Esas No: 2014/4863
Karar No: 2014/4863
Karar Tarihi: 29/9/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SABRİ ORUÇ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/4863) |
|
Karar Tarihi: 29/9/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucu |
: |
Sabri ORUÇ |
Vekili |
: |
Av. Nihat
TEKÇİ |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvurunun reddedilmesi ve ret işlemine karşı açılan dava neticesinde Danıştay
tarafından Karacık mezrasının boşaltılıp boşaltılmadığı hususunda çelişkili
kararlar verilmesi, yargılama işlemlerinin adil olmaması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/4/2014 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 4/5/2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 19/8/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Diyarbakır ili Bismil ilçesi Alluç
köyü Karacık mezrasında ikamet etmekteyken 1993 yılında terör olaylarının
yoğunlaşması nedeniyle can ve mal güvenliği kalmadığı için yerleşim yerinin
boşaltıldığını, bu nedenle köyünü terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
8. Başvurucu 27/7/2005 tarihinde, yerleşim yeri olan Karacık
mezrasında can ve mal güvenliği kalmadığını, 1993 yılında güvenlik tehlikesi
nedeniyle il merkezine göç ettiğini beyan ederek 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. Komisyon 2/2/2011 tarihli ve 2011/5-23 sayılı kararında,
delil dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi sonucunda adı
geçen köy ve mezralarınınterör nedeniyle boşalan ya
da boşaltılan köylerden olmadığı, başvurucunun mal varlığından yararlanmasını
engelleyecek nitelikte objektif terör kaygısı yaşanmadığı vebaşvurucuya
yönelik münferit terör saldırısının olmadığı, köy ve mezranın da boşaltılmadığı
gerekçeleriyle talebin reddine karar vermiştir.
10. Belirtilen ret işlemi aleyhine Diyarbakır 1. İdare
Mahkemesinde başvurucu tarafından dava açılmıştır.
11. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 9/5/2012 tarihli ve
E.2011/573, K.2012/899 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir.
Kararın gerekçesi şöyledir:
“...Diyarbakır ili, Bismil ilçesi, Alluç
Köyü’nün boşalan/boşaltılan yerleşim yerlerinden olmadığı, diğer taraftan 1998
yılında köy tüzelkişiliğine kavuşan ve 1997 yılı nüfusu 250 olarak tespit
edilen Karacık Mezrası"nın da gerek davacı tarafça boşaltıldığı ileri sürülen
1993-2000 yılları arasında köy tüzelkişiliğine dönüştürülmesine yeter görülen
bir nüfusa sahip olması, gerekse de herhangi bir terör olayı yaşanmamış olması
ve sürekli bir nüfusun bulunması nedeniyle davacının sübjektif güvenlik
kaygısıyla da olsa göç etmesinden dolayı uğradığını ileri sürdüğü zararın, 5233
sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukukî olanak
bulunmadığından, davacının anılan Kanun hükümlerinden yararlanmak için yaptığı
başvurunun reddi yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Dolayısıyla, hukuku uygunluğu saptanan dava
konusu işlem nedeniyle davacının uğradığı ve tazmini gereken bir zararının
varlığından da söz edilemez....”
12. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 12/12/2012 tarihli ve E.2012/9897, K.2012/13859 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
13. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 26/11/2013
tarihli ve E.2013/11375, K.2013/9152 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Karar
düzeltme kararı, başvurucuya 11/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 7/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 29/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve
akabinde açtığı davanın reddedildiğini, yerleşim yeri Karacık mezrasının 1993
yılında yaşanan terör olayları nedeniyle boşaltıldığını, kendisi hakkında
Danıştay Onbeşinci Dairesince 2012 yılında Karacık
mezrası boşaltılmadığından onama kararı verildiği hâlde 2014 yılında aynı
mezradan başvuranlar hakkında yerleşim yeri boşaltıldığından bozma kararı
verildiğini, terör nedeniyle mezra boşaltıldığı hâlde güvenlik sıkıntısı
olmadığından ve köy boşaltılmadığından davasının reddedilmesinin adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini belirterek Anayasa’nın 17., 18., 19., 35. ve
36. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
18. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının
ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
19. Başvurucu; 1993 yılında terör olaylarının yaşandığı dönemde
Diyarbakır ili Bismil ilçesi Alluç köyü Karacık
mezrasında yaşadığını, yerleşim yerinin terör nedeniyle boşaltılmasıyla 1993
yılında il merkezine zorunlu olarak göç etmek durumunda kaldığını,Mahkeme
kararlarında talep sonucuna etki eden husus olması hasebiyle yargılama konusuna
neden olan olayların yoğun olarak yaşandığı dönemdeki yerleşim yeri Karacık
mezrasının boşalıp boşalmadığı hususunda, yerleşim yerinin boşaltılmadığından Danıştayca talebin reddine karar verildiğini ancak daha
sonra aynı yerleşim yeri sakinlerinden başvuruda bulunanlar hakkında, Karacık
mezrasının tamamen boşaltıldığının anlaşılması nedeniyle bozma kararı
verildiğini, Danıştayın çelişkili kararlar verdiğini,
kendisi hakkında gerçeğe aykırı karar verildiğini belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve anılan iddialar gerekçeli karar
hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
20. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mahkemeler ve
yargı mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidir. Gerekçe
gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu
olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Mustafa Kahraman, B. No:
2014/2388,4/11/2014, § 36).
22. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, §
53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların
usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz
incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate
alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli
karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa
Kahraman, § 37).
23. Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi
olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm
arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya
haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk
denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta
gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015, § 57).
24. Somut olayda başvurucu tarafından açılan davada Diyarbakır
1. İdare Mahkemesi, Karacık mezrası boşaltılmadığından, subjektif
güvenlik kaygısıyla göç edildiğinden davanın reddine karar vermiştir (bkz. §
11). Başvurucunun kararı temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin onanmış (bkz. § 12), karar düzeltme talebinin reddi ilamıyla hüküm
kesinleşmiştir (bkz. § 13).
25.5233 sayılı Kanun, terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel
hukuk tüzel kişilerinin maddi zararlarının yargı yoluna gidilmesine gerek
kalmaksızın idarece en kısa süre içinde ve tam olarak tespit edilerek sulh
yoluyla karşılanmasını amaçlamakta olup, belirtilen amaç doğrultusunda ilke ve
prosedürler öngörmektedir (Mesude Yaşar,
B. No: 2013/2738, 16/7/2014, § 87).
26. Belirtilen Kanun uyarınca müracaat sahiplerinin taleplerinin
karşılanabilmesi için öncelikle iddia edilen zararın terör eylemleri veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluştuğunun tespiti
gerekmekte olup Kanun’un 2. maddesinde,terör
dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik
kaygıları dışında bulundukları yerleri kendi istekleriyle terk edenlerin bu
sebeple uğradıkları zararların kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir (Mesude Yaşar, § 88).
27. Özellikle tazminata ilişkin belirtilen usulün ihdasına temel
olan ve AİHM’e sunulan başvuruların yapıldığı bölge itibarıyla terör eylemleri
veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler dışındaki ekonomik ve
sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bu olgudan kaynaklanan zararların
varlığını nazara alan yargılama makamları, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan
başvuruların belirtilen Kanun kapsamında kabul edilebilmesi için objektif bir
ölçüt belirleme yoluna gitmiş ve bu ölçütün sağlanmasını “köyün ya da mezranın
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece
geçici köy korucularının kalması” şartına bağlamıştır. Belirtilen kabul uyarınca,""terör eylemleri"" veya ""terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler"" sonucunda bir yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması nedeniyle mal varlığına/mülküne ulaşamayan
kişilerce uğranılan maddi zararın sözü edilen Kanun hükümlerine göre idarece
sulh yoluyla ödenmesi gerekmektedir. Yerleşim yerinin ""kısmen"" boşalmış olması ise o yerleşim yerinde güvenli
bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece
sağlanmış olduğunun nesnel bir göstergesidir (Mesude
Yaşar, § 89).
28. Anılan ilkeler doğrultusunda (bkz. §§ 25-27) mezranın
boşaltılıp boşaltılmadığı hususu, 5233 sayılı Kanun uyarınca tazminata hak
kazanıp kazanılmayacağı noktasında önem taşımaktadır.
29. Başvuru konusu olay ve karara benzer nitelikteki davalarda
Danıştay Onbeşinci Dairesi tarafından, Karacık
mezrasının boşalıp boşalmadığı hususu değerlendirilerek karar verildiği
anlaşılmıştır. Nitekim Danıştay Onbeşinci Dairesi
6/11/2014 tarihli ve E.2012/6058, K.2014/7878 sayılı kararında şu sonuca
ulaşılmıştır:
"... Dosyanın incelenmesinden; İdare
Mahkemesince her ne kadar Alluç Köyü ve Karacık Mezrasınınboşaltılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmişse de; Danıştay 10. Dairesinin E:2008/8531, K:2009/1278 sayılı kararı
ile Diyarbakır İli, Bismil İlçesi, Alluç Köyü"ne
ilişkin olarak, idarece oluşturulan komisyonca mahallinde yapılan keşif sonucu
düzenlenen tutanaklarda, adı geçen köyde herhangi bir terör olayının
gerçekleşmediği, ancak 1993 yılında bölgede yaşanan terör olayları nedeniyle
köye geçici köy koruculuğu sisteminin getirildiği, koruculuğu kabul edenlerin
köyde ikamet etmeye devam ettiği, diğerlerinin ise koruculuğu kabul etmedikleri
için ve yaşanan terör olayları sonucu duydukları güvenlik kaygısı nedeniyle
köyden göç ettikleri, sadece geçici köy korucularının yaşadığı köyün, güvenli
bir yerleşim yeri olduğundan bahsedilemeyeceği hususlarında çekişme bulunmadığı
gerekçesiyle anılan köye ilişkin tazminat başvurularının reddine ilişkin işlemlerin
iptali yolundaki yerel mahkeme kararlarının gerekçeli olarak onandığı
görülmüştür.
Bu durumda, davacının ikamet ettiği, Alluç Köyü, Karacık mezrasında (1998 yılında köy
olan)sadece geçici köy korucularının kalması nedeniyle güvenli bir yerleşim
yeri olarak kabul edilmesi mümkün olmadığından güvenlik kaygısı nedeniyle
yerleşim yerini terk eden davacının 5233 sayılı Kanun kapsamında uğradığı
zararının olup olmadığı tespit edilerek karar verilmesi gerekirken eksik
incelemeye dayalı olarak başvurusunun reddine ilişkin işlemde ve aynı yöndeki
İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle ...kararın
bozulmasına..."
30. Aynı Dairenin 6/11/2014 tarihli ve E.2013/5312, K.2014/7881
sayılı temyiz üzerine verdiği bir karar da Karacık mezrasının boşalan yerlerden
olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Dosyanın incelenmesinden; İdare
Mahkemesince her ne kadar Alluç Köyü ve Karacık Mezrasınınboşaltılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmişse de; Danıştay 10. Dairesinin E:2008/8531, K:2009/1278 sayılı kararı
ile Diyarbakır İli, Bismil İlçesi, Alluç Köyü"ne
ilişkin olarak, idarece oluşturulan komisyonca mahallinde yapılan keşif sonucu
düzenlenen tutanaklarda, adı geçen köyde herhangi bir terör olayının gerçekleşmediği,
ancak 1993 yılında bölgede yaşanan terör olayları nedeniyle köye geçici köy
koruculuğu sisteminin getirildiği, koruculuğu kabul edenlerin köyde ikamet
etmeye devam ettiği, diğerlerinin ise koruculuğu kabul etmedikleri için ve
yaşanan terör olayları sonucu duydukları güvenlik kaygısı nedeniyle köyden göç
ettikleri, sadece geçici köy korucularının yaşadığı köyün, güvenli bir yerleşim
yeri olduğundan bahsedilemeyeceği hususlarında çekişme bulunmadığı gerekçesiyle
anılan köye ilişkin tazminat başvurularının reddine ilişkin işlemlerin iptali
yolundaki yerel mahkeme kararlarının gerekçeli olarak onandığı görülmüştür.
Bu durumda, davacının ikamet ettiği , Alluç Köyü, Karacık mezrasın da (1998 yılında köy
olan)sadece geçici köy korucularının kalması nedeniyle güvenli bir yerleşim
yeri olarak kabul edilmesi mümkün olmadığından güvenlik kaygısı nedeniyle
yerleşim yerini terk eden davacının 5233 sayılı Kanun kapsamında uğradığı
zararının olup olmadığı tespit edilerek karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye
dayalı olarak başvurusunun reddine ilişkin işlemde ve aynı yöndeki İdare
Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir."
31. Yukarıda anılan kararlarda Danıştayca
Karacık mezrasının boşalan yerleşim yerlerinden olduğu belirtilmiştir. Benzer
davalarda Karacık mezrasının hukuki durumu dikkate alınarak hüküm verildiği
anlaşılmıştır. Somut olayda ise Danıştay Onbeşinci
Dairesi 12/12/2012 tarihli kararında (bkz. § 12) İdare Mahkemesince Karacık mezraasının boşaltılmadığından davanın reddine verdiği karar
onanmıştır.Ancak daha sonra Danıştayın aynı Dairesince Karacık mezrasının boşaltılmış
olduğuna ilişkin kararlar verilmiştir.
32. Danıştay tarafından yargılama sonucunu etkileyen bir husus
olması nedeniyle Karacık mezrasının boşaltılıp boşaltılmadığı konusunda
çelişkiye yer verilmeyecek derecede bir karar verilmiş olması gerekirken
kararın kendi içinde çelişkili olması ve mezra hakkında daha sonra verilen
kararlarda mezranın boşaltılmış olduğuna karar verilmesi nedeniyle başvurucunun
ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın çözümü için esaslı
bir iddiası Danıştay kararında açık ve anlaşılabilir şekilde tartışılmamış ve
karşılanmamıştır. Anılan nedenlerle yargılama sürecine bir bütün olarak
bakıldığında başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50.
Maddesi Yönünden
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
35. Başvurucu, başvuru formunda belirttiği maddi tazminat
miktarlarının ödenmesi talebinde bulunmuştur.
36. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
37. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 1.
İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
38. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucununn bu
konuda herhangi bir belge sunmamış olması ve yeniden yargılama yapılmasına
karar verilmesi nedenleriyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
39. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Diyarbakır 1. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10
TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
29/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.