Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2014/5785
Karar No: 2014/5785
Karar Tarihi: 29/9/2016

        Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NESRİN DEMİR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/5785)

 

Karar Tarihi: 29/9/2016

R.G. Tarih ve Sayı: 20/10/2016-29863

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Nahit GEZGİN

Başvurucular

:

1. Nesrin DEMİR

 

 

2. Mehmet DEMİR

 

 

3. Şevkiye AKGÜN

Vekili

:

Av. Nezahat PAŞA BAYRAKTAR

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; başvurucuların yakınlarının, kolluk görevlileri tarafından hukuka aykırı şekilde öldürülmesi ve bu olaya ilişkin etkili bir ceza soruşturması yapılmaması nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla 21/4/2014 tarihinde yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) 25/3/2016 tarihinde gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 24/5/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 25/5/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı 3/6/2016 tarihinde beyanda bulunmuşlardır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. 22/10/2005 tarihinde saat 04.40 sıralarında Didim İlçe Emniyet Müdürlüğüne 4-5 kişi tarafından bir restorana yönelik hırsızlık eylemi teşebbüsünde bulunulduğu ve bu kişilerin bir otomobille olay yerinden hızla kaçtıkları ihbarı yapılmıştır.

9. İhbara konu olay, Polis Haber Merkezi tarafından ilgili ekiplere telsiz anonsuyla bildirilmiştir.

10. Altınkum Polis Merkezi Amirliğinde nöbetçi olan memurlar, otomobili muhtemel geçişi hâlinde durdurabilmek için polis merkezi binasının bulunduğu yola çıkmışlar ve saat 05.40 sıralarında otomobilin bagaj kapısı açık bir şekilde bulundukları yerden süratle geçtiğini görüp yöneldiği güzergâhı telsiz anonsuyla haber merkezine bildirmişlerdir.

11. Bu sırada otomobilin hızla yöneldiği bölgedeki yolda görev yapmakta olan polis memurları, otomobilin kendilerine doğru gelmekte olduğunu görmeleri üzerine araçtakilere durmaları için ihtarda bulunmuşlar ancak araçtakilerin bu ihtara uymamaları hatta süratlerini daha da artırarak kaçmaya devam etmeleri üzerine uzaklaştıkları güzergâhı telsiz anonsuyla Haber Merkezine bildirmişlerdir.

12. Nöbetçi polis amiri, tüm ekiplere otomobilin kaçış güzergâhındaki yolu kesmeleri ve kaçışını engellemek amacıyla tedbir almaları talimatını telsiz anonsuyla vermiştir.

13. Bu sırada otomobil, bir akaryakıt istasyonunun bulunduğu bölgede görev yapan ve bu talimat nedeniyle tepe lambası yanar şekilde yolun bir bölümünü geçişini önlemek amacıyla kapatmış bulunan trafik polis ekibi aracının bulunduğu ve ekipteki iki polis memurunun el fenerleriyle yolda kontrol yaptıkları bölgeye doğru yönelmiştir.

14. Akabinde polis memurlarınca durdurulmak istendiğinde yaşanan olaylar sonucunda otomobilde bulunan başvurucular Mehmet Demir ve Nesrin Demir"in çocukları diğer başvurucu Şevkiye Akgün"ün ise kardeşi olan 1985 doğumlu Ali Demir (A.D.), polis memurlarının açtığı ateş sonucu aldığı iki tabanca mermisi isabeti nedeniyle yaralanmıştır.

15. Otomobil, polis memurlarının durması için ateş açmasına rağmen yolda ilerlemeye devam etmiş ve yolun devamında güvenlik tedbiri alan bir başka polis ekibi minibüsüne şiddetle çarptıktan sonra durmuştur. Bu şekilde duran otomobilin içerisindeki kişiler, polis ekipleri tarafından yakalanmışlardır.

16. Emniyet görevlileri tarafından aynı tarihte düzenlenen ve yakalanan kişilerin de imzalarının bulunduğu tutanağa göre, otomobilde, sağ ön yolcu tarafında şarjörü üzerinde bulunan ve sürgü mekanizması geriye takılı ses fişeği atabilen bir tabanca bulunmuştur. Yakalanan kişilerden birinin bıçak taşıdığı ayrıca otomobilin içerisinde başka bıçak ve benzeri kesici aletlerin olduğu anlaşılmıştır.

17. Yaralanan A.D. hemen ambulansla bir hastaneye sevk edilmiş ancak ulaştırılamadan yaşamını yitirmiştir.

18. Durumdan saat 06.00 sıralarında haberdar edilmesi üzerine olaya ilişkin derhal soruşturma başlatan nöbetçi Cumhuriyet savcısı, bu soruşturma kapsamında olay yerine giderek Aydın Valiliği Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Etme Şube Müdürlüğünde (Olay Yeri İnceleme) görevli ekiplerle maddi delil incelemesi yapmış ve buna ilişkin bir tutanak düzenlemiştir.

19. Düzenlenme saati belirtilmeyen söz konusu tutanağın ilgili bölümü şöyledir:

"22/10/2005 günü saat 06.00 sıralarında Atatürk Bulvarı Jandarma Kavşağında hırsızlık amacıyla gelen 09 K... plaka sayılı araçta bulunan 5 kişi ile polis ekiplerinin silahlı çatışmaya girdikleri, araçta bulunan bir kişinin eks olduğunun bildirilmesi üzerine olayın olduğu yere gelindi. Altınkum istikametinden Söke istikametine doğru Jandarma Kavşağındaki lambaların önünde 09 A... plaka sayılı trafik polis aracının flaşörleri yanar ve ön tampon kısmı hasar görmüş şekilde olduğu, bu aracın 15-20 metre önünde 09 K... plaka sayılı hasarlı aracın olduğu, aracın gidiş istikametinin Söke istikameti olduğu, aracın sol arka ve sol ön kısmının hasarlı olduğu, arka camının tamamen patlamış olduğu, ön camında bir adet mermi çıkış deliği bulunduğu, bu camın çatlak olduğu, sol arka lastiğinin hemen üzerindeki tamponda kurşun giriş deliği, arka tamponun tam ortasında bir adet kurşun giriş deliği, arka plaka çerçevesinin hemen üzearinde bir adet kurşun giriş deliği, arka bagajın üst sol kısmında bir adet kurşun giriş deliği, patlayan arka camın alt kısmında bir adet kurşun giriş deliği tespit edildi. Aracın bagajında yapılan incelemede, bol miktarda ve değişik markalarda sigara, içki, çikolata olduğu görüldü. Arka koltuğun kanlı olduğu, kırılan cam parçaları ile kaplı olduğu görüldü. Bu aracın hemen sol tarafında ön tarafı Altınkum istikametine doğru 09 A... plaka sayılı polis minibüsünün olduğu görüldü. Polis minibüsünün sol ön tekerliğinin çamurluk kısmı ile sol arka tekerliğinin çamurluk kısmının hasarlı olduğu anlaşıldı. Polis minibüsü ile 09 K ... plaka sayılı araç arasındaki yerdeçarpışmadan dolayı tampon ve cam parçalarının bulunduğu, 09 A plakalı trafik polis aracıyla 09 K... sayılı araç arasında 30 metre fren izinin bulunduğu, freni 09 K ... plaka sayılı aracın yaptığı tespit edildi. 09 K ... plaka sayılı araç içerisinde 2 adet bıçak, bir tornavida, bir sopa arka koltuk önünde bir adet patlamış kuru sıkı fişeği olduğu görüldü. Olay yerinde Emniyet Müdürlüğünün olay yeri inceleme ekiplerinin gerekli tespitleri yaptıkları görüldü. Olayın başlangıcı olan yere gelindi.

Olayın T... ile H... Bankası önünde kavşakta başladığı, verilen bilgilere göre hırsızlıktan şüpheli 09 K sayılı aracın asayiş ekiplerince tüm ekiplere anons edildiği, en yakın ekip olan trafik polisi ekiplerinin belirtilen kavşakta yolu kestiği, 09 K plakalı aracın durmaksızın trafik polis aracına çarparak kaçtığı, T... hemen önündeki yolda bir adet kuru sıkı tabanca mermisi, tam kavşağın önünde 2 adet kuru sıkı mermisi, 4 adet 9 mm çapında mermi kovanı, kavşağın 10 metre ilerisinde ışıkları geçince bir tanesi sağ taraftaki kaldırımda olmak üzere 7 adet 9 mm çapında mermi kovanı, 1 adet kuru sıkı tabanca kovanı olduğu, kovanların muhtelif yerlerde bulunduğu görüldü.

T... ın önünden ekip otosunun ilk bulunduğu yani yolu kestiği kavşağa gelinceye kadar 14 metre keskin fren izlerinin bulunduğu tespit edildi.

Ayrıca ekip otosunun yolu kestiği kavşağın hemen önündeki trafik lambasının demirine bir adet mermi çekirdeği isabet ettiği tespit edildi. Emniyet müdürlüğü olay yeri inceleme ekiplerine gerekli incelemelerini yapmaları, olay yerini ve araçların durumunu kamera ile görüntülemeleri talimatı verildi. Olay yerinde yapılacak başka bir işlem kalkmadığından olay yeri incelemesine son verildi. Olayda iki trafik polis memurunun kullandığı iki adet tabanca ile hırsızlık şüphelilerinin aracından ele geçirilen bir adet kuru sıkı tabancanın gerekli incelemeler için emniyet müdürlüğünde olduğu anlaşıldı. ... Olay yeri inceleme ekiplerine şüphelilerin el svaplarının alınması talimatı verildi.

..."

20. Cumhuriyet savcısı, Olay Yeri İncelemede görevli ekiplere, olay yerinde tespit ettiği kovanların ve diğer maddi delillerin ekspertiz incelemesi yapılmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığında muhafaza altına alınması talimatını vererek olay yeri incelemesini tamamladıktan sonra ölenin cesedinin kaldırıldığı hastanede ölü muayenesi ve otopsi işlemi yapmıştır.

21. Cumhuriyet savcısı, refakatine aldığı nöbetçi doktorla birlikte gerçekleştirdiği ölü muayenesi sonucunda, ölenin cesedinin, sırtında ve kafatasında mermi giriş delikleri olduğunu belirlemiş ve kesin ölüm sebebinin tespiti için sistematik otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Şube Başkanlığına (Adli Tıp Kurumu) gönderilmesine karar vermiştir.

22. 23/10/2015 tarihinde İzmir Cumhuriyet savcısının huzurunda Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinde yapılan otopsi sonucunda düzenlenen Adli Tıp Kurumunun 18/11/2005 tarihli raporunda, ölenin, occipital (kafatasının arka alt kısmı) bölgesinin sağında ve sırtının sağ interskapüler (sağ kürek kemiğinin alt uç kısmı) bölgesinin ortasında birer adet olmak üzere toplam iki adet mermi giriş deliği olduğu, ateşli silah yaralanmasına bağlı beyin dokusu harabiyeti ve sağ akciğer yaralanmaları nedeniyle öldüğü, her iki mermi yarasının da öldürücü nitelikte olduğu, baş bölgesinden giren mermi çekirdeğinin uzak atış mesafesinden atılmış olduğu, sırtına isabet eden mermi çekirdeğinin de uzak atış mesafesinden atılmış olabileceği ancak bu mermi çekirdeğine ait giriş deliğinin giysili bölgesinde olması nedeniyle olay sırasında üzerinde bulunan giysilere ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırılmasının bu mermi çekirdeğine ait atış mesafesi hususunda adli tahkikata ışık tutacağı, cesetten çıkartılan iki adet mermi çekirdeğinin Cumhuriyet savcısınca teslim alındığı, kan ve idrar örneklerinin yapılan analizinde aranan alkol ve uyuşturucu maddelerinin hiçbirinin bulunmadığı belirtilmiştir.

23. Olay Yeri İncelemede görevli ekiplerce olay yerinin basit krokisi düzenlenmiş, olay yerinde tespit edilen maddi deliller muhafaza altına alınmış ayrıca otomobilde ve bu otomobilde bulunan eşya üzerinde maddi delil incelemesi yapılmıştır.

24. Bu işlemler sonucunda, otomobilin ön yolcu koltuğunun bulunduğu bölümdeki paspasın altına gizlenmiş toplam uzunluğu 48 cm olan kesici bir alet, bagajında pek çok sayıda sigara ve çikolata paketleri, alkollü içki, bisküvi ve benzeri gıda maddesi bulunmuştur. Bu işlemin gerçekleştirilmesi sırasında yakalanan kişilerden S.A. da hazır bulunmuş, arama ve el koyma tutanağını imzalamıştır.

25. Yakalanan kişiler hakkında düzenlenen adli raporlara göre E.G. isimli kişinin belindeki ekimoz, sağ diz ve sağ bacağındaki sıyrıklar nedeniyle basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte yaralandığı, diğer kişilerin ise yaralanmalarının olmadığı anlaşılmıştır.

26. Aydın Valiliği Emniyet Müdürlüğünün 24/10/2005 tarihli ekspertiz raporuna göre Parmak İzi Teşhis Sistemi (AFİS) kayıtlarında ölenin parmak izleri üzerinde yapılan mukayese incelemeleri sonucunda, farklı tarihlerde 12 ayrı muhtelif hırsızlık, sahte belge kullanmak ve uyuşturucu madde bulundurmak suçlarından kaydının bulunduğu, aynı otomobilde yakalanan E.G., A.Ü. ve S.A.nın da hırsızlık ve benzeri suçlardan kayıtlarının bulunduğu anlaşılmıştır.

27. Olayda kullanılan otomobil hakkında yapılan araştırmada 17/10/2005 tarihinde Kuşadası ilçesinde bir araç kiralama firmasından Y.B. isimli kişi tarafından kiralandığı anlaşılmıştır. Bu kişinin Cumhuriyet savcısı tarafından 22/10/2005 tarihinde alınan ifadesinde, aracı kiraladıktan sonra bir arkadaşının otomobili kız arkadaşıyla gezmek için kendisinden emaneten alıp 21/10/2005 tarihinde ise otomobili çaldırdığını söylediğini, aynı gün gece saat 23.00 sıralarında Kuşadası Polis Karakoluna giderek durumu anlattığını ancak burada resmî müracaatının alınmadığını, bu otomobille olaya karışan kişileri ise tanımadığını söylemiştir.

28. Altınkum Polis Merkezinde olay sırasında nöbetçi olan memurlar Ö.Ç. ve M. Y.nin 22/10/2005 tarihinde saat 08.05"te kollukta ifadeleri alınmış olup adı geçenler bu ifadelerinde, olay günü Haber Merkezi telsiz anonsunda bir otomobilde bulunan 4-5 kişinin hırsızlık olayına karıştığı ihbarının yapıldığının bildirilmesi üzerine Polis Merkezi önündeki caddeden geçen otomobilleri kontrol etmeye başladıklarını, saat 05.40 sıralarında ihbara konu otomobilin kendilerine doğru gelmekte olduğunu görüp dur ihtarında bulunduklarını ancak otomobildekilerin bu ihtarlarına uymayıp aksine süratlerini daha da artırarak uzaklaştıklarını, kendilerinin de bu kişilerin kaçtıkları güzergâhı telsiz anonsuyla diğer ekiplere bildirdiklerini söylemişlerdir.

29. Olayın gerçekleştiği bölgede faaliyet gösteren akaryakıt istasyonunda çalışan tanıklar M.A.Ç. ve M.S.G.nin ifadeleri, kolluk tarafından 22/10/2005 tarihinde saat 09.35"te alınmıştır. Her ikisinin de ifadelerinde, olay günü saat 05.50 sıralarında çalıştıkları istasyonda bulundukları sırada yakında bulunan bir banka şubesinin önünde tepe lambaları yanar şekilde bir polis ekip aracının beklemekte olduğunu gördüklerini, iki polis memurunun ellerindeki fenerlerle Altınkum istikametinden gelen ve plaka sayısını göremedikleri bir otomobile dur ihtarında bulunduklarını, ancak bu otomobildekilerin ihtara uymayıp polis memurlarına ateş açtıklarını, ateşin otomobilin sol arka camından gerçekleştirildiğini, memurların ateşten sakınmak için kendilerini yere attıklarını, akabinde havaya ateş ederek otomobildekilere durmaları yönünde yeniden ihtarda bulunduklarını fakat bu ihtara da uymayan otomobildekilerin, yolun üzerine çekilen ekip aracının ön tarafına çarparak ilerlediklerini bir yandan da memurlara silahla ateş etmeye devam ettiklerini, memurların çarpma nedeniyle ön kısmı hasar gören araçlarına binerek kaçmaya devam eden otomobilin peşinden gittiklerini, kaçan otomobilin banka şubesini tahminen 200 metre kadar geçmesinin akabinde ise şiddetli bir çarpma sesini duyduklarını, petrol istasyonunu terk edemedikleri için sesin geldiği yere gidemediklerini ancak sonradan öğrendiklerine göre kaçan otomobilin başka bir polis aracına çarptığını ve bu çarpmanın etkisiyle ilerleyemediğini, olay sırasında otomobilden polis memurlarına doğru ateş edilince korku ve panik yaşadıklarını, bu nedenle otomobilden kaç el ateş edildiğini tam olarak hatırlayamadıklarını, memurların otomobilden kendilerine doğru ateş edilmesi sonucunda kendilerini korumak ve otomobilin durmasını sağlamak için silahlarını kullandıklarını düşündüklerini çünkü bu memurların önce havaya ateş ettiklerini gördüklerini söylemişlerdir.

30. Tanık M.A.Ç., bunlara ilaveten olaydan bir süre sonra araçların bulunduğu noktaya gittiğinde kaçan otomobilin bagajında çok sayıda sigara paketi olduğunu gördüğünüsöylemiştir.

31. Adı geçen kişilerin ifadeleri aynı tarihte Cumhuriyet savcısınca da alınmıştır. Bu ifadelerinde önceki ifadelerinden farklı olarak kaçmaya çalışan otomobilin ilk polis ekibi aracına çarpıp otomobildekilerin, polis memurlarına ateş etmelerinden ve belli bir mesafe katetmelerinden sonra ileride başka bir polis ekibi aracının da olduğunu görmeleri üzerine otomobili geri geri sürerek ilk ekibin bulunduğu noktaya yeniden geldiklerini ve polis memurlarına otomobilin sol arka camından tekrar silahla ateş etmeye başladıklarını, memurların da karşılık olarak önce havaya ateş ettiklerini ancak sonrasında otomobile ateş edip etmediklerini olayın heyecanıyla net olarak göremediklerini söylemişlerdir. Tanık M.A.Ç. ayrıca bu hususu net olarak görememekle birlikte bu sırada her iki polisin de otomobile ateş ettiğini zannettiğini ifade etmiştir.

32. Olay sonrasında otomobilde yakalanan ve haklarında hırsızlık suçundan işlem yapılan Y.A., A.Ü., E.G. ve S.A.nın ifadeleri, Cumhuriyet savcısı tarafından aynı gün alınmıştır. Bu kişilerin ifadelerinde özetle, gezmek için geldikleri Didim ilçesinde otomobilleriyle seyir hâlindeyken bir polis ekibinin yolu kestiğini ve dur ihtarında bulunduğunu gördüklerini ancak durmayıp bu ekip otosunun yanından geçtiklerini, geçerken ekip aracına çarpıp çarpmadıklarını hatırlamadıklarını, akabinde yanından geçtikleri polis ekibinde bulunan memurlarca arkalarından kendilerine ateş açıldığını, bu ateş sonucunda ileride bulunan başka bir ekip aracına çarptıklarını söylemişlerdir.

33. Y.A., A.Ü. ve E.G. kendi otomobillerinden polis ekibine ses fişeği atabilen tabancayla ateş edilip edilmediğini hatırlamadıklarını söylemişlerdir. S.A. ise diğerlerinden farklı olarak otomobilde bulunan ses fişeği atabilen tabancanın kendisine ait olduğunu, olay sırasında belinde olduğunu ve bu silahla ateş edilmediğini ifade etmiştir.

34. Bu kişilerin, otomobilin kime ait olduğu, polisin dur ihtarına niçin uymadıkları, otomobilin bagajında bulunan eşyanın kim tarafından ve ne şekilde temin edildiği gibi hususlarda birbirleriyle uyumsuzluk gösteren ifadelerde bulundukları, kiminin polis ekibinin dur ihtarında bulunmasından sonra içlerinden bir kişinin "Araba"da mal var, gaza bas" demesi üzerine hızlanarak yola devam ettiklerini, kiminin ise otomobili kullanan S.A.nın kendi iradelerine aykırı olarak durmayıp ekibin bulunduğu noktayı geçtiğini söyledikleri anlaşılmıştır.

35. İfadelerinde, otomobilin ve bagajındaki eşyanın ne şekilde edinildiği, polis ekibinin bulunduğu kontrol noktasına geldiklerinde niçin durmayarak ilerlemeye çalıştıkları ve otomobilden polis memurlarına ses fişeği atabilen tabancayla ateş edilip edilmediği hususlarında çelişkiler bulunduğu görülmekteyse de söz konusu ifadelerin tamamında birbirleriyle örtüşecek şekilde otomobili kullanan kişinin S.A. olduğu ile ölen A.D.nin otomobilin arka koltuğunda oturduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.

36. Olay sırasında hırsızlık suçu ihbarına konu otomobili durdurmak için kaçış güzergâhında yukarıda ifadelerine değinilen görgü tanıklarının çalıştıkları akaryakıt istasyonunun yakınında tedbir alan ve olay sırasında silahlarını kullanan polis memurları C.K. ve C.E.nin şüpheli sıfatıyla ifadeleri, Cumhuriyet savcısı tarafından 22/10/2005 tarihinde alınmıştır. Adı geçenler bu ifadelerinde, olay günü trafik ekip aracında görevli olduklarını, Haber Merkezinden tüm ekiplere telsiz anonsuyla 09 K... plaka sayılı otomobilin kontrol edilmesi ve durdurularak yakalanması talimatının geldiğini, ikinci anonsta hırsızlık şüphelisi oldukları belirtilen kişilerin söz konusu otomobille kaçış güzergâhlarının bildirilmesi üzerine akaryakıt istasyonunun önündeki trafik lambalarının bulunduğu yerde ekip aracının tepe lambasını yakarak reflektör ve el fenerleriyle gerekli tertibatı aldıklarını, bir süre sonra söz konusu otomobilin süratli bir şekilde bulundukları noktaya geldiğini gördüklerini, el feneri ve el işaretleriyle durmaları için ikazda bulunduklarını, buna rağmen otomobilin süratle kendilerine doğru yaklaşmaya devam ettiğini, tahminen 18-19 metre kala camından kendilerine ateş edildiğini, bundan korunmak için kendilerini yere attıklarını, otomobilin süratle ekip aracına çarparak kaçmaya başladığını, durdurmak için havaya ateş ettiklerini, akabinde bu kez geri gelmeye başlayarak sol arka camından kendilerine doğru yeniden ateş edilmesi üzerine kendilerini yoldaki bankete atıp yeniden havaya ateş ettiklerini, bir yandan da otomobilin üzerilerine gelmesi nedeniyle geriye doğru uzaklaşmaya çalıştıklarını ancak otomobilin durdurulup arka kapısının açılarak kendilerine ateş edilmeye başlanması üzerine de bu kez otomobilin arka tarafına ve arka tekerleklerine doğru ateş ettiklerini, havanın karanlık olmasından dolayı görerek ateş edemediklerini, kendilerine ateş edilmesi sırasında ateş edilen tabancadan alev çıktığını gördüklerini, o anda bu tabancanın sadece ses fişeği atabilen bir tabanca olduğunu anlayabilmelerinin mümkün olmadığını, olayın gerçekleşme koşulları nedeniyle kaç el ateş ettiklerini de hatırlayamadıklarını ve olayda açılan ateşten sakınmak için kendilerini yere atmaları nedeniyle yaralandıklarını söylemişlerdir.

37. Haklarında Didim Devlet Hastanesinden alınan adli raporlarda, C.E.nin 7 gün iş ve gücüne mani olacak şekilde toplamda 10 günde iyileşebilecek, C.K.nın ise 2 gün iş ve gücüne mani olacak şekilde toplamda 7 günde iyileşebilecek nitelikte dirsek ve diz bölgelerinden yaralandıkları anlaşılmıştır.

38. Hırsızlık şüphesiyle durdurulmak istenen otomobilin çarparak durduğu ikinci polis ekibi aracında bulunan memurlar B.B. ve T.K.nin aynı gün Cumhuriyet savcısınca alınan ifadelerinde, bir otomobildeki kişilerin hırsızlık olayına karışmış olabileceğinin telsizle kendilerine anons edilmesi üzerine otomobili durdurmak ve kontrol etmek için minibüs tipi olan ekip araçlarıyla önlem aldıklarını, kendilerinden önceki kavşakta ise memur arkadaşları C.K. ve C.E.nin başka bir araçla otomobili durdurabilmek için önlem aldıklarını anonslardan takip ettiklerini, zaten bulundukları yerden adı geçenlerin ekip aracının tepe lambalarının yandığını görebildiklerini, saat 05.45 sıralarında 3 el silah sesi duymaları üzerine bulundukları yolu ekip minibüsüyle kapattıklarını, kısa bir süre sonra otomobilin ekip minibüsüne doğru çok süratli bir şekilde gelmekte olduğunu gördüklerini, otomobilin minibüse çarpacağını anlayınca B.B.nin hemen araçtan inerek kendisini yoldaki orta refüje atabildiğini, T.K.nin ise inebilmiş ancak henüz uzaklaşamayıp minibüsün sağ tarafında kalmışken otomobilin, ekip minibüsünün sol arka tekerliklerinin bulunduğu kısma şiddetle çarptığını, ekip minibüsünün, sol tarafına çarpmanın şiddeti ve tesiriyle olduğu yerde ve kendi etrafında dönmesiyle sağ tarafında bulunan T.K.ye çarpıp yaraladığını, uzun farları yanar şekilde üzerilerine gelen bu otomobildekilerin, kasten ve hatta süratlerini daha artırarak ekip minibüsüne çarptıklarını söylemişlerdir.

39. Bu memurlar hakkında Didim Devlet Hastanesinden alınan raporların incelenmesinden T.K.nin 2 gün iş ve gücüne mani olacak şekilde toplamda 7 günde iyileşebilecek şekilde yaralandığı anlaşılmıştır.

40. Ölenin vücudundan çıkartılan mermi çekirdekleri ile olaydan hemen sonra el konulan şüpheli polisler C.E ve C.K.nın tabancaları, Söke Jandarma Kriminal Laboratuvarına (Jandarma Kriminal Labarotuvarı) incelenmek üzere gönderilmiştir. Laboratuvar, maktulün vücudundan çıkartılan mermi çekirdeklerinden bir tanesinin C.E.nin tabancasından atıldığını, diğer mermi çekirdeğinin ise nüveden ibaret olduğu için hangi tabancadan atıldığını belirleyemediğini bildirmiştir.

41. Ölenin olay sırasında üzerinde bulunan giysileri, sırtından aldığı mermi isabetinin atış mesafesinin belirlenebilmesi için İzmir Polis Kriminal Laboratuvarına (Polis Kriminal Laboratuvarı) gönderilmiştir. Laboratuvar, maktulün olay sırasında giydiğihırkasındaki ateşli silah deliğinin bitişik atış mesafesinden yapılmadığını, uzak veya yakın atış mesafesinden yapılan atış sonucu olup olmadığının tespitinin ise yapılamadığını bildirmiştir.

42. Polis Kriminal Laboratuvarının 27/10/2005 tarihli raporunda, polis memurlarına ait tabancalar ile hırsızlık suçu şüphelilerinden ele geçen ses fişeği atabilen tabancanın herhangi bir teknik arızasının bulunmayıp çalışır vaziyette oldukları, olay yerinden elde edilen 10 adet 9 mm çapındaki kovanın polis memurlarına ait tabancalardan atıldıkları (5+5), yine olay yerinden elde edilen toplam 6 adet ses fişeği kovanının ise ses fişeği atabilen tabancadan atıldıkları, bu tabancanın ebat, görünüm ve mekanik yapısı itibarıyla ateşli bir silah görünümünde olduğu, silahı tanıyan birinin bile eline alıp incelemeden ilk bakışta ateşli bir silahtan ayırt edebilmesinin zor olduğu, bu nedenle tabancanın iğfal kabiliyetine sahip olduğunun değerlendirildiği bildirilmiştir.

43. Cumhuriyet savcısı ses fişeği atabilen tabancanın gerçek mermi atabilen tabancayla ayırt edilebilmesinin mümkün olup olmadığı hususuna yönelik araştırmasında bu raporla yetinmemiş ve Didim İlçe Jandarma Komutanlığında Astsubay statüsünde görev yapmakta olan A.P.yi de aynı konuda bilirkişi sıfatıyla dinlemiştir. A.P. Cumhuriyet savcısının huzurunda ses fişeği atabilen tabancayı inceleyerek verdiği mütalaasında, söz konusu tabancanın 9 mm çapında mermi atabilen iki ayrı marka tabancayı andırdığını, uzaktan bakıldığında sadece ses fişeği atabilen tabanca olduğunun belirlenemeyeceğini, ateş edildiğinde ses olarak gerçek tabanca sesi çıkarttığını ve gerçek tabancada olduğu gibi namlusundan ateş çıktığını, görünüm ve atış itibarıyla gerçek silahtan ayırt edilebilmesinin zor olduğunu ifade etmiştir.

44. Ölen ve hırsızlık suçundan şüpheli kişiler ile şüpheli polis memurlarının alınan el svaplarının Polis Kriminal Laboratuvarı tarafından incelenmesinde, Y.A. ve E.G. isimli kişilerin el svaplarında atış artıklarına rastlanılmıştır.

45. Otomobil ve bagajında bulunan eşya üzerinde parmak ve avuç izi incelemesi yapılmış, mukayese için alınan izlerden pek çoğunun incelemeye elverişsiz olduğu ya da otomobilde yakalanan şüpheli kişilere ait olmadığı ancak bagaj kapağı plakasının üstünden alınan parmak izinin yakalanan Y.A.nın sol el başparmağına ait olduğu tespit edilmiştir.

46. Soruşturma kapsamında 23/10/2005 tarihinde İzmir"de ikamet eden başvurucu Mehmet Demir"e olayla ilgili bilgi verilmiş ve belirtilen tarihte defin ruhsatı düzenlenen ölen A.D.nin cesedi, kendisine teslim edilmiştir. Başvurucu 27/10/2005 tarihinde Didim ilçesine geldiğinde burada Cumhuriyet savcısınca ifadesi alınmıştır. Başvurucu bu ifadesinde eşinden ayrıldığını ve yalnız yaşadığını, oğlu A.D.nin kendisine iki yıldır Kuşadası ilçesinde garsonluk yaptığını söylediğini, iki veya üç ayda bir kez telefonla görüştüklerini, oğlunu öldüren polis memurlarının cezalandırılmalarını istediğini söylemiştir.

47. Cumhuriyet savcısı 23/10/2005 tarihinde şüpheli polisler C.K. ve C.E.nin, meşru savunmada sınırı taksirli eylemleriyle aştıkları gerekçesiyle Didim Sulh Ceza Mahkemesinden haklarında adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını talep etmiştir.

48. Didim Sulh Ceza Mahkemesi, bu talebi kabul etmiş ve şüpheli polis memurları hakkında yurt dışına çıkma yasağı tedbirinin uygulanmasına karar vermiştir. Mahkeme bu talebin incelemesi sırasında şüphelilerin sorgulamalarını da yapmıştır. Şüphelilerin sorgularında, Cumhuriyet savcısına verdikleri ifadelerini tekrar ederek otomobil içerisinden ve sol arka kapısı açılarak ateş edilmesi nedeniyle kendilerini savunmak maksadıyla otomobile ateş ettiklerini söylemişlerdir.

49. Didim Cumhuriyet Başsavcılığının 22/12/2005 tarihli iddianamesiyle şüpheli polis memurları C.K. ve C.E hakkında, hırsızlık yaparak kaçmaya çalışan kişileri durdurmak için olay yerinde önlem aldıkları, resmî araca çarparak kaçmaya çalışan bu kişilerin bulundukları otomobilden kendilerine ateş edilmesi sonucu önce havaya ateş ettikten sonra kaçışlarını engellemek için otomobile ateş ettikleri ve istemedikleri hâlde kastettiklerinden farklı olarak ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerdeki sınırı kastları olmaksızın aşmak suretiyle başvurucuların yakını olan A.D.nin ölümüne sebebiyet verdikleri iddiasıyla ve taksirle öldürme suçundan Didim Asliye Ceza Mahkemesine (Asliye Ceza Mahkemesi) kamu davası açılmıştır.

50. Yargılamada, talimatla ifadesi alınan başvurucu Mehmet Demir"in davaya katılma talebi kabul edilmiştir.

51. Asliye Ceza Mahkemesi, polis memurları sanıkların savunmalarını 9/3/2006 tarihli duruşmada almıştır. Sanıklar bu savunmalarında soruşturma aşamasında verdikleri ifadelerini tekrarlayarak öldürme kastlarının olmadığını sadece kendilerini savunmak maksadıyla ateş ettiklerini söylemişlerdir.

52. Mahkemece, olay yerine yakın akaryakıt istasyonunda çalışan ve soruşturma aşamasında gerek kolluk ve gerekse Cumhuriyet savcısı tarafından ifadeleri alınan tanıklar M.A.Ç. ve M.S.P.nin ifadeleri de 9/3/2006 ve 9/5/2006 tarihli duruşmalarda alınmıştır. Tanıklar, bu ifadelerinde de önceki ifadelerini tekrar etmişler ve kaçan otomobilde bulunanların, polis ekibi aracına çarparak yollarına kısa bir süre devam ettikten sonra otomobile geri manevra yaptırıp aksi yönde kaçmaya çalıştıklarını, bir yandan da otomobilin açık olan camından polis memurlarına ateş etmeye devam ettiklerini, memurların da bu ateş üzerine yerden kalkarak havaya ateş etmeye başladıklarını gördüklerini söylemişlerdir.

53. Asliye Ceza Mahkemesi, 9/5/2006 tarihinde sanıkların üzerilerine atılı eylemle ilgili yargılama yapma görevinin Söke Ağır Ceza Mahkemesine (Ağır Ceza Mahkemesi) ait olduğu ile olayda meşru savunma hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağının bu Mahkemece değerlendirilmesinin gerektiği gerekçesiyle yargılamada görevsizlik kararı vermiştir.

54. Sanık polis memurlarının bu karara itirazları, Ağır Ceza Mahkemesinin 3/10/2006 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiş ve yargılamaya bu Mahkemece devam edilmiştir.

55. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkların savunmaları ile bazı tanıkların ifadelerini almış ve başvurucu Mehmet Demir"in davaya katılma talebini kabul etmiştir. Başvurucu Mehmet Demir, Mahkemeye, Cumhuriyet savcısınca ifadesinin alındığı tarihteki adresinden ayrıldığını beyan etmiş ve yeni ikametgâh adresini bildirmiştir.

56. Sanık polis memuru C.E.nin Ağır Ceza Mahkemesine verdiği savunmasının ilgili bölümü şöyledir:

"Olay günü polis arkadaşım diğer sanık C...’in anlattığı gibi anons üzerine yolda tertibat aldık, geliş istikametine göre aracımız sağ taraftaydı, biz durdurmak için yolun sol tarafına geçtik. Telsiz anonsunda amirimiz polis ekibi olarak yolu kesmemizi istemişlerdi. Biz gerekli tertibatı aldıktan sonra bir daha telsiz anonslarını araçtan uzaklaştığımız için duymadık. Şüpheli araç bize doğru gelirken ikazda bulunduk. Üzerimize doğru hızla gelmeye devam etti ve sol arka camdan bir kişi dışarı sarkarak ve elindeki tabancayı bize doğrultarak ateş etmeye başladı. İyice yaklaşınca biz kendimizi yere attık, dizlerimizde sıyrıklar oluşmuştu. Hızla gelen araç kayarak bizim ekip aracının sol ön tarafına çarptı. Daha sonra geri manevra yapıp bizim üzerimize doğru geldi. biz tekrar kendimizi yere attık, araç bizi 15-20 m geçince ani frenle durdu, geri vites lambaları yandı. Üzerimize doğru tekrar geri geri gelirken arka sol kapı açılmak suretiyle ateş edilmeye devam edildi. Bunun üzerine biz de silahlarımızı çekip önce havaya daha sonra otomobilin lastiklerine doğru ateş ettik. Karşı taraftan ateş edilmeye devam edince bu defa ateş edilen noktaya doğru ateş etmeye başladık. Sonra bizim ateş açmamız üzerine tekrar patinajlı bir şekilde kalkış yaparak ileri istikamete hareket etti, yolda çok hafif sağa doğru viraj vardı. Bir çarpma sesi duyduk, bu esnada ekip aracına biniyorduk. Hasarlı aracımızla yavaş bir şekilde aynı istikamete doğru gittik. Yaklaşık 150 m ilerde bize destek için gelmiş olan diğer bir ekip aracına çarpmış olduğunu ve içinde bir kişinin öldüğünü öğrendik. Diğer aracın bulunduğu yer bizim bulunduğumuz noktadan görünmüyordu. Diğer araca çarpmış olduklarını görünce olay sırasında aniden durup geri geri bizim üzerimize tekrar gelmelerinin sebebinin bu ekip aracını görmüş olmaları diye düşündük. Biz şüpheli araçtan bize ateş edilmesi ve karşılık vermemiz sırasında diğer ekipten hiçbir şekilde haberimiz yoktu. El telsizim olayın seyri sırasında yere düşmüştü.

..."

57. Sanık polis memuru C.K.nın Ağır Ceza Mahkemesine verdiği savunmasının ilgili bölümü şöyledir:

"Olay tarihinde gece görevliydik. Arkadaşım C.. E... ile birlikte idik. Telsizden içinde hırsızlık olayına karışan şüphelilerin bulunduğu bir aracın bizim bulunduğumuz yere doğru geldiği anons edildi, bunun üzerine aracımızla birlikte caddeye çıktık. Aracı caddenin 1 m içine doğru park ettik. Aracın tepe lambası açık, üzerimizde reflektörler ve el fenerlerimizle beklemeye başladık. Sabaha karşı saat 4-4.30 sıralarında şüpheli araç yaklaşırken durması için ikazda bulunduk, ancak aracı üzerimize doğru sürdüler. Ekip arabamıza çarptılar, aracımıza çarpmadan önce bize doğru ateş etmeye başladılar. Araçtan sol arka kapıdan bize doğru ateş ediliyordu. Bir tek tabanca namlu alevi gördüm. Ancak 1’den fazla kere ateş edildi. Aracımız gelen aracın istikametine göre yolun sağ tarafındaydı, biz de durdurmak için yolun ortasına doğru geçmiştik. Bize ateş edilmeye başlanınca kendimizi yere attık. Gelen araç ekip arabasına çarptıktan sonra geri manevra yapıp kaçmaya devam etti, bu sırada ateş devam ediyordu. Biz aracı durdurabilmek için önce havaya ateş ettik, daha sonra araç bizden ilerde tertibat almış olan ekibi görünce durdu, aracın durduğu yerden bize ateş edilmeye devam edilince önce lastiklerine doğru ateş ettik. Aracın sol arka kapısı açılıp ateş etmeye devam edildi, bunun üzerine biz de o noktaya doğru ateş etmeye başladık. Daha sonra araç tekrar hızla kalkış yaptı ve ilerdeki ekip otomuzla çarpışarak durdu ve etkisizi hale getirildi. Bundan sonra araçtaki bir kişinin öldüğünü ve kullanılan tabancanın kuru sıkı tabanca olduğunu sonradan öğrendik. Ancak olay esnasında gerçek silah zannetmiştik. Karanlık nedeniyle ayırt edebilme imkanımız yoktu. Bize doğru ateş edilmesi üzerine hem kendimiz korumak hem de durdurmak maksadıyla ateş etmiştik,

... bizden daha ilerde başka bir ekip olduğunu bilmiyorduk. Durup tekrar ateş ettikten sonra ikinci ekip arabasına çarpması üzerine orada ekip olduğundan haberdar olduk. Kaçan aracı durdurmak için ateş ettiğimizde ilerde ekip arabası olduğunu bilmiyordum.

..."

58. Ağır Ceza Mahkemesi, olay sırasında ölenle aynı otomobilde bulunan kişilerin önceki aşamalarda verdikleri adreslerindeki mahkemelere ifadelerinin yeniden alınabilmesi için talimat yazmış ancak bu kişilerin adreslerinde bulunamamaları nedeniyle yazdığı talimatlara bila ikmal cevap verilmesi ve yeni adreslerinin de tespit edilememesi üzerine suç işleme eğilimleri nedeniyle çevre bölgelerdeki ceza ve infaz kurumlarında tutulma ihtimallerinin bulunduğu gerekçesiyle bu kişileri söz konusu kurumlardan araştırmış ve yaptığı bu araştırma sonucunda Aydın Ceza ve İnfaz Kurumunda tutulan E.G.ye ve bir süre Muğla Ceza İnfaz Kurumunda tutulan A.Ü.ye ulaşarak tanık sıfatıyla dinlemiştir. Mahkemece, diğer iki kişi ise ulaşılamadıkları gerekçesiyle dinlenememiştir.

59. E.G.nin 21/6/2007 tarihli duruşmada hazır edilerek A.Ü.nün ise yazılan talimat sonucu 30/1/2008 tarihinde alınan ifadelerinde, olayın gerçekleştiği gece Didim"den Kuşadası"na dönmek üzere yola çıktıktan bir süre sonra polis memurlarınca durdurulmak istendiklerinde durmayıp kaçmaya başladıklarını, bu kaçış sırasında bulundukları otomobilden polis memurlarına ateş açılıp açılmadığını hatırlamadıklarını ve ses fişeği atabilen tabancanın otomobili kullanan S.A.ya ait olduğunu söylemişlerdir.

60. E.G. bu ifadesinde, otomobilin bagajında bulunan eşyanın A.Ü. ve Y.A. tarafından hırsızlanarak buraya konduğunu, A.Ü. ise polis memurlarının durmalarını istediklerinde E.G.nin otomobilde hırsızlıktan elde edilmiş eşya olduğunu söylemesi nedeniyle durmayarak kaçtıklarını söylemiştir.

61. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucu Mehmet Demir"in yokluğunda yapılan 24/4/2008 tarihli duruşmada, sanıkların, eylemlerini silah kullanma yetkileri çerçevesinde kalarak kanunun hükmünü yerine getirmeleri sırasında gerçekleştirdikleri dolayısıyla olayda hukuka uygunluk sebebi bulunduğu gerekçesiyle beraatlerine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"...

Olay tarihi olan 22.10.2005 günü saat 04.00 sıralarında F... B... Restoran isimli işyeri sahibinin polisi arayarak işyerinden hırsızlık teşebbüsü olduğu ve şüphelilerin gri renkli 09 K ... plakalı oto ile kaçtıklarını ihbarı üzerine haber merkezince durumun telsiz anonsu ile ekiplere bildirilmesi üzerine ekiplerce çeşitli noktalarda önlem alındığı, söz konusu otonun saat 05.40 sıralarında Altınkum polis karakolu önünden geçtiğinin karakol nöbetçisi tarafından anons edilerek otonun gidiş istikameti olan Atatürk Bulvarına ekiplerin yönlendirildiği Ç... Petrol istasyonu yanında tedbir alan sanık polis memurlarının görevli olduğu 7..1 kod nolu ekibe yanaştıklarında polis aracının tepe lambaları yanan va(z)iyette ve resmi kıyafetli olan sanık polis memurlarının dur ikazına uymayarak aracın polis memurları üzerine doğru hızla gelmesi üzerine kendilerini yere atarak siper aldıkları, bu sırada otomobilin sol arka kapı camından tabanca ile ateş edildiği, polis memurlarınca uyarı atışı yapılmasına rağmen durarak önce geri manevra yapan ve daha sonra hızla kaçmaya başlayan aracın sol arka kapısından ateş edilmeye devam edilmesi üzerine sanık polis memurlarındın da otomobile doğru ateş ettikleri jandarma kavşağına doğru hızla hareket eden otomobilin 7..3 kod no lu ekip aracına çarparak durduğu, araç içerisinde sürücü ile birlikte 5 kişi bulunduğu, arka koltuk orta kısmında oturan Ali Demir’in baş ve göğüs kısmında yaralı olarak götürüldüğü hastanede öldüğü anlaşılmıştır.

Araç içerisinde bir adet kuru sıkı tabanca, bıçaklar ve hırsızlık mahsulü sigara, içki ve çeşitli çikolatalar bulunmuştur.

Araçta bulunan diğer şahıslar ve maktul hırsızlık ve çeşitli suçlardan sabıkalı, bir kısmı mahkememizde de birden fazla dosyada yargılanmış kişilerdir.

Tarafsız görgü tanıkları sanıkların savunmalarını doğrular mahiyette beyanlarda bulunmuşlardır.

F... B... restoran isimli işyerinden hırsızlık girişimi sonrasında plakası alınan otomobilin dur ihbarına uymayarak kaçma girişiminde bulunmuş olması, bu esnada polislere otomobilden ateş edilmesi, otomobil içerisinde kurusıkı tabanca ve hırsızlık mahsulü eşyaların bulunması otomobilinde çalıntı olması, kuru sıkı tabancadan ateş edilmiş olduğunun tespiti karşısında sanık polis memurlarının görevleri gereği kendilerine verilen emir doğrultusunda hırsızlık zanlılarının bulunduğu otomobili durdurmak için polis oldukları gerek tepe lambası yanan araçlarından gerekse resmi kıyafetlerinden açıkça anlaşılacak biçimde ikazda bulunmalarına rağmen kaçmaya çalışarak ele geçirildikten sonra kuru sıkı olduğu anlaşılan tabanca ile otomobilden kendilerine doğru ateş edilmesi üzerine önce havaya uyarı atışı yaptıkları, ateş edilmeye devam edilerek kaçmaya çalışmaları üzerine otomobile ateş ettikleri ayrıca olay anında havanın karanlık olduğu, böylelikle sanık polis memurlarının 2559 sayılı polis vazife ve salahiyet kanunun 16 md. kapsamında usulüne uygun biçimde silah kullanma yetkileri çerçevesinde kalarak hareket ettikleri ve dolayısıyla sanıkların eylemleri suç teşkil etse de olayda hukuka uygunluk nedeni bulunduğu hususunda mahkememizde tam bir vicdani kanaat oluştuğundan aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

..."

62. Ağır Ceza Mahkemesi, söz konusu kararın gerekçesini başvurucu Mehmet Demir"in Cumhuriyet savcısınca alınan ifadesinde belirttiği ikametgâh adresine göndermiş, 9/10/2008 tarihinde söz konusu karar hakkında temyiz edilmemesini gerekçe göstererek kesinleşme şerhi düzenlemiştir.

63. Başvurucular 26/3/2009 tarihinde ortak vekilleri aracılığıyla polis memuru sanıklar hakkında verilen beraat kararını temyiz etmişlerdir.

64. Ağır Ceza Mahkemesi yedi günlük temyiz süresinin geçirilmesinden sonra temyiz talebinde bulunulduğu gerekçesiyle 6/4/2009 tarihinde verdiği ek kararla bu talebin reddine karar vermiştir.

65. Başvurucuların, söz konusu ek karara yönelik temyizleri, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin (Daire) 14/6/2012 tarihli ilamıyla yokluğunda verilen kararın kendisine kanuna aykırı olarak tebliğ edildiği gerekçesiyle başvurucu Mehmet Demir yönünden kabul edilmiş, başvurucular Nesrin Demir ve Şevkiye Akgün yönünden ise herhangi bir aşamada şikâyetçi olduklarına dair beyanlarının bulunmadığı, yargılamaya iştirak etmedikleri ve katılan sıfatını almadıkları gerekçesiyle reddedilmiştir.

66. Daire, başvurucu Mehmet Demir"in temyiz talebini bu şekilde kabul ederek yaptığı temyiz incelemesi sonucunda aynı tarihli ilamıyla beraat hükmünün bozulmasına karar vermiştir. Karargerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

".....Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların eylemlerinin sübutu mahkemece kabul ve takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, katılan Mehmet vekilinin bir nedene dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz sair itirazlarının reddine,

Ancak; oluşa ve dosya kapsamına göre; maktul Ali"nin olay tarihinde tanıklar Y... A, S... A..., A... Ü... ve E... G... ile birlikte Kuşadası İlçesinden çalıntı 09 K ... plakalı araçla Didim İlçesine geldikleri, kolluk görevlileri tarafından maktul ve yanında bulunan şahısların Didim İlçe merkezinde üç ayrı yerden hırsızlık olayına karıştıktan sonra araçla kaçmaya kalkıştıklarının tespit edilmesi üzerine, yakalanmaları amacıyla ilçenin çıkış yerlerinde kontrol noktalarının oluşturulduğu, Didim İlçe Emniyet Müdürlüğü"nde trafik polisi olarak görevli olan sanıkların Atatürk Bulvarı üzerinde ekip araçları ile kontrole başladıkları, maktulün de içinde bulunduğu otomobili kullanan S... A...in bu durumu görerek, polis memuru sanıkların yapmış olduğu dur ihtaratına uymayarak, süratli bir şekilde aracı sanıkların üzerine doğru sürdüğü, sanıkların aracın çarpmasından ancak yere atlayarak kurtulabildikleri, bu sırada S..."in yönetimindeki aracın arka camından sanıklara doğru kuru sıkı olduğu ele geçirildikten sonra anlaşılan ve gerçeğine çok benzeyen tabanca ile ateş edilmeye başlandığı, aynı zamanda da bu aracın sanıklar tarafından kullanılan ekip aracına çarparak geri geri geldiği, bu sırada aracın arka tarafından sanıklara doğru tekrar ateş edilmeye başlandığı, bunun üzerine gerek üzerlerine otomobil sürülererek gerekse ateş edilmek suretiyle saldırıya maruz kalan sanıkların, kendilerinin ve çevrede bulunanların can güvenliğini sağlamak amacıyla önce birkaç el havaya, S...in yönetimindeki araç içerisinden kendilerine ateş edilmeye devam edilmesi üzerine de, araca doğru ateş ettikleri, bu atışlar sonucu aracın arka koltuğunda oturan maktulün baş ve sırt bölgesine almış olduğu iki isabetle olay mahallinde öldüğü, maktulün içerisinde bulunduğu aracın ise bir sonraki kontrol noktasında bulunan ekip aracına çarparak durabildiği olayda;

Gece vakti oluşan kargaşa ortamında maktulün içerisinde bulunduğu araçtan ateşlenen tabancanın kuru sıkı mı, yoksa gerçek mi olduğunu ayırt edebilecek durumda olmadıkları değerlendirilerek, sanıkların eylemlerini meşru savunma koşullarının oluştuğuna ilişkin kaçınılmaz bir hataya düşürek işledikleri anlaşılmakla, TCK.nun 30/3.maddesi delaletiyle TCK.nun 25/1 maddesi uyarınca meşru savunma nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına ve beraatlerine karar verilmesi gerekirken, somut olayda uygulama olanağı bulunmayan aynı yasanın 24.maddesi uyarınca beraatlerine hükmedilmesi, yasaya aykırı olup hükmün (BOZULMASINA),

..."

67. Başvurucu Nesrin Demir, bozma üzerine davaya yeniden bakan Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen yargılamada vekili aracılığıyla davaya katılma talebinde bulunmuş, bu talebi Mahkemece kabul edilmiştir. Başvurucu Şevkiye Akgün de 20/11/2012 ve 30/11/2012 tarihlerinde aynı vekil aracılığıyla davaya katılma talebinde bulunmuş ise de talepleri hakkında Mahkemece bir karar verilmemiştir.

68. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen yargılama sırasında davaya katılan başvurucu Mehmet Demir, kendisini diğer başvurucularla ortak bir vekille temsil ettirmiş ve 20/11/2012 tarihinde yapılan duruşmaya da katılmıştır.

69. Mesleki mazeret bildiren vekil, duruşmada hazır bulunmamış ve gönderdiği dilekçeyle duruşmanın ileriki bir tarihe ertelenmesine karar verilmesini istemiştir. Bu oturumda Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaası alınmış olup Cumhuriyet savcısı bu mütalaasında sanıklar hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, başvurucu Mehmet Demir"den bu mütalaaya karşı diyecekleri ve esas hakkındaki son beyanları sorulmuş, başvurucu mütalaaya katılmadığını belirterek sanıkların cezalandırılmasının gerektiğini söylemiştir.

70. Başvurucuların vekili, mesleki mazereti nedeniyle 30/11/2012 tarihine ertelenip bu tarihte yapılan son duruşmaya da yine mesleki mazeretini gerekçe göstererek katılmamış ve bir kez daha dilekçe göndererek duruşmanın yeniden ertelenmesini talep etmiştir. Ancak ileri sürdüğü mazeret, bu kez yargılamanın geldiği aşama ve dilekçesi ekinde herhangi bir belge olmayışı gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.

71. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılama sonucunda verdiği 30/11/2012 tarihli kararıyla sanık polis memurlarının, eylemlerini meşru savunma koşullarının oluştuğuna ilişkin kaçınılmaz bir hataya düşerek işledikleri kanaatine varıldığı gerekçesiyle haklarında ceza verilmesine yer olmadığına dair karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"...

İddia ve savunma doğrultusunda mahkememizce gerekli tüm araştırma ve inceleme yapılmış, suç tarihinde sabah saat:04:00 sıralarında F... B... restaurant isimli iş yeri sahibinin güvenlik güçlerini arayarak iş yerinde hırsızlık teşebbüsü olduğunu ve bu eylemi gerçekleştirenlerin gri renkli 09 K ... plakalı oto ile olay yerinden kaçtıklarını ihbar etmesi üzerine, yapılan anons sonucu güvenlik güçlerince çeşitli noktalarda kaçan kişileri yakalamak için önlemler alındığı, aracın gittiği yönün emniyet güçleri tarafından tüm ekiplere anons edilmesi üzerine, aracın geldiği istikamette güvenlik önlemlerinin alınarak aracın beklendiği, aracın olay yerine geldiğinde polis araçlarının tepe lambaları yanar vaziyette ve resmi kıyafetli olan sanık polis memurlarının da hazır bir şekilde beklemekte oldukları, "dur ikazı" yapıldığı halde aracın durmayarak polis memurları olan sanıkların üzerine doğru hızla ilerlediği, aynı zamanda olay yerine gelen aracın arka kapı camının açılarak ateş edilmeye başlandığı, polis memurları olan sanıkların kendilerini yere atarak siper aldıkları, bir ara durur gibi yapan aracın bu kez sol arka kapısından ateş edilmeye devam edildiği, saldırıya maruz kalan sanık polis memurlarının kendilerinin ve çevrede bulunanların can güvenliğini sağlamak amacıyla önce bir kaç el havaya ateş ettikleri, buna rağmen maktulün içinde bulunduğu aracın içerisinden kendilerine ateş edilmeye devam edildiği, ardından sanıkların da bu araca doğru silahla ateş etmeye başladıkları ve bu atışlar sonucu aracın arka koltuğunda oturan maktulün otopsi raporundan da anlaşılacağı üzere, baş ve sırt bölgesine almış olduğu iki isabetle öldüğü, maktulün içerisinde bulunan aracın ise bir sonraki kontrol noktasında bulunan ekip aracına çarparak durabildiği anlaşılmıştır.

Yargıtay ilamında da belirtildiği şekilde, gece vakti oluşan böyle bir kargaşa ortamında maktulün içerisinde bulunduğu araçtansanıklara yönelik ateşlenen tabancanın kuru sıkı mı yoksa gerçek mi olduğunu sanıkların ayırtedebilecek durumda olmadıkları değerlendirildiğinde sanıkların eylemlerini meşru savunma koşullarının oluştuğuna ilişkin kaçınılmaz bir hataya düşerek işledikleri hususunda mahkememiz heyetinde tam bir vicdani kanaat hasıl olmuş, mevcut durum itibariyle sanıkların eylemleri bakımından TCK"nın 30/3 maddesi delaletiyle TCK"nın 25/1 maddesinin uygulanması gerektiği sonuç ve kanaatine ulaşılmış, bu itibarla müsnet suçtan sanıklar hakkında ayrı ayrı ceza verilmesine yer olmadığına ve beraatlerine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.

..."

72. Başvurucuların temyizi üzerine bu karar, Dairenin 12/3/2014 tarihli ilamıyla onanmıştır. Dairenin temyiz incelemesinde başvurucu Şevkiye Akgün"ün Ağır Ceza Mahkemesince değerlendirilmeyen katılma talebi kabul edilmiş ancak başvurucuların olayda meşru savunma koşullarının oluşmadığına ve sair hususlara yönelik temyiz itirazları reddedilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Suçtan zarar gören ve maktulün kardeşi olan Şevkiye Akgün"ün vekili aracılığıyla vermiş olduğu 20/11/2012 ve 30/11/2012 tarihli dilekçeler ile davaya katılma isteminde bulunduğu ve bu istemi konusunda herhangi bir karar verilmediği anlaşılmış ise de; Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.10.2010 tarih ve 2010/149-205 sayılı kararında belirtildiği üzere, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp karara bağlanmayan katılma isteklerinin, herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeyen durumlarda temyiz incelemesi sırasında karara bağlanması mümkün olduğundan, 5271 sayılı CMK.nun 237. maddesi uyarınca, suçtan zarar gören Şevkiye Akgün"ün, sanıklar C... ve Ce... hakkında açılan kamu davasına katılan olarak kabulüne karar verilerek, katılanlar Mehmet, Nesrin ve Şevkiye vekilinin istemi üzerine yapılan temyiz incelemesinde;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar C... ve Ce..."in eylemlerinin sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde sanıkların eylemlerini meşru savunma koşullarının oluştuğuna ilişkin kaçınılmaz bir hataya düşerek gerçekleştirdikleri gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre bozmaya uyularak verilen hükümlerde isabetsizlik görülmemiş olduğundan, katılanlar vekilinin usule, eksik incelemeye, delillerin hatalı değerlendirildiğine, meşru savunma koşullarının oluşmadığına vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün (ONANMASINA),

..."

73. Nihai karar başvurucular tarafından 16/4/2014 tarihinde öğrenilmiş olup başvurucular otuz günlük yasal süresi içinde 21/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

74. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun “Zor ve silah kullanma” kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:

“(Değişik: 2/6/2007-5681/4 md.) Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan;

a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,

b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,

ifade eder.

Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.

Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.

Polis;

a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,

b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,

c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,

d) (Ek: 27/3/2015-6638/4 md.) Kendisine veya başkalarına, işyerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara ve kişilerin tek tek veya toplu halde bulunduğu açık veya kapalı alanlara molotof patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran veya saldırıyı teşebbüs edenlere karşı, saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve etkisiz kılacak ölçüde,

silah kullanmaya yetkilidir.

Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.

Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir.”

75. Anılan Kanun’un “Adlî görev ve yetkiler” kenar başlıklı Ek 6. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:

“Polis, bu maddede yazılı görevlerinin yanında, Ceza Muhakemesi Kanunu ve diğer mevzuatta yazılı soruşturma işlemlerine ilişkin görevleri de yerine getirir.

...

Edinilen bilgi veya alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alır.

Bir suç işlendiği veya işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, olay yerinin korunması, delillerin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için acele tedbirleri aldıktan sonra el koyduğu olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet savcısına bildirir ve Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli soruşturma işlemlerini yapar.

...

Polis, suçun delillerini tespit etmek amacıyla, Cumhuriyet savcısının emriyle olay yerinde gerekli inceleme ve teknik araştırmaları yapar, delilleri tespit eder, muhafaza altına alır ve incelenmek üzere ilgili yerlere gönderir.

…”

76. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” başlıklı İkinci Bölüm’ün “Kanunun hükmü ve amirin emri” kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:

“(1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.

(2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.

(3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.

(4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur.

77. Anılan Kanun’un “Meşru savunma ve zorunluluk hali” kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:

“(1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”

78. Anılan Kanun"un "Sınırın aşılması" kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:

"(1) Ceza sorumluluklarını kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa , taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadar indirilerek hükmolunur.

(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilemez."

79. Anılan Kanun"un "Hata" kenar başlıklı 30. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"(3) Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır."

80. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” kenar başlıklı 161. maddesi şöyledir:

“(1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.

(2) Adlî kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.

(3) Cumhuriyet savcısı, adlî kolluk görevlilerine emirleri yazılı; acele hâllerde, sözlü olarak verir. (Ek cümle: 25/5/2005 - 5353/24 md.) Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir.

…”

81. Anılan Kanun’un “Adlî kolluk ve görevi” kenar başlıklı 164. maddesi şöyledir:

“(1) Adlî kolluk; 4.6.1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 8, 9 ve 12 nci maddeleri, 10.3.1983 tarihli ve2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 7 nci maddesi, 2.7.1993 tarihli ve 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 8 inci maddesi ve 9.7.1982 tarihli ve 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanununun 4 üncü maddesinde belirtilen soruşturma işlemlerini yapan güvenlik görevlilerini ifade eder.

(2) Soruşturma işlemleri, Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adlî kolluğa yaptırılır. Adlî kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısının adlî görevlere ilişkin emirlerini yerine getirir.

(3) Adlî kolluk, adlî görevlerin haricindeki hizmetlerde, üstlerinin emrindedir.”

82. Anılan Kanun"un "Suçun mağduru ile şikâyetçinin çağrılması" kenar başlıklı 233. maddesi şöyledir:

"(1) Mağdur ile şikâyetçi, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrı kâğıdı ile çağrılıp dinlenir.

(2) Bu hususta yapılacak çağrı bakımından tanıklara ilişkin hükümler uygulanır."

83. Anılan Kanun"un "Mağdur ile şikâyetçinin hakları" kenar başlıklı 234. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mağdur ile şikâyetçinin hakları şunlardır:

 a) Soruşturma evresinde;

1.Delillerin toplanmasını isteme,

2. Soruşturmanın gizlilik ve amacını bozmamak koşuluyla Cumhuriyet savcısındanbelge örneği isteme,

3. (Değişik:24.7.2008-5793/40 md.) Vekili bulunmaması hâlinde, cinsel saldırı suçları ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,

4. 153 üncü maddeye uygun olmak koşuluyla vekili aracılığı ile soruşturma belgelerini ve el konulan ve muhafazaya alınan eşyayı inceletme,

...

 b) Kovuşturma evresinde;

1. Duruşmadan haber edilme,

2. Kamu davasına katılma,

3. Tutanak ve belgelerden örnek isteme,

4.Tanıkların davetini isteme,

 5. (Değişik:24.7.2008-5793/40 md.) Vekili bulunmaması hâlinde, cinsel saldırı suçları ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,

6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma."

84. Anılan Kanun"un "Mağdur ile şikâyetçinin davete uymamaları" kenar başlıklı 235. maddesi şöyledir:

"(1) Mağdur, şikâyetçi veya vekilinin dilekçelerinde veya tutanağa geçirilmiş olan beyanlarında belirttikleri adresleri tebligata esas alınır.

(2) Bu adrese çıkartılan tebligata rağmen gelmeyen kimseye yeniden tebligatta bulunulmaz.

(3) Belirtilen adresin yanlışlığı, eksikliği veya adres değişikliğinin bildirilmemesi nedeniyle tebligat yapılamaması hâllerinde adresin araştırılması gerekmez.

(4) Bu kimselerin beyanının alınması zorunluğu görüldüğü hâllerde üçüncü fıkra uygulanmaz."

85. Anılan Kanun"un “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi şöyledir:

“(1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.

(2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır.”

 86. Anılan Kanun"un “Katılanın kanun yoluna başvurması” başlıklı 241. maddesi şöyledir:

“Katılan, Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabilir.

Karar, katılanın başvurusu üzerine bozulursa, Cumhuriyet savcısı işi yeniden takip eder.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

87. Mahkemenin 29/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

88. Başvurucular, birinci derece yakınları olan Ali Demir"in, polis memurlarınca silah kullanmalarını gerektirecek bir durumun söz konusu olmadığı hâlde kasten öldürüldüğünü ve bu olayla ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirterek Anayasa"nın 17., 36., 38. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, maddi ve manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

89. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

90. Başvurucular tarafından Anayasa’da güvence altına alınan diğer haklar ile bağlantı kurularak ileri sürülen iddiaların, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve inceleme bu kapsamda yapılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

91. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41).

92. Başvuru konusu olayda başvurucular Nesrin Demir, Mehmet Demir ve Şükriye Akgün ölen Ali Demir"in sırasıyla annesi, babası ve kardeşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

a. Yaşam Hakkının Maddi Boyutunun İhlal Edildiği İddiası

93. Bakanlık görüşünde, İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtay"ın, somut olayda silah kullanımının "zorunluluk" arz edip etmediğini ve güç kullanımının “ölçülü” olup olmadığını irdeleyerek bir sonuca ulaştığı, Anayasa Mahkemesinin kararlarında vurguladığı gibi ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanmasının, delillerin değerlendirilmesinin, hukuk kurallarının yorumlanmasının ve uygulanmasının ayrıca derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmamasının bireysel başvuru incelemesine konu olamayacağı, bu durumun tek istisnasınınderece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel basvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olması olduğu, bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvuruların, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemeyeceği; bu itibarla, söz konusu içtihatlar ve yukarıda belirtilenler ışığında İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtay"ın kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de bulunmadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğunun değerlendirildiği ifade edilmiştir.

94. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı sundukları cevapta görüşün sanık polis memurlarının savunmalarına ve tarafsız bir şekilde toplanmayan delillere göre hazırlanmış olduğunu, bu nedenle görüşteki hukuki değerlendirmelere ve açıklamalara katılmadıklarını beyan etmişler, başvuru formundaki iddialarını ve taleplerini yinelemişlerdir.

95. Başvurucuların Anayasa"nın 17. maddesinin maddi boyutunun ihlal edildiğine dair iddialarının, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı tespit edilmiş olup başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiği İddiası

96. Bakanlığın konu hakkındaki görüşünde, soruşturmanın etkili yürütülmediğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi gerektiğinin değerlendirildiği ifade edilmiştir.

97. Başvurucular, Bakanlığın bu görüşüne karşı cevaplarında da görüşe katılmadıklarını ve soruşturmanın bağımsız ve tarafsız makamlarca yürütülmeyip ilgili makamların delillerin toplanması için kendilerinden beklenen tüm makul tedbirleri almadıklarını, soruşturmaya etkili katılımlarının engellendiğini ve soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığını beyan etmişlerdir.

98. Başvurucuların Anayasa"nın 17. maddesinin usul boyutunun ihlal edildiğine dair iddialarının, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı tespit edilmiş olup başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının da kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Yaşam Hakkının Maddi Boyutunun İhlal Edildiği İddiası

i. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlığın Görüşü

99. Başvurucular, yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiği iddialarına ilişkin olarak, birinci derece yakınları olan Ali Demir"in arkadaşlarıyla birlikte gezmek için gittiği Didim ilçesinde polis memurlarınca kasten öldürüldüğünü, olayda sanık polis memurlarının savunmalarının aksine yakınlarının bulunduğu otomobilden sanık memurlara ateş açılmadığını, böyle kabul edilse bile memurların silah kullanmalarını mutlak zorunlu kılacak bir durumun söz konusu olmadığını, silah kullanan memurların bulunduğu yerin ilerisine otomobilin geçişini engelleyecek şekilde barikat kurulması nedeniyle yakalama işleminin gerçekleştirilmesinin silah kullanmadan da mümkün olduğunu, devletin somut olayda yaşam hakkını koruyucu her türlü önlemi alma yükümlülüğünü yerine getirmediğini, ulusal mevzuattaki silah kullanma yetkisini düzenleyen kanun maddelerinin yürürlükte olmasının Anayasa"nın 17. maddesine aykırı olduğunu, olayın gerçekleştiği tarihten sonra 2559 sayılı Kanun"da yapılan değişikliklerle kolluk güçlerine silah kullanma konusunda daha fazla yetki tanınarak bu tür bir çok öldürme olayının yaşanmasına yol açıldığını, güvenlik ile ilgili oluşturduğu teşkilatların oluşum biçimindeki ve verilen eğitimdeki eksiklikler nedeniyle devletin yaşam hakkını koruyucu her türlü önlemi alma yükümlülüğünü yerine getirmediğini, kolluk görevlilerinin son yıllardaki eylemleri nedeniyle pek çok kişinin yaşamını yitirdiğini ileri sürmüşlerdir.

100. Bakanlık görüşünde, öncelikle başvurucunun söz konusu şikâyetlerinin Anayasanın 17. ve Avrupa İnsan Hakları Sözlesmesi’nin (Sözleşme) 2. maddeleri çerçevesinde incelenmesinin uygun olacağının ve bu incelemede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ve Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin içtihatlarının yararlı olacağınının değerlendirildiği belirtildikten sonra başvuruya konu somut olayın gelişimine bakıldığında, başvurucuların yakını Ali Demir"in olay tarihinde yanında dört arkadaşı olduğu hâlde çalıntı bir otomobille Kuşadası ilçesinden Didim ilçesine geldiği, ölenin de içinde bulunduğu otomobilin Didim ilçe merkezinde hırsızlık olayına karıştığı ihbarının yapılması üzerine güvenlik güçlerinin otomobili durdurmak için önlem aldığı ve otomobil polis kontrol noktasına doğru geldiğinde güvenlik güçlerinin durması için uyarıda bulundukları ancak otomobildekilerin dur ihtarına uymayarak içerisinde oldukları otomobili yolu kesen polis memurlarının üzerilerine doğru sürdükleri, güvenlik güçlerinin, aracın kendilerine çarpmasından sağa sola atlayarak kurtuldukları, şahısların polis otomobiline çarparak kaçmaya devam ettikleri, olayın devamında otomobilden ateş edilmesi üzerine polis memurlarının da silah kullanma yetkileri kapsamında karşılık verdikleri, yaşanan çatışmada otomobilin arka koltuğunda oturan Ali Demir"in vurularak yaşamını yitirdiği, olay sonrası yapılan tespitte, otomobil içerisinden güvenlik güçlerine doğru ateş edilen silahın ses fişeği atabilen tabanca olduğu ve olay yerinde bu tabancaya ait altı adet kovanın bulunduğunun anlaşıldığı ayrıca hırsızlığa konu eşyanın da araçta bulunduğu, nitekim bu konuda araç içerisinde bulunan şahısların verdikleri ifadelerde hırsızlık yapıldığını kabul ettikleri ifade edilmiştir.

101. Görüşte, güvenlik güçlerince önce dur ihtarında bulunduğu ancak hırsızlık yaptıkları anlaşılan şahısların yakalanmamak için ikazlara uymadıkları üstelik önce güvenlik güçlerinin üzerilerine araba sürdükleri, akabinde polis araçlarına çarptıkları ve kaçmaya devam ettiklerinin anlaşıldığı, bu sırada bulundukları otomobilden ateş açılması üzerine polislerin karşı ateş açtıklarının da tespit edildiği, İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtay tarafından, güvenlik güçlerinin silah kullanımının şüpheli şahısların yakalanmasına yönelik olduğunun ve olayın sıcağı sıcağına şüphelilerde bulunan ve kendilerine ateş açılan silahın sadece ses fişeği atabilen tabanca olup olmadığının anlaşılmasının mümkün olmaması nedeniyle silah kullanımının polisler açısından "meşru savunma" niteliği arz ettiğinin kabul edildiği, bu çerçevede, somut olay bakımından başvurucuların yakını dâhil araçta bulunan kişilerin, güvenlik güçlerinin o anki bulundukları durum içinde ani olarak karar verilmesi gerektiği düşünüldüğünde, silah kullanmak dışında başka araçlarla yakalanmalarının mümkün olup olmadığı, bu bağlamda olayda silah kullanımının "zorunluluk" arz edip etmediğinin değerlendirilmesinin gerektiği belirtilmiştir.

102. Görüşte ayrıca, güvenlik güçleri tarafından şüphelilerin yakalanması ve kendilerine karşı silah kullanılması nedeniyle silah kullanımına başvurulduğu, başvurucuların yakınının da bu sırada vurulduğu, şüphelilerin etkisiz hâle getirilmesinden sonra silah kullanılmadığı dikkate alınarak, somut başvuruda güç kullanımının “ölçülü” olup olmadığının irdelenmesinin de gerekeceği ifade edilmiştir.

ii. Genel İlkeler

103. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:

 "Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

 Meşrû müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır."

104. Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, dokunulmaz ve vazgeçilmez temel bir hak olup Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).Devletin, negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme,bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin, gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).

105. Kamusal yetkiyle güç kullanılması sonucu gerçekleşen ölümlerin, devletin yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu yükümlülük hem kasıtlı biçimde hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan veya sonuçlanabilecek güç kullanımını kapsamaktadır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44). Yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülük kapsamında kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin hayatına son vermeme ödevi bulunmaktadır. (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).

106. Anayasa’nın 17. maddesinin son fıkrasında "(1) meşru müdafaa hali, (2) yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, (3) bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, (4) bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, (5) sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda" yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı belirtilmiştir.

107. Belirtilen hâllerde başka şekilde müdahale olanağı kalmaması nedeniyle son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması zorunlu olmalıdır. Bu nedenle yaşam hakkının dokunulmaz niteliği de dikkate alınarak ölümle sonuçlanabilecek bir güç kullanımı söz konusu olduğunda bunun gerekliliği ve ölçülülüğü çok sıkı bir şekilde denetlenmelidir.

108. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin bu konuda değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen gücü kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. McCann/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 150). Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiğinin ve nasıl bir seyir izlediğinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Cemil Danışman, § 57; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Andronicou ve Constantinou/Kıbrıs, B. No: 25052/94, 9/10/1997, § 182).

109. Bu nedenle, ölümle sonuçlanan olayın gerçekleşme şartlarının dikkate alınması, yaşamını kaybeden kişinin önceki eylemlerinin ve kendisinin yarattığı tehlikenin de değerlendirilmesi gerekir (Cemil Danışman, § 63)

110. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

111. Bütün temel hak ve özgürlükler için geçerli sınırlama koşullarını düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin temel haklarından mahrum bırakılmaları hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile temel hakkından mahrum bırakılan bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 37).

112. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”, öngörülen müdahalenin, ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik”, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

113. Anayasa’da yaşam hakkına güç kullanmak suretiyle yapılacak müdahalelere ilişkin yer alan yukarıdaki hükümler ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda daha önce vermiş olduğu kararlar birlikte değerlendirildiğinde, kolluk güçlerinin ancak Anayasa’da belirtilen amaçlara ulaşmak adına başka bir çarenin kalmadığı “zorunlu durumlarda” ve (silah kullanarak ulaşılmak istenen amaç ile karşı karşıya kalınan güce nispeten) “ölçülü” bir biçimde silah kullanabilmelerine izin verdiği söylenebilecektir (Cemil Danışman,§ 50).

114. Anayasamızdaki düzenlemeye benzer şekilde, Sözleşmenin 2. maddesine göre bir ölüm, a) bir kimsenin yasa dışı şiddete karşı korunmasının sağlanması; b) bir kimsenin usulüne uygun olarak yakalanmasını gerçekleştirme veya usulüne uygun olarak tutulu bulunan bir kişinin kaçmasını önleme; c) bir ayaklanma veya isyanın yasaya uygun olarak bastırılması durumlarında, “mutlak zorunlu olanı aşmayacak bir güç kullanımı” sonucunda meydana gelmişse, yaşam hakkının ihlalinin gerçekleştiğinden söz edilemez (Cemil Danışman, § 51).

iii. İlkelerin Olaya Uygulanması

115. Somut olayda başvurucular, Mahkemenin kabulünde belirtildiği gibi yakınlarının bulunduğu otomobilden sanık polis memurlarına ateş açılmadığını, böyle kabul edilse bile bunun memurların silah kullanmalarını mutlak zorunlu kılacak bir durum meydana getirmediğini, polis memurlarının silah kullanmalarına gerek olmaksızın yakınlarının yakalanmasının mümkün olduğunu ileri sürmektedirler. Sanık polis memurları hakkında yürütülen soruşturma sonucunda ise memurların, kendilerinin ve çevredekilerin yaşamını korumak amacıyla meşru savunma hükümleri kapsamında hareket ettikleri kanaatine ulaşılmıştır.

116. Anayasa Mahkemesi açısından, somut olayın gelişimine ilişkin başvurucunun iddiaları ile soruşturma kapsamında elde edilen bulgu ve ulaşılan sonuçlar arasında bazı farklılıklar bulunmakla birlikte, olayın değerlendirilmesine imkân sağlayacak düzeyde yeterli maddi ve kanıtlayıcı unsurun bulunduğu görülmektedir.

117. Bu noktada belirtmek gerekir ki, Anayasa Mahkemesinin soruşturma ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde delillerin değerlendirmesini kendisinin yapması söz konusu olamaz. Bu konuda asıl yetki ve sorumluluk ilk elden olayları inceleyen idari ve adli mercilerindir. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi yetkili mercilerin değerlendirmelerine tamamen bağlı kalmak zorunda olmayıp kesin ikna edici bulgulara dayanarak farklı bir değerlendirmede bulunabilir (Cemil Danışman,§ 58).

118. Başvuru konusu olayın gelişimi incelendiğinde, polisin silah kullanımınınkendileri açısından “meşru savunma” niteliği arz edip etmediğinin tartışılması gerektiği görülmektedir. Bu durumda, öncelikli olarak başvuru konusu olay açısından silah kullanımının meşru savunma için bir “zorunluluk” arz edip etmediğinin incelenmesi gerekmektedir.

119. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin bu konuda değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen gücü kullanan görevlilerin eylemlerinin değil, söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiğinin ve nasıl bir seyir izlediğinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Cemil Danışman,§ 57).

120. Somut olayda operasyonun planlamasına ve kontrolüne ilişkin değerlendirmeler yapılırken, olayın, bir hırsızlık ihbarı sonucu polisin farklı yerlerde kontrol noktaları oluşturması ve akabinde beklenmedik bir şekilde polise ateş edilmesi şeklinde gerçekleştiğinin dikkate alınması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda gerçekleşen polis müdahalesi, önceden planlama, istihbarat ve hazırlık çalışmaları yapılmış bir operasyon olmayıp anlık bir olay sonucu başlayan ve yaklaşık bir saat içerisinde sona eren bir operasyondur. Bu nedenle ancak bu zamanzarfında gerçekleşen yönlendirme ve kontrol eylemlerine ilişkin bir değerlendirme yapılabilecektir.

121. Olayın gelişim şekli, olaya müdahale eden polislerin ve tarafsız görgü tanıklarının soruşturma ve kovuşturma aşamalarında verdikleri beyanlar birlikte değerlendirildiğinde, polis ekiplerine, hırsızlık ihbarı alınmasından sonra ihbara konu otomobili durdurup kontrol etmeleri için bir yönlendirmenin yapıldığı, herhangi bir şekilde o ana kadar aralarında başvurucuların yakınının da bulunduğu kimliği tespit edilememiş kişilerin doğrudan can güvenliğini hedef alan bir yönlendirmenin olduğundan söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır.

122. Bu durumda operasyonun planlanmasının ve uygulanmasının yaşam hakkını ihlal ettiği söylenemez.

123. Polis müdahalesinin planlanması ve kontrolüne ilişkin bu değerlendirmeler sonrasında doğrudan olaya müdahale eden polislerin eylemlerinin incelenmesi gerekmektedir. Somut olayda başvurucuların yakınlarının, polisin oluşturduğu kontrol noktasında, içerisinde bulunduğu otomobilden polise ateş açılması nedeniyle polis memurlarınca açılan karşı ateş sonucu öldüğü Cumhuriyet Başsavcılığı, İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtaytarafından kabul edilmiştir. Bu durumda, tartışmalı olmayan bu hususta polis tarafından öldürücü gücün (soruşturma kapsamında olayın gelişimine ilişkin yapılan tespitler ve ulaşılan sonuç ile başvurucuların iddiaları birlikte değerlendirilerek), Anayasa’nın 17. maddesinin aradığı “kanunen cevaz verilen zorunlu bir durumda” kullanılıp kullanılmadığı değerlendirilmelidir.

124. Öncelikle, olayın oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Ancak Anayasa Mahkemesinin, başvuru konusu olayda güvenlik güçlerinin, silahlı gücü Anayasa’nın 17. maddesinde öngörülen “zorunlu bir durumda” kullanıp kullanmadıklarını nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekmektedir (Cemil Danışman, § 77).

125. Somut olayda, başvurucunun içinde bulunduğu otomobille hırsızlık yapıldığı ihbarını alan polis memurları, otomobili durdurup ihbarda belirtildiği gibi hırsızlık eyleminin gerçekleşip gerçekleşmediğini kontrol etmek istemişler, bu hususta yolda tedbir alarak girişimde bulunmuşlarsa da otomobildekilerin dur ihtarlarına uymamaları nedeniyle başarısız olmuşlardır.

126. Soruşturma ve kovuşturma dosyasında yer alan olayın sonraki aşamasındaki seyri konusundaki bilgi ve belgeler; olayda, otomobilin kendilerini durdurmak için yolda araçlarıyla barikat kuran polis memurlarının üzerilerine sürüldüğünü, memurların otomobilin kendilerine çarpmasından haklarında düzenlenen doktor raporlarında belirtilen yaralanmalardan da anlaşılacağı üzere sağa sola atlayarak kurtulduklarını, sonrasında hırsızlık eylemi şüphelilerinin olay yerinden kaçabilmek için yolu açmak amacıyla otomobilleriyle polis aracına hızla çarptıklarını ve bir süre ilerledikten sonra yolun devamında başka bir polis aracının bulunduğunu fark etmeleri üzerine geri manevra yaparak polis memurlarına normal şartlarda dahi gerçeğinden ayırt edilmesi zor olan ses fişeği atabilen tabancayla otomobilin arka bölümünden birden fazla ateş ettiklerini, memurların da bu ateşe karşılık olarak tarafsız görgü tanıklarınca da doğrulandığı üzere önce havaya doğru ateş ettiklerini ancak otomobildekilerin otomobille geri manevrayı sürdürerek üzerilerine doğru gelmeleri ve ateş etmeye ısrarla devam etmeleri nedeniyle Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen tespit tutanağında belirtildiği üzere otomobilin arka bölümü ve arka tekerliklerine doğru ateş ettiklerini, bu ateş sonucunda da otomobilin arka koltuğunda oturan başvurucuların yakını olan A.D.nin sırt bölgesi ve baş bölgesinin arka kısmından isabet alıp yaşamını yitirdiğini ortaya koymaktadır.

127. Başvurucular, yakınlarının içerisinde bulunduğu otomobilden polis memurlarına ateş açılmadığını ileri sürmüşseler de yukarıda değinilen olay yeri incelemesine göre, ölenin yanında bulanan kişilerden birine ait olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmayan ses fişeği atabilen tabancanın 6 kez ateşlendiği anlaşılmaktadır. Bu silaha ait kovanlardan beşi, Cumhuriyet savcısınca olaydan kısa bir süre sonra olay yerinde ve farklı noktalarda tespit edilmiş, biri ise ateşlendiği otomobilin içerisinde arka koltuk bölümünde bulunmuştur. Ayrıca otomobilde bulunanların, otomobillerinden polis memurlarına ateş açılıp açılmadığını hayatın olağan akışına uygun düşmeyecek şekilde hatırlamadıklarını, tarafsız görgü tanıklarının da önce otomobilden polis memurlarına ateş açıldığını söyledikleri nazara alındığında başvurucuların bu iddialarının kabul edilmesi mümkün değildir.

128. Ayrıca, A.D.nin içerisinde bulunduğu otomobilden kullanılan ses fişeği atabilen tabancanın vücut dokunulmazlığına zarar vermesi açısından etkisiz olduğu olay sonrasında yapılan incelemelerden anlaşılmıştır. Gece vakti süratle gelerek araçlarına şiddetle çarpan otomobilden bu silahla kendilerine ısrarla ve üzerilerine gelinerek ateş edilen polis memurlarının, bilirkişi raporlarıyla gerçeği gibi görüntüye ve sese sahip olduğu belirtilen bu silahın kendilerine zarar veremeyeceğini, vücut bütünlükleri ve yaşamları açısından tehdit oluşturmadığını bilebilmeleri mümkün değildir.

129. Yakalanmak istenen bir kişinin, güvenlik güçlerinin veya üçüncü şahısların yaşam ve vücut bütünlüğüne yönelik bir tehdit oluşturduğu biliniyor ve/veya öncesinde bu yönde bir şiddet eylemi gerekleştirdiğinden şüpheleniyorsa artık bu kişinin etkisiz hâle getirilebilmesi için silah kullanımının gerekli olmadığı ve güvenlik güçlerinin silah kullanmak dışında başka yöntemlere başvurabilecek durumda oldukları söylenemez (Cemil Danışman, § 79).

130. Dolayısıyla, somut olayın koşullarında polis memurlarının, A.D. ve yanındakilerin kendilerine ve/veya üçüncü kişilere zarar vermemesini sağlamak için silahlarını kullanmalarının bir “zorunluluk” arz ettiğinin kabul edilmesi gerekmektedir.

131. Bu durumda olayın seyri içerisinde polis memurlarının silah kullanımlarının“zorunlu bir durumdan” kaynaklanan “ölçülü” bir kullanım olup olmadığının değerlendirilmesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, § 80).

132. Bu konuda bir inceleme yapabilmek adına somut olayın seyrine ilişkin soruşturma ve kovuşturma dosyası kapsamında nesnel olarak ortaya konulmuş bilgilere bakıldığında, A.D. ve yanındakilerin, polis memurları tarafından oluşturulan kontrol noktalarında durmaları konusunda uyarılmalarına rağmen durmak bir yana otomobillerinin süratlerini daha da artırarak polis memurları ve polis ekip araçlarının üzerilerine doğru sürdükleri, bununla da yetinmeyip gecenin karanlığında ve o anki kargaşa ortamı nedeniyle gerçeğinden ayırt edilebilmesi mümkün olmayan ses fişeği atabilen tabancayla memurlara birden fazla ateş ederek saldırıda bulundukları, memurlarca bu saldırıyı durdurmaları için önce havaya silah atışları yapılması suretiyle uyarılmalarına rağmen saldırılarına devam etmeleri dikkate alındığında bu saldırının, polislerin ve çevredekilerin yaşamları açısından ciddi bir tehlike arz ettiğinin kabulü gerekmektedir.

133. Polis memurlarının silah kullanımlarının “zorunlu bir durumdan” kaynaklanıp kaynaklanmadığına ilişkin olarak yapılan bu tespitler nazara alındığında, "ölçülülüğe" ilişkin değerlendirmenin bu değerlendirmelerden bağımsız olarak yapılmasının mümkün olmadığı görülmektedir.

134. Yukarıda değinildiği üzere polis memurlarının, kendilerine yönelik silahlı saldırıyı önce havaya doğru ateş ederek sonlandırmaya çalıştıkları, ancak saldırganların otomobille geri manevra yaparak üzerilerine doğru gelmeleri ve ısrarla ateş etmek suretiyle saldırıya devam etmeleri sonucu bu kez otomobilin arka bölümüne ve arka tekerliklerine doğru ateş ettikleri anlaşılmaktadır (§ 19).

135. Otomobilde bulunanlar, ateşlerine polis memurlarınca karşılık verilmesi üzerine otomobille geri manevra yapmayı bırakmışlar ve diğer polis aracının bulunduğu noktaya doğru süratle ilerlemişlerdir. Polis memurları da ekip araçlarına binerek otomobili diğer polis aracına şiddetle çarpmasına kadar takip etmişlerdir. Gerek tarafsız görgü tanıklarının anlatımları ve gerekse olayda kullanılan silahlara ait kovanların konumlarına ilişkin olay yeri tespit tutanağındaki bilgilerden anlaşılabildiği üzere polis memurlarının silah kullanımları, otomobilden kendilerine ateş açılan ilk kontrol noktasında olmuştur (§ 19).

136. Kaldı ki otomobildekilerin, silah seslerini duyup yolda tedbir alan diğer ekip aracına, içerisinde başka polis memurları olduğu hâlde süratli ve şiddetli bir şekilde çarpmaları, bu çarpmanın şiddetinin etkisiyle minibüs tipi aracın yüz seksen derece döndüğü, araç içerisindeki memurların daha fazla zarar görmekten kendilerini aracın dışına atarak kurtulabildikleri; hatta bir memurun, araçtan çıkabilmiş ancak henüz uzaklaşamamış olduğu sırada yaralandığı ve otomobildekilerin silahlı olduklarının bilindiği gözetildiğinde, başvurucuların yakının ve yanındakilerin hâlâ üçüncü kişilerin yaşam ve vücut bütünlüğüne yönelik bir tehdit oluşturduğunda şüphe bulunmamaktadır.

137. Bu bölümde yer verilen tespitler bir araya getirildiğinde, şu sonuçlara ulaşılmaktadır: 1. Olay şehir merkezinde, başka araçların geçiş yollarının bulunduğu bir kavşakta, açık olan bir akaryakıt istasyonunun yakınında ve gece vakti gerçekleşmiştir. 2. Olayda önce otomobili süratle üzerilerine doğru sürerek kendilerine zarar vermeye çalışan akabinde araçlarına şiddetle çarptıktan sonra da bununla yetinmeyip silahlı saldırıda bulunan başvurucuların yakını ölen A.D. ve yanındakiler, polis memurlarının ve çevrede bulunan/bulanabilecek kişilerin yaşamları açısından tehlike oluşturmaktadırlar. 3. Polis memurları tarafından yapılan atışlar uzak mesafeli ve kendilerine yönelik saldırıyı bertaraf etmeye yönelik, otomobilin arka bölümünü ve arka tekerleklerini hedef alan atışlar olup saldırının sona ermesinden ve saldırıyı gerçekleştiren kişilerin etkisiz hâle getirilmesinden sonra onları öldürmeye yönelik doğrudan öldürücü bölgelerini hedef alan atışlar yapıldığını gösteren herhangi bir bulguya rastlanılmamıştır.

138. Sonuç olarak bu şartlar altında gerçekleşen silah kullanımının, meşru savunma hâlinde kanunun cevaz verdiği “zorunlu bir durum”dan kaynaklandığı ve kullanılan silah gücünün “ölçüsüz” olmadığının kabulü gerekmektedir.

139. Ayrıca yaşam hakkı kapsamında devletin, öncelikle yaşamı tehlikeye girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari bir çerçeve oluşturması gerekmekte olup bu yükümlülük doğrudan bireylerin yaşamlarının sona ermesine yol açabilecek kolluk güçlerinin silah kullanılması hâlleri için de geçerlidir. Bu yükümlülüğün yanı sıra, oluşturulan bu çerçevenin gereği gibi uygulanmasının devlet tarafından sağlanması gerekmektedir (Cemil Danışman, § 53).

140. Ancak somut olayda silah kullanımının, meşru savunma nedeniyle kanunun cevaz verdiği zorunlu bir durumdan kaynaklandığı ve kullanılan silah gücünün ölçüsüz olmadığı kanaatine varıldığından, başvuruda söz konusu müdahalenin zor kullanmaya ilişkin yeterli yasal ve idari çerçevesinin bulunup bulunmadığı yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.

141.Açıklanan nedenlerle, meşru savunma nedeniyle silah kullanımı sonucu gerçekleşen ölümün, yaşam hakkının maddi boyutunun ihlalini doğurmadığına karar verilmesi gerekir.

b. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiği İddiası

i. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlığın Görüşü

142. Başvurucular, olaya ilişkin soruşturmanın tarafsız adli kolluk makamlarınca yürütülmediğini, delillerin tarafsız makamlarca toplanmadığını, olaya karışan polis memurlarıyla aynı yerde görev yapan diğer memurlarca olayın ört bas edildiğini, kamu davasının etkili, tarafsız ve adil bir şekilde tamamlanmadığını, olayda meşru savunma hükümlerinin maddi delillerle örtüşmeyecek şekilde uygulandığını, temyiz incelemesini yapan Yargıtayın da etkili ve tarafsız bir inceleme yapmadığını, soruşturma ve kovuşturmanın bir bütün olarak özellikle de temyiz incelemesinin makul sürede tamamlanmadığını, başvurucular Nesrin Demir ve Şevkiye Aygün"ün soruşturmadan ve davadan haberdar edilmemeleri nedeniyle iddianameye itiraz etmelerinin ve davaya katılmalarının engellendiğini, buna rağmen temyiz taleplerinin herhangi bir aşamada beyanda bulunup şikâyetçi olmadıkları gerekçe gösterilerek reddedildiğini, soruşturmaya ve akabinde yürütülen kovuşturmaya etkili katılımlarının sağlanmadığını ve mesleki mazeretine rağmen vekillerinin yokluğunda karar verildiğini ileri sürmüşlerdir.

143. Bakanlığın konu hakkındaki görüşünde, öncelikle Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutunun yaşanan ölüm olaylarının tüm yönlerinin ortaya konulmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmesini de içerdiğini, bu soruşturmanın amacının yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanması ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları tespit etmek olduğu, somut olayda varılan sonuçla ilgili değil bu sonucu doğuran araçlarla ilgili bir yükümlülüğün söz konusu olduğu, soruşturmanın etkililiğini ve yeterliliğini temin adına soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamalarının gerektiği, soruşturmada ölüm olayının nedenini ve varsa sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan bir eksikliğin etkili soruşturma yürütme kuralıyla çelişme riski taşıyacağı belirtilmiştir.

144. Bakanlık görüşünde, yine AİHM kararlarına dayanılarak, yetkililerin somut olaya ilişkin delillerin toplanabilmesi için kendilerinden beklenen bütün makul önlemleri almaları gerektiği, soruşturmada sorumlu kişi ya da kişilerin tespit edilmesini engelleyebilecek nitelikteki her eksikliğin etkililiğine zarar verebileceği, yetkili mercilerin, olaylara ilişkin delillerin özellikle de görgü tanıklarının ifadelerinin, güvenlik güçlerinin elde ettiği bilimsel ve teknik verilerin, gerektiğinde maktulün vücudundaki zedelenmeleri tam ve belirgin bir şekilde gösterecek bir otopsi sonucunun ve hastanede yapılan gözlemlerin nesnel bir değerlendirmesinin toplanabilmesi için makul olarak kendilerine açık olan tedbirleri almaları gerektiği belirtilmiştir.

145. Bakanlık görüşünde somut başvuru ile ilgili olarak Didim Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayın öğrenilmesinin hemen ardından soruşturma başlatılıp olay yerine intikal edildiği, maddi delillerin toplandığı, bu amaçla olay yeri krokisinin çizildiği, ayrıntılı ölü muayenesi ve otopsi işleminin yapıldığı, polis memurlarının kullandıkları silahlarla maktulün vücudundan çıkan mermi çekirdekleri üzerinde kriminal incelemelerin yaptırıldığı, bu incelemeler sonucunda olay yerinde bulunan kovanların hangi silahlardan çıktığının belirlendiği, olayın tanıklarının dinlendiği, başvurucu Mehmet Demir"in ifadesinin alındığı, gerek soruşturma sonucunda hazırlanan iddianamede gerekse kovuşturma aşamasında olayın ayrıntılı biçimde değerlendirilip tüm yönleriyle ele alındığı, İlk Derece Mahkemesince verilen gerekçeli kararda ve özellikle Yargıtay 1. Ceza Dairesinin verdiği ilk bozma ilamında olayın ne şekilde meydana geldiğinin ortaya konulduğu, buna göre olayın bildirilmesi üzerine resen başlatılan soruşturmanın yetersiz olduğu ile soruşturma ve kovuşturma sonucunda verilen kararların somut delillerle çelişecek ve açıkça hukuka aykırılık oluşturacak şekilde verildiğinden söz edilemeyeceği gibi bu konuda ihmali bir davranış veya yetkililere yüklenebilecek bir eksikliğinde mevcut olmadığı ifade edilmiştir.

ii. Genel İlkeler

146. Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, dokunulmaz ve vazgeçilmez temel bir hak olup Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

147. Yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülük kapsamında, kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin hayatına son vermeme ödevi bulunmaktadır. Pozitif yükümlülükler kapsamında ise devletin, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını, kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı ve idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51).

148. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin ayrıca usuli yönü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen veya diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

149. Yaşam hakkına ilişkin usulyükümlülüğü olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki veya idari soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kamu görevlilerinin faili olduğu, kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa"nın 17. maddesi gereğince devletin, sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).

150. Bu kapsamda yetkililerce soruşturma konusu olayın gerektirdiği tanıkların ifadelerinin alınması, bilirkişi incelemeleri ve gerektiğinde eksiksiz ve detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân verecek otopsinin yapılması gibi söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için mümkün olan tüm tedbirlerin alınması, ölümün gerçekleşme sebebinin objektif analizinin yapılması gerekir (Turan Uytun ve Kevzer Uytun, B. No: 2013/9461, 15/12/2015, § 73; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Giuliani ve Gaggio/İtalya [BD], B. No: 23458/02, 24/3/2011, § 301; Tanrıkulu/Türkiye [BD], B. No: 23763/94, 8/7/1999, § 104; Gül/Türkiye, B. No: 22676/93, 14/12/2000, § 89).

151. Bununla birlikte soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Buradaki etkililik, ilgili tüm olaylar temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Velcea ve Mazare/Romanya, B. No: 64301/01, 1/12/2009, § 105).

152. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ve bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, § 99; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Nachova ve diğerleri/Bulgaristan [BD] B. No: 43577/98 ,43579/98, 6/7/2005, § 113).

153. Ceza soruşturmasının etkinliğini sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).

154. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için, soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturma makamlarının sadece hiyerarşik ve kurumsal bağımsızlığı yeterli olmayıp aynı zamanda fiilen de soruşturmanın bağımsız olarak yürütülmesi gerekir (Cemil Danışman, § 96. Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hugh Jordan/Birleşik Krallık, B. No: 24746/94, 4 /5/2001, § 106).

155. Ayrıca soruşturmaların makul bir sürat ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014,§ 96)

iii. İlkelerin Olaya Uygulanması

156. Başvuru konusu olaydaki gibi kamu gücünü kullanan otoritelerin silah kullanması sonucu meydana gelen ölüm olaylarında yaşam hakkı çerçevesinde yürütülmesi gereken bir soruşturmanın etkili olması için aranılan özellikler açısından somut olayda öncelikle Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmanın incelenmesine geçildiğinde, başvurucuların bu konudaki en temel şikâyetinin soruşturmanın bağımsız olarak yürütülmediğine yönelik olduğu görülmektedir.

157. Başvurucular bu kapsamda soruşturmanın olaya karışmış ve şüpheli konumunda olan polislerle aynı birimde çalışan memurlar tarafından yürütüldüğünü, tüm teknik incelemelerin emniyet birimleri tarafından yapıldığını ve bu şekilde elde edilen dellilere dayalı olarak soruşturmada maddi gerçekle örtüşmeyen bir sonuca varıldığını ileri sürmüşlerdir.

158. Başvurucuların bu husustaki iddiaları yönünden soruşturma kapsamında yürütülen işlemlere bakıldığında; olayın hemen ardından Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olaya el konulduğu, Cumhuriyet savcısının talimatı ve bilgisi dahilinde Aydın Valiliği Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Etme Şube Müdürlüğü ekipleriyle maddi delil toplama işlemlerinin yürütüldüğü; başvurucunun yakınlarının cesetinden elde edilen mermi çekirdeklerinin, mermi kovanlarının ve diğer delillerin Cumhuriyet Başsavcılığında muhafaza altına alındığı, olayın hemen sonrasında Cumhuriyet savcısı nezaretinde ölü muayene ve sistematik otopsi işleminin yapıldığı, bu işlemler sonucunda kesin tıbbi ölüm nedeninin tespit edildiği, olayın meydana geldiği iki ayrı yerde Cumhuriyet savcısı tarafından olay yeri incelemesinin yapıldığı, olay yerinde mevcut tüm maddi delillerin toplandığı, olaya karışmayan polis memurları ile görgü tanıklarının ifadelerinin bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından alındığı, şüpheli polis memurlarının ifadelerinin yine bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından alındığı, özellikle bu işlemin kolluğa bırakılmadığı, olayda polisler tarafından kullanılan silahların ve ölenin cesedinden çıkartılan mermi çekirdeklerinin Emniyet birimlerinde değil Jandarma Kriminal Laboratuvarında incelendiği, polislere açılan ateşte kullanılan ses fişeği atabilen tabancanın gerçeğinden ayırt edilebilmesinin mümkün olup olmadığının sadece Polis Kriminal Laboratuvarından sorulmasıyla yetinilmediği, bu konunun ayrıca Jandarmada görevli uzman bilirkişiden de sorularak araştırıldığı, bu araştırmalar sonucunda olayda kullanılan tabancanın silahı tanıyan birinin bile eline alıp incelemeden ilk bakışta gerçeğinden ayırt edebilmesinin zor olduğunun tespit edildiği, ayrıca ölenin cesedinden çıkartılan mermi çekirdeklerinden birinin polis memurlarının kullandıkları silahlardan birine ait olduğunun tespit edilebildiği bununla birlikte mermi çekirdeklerinden diğerinin incelemeye elverişli olmaması nedeniyle hangi tabancadan çıktığının tespitinin mümkün olmadığının belirtildiği görülmektedir.

159. Soruşturma kapsamında yürütülen işlemlere dâhil olan polis memurları, olaya karışmayan memurlar olup Cumhuriyet savcısının talimatı ve bilgisi dahilinde işlemlerini yürütmüşlerdir. Bu nedenle ilgili mevzuat hükümleri (§§ 80,81) uyarınca adli kolluk gücü olarak görev aldıklarının kabul edilmesi gerekmektedir. Cumhuriyet savcıları, adli kolluk işlemleri kapsamında ceza soruşturmalarına katılan polislerin hiyerarşik amiridir. Bu nedenle başvuru konusu olay açısından polislerin soruşturma işlemlerinde görev almaları kural olarak kurumsal ve hiyerarşik açıdan yürütülen soruşturmanın bağımsızlığına halel getirmeyecektir (Benzer karar için bkz. Cemil Danışman, § 103).

160. Bununla birlikte her somut olayda bu bağımsızlığın gerçekleşip gerçekleşmediğinin yürütülen soruşturmanın özel koşulları açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Bu açıdan başvuru konusu olay incelendiğinde, soruşturma kapsamında yürütülen her işlemin Cumhuriyet savcısının talimatı ve bilgisi dâhilinde yapıldığı, Cumhuriyet savcısının Emniyet birimlerince alınan görgü tanıklarının beyanlarıyla yetinmediği, operasyona katılan polisleri ve görgü tanıklarını bizzat kendisinin dinlediği, olay sonrası yürütülen olay yeri inceleme, maddi delil toplama, ölü muayenesi gibi işlemlere bizzat katılarak bu işlemleri yönettiği, delilleri Cumhuriyet Başsavcılığında muhafaza ettiği, balistik inceleme gibi diğer teknik incelemelerde sadece Emniyet birimlerinden alınan raporlarla yetinmeyerek Jandarma Kriminal Laboratuvarı ve bağımsız bilirkişiler gibi kurumsal olarak da tamamen bağımsız kişi ve kurumlardan da raporlar aldığı görülmektedir. Polis memurları hakkında açılan kamu davasında da Mahkemenin, sanıkların savunmalarını aldığı, görgü tanıklarını dinlediği, olay sırasında ölenle bir arada bulunan kişilerdenulaşabildiklerini tanık sıfatıyla dinlediği anlaşılmaktadır.

161. Bu koşullar altında Cumhuriyet Başsavcılığı ve Ağır Ceza Mahkemesinin, başvurucuların iddia ettiği gibi tamamen polis memurları vasıtasıyla ulaşılan delillere ve bu delillere bağlı olarak olaya ilişkin kurulabilecek senaryoya dayalı birsonuca ulaştığından söz etmek mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle yürütülen soruşturmanın uygulamada da bağımsızlığı ve tarafsızlığı noktasında herhangi bir eksikliğin bulunmadığına kanaat getirilmiştir.

162. Soruşturmanın etkililiğini temin adına aranan, ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması ve elde edilen tüm delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olarak bir sonuca ulaşılması ölçütleri açısından, somut olayda yürütülen soruşturma işlemleri incelendiğinde ise yukarıda ifade edildiği gibi ve bu bölümlerde ayrıntılı olarak görülebileceği üzere, olay hakkında kapsamlı bir araştırma yapıldığı, olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya koyabilecek tüm delillerin toplandığı, olayın gelişiminin tarafsız ve nesnel bir şekilde anlaşılmasını sağlayacak şekilde delillerin kendi içindeki tutarlığının teyit edildiği, böylece olayın nasıl gerçekleştiğinin net bir şekilde ortaya konulabildiği ve bu şartlar altında ortaya konulan eylemlerin kapsamlı ve tutarlı bir analizi sonucunda bir karara varıldığı görülmektedir.

163. Bununla birlikte, Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay Dairesinin kararlarında, polis memurlarının silah kullanımının yasal sınırlar (meşru savunma) içerisinde gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin ayrıntılı bir değerlendirme yapıldığı ve bu değerlendirme yapılırken, konu hakkındaki yasal mevzuat ve Anayasa Mahkemesinin aradığı “mutlak zorunluluk” ve "ölçülülük" kriterlerinin olayda söz konusu olup olmadığının ayrıntılı olarak incelendiği görülmektedir. Polis memurlarının, ölen ve yanındakilerin eylemleri ile olayın tüm koşulları dikkate alınarak yapılan bu değerlendirme, yaşam hakkının maddi boyutu açısından yapılan incelemenin yapıldığı bölümde ifade edildiği üzere (§ 152) Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik olarak yapılması aranan bir değerlendirmenin tüm gereklerini de karşılar niteliktedir.

164. Olaya ilişkin soruşturma ve kovuşturmanın, yukarıdaki bölümde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere oldukça kapsamlı ve derinlemesine bir şekilde yürütüldüğü ve olayın gerçekleşme şeklini ve meydana gelen ölümde olası sorumlu kişileri tespite imkân sağlayacak nitelikte olduğu görülmektedir. Bu nedenle kovuşturma aşaması dâhil bütün süreç, bu bağlamda Anayasa"nın 17. maddesinin gereklerine cevap verebilecek niteliktedir.

165. Genel ilkeler bölümünde ifade edildiği üzere etkili soruşturmanın önemli unsurlarından biri de ölenin yakınlarının meşru menfaatlerini koruyabilecek ölçüde soruşturmaya katılmalarıdır (§ 153). Başvurucular Nesrin Demir ve Şevkiye Aygün, soruşturma sürecinden haberdar edilip katılımlarının sağlanmadığını, şikâyetçi olmak ve kamu davasına katılmak isteyip istemediklerinin sorulmadığını, bu nedenle kolluğun düzenlediği tutanaklar ve fezleke üzerine hazırlanan iddianamenin itiraz hakları tanınmadan değerlendirildiğini, davaya katılımlarının sağlanmaması nedeniyle temyiz taleplerinin reddedildiğini, başvurucu Mehmet Demir ise soruşturma sürecinde sadece şikâyetçi olup olmadığının sorulduğunu, etkili katılımının sağlanmadığını ileri sürmüştür. Başvurucular ayrıca vekillerinin mesleki mazeretinin kabul edilmeyerek yokluğunda karar verilmesinin de etkili katılımlarının sağlanması bakımından bir eksiklik olduğunu iddia etmişlerdir.

166. Bu çerçevede, ölen kişinin yakınları olan başvurucuların sürece dâhil olabilmeleri yönünden somut olay incelendiğinde, başvurucu Mehmet Demir açısından, soruşturma ve kovuşturmadan haberdar edilerek talebi gereğince davaya katılmasına karar verildiği ve kovuşturma sonucunda verilen karara yönelik temyiz talebinin Yargıtaytarafından kabul edilerek sanık polis memurları hakkında verilen kararın temyiz incelemesine tabi tutulduğu anlaşılmıştır (§§ 50-55, 66).

167. Başvurucular Nesrin Demir ve Şevkiye Aygün yönünden ise bu başvurucuların Mehmet Demir"den ayrı yaşadıklarını, bu nedenle soruşturma ve akabinde yapılan kovuşturmadan haberdar olmadıklarını ileri sürdükleri görülmüş ise de öncelikle UYAP üzerinden yapılan incelemede başvurucular Nesrin Demir ve Mehmet Demir"in evli oldukları ve haklarında bir ayrılık kararının da verilmemiş olduğu anlaşılmıştır. Bunun da ötesinde, bu başvurucuların, önceki aşamalardan haberdar olmadıklarını bildirmelerine rağmen kendilerine bir tebligat yapılmadığı halde kovuşturma sonucunda verilen karardan başvurucu Mehmet Demir ile aynı zamanda haberdar olabildikleri ve hep birlikte kendilerini ortak bir vekille temsil ettirerek karara yönelik temyiz talebinde bulundukları anlaşılmıştır (§ 63).

168. Bu hususlar bir yana başvurucular Nesrin Demir ve Şevkiye Aygün, soruşturmadan ve kovuşturmadan haberdar edilmeleri ve katılımlarının sağlanması durumunda anılan süreçlerde gerçekleştirilen hangi işleme ne gibi bir gerekçeyle itiraz edeceklerine, edememeleri nedeniyle soruşturma ile kovuşturmanın seyrinin ne şekilde değiştiğine ve bu surette meşru menfaatlerinin korunmadığına ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır. Başvurucular, soruşturma sonucunda düzenlenen iddianameye itiraz edemediklerini ileri sürmüşlerse de ilgili mevzuat hükümlerinde iddianameye itiraz edebilmelerini sağlayan bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir (§§ 83-86). Sonuç olarak, başvurucular Nesrin Demir ve Şevkiye Aygün"ün, olayın açığa çıkartılması ve sorumluların tespiti açısından öneme sahip olan hangi araştırmaya meşru menfaatlerini koruyabilecek ölçüde katılma olanağına sahip olamadıklarını ifade etmedikleri gibi dosyadaki bilgi ve belgelerden böyle bir durumun varlığı da kendiliğinden anlaşılamamış, bu nedenlesomut olayda başvurucuların meşru menfaatlerinin korunması için gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanmadığının söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır.

169. Ayrıca, Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay tarafından önce başvurucu Mehmet Demir"in temyiz talebi, bozma ilamından sonraki aşamada ise başvurucular Nesrin Demir ve Şevkiye Aygün"ün davaya katılma ve temyiz talepleri kabul edilmiş böylece sanık polis memurları hakkında verilen karar, temyiz incelemesine tabi tutulabilmiştir (§§ 67, 72). Davanın karar duruşmasına katılan başvurucu Mehmet Demir, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasından haberdar olmuş ve davanın esası hakkında beyanda bulunmuştur (§ 69). Diğer başvurucularla ortak vekilinin mesleki mazeretinin bir önceki celse kabul edilmesi, esas hakkındaki mütalaanın kendisine bildirilmesi ve vekilinin mazeretini belgelendirmemesi dikkate alındığında, Mahkemenin, söz konusu mazereti yargılamanın geldiği aşamayı ve belgelendirilmemesini gerekçe göstererek reddetmesi de etkili katılım bakımından bir eksiklik meydana getirmemektedir (§ 70).

170. Diğer taraftan yukarıda genel ilkeler bölümünde ifade edildiği üzere soruşturmanın etkililiği adına aranan bir diğer husus da yaşam hakkına ilişkin soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesidir (§ 155). Burada önemli olan husus, soruşturmaların, başvurucuların soruşturmanın süratle ve özenle sonuçlandırılmasındaki menfaatlerinin niteliği dikkate alındığında başlı başına, özelde başvurucuların ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından, yeterli sürat ve özenin gösterilip gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 91).

171. Somut olay 22/10/2005 tarihinde gerçekleşmiş, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olaydan iki ay sonra 22/12/2005 tarihinde Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. Asliye Ceza Mahkemesi, sanıkların savunmalarını ve tanıkların ifadelerini almış, kamu davası açıldıktan yaklaşık beş ay sonra 9/5/2006 tarihinde görevsizlik kararıyla dava dosyasını Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi de sanık savunmalarını ve bazı tanık ifadelerini yeniden almış, diğer tanıklara ise ifadelerini alabilmek için ulaşmaya çalışmış, dava dosyasının kendisine gönderilmesinden yaklaşık iki yıl sonra24/4/2008 tarihinde kararını vermiştir. Olayın gerçekleştiği tarih ile kararın verildiği tarih arasında geçen zaman dilimi yaklaşık iki yıl altı aydır. Bu karar, başvurucu Mehmet Demir tarafından temyiz edilmiş, ancak bu talebi Ağır Ceza Mahkemesince 6/4/2009 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucunun bu ret kararını da temyiz etmesi üzerine inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 14/6/2012 tarihli ilamıyla kararı bozmuştur. Kararın ilk temyiz incelemesi ancak dört yılı aşkın bir sürede tamamlanabilmiştir. Bozma ilamı uyarınca davaya yeniden bakan Ağır Ceza Mahkemesi, bu ilamdan yaklaşık altı ay sonra 30/11/2012 tarihinde bozma ilamı gibi kararını vermiş, bu kararın başvuruculara tebliğ edilmesi, başvurucuların temyiz taleplerinin alınması ve dosyanın yeniden Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilip bu Daire tarafından onanarak kesinleşmesi ise 12/3/2014 tarihinde gerçekleşmiştir (§§ 49-73). Olaya ilişkin soruşturma ve akabinde yürütülen kovuşturma aşamasının toplam süresinin, bu şekilde sekiz yıl dört ayı aştığı görülmektedir.

172. Soruşturmanın ve akabinde yürütülmüş ise kovuşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit, başvuruya konu olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 91).

173. Somut olayda, Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturması ile Asliye Ceza ve Ağır Ceza Mahkemesi yargılaması aşamalarının, başvuruya konu olayın kendi koşullarına ve karmaşıklık derecesine göre makul bir süratle yürütüldüğü görülebilmektedir.

174. Başvuru konusu yargılamada iki defa yapılan temyiz incelemesinin toplamda beş yılı aşkın bir sürede tamamlanabilmesinin ise Yargıtay ilgili dairesinin iş yükünden kaynaklanmış olabileceği anlaşılmakla birlikte, Anayasa"nın 36. maddesi, hukuk sisteminin, davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu devlete yüklemektedir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 44). Bu kapsamda, bazı istisnai hususlar dışında, personel ve yargıç sayısındaki yetersizlik ve iş yükü ağırlığı nedeniyle yargılamada makul sürenin aşılması durumunda da yetkili makamların sorumluluğu gündeme gelmektedir (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 55).

175. Somut olayda, özellikle temyiz aşamasında yaşanan gecikmeler nedeniyle toplamda sekiz yıl dört aydan uzun süren soruşturma sürecinin; alınan kararın sonucunun ne olduğunun önemi olmaksızın, birinci derecede yakınlarını kaybeden başvurucuların tüm sürecin süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatlerinin niteliği dikkate alındığında, başlı başına, özelde başvurucuların ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından yeterli süratle yürütülmediği kanaatine ulaşılmıştır.

176. Yapılan bu tespitler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, iki dereceli yargılama sürecinde başvurucuların kovuşturmanın süratli ve etkili bir şekilde sonuçlanmasındaki menfaatleri ve gecikmesinde hiçbir dahlinin olmaması, kovuşturmanın çok sanıklı olmaması, karmaşıklık derecesi ve ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunmaması gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda sekiz yıl dört ayı aşan tüm sürecin, makul olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bir bütün olarak soruşturma sürecinin, Anayasa"nın 17. maddesinin gerektirdiği süratte yürütülmediği sonucuna varılmıştır.

177. Açıklanan nedenlerle, her ne kadar soruşturmanın resen ve derhal başlatılıp bağımsız olarak yürütüldüğü, soruşturmada, olayın nedeninin ortaya çıkarılmasına ve sorumluların tespitine yönelik delillerin toplanması için makul tedbirlerin alındığı, ölenin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlandığı, elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız analizine dayalı olarak bir karar verildiği ve bu kararın, kamu görevlilerinin müdahalelerinin Anayasa"nın aradığı zorunlu durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içerdiği anlaşılmış ise de soruşturma sürecinin makul bir süratle yürütülmediği sonucuna varıldığından Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

178. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.

179. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir.

180. Başvurucular Mehmet Demir ve Nesrin Demir, her biri için 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi olmak üzere toplam 400.000 TL tazminat talebinde bulunmuşlardır. Başvurucu Şevkiye Akgün ise 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

181. Başvurucular Mehmet Demir ve Nesrin Demir, uğradıklarını iddia ettikleri maddi zararlar ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmamışlardır. Maddi tazminata hükmedilebilmesi için başvurucular tarafından uğranıldığı iddia edilen maddi zararlar ile tazminat talebi arasında illiyet bağı kurulması gerekir. Bu nedenle herhangi bir belge sunulmayan maddi tazminat taleplerinin reddedilmesi gerekir.

182. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle başvurucular lehine müştereken net 30.000 TL manevi tazminata karar verilmesi gerekir.

183. Kararın bir örneğinin bilgilendirme amacıyla Söke Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

184. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL başvuru harcı ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Yaşam hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

2. Yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvuruculara net 30.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL başvuru harcı ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgilendirme amacıyla Söke Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi