Esas No: 2014/5006
Karar No: 2014/5006
Karar Tarihi: 29/9/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
YAVUZ ÖZGENÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/5006) |
|
Karar Tarihi: 29/9/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Hicabi
DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Hüseyin
MECEK |
Başvurucular |
: |
1. Yavuz
ÖZGENÇ |
|
|
2. Yılmaz
YAVUZ |
|
|
3. Hasan
Hüseyin ERBAŞ |
Vekilleri |
: |
Av. Mehmet
Ali KIRDÖK, Av. Meral HANBAYAT YEŞİL |
|
|
Av. Ümit
SİSLİGÜN |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında darp nedeniyle kamu görevlileri hakkında
açılan davada beraat kararı verilmesi nedeniyle işkence ve kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/4/2014 tarihinde İstanbul 20. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/10/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 24/5/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
31/5/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 15/6/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucular Yavuz Özgenç ve Hasan Hüseyin Erbaş 1975,
başvurucu Yılmaz Yavuz ise 1967 doğumlu olup İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 2005/696 Hazırlık sayılı dosyasında 30/7/1999 tarihli ve 4422
sayılı mülga Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’na muhalefet,
hırsızlık ve sahtecilik suçlarından haklarında soruşturma başlatılmıştır.
9. Başvurucu Hasan Hüseyin Erbaş ve Yavuz Özgenç 25/3/2005,
başvurucu Yılmaz Yavuz ise 26/3/2005 tarihinde gözaltına alınmışlardır.
10. Polis memurları tarafından tanzim edilen 29/3/2005 tarihli
tutanakta gözaltında bulunan sanıklardan Hasan Hüseyin Erbaş’ın sırtında ve
omzunda tırnak iziyle uyumlu çiziklerin olduğu, Yavuz Özgenç’in sırt ve karın
bölgesinde çizikler bulunduğunun görüldüğü tespit edilmiştir.
11. Başvurucu Yavuz Özgenç hakkında, gözaltına alınırken Şişli
Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından 26/3/2005 tarihinde saat
02.40"ta düzenlenen raporda her iki kol posterior yüzde eskiye ait kesi skarı
olduğu, sağ elinde 1x1 cm’lik yüzeysel sıyrık olduğu; aynı Hastane tarafından
gözaltından çıkarılırken 29/3/2005 tarihinde saat 11.45"te düzenlenen raporda
sırt alt ve üst bölgelerinde dermal çizikler olduğu, kesin raporun adli
tabiplikçe verilebileceği; Adli Tıp Kurumu Beşiktaş Şube Müdürlüğünün 29/3/2005
tarihli saat 16.46"da tanzim olunan raporunda her iki kol dış yanlarda boydan
boya eski, kesici aletle oluşturulmuş çizgi şeklinde yara nedbeleri, gövdenin
sol yanında üstte ve altta, sırt iki yanında ortada ve karın sol hattında
birbirine paralelüç dört adet, sırttakiler dıştan içeri, yukarıdan aşağıya
olmak üzere ortalama 10-15 cm boyunda hiperemi ve ortalarında yer yer
sıyrıklar, sağ üst bacak arkada yukarıdakilere benzer lezyonlar görüldüğü,
nasıl oluştuğu sorulduğunda kaşıma sonucu oluştuğunu söylediği, sonuç olarak
haricen görülebilen arızaların beş gün mutad iştigaline engel teşkil edeceği,
kişinin vücudundaki eski yara izleri ile yenilerinin benzerliğinden; yara yerlerinin
lokasyonu, şekli, büyüklüğü, niteliği düşünüldüğünde ve şahsın ifadesi gözönüne
alındığında bu yaraları kendi kendisine yapmasının mümkün olabileceği kanaatine
varıldığı; Adli Tıp Kurumu İstanbul Şube Müdürlüğünün 18/9/2006 tarihli
raporunda önceki raporlarda tarif edilen bulguların kişinin yaşamını tehlikeye
sokan nitelikte olmadığı, basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olduğu, İstanbul Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun 31/12/2010 tarihli
raporunda yaraların kişinin kendisi ya da başkası tarafından yapılabileceği
kayıtlıdır.
12. Başvurucu Yılmaz Yavuz hakkında, gözaltına alınırken Şişli
Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından 26/3/2005 tarihinde saat
02.40"ta tanzim edilen raporda vücudunda darp ve cebir izi bulunmayan şahsın
kulak ağrısı ve akıntısı tariflediği, KBB Servisine sevk edilerek şahsa rapor
verilmesinin uygun olduğu, saat 02.45"te yapılan KBB muayenesinde her iki
kulak, dış kulak yolları ve sağ kulak zarının doğal olduğu, sol kulak zarı
posterior kadranda yaklaşık 2 mm’lik kulak zarı perforasyonu ve hiperemi mevcut
olduğu, her iki supra ve infraorbital rimlerin palpasyonla salim olduğu, nasal
dorsumda palpasyonla hassasiyet ve krepitasyon olmadığı, her iki
temporomandibuler eklem ve fasial sinir fonksiyonlarının ve orofarenks
muayenesinin normal olduğu; Adli Tıp Kurumu Beşiktaş Şube Müdürlüğünün
29/3/2005 tarihinde saat 15.57"de düzenlenen raporunda başvurucunun Şubede
dayak yediğini, sağ kulağının ağrıdığını ve az işittiğini söylediği, şahsın
vücudunda herhangi bir taze lezyon görülmediği, Şişli Etfal Hastanesi
tarafından verilen raporda şahsın sol kulağında yırtık olduğu anlaşılmakla
şahsın kendisine sorulduğunda sağ kulağında ağrı ve işitme güçlüğü şikâyeti
olduğunu söylediğinden şahsın muayene edildiği; sol kulak zarındaki yırtığın
yeni olup olmadığı, sağ kulak zarında yırtık olup olmadığı, kulak zarı yırtığı
yeni ise darp sonucu olup olmadığı, kulağında bahsettiği akıntının mahiyetinin
ne olduğu konusu tekrar sorularak doktordan rapor düzenlenmesinin istendiği;
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 29/3/2005 tarihinde saat
17.35"teyapılan KBB muayenesinde her iki aurikula, dış kulak yolları ve sağ
kulak zarının doğal görünümde olduğu, sağ kulak zarında yırtık görünümünün
mevcut olmadığı, sol kulak zarı posterior kadranda yaklaşık 1,5x2 mm çaplı
etrafı hiperemik düzgün kenarlı, travmatik kulak zarı perforasyonu ile uyumlu
görünümde perforasyon mevcut olduğu, sekresyon görünümü bulunmadığı, her iki
supra ve infra orbital rimlerin palpasyonla salim olduğu, nasal dorsumda
palpasyonla hassasiyet ve krepitasyon tespit edilmediği, her iki TME ve fasial
sinir fonksiyonlarının intakt olduğu, ağız, orofarenks muayenesinin salim
olduğu, gelişmiş olabilecek işitme kaybının odyolojik tetkik ile
belirlenebileceği, kati raporun Adli Tabiplikçe verileceği; Adli Tıp Kurumu
Beşiktaş Şube Müdürlüğünün 29/3/2005 tarihinde saat 18.47"de düzenlenen
raporunda 27/3/2005 tarihinde gözaltına alındığını, Şubede dayak yediğini, sağ
kulağının ağrıyıp az işittiğini ifade ettiği,muayenesinde şahsın vücudunda
herhangi bir taze lezyon görülmediği, sistem muayenelerinin normal olduğu, sağ
ve solunu karıştırdığı düşünülerek ağrıyan kulağını eliyle göstermesinin
istenildiği, sağ kulağını göstererek ağrıdığını söylediği, sonuç olarak Şişli Etfal
Hastanesi tarafından verilmiş raporda belirtilen sol kulak zarı yırtığının
şahsın hayatını tehlikeye maruz kılmadığı, 15 gün mutad iştigaline engel teşkil
edeceği, ısrarla tekrar sorulmasına rağmen şahsın sağ kulağında ağrı ve işitme
kaybından bahsettiği, bunun yırtık olan sol kulak zarı ile uyumlu olmadığı,
hastanede görmüş olan doktorun karıştırmış olabileceği düşünüldüğünden şahsın
tekrar muayeneye gönderildiği, raporun aynı şekilde sol kulak zarı yırtığından
bahsettiği, işitme kaybı için ise tetkik istenildiği, dolayısıyla şahsın
şikâyeti olan kulağı ile kulak zarı yırtığı olan kulağının farklı olmasından
dolayı arızasının uyumlu olmadığı, sağ kulağındaki işitme kaybının nedeni ve
derecesinin tespiti için götürüldüğü yerde tekrar KBB servisine götürülmesinin
uygun olduğu; Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 29/3/2005 tarihinde
saat 11.55"te tanzim edilen raporunda darp cebir izi olmadığı; İstanbul Kapalı
Ceza ve Tutukevi Müdürlüğünün 30/3/2005 tarihli raporunda, testislerede
subjektif ağrı tanımladığı, diğer sistemlerin doğal olduğu; İstanbul Adli Tıp
Kurumu 2. İhtisas Kurulunun 22/6/2011 tarihli raporunda yaraların kişinin
hayatını tehlikeye maruz kılmadığı, 15 gün mutad iştigaline engel teşkil
edeceği kayıtlıdır.
13. Başvurucu Hasan Hüseyin Erbaş hakkında, gözaltına alınırken
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından 26/3/2005 tarihinde saat
03.00"te düzenlenen raporda darp cebir izi olmadığı; aynı Hastane tarafından
gözaltından çıkarılırken 29/3/2005 tarihinde saat 11.50"de düzenlenen raporda
sırtta 6-7 cm, omuzda 5-6 cm dermal ekimoz olduğu, kesin raporun Adli
Tabiplikçe verileceği; Adli Tıp Kurumu Beşiktaş Şube Müdürlüğünün 29/3/2005
tarihinde saat 18.30"da tanzim olunan raporunda, gözaltında dayak yediğini,
gözlerini ayaklarını bağladıklarını söyleyen kişinin muayenesinde sağ üst kolda
2 adet 1x10 cm’lik, sağ omuzda 2 adet 1x10 cm’lik birbirine paralel, sırt alt
ortada iki yanda yukarıda aşağıya uzanan birbirine paralel ikişer adet üzeri
hafif sıyrıklı hiperemi, sol üst ve alt kol iç yanda 1x10 cm’lik hiperemi, sağ
dirsek iç yüzde iğne pikür izi ve etrafında ekimoz, sağ dizde ve sağ alt bacak
orta yüzde ufak sıyrıklar görüldüğü, ayakkabı kenarına uyacak yerlerde ufak
sıyrıklar görüldüğü, vücudunda görülen lezyonların hayati tehlikeye maruz
kılmadığı, 5 gün mutad iştigaline engel teşkil edeceği, vücudundaki yara
izlerinin lokasyonu, niteliği, benzerliklerigözönüne alındığında ve eski yara
izleriyle uyumlu olduğu düşünüldüğünde kollarındaki, sırtındaki yaraları kendi
kendisinin yapmasının mümkün olabileceği, ayak bileklerindeki sıyrıkların
ayakkabı vurmasıyla uyumlu olduğu; İstanbul Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas
Kurulunun 31/12/2010 tarihli raporunda, lezyonların tamamının kişinin kendisi
ya da başkaları tarafından yapılabileceği kayıtlıdır.
14. Başvurucuların da aralarında bulunduğu sekiz şüphelinin
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/696 Hazırlık numaralı soruşturma
dosyasında, 29/3/2005 tarihli ifadelerinde kendilerine kötü muamelede
bulunulduğunu beyan etmeleri, doktor raporlarında da bunu teyit edebilecek
nitelikte bulguların tespit edilmesi nedenleriyle tefrik kararı verilerek aynı
yer Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/794 Hazırlık sayılı dosyasında İstanbul
Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğünde görevli ilgililer hakkında işkence
suçundan soruşturma başlatılmıştır.
15. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/794 Hazırlık sayılı
dosyası, 8/4/2005 tarihli yetkisizlik kararıyla Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiştir. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 22/4/2005 tarihli ve
2005/18682 Hazırlık sayılı kararıyla dosya, suç yeri gerekçe gösterilerek
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yetkisizlik kararıyla iade edilmiştir.
16. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 6/4/2007 tarihli ve
2005/25192 Soruşturma, 2007/5727 Esas sayılı iddianamesiyle başvurucuların da
aralarında bulunduğu beş müştekiye karşı işkence suçu işlendiğinden bahisle on
iki polis memuru hakkında İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası
açılmıştır.
17. İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/11/2011 tarihli ve
E.2007/130, K.2011/325 sayılı kararıyla tüm sanıkların beraatlerine karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…sanıklar R.K. ve O.K.nin görev yaptıkları
birim itibariyle katılanlarla sık sık karşılaştıkları ve onlar hakkında adli
işlem yaptıkları, bundan dolayı katılanlar tarafından bu sanıklara karşı
belirgin bir husumetin bulunduğu, kaldı ki bu hususun kendi beyanları ile de
açıkça ortaya çıktığı, katılanların diğer sanıkları zaten teşhis edemedikleri,
katıların nezarethanede dayak yediklerine ilişkin bir takım anlatımlarının
doktor raporları ile uyumlu olmadığı, anlatımların kendi içinde çelişkiler
içerdiği, bunun yanında adli tıp raporlarında belirtildiği üzere katılanların vücutlarındaki
bir takım lezyonların kendilerince tırnaklarını bastırarak meydana
getirebilmelerinin mümkün görüldüğü, nitekim 29/5/2005 tarihli tutanakta bu
hususun da yer aldığı, dolayısı ile tüm bu hususlar ve deliller birlikte
değerlendirildiğinde sanıkların atılı suçu islediklerine dair katılanların
beyanlarını bire bir doğrulayacak maddi deliller elde edilememiş olup şüpheden
sanık yararlanır ilkesi gereğince delil yetersizliğinden sanıklar hakkında
beraat kararı [verilmiştir].”
18. Katılanlar tarafından temyiz edilen hüküm Yargıtay 8. Ceza
Dairesinin 20/6/2013 tarihli ve E.2013/31419, K2013/18703 sayılı ilamıyla
onanmıştır.
19. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin ilamıyla birlikte İstanbul 1.
Ağır Ceza Mahkemesine iade edilen başvuruya esas dava dosyası 31/7/2013
tarihinde kesinleştirilmek üzere hâkim tarafından Mahkeme Kalemine havale
edilmiştir.
20. Sanıklar hakkında verilen beraat kararlarıyla ilgili olarak
6/8/2013 tarihinde kesinleşme şerhi verilmiştir.
21. Başvurucular vekili Yargıtay 8. Ceza Dairesinin kararını
11/3/2014 tarihinde Mahkeme Kaleminde elden tebellüğ ettiğini bildirmiştir.
B. İlgili Hukuk
22. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 243.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Madde 243 - (Değişik: 235 s. K - 5.1.1961)
(Değişik 1. Fıkra: 4449 s. K- 26.8.1999) Bir kimseye cürümlerini söyletmek,
mağdurun, şahsi davacının, davaya katılan kimsenin veya bir tanığın olayları
bildirmesini engellemek, şikayet veya ihbarda bulunmasını önlemek için yahut
şikayet veya ihbarda bulunması veya tanıklık etmesi sebebiyle veya diğer
herhangi bir sebeple işkence eden veya zalimane veya gayriinsani veya haysiyet
kırıcı muamelelere başvuran memur veya diğer kamu görevlilerine sekiz yıla
kadar ağır hapis ve sürekli veya geçici olarak kamu hizmetlerinden mahrumiyet
cezası verilir.”
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 29/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
24. Başvurucular, gözaltına alındıktan sonra dört gün boyunca
ikrar amacıyla işkenceye maruz kaldıklarını, kendilerine uygulanan yöntemleri
Cumhuriyet savcısına verdikleri ifadelerde anlattıklarını, haklarında alınan
raporlar ve diğer delillere göre işkence gördüklerinin çok açık olduğunu, buna
rağmen sanıklar hakkında beraat kararı verildiğini belirterek Anayasa"nın 17.
ve 36. maddelerinde düzenlenen işkence ve kötü muamele yasağı ile adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlalin tespiti,
yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
25. Bakanlık görüşünde başvurunun kabul edilebilirliği ile
ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına göre
başvurucunun ya da vekilinin kesinleşmiş kararın bir örneğini elde etmek
amacıyla her gün Mahkeme Kalemine gelme zorunluluğu bulunmamakla birlikte (Papageorgiou/Yunanistan, B. No: 24628,
22/10/1997, § 32) makul sürelerle bu amaçla girişimde bulunmanın ve kesinleşmiş
kararın bir örneğini elde etmenin başvurucunun ya da avukatının görevi olduğu,
ceza dairelerince verilen kararların taraflara tebliğ edilmediği durumlarda bu
kararın yerel mahkemeye geldiği tarihten itibaren başvuru süresinin işlemeye
başlayacağı (Yavuz ve diğerleri/Türkiye(k.k.),
B. No: 48064/99, 1/22005; Tepe
[Avcı]/Türkiye (k.k.), B. No: 34786/04, 30/9/2008;Alada/Türkiye (k.k.), B. No: 67449/12,
17/7/ 2015; Emre Çalıkoğlu/Türkiye (k.k.),
B. No: 38512/08, 13/10/2015), somut olayda Yargıtay 8. Ceza Dairesinin
20/6/2013 tarihli onama kararının 31/7/2013 tarihinde Mahkeme Kalemine geldiği,
bireysel başvurunun ise bu tarihten yaklaşık sekiz ay sonra yapıldığı, bu
nedenle başvurunun otuz günlük süre içinde yapılmadığı belirtilmiştir.
26. Başvurucular vekili; Bakanlık görüşüne karşı beyanında,
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin
kararın kesinleştiği tarihten sonra yapılması gerektiğini, Yargıtay 8. Ceza
Dairesinin ilamını 11/3/2014 tarihinde tebellüğ ettiklerini, başvuruyu anılan
tarihten itibaren 29. günde süresinde yaptıklarını, otuz günlük başvuru
süresinin ihlal edilmediğini ileri sürmüştür.
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi
içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde
ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler…"
28. İçtüzük"ün "Başvuru
süresi ve mazeret" kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
29. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de otuz günlük süre
kuralıdır. Sürenin başvurunun her aşamasında dikkate alınması gerekir (Deniz Baykal, B. No: 2013/7521, 4/12/2013,
§ 32).
30. Bireysel başvurunun süre koşuluna bağlanmasıyla
başvuruculara bireysel başvuruda bulunmak için imkân tanımanın yanında hukuki
belirlilik de sağlanmaktadır. Dolayısıyla dava açma ya da kanun yollarına
başvuru için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız
kılacak ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve
mahkemeye erişim hakkına aykırı değildir (Remzi
Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
31. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun"un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile İçtüzük"ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise
ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
Anılan düzenlemelerde başvuru yolu öngörülen durumlarda bireysel başvuru
süresinin başlangıcına ilişkin olarak başvuru yollarının tüketildiği tarihten
söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate
alınarak bu ibarenin nihai kararın gerekçesinin öğrenildiği tarih olarak
anlaşılması gerekir. Bu öğrenme somut olayın özelliklerine göre farklı
şekillerde gerçekleşebilir (A.C. ve diğerleri[GK],
B. No: 2013/1827, 25/2/2016, § 25).
32. Bireysel başvuru süresi bakımından nihai kararın
gerekçesinin tebliği öğrenme şekillerinden biridir (Mehmet Ali Kurtuldu, B. No: 2013/5504, 28/5/2014, § 27).
Ancak öğrenme gerekçeli kararın tebliği ile sınırlı olarak gerçekleşmez, başka
şekillerde de öğrenme söz konusu olabilir. Bu kapsamda nihai kararın
gerekçesinin dosyadan suret alınması gibi hâllerde öğrenilmesi de mümkündür.
Başvurucuların nihai kararın gerekçesini öğrendiklerini beyan ettikleri tarih
de bireysel başvuru süresinin başlangıcı olarak ele alınabilir (İlyas Türedi, B. No: 2013/1267, 13/6/2013,
§§ 21, 22).
33. Diğer yandan nihai kararın gerekçesi öğrenilmemiş olmakla
birlikte sonucunun öğrenildiği durumlar da söz konusu olabilir. Böyle bir
durumda sonucu öğrenilen nihai kararın gerekçesine derece mahkemesinden kesin
olarak erişilebilmesi mümkün ise bireysel başvuru süresinin sonucun öğrenildiği
tarihten itibaren başlatılması gerekir. Bu kapsamda bir ceza mahkûmiyetine
ilişkin nihai kararın sonucunun infaz aşamasında yakalama, müddetname veya
çağrı kâğıdının ya da ödeme emrinin tebliği suretiyle öğrenildiği durumlarda
başvurucular, nihai kararın sonucundan haberdar olmakta ve nihai karar
gerekçesini kesin olarak öğrenme olanağına sahip bulunmaktadırlar (Aydın Selçuk, B. No: 2014/3194,
20/11/2014, § 24; Özgür Çapkın,
B. No: 2014/2546, 30/12/2014, § 24; Halil
Aslan, B. No: 2014/3038, 10/12/2014, § 38).
34. Nihai kararın gerekçesinin bir şekilde öğrenilemediği veya
nihai kararın sonucunun öğrenilip gerekçesinin kesin olarak öğrenilme imkânının
elde edilemediği hâllerde başvuru süresinin hangi tarihten itibaren
başlayacağının da belirlenmesi gerekir. Aksi hâlde sınırsız bir başvuru süresi
söz konusu olabilecektir. Bu kapsamda bireysel başvuru süresinin başlangıç
tarihinin tespitinde başvurucuların özen yükümlükleri ile mahkemeye erişim
haklarının aşırı sınırlanmaması hususları birlikte dikkate alınmalıdır (A.C. ve diğerleri, § 28).
35. Başvurucuların bireysel başvuruda bulunmak, dava ve başvurularını
takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülük
kapsamında ilk derece mahkemesine ulaşan nihai kararın gerekçesini öğrenme
konusunda gerekli özeni gösterme sorumluluğu başvuruculara aittir. Diğer bir
ifadeyle başvurucular veya vekillerinin ilk derece mahkemesine ulaşan kararın
bir örneğini almak için özenli davrandıklarını kanıtlamaları gerekir (A.C. ve diğerleri, § 29; benzer yöndeki
AİHM kararları için bkz. Ölmez/Türkiye
(k.k.), B. No: 39464/98, 1/2/2005; Refik
Alpaya ve İbrahim Dağılma/Türkiye (k.k.), B. No: 34384/08,
12/3/2013, § 16).
36. Mevzuatta, Yargıtay ceza dairelerinin kararlarının taraflara
tebliğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ceza yargılamasında nihai
kararın tebliğ edilmediği durumlarda kararın derece mahkemesine ulaşmasından ve
böylece gerekçesinin erişilebilir olmasından sonra özen yükümlülüğü kapsamında
makul bir süre içinde bireysel başvuru yapmak isteyen ilgililerden karara
erişmeleri ve karar gerekçesini öğrenmeleri beklenir. Bu kapsamda erişilebilir
olan nihai kararın en geç üç ay içinde ilgilileri tarafından bilindiği ve
gerekçesinin öğrenildiği kabul edilmelidir. Aksi tespit edilmediği sürece
bireysel başvuru için Kanun"da öngörülen otuz günlük başvuru süresi
başlayacaktır (A.C. ve diğerleri,
§ 30).
37. Somut olayda kamu görevlisi olan sanıklar hakkında İstanbul
1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/11/2011 tarihli ve E.2007/130, K.2011/325 sayılı
kararıyla işkence suçundan verilen beraat hükmü, temyiz incelemesi sonucunda
Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 20/6/2013 tarihli ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.
38. Başvurucular; bireysel başvuru dilekçesinde başvuru konusu
yaptığı nihai karar olduğunu belirttiği Yargıtayın anılan kararının kendilerine
tebliğ edilmediğini, bu kararı Mahkeme Kaleminden 8/4/2014 tarihinde
öğrendiklerini ifade etmişlerdir.
39. Başvuru konusu Yargıtay kararının İlk Derece Mahkemesine
ulaştıktan sonra 31/7/2013 tarihinde kesinleşme işlemleri yapılmak üzere hâkim
tarafından Kaleme havale edildiği anlaşılmaktadır.
40. Başvurucular açısından 31/7/2013 tarihi itibarıyla İlk
Derece Mahkemesinin dosyasına girmiş olan nihai kararın özen yükümlülüğü
kapsamında bu tarihten itibaren en geç üç ay içinde karara erişilmesi ve karar
gerekçesinin öğrenildiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Başvuru tarihinin
8/4/2014 olduğu dikkate alındığında başvurunun süresi içinde yapılmadığı tespit
edilmiştir.
41. Açıklanan nedenlerle başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
29/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.