17. Hukuk Dairesi 2016/11997 E. , 2019/2041 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalı borçlu ... hakkında takipler yaptıklarını, takiplerin semeresiz kaldığını dava konusu taşınmazların mal kaçırma amacı ile 26.06.2013 tarihinde düşük bedel ile davalı ..."a sattığından, bu tasarrufların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili, davanın görülebilmesi için gerekli aciz belgesinin sunulmadığını, takibin kesinleşmediğini ve davacı bankaya verilen ipotek bedellerinin borcu karşılamaya yeterli olduğunu, belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazların satış tarihindeki tespit edilen gerçek değeri kapsamında İİK 278. maddesinin 2. bendi anlamında edimler arasında aşırı oransızlık olduğu, tanık beyanları ve mevcut delillerden, davalı ... ile davacı arasındaki borç ilişkisini diğer davalı ..."ın yakından bilen veya bilebilecek bir durumunun bulunduğu anlaşıldığından bahisle davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal
ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir (İİK.md.283/1). Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nispi nitelikte, yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili değildir.
Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280.maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Özellikle İİK.nun 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza İİK.nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan İİK.nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır.
Somut olayda, dava dayanağı takip dosyalarındaki borçlar 04.01.2013 tarihili kredi sözleşmesi ile, 26.11.2011 tarihinde tanzim edilmiş bonolardan kaynaklanmaktadır.İptali istenilen tasarruf ise bu tarihten sonra 26.06.2013 tarihinde yapılmıştır. Borçlu adresinde 22.05.2015 ve 06.02.2015 tarihlerinde haciz yapılmış hacze kabil mal bulunmamış olup borçlunun aciz hali sabittir.
Ancak, mahkemenin kabulünün aksine, 5 nolu bağımsız bölüm üzerindeki, ipotek bedeli ile üçüncü kişinin borçluya gönderdiği havale bedelleri dikkate alındığında dava konusu taşınmazların tapudaki satış bedelleri ile gerçek değerleri arasında önemli bir oransızlık bulunmamaktadır. Davalı borçlu ile üçüncü kişi arasında İİK"nun 278/3-2 maddesi kapsamında bir akrabalık bağı olduğu iddia ve ispat edilmemiştir. Öte yandan İİK"nun 280.maddesine göre borçlu ile davalı üçüncü kişinin birbirini tanıdıkları, üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu bildiği veya bilmesi lazım gelen kişelerden olduğuna ilişkin somut bir delil sunulmamıştır. Borçlunun mal kaçırma amacında olması, dinlenen tanıkların bu yönde bilgilerinin olması borçlu ile aynı yerde yaşamayan üçüncü kişininde bilgisi olduğu anlamına gelmediği gibi, anılan maddeye göre üçüncü kişi ..."in borçlunun mali durumunu bildiğine ilişkin somut delil sunma ve ispatlama yükümlülüğü davacı alacaklıya ait olmasına rağmen davalıya üçüncü kişiye yükletilmeside isabetsizdir.
Bu halde, davalı ..."ın borçlunun mali durumunu ve alacaklılarını ızrar kastını bildiği veya bilmesi lazım gelen kişilerden olduğu somut olarak ispat edilmediğinden, davanın reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarda açklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine 26/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.