Esas No: 2014/6241
Karar No: 2014/6241
Karar Tarihi: 29/9/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
KIRCA MÜHENDİSLİK İNŞ. TURZ. TİC. VE SAN. A.Ş. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/6241) |
|
Karar Tarihi: 29/9/2016 |
R.G. Tarih ve Sayı: 20/10/2016-29863 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Hicabi
DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Özgür DUMAN |
Başvurucu |
: |
Kırca
Mühendislik İnş. Turz.Tic. ve San. A.Ş. |
Vekili |
: |
Av. Yasemin
ŞİŞMANOĞLU |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hukuka aykırı olarak kum ve çakıl taşı çıkarma
faaliyetinin durdurulması, idari para cezası verilmesi ve faaliyetin
durdurulduğu tarihe kadar ocaktan çıkarılmış malzemeye el konulmasının mülkiyet
hakkının; itiraz üzerine idari para cezasının mahkemece kaldırılmasına rağmen
el konulma işleminin iptali için açılan davanın gerekçesiz şekilde ve kesin
hükmün bağlayıcılığına uyulmayarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/3//2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 23/5/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık başvuru hakkında bir görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Ordu İli ve İlçelerini Geliştirme Vakfı (Or-Ge), Melet
Irmağının 0-11 km arasının Turnasuyu ve Melet Dere ağızlarının temizlenmesi ve
malzeme çekilmesi için kendisine tahsisini talep etmiş ve Ordu İl Encümeninin
30/6/2005 tarihli ve 2005/159 sayılı kararı ile bualanlar bir yıllığına
Or-Ge"ye tahsis edilmiştir.
8. Or-Ge, 30/6/2005 tarihli ve 9 sayılı kararıyla Melet
Irmağı"ndan malzeme alım hakkının 12/8/2005 ila 12/2/2007 tarihleri arasında
375.000 TL bağış karşılığında başvurucuya devredilmesine karar vermiştir. Bu
karar doğrultusunda Or-Ge ile başvurucu arasında aynı yılın Ağustos ve Kasım
aylarında protokol ve ek protokol imzalanmış, bu protokoller 15/8/2005 ve 14/11/2005
tarihlerinde Ordu Valisince uygun bulunmuştur.
9. Protokol ile belirlenen bedel Or-Ge adına düzenlenen çeklerle
ödenmiş, başvurucu şirkete İl Özel İdaresi gelir Müdürlüğü tarafından farklı
tarihlerde tutanakla maden sevk fişleri teslim edilmiştir. Başvurucu, Protokol hükümleri çerçevesinde faaliyete
başlamış ve İl Özel İdaresi Genel Sekreterliğinin talebiyle 4/6/1985 tarihli ve
3213 sayılı Maden Kanunu"nun 31. maddesi gereğince çıkarılan malzeme bedelinin % 4"ünü Devlet Hakkı olarak Ordu İl Özel İdaresi hesabına
yatırmıştır.
10. İl Encümeni 13/4/2006 tarihli, 66 sayılı kararıyla başvurucu
şirketin protokol hükümlerine aykırı davrandığı gerekçesiyle alandaki
faaliyetlerinin durdurulmasına ve konunun araştırılarak rapor hazırlanması için
bir komisyon kurulmasına karar vermiştir. İl Özel İdaresi Genel Sekreterliğinin
18/4/2006 tarihli kararıyla başvurucu şirketin faaliyetleri geçici olarak
durdurulmuştur.
11. İl Özel İdaresi Genel Sekreterliğinin 14/8/2008 tarihli
kararıyla Defterdar Yardımcısı M.K. Tarafından hazırlanan raporda başvurucu
şirketin sözleşme ile kendisine verilen hakkı kötüye kullandığı, işletme
ruhsatı olmadan faaliyet gösterdiği, basiretli bir iş adamı gibi davranmadığı
belirtilerek 3213 sayılı Kanun"un 12. ve 03/02/2005 tarihli ve 25716 sayılı
Resmî Gazetede yayımlanan Maden Kanunu"nun I (a) Grubu Madenleri İle İlgili
Uygulama Yönetmeliğinin (Yönetmelik) 18. maddesi gereğince stokta bekletilen
233.800 m3 malzemeye el konulmasına karar verilmiştir. Bu
karar doğrultusunda 15/8/2008 tarihinde malzemeye el konulmuştur.
12. İl Encümeninin 4/9/2008 tarihli, 126 sayılı kararıyla
değişik komisyonlar tarafından yerinde yapılan incelemelerde başvurucu şirketin
sözleşme ile kendisine verilen hakkı kötüye kullandığı, amir hükümlere rağmen
ruhsat almadan faaliyet gösterdiği ve basiretli bir iş adamı gibi davranmadığı
belirtilerek başvurucuya çıkarılan 233.800 m² malzeme bedelinin beş katı
11.690.000 TL ceza uygulanmasına karar verilmiştir.
13. Öte yandan ruhsatsız faaliyet sonucunda çıkarıldığı ileri
sürülen 233.800 m3 malzemenin miktarı dikkate alınarak, başvurucu hakkında 3213
sayılı Kanun"un 12. maddesi uyarınca kesilen idari para cezasının iptali
istemiyle açılandavada Ordu 1. Sulh Ceza Mahkemesi, 27/12/2010 tarihli,
2010/305 Değişik İş esas sayılı kararı ile hukuka aykırı bulunan idari yaptırım
kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"İtiraza konu maddi olay ile yukarıda yer
alan yasal hükümlerin birlikte değerlendirilmesi sonucu Ordu İl Encümenince Melet
Irmağından malzeme alımının Ordu valisinin de başkanı olduğu OR-GE vakfına
tahsis olunup buradan malzeme alımının da OR-GE vakfı ile İl Encümeninin
başkanı olan Ordu Valisince uygun bulunan protokol ve ek protokol hükümlerine
göre işletim hakkının muteriz şirkete 12.08.2005-12.02.2007 tarihleri arasında
tahsis olunduğu, ancak daha sonra protokol hükümlerine aykırı davranıldığı
gerekçesiyle İl Encümenince şirketin faaliyetlerinin geçici olarak durdurulup
defterdar yardımcısınca hazırlanan rapora göre şirket hakkında protokol
hükümlerine aykırı davranıp mahallinden ruhsatsız olarak 1 a grubu maden
alındığı gerekçesiyle idari para cezasının uygulandığı; ancak öncelikli olarak
3213 sayılı yasaın 12. Maddesi ve Maden Kanununun ı (A) Grubu Madenleri İle İlgili
Uygulama Yönetmeliği hükümlerine göre idari para cezasının uygulanabilmesi için
yönetmeliğin 18. maddesine göre "...Bu tutanakta üretimin yapıldığı yer,
üretimi yapan kişi, taşıyan aracın plakası, aracı kullanan kişi, tartılması
mümkün ise sevk edilen maden cinsi ve miktarı ya da yaklaşık miktarı tespit
edilir..."bir tespit yapılmasının gerektiği fakat iptale konu idari yaptırım
kararı öncesinde böyle bir tespitin yapılmadığı, kaldı ki böyle bir tespitin
yapılmadığının da Ordu İl Özel İdaresinin 12.11.2010 tarihli yazısında da karşı
tarafça kabul olunduğu ve muteriz şirketin beyanları ile sunduğu belgelere
itibar olunarak cezanın uygulandığı bu yönüyle muteriz hakkında uygulanan idari
yaptırım kararının dayanağını teşkil edecek bir tespit tutanağı olmayıp idari
para cezasının olaya uygun olup olmadığını denetleyecek olan itiraz merciinin
(Sulh Ceza Mahkemesinin ve Ağır Ceza Mahkemesinin) bu durumu tespit etmesinin
mümkün olmayıp ceza hukukunda hakim prensip olan şüpheden sanık yararlanır
ilkesi uyarınca bu yönüyle idari para cezasının iptalinin gerektiği; ayrıca
Maden Kanununun I(A) Grubu Madenleri İle İlgili Uygulama Yönetmeliğine göre
ruhsat verme yetkisinin il özel idaresinde olup il özel idaresi organlarının İl
Özel İdaresi Yasasına göre İl Encümeni ve vali olup taraflar arasında yapılan
tahsis, protokol, ek protokol hükümlerinin il encümeninin başkanı sıfatıyla
vali tarafından onaylandığı, protokol ve ek protokolün imzalanması aşamasında
itiraz eden şirketin ruhsatının olmamasının ruhsat vermeye yetkili İl Özel
İdaresi ve vali tarafından bilinmemesinin mümkün olmadığı, yine OR-GE vakfının
30.06.2005 tarih 9 karar sayılı toplantısında KIRCA Mühendislik A.Ş nin
toplantı tarihi itibarıyla her hangi bir sıkıntı yaratmadıkları gerekçesiyle
vakıf ile şirket arasıında yapılan protokol hükümlerine göre işlem yapılıp
malzeme alımına rıza gösterildiği, kaldı ki muteriz şirket tarafından araziden
malzeme alım sıralarında 07.11.2005-31.12.2005 tarihli ödeme formu ile Ordu İl
Özel İdaresi 1 (a) grubu madenler için sevk fişlerinin düzenlenip OR-GE vakfı
hesabına ödeme yapıldığı gibi özel idare sevk irsaliyelerinin muteriz şirket
tarafından zimmetli olarak il özel idaresi müdürlüğüne teslim olunması ve Ordu
Valiliği İl Özel İdaresi Genel Sekreteterliğinin 14.04.2006 tarih 1047 sayılı
yazısında 3213 sayılı yasanın 31. Maddesine göre hesaplanan bedelin Nisan ayı
sonuna kadar İl Özel İdaresi hesabına yatırılması istemine ilişkin yazının
içeriği de dikkate alındığında burada çalışıldığının yetkili organlarca
işletmenin faaliyetlerinin durdurulması öncesinde bilindiği ve daha sonra
muteriz şirketin protokol hükümlerine aykırı davranılıp ruhsatsız malzeme
alındığı gerekçesiyle idari para cezasının uygulanmasının iyiniyet kurallarıyla
da bağdaşmayacağı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ise esasen protokol
hükümlerinin uygulanmasından kaynaklanıp bu uyuşmazlığın da Türk Borçlar
Kanunu"nda yer alan sözleşmeler hukukuna göre çözümlenmesinin gerektiği; tüm bu
açıklamalar ışığı altında uygulanan idari yaptırım kararının usul ve yasaya aykırı
olduğu anlaşılmakla..."
14. Karara karşı yapılan itiraz, Ordu Ağır Ceza Mahkemesinin
28/1/2011 tarihli, 2011/106 Değişik İş esas sayılı kararı ile reddolunarak
karar kesinleşmiştir.
15. Başvurucu malzemeye el konulması işleminin iptali için Ordu
İdare Mahkemesinde iptal davası açmış, Mahkeme 10/9/2008 tarihli kararıyla
davayı görev yönünde reddetmiş, Danıştay 8. Dairesinin 23/12/2009 tarihli bozma
kararı sonrasında davayı tekrar esastan ele almıştır.
16. Mahkeme 28/12/2011 tarihli ve E.2011/68, K.2011/1624 tarihli
kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"Bakılan davada;davacı şirket tarafından
Ordu İl Encümeni"nce Melet Irmağından malzeme alımının Ordu valisinin de
başkanı olduğu OR-GE vakfına tahsis olunup, OR-GE vakfı ile İl Encümeninin
başkanı olan Ordu Valisince uygun bulunan protokol ve ek protokol hükümlerine
göre buradan malzeme alım hakkının 12.08.2005-12.02.2007 tarihleri arasında
taraflarına devredildiği, OR-GE vakfına şekli anlamda işletme ruhsatı verilip
verilmemesinin idarenin takdirinde olduğu, maden çıkarma faaliyeti ile ilgili
bütün işlemlerin OR-GE Vakfı adına özel bir hasılat kira sözleşmesi türü olan
rödovans sözleşmesi niteliğindeki protokoller karşılığında ve İl Özel
İdaresinin bilgisi dahilinde yapıldığına ilişkin bilgi ve belgeler davacı
tarafça dosyaya sunulmuş ise de; I (a) Grubu madenlerin, il özel idaresince
ihale yolu ile ruhsatlandırılacağı ve ihale sonrası işletme ruhsatı ve izni
alan kişilerce maden üretim ve sevkiyatının yapılabilmesi olanaklı olup bu
konuda davacı şirkete verilen bir işletme ruhsatı ve işletme izninin olmaması
karşısında mahallinden ruhsatsız olarak çıkarılan I(a) grubu 233.800 m3
malzemeye idarece el konulabileceği sonucuna varılmıştır.
Diğer yandan;3213 sayılı Maden Kanunu"nun 12.
maddesi ve Maden Kanununun I(a) Grubu Madenleri İle İlgili Uygulama Yönetmeliği
hükümlerine göre çıkarılan malzemeye el konulabilmesi için üretimin yapıldığı
yer, üretimi yapan kişi, taşıyan aracın plakası, aracı kullanan kişi,
tartılması mümkün ise sevk edilen maden cinsi ve miktarı ya da yaklaşık
miktarını tespit eden bir tutanak düzenlenmesi gerekmekte ise de; el konulan
malzemenin işletme ruhsatı ve izni olmadan çıkarılarak stoklanması nedeniyle
sözkonusu bu durum dava konusu işlemi sakatlar nitelikte asli bir şekil
eksikliği olarak görülmemiştir.
Bu durumda; davacı şirketin, maden işletme
ruhsatı almadan faaliyet gösterdiğinden bahisle Melet Irmağından çıkarılan ve
Bayadı Köyü, Kurul Mevkiinde stokta bulunan 233.800 m3 1(a) grubu malzemeye
3213 sayılı Maden Kanunu"nun 12. maddesi uyarınca el konulmasına ilişkin olarak
tesis olunan 14.08.2008 tarih ve 7566 sayılı dava konusu işlemde hukuka
aykırılık bulunmamıştır."
17. Bahsedilen karar Danıştay 8. Dairesinin 19/10/2012 tarihli
ve E.2012/2124, K.2012/7913 sayılı kararıyla onanmış, aynı Dairenin 5/3/2014
tarihli ve E.2013/2726, K.2014/1693 sayılı karar düzeltme talebini ret kararı
ile kesinleşmiştir.
18. Kesinleşen karar başvurucuya 10/4/2014 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiş, başvurucu 8/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 3213 sayılı Kanun’un 26/5/2004 tarihli ve 5177 sayılı
Kanun"la değişik 12. maddesinin somut başvuruya konu davada uygulandığı dönemde
şöyledir:
“Üretilen madenin sevk fişi ile sevkiyatı
zorunludur.
Konveyör ve boru hattı ile sevkiyat, ocak ve
tesis mesafesi, nakil güzergahının durumu, cevherin tüvanan, konsantre, yarı
mamul ve mamul olarak taşınması göz önüne alınarak sevk fişi kullanımı ile
altın, gümüş, platin gibi kıymetli metallerin entegre tesislerinde ve
zenginleştirme tesisleri ile bu tesislerden elde edilen ürünlerin sevk fişi
kullanımı ve denetimi ile ilgili hususlar yönetmelikle belirlenir.
Ruhsat sahibi tarafından sevk fişi olmaksızın
maden sevk edildiğinin mülkî idare amirliklerince tespit edilmesi halinde, söz
konusu madenin ocak başı satış bedelinin üç katı tutarında idarî para cezası
verilir.
Denetim
ve inceleme sonucunda, yaptığı üretim ve sevkiyatı bildirmediği tespit edilen
ruhsat sahiplerine, ödenmesi gereken Devlet hakkına ilaveten bildirilmeyen
miktar için hesaplanacak Devlet hakkının on katı tutarında idarî para cezası
verilir.
Ruhsat veya işletme izni olmadan üretim
faaliyetinde bulunulduğunun tespiti halinde, üretilen madene mülkî idare
amirliklerince el konulur. Bu kişilere, bu fıkra kapsamında üretilmiş olup el
konulan ve el konulma imkânı ortadan kalkmış olan tüm madenin, ocak başı satış
bedelinin beş katı tutarında idarî para cezası uygulanır. Bu şekilde maden
çıkartılması ve/veya sevk edilmesi Devlet malına karşı işlenmiş fiil sayılır.
Bu fiili işleyenler adlî takibat yapılmak üzere ilgili makamlara bildirilir. El
konulan madenler, mülkî idare amirliklerince satılarak bedeli özel idareye
aktarılır.
Ticarî
amaç taşımayan ve köylülerin kendi zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak üzere köy
muhtarının yazılı izni ile üretilip sevk edilen yapı hammaddeleri için bu madde
hükmü uygulanmaz. Harç ve Devlet hakkı alınmaz.”
20. 3213 sayılı Kanun’un 26/5/2004 tarihli ve 5177 sayılı
Kanunla değişik 30. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herhangi bir sebeple hükümden düşmüş, terk
edilmiş veya taksir edilmiş alanlar ihale yolu ile aramalara açılır. İhale
ilânı Resmi Gazetede yayımlanır."
21. 3213 sayılı Kanun"a 10/6/2010 tarihli ve 5995 sayılı
Kanun"la eklenen Ek 7. maddesi şöyledir:
“Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının
bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödövans
sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş
Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar
rödövansçıya aittir. Ancak bu durum ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan
sorumluluklarını ortadan kaldırmaz."
22. Yönetmeliğin 6. maddesinin somut başvuruya konu davada
uygulandığı dönemde ilgili kısımları şöyledir:
“ I (a) Grubu madenler, il özel idaresince ihale yolu ile
ruhsatlandırılır. İhaleler il özel idaresinin tabi olduğu mevzuata göre
yapılır. Özel mülkiyet içerisinde bulunan I (a) Grubu maden sahaları ihale
edilemez.”
23. Yönetmeliğin 9. maddesinin somut başvuruya konu davada
uygulandığı dönemde ilgili kısımları şöyledir:
“I (a) Grubu maden ruhsatı almak için, ihale
sonrası gerekli bedellerin yatırılmasını veya özel mülkiyetindeki alan içinde
de talebin uygun bulunmasını takiben en geç on beş gün içerisinde işletme
ruhsatı talep harcı, yıllık işletme ruhsat harcı ile teminatı yatırılarak, Ek
Form-1"e uygun hazırlanmış taahhütnameyi, bir ay içerisinde de Ek Form-2"ye
uygun olarak hazırlanmış işletme projesini valiliğe vermek zorunludur. Gerekli
izinlerin alınmasını takiben Ek Form-3"deki işletme ruhsatı verilir. Alınmış
izinler ruhsata işlenir...”
24. Yönetmeliğin 18. maddesinin somut başvuruya konu davada
uygulandığı dönemde ilgili kısımları şöyledir:
“Ruhsat olmadan I (a) Grubu bir madenin
üretilip sevk edilmesinin, Genel Müdürlüğün veya mülki amirin yetkilendirdiği
kişiler tarafından tespit edilmesi halinde, durum bir tutanak ile tespit
edilir. Bu tutanakta üretimin yapıldığı yer, üretimi yapan kişi, taşıyan aracın
plakası, aracı kullanan kişi, tartılması mümkün ise sevk edilen maden cinsi ve
miktarı ya da yaklaşık miktarı tespit edilir. Üretilen madene mülki idare
amirliğince el konulur. Bu kişilere, bu fıkra kapsamında üretilmiş olup el
konulan ve el konulma imkanı ortadan kalkmış olan tüm
madenin, ocak başı satış tutarının beş katı miktarında idari para cezası
uygulanır. Bu şekilde maden çıkartılması ve/veya sevk edilmesi Devlet malına
karşı işlenmiş fiil sayılır. Bu fiili işleyenler adli takibat yapılmak üzere
ilgili makamlara bildirilir. El konulan madenlermülki idare amirliğince
satılarak bedeli il özel idaresine aktarılır.” kuralları yer almıştır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 29/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, işlemi yapan İdarece öyle nitelenmemiş olsa dahi
dere yatağının Orge Vakfına tahsis işleminin işletme ruhsatı niteliğinde
bulunduğunu, ruhsat işleminin şekli şartlarına uyulmamış olsa dahi idari
işlemin yargı tarafından iptal edilene veya işlemi yapan İdarece geri alınana
kadar hüküm ve sonuç doğuracağını, dolayısıyla Orge Vakfı ile Başvurucu şirket
arasında imzalanan protokolün rodövans sözleşmesi niteliğinde olup geçerli
olduğunu, İdarenin söz konusu protokol çerçevesinde tahakkuk eden Devlet
Hakkının ödenmesini firmadan talep etmesinin ve satış bilgi fişi verilmesinin
maden mevzuatına uygun üretim yapıldığını gösterdiğini, İl Encümeni kararı ve
protokoller kaldırılmadığı için firmanın dere yatağından çıkarılan malzemenin
mülkiyetini geçerli olan protokol çerçevesinde kazandığını, hukuken geçerli
protokollere dayanarak işletme faaliyetini yürüttüklerini, İl Özel İdaresi ile
Or-Ge arasında alanın tahsisine ilişkin olarak hukuki eksikliklerin sonucunun
kendilerine yüklenemeyeceğini, bahsi geçen malzemeye İdarece el konulmasının
mülkiyet hakkına hukuka aykırı müdahale olduğunu, idari para cezasına karşı
açılan dava sonucunda verilen iptal hükmü ile uyuşmazlığın kesin olarak
sonuçlandırıldığını, bu kararın idari yargı yerlerini de bağlaması gerektiğini,
ayırca aynı suçun iki defa cezalandırılamayacağını, idari yargıdaki davada
rödövans sözleşmesiyle ilgili sunduğu hukuki mütaalalar ve iddiaların mahkeme
kararlarında karşılanmadığını, kararların gerekçesiz olduğunu belirterek Anayasa"nın
2., 10., 35., 36., 123. ve 141. maddelerinde yer alan hak ve ilkelerin ihlal
edildiğini ileri sürerek ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasına, ayrıca el konulan malzeme için tedbir kararı
verilmesine hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu yapılan protokole dayanarak
İdarenin bilgisi dahilinde gerçekleştirdiği maden çıkarma faaliyeti sonucu
çıkardığı malzemeye ruhsatı olmadığı gerekçesiyle el konulmasının aynı konuda
verilmiş adli yargı kararına rağmen idare mahkemesince reddedilmesinin ve idari
yargıda ileri sürdüğü iddiaları ve sunduğu deliller tartışılmadan karar
verilmesi nedenleriyle yargılamanın hakkaniyete uygun sonuçlanmadığını,
kararların gerekçesiz olduğunu ayrıca eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
28. Başvurucu eşitlik ilkesinin ihlal ediliğini ileri sürmekle
beraber, Anayasa"nın 10. maddesinde yer alan hangi nedenle kendisine ayrı bir
muamelede bulunulduğunu açıklamamaktadır. Başvurucu ayrıca bir suçtan iki defa
cezalandırıldığını ileri sürmektedir. Başvurucuya verilen idari para cezasının
adli yargıda kaldırıldığı dolayısıyla el konulma işlemi bir ceza işlemi olarak
görülse dahi ortada ikinci bir cezanın kalmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle
bahsedilen şikâyetler incelenmeyecektir.
29. Yine başvurucu kesin hükme saygı ilkesinin ihlal ediliğini
ileri sürmekle berber kesin hükme dayanak olarak gösterdiği adli yargıda
görülen para cezasının iptaline ilişkin dava ile somut başvuruya konu idari
yargıdaki dava aynı alanda maden çıkarma faaliyetinden kaynaklandığı ancak
farklı konuların ele alındığı görülmektedir. Bununla beraber gerek adli
yargıdaki davanın idari yargıdaki davaya etkisi gerekse idari yargıdaki
davalarda kararların gerekçesiz olduğuna ilişkin iddialar mülkiyet hakkı
kapsamında yapılan incelemede irdeleneceğinden bu konularda da ayrıca inceleme
yapılmaya gerek görülmemiştir.
30. Başvurucunun şikâyetinin özü idarenin bilgisi dahilinde ve
hukuka uygun olduğunu ileri sürdüğü gerçekleştirilen faaliyeti sonucu elde
ettiği malzemeye el konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
olduğundan başvuru bu hak yönünden incelenecektir.
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
32. Başvurucuidarenin bilgisi dahilinde ve hukuka uygun olduğunu
ileri sürdüğü gerçekleştirilen faaliyeti sonucu elde ettiği malzemeye el
konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın “Mülkiyet
hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
34. Anayasa"nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
35. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) Ek (1) No.lu
Protokol’ün “Mülkiyetin korunması”
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
36. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir
haktır. Anayasa’ya göre bu hakka ancak kamu yararı nedeniyle ve kanunla
sınırlama getirilebilir. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak
bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir
(Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 28, 32).
a. Mülkün ve Müdahalenin
Varlığı
37. Anayasa ve Sözleşmenin ortak koruma alanındaki mülkiyet
hakkı özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı
kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup, bu alanlarda kabul
edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız
olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin
Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31).
38. Anayasa ve Sözleşme"nin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı, mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir
kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı,
kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve
Sözleşme"yle korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir. Bu hususun istisnası
olarak belli durumlarda, bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir
"alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti",
Anayasa"nın ve Sözleşme"nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı
güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve
Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36,37).
39. Somut başvuruya konu olayda yetkili makamların bilgisi ve
onayıyla yapılan protokol çerçevesinde çıkarılan malzemelerin başvurucu şirkete
ait olduğu ve deposunda bulunurken İdarece ruhsatsız çıkarıldığı gerekçesiyle
el konulduğu sabittir. Bu durumda başvurucunun yapılan protokol kapsamında
çıkarılan söz konusu malzemeye bağlı mülkiyet hakkı kapsamında mülk olarak
ifade edilecek korunmaya değer bir menfaatinin bulunduğu ve el koyma işlemi ile
bu menfaate müdahale edildiği açıktır.
b. Müdahalenin Türü
40. Anayasa’nın 35. maddesi ve (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi
benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç
kural ihtiva etmektedir. Sözleşmenin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl
yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını
tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda
mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi
koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 46).
41. Her iki düzenlemenin üçüncü cümlelerinde ise mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35.
maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken
Sözleşme"ye Ek (1)No.lu protokolün birinci maddesinin ikinci fıkrası devletlere
mülkiyeti kamu yararına düzenleme ve vergiler ve diğer katkılar ile cezaların
tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını
saklı tutarak taraf devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin
kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduklarını kabul etmektedir. Bununla
beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 47).
42. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ikinci ve
üçüncü kurallar, mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen
birinci kuralın özel görünüm şekilleridir ve bu nedenle ikinci ve üçüncü
kuralların genel nitelikli birinci kuralın ışığındaanlaşılması gerekmektedir
(James ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 37).
43. AİHM"in el koyma ve müsadere yoluyla yapılan müdahalelere
ilişkin genel yaklaşımı; bu müdahaleler mülkten yoksun bırakmayı içerse dahi
Sözleşme"ye Ek 1 No.lu Protokol"ün 1. maddesinin ikinci paragrafı kapsamında
mülkiyetin kullanımının kontrolü olarak değerlendirilmesi gerektiği yönündedir
(Frizen/Rusya, B. No: 52824/00,
24/3/2005, § 31; Veits/Estonya,
B. No: 12951/11, 15/1/2015, § 70 ve AGOSI/Birleşik
Krallık, B. No: 9118/80, 24/1/1986, § 51).
44. Başvurucunun mülkiyetinde bulunan malzemeye el konulması, bu
mülklerin başvurucunun hüküm ve tasarrufundan çıkmasına ve elinden alınmasına
yol açmış ise de bu yoksun bırakma işlemi, mülkün gerekli izinler alınmadığı
gerekçesine dayalı olarak mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolü
amacıyla yapılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun mülkiyetinde bulunan malzemeye
el konulmasının mülkiyetin kullanımının kontrolüne ilişkin üçüncü kural
çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal oluşturup Oluşturmadığı
i.Kanunilik
45. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, onun ürünlerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir
haktır. Anayasa’ya göre bu hakka ancak kamu yararı nedeniyle ve kanunla
sınırlama getirilebilir. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak
bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir
(Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§
28, 32).
46. Anayasa’nın 35. ve 13. maddeleri birlikte okunduğunda
mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla
yapılması gerektiği hüküm altına alınmaktadır. AİHM; yasada öngörülen
koşulları, bir diğer ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış
yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik
şartını karşılayabildiğini kabul ederken (Malone/Birleşik
Krallık, B. No: 8691/79, 2/8/1984, §§ 66-68) Anayasa, tüm
sınırlandırmaların mutlak manada kanunla yapılacağını öngörerek Sözleşme’den
daha geniş bir koruma sağlamaktadır (Mehmet
Akdoğan ve Diğerleri, § 31).
47. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da
bireylerin davranışlarının sonucunu önceden öngörebilecekleri kadar hukuki
belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik
koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 56).
48. 3213 sayılı Kanun’un 12. maddesinin somut olaya uygulandığı
dönemde "Ruhsat veya işletme izni
olmadan üretim faaliyetinde bulunulduğunun tespiti halinde, üretilen madene
mülkî idare amirliklerince el konulur." hükmünü içerdiği
görülmektedir. Maddenin güncel hâli de benzer bir hüküm içermektedir.
Bahsedilen hüküm açık ve net ifadeler içermekte olup anlaşılabilir olduğunda
tereddüt bulunmamaktadır. Ayrıca resmî gazete ve ilgili kurumların internet
sitelerinden yayınlanan hükümlerin ulaşılabilir olduğu ve ruhsatsız maden
çıkaran kişilere uygulanacak yaptırımların öngörülebilir olduğu da açıktır.
49. Başvurucunun dile getirdiği protokolün de ruhsat ve/veya
izin kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, maden çıkarma izninin Valilik
başta olmak üzere ilgili kamu kurumlarının bilgisi ve bunlarla yapılan
protokoller çerçevesinde gerçekleştirildiği, dolayısıyla malzemeye el koyma
gerekçesinde gösterilen ruhsatsız çalışma olmadığından kanunsuz bir müdahale
olduğu yönünde şikayetleri bulunmakla beraber bu husustaki tartışmanın
ölçülülük incelemesiyle birlikte ele alınması uygun görülmüştür.
ii. Meşru Amaç
50. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel
çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün
kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirme hedefine yönelmek
durumundadır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde, açıkça
temelden yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu
yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Müdahalenin
kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 34, 35,
36).
51. Kamu yararı doğası gereği geniş bir kavramdır. Neyin
toplumun genel çıkarına olduğu konusunda da çok farklı görüşlerin ortaya
çıkması kaçınılmazdır. Neyin kamu yararına olduğu, yasama ve yürütme
organlarının siyasi, ekonomik ve sosyal tercihlerine göre farklılaşabileceği
gibi değişen ekonomik, sosyal ve siyasi koşullar kamu yararı amacı ile yapılan bir
iş ya da hizmetin nitelik veya niceliğinin değiştirilmesini gerekli kılabilir (Habibe Kalender ve diğerleri, B. No:
2013/3845, 1/12/2015, § 33). Bunun yanında düzenleme yetkisinin kullanıldığı
durumlarda mülkiyetin devlete geçtiği durumlara göre devletin daha geniş takdir
yetkisi bulunmaktadır.
52. Anayasa"nın 168. maddesinde; "Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu
altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu
hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabiî
servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle
ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun
açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken
şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler
kanunda gösterilir." denilmektedir. Buna göre tabiî servetler
ve kaynaklar kapsamında bulunan madenlerin aranması ve işletilmesi ile ilgili
olarak gerçek ve tüzel kişilerin uyacakları koşulların, Devletçe yapılacak
gözetim, denetim usul ve esasları ile yaptırımların yasada düzenlenmesi
gerekmektedir (AYM, E.2004/70, K.2009/7, 1/6/2009).
53. Madenler Devletin hüküm ve tasarrufunda bulunduğundan, buna
ilişkin hakların kullanımı Maden Kanunu hükümlerine dayanarak verilecek
ruhsatla mümkün olmaktadır. Madenler, Maden Kanunu"nun 2. maddesine göre beş
grupta sınıflandırılmakta, maden arama ve işletme ruhsatları da belirtilen bu
gruplara göre verilmektedir (AYM, E.2004/70, K.2009/7, 1/6/2009).
54. 5177 sayılı Kanun"un 3213 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile
değiştirilen 6. maddesinin gerekçesinde
"Bu düzenleme ile Genel Müdürlükçe yapılan tetkikler sonucunda ruhsat
sahibinin sahasında yaptığı üretimini beyan etmemesi halinde yapılacak işlem
ile ruhsatsız alanda kaçak maden üretimi tespit edildiğinde yapılacak işlemler
ayrı belirlenmiştir. Böylece hem üretilen hammaddenin kayıt altına alınması
sağlanmış, hem de kaçak üretimin önüne geçilerek sektörün ülke ekonomisine
katkısının arttırılması amaçlanmıştır." denilerek getirilen
idari yaptırım niteliğindeki el koyma işlemi ve para cezalarının amacı
açıklanmıştır.
55. Gerek devletin hüküm ve tasarrufunda olan dolayısıyla
izinsiz çıkarılması yasaklanmış olan madenlerin üzerinde bulunan devlet hakkı
gereği, izinsiz çıkaranların elinden alınarak devlete geri kazandırılması
amacı, gerekse çıkarılan hammaddeyi kayıt altına alma ve ülke ekonomisine
katkıyı arttırma amacıyla uygulanan caydırıcı etkiye sahip bir idari yaptırım
mahiyetinde olan el koyma işleminin meşru kamu yararı amacı bulunduğu açıktır.
iii.Ölçülülük
56. Bu durumda başvuruya konu alanda ruhsatsız olduğu
gerekçesiyle başvurucu tarafından çıkarılan malzemeye el konulması suretiyle
mülkiyet hakkına yapılan müdahale nedeniyle başvurucunun mülkiyet hakkı ile
kamunun yararı arasında ölçülülük ilkesi gereği kurulması gereken adil dengenin
gözetilip gözetilmediği değerlendirilmelidir.
Genel İlkeler
57. Anayasa"nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyetleri ancak
kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı gereği karşılığı ödenmek suretiyle
ellerinden alınabilir. Anayasa"nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi
gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları halinde elde edilmek istenen
kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında adil bir
denge kurulması gerekmektedir (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 37).
58. Anayasa ve Sözleşme devlete mülkiyetin kullanımı veya
mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi
vermektedir. Mülkiyeti sınırlamaya göre daha geniş takdir yetkisi veren
düzenleme yetkisinin kullanımında da kural olarak yasallık, meşruluk ve
ölçülülük ilkelerinin gereklerinin karşılanması aranmaktadır. Bunun yanında
ölçülülük ilkesi gereği mülkiyetten yoksun bırakmada aranan tazminat ödeme
yükümlülüğü, somut olayın koşullarına bağlı olarak düzenleme/kontrol yetkisinin
kullanıldığı durumlarda gerekmeyebilmektedir (Depalle/Fransa
[BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010, §§ 83, 84, 91).
59. Ölçülülük ilkesi, "elverişlilik",
"gereklilik" ve "orantılılık" olmak üzere üç alt
ilkeden oluşmaktadır. "Elverişlilik",
öngörülen müdahalenin, ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, "gereklilik",
ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca
daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, "orantılılık" ise bireyin hakkına
yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin
gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 38).
60. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin bireyin çıkarları ile
kamunun genel yararı arasında bulunması gereken adil dengeyi bozmaması
gerekmektedir. Müsadere veya el koyma yoluyla yapılan müdahalenin ölçülülüğü;
bir yandan takip edilen meşru amacın önemi ile başvurucuya yüklenen külfet
diğer yandan da-müdahalenin doğası gereği- her somut olay bakımından
başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışları dikkate alınarak
diğerlendirilmelidir (bkz. Lavrechov/Çek
Cumhuriyeti, B. No: 57404/08, 20/6/2013, 44).
61. AİHM, müsaderenin bir suç isnadına bağlı olarak uygulandığı
durumlarda yöntemince yapılan ceza soruşturması ve kovuşturması neticesinde
davanın mahkûmiyet ile sonuçlanması gerekmekle birlikte (bkz. Phillips/Birleşik Krallık, B. No:
41087/98, 5/7/2001 § 52-54)mülkün yasa dışı olarak ele geçirildiği (bkz. Riela ve diğerleri/İtalya, B. No:
52439/99, 4/9/2001; Arcuri ve
diğerleri/İtalya, B. No: 52024/99, 5/7/2001) ya da yasa dışı
aktivitelerde kullanıldığı (bkz. Butler/Birleşik
Krallık; B. No: 41661/98, 27/6/2002) durumlarda mahkûmiyetten
bağımsız olarak da müsadere kararı verilebileceğini ifade etmektedir.
62. Bu ilkeler el koyma işlemlerine uygulandığında ilgili
düzenlemelere aykırı olduğu gerekçesiyle çıkardığı malzemeye el konulan
kişilere aynı zamanda uygulanan idari cezanın mahkemelerce uygun bulunması
gerekmekle birlikte olayın koşullarına göre bu iki işlem birbirinden bağımsız
olarak da uygulanabilecektir.
63. AİHM"e göre Sözleşme"ye Ek 1 No.lu Protokol"ün 1. maddesi;
kural olarak usule ilişkin güvenceleri içermemekle beraber kişilere, keyfî
müdahalelerden korunmak amacıyla mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden bu
önlemlerin yasa dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına
ilişkin sav ve itirazlarını yetkili makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya
koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır (AGOSİ/Birleşik Krallık, B. No: 9118/80,
24/1/1986, § 60; Saccocia/Avusturya,
69917/01, B. No: 18/12/2008, § 89; Microintelect
Ood/Bulgaristan, B. No: 34129/03, 4/3/2014, § 48; Ünsped Paket Servisi/Bulgaristan, B. No:
3503/08, 13/1/2015, § 38).
64. AİHM, el koyma uygulamasına benzeyen müsaderenin bireyin
menfaatleri ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozmaması
için suça konu eşyanın malikinin davranışı ile kanunun ihlali arasında bir illiyet
bağının olması ve ayrıca "iyi niyetli" eşya malikine müsadere edilen
eşyaları -tehlikeli olmamak kaydıyla- geri kazanabilme olanağının tanınması (AGOSİ/Birleşik Krallık, § 53) veya iyi
niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi (Microintelect Ood/Bulgaristan, § 48)
gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi de Bekir
Yazıcı kararında, müsadereye ilişkin genel ilkeleri AİHM"in
yaklaşımına benzer şekilde ortaya koymuştur (Bekir
Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, §§ 31-80).
İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
65. Başvurucu, İdarenin bilgisi dahilinde bir Kamu Vakfı ile
yaptığı protokol dahilinde ilgili düzenlemelere uygun bir şekilde sürdürdüğü
faaliyetleri sonucu çıkardığı malzemeye ruhsatı bulunmadığı gerekçesiyle el
konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
66. Başvuru konusu olayda Ordu İl Özel İdaresi bir kamu vakfı
olan Or-Ge"ye Melet Irmağı temizlemesi ve malzeme çekmesi için tahsis kararı
almış, bahsedilen Vakıf ise 30/6/2005 tarihli kararıyla Melet Irmağından
malzeme alım hakkını 12/8/2005 ila 12/2/2007 tarihleri arasında 375.000 TL
bağış karşılığında başvurucu şirkete devretmiştir. Bu amaçla başvurucu ve Or-Ge
arasında 2005 yılı Ağustos ve Kasım aylarında imzalanan protokoller 15/8/2005 ve
14/11/2005 tarihlerinde Ordu Valisince uygun bulunmuştur.
67. Protokol tarafından öngörülen bedel Or-Ge adına düzenlenen
çeklerle ödenmiş, İl Özel İdaresi gelir Müdürlüğü tarafından tutanakla maden
sevk fişleri başvurucuya teslim edilmiş ve başvurucu faaliyete başlayarak İl
Özel İdaresi Genel Sekreterliğinin talebiyle 3213 sayılı Kanun"un 31. maddesi
gereğince çıkarılan malzeme bedelinin % 4"ünü Devlet
Hakkı olarak Ordu İl Özel İdaresi hesabına yatırmıştır. Başvurucunun bahsedilen
faaliyetlerine başlaması başta İl Özel İdaresi ve Valilik olmak üzere ilgili
kamu idarelerinin bilgisiyle gerçekleştiği gibi faaliyetleri de bu kurumların
gözetim ve denetimi altında yürütülmüştür. Bahsedilen kamu kurumlarının bu
faaliyetleri bilmediği veya bilgisi dahilinde gerçekleşmediği hususunda bir
iddia da bulunmamaktadır.
68. Bahsedilen şekilde faaliyetler devam ederken İl Encümeninin
başvurucunun protokol hükümlerine aykırı davrandığı yönündeki kararı sonrasında
İl Özel İdaresi Genel Sekreterliğinin 18/4/2006 tarihli kararıyla başvurucu
şirketin faaliyetleri geçici olarak durdurulmuştur. Defterdar Yardımcısı M.K.
Tarafından hazırlanan raporda başvurucu şirketin sözleşme ile kendisine verilen
hakkı kötüye kullandığı, işletme ruhsatı olmadan faaliyet gösterdiği, basiretli
bir iş adamı gibi davranmadığı tespitlerine dayanılarakİl Özel İdaresi Genel
Sekreterliğince 14/8/2008 tarihinde stokta bekletilen 233.800 m3 malzemeye el konulmasına karar verilmiş ve bu
karar doğrultusunda 15/8/2008 tarihinde malzemeye el konulmuştur. Akabinde İl
Encümeninin 4/9/2008 tarihli kararıyla değişik komisyonlar tarafından yerinde
yapılan incelemelerde başvurucu şirketin sözleşme ile kendisine verilen hakkı
kötüye kullandığı, amir hükümlere rağmen ruhsat almadan faaliyet gösterdiği ve
basiretli bir iş adamı gibi davranmadığı belirtilerek başvurucuya çıkarılan
233.800 m3 malzeme bedelinin beş katı 11.690.000 TL ceza
uygulanmasına karar verilmiştir.
69. Başvurucu malzemeye el konulması işleminin iptali için İdare
Mahkemesinde iptal davası açmış, Mahkeme 28/12/2011 tarihli kararıyla
başvurucunun idarenin bilgisi ve izni dahilinde yapılan rödövans sözleşmesi ile
faaliyetlerini sürdürdüğü iddiası bulunduğunu, ancak Kanun gereği I (a) grubu
madenlerin ihale yolu ile ruhsatlandırılabileceği, ruhsat ve izin alan
kişilerce üretim ve sevkiyat yapılabileceği, başvurucunun ise ruhsat ve işletme
izni bulunmadığı, ayrıca el koyma işleminde usulüne uygun tutanak düzenlenmesi
gerektiği ve dava konusu olayda usulüne uygun bir tutanak bulunmamakla beraber
bu eksikliğin idari işlemi sakatlar nitelikte asli bir eksiklik olmadığı
gerekçesi ile el koyma işlemini hukuka uygun bulmuştur. Bahsedilen karar
derecattan geçerek kesinleşmiştir.
70. Öte yandan aynı maddi olaya dayanılarak başvurucu hakkında
uygulanan idari para cezasının iptali istemiyle açılandavada Sulh Ceza
Mahkemesi, 3213 sayılı Kanunun 12. maddesi gereği ruhsatsız faaliyetler sonucu
elde edilen malzemeye el konulmasını teminen usulüne uygun bir tutanakla
durumun tespit edilmesi gerektiği, aksi halde mahkemelerce işlemin denetiminin
mümkün olmayacağı, dava konusu olayda usulüne uygun bir tutanakla tespitin
yapılmadığı ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği işlemin iptali
gerektiği, ayrıca 3213 sayılı Kanun gereği I (a) grubu madenlerde ruhsat verme
yetkisinin özel idarelerde olduğu, başvurucuyla Or-Ge arasında imzalanan
protokole istinaden malzeme çıkarıldığı, bu süreçlerin özel idarenin organları
olan il encümeni ve valiliğin bilgisi dahilinde gerçekleştirildiği, malzeme
alınmasına idarenin rıza gösterdiği, özel idarece verilen sevk fişleriyle
malzemenin kayda alındığı ve yine özel idarenin talebiyle devlet payının
yatırıldığı, dolayısıyla başvurucunun faaliyetlerinin önceden bilindiği hâlde
ruhsatsız olduğu ve protokol hükümlerine aykırı davrandığı gerekçesiyle ceza
uygulanmasının iyiniyet kurallarıyla bağdaşmadığı gerekçesiyle iptal
edilmiştir. Bu kararda Ağır Ceza Mahkemesinin itirazı ret kararı ile
kesinleşmiştir.
71. Başvurucu başvuru formu ekinde sunduğu hukuki mütalaalara
dayanarak Özel İdarenin Or-Ge"nin talebi ile tahsis kararı vermesinin ruhsat
mahiyetinde, Or-Ge ile yaptığı protokolün ise rödövans sözleşmesi mahiyetinde
olduğunu ileri sürmektedir. Başvuru ekinde sunulan alanda çalışan
akademisyenlerce hazırlanan mütaalalarda rödövans sözleşmesine dayanılarak
yürütülen faaliyetler için ayrıca bir ruhsat alınmasına gerek olmadığı,
rödövansçının zaten madencilik faaliyetleri için verilmiş ruhsata dayanarak
faaliyette bulunduğu ve faaliyetlerinin izinsiz sayılamayacağı yönünde görüşler
bulunmaktadır.
72. Rödövans sözleşmesiyle ilgili görüşün sonraki dönemde
yasakoyucu tarafından da benimsendiği anlaşılmaktadır. 3213 sayılı Kanuna
10/6/2010 tarihli ve 5995 sayılı Kanunla eklenen Ek 7. madde ile rödövans
sözleşmelerine açıkça yer verilerek hukuki zemin tamamlanmış ve rödövans
sözleşmesi yoluyla devredilen işlerde sorumluluğun esas olarak rödövansçıda
olduğu ancak ruhsat sahibinin de sorumluluğunun devam ettiği şeklinde hüküm
getirilmiştir.
73. Gerek İdarenin Or-Ge"ye yaptığı tahsis işleminin mahiyeti
ile bu işlemin ruhsat niteliğinde olup olmadığı gerekse rödövans sözleşmesinin
mahiyeti ile somut olaydaki protokolün rödövans sözleşmesi olup olmadığı ve
olay tarihinde bunun geçerli olup olmadığı konularında hukuki yorum yaparak
karar vermeye yetkili organlar derece mahkemeleridir.Anayasa Mahkemesinin bu
konuda derece mahkemelerince verilen kararlarda açıkça keyfîlik ve/veya bariz
takdir hatası olmadıkça müdahale etmesi söz konusu olamaz. Bununla birlikte
Anayasa Mahkemesi tarafından mülkiyet hakkı kapsamında yapılan incelemede somut
olayın koşullarında başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle ulaşılmak
istenen amaç arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı ve başvurucu üzerine
aşırı bir yüke sebep olunup olunmadığı yönünden değerlendirme yapılacaktır.
74. "İyi yönetişim"
ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda, kamu
otoritelerinin, uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak
hareket etmelerini gerektirir (Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No. 2013/711, 3/4/2014, § 68).
75. Kamu idarelerinin de zaman zaman hatalı işlem yapmaları
olağan kabul edilmelidir. İdarelerin bu hatalı işlemlerinden dönmeleri ve doğru
işlem tesis etmeleri görevlerinin gereğidir. Bununla birlikte hatalı işlemin
düzeltilmesinde muhatabı olan kişi üzerinde aşırı bir yüke sebep olunmamalıdır.
İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
ölçülü olup olmadığının tespitinde; hatalı işlemde idarenin payı, idarenin
hatalı işlem karşısındaki tutumu, işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı
işlemin düzeltilmesinde takip edilen yöntem ile hatanın sorumluluğunu
paylaştırma ve muhataba ceza uygulanması gibi hususların değerlendirilmesi
gerekmektedir.
76. Bütün bu değerlendirmeler çerçevesinde hatalı idari işlemin
oluşmasında idarenin kendisinin de payının bulunduğu durumlarda farklı bir
ölçülülük yaklaşımının benimsenmesi ve başvurucu üzerinde aşırı ve orantısız
bir yüke sebep olunup olunmadığının tespit edilmesi gerekir (Tevfik Baltacı, § 76). Özellikle hatanın
önemli ölçüde idarelerden kaynaklandığı durumlarda muhatap üzerindeki yük
konusunda daha hassas olunması gerekir.
77. Başvurucunun faaliyetlerini durduran, malzemeye el konulması
ve idari para cezası uygulanmasını öngören idari işlemlerin gerekçeleri
incelendiğinde soyut biçimde hakkın kötüye kullanılması, basiretli iş adamı
gibi davranılmaması ve protokol hükümlerine aykırı davranılması ile
başvurucunun ruhsatının bulunmamasına dayanıldığı görülmektedir. Ancak
protokolün hangi maddesine ne surette uyulmadığı, hakkın ne surette hangi
işlemlerle kötüye kullanıldığı, hangi işlem veya faaliyetlerin basiretli iş
adamının faaliyetleri kapsamında yer almadığı, ayrıca basiretli iş adamı gibi
davranmama ile maden çıkarma faaliyetine ilişkin düzenlemelere aykırılık arasında
nasıl bir bağ bulunduğu hususlarında bir açıklama yapılmamakta, somut bir olay
veya olguya dayanılmamaktadır. Bu durumda bahsedilen idari işlemlerin asıl
gerekçesinin başvurucunun ruhsatsız faaliyette bulunması olduğu, diğer
gerekçelerin ise ruhsatsız faaliyette bulunmasına bağlı olarak kullanıldığı
anlaşılmaktadır.
78. 3213 sayılı Kanun"a göre I (a) grubu maden sahaları için
ihale ile ruhsat verilmekte ve ruhsat ve izin olmadan malzeme çıkarılması
hâlinde çıkarılan malzemeye el konulması ve idari para cezası yaptırımı
öngörülmektedir. Bu açık düzenlemeler karşısında başvurucunun ruhsatsız
faaliyetleri sonucunda maruz kalacağı yaptırımı öngörebilmesi gerektiği de
açıktır. Bununla birlikte maden ruhsatı vermeye yetkili İl Özel İdaresinin
Or-Ge"ye Melet Irmağının bir bölümünden malzeme çıkarmak için yaptığı tahsise
dayanılarak Or-Ge ile başvurucu arasında imzalanan protokole istinaden
başvurucu, protokolde öngörülen bedeli ödeyerek malzeme alımına başlamıştır.
Or-Ge vakfı bir kamu vakfı olup, idarecileri başta İl Valisi olmak üzere, İl
Belediye Başkanı gibi kamu görevlileri yanında İl Ticaret ve Sanayi Odası
Başkanı gibi kamusal nitelikteki meslek odaları başkanları ile iş adamlarından
oluşmaktadır. Ayrıca başvurucu ile Or-Ge arasında imzalanan protokoller İl
Valisince onaylanmıştır. Dolayısıyla sulh ceza mahkemesi kararında ifade
edildiği gibi başvurucunun bir ruhsat olmadan ırmaktan malzeme alacağının en
başından itibaren maden işletimi konusunda ilgili kamu kurumlarınca bilindiği
konusunda şüphe bulunmamaktadır.
79. Bunun ötesinde başvurucudan sözleşme karşılığı 375.000 TL
bedelin tahsil edildiği, İl Özel İdaresi tarafından başvurucuya çıkardığı
malzemeyi kaydetmek için 3213 sayılı Kanun"da öngörülen sevk fişlerinin
tutanakla teslim edildiği ve çıkarılan malzemenin devlet payının İdarece
başvurucudan istendiği konusunda da bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu durumda
başvurucunun Melet Irmağından malzeme alımının İdarenin sadece bilgisi
dahilinde olmadığı, yine sulh ceza mahkemesi kararında ifade edildiği gibi
İdarenin açık rızası, gözetim ve denetimi altında bu faaliyetlerin yürütüldüğü
anlaşılmaktadır.
80. Or-Ge"nin 30/6/2005 tarihli kararı doğrultusunda başvurucu
ile aynı yılın Ağustos ve Kasım aylarında protokol ve ek protokol imzalanmış,
bu protokoller 15/8/2005 ve 14/11/2005 tarihlerinde Ordu Valisince uygun
bulunmuştur. Or-Ge"nin devir kararının üzerinden on ay, İl Valisinin ilk onayı
üzerinden sekiz aylık bir süre geçtikten sonra İl Özel İdaresi Genel
Sekreterliğinin 18/4/2006 tarihli kararıyla başvurucu şirketin faaliyetleri
geçici olarak durdurulmuştur. Arada geçen süre hatalı durumun tespiti için
oldukça uzun bir süre olup, aynı zamanda ilk protokolden üç ay sonra başvurucu
ile ikinci protokolün de imzalandığı gözetildiğinde İdarenin inceleme ve denetim
sorumluluğunu uygun bir şekilde yerine getirdiği söylenemez.
81. Somut olayda bir kamu vakfı olan Or-Ge"ye yapılan tahsisin
ruhsat niteliğinde olduğu İdarece kabul edilmiyorsa bu işlemin sorumluluğunun
başvurucuya yükletilmesi mümkün değildir. Zira Or-Ge"ye yapılan tahsis, vakfın
talebi üzerine İl Özel İdaresince gerçekleştirilmiş olup bu aşamada
başvurucunun dahil olduğu bir süreç bulunmamaktadır. Devamında Or-Ge ile
başvurucu arasında yapılan protokolün ise Or-Ge"nin mevcut yönetimi
düşünüldüğünde kamu idarelerince bilindiği ve rıza gösterildiği açıktır. Ayrıca
protokollerin İl Valisince imzalandığı ve malzeme çıkarma sürecinin yukarıda ve
sulh ceza mahkemesi kararında anlatıldığı gibi idarenin rızası, denetim ve
gözetimi altında gerçekleştiği açıktır. Bu durumun iyi yönetişim ilkesi ile
bağdaşmadığı eğer maden çıkarmada bir hukuka aykırılık varsa bunda idarenin
kusurunun bulunduğu anlaşılmıştır.
82. Somut olayın koşullarındaki açıklığa rağmen İdarenin
18/4/2006 tarihli kararıyla başvurucu şirketin faaliyetlerini geçici olarak
durdurduktan sonra çıkarılan malzemeye el koyması ve başvurucu hakkında idari
para cezası uygulaması gözönünde bulundurulduğunda kamu kurumlarınınuygun
zamanda, uygun yöntemle ve tutarlı olarak hareket etme sorumluluğunda başarısız
olduğu görülmektedir.Ayrıca 3213 sayılı Kanun"a göre alınması gereken ruhsat ve
izinler alınmaksızın madencilik faaliyeti gerçekleştirildiği gerekçesi ile
başvurucunun faaliyetleri durdurularak malzemeye elkonulmuş ve idari para
cezası uygulanmış olmakla beraber Kanuna aykırı işlemlerde sorumluluğu bulunan
kamu görevlileri hakkında işlem yapıldığına dair bir bilginin bulunmaması da
idarenin tutarlı olarak hareket etme sorumluluğunu yerine getirmediğini
göstermektedir.
83. Sonuç olarak yönetiminde kamu idarecilerinin bulunduğu bir
kamu vakfı olan Or-Ge"ye başvurucunun dahli olmaksızın ihalesiz yapılan tahsis
sonrasında başvurucu ile bahsedilen vakıf arasında imzalanan, bedeli ödenen ve
İl Valisince onaylanan protokollere dayalı olarak sulh ceza mahkemesinin
tespitiyle idarenin bilgisi, rızası, gözetim ve denetimi altında
gerçekleştirilen madencilik faaliyetleri kapsamında çıkarılan malzemeye
başvurucunun ruhsatı bulunmadığı gerekçesiyle üzerinden sekiz ay geçtikten
sonra el konulmasında iyi yönetişim ilkesine uygun hareket edilmediği, idarenin
eylem ve işlemlerinin tutarlı olmadığı ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile
kıyaslandığında başvurucu üzerinde aşırı bir yüke sebep olunduğu anlaşılmıştır.
84. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa"nın 35. maddesinde
güvence altına mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
85. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
86. Başvurucu ihlalin tespitiyle sonuçlarının giderilmesi için
yeniden yargılanmayapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
87. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
88. Başvuruya konu dava, bir kamu vakfı ile yapılan protokol
kapsamında başvurucu tarafından madencilik faaliyeti kapsamında çıkarılan
malzemeye 3213 sayılı Kanun"un 12. maddesi uyarınca el konulması yönündeki
idari işlemin iptaline ilişkin olup bu dava bir tazminat istemi içermemektedir.
Somut olay bakımından ise el koyma işleminin niteliğini ve ilgili mevzuata
uygun olup olmadığını belirleme yetkisi derece mahkemelerinin takdirinde olup
Anayasa Mahkemesi, kamu makamlarının özensiz tutum ve işlemleri sonucu
başvuruya konu el koyma işleminin başvurucu üzerinde aşırı bir yüke sebep
olduğunu tespit ederek mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir. Dolayısıyla
başvuruya konu olayın mahiyeti, el koymaya yol açan işlemler bakımından
başvurucu da dahil olmak üzere ilgililerin kusur durumları ve verilen ihlal
kararının niteliği dikkate alınarak belirlenebilecek tazminat ile mülkiyet
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması mümkün olabilecektir. Bu
nedenle iptal davasında yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.İhlal nedeniyle uğranılan zararların
giderimi için öngörülen bir başka giderim yolu olan tazminata hükmedilebilmesi
bakımından ise bireysel başvuru dosyası kapsamında yeterli bilgi ve belgenin
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurunun değerlendirilmesi sonucunda,
başvurucunun mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle uğradığı zararların tazmini
için genel mahkemelerde dava açılması yolunun gösterilmesine
karar verilmesi gerekir.
89. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle uğradığı
zararların tazmini için genel mahkemelerde dava açma yolunun GÖSTERİLMESİNE,
başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden toplam 2.006,10
TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.