17. Hukuk Dairesi 2016/13401 E. , 2019/8656 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
(Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla)
Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm, davalı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, davacılar murisi tarafından kullanılan banka kredisine teminat amacıyla davalı tarafından hayat sigorta poliçesi düzenlendiğini, poliçe süresi içinde sigortalının öldüğünü, poliçe tanziminden önce mevcut olup tedavisi devam eden ve davalı tarafından bilinen kronik böbrek yetmezliği konusunda beyan yükümlülüğüne uyulmadığı gerekçesiyle davalının ödeme yapmaktan kaçındığını, davacıların icra baskısı altında kredi taksitlerini ödemeye devam ettiğini belirterek bakiye kredi taksitlerinden davalının sorumlu olduğunun tespitine ve davacıların ödediği kredi taksitlerinin ödeme tarihlerinden işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 28.03.2016 tarihli ıslah dilekçesiyle, taleplerini 12.600,00 TL"ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, sigortalının poliçe tanziminden önce mevcut olan hastalığını kasten gizleyip beyan yükümlülüğüne aykırı davrandığını ve zarardan sorumlu olmadıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davanın kabulü ile toplam 12.600,00 TL"nin yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, tazminatın 5.000,00 TL"lik kısmına dava ve 7.600,00 TL"lik kısmına ıslah tarihinden faiz işletilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, hayat sigorta sözleşmesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar murisinin kullanmış olduğu banka kredisi nedeniyle, davalı sigorta şirketi ile davacılar murisi ... arasında 28.09.2010-28.09.2015 vadeli hayat sigorta sözleşmesi imzalanmış; poliçenin düzenlenmesinden sonra, 17.12.2011 tarihinde davacılar yakını sigortalı vefat etmiştir.
Poliçenin tanzim edildiği ve rizikonun gerçekleştiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK"nun, sigorta sözleşmesi kurulurken sigortalıya yüklenen doğru bilgi verme (ihbar) yükümlülüğünü düzenleyen 1290. maddesi, her ne kadar mal sigortalarına ilişkin bulunmakta ise de, Dairemizin yerleşik kararları ile hayat sigortalarında da uygulanmaktadır.
Gerek TTK"nun 1290. maddesi ve gerekse Hayat Sigortası Genel Şartlarının C.2.2. maddesi düzenlemesine göre; sigorta şirketinin sorusu üzerine veya her hangi bir soru sorulmadan (dolayısı ile buna ilişkin bir form doldurulmadan) sigortalı, sözleşmenin yapılması sırasında kendisinin bildiği ve sigortacının sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek bütün halleri sigortacıya bildirmekle yükümlüdür.
Poliçenin düzenlenmesi sırasında sigortalının, doğru beyan yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğinin ve sigortacının TTK"nun 1290. maddesine göre, sözleşmeden cayma hakkını kullanmasının haklı olduğunu kabul için ise, sigortalının gizlediği iddia olunan hastalık ile riziko (ölüm) arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Anılan bu tespit ve değerlendirmenin yapılması da, tıbbi ve teknik bilgiyi gerektiren bir iştir.
Davalı taraf, poliçe tanziminden önce muriste mevcut olan kronik böbrek yetmezliği hastalığının gizlendiği ve ölümün de bu hastalıktan gerçekleştiğini belirterek zarardan sorumlu olmadıklarını savunmuştur. Mahkeme ise, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen raporla, poliçeden önceki kronik böbrek yetmezliğinin ölüme etkisinin saptanamadığı; zararın teminat dışı olduğunu ispat yükü altında olan sigortacının bu hususu ispat edemediği ve zarardan sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiştir.
Mahkemenin hükme esas aldığı 26.11.2014 tarihli Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu"nun raporu incelendiğinde; ölümden sonra otopsi işlemi uygulanıp tıbbi inceleme yapılmadığı için, daha önce teşhis edilen kronik böbrek yetmezliğinin ölüme etkisi olup olmadığının bilinemediği ve kesin ölüm
nedeninin saptanamadığı yönünde görüş bildirildiği görülmektedir. Ne var ki; sigortalı murisin ölümünden 3 gün önce halsizlik ve bilinçte bulanıklık şikayetleriyle hastaneye başvurduğu; düzenlenen epikrizlerinde, 2002 yılından beri diyabete bağlı kronik böbrek yetmezliğinin bulunduğu ve son 5 yıldır haftada 3 kez diyalize girdiği; hastanede yapılan müdahalelere rağmen gelişen kalp krizi sonucu öldüğünün tıbbi belgelerde yer aldığı; düzenlenen ölüm belgesinde de ölüm nedeni olarak 8 yıldır mevcut olan kronik böbrek yetmezliği ve 1 yıldır mevcut olan karaciğer yetmezliği nedeniyle gelişen bilinç kaybı ve septik şokun belirtildiği görülmektedir.
Davacılar murisi sigortalının, birbirine etki etmesi muhtemel olan kronik hastalıkları bulunduğu halde, poliçe tanzimi sırasında hiçbir sağlık problemi olmadığını beyan ettiği de dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Sigortalı muriste poliçe tanziminden önce mevcut olan kronik böbrek yetmezliğinin, diyabete bağlı olarak geliştiği; ölümden yaklaşık 1 yıl önce de karaciğer yetmezliğinin ortaya çıktığı; karaciğer yetmezliğinden kaynaklanan bilinç kaybı ile girilen septik şok sonucu ölümün gerçekleştiği ölüm belgesinde kayıtlı olduğuna göre; tüm bu rahatsızlıkların başlangıcı olan diyabetin, zaman içinde ortaya çıkan hastalıklara etkisinin değerlendirilmesi suretiyle, poliçeden önceki hastalıklar ile ölüm arasında illiyet bağı olup olmadığının saptanması gerekir. Bu itibarla; illiyet bağı konusunda yeterli irdeleme ve tespit içermeyen bilirkişi raporuna göre karar verilemez.
Açıklanan hukuki ve maddi vakıalar karşısında mahkemece; iç hastalıkları ve endokrinoloji uzmanı ile nefroloji uzmanı doktor bilirkişilerin de bulunduğu başka bir bilirkişi heyetinden, sigorta ilişkisinin kurulmasından önce sigortalı muriste bulunan ve sigortacıya bildirilmeyen diyabete bağlı kronik böbrek yetmezliği rahatsızlığı ile ölüm arasında illiyet olup olmadığı, diyabetin kronik böbrek yetmezliği ve karaciğer yetmezliği rahatsızlıklarının ortaya çıkması üzerindeki etkisinin ne olduğu hususlarının tıbbi verilerle açıklanması hususlarında, ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli bir rapor alındıktan sonra, sigortalı muris tarafından imzalanan bilgilendirme formundaki beyan ve kabul ile TTK"nun 1290. ve HSGŞ"nın C.2.2. maddesi kapsamında davalı sigortacının hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik incelemeyle, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 30.09.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.