Esas No: 2014/1196
Karar No: 2014/1196
Karar Tarihi: 29/9/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İSHAK AYBERGÜLER BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/1196) |
|
Karar Tarihi: 29/9/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Hüseyin
TURAN |
Başvurucu |
: |
İshak
AYBERGÜLER |
Vekili |
: |
Av. Mehmet
ERBİL |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve yargılamanın
makul sürede bitirilmemesi nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği ile adil
yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 24/1/2014 tarihinde
İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/2/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 24/7/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 19/8/2014
tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca E.2007/1307 sayılı dosya
üzerinden yürütülen soruşturma kapsamında başvurucu, silahlı terör örgütüne üye
olmasuçunu işlediği iddiasıyla 20/5/2007
tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/5/2007
tarihli ve 2007/74 Sorgu sayılı kararıyla tutuklanmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 6/6/2007 tarihli ve 849 sayılı iddianameyle başvurucu ve 4
şüpheli hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işledikleri iddiasıyla
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmış ve davanın 2007/277
sırasına kaydıyapılmıştır.
9. İddianamenin başvurucu ile ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin üst aramasında şüphelilerden N.S’nin fotoğrafı yapışık olarak bulunan ve F. B. adına
sahte olarak düzenlenmiş nüfus cüzdanı ele geçirilmiştir.
Şüphelinin ikametinde yapılan aramada 2 adet
metal saplı sapan, 2 adet kar maskesi, 186 adet metal bilye, daha önce haklarında
PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne üye olmak-yardım yataklık etmek suçlarından işlem
yapılan M.T, M. N. K., S. M. S. isimli şahıslara ait
adli evrak fotokopileri, 1 adet kareli beyaz blok nottan koparılmış ...
örgütsel doküman, 1 adet beyaz blok nottan koparılmış ...
doküman, 1 adet 14/03/2007 tarihli Yapı Kredi Banka dekont
nüshası, 1 adet M.B. adına düzenlenmiş nüfus cüzdanı ve pasaport, 100 ABD
doları ve bomba yapımında kullanılmaya elverişli alet ve malzemeler ele
geçirilmiştir.
...Şüpheli hakkındaki
yukarıda izah olunan ihbar tutanağı, arama el koyma zaptetme
ve inceleme tutanakları, şüphelinin ikna edici bulunmayan savunması ve diğer
delillerin kül olarak değerlendirilmesi neticesinde şüphelinin PKK/KONGRA-GEL
isimli terör örgütünün üyesi olduğu, şüpheli H.K. ile birlikte eylem hazırlığı
içinde bulunduğu, ayrıca şüpheli N. S. ile örgütsel irtibat içinde bulunduğu,
eyleminin TCK’nun 314/2. maddesine mümas bulunduğu
kanaatine varılmıştır."
10. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince 4/7/2007
tarihinde yapılan tensip incelemesinde tutuklu sanıkların savunmalarının
alınmasına ve tanıkların dinlenmesine karar verilmiştir.
11. Yargılama safahatında başvurucu, Mahkemenin 27/3/2009 tarihli kararıyla tahliye edilmiştir.
12. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 18/3/2007
tarihinde başvurucu hakkında PKK-Kongra Gel terör
örgütüne üye olmak, yasa dışı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak
suçlamalarıyla İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesine açılan kamu davası,
MahkemeninE.2007/419 sırasına kayıt edilmiş ve E.2007/277 sayılı dosya ile
hukuki ve fiilî irtibatının bulunması üzerinebu dosya
üzerinde birleştirme kararı verilmiştir.
13. Başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 24/9/2008 tarihli ve E.2008/1210 sayılı iddianamesi ile
resmî belgede sahtecilik suçundan yargılama yapılmak üzere İstanbul 11. Ağır
Ceza Mahkemesinekamu davasıaçılmış,
söz konusu dava Mahkemenin E.2008/259 sayılı sırasına kaydedilmiş ve 6/10/2008
tarihinde, E.2007/277 sayılı dosya ilebirleştirilmesine
karar verilmiştir.
14. Yine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 4/6/2009
tarihli ve E.2009/612 sayılı iddianamesi ile başvurucu hakkında silahlı terör
örgütüne üye olma, örgütün amacı ve stratejisi doğrultusunda molotof kokteyli bulundurma ve atmasuçundan
yargılama yapılmak üzere İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası
açılmış; söz konusu dava MahkemeninE.20009/166 sayılı sırasına kayıt edilmiş ve
22/6/2009 tarihinde, söz konusu dosyanın 2007/277 sayılı dosyası ile
birleştirilmesine karar verilmiştir.
15. Başvuru tarihine kadar Mahkeme tarafından başvuru konusu
davayla ilgili olarak on beş celse yapılmıştır.
16. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 9/2/2011
tarihli veE.2007/277, K.2011/17 sayılı kararı ile başvurucunun silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan 12 yıl 6 ay hapis, resmî belgede sahtecilik suçundan
3 yıl 1 ay 15 gün hapis, izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma
suçundan 5 ay hapis, genel güvenliği tehlikeye sokma suçundan 8 yıl 4 ay hapis
ve 16.600 TL adli para cezası ve bu suça azmettirmeden 3 yıl 9 ay hapis cezasıyla
cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme ayrıca hükümle birlikte başvurucu
hakkında "verilen cezaların miktarı ve
tutuklulukta geçen süre dikkate alınarak tutuklanmak amacıyla hakkında yakalama
emri çıkarılmasına" karar vermiştir.
17. Başvurucu 29/1/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. Başvurucu, hakkındaki mahkûmiyet kararını temyiz etmiştir.
Temyiz incelemesinde İlk Derece Mahkemesinin yasa dışı toplantı ve gösteri
yürüyüşüne katılmak suçundan kurulan hüküm dışında verdiği mahkûmiyet kararları
Yargıtay 9. Ceza Dairesince 9/4/2014 tarihli kararla
onanmıştır.
19. Bozma sonrası yasa dışı toplantı ve gösteri yürüyüşüne
katılmak suçundan yapılan yargılama, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2014/172 sayılı dosyasına kaydedilmiş ve 14/7/2014
tarihinde yapılan tensiben inceleme sonucunda
2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun"un geçici 1. maddesinin (b) bendi
uyarınca "kovuşturmanın ertelenmesine"
karar verilmiştir.
20. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin kanuna aykırı toplantı
ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama
suçundan başvurucu
hakkında verdiği kovuşturmanın ertelenmesi kararı, temyiz edilmeksizin 9/9/2014 tarihinde kesinleşmiştir.
B. İlgili Hukuk
21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesinin (2) numaralı, 204. maddesinin (1)
numaralı,220. maddesinin (7) numaralı, 170. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları, 2/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"nun 5.
maddesi, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanunu"nun 22/7/2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanun ile değişik 32. maddesinin
(1) numaralı fıkrası.
22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde ...,314, ...)
…
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya
hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı
verilemez.”
23. 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(1) Soruşturma ve
kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini
isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin
devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına
itiraz edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar,
bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel
Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re"sen de verilebilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24 Mahkemenin 29/9/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
25. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında
20/5/2007 tarihinde gözaltına alındığını, yargılandığı davada 7/3/2009
tarihinde tahliye olduğunu, bu sürede 1 yıl 10 ay 7 gün tutuklu olarak yargılandığını,
9/2/2011 tarihinde verilen mahkûmiyet kararıyla birlikte yeniden hakkında
tutuklamaya yönelik yakalama kararı verildiğini ve bu kararın 11/3/2011
tarihinde infaz edildiğini, bu süreler dikkate alındığında toplam tutukluluk
süresinin beş yıla yaklaştığını, tutukluluğun devamına dair kararların
gerekçeden yoksun vebasmakalıp olduğunu, İlk Derece
Mahkemesinin verdiği kararın kesinleşmeden masumiyet karinesinin hiçe sayılarak
tutuklama kararı verildiğini, tutukluluğun ve yargılamanın makul süreyi
aştığını belirterek Anayasa"nın 19., 36., 38. ve 141.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun,
tutukluluğun devamına dair kararların gerekçeden yoksun vebasmakalıp
olduğu, İlk Derece Mahkemesinin verdiği karar kesinleşmeden tutuklama kararı
verildiği ve tutukluluğun uzunluğuna ilişkin şikâyetlerinin bir bütün olarak
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası, makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetinin ise Anayasa"nın 36. maddesinin birinci
fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
1- Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Tutukluluğun
Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
27. Başvurucu, tutukluluğun devamına dair kararların gerekçeden
yoksun olduğunu ve tutukluluğun makul süreyi aştığını ileri sürmüştür.
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
29. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan
tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde
Mahkemenin yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S.,
B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14 ).
30. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka
aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin
bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak
ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki
sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu
açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda
çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir
inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen
nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla
yapılacak bireysel başvuruların -başvuru yolları tüketilmek şartıyla-
tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
31. Ancak başvurucu, hâlihazırda tahliye olmuş ya da hükümlü
hâle gelmiş ise bu takdirde başvurucunun serbest kalma ihtimali ortadan
kalkmaktadır. Bu durumda talep, hukuka aykırılığın tespiti ve gerekiyorsa belli
bir miktar tazminata hükmedilmesiyle sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür
ihlal iddiaları bakımından varsa olağan kanun yolları denendikten sonra ve
gerekiyorsa bireysel başvuru yapılmalıdır.
32. Ne var ki başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına
dayanak teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012
tarihinden evvel kesinleşmemiş olması da gerekmektedir. Nihai işlem veya
kararların anılan tarihten önce kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili
şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin
her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, § 32).
33. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla da
kişinin tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir
suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel
başvuru incelemesi açısından tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi
arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla
isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği
kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya
para cezasına hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç
şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir.
Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez (Korcan Pulatsü, § 33).
34. Somut olayda başvurucu, 23/5/2007
tarihinde İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklanmış; 27/3/2009 tarihinde
tahliye edilmiş; 9/2/2011 tarihinde verilen mahkûmiyet kararı ile birlikte
hakkında yakalama kararı çıkarılmış ve 11/3/2011 tarihinde yeniden
tutuklanmıştır. Başvurucunun, İlk Derece Mahkemesinin mahkûmiyet kararını
verdiği 9/2/2011 tarihinde tutukluluk hâli bu anlamda
sona ermiştir.
35. Başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak hürriyetinden
yoksun bırakılması, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme
yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce sona
erdiğinden başvurunun bu kısmının zaman
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın
Makul Sürede Sonuçlandırılmadığına İlişkin İddia
36. Başvurucunun yargılamanın makul sürede bitirilmediği
şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından buiddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
37. Başvurucu; 2 yıl 3 aydan beri tutuklu olarak yargılandığını,
yargılamanın üç yıldır devamettiğini ve bu nedenle
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
38. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından
ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve
haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının
da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§§ 38, 39).
39. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
40. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca
kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanısıra cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul
sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç
işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup kişiye cezai
alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde
iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin,
suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir.
Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve
yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir
uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın fiilin adil yargılanma hakkının
kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. E., B. No:
2012/625, 9/1/2014, § 31).
41. Başvuru konusu olayda başvurucu, 20/5/2007
tarihinde gözaltına alınmış; 23/5/2007 tarihinde tutuklanmış; 27/3/2009 tarihinde
tahliye edilmiş ve 11/3/2011 tarihinde verilen hükümle birlikte yeniden
tutuklanmasına karar verilmiştir. Başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye
olma, resmî belgede sahtecilik, izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma,
genel güvenliği tehlikeye sokma ve bu suça azmettirme suçlarından kamu davası
açılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan bu suçlar 5237 sayılı Kanun’da
hapis cezasını gerektirir şekildetanımlanmıştır. Bu
çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36.
maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B..E,§ 32).
42. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili
uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural
olarak kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından
bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi
tedbirlerin uygulandığı an olup somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun
bahse konu suçlar kapsamında göz altına alındığı ve böylece isnattan haberdar
olduğu anlaşılan 20/5/2007"dir. Sürenin bitiş tarihi
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher
Ergun ve diğerleri, § 52; B.E,
§ 34). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi,
yargılama sona erdiğinden 9/9/2014"dür.
43. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde başvurucunun gözaltına alındığı 20/5/2007 tarihi ile İstanbul10. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/2/2011 tarihli kararı arasındageçen
süre 3 yıl 8 ay 19 gündür. Davanın kanun yolu (temyiz) aşaması 2 yıl2 ay
sürmüştür. Bozma sonrası yargılama süresi ise 3 ay 5 gündür.
44. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemelerdeki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B.E., §§ 23-44).
45. Başvuruya konu davada yer alan kişi
sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası, gereken usul işlemlerinin
niteliği, başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla
birlikte davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir
karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, ayrıca başvurunun söz
konusu davada 1 yıl 10 ay 7 gün süre ile tutuklu yargılandığı ve yaklaşık 7 yıl
4 ayda sona eren yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
47. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
48. Başvurucu 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
49. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
50. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında yargılama
süresi dikkate alınarak başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D.206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.