Esas No: 2014/129
Karar No: 2014/129
Karar Tarihi: 29/9/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ABDULLAH DOĞAN VE MERYEM DOĞAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/129) |
|
Karar Tarihi: 29/9/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör Yrd. |
: |
Halil İbrahim DURSUN |
Başvurucular |
: |
1. Abdullah DOĞAN |
|
|
2. Meryem DOĞAN |
Vekili |
: |
Av. Müslüm KIZIL |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idarenin hizmet kusuru neticesinde askerde intihar
olayının meydana gelmesi ve bu olay üzerine idare aleyhine açılan tam yargı
davasında hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olması nedenleriyle yaşam
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/12/2013 tarihinde
İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/9/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 13/1/2016
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 27/1/2016
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 3/2/2016 tarihinde başvurucuların vekiline tebliğ
edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi, başvuruya konu dava ve soruşturma
dosyalarından tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, 39"uncu Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı
(Hatay/İskenderun) emrinde asker iken 31/3/2011
tarihinde yaşamını yitiren 1990 doğumlu Yusuf Doğan"ın anne ve babasıdır.
1. Yusuf Doğan"ın Askerlik Süreci ve Ölümü
9. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucuların oğlu Yusuf
Doğan"ın psikolojik bir rahatsızlığının bulunduğuna ilişkin herhangi bir kayıt
mevcut değildir. Nitekim başvurucular, oğullarının askerlik öncesinde herhangi
bir psikolojik ve fiziksel rahatsızlığının bulunmadığını belirtmişlerdir.
10. Başvurucuların oğlu Yusuf Doğan ile Er A.K. ve Er E.D., ölüm olayının gerçekleştiği tarihten bir gün önce
30/3/2011 tarihinde 11.00 ile 13.00 saatleri arasında 28 numaralı kulede
nöbetçi olduğu için nöbet yerine gitmişlerdir. İkm.
Ütğm. L.K., aynı gün saat 12.00 sıralarında aracı ile
anılan nöbet kulesinin yanından geçerken adı geçen askerlerin nöbet kulesinde
olduğunu göremeyince nöbet kulesine gitmiştir. İkm.
Ütğm. L.K., nöbet kulesine vardığında askerlerin nöbet
yerinde oturduğunu fark etmiş, bunun üzerine fiziki müdahale de içerecek
şekilde askerleri uyardıktan sonra haklarında tutanak düzenleyeceğini
belirterek nöbet yerinden ayrılmıştır. Burada yaşanan olaylara ilişkin
başlatılan soruşturma neticesinde İkm. Ütğm. L.K.
hakkında üç kez asta müessir fiil suçundan kamu davası açılmış, açılan kamu
davası üzerine yürütülen kovuşturma sonucunda Kara Kuvvetleri Komutanlığı6"ncı
Mekanize Piyade Tümen Komutanlığı Askerî Mahkemesinin 5/3/2013
tarihli ve E.2013/330, K.2013/143 sayılı kararıyla mağdurlardaki yaralanmanın
ciddi olmadığı değerlendirilerek asgari hadden hüküm kurulmuş ve İkm. Ütğm. L.K.nin
her bir suç için 25 gün hapis cezası ile tecziye edilmesine, söz konusu hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilmiştir. Başvurucuların itirazı üzerine karar,
Kara Kuvvetleri Komutanlığı 5"inci Zırhlı Tugay Komutanlığı Askerî Mahkemesinin
19/8/2013 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir.
Mahkûmiyet kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Mevcut delillerin birlikte
değerlendirilmesi neticesinde;
(...) Sanığın 30.3.2011 tarihinde (...) nöbet
kulübesine vardığında mağdurların nöbet talimatına uygun olmayarak
oturduklarını görmesini müteakip mağdurlara neden düzgün nöbet tutmadıklarını
sorduğu, mağdurların inkar ettikleri, müteakiben
sanığın elindeki ince bir demir boru ile önce mağdur A.K.yi
ittirdiği, ardından mağdur Yusuf Doğan"a elindeki demir boru ile birkaç kez
hafifçe vurduğu, müteakiben mağdur E.D.ye de tokat attığı maddi vakıa olarak sa(b)it görülmüştür.
(...)
Sanık müsnet
suçlamayı kabul etmemektedir. Sanığın oluş kabul bölümünde tespit edildiği
şekilde 30.3.2011 tarihinde mağdur İkm.Er
E.D.ye tokat attığı, İkm.Er A.K.ye ve İkm.Er Onbaşı Yusuf Doğan"a elindeki demir çubuk ile
hafifçe vurmak suretiyle üç kez asta müessir suçunu işlediği mağdur tanıkların
birbiriyle uyumlu beyanlarından anlaşılmıştır. Böylece sanığın müsnet eylemleri gerçekleştirdiği ve sanığın astıolan üç mağdura üç kez asta müessir fiil suçunu işlediği
kanaatine varılmıştır. Olayda mağdur sayısı kadar suç olduğundan sanığın üç
ayrı kez asta müessir fiil suçunu işlediği kanaatine varılmıştır."
11. 30/3/2011 tarihli olayın
yaşanmasından bir gün sonra 31/3/2011 tarihinde 16.00 ile 19.00 saatleri
arasında aynı kulede nöbetçi olan Yusuf Doğan, nöbet arkadaşları C.K. ve O.K.
ile saat 16.45 sularında nöbet yerine varmış, nöbet yerine varmasından kısa bir
müddet sonra da kafasına silahla ateş etmiştir.
12. Olay yerine çağrılan ambulans, Yusuf Doğan"ı İskenderun
Devlet Hastanesine götürürken saat 17.05"te meydana gelen tek taraflı trafik
kazası sonucu devrilmiştir. Ambulansta bulunan diğer kişiler hafif yaralı
olarak araçtan çıkarılmış, Yusuf Doğan ise trafik kazasının meydana geldiği
Karayolları (3) No.lu Şantiye Şefliğinde bulunan servis aracına sedye ile
bindirilerek İskenderun Devlet Hastanesine götürülmüştür. Yusuf Doğan hastaneye
götürülmesinden yaklaşık on dakika sonra vefat etmiştir.
2. Ölüm Olayı Hakkında Yürütülen Ceza
Soruşturması Süreci
13. Olay hakkında kendisine bilgi verilen 6"ncı Mekanize Piyade
Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık) nöbetçi savcısı,
delillerin tespiti ve muhafazası için gerekli tedbirlerin alınması talimatını
vermiş; ardından kendisi de önce İskenderun Devlet Hastanesine, akabinde de
olayın meydana geldiği yere giderek incelemelerde bulunmuştur.
14. Askerî savcı, Yusuf Doğan"ın intiharını gören erler ile
diğer bazı askerlerin ifadelerini almıştır. İfadesi alınan Er C.K. özetle olay
günü 16.00-19.00 saatleri arasında müteveffa ve Onbaşı O.K. ile birlikte
nöbetçi olduklarını, nöbet yerine gitmeden önce hep beraber doldur boşalt
istasyonuna giderek doldur boşalt yaptıklarını, daha sonra nöbet yerine doğru
yürümeye başladıklarını, müteveffanın yol boyunca önceki gün nöbet yerinde İkm.Ütğm. L.K.ye
yakalanmasını anlattığını, yorgun olduğu için sadece beş dakika oturduğunu
söylediğini, müteveffanın bu olay nedeniyle askerliğinin uzayacağından endişe
ettiğini, kendisinin de müteveffayı teskin etmeye çalıştığını, akabinde nöbet
kulesine girdiklerini, nöbeti devredecek olan askerlerin geç kalmalarını
kastederek (nöbet yerine yaklaşık 16.45"te ulaşıldığı için) Yusuf"a "Ne
oldu?" diye sorduğunu, Yusuf da "Vehbi uzman bizi çalıştırdı"
deyince Onbaşı O.K.nin araya girdiğini ve iş
yapıldığından dolayı geç kalındığını söylediğini, bu esnada üç dört el mermi
sesi duyduğunu, korkudan hafif eğilip ses gelen tarafa baktığında üç dört metre
uzaklıkta bulunan Yusuf Doğan"ı silahını sağ eliyle kabzasından kavramış
vaziyette, ayakta ve başının sağ tarafına silahın namlusunu dayamış şekilde
gördüğünü, Yusuf"a "Dur, yapma" dediği anda Yusuf"un tetiği çektiğini
ve merminin Yusuf"un başından çıktığını gördüğünü, olaydan hemen sonra ambulans
çağrıldığını, olayı komutanlarına haber vermek için bölük binasına doğru
koşarken İkm. Ütğm. L.K. ile İkm.
Bçvş. K.G.yi olay yerine koşarlarken gördüğünü,
onlara "Yusuf kafasına sıktı" dedikten sonra onların da olay yerine
daha hızlı koşarak gittiklerini belirtmiştir. Dinlenen diğer tanıklar da olay
anına ilişkin benzer yönde beyanda bulunmuşlardır.
15. Olayın hemen sonrasında resen başlatılan soruşturma
kapsamında olay yeri incelemesi ile ölü muayene ve otopsi işlemleri yapılmış,
olay yerinde bulunan deliller muhafaza altına alınmıştır.
16. Yapılan otopsi sonucunda hazırlanan raporun sonuç kısmı
şöyledir:
" (...)
1-) Kimya İhtisas Dairesinin toksikoloji
raporuna göre; kanda alkol (etanol-metanol)
bulunmadığı, kan, idrar ve iç organ parçalarında aranan uyutucu-uyuşturucu ve toksik maddelerden hiçbirinin bulunmadığı,
2-) Kişinin vücudunda 1 (bir) adet ateşli
silah mermi çekirdeği giriş yarası bulunduğu, müstakilen
öldürücü olduğu,
3-)Ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası
cilt, cilt altı bulgularına göre; atışın bitişik atış mesafesinden yapıldığı,
4-)Cesetten mermi çekirdeği elde edilemediği,
5-) Kişinin hastaneye sevki sırasında içinde
bulunduğu ambulansın kaza yapması sonucu herhangi bir öldürücü travmaya maruz kalmadığı, mevcut sıyrıkların ölüme müessir
olmadığı,
6-) Kişinin ölümünün ateşli silah mermi
çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası kemik kırıklarıyla beraber beyin doku harabiyeti ve kanaması sonucu meydana gelmiş olduğu
kanaatini bildirir rapordur."
17. Olay yerinde bulunan ve muhafaza altına alınan silah, boş
kovanlar ve diğer deliller üzerinde kriminal inceleme
gerçekleştirilmiştir. İnceleme neticesinde düzenlenen uzman raporlarında
müteveffanın ölümü sonucunu doğuran ateşli silah yaralanmasının müteveffaya
zimmetli "498525" seri numaralı silahla yapılan atıştan kaynaklandığı
saptanmıştır. Müteveffanın nöbet arkadaşlarına ait svaplar
üzerinde atış artıklarına rastlanmamış iken müteveffanın el ve yüz bölgesinden
alınan svaplar üzerinde atış artıkları tespit
edilmiştir.
18. Başvuruculardan Abdullah Doğan; Askerî Savcılığa sunduğu bir
dilekçe ile oğlunun kendisine intihar edeceğini söylemesi nedeniyle olay günü
santrali arayarak İkm. Ütğm
L.K. ile telefonla görüştüğünü, oğlunun kendisine intihar edeceğini söylediğini
İkm. Ütğm. L.K.ye
bildirdiğini, İkm. Ütğm. L.K.nin bu durumu düzelteceğini söylemesi üzerine
rahatladığını ancak oğluyla ilgilenmediğini belirterek özellikle İkm. Ütğm. L.K.den
şikâyetçi olmuştur.
19. Askerî Savcılık, bu konu hakkında çeşitli araştırmalar
yapmış ve başvuruculardan Abdullah Doğan ile İkm.
Ütğm. L.K.nin olay günü saat
16.38"de 468 saniyelik bir görüşme gerçekleştirdiğini tespit etmiştir.
20. Askerî Savcılık, trafik kazası hakkında da çeşitli
araştırmalar yapmış ve bilirkişi raporu almıştır. Alınan 11/11/2011
tarihli bilirkişi raporunda kazanın yol üzerindeki olumsuzluklardan
kaynaklandığı ve sürücü marifetiyle giderilemeyeceği, ambulans sürücüsünün
kazada kusurunun bulunmadığı belirtilmiştir.
21. Askerî Savcılık 31/5/2012 tarihli
ve E.2012/132, K.2012/68 sayılı kararıyla soruşturma kapsamında elde ettiği
verileri değerlendirerek müteveffa Yusuf Doğan"ın nöbet yerinde saat 16.45"te
kendisine zimmetli 498525 seri numaralı G-3 piyade tüfeğini ateşlemek suretiyle
yaralandığı ve akabinde yaşamını kaybettiği, müteveffayı intihara azmettiren,
teşvik eden bir kimsenin bulunmadığı, anılan olayda ceza hukuku kapsamında suç
teşkil edecek davranışı bulunan bir kişiye rastlanmadığı gerekçeleriyle
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Askerî Savcılık, yaşanan trafik
kazasında Yusuf Doğan"ın öldürücü bir travmaya maruz
kalmadığını ve söz konusu kazada sürücünün bir kusurunun bulunmadığını belirten
bilirkişi raporlarını dikkate alarak bu yönden de herhangi bir suçun oluşmadığı
sonucuna ulaşmıştır. Askerî Savcılık ayrıca başvuruculardan Abdullah Doğan ile İkm. Ütğm. L.K. arasında olay günü yapılan görüşme saati
ile olay saatini dikkate alarak İkm. Ütğm. L.K.nin başvurucunun uyarıları ile
ilgili olarak gerekli adımları atacak zamanı kalmadığını belirtmiş ve bu konuda
bir ihmalin bulunmadığını değerlendirmiştir.
22. Başvurucuların anılan karara yaptığı itiraz, Kara Kuvvetleri
Komutanlığı 5"inci Zırhlı Tugay Komutanlığı Askerî Mahkemesinin (Askerî Mahkeme)
17/12/2012 tarihli ve E.2012/828, K.2012/494 sayılı
kararıyla reddedilmiştir.
3. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde Açılan Tam
Yargı Davası Süreci
23. Başvurucular, maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle
Millî Savunma Bakanlığına müracaat etmiştir. Millî Savunma Bakanlığı dilekçeye
süresi içinde cevap vermeyerek başvuruyu zımnen reddetmiştir.
24. Başvurucular, zımni ret üzerine 28/5/2012
tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi(AYİM) nezdinde Millî Savunma Bakanlığı
aleyhine 60.000 TL maddi, 100.000 TL manevi olmak üzere toplam 160.000 TL
talepli tam yargı davası açmıştır.
25. AYİM İkinci Dairesi 29/5/2013
tarihli ve E.2013/120, K.2013/650 sayılı karar ile başvurucuların dilekçesini,
Yusuf Doğan"ın ölümü ile kötü muamele gördüğü iddiaları hakkında yürütülen ceza
soruşturmalarında bulunan bilgi ve belgeleri dikkate alarak davanın kısmen
kabulüne ve başvurucular lehine 21.000 TL maddi, 13.000 TL manevi olmak üzere
toplam 34.000 TL tazminata yasal faizi ile birlikte hükmetmiştir. Anılan
kararın esasa ilişkin ilgili kısmı şöyledir:
"(...)
...davalı idare
ajanının müteveffaya karşı hukuka aykırı eylemiyle (asta müessir fiil)
birlikte, müteveffanın dış dünyaya yansıyan intihar eğilimine (söz ve
davranışlarına) rağmen gerekli tedbirlerin alınmaması ve kurulan can dostu
sisteminin iyi işletilmemesi sebebiyle müteveffanın ölümü ile sonuçlanan olayda
kısmen de olsa idarenin hizmet kusuru bulunduğu anlaşılmış ve bu suretle
davacıların zararlarının davalı idarece karşılanması gerektiği, ancak ölüm
olayının müteveffanın kendi eylemi sonucu gerçekleşmesi nedeniyle, müteveffanın
da müterafik kusurunun bulunduğundan, zarar miktarında
Türk Borçlar Kanunu"nun 52"inci maddesi uyarınca uygun miktarda tenkis
uygulanması sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
Müteveffanın intiharından dolayı babaya ve
anneye yarar kabul edilebilecek herhangi bir yasal ödeme yapılamayacağından,
mahkememizce bu hususun araştırılması cihetine gidilmemiştir.
Maddi tazminat
isteminde bulunan davacı baba ve annenin maddi zararlarının tespiti amacıyla
bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, resen seçilen bilirkişi
tarafından düzenlenerek mahkememize ibraz edilen 12.4.2013 tarihli bilirkişi
raporunda; davacı baba Abdullah Doğan"ın 22.812,00 TL, davacı anne Meryem
Doğan"ın ise 28.652,00 TL maddi tazminat hak edişinin mevcut olduğu
bildirilmiştir.
Taraflara tebliğ edilen ve itiraz edilmeyen
bilirkişi raporu Mahkememizde kabul edilen kıstaslara, ilmi ilerilere ve
yerleşmiş içtihatlara uygun bulunduğundan bilirkişi raporu doğrultusunda
uygulama yapılmıştır.
Davacı anne ve babaya,
müşterek çocuklarını kaybetmeleri nedeniyle duydukları ve ömür boyu duyacakları
acı ve ıstırabı kısmen de olsa karşılayabilmek amacıyla, olayın meydana geliş
şekli, tarihi, müteveffanın askerlik statüsü, davacıların sosyal durumları,
paranın alım gücü ve işletilecek yasal faizi ve müteveffanın müterafik kusuru dikkate alınarak olay tarihinden itibaren
işletilecek yasal faiziyle birlikte uygun miktarda manevi tazminat verilmesi
kabul edilmiştir."
26. Başvurucuların anılan karara karşı yaptığı karar düzeltme
talebi, aynı Dairenin 13/11/2013 tarihli ve
E.2013/1472, K.2013/1256 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
27. Anılan karar 11/12/2013 tarihinde
başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.
28. Başvurucular 23/12/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
29. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Doğrudan
doğruya tam yargı davası açılması” başlıklı 43. maddesi şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin
yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir
yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama
başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin
kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve
altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten
itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.
Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan
tam yargı davasının görevden reddi halinde sonradan Askeri Yüksek İdare
Mahkemesine açılan davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı
aranmaz.”
30. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinin ceza hukuku
ile ilişkisini düzenleyen 74. maddesi şöyledir:
“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı,
ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun
sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından
verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin
kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk
hâkimini bağlamaz.”
31. 1602 sayılı Kanun’un
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarının sonuçları” başlıklı
63. maddesi şöyledir:
“Daireler ve Daireler Kurulu kararları kesin
olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını hasıl
eder. Bu kararlar aleyhine, ancak bu kanunda yazılı kanun yollarına
başvurulabilir.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin esasa ve
yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, altmış
gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur.
Mahkeme ilamlarının icaplarına göre eylem ve
işlem tesis etmeyen idare aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde tam yargı
davası açılabilir.
Tam yargı davaları hakkındaki kararlar, genel
hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 29/9/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
33. Başvurucular, oğullarının maruz
kaldığı müessir fiil ve kötü muamelelerin etkisiyle intihar girişiminde
bulunduğunu ve akabinde askerî ambulansla yapılan nakil sırasında meydana gelen
trafik kazası sonucunda vefat ettiğini, oğullarının ölümündeidarenin
hizmet kusurunun bulunduğunun açık ve net olduğunu, oğullarının intihar
edebileceğini yetkili makamlara bildirmelerine rağmen bu konuda hiçbir önlem
alınmadığını, oğullarının askere alınma aşamasında psikolojik ve bünyesel bir
rahatsızlığının bulunmamasına rağmen maruz kaldığı müessir fiil ve kötü
muamelelerin sonucunda intihara sürüklendiğini, bu olay nedeniyle AYİM’de açtıkları tam yargı davasında adaleti ve sağduyuyu
hiçe sayan tarzda karar verildiğini, Mahkemece belirlenen maddi ve manevi
tazminat miktarlarının adil olmadığını, hükmedilen tazminat miktarlarından
müteveffanın müterafik kusuru sebebiyle indirim
yapılmasının doğru olmadığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat taleplerinde
bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
34. Başvuru formu ve ekleri bir bütün olarak
değerlendirildiğinde başvurunun, askerde intihar eden Yusuf Doğan"ın yaşamının
yetkili makamlarca korunamaması ve AYİM"de açılan tam
yargı davası sonucunda hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olması
nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası ile ilgili olduğu
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, oğullarına İkm. Ütğm. L.K. tarafından kötü muamelede bulunulduğunu
ileri sürmüş ise de İkm. Ütğm. L.K. hakkında açılan
kamu davası sonucunda verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına
yönelik herhangi bir şikâyet dile getirmemiştir. Dolayısıyla söz konusu
iddiaların Yusuf Doğan"ın maruz kaldığı kötü muameleler sonucu intihara
sürüklendiği iddiasını desteklemek ve delillendirmek
amacıyla ileri sürüldüğü değerlendirilmiştir. Bu sebeple başvurucuların tüm
iddiaları yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
35. Başvurucular, yukarıda belirtilen iddialarla (bkz. § 33)
yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde kabul
edilebilirliğe ilişkin olarak AYİM"de açılan tam
yargı davasında idarenin hizmet kusurunun tespit edildiği ve başvurucular
lehine tazminata hükmedildiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarında ulusal yetkililerce ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile
bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi anlamında bundan böyle mağdur olduğunu ileri
süremeyeceğinin kabul edildiği, bu itibarla yaşam hakkının ihlal edildiğine
ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirliği incelenirken başvurucuların mağdur
sıfatının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
37. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesi
şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin
bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının
doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir
başvuru, ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları
tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucular, ölen kişinin
anne ve babasıdır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
39. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar
ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın
alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin
uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu
ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde bireysel
başvuru mekanizmasının ikincil niteliği dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin
inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır (Sadık
Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014,
§ 83).
40. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği
ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu
kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine
bağlıdır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı
kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının
değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun
mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda,
idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da
bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 84).
41. Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
bağlamında mağdur sıfatının ortadan kalkıp kalkmadığının tespiti açısından,
kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları
ile ihmal sonucu meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir
(Mehmet Aydoğan ve Nufer
Aydoğan, B. No: 2013/3775, 14/4/2016, §
55).
42. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa"nın 17. maddesi gereğince
devletin, ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına
imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve
davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, yaşam hakkı ihlalini gidermek ve
mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
43. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam
hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise
"etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülük her
olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve
hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
44. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm
olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan
riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda,
bireyler kendi inisiyatifleriyle ne gibi hukuk
yollarına başvurmuş olursa olsun insanların hayatının tehlikeye girmesine neden
olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin
yargılanmaması Anayasa"nın 17. maddesinin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
45. Bu çerçevede başvuru konusu olayda
yürütülen ceza soruşturmasındaki işlemlere (bkz. §§ 13-22) bakıldığında olayın
gerçekleşmesinin hemen ardından soruşturmanın resen başlatıldığı, Cumhuriyet
savcısı eşliğinde ve onun talimatları doğrultusunda olay yeri incelemesi
yapıldığı, yine Cumhuriyet savcısının da katılımı ile ölü muayenesi ve klasik
otopsi işlemlerinin gerçekleştirildiği, Yusuf Doğan"ın intihar ettiği andayanında bulunan erler ile diğer bazı kişilerin
Cumhuriyet savcısı tarafından ifadelerinin alındığı, yaşanan trafik kazasının
Yusuf Doğan"ın ölümüne bir etkisinin bulunup bulunmadığı ve ambulans şoförünün
kazada bir kusurunun olup olmadığı hususlarında raporlar alındığı, başvurucuların
soruşturmaya etkin katılımının sağlandığı, silahın balistik incelemesinin
yapıldığı ve tüm bu hususlar birlikte değerlendirilerek Yusuf Doğan"ın kendi
üzerine zimmetli 498525 seri numaralı G-3 piyade tüfeğini ateşlemek suretiyle
intihar ettiği, anılan olayda kendisine kasıt veya taksir atfedilebilecek herhangi
bir failin bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildiği, bu karara karşı başvurucular tarafından Askerî Mahkemeye yapılan
itirazın ise reddedilerek ceza soruşturmasının kesinleştiği görülmektedir. Askerî Savcılık tarafından ayrıca
başvuruculardan Abdullah Doğan ile İkm. Ütğm. L.K.
arasında olay günü gerçekleşen telefon görüşmesinin hangi saatte yapıldığının
araştırıldığı ve söz konusu telefon görüşmesinin yapıldığı saat ile intihar
olayının gerçekleştiği saat arasında çok kısa süre olduğundan İkm. Ütğm. L.K.nin
başvurucunun uyarıları ile ilgili gerekli adımları atacak zamanı kalmadığının
değerlendirildiği görülmektedir.
46. Başvurucular ceza soruşturması
sürecine ilişkin somut bir eksiklik iddiası ileri sürmediği gibi yukarıda yer
verilen değerlendirmeler ışığında başvuru konusu olayda bu konuda Anayasa
Mahkemesince resen gözetilecek bir yetersizlik veya çelişkinin bulunmadığı,
soruşturma makamlarının olayın seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku
duyulmasını gerektirecek bir durumun veya yürütülen soruşturmanın derinliği ve
ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
47. Mevcut başvuruda gerçekleşen ölüm olayına ilişkin
başvurucuların ortaya koyduğu deliller ile yürütülen ceza soruşturması
kapsamında elde edilen bulgulardan müteveffanın ölümünün intihar sonucu
gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Aksine bir durumdan “şüphelenilmesini” gerektiren bir olgu başvuru dosyasında
bulunmamaktadır. Ceza soruşturmasında bulunan bilgi ve belgeler ışığında Yusuf
Doğan"ın ölümünde yetkili makamların değerlendirme hatasını aşan kasti bir
tutumunun varlığından da söz edilemeyeceği değerlendirilmektedir.
48. Bu durumda AYİM’in, idarenin
yaşanan intihar eyleminden sorumlu olduğunu tespit etmesi ve davanın koşulları
çerçevesinde başvurucular lehine tazminata hükmetmesi başvurucuların mağdur
sıfatını ortadan kaldırabilecektir.
49. AYİM somut başvuru hakkındaki değerlendirmesinde idare
ajanının kötü muamelesine ve müteveffanın dış dünyaya yansıyan intihar
eğilimine rağmen gerekli tedbirlerin alınmadığı kanaatine varmış ve başvurucuların
zararlarının hizmet kusuru ilkesine göre müterafik kusur da dikkate alınarak
karşılanması gerektiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 25). Dolayısıyla AYİM’in bu
tespiti ile Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının
ihlal edildiği ve yaşam hakkının devlete yüklediği yaşamı koruma pozitif
yükümlülüğünün idare tarafından yerine getirilmediği açıkça kabul edilmiştir.
Tazminat miktarlarının belirlenmesinde intihara ilişkin sorumluluğun yalnızca
idareye atfedilmemesi, söz konusu ihlalin kabul edilmesinin önemini
azaltmamaktadır. AYİM kararında başvurucuların oğlunun “müterafik kusurunun”
bulunduğunun belirtilmesi, idarenin kusur sorumluluğunun kabul edilmesine bir
engel teşkil etmemektedir.
50. Başvuru konusu olayda AYİM’in
kararında açık bir şekilde ihlal tespitinin yapılarak başvuruculara uğradıkları
maddi ve manevi zararın karşılığı olarak yargılama kapsamında alınan bilirkişi
raporundan yararlanılması suretiyle 21.000 TL maddi, 13.000 TL manevi olmak
üzere toplam 34.000 TL maddi ve manevi tazminata hükmedildiği görülmektedir.
AYİM, hükmedilen maddi tazminat miktarlarına müteveffanın yeniden gelir elde
edeceği varsayılan 13/2/2011 tarihinden ödeme tarihine
kadar, hükmedilen manevi tazminat miktarlarına ise olay tarihi olan 31/3/2011
tarihinden ödeme tarihine kadar yıllık %9yasal faiz yürütülmesine karar
vermiştir.
51. AYİM tarafından olayın meydana geliş şekli ve tarihi, ölenin
askerlik statüsü, davacıların sosyal durumları, paranın alım gücü, işletilecek
yasal faiz, ölenin müterafik kusuru ve yargılama
kapsamında alınan bilirkişi raporu dikkate alınarak başvurucular lehine maddi
ve manevi tazminata karar verildiği, anılan kararın karar düzeltme aşamasından
geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
52. Davanın koşullarına göre belirlenen tazminat miktarları ile
başvurucuların uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı
görülmektedir. Sonuç olarak AYİM’in kararında bariz
bir takdir hatası veya açık keyfîlik tespit
edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi
konusunda AYİM’in takdir yetkisine müdahalesi somut
olayda söz konusu olamaz.
53. Bu durumda AYİM"in somut olayda
etkili bir ceza soruşturmasını müteakip yaşanan intihar eyleminden idarenin
sorumlu olduğunu tespit etmesi ve kendi takdir ettiği ölçüler çerçevesinde
tazminata hükmetmesinin, başvurucuların yaşam hakkı açısından mağdur sıfatını
ortadan kaldırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
54. Açıklanan nedenlerle başvurucuların yaşam hakkının ihlal
edildiği iddialarının mağdur sıfatının bulunmamasına bağlı olarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 29/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.