/04/2011 tarihinde meydana gelen trafik kazasında müvekkillerinin murisi ..."in vefat ettiğini, davacılardan ..."in murisin eşi, ..."ın da oğlu olduğunu, kazaya karışan ...plakalı aracın zorunlu trafik sigortasının davalı ... tarafından yapıldığını, davacıların kazadan sonra maddi tazminat için sigorta şirketine başvurduğunu, davalı şirketin 11.08.2011 tarihinde ... için 39.247,98 TL, ... için 3.844,93 TL maddi tazminat ödediğini, ibranameyi müzayaka halinde imzaladıklarını, müvekkillerinin kendilerine ödenen tazminatın yetersiz olduğunu beyanla, belirsiz alacak davası kapsamında davacı ... için 500,00 TL, ... için de 4.500,00 TL olmak üzere toplam 5.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 02.04.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak müvekkillerine verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... vekili, davacı tarafın başvurusu üzerine 18.08.2011 tarihinde davacı ..."e 39.247,98 TL, ..."a 3.844,93 TL olmak üzere toplam 43.092,91 TL destekten yoksun kalma tazminatı ödendiğini, yargılama esnasında yapılacak bilirkişi incelemesinde hesaplamanın ödeme tarihindeki veriler esas alınarak yapılması ve eksiklik ya da yetersizlik iddiasının buna göre değerlendirilmesi
gerektiğini, zira aradan geçen sürede asgari ücret sebebi ile tespit edilecek tazminat miktarının farklı olacağını, birebir aynı veriler esas alınarak hesaplama yapıldığı taktirde arada fahiş fark oluşacağını, farkın oluşması halinde şirket tarafından ödenen miktarın ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazminat miktarından mahsubunun gerektiğini, ayrıca davanın açılmasına sebebiyet verilmediğinden yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davanın kısmen kabulü ile davacı ... için 21.754,90 TL, davacı ... için 180,24 TL"nin temerrüt tarihi olan 26.05.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara ödenmesine, davacı ..."in fazlaya ilişkin taleplerinin reddine, karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davalı ... Sigorta A.Ş. vekilinin davacı ... yönünden hükmedilen maddi tazminata ilişkin temyiz talebinin incelenmesinde; 6100 Sayılı HMK"nun geçici 3/2. maddesi delaletiyle 1086 sayılı HUMK"nun 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 01.01.2015 tarihinden itibaren 2.080,00 TL’ye çıkarılmıştır.
Temyize konu kararda bu davacı yönünden davalı aleyhine hükmolunan maddi tazminatın 180,24 TL olduğu görülmektedir. Karar, anılan yasanın yürürlüğünden sonra verildiğinden, hüküm altına alınan maddi tazminat kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay’ca da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğinden; davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; davalı vekilinin (5) nolu bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
3-Dosya kapsamından, davacılardan ..."in yargılama sırasında 30.12.2015 tarihinde vefat ettiği, davacılar vekilinin 07.01.2016 tarihinde verdiği beyan dilekçesinde davacı ..."in vefat ettiğini, diğer davacı ..."in ise babası ..."in varisi olarak davaya
devam etmek istediğini bildirdiği, dilekçe ekinde sunmuş olduğu veraset ilamından ise ..."in geride mirasçı olarak ..."i bıraktığı görülmüştür.
Temyize konu gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ise ölen davacı ... için 21.754,90 TL, davacı ... için ise 180,24 TL"nin faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
TMK"nın 28/I. maddesi uyarınca ölen kişinin taraf ehliyeti son bulduğundan ölen tarafa karşı davaya devam edilmesi ya da ölü kişi hakkında hüküm kurulması mümkün değildir. Bu durumda davayı diğer davacı müteveffa ..."in mirasçısı olarak takip eden ... yönünden hüküm kurulması gerekirken ölü kişi yönünden tazminata hükmedilmek suretiyle hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
4-10.04.1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmamış olmasının, hükmün gerekçe kısmında kabul edildiği bildirilen bir yükümlülüğün, hüküm fıkrasında karar altına alınmayışının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İBK"nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise, bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş,çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Diğer taraftan; 6100 sayılı HMK"nun 294-297. maddeleri hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK"nun 297/II maddesi); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalı ve tereddüt yaratıcı olmamalıdır.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Somut uyuşmazlıkta; tefhim edilen kısa kararda hükmedilen tazminata kaza tarihi olan 02.04.2011"den itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesine rağmen, gerekçeli kararda faiz başlangıç tarihi temerrüt tarihi 26.05.2011 olarak yazılmıştır. Bu durumda, tefhim edilen kısa karar ile sonradan yazılan gerekçeli karar birbiriyle çelişkili olup HMK"da ve Anayasa"da düzenlenen aleniyet ve mahkeme kararlarına itimat (güven) ilkelerini zedeler. HMK"nun 297. maddesi uyarınca kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedenidir.
5-Kabule göre de, davacı ... 30.12.2015 tarihinde öldüğünden bu davacı yönünden destekten yoksun kalma tazminatının ölüm tarihine kadar hesaplanması gerekir.
SONUÇ:Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin davacı ... yönünden hükmolunan maddi tazminata yönelik temyiz isteminin hükmün miktar yönünden kesin olması nedeniyle REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (3) ve (4) nolu bentte açıklanan ve re"sen görülen nedenlerle, (5) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 19/03/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.