Esas No: 2014/1371
Karar No: 2014/1371
Karar Tarihi: 29/9/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET ELARSLAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/1371) |
|
Karar Tarihi: 29/9/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucu |
: |
Mehmet
ELARSLAN |
Vekili |
: |
Av. Mehmet
Ali KAHRAMAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, köyün etrafında odun toplarken güvenlik güçlerince
açılan ateş sonucu başvurucunun yaralanması dikkate alınmaksızın 17/7/2004
tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi ve ret
işlemine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması
nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/1/2014 tarihinde Bakırköy 7.Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/11/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/4/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Şırnak ili Güçlükonak ilçesi Fındıklı köyünde
ikamet etmekte iken 1994 yılında iki köylüsü ile birlikte köyün etrafında odun
toplarken güvenlik güçlerince açılan ateş sonucu yaralandığını ve bu özel
durumundan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü terk etmek zorunda
kaldığını iddia etmiştir.
7. Başvurucu 12/7/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Şırnak Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
8. Komisyon, 21/1/2011 tarihli ve 2011/3-142 sayılı kararında
başvurucunun talebi kanun kapsamına girmediğinden, jandarmadan alınan yazılar
neticesinde köyün de boşaltılmadığı anlaşıldığından talebin reddine karar
vermiştir.
9. Komisyonun talebin reddi kararına karşı Mardin İdare
Mahkemesinde başvurucu tarafından dava açılmıştır.
10. Mardin İdare Mahkemesinin 30/12/2011 tarihli ve E.2011/895,
K.2011/2749 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesi
şöyledir:
“...Dosyada yer alan bilgi ve belgelerden,
davacının ikamet ettiği Fındık Köyü’ne ve köy halkına yönelik terör olaylarının
meydana gelmediği, davalı idarece Mahkememize sunulan listeye göre Fındık
Köyünün terör nedeniyle boşaltılan köyler ve mezralar arasında bulunmadığı,
köyün terör olaylarından dolayı boşaltılmadığı, Köyde 1990-1997-2000
tarihlerinde Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığınca yapılan nüfus sayımında
1752-2583-2026 kişinin bulunduğu, köyde okulun açık olduğu ve eğitime devam
edildiği, köyde olağan yaşamın sürdüğü, davacıların malvarlığına ulaşımını
engelleyen bir durumun bulunmadığı, bu durumda terör olayları nedeniyle
boşalmayan köyde davacıların terörden kaynaklanan herhangi bir zararının
bulunmadığı, dolayısıyla, davacıların 5233 sayılı Yasaya göre ödenmesi gerekli
bir zararının olmadığı anlaşıldığından, 5233 Sayılı Yasa hükümlerine göre
yaptıkları tazminat başvurusunun reddi yönündeki dava konusu işlemde yukarıda
anılan mevzuat hükümlerine ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır...”
11. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 13/11/2012 tarihli ve E.2012/5235, K.2012/10039 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 19/9/2013
tarihli ve E.2013/9596, K.2013/6125 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Karar
düzeltme kararı, başvurucuya 26/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 23/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
15. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen
nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa
ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 29/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, 1994 yılında iki köylüsü ile birlikte köyün
etrafında odun toplarken güvenlik güçlerince açılan ateş sonucu yaralandığını,
daha sonra can güvenliğinin kalmadığı gerekçesiyle köyden ayrıldığını, mal
varlığının zarar gördüğünü, mallarına ulaşımın ve kullanımın engellendiğini,
uğradığı zararların karşılanması amacıyla yaptığı başvurunun reddedildiğini,
ret kararına karşı açtığı davadan sonuç alamadığını, tazminat talebinin
reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun
ve açtığı davanın güvenlik güçlerince açılan ateş sonucu yaralanması
noktasındaki özel durumu nazara alınmaksızın kendisine yönelik bir terör
tehdidi ya da saldırısının bulunmaması gerekçesiyle reddedildiğini belirterek
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
19. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
20. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz bir takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun
yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz bir takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden
incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
§ 26).
21. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde açıkça terör dışındaki
ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında
kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları
zararların kapsam dışında olduğu belirtilmiştir.
22. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan
zararların yoğunluğu karşısında, 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas
edilmesi zorunlu gözükmektedir. Bu kapsamda, güvenlik kaygısının yerleşim yerinde
sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini
terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle
toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki
göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece
geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını
zorunlu görerek, güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen
boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme
olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan
hareketle 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine
yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemişlerdir (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 89,90; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§§ 84,85).
23. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin,
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadî bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek, açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır (Sabri Çetin, B. No:
2013/3007, 6/2/2014,§§ 45-50; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/6/2011, § 88). Bu
konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber, derece
mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası içermesi durumunda, Anayasal bir
temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında, farklı
bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
24. Başvurucunun, iki köylüsü ile birlikte köyün etrafında odun
toplarken güvenlik güçlerince açılan ateş sonucu yaralandığı, yerleşim yerini
terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk ettiği
noktasındaki özel durumunun nazara alınmasını talep ettiği anlaşılmaktadır.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı
Kanun"un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan hükümler gözetildiğinde, bireysel başvuruda bulunacakların,
başvuruya konu ettiği kamu gücü işlemi, eylemi ya da ihmali nedeniyle ya
kişisel olarak doğrudan etkilenmiş olması ya da başvurucu ile doğrudan mağdur
arasında şahsi ve özel bir bağın bulunması gerekir (bkz. Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği, B.
No: 2012/95, 25/12/2012, § 21)
26. Anayasa Mahkemesinin 3/5/2016 tarihli yazısı ile
başvurucudan, başvuru formunda ileri sürdüğü, iddialarını ispat etmeye yönelik,
açılan ateş sonucu yaralandığına dair her hangi bir belgenin dosyasında
sunulmadığı, anılan iddiasını ispat etmeye yönelik detaylı bilgileri içeren
belgeleri Mahkemeye sunması istenmiştir.
27. Başvurucu, 25/5/2016 tarihli dilekçesi ile can güvenliği
kaygısı ile köyünü terkettiğini anılan olaya ilişkin
belgeleri Şırnak İl Jandarma Komutanlığından dilekçe ile istediğini ancak
kendisine bilgi belge verilmediğini belirtmiştir.
28. Anayasa Mahkemesinin 9/6/2016 tarihli yazısı ile Şırnak İl
Jandarma Komutanlığından bölgelerinde belirtilen olayın yaşanıp yaşanmadığına
dair delil teşkil etmesi amacıyla bilgi belge istenilmiştir.
29. Şırnak İl Jandarma Komutanlığı 20/7/2016 tarihli dilekçesi
ile yapılan araştırma ve inceleme sonucu iddia edilen olaya ilişkin herhangi
bir bilgi ve belgeye rastlanılmadığını belirtmiştir.
30. Bu çerçevede, başvurucunun güvenlik güçlerince açılan ateş
sonucu yaralandığı iddiası hakkında, Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucuya
ve Jandarmaya yazılan müzekkerelere cevap olarak başvurucunun, olayın
yaşandığına dair herhangi bir bilgi veya belge sunmadığı, Jandarmanın da olayın
gerçekleştiğine dair bir veriye ulaşamadığını belirttiği tespit edilmiştir. Bu
tespitler karşısında, başvurucunun taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilebilmesinin, yerleşim yerlerini terör eylemleri veya terörle
mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle terk edip etmediği
noktasında nesnel ölçütten farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesini
gerektirecek boyuta ulaşmadığı anlaşılmaktadır.
31. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddianın kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
32. Başvurucu, Komisyonca verilen kararın akabinde açtığı
davadan sonuç alamadığını, göç etmeye mecbur kalması nedeni ile mal varlığına
ulaşamadığını, tarım, hayvancılık ve diğer köy geçim kaynaklarından mahrum
kaldığını, zararlarının tazmin edilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal
edildiğinden şikâyetçi olmuş; yargılama sürecinde yapılan incelemeler ve lehine
olmayan yargı kararı temeline dayandırıldığı tespit edilen bu iddiaların,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
33. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı; 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz
ve Recep Gündüz, § 24).
34. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi, bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
35. Başvurucu, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri
neticesinde zararının eksik hesaplandığını ve davasının reddedildiğini, bu
kapsamda Derece Mahkemesince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç
itibarıyla hukuka aykırı olduğunu belirtmekte olup başvurucunun iddialarının
özünün Derece Mahkemesince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk
kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına, esas itibarıyla yargılamanın
sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
36. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, dava dosyasında
yer alan bilgi ve belgelere göre başvurucunun ikamet ettiği Fındık köyüne ve
köy halkına yönelik terör olaylarının meydana gelmediği, idarece Mahkemeye
sunulan listeye göre Fındık köyünün terör nedeniyle boşaltılan köyler ve
mezralar arasında bulunmadığı, köyün terör olaylarından dolayı boşaltılmadığı,
köyde 1990, 1997, 2000 tarihlerinde Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığınca
yapılan nüfus sayımında köyde yıllara göre 1.752, 2.583, 2.026 kişinin
bulunduğu, köy okulunun açık olduğu ve eğitime devam edildiği, köyde olağan yaşamın
sürdüğü, başvurucunun mal varlığına ulaşımını engelleyen bir durumun
bulunmadığı, bu durumda terör olayları nedeniyle boşalmayan köyde başvurucunun
terörden kaynaklanan herhangi bir zararının bulunmadığı dolayısıyla 5233 sayılı
Kanun"a göre ödenmesi gerekli bir zararının olmadığı anlaşıldığından 5233
sayılı Kanun hükümlerine göre yaptığı tazminat başvurusunun reddi yönündeki
dava konusu işlemde mevzuat hükümlerine göre hukuka aykırılık bulunmadığı
belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucunun iddiaları, temyiz
merciince de incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmış,
karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir. Başvurucunun anılan iddialarına
yönelik olarak bu çerçevede Derece Mahkemesinin kararında açık bir keyfîlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
29/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.