Esas No: 2014/4868
Karar No: 2014/4868
Karar Tarihi: 13/10/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
|
Ö. A. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/4868) |
|
Karar Tarihi: 13/10/2016 |
GENEL KURUL |
|
KARAR |
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Zühtü ARSLAN |
Başkanvekili |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Başkanvekili |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Serruh
KALELİ |
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi
DURSUN |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör Yrd. |
: |
Fatih ALKAN |
Başvurucu |
: |
Ö. A. |
Vekili |
: |
Av. Serkan
AŞICI |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum gerekçe gösterilerek Türk Silahlı
Kuvvetlerinden (TSK) ilişiğin kesilmesi ile ilgili işleme karşı açılan davanın
reddedilmesi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır.Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 14/5/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 26/5/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
6. Birinci Bölüm tarafından 21/9/2016 tarihinde yapılan
toplantıda, verilecek kararın Bölümler tarafından önceden verilmiş kararlarla
çelişebileceği anlaşıldığından başvurunun Genel Kurul tarafından karara
bağlanması gerekli görülmüş ve başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Hava Kuvvetleri Komutanlığı emrinde muvazzaf
astsubay statüsünde görev yapmakta iken hakkında gönderilen isimsiz e-posta ile
ahlaki düşüklük içinde olduğu ve cinsel zafiyeti bulunduğu iddia edilmiş, bunun
üzerine Kurmay Başkanı emriyle idari tahkikat süreci başlatılmış, bu tahkikat
sonucunda sıralı sicil üstleri tarafından başvurucu hakkında ahlaki durumu
nedeniyle "Türk Silahlı Kuvvetlerinde
kalması uygun değildir." ortak kanaatini içeren 24/4/2012
tarihli ayırma sicil belgesi düzenlenmiştir.
9. 28/12/1998 tarihli ve 23567 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin (Astsubay Sicil Yönetmeliği) 61. maddesi
gereğince Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde oluşturulan Komisyonda
başvurucunun durumu değerlendirilmiş ve Komisyon 7/8/2012 tarihli kararı ile
başvurucu hakkında ayırma işlemi tesis edilmesine karar vermiştir. Anılan karar
13/8/2012 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanı tarafından onaylandıktan sonra
Genelkurmay Başkanının onayına sunulmuş, Genelkurmay Başkanı tarafından da Hava
Kuvvetleri Komutanlığı kararı doğrultusunda işlem yapılmasının uygun görüldüğü
belirtilmiştir. Bunun üzerine 6/11/2012 tarihli kararnameye dayanılarak resen
emekliye sevk edilmek suretiyle başvurucunun TSK ile ilişiği kesilmiştir.
10. Başvurucu, TSK’dan çıkarılmasını gerektiren bir
disiplinsizliği veya adli eylemi mevcut olmadığı hâlde disiplinsizlik ve ahlaki
durumu nedeniyle ilişiğinin kesildiğini, kendisine isnat edilen özel hayata
ilişkin eylemlerin on beş yıl öncesine ait olduğunu, birçoğunun ise gerçekle
ilgisi olmadığını, takdirlerle dolu başarılı bir sicile sahip olmasına ve
herhangi bir disiplin cezası bulunmamasına rağmen bu durumun dikkate
alınmadığını, tesis edilen ayırma işleminin ölçülülük yönünden hukuka aykırı
olduğu gibi sebep ve amaç unsurları yönünden de hukuka aykırı olduğunu
belirterek yürütmenin durdurulması ve ayırma işleminin iptali talebiyle Millî
Savunma Bakanlığı aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci
Dairesinde 2/1/2013 tarihinde dava açmıştır.
11. AYİM Birinci Dairesinin 22/1/2013 tarihli ara kararı ile
dava dosyasındaki mevcut bilgi ve belgeler çerçevesinde başvurucu hakkında
tesis edilen ayırma işleminin uygulanması hâlinde telafisi güç veya imkânsız
zararların doğması ve hukuka açıkça aykırı olması şartlarının birlikte
gerçekleşmemesi gerekçesiyle yürütmenin durdurulması talebi reddedilmiştir.
12. Davalı idare tarafından sunulan savunma dilekçesinde her
askerin ahlaki yaşayışının kusursuz ve lekesiz olması gerektiği, ahlak olgusunun
yalnızca arzu edilen bir durum değil görevin başarıyla icra edilebilmesi için
bir koşul olduğu vurgulanmış; kamu hizmetinin yürütülmesinde zararlı olacak
kişilerin idare mekanizmasının dışına çıkarılmasının kaçınılmaz olduğu ve
idarenin başvurucu hakkında tesis edilen ayırma işleminde takdir yetkisinin
objektif sınırları içinde kaldığı, dava konusu ayırma işleminde hukuka
aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
13. Davalı idare tarafından ayrıca 4/7/1972 tarihli ve 1602
sayılı sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu"nun 52. maddesi kapsamında
AYİM"e gizli belge ve bilgiler gönderilmiştir.
14. Davalı idarenin savunma dilekçesine karşı 27/3/2013
tarihinde AYİM"e sunulan dilekçe ile başvurucu, Komutanlık makamına kim
tarafından gönderildiği belli olmayan bir ihbar mektubu üzerine başlatılan
idari tahkikat kapsamında kendisine tamamen özel hayatına ilişkin sorular
sorulduğunu, meslek yaşamının ilk yıllarında ve yaklaşık on beş yıl öncesinde
henüz evli olmadığı dönemde kız arkadaşları olduğunu, bu ve buna benzer özel
konuların soruşturma kapsamında incelendiğini, kendisine isnat edilen ahlak
dışı hareketlerde bulunduğu iddiasının gerçek dışı olduğunu, sicil not
ortalamasının tam nota yakın olarak pekiyi seviyesinde olduğunu, meslek yaşamı
boyunca herhangi bir disiplinsizliğinin bulunmadığını, bir kısmının doğruluğunu
kabul ederek detaylarıyla anlattığı özel hayatına ilişkin eylemleri nedeniyle
amirlerinden daha önce herhangi bir uyarı veya ceza almadığını, aksine yirmi
iki yıllık meslek yaşamı boyunca birçok takdir belgesi ile taltif edildiğini,
soyut birtakım iddialarla savunma hakkı tanınmadan hakkında sonuçları
itibarıyla çok ağır bir yaptırım olan ayırma işleminin tesis edilmesinin hukuka
aykırı olduğunu belirtmiştir.
15. AYİM Başsavcılığı tarafından sunulan 13/6/2013 tarihli ve
2013/118 sayılı düşünce yazısında, başvurucunun eş cinsel olarak bilinen
kişilerle irtibatta olduğu ve pek çok kadınla cinsel birliktelik yaşadığı
yönünde iddialar içeren isimsiz bir ihbar mektubu üzerine istihbarat çalışması
başlatıldığı, bu kapsamda başvurucunun beyanları dikkate alınarak ayırma işlemi
tesis edildiğinin anlaşıldığı ancak başvurucunun yaşadığı bu ilişkilerin rıza
dışı veya menfaate dayalı olduğuna ya da cinsel zafiyeti nedeniyle görevini ve
görevinden kaynaklanan hususları suistimal ettiğine veya askerî disiplini
olumsuz etkilediğine dair bir bilgi ya da belgenin bulunmadığı, söz konusu
ilişkilerin tamamıyla başvurucunun dokunulmaz özel hayat sınırları içinde
cereyan ettiği, başvurucunun cinsel hayatının kamu görevi ve asker kişi sıfatı
ile bağdaşmayacak vahamet derecesine ulaşmadığı, başvurucunun statü dışına
çıkarılmasını gerektirecek ağırlıkta bir disiplin zafiyeti veya ahlaki düşüklük
içinde bulunduğuna dair yeterli somut olgu olmadığı, ayrıca ayırma işlemine
esas olan tüm bilgilerin başvurucu hakkındaki imzasız bir ihbar mektubunda yer
alan soyut ve dayanaksız iddialardan hareketle Hava Kuvvetleri Komutanlığı
İstihbarat Başkanlığı tarafından yürütülen bir idari tahkikat kapsamında bizzat
başvurucu tarafından dile getirildiği, bu hâli ile dahi bu hususların idari
işleme esas alınmasının mümkün olmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucunun
eş cinsel eğilimleri bulunduğu tespitinde bulunulmasına rağmen bu hususta adli
bir soruşturma başlatılmamasının dikkat çekici olduğu zira isnat edilen
eylemlerin 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 153. maddesi
uyarınca askerî suç vasfında olduğu ancak ayırma işlemine konu eylemler
hakkında adli bir soruşturma yapılmadan doğrudan ve yalnızca idari yaptırım
yoluna başvurulmuş olmasının ayırma işleminin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu
ortaya koyduğu, imzasız bir ihbar mektubu ile başvurucunun beyanı dışında
dayanak başkaca bir delilin bulunmadığı, mevcut delil durumunun TSK"dan ayırma
işlemi için yeterli olmadığı, dış âleme yansımayan cinsel yaşamı nedeniyle
başvurucu hakkında ayırma işlemi tesis edilmesinin ölçülülük ilkesiyle de
bağdaşmadığı, işlemin hukuka aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği şeklinde
değerlendirmelerde bulunulmuştur.
16. AYİM Birinci Dairesinin 8/10/2013 tarihli ve E.2013/76,
K.2013/947 sayılı kararı ile dava reddedilmiştir. Kararda, başvurucunun cinsel
yaşamına ilişkin detaylara yer verilmiş ve iddialarla uyumlu olarak somut olgu
ve olayların ifade alma işlemi esnasında anlatıldığı, başvurucunun ahlaki
durumunun TSK"nın güvenilirliğini sarsacak derecede kötü nitelik arz ettiği,
hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketler sergilemediği, ayırma
işlemini tesis eden idare tarafından kişi yararı ile kamu yararı arasındaki
denge gözetilerek, ölçülü ve nesnel olarak takdir yetkisinin kullanıldığı,
başvurucunun sabit görülen eylemleri nedeniyle işlem tesis edilmesinde herhangi
bir hukuka aykırılığın bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca, profesyonel ve
muvazzaf bir rütbeli olan başvurucunun beyanlarından dolayı disiplin işlemine
tabi tutulacağını bilebilecek ve algılayabilecek durumda olduğu, bu bakımdan
ifade öncesi bir süre bekletilmesinin günlük yaşantısında değişikliğe neden
olsa bile bu durumun aynı yaş ve fizikteki bir insan için yasak usul olarak
addedilemeyeceği, gerçeği söylemesi gerektiği hususunun bildirilmesinin kanuna
aykırı vaat kapsamında olmadığı zira başvurucu hakkında söz konusu iddiaları
içeren ihbar mektubu alınması üzerine idari soruşturma başlatıldığı ifade
edilmiştir.
17. Karara katılmayan bir üye tarafından kaleme alınan karşıoy
yazısında, ifadenin başvurucunun özel hayatı dahil olmak üzere tüm yaşantısını
sorgulayan bir çerçeveyi kapsadığı, ifadelerin olumsuz şartlar altında alındığı
ve ifade tespitinde hukuka aykırılıkların bulunduğu yönünde ısrarla ileri
sürülen iddialara rağmen bu ifadelerin hukuken geçerli sayılmasının mümkün
olmadığı, geçmişte olduğu ileri sürülen ancak başvurucunun ve başka bir
personelin ifadeleriyle şimdiki zamana taşınmaya çalışılan olguların, başvurucunun
kendi ifadesine dayanılarak kanıtlanmasının ve ayırma işlemine dayanak
alınmasının hukuka aykırılık oluşturduğu, personelin giz alanlarına girilerek
elde edilen birtakım bilgi ve belgelerin nereden ve kimden geldiği belli
olmayan ihbar yazısıyla ifşa edilerek ilgili personel hakkında işlem
başlatılmasının hukuka aykırı olduğu, başvurucunun yaş ve fiziki yapısı gibi
subjektif özelliklerine göre direnç göstermesi gerekir şeklindeki yaklaşımın
hukuk dışılığa kapı aralamak anlamına geleceği ve çok iyi seviyede sicil notu
ortalamasına sahip olan başvurucunun kamu hizmetinin yürütülmesinde aksamaya
neden olduğunu söylemenin gerçekçi olmadığı şeklinde değerlendirmelere yer
verilmiştir.
18. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 4/3/2014
tarihli ve E.2014/233, K.2014/199 sayılı kararıyla reddedilmiş ve karar
14/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 8/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Anayasa Mahkemesinin 4/5/2016 tarihli yazısı ile, yargılama
dosyasına sunulmuş olan ve başvurucunun TSK’dan ilişiğinin kesilmesi işlemine
dayanak oluşturan belgelerin gönderilmesi istenmiştir.
21. Hava Kuvvetleri Komutanlığının 3/6/2016 tarihli yazısı ile
idari işlemin dayanağını oluşturan belgeler bazı bölümleri karartılarak Anayasa
Mahkemesine sunulmuştur.
22. Başvurucu hakkındaki gizlilik dereceli belgelerin
incelenmesinden Hava Kuvvetleri Komutanlığınca istihbarata karşı koyma
hassasiyetleri çerçevesinde başvurucunun 18/5/2012 tarihinde ifadesinin
alındığı, söz konusu ifade tutanağında hangi kapsamda başvurucunun ifadesine
başvurulduğu hususunun belirtilmemiş olduğu anlaşılmıştır. Aynı şekilde söz
konusu tutanağın “ifadeyi alan”
kısmı karartılmış olduğundan ifadenin hangi birim tarafından alınmış olduğu
anlaşılamamıştır. Anılan ifade metninde başvurucuya, şimdiye kadarki görev
aşamaları ve kimlerle ikamet ettiği, mesai arkadaşlarına cinselliği çağrıştıran
el ve kol şakaları yapıp yapmadığı, İnternet vasıtasıyla veya yüz yüze
tanıştığı kadınlardan ilişki yaşadıklarının kimler olduğu, grup hâlinde cinsel
ilişki yaşayıp yaşamadığı, yaşadı ise kimlerle, nerede ve ne zaman bu tür
ilişkiler yaşadığı, eş cinsel kişilerle ilişki yaşayıp yaşamadığı, yaşadı ise
nerede ve nasıl yaşadığı, ilişki yaşadığı kadınların kendisinden TSK hakkında bilgi
almaya yönelik bir girişimde bulunup bulunmadığı, uyuşturucu kullanıp
kullanmadığı hususlarının sorulduğu görülmüştür. Başvurucu, anılan soruları
yanıtlamış ve ifade tutanağını imzalamıştır.
23. Soruşturma konusu olaylara ilişkin olarak başvurucu dışında
başvurucunun birlikte çalıştığı B.Ş. isimli bir kişinin de ifadesinin alınmış
olduğu, bu kişiden başvurucu hakkında bildiklerini anlatmasının istendiği ve
başvurucunun mesai arkadaşlarına cinselliği çağrıştıran el ve kol şakaları
yapıp yapmadığı hususunun sorulduğu anlaşılmaktadır. B.Ş. tarafından verilen
ifadede, başvurucu ile ilgili bilgilere yer verilmiş; ayrıca başvurucunun
anlatımıyla öğrenildiği beyan edilen bir kısım olaya ilişkin anlatımlarda
bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
24. 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri
Personel Kanunu’nun “Çeşitli nedenlerle
Silahlı Kuvvetlerden ayrılacak astsubaylar hakkında yapılacak işlem”
kenar başlıklı 94. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (b) fıkrası
şöyledir:
“Disiplinsizlik ve ahlaki durum sebebiyle
ayırma:
Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle
Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmiyen astsubayların hizmet sürelerine
bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.
Bu sebeplerin neler olduğu ve bunlar
hakkındaki sicil belgelerinin nasıl ve ne zaman tanzim edileceği, nerelere
gönderileceği, inceleme ve sonuçlandırma ile gerekli diğer işlemlerin nasıl ve
kimler tarafından yapılacağı Astsubay Sicil Yönetmeliğinde gösterilir. Bu gibi
astsubaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şura tarafından incelenmesi
Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma
işlemi, Yüksek Askerî Şura kararı ile yapılır.”
25. Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte
olan “Disiplinsizlik ve ahlaki durumları
nedeniyle ayırma usulleri” kenar başlıklı 60. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik
veya ahlâkî durumları gereği Türk Silâhlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu
rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun
görülmeyenler hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi
yapılır:
a. Disiplin bozucu hareketlerde bulunması,
ikaz veya cezalara rağmen ıslah olmaması,
b. Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen
düzenleyememesi,
c. (Değişik:RG-13/06/2003-25137) Aşırı
derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olması,
...
e. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak
şekilde ahlâk dışı hareketlerde bulunması,
...”
26. Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte
olan “Disiplinsizlik ve ahlaki durum
nedeniyle ayırma sicil belgesi düzenlenmesi ve uygulanacak usuller”
kenar başlıklı 61. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma iki şekilde yapılır.
a. Ayırma işleminin sıralı sicil üstlerince başlatılması:
Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma sicil belgesinin
düzenlenmesinde, süre söz konusu olmayıp, her zaman düzenlenebilir. Temel
nitelikler hariç olmak üzere, diğer niteliklere işaret konulmaz. Sicil üstleri,
sicil belgelerinin temel nitelikler ve son bölümdeki kendilerine ait olan
kanaat hanelerine bu Yönetmeliğin 60 ncı maddesindeki disiplinsizlik ve ahlâkî
durumlardan hangisine göre kesin kanaate vardıklarını belirttikten sonra
‘Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir’ kanaatini yazarak imzalar ve
gerekli belgeleri ekleyerek, bekletmeden sıralı sicil üstlerinin tümünün
kanaatlerinin yazılmasını sağladıktan sonra, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma
Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı Personel Başkanlığına
gönderirler.
...
Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik
Komutanlığı Personel Başkanlıklarına gelen bu siciller, ilgili şubelerce
karargâhta bulunan dosya ve diğer belgelerle karşılaştırılarak incelenir ve
bunlar Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı karargâhında; Kurmay Başkanının başkanlığında personel, istihbarat
ve harekât başkanları, personel ve tayin dairesi başkanları ve gerekli
gördükleri şube müdürleri ile kıdem, personel yönetim şube müdürleri ve adlî
müşavir veya hukuk işleri müdürlerinden oluşan komisyona sevk edilir. Bu
komisyon tarafından, düzenlenen sicilin Kanun ve Yönetmeliklere uygunluğu, ekli
belgelerin yeterliliği ve geçerliliği yönünden incelendikten sonra bir
değerlendirme yapılır. Gerekirse, sicil üstlerinin şifahî veya yazılı görüşleri
alınır; bilgi veya belge isteğinde bulunulabilir. Komisyon, yapmış olduğu
inceleme ve değerlendirme sonucunda almış olduğu kararı, bir tutanak ile Kuvvet
Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanının onayına sunar
ve alınacak onaya göre işlem yapılır. Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya
Sahil Güvenlik Komutanı tarafından emekliliği uygun görülmeyenlerin sicilleri,
mazbata edilerek şahsî dosyalarına konur ve bunların görev yerleri
değiştirilir. Emekliliği, Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil
Güvenlik Komutanı tarafından onaylanan personelin dosyaları, Genelkurmay
Başkanlığına gönderilir. Genelkurmay Başkanlığına gelen dosyalar, personel
başkanlığınca adlî müşavirlikle koordine edilerek, Yüksek Askerî Şûra kararına
sunulup sunulmaması yönünden incelenir ve Genelkurmay Başkanının tasvibine
sunulur. Genelkurmay Başkanı tarafından, durumları Yüksek Askerî Şûrada
görüşülmesi gerekli görülenler hakkındaki istemler, ilk Yüksek Askerî Şûra
toplantısında gündeme alınarak haklarında kesin karara varılır ve işlemleri
tamamlanır. Genelkurmay Başkanının, durumlarını Yüksek Askerî Şûrada
görüşülmesine gerek görmediği astsubayların dosyaları, Kuvvet Komutanlıkları,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına iade edilir. Bu gibi
astsubaylar hakkında, Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil
Güvenlik Komutanının daha önce verdiği karara göre işlem yapılır...
Bu Yönetmeliğin 60 ncı maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde
yazılı fiillerden dolayı haklarında ‘Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun
Değildir’ sicili düzenlenmesi gereken astsubaylar ile mevcut belgelerin ast
kademelere intikali sakıncalı görülen astsubaylar hakkında, bu belgelere
dayanarak Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı
tarafından sicil düzenlenebilir. Bu şekilde düzenlenen sicile göre kesin işlem
yapılır.
b. Ayırma işlemlerinin personel başkanlıklarınca başlatılması:
Sıralı sicil üstlerince haklarında ‘Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun
Değildir’ sicili düzenlenmemesine rağmen, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel
Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı Personel Başkanlıklarınca bütün
rütbelerdeki safahatı kapsayacak şekilde sicil belgeleri, özlük dosyaları ve
varsa kişi hakkındaki özel dosyaların incelenmesi sonucu durumları, bu
Yönetmeliğin 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasında yazılı fiillerden biri,
birden fazlası veya hepsine birden uyan personelin tespiti hâlinde, bunlar, bu
maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen komisyona sevk edilirler.
Komisyon, inceleme ve değerlendirme sonucunda aldığı kararı bir tutanak ile
Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanının
onayına sunar...
Emekli edilmesi uygun görülenler hakkında Kuvvet Komutanı, Jandarma
Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı ile Genelkurmay Başkanı tarafından
‘Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir’ şeklinde sicil düzenlenir ve
bunlar hakkında, bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen şekilde
işlem yapılır.”
27. 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu’nun “Disiplin”
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Disiplin: Kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak bir itaat ve astının
ve üstünün hukukuna riayet demektir.
Askerliğin temeli disiplindir.
Disiplinin muhafazası ve idamesi için hususi
kanunlarla cezai ve hususi kanun ve nizamlarla idari tedbirler alınır.”
28. 211 sayılı Kanun’un 39. maddesi şöyledir:
“Silahlı Kuvvetlerde askeri eğitim ile beraber
ahlak ve maneviyatın yükseltilmesine ve milli duyguların kuvvetlendirilmesine
bilhassa itina olunur.
Cumhuriyete sadakat, vatanını sevmek, iyi
ahlaklı olmak, üste itaat, hizmetin yapılmasında sebat ve gayret, cesaret ve
atılganlık, icabında hayatını hiçe saymak, bütün silah arkadaşları ile iyi
geçinmek, birbirlerine yardım, intizam severlik, yapılması men edilen şeylerden
kaçınmak, sıhhatini korumak, sır saklamak her askerin esas vazifesidir.”
29. 6/9/1961 tarihli ve 10899 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği’nin 86. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Asker, kendisinden beklenen vazifeleri
hakkıyla yapabilmek için yüksek ahlâk ve kuvvetli maneviyata sahip olmalıdır.
Her askerde bulunması lâzım gelen ahlakî ve mânevi vasıflar şunlardır:
…
(h). İyi ahlâk sahibi olmak: Askerin ahlâkı ve
yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan,
yalancılıktan borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlâksız kimselerle düşüp
kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan
sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mâni olurlar, yaşayışı, sıhhati,
azim ve cesareti bozar; namusu, lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri
ayrı ayrı cezaları üstüne çeker…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 13/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, imzasız bir ihbar mektubu doğrultusunda Hava
Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı tarafından hukuka aykırı
yöntemlerle alınan ifadesine dayanılarak somut, inandırıcı ve hukuka uygun
hiçbir delil olmaksızın hakkında işlem tesis edildiğini, isnat edilen cinsel
hayatına ilişkin ayrıntıların tamamen özel hayatın dokunulmaz sahası içinde
değerlendirilmesi gereken, asker sıfatıyla ve yerine getirdiği kamu göreviyle
ilgisi bulunmayan hususlar olduğunu, uzun yıllar öncesine dair özel hayatı ile
ilgili soyut iddiaların şimdiki zamana taşınarak yeni ve gerçek vakıalarmış
gibi sunulmak suretiyle ayırma işlemine gerekçe oluşturulmaya çalışıldığını,
müdafi tayini hakkı kullandırılmadan yasak sorgu usulleri ve yanıltıcı
beyanlarla ifadesine başvurulup özel hayatının en ince ayrıntısına kadar nüfuz
etme çabasına girildiğini, idarenin belirlediği bir tanığın ifadesinin
alınmasına rağmen isnat edilen iddialar hakkında kendisine tanık dinletme
imkânı tanınmadığını, meslek yaşamı boyunca herhangi bir disiplin cezası
almadığı gibi sicil not ortalamasının tam nota yakın şekilde çok iyi seviyede
olduğunu hatta son beş yıla ait sicillerinin yüz tam puana tekabül ettiğini ve
yirmi beş kez takdire layık görüldüğünü, tesis edilen işlemde ölçülülük
ilkesinin gözetilmediğini, ayırma işlemine gerekçe olarak gösterilen sorgunun
kim tarafından ve nasıl yapıldığı hususu değerlendirilmeyerek istihbarat
birimleri tarafından yasak yöntemlerle elde edilen hukuka aykırı delillerin
AYİM tarafından ret gerekçesi olarak kabul edildiğini, yalnızca kendisini
ilgilendiren ve mesleğiyle ilgisi olmayan özel hayat alanına ilişkin ayrıntılar
üzerinden tesis edilen idari işlem ve AYİM kararı nedeniyle Anayasa’nın 20. ve
36. maddeleri ile güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş; ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve lehine tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
32. Başvurucu, mahrem alanına ilişkin bilgiler içeren başvuru
hakkında verilecek kararın yayımlanması söz konusu olabileceğinden kimliğinin
gizli tutulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, özel hayata
ilişkin bazı bilgilerin hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmesi ve bu bilgilere
dayanılarak ayırma işlemi tesis edilmesidr. İhlal iddialarının niteliği gereği
başvurunun Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
35. Anayasa’nın “Özel hayatın
gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak,
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve
bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat
içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel
veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini
veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”
36. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlık olup bu
koruma bir taraftan herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel
bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etse de diğer taraftan özel
hayat kavramının herkesin kişisel yaşamını istediği şekilde sürdürme ve dış
dünyayı bu çemberden ayrı tutma kavramına indirgenemeyeceği açıktır. Bu açıdan
Anayasa’nın 20. maddesi özel bir sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına
almaktadır (Serap Tortuk, B. No:
2013/9660, 21/1/2015, § 31).
37. Özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Ancak mahremiyet hakkı sadece
yalnız bırakılma hakkından ibaret olmayıp bu hak, bireyin kendisi hakkındaki
bilgileri kontrol edebilme hukuksal çıkarını da kapsamaktadır. Bireyin
kendisine ilişkin herhangi bir bilginin kendi rızası olmaksızın açıklanmaması,
yayılmaması, bu bilgilere başkaları tarafından ulaşılamaması ve rızası hilafına
kullanılamaması, kısaca bu bilgilerin mahrem kalması konusunda menfaati
bulunmaktadır. Bu husus, bireyin kendisi hakkındaki bilgilerin geleceğini
belirleme hakkına işaret etmektedir (Serap
Tortuk, § 32).
38. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin kendi
bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem ilişkilere
girebilecekleri kavramsal ve fiziksel bir alana işaret etmektedir. Bu
mahremiyet alanı, devletin müdahale edemeyeceği veya meşru amaçlarla asgari
düzeyde müdahale edebileceği özel bir alanı kapsamaktadır. Bireyin mahremiyet
hakkının mekânı, kural olarak özel alandır. Ancak özel hayatın korunması hakkı
bazı durumlarda kamusal alana da genişleyebilir. Zira meşru beklenti kavramı,
bireylerin mahremiyetlerinin kamusal alanda da bazı koşullar altında
korunmasını mümkün kılmaktadır (Serap
Tortuk, § 33).
39. Özel hayata saygı hakkı alt kategorisinde geçen “özel hayat”
kavramı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından da oldukça geniş
yorumlanmakta ve bu kavrama ilişkin tüketici bir tanım yapmaktan özellikle
kaçınılmaktadır (Koch/Almanya, B.
No: 497/09, 19/7/2012, § 51).
40. Bununla birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin
(Sözleşme) denetim organlarının içtihatlarında “bireyin kişiliğini geliştirmesi
ve gerçekleştirmesi” kavramının özel hayata saygı hakkının kapsamının
belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır. Özel hayatın korunması hakkının
sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği gerçeği karşısında kişiliğin
serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar bu hakkın kapsamına
dâhil edilmiştir. Ancak özellikle mahremiyet alanında cereyan eden cinsel
içerikli eylem ve davranışların bu alana dâhil olduğuna kuşku yoktur (Serap Tortuk, § 35). AİHM, mesleki hayat
çerçevesinde kişilerin özel hayatı hakkında sorgulanmasının ve bunun doğurduğu
idari sonuçların, buna ek olarak kişilerin davranış ve tutumları gerekçe
gösterilerek görevden alınmalarının özel hayatın gizliliğine yapılmış bir
müdahale oluşturduğunu vurgulamaktadır (Özpınar/Türkiye,
B. No: 20999/04, 19/10/2010, §§
47, 48).
41. Anayasa’nın 20. maddesinde, herkesin özel hayatına saygı
gösterilmesi hakkına sahip olduğu ve özel hayatın gizliliğine dokunulamayacağı
belirtilmekte olup bu düzenlemede yer verilen özel hayatın gizliliği hakkı,
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence
altına alınan hakka karşılık gelmektedir. Bireyin mahremiyet alanının ve bu
alanda cereyan eden eylem ve davranışlarının da kişinin özel yaşamı kapsamında
olduğu açıktır. Mahremiyet hakkı ve bu alana ilişkin bilgilerin gizliliğinin
korunması Anayasa Mahkemesi tarafından da Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında
değerlendirilmektedir (AYM, E.2009/1, K.2011/82, 18/5/2011; E.1986/24,
K.1987/8, 31/3/1987).
a. Müdahalenin Varlığı
42. Başvurucuya ilişkin idari tahkikat sürecinden, TSK’dan
ayırma kararından ve AYİM kararlarından anlaşıldığı üzere başvuruya konu
süreçte özellikle başvurucunun özel hayatı kapsamındaki davranış ve
ilişkilerinin önemli yer tuttuğu görülmektedir. Bu şartlar altında özel
yaşamına ait unsurlar temel gerekçe gösterilerek verilen ayırma kararının
başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
43. Anayasa’nın 20. maddesinde, özel hayatın gizliliği hakkı
açısından bu hakkın tüm boyutlarına ilişkin olmadığı anlaşılan birtakım
sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları
bulunmakta ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak
da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Bu noktada Anayasa’nın 13.
maddesinde yer alan güvence ölçütleri işlevsel niteliği haizdir (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187,
19/12/2013, § 33).
44. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
45. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve
güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak
ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler dikkate alınarak
sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi
çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları
gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer
alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin,
Anayasa’nın 20. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de
gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat
Eşki, § 35).
46. Dolayısıyla özel hayatın gizliliği hakkına yapıldığı iddia
edilen müdahalenin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin
var olup olmadığı, her somut olayın kendi koşulları içinde
değerlendirilmelidir.
i. Kanunilik
47. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa
yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz
konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir
kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki, § 36).
48. Başvuruya konu disiplin uygulaması ve devam eden yargısal
sürecin, 926 sayılı Kanun’un 94. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (b)
fıkrası ile Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan 60.
ve 61. maddeleri uyarınca yürütüldüğü anlaşılmaktadır.
49. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun özel hayatın gizliliği
hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii.Meşru Amaç
50. Disiplin yaptırımlarının bir kamu veya özel teşkilat
düzenini devam ettirmek, onun verimli, süratli ve yararlı bir biçimde
çalışmasını sağlamak, anılan teşkilatın onur ve saygınlığını korumak amacıyla
tesis edildiği açıktır. Özellikle kamu görevi yürüten bireyler açısından
disiplin cezalarının amacı; kamu görevlisini görevine bağlamak, kamu hizmetinin
gereği gibi yürütülmesini ve bu suretle kurumların huzurunu temin etmektir.
Disiplin cezaları kamu hizmetlerinin gereği gibi yapılması ve memurların
hiyerarşik düzen içinde uyumlu hareket etmeleri amacıyla uygulanmaktadır. 211
sayılı Kanun’un 13. maddesinde disiplin; kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak
bir itaat ve astının ve üstünün hukukuna riayet şeklinde tanımlanmıştır. Ayrıca
askerliğin temelinin disiplin olduğu vurgulanmış, disiplinin muhafazası ve
idamesi için özel kanunlarla cezai ve idari tedbirlerin alınacağı
düzenlenmiştir.
51. Anılan düzenlemeler, millî güvenliğin sağlanması meşru amacı
kapsamında askerî disiplinin korunması ve kamu hizmetinin gereği gibi
yürütülmesini sağlamak meşru amacını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda disiplin
hukukuna ilişkin uygulamalar neticesinde özellikle kamu görevlilerinin işlem ve
eylem tarzlarıyla ilgili bazı sınırlamalar getirilmesi belirtilen meşru
temellere dayanmaktadır. Aynı şekilde askerî bir meslek seçerek belirli bir
statüye girmeyi kabul eden kişilerin, sivillere getirilemeyecek bazı
sınırlamaların askerî disiplin gereği kendilerine uygulanabileceğini baştan
kabul ettiklerini söylemek de mümkündür (Ata
Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 41).
52. Dolayısıyla söz konusu müdahalenin askerî disiplinin
korunması ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlama ve bu itibarla
millî güvenliğin korunması amacını taşıdığı, bunun da Anayasa"nın 20. maddesi
çerçevesinde meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma
ve Ölçülülük
53. Anayasa’nın 20. maddesinin amacı esas olarak bireylerin özel
hayatlarına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin
önlenmesidir. Devletin ayrıca özel ve aile hayatın gizliliği hakkını etkili
olarak koruma ve saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu
yükümlülük, bireylerin birbirlerine karşı eylemleri bakımından dahi özel ve
aile hayatına saygı hakkının korunması için gerekli önlemlerin alınması ödevini
de içermektedir (Ata Türkeri, §
42).
54. Özel hayatın gizliliği hakkının sınırlanması mümkün olmakla
beraber Anayasa"nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa"da yer alan tüm temel hak
ve özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan ilkeler, özel hayatın
gizliliği hakkının sınırlandırılmasında da dikkate alınmalıdır. Buna göre
demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru
amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı,
sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü
sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen
gösterilmelidir (Marcus Frank Cerny [GK],
B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 73).
55. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle
özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai
tedbirler niteliğinde olmasını, başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en
son önlem olarak kendisini göstermesini gerektirmektedir. Demokratik toplum
düzeninin gereklerinden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda
zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade
etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa
ya da başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Ata Türkeri, § 44).
56. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkına yargısal veya
idari bir müdahalenin toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp
karşılamadığına bakılması gerekecektir. Başvuru konusu olay bakımından
yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan idarenin ve
derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin, özel hayatın
gizliliği hakkının unsurlarından olan mahremiyet hakkını kısıtlama bakımından
“demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük” ilkelerine uygun
olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Ata Türkeri, § 45).
57. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen
geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Bu kapsamda özel hayat
kavramının salt mahremiyet alanına işaret etmeyip bireylerin özel bir sosyal
hayat sürdürmelerini güvence altına almakta olduğu gerçeği karşısında özellikle
kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat
unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır. Bununla
birlikte bu kişilerin de diğer bireyler için öngörülen sınırlamalarda olduğu
gibi asgari güvence ölçütlerinden istifade etmeleri gerekir (Serap Tortuk, § 52).
58. Öte yandan mahremiyet alanına ait ya da bireyin varlığına
veya kimliğine ilişkin önemli haklar veya hukuksal çıkarlar söz konusu olduğu
zaman kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır. Bu bağlamda özel yaşamın
gizliliği hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu
olduğunda takdir yetkisinin daha dar tutulması gerekmekte olup bu alanlara
yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için özellikle ciddi
gerekçelerin varlığı şarttır (Ata Türkeri, §
47).
59. Tesis edilen disiplin işlemlerinde ve bu işlemlerin hukuka
uygunluk denetiminin yapıldığı mahkeme kararlarında, bireylerin özel
hayatlarına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatları üzerindeki
etkilerinin açıklanması, kamu hizmeti sunan ilgili kurumların işleyişi
üzerindeki etkilerinin ve risklerinin ortaya konulması ve bu hususlardaki
değerlendirmelerin yeterli ve ikna edici gerekçelerle desteklenmesi, ayrıca
tesis edilen işlemlerin bireylerin geçmiş mesleki sicilleri ve başarı durumları
dikkate alınarak ölçülülük yönünden irdelenmesi gerekir.
60. Son olarak AİHM kararlarına göre Sözleşme’nin 8. maddesi
açıkça usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence altına alınan
haklardan etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için müdahaleyi doğuran karar
alma sürecinin bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı
sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekir. Bu şekildeki bir süreç,
başvurucunun 8. maddedeki haklarını -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil
şartlarda savunabileceği etkili usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmayı
gerektirir (Ciubotaru/Moldova,
27138/04, 27/4/2010, § 51; T.P. ve
K.M./Birleşik Krallık, B. No: 28945/95, 10/5/2001, § 72).
61. Başvuru konusu idari sürecin değerlendirilmesi sonucunda
başvurucunun ahlaki düşüklük içinde olduğuna ilişkin iddialar içeren bir ihbar
alınması üzerine idari tahkikat başlatıldığı görülmüştür. Bu kapsamda Hava
Kuvvetleri Komutanlığınca başvurucunun ve başka bir personelin ifadesinin
alındığı, başvurucunun cinsel hayatına dair hususların esas olarak başvurucunun
18/5/2012 tarihli ifadesinden öğrenilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu
ifade metninde, başvurucu hakkında idari tahkikat başlatıldığının
belirtilmediği gibi hangi kapsamda başvurucunun ifadesine başvurulduğu
hususunun da belirtilmemiş olduğu ancak başvurucunun kendisine sorulan soruları
yanıtladığı, geçmişte cinsel birliktelik yaşadığı ilişkileri açıkladığı ve
cinsel hayatına ilişkin hususları içeren ifade metnini imzaladığı
anlaşılmıştır.
62. Başvurucu, Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı
tarafından manevi baskı altında ve hukuka aykırı yöntemlerle ifadesinin
alındığını, aldatma yöntemiyle özel hayatıyla ilgili bilgilerin en ince
ayrıntısına kadar elde edilmeye çalışıldığını, özel hayatına ilişkin gerçek
dışı ve hukuka aykırı gerekçelerle hakkında ayırma işlemi tesis edildiğini
ileri sürmüştür.
63. AYİM Birinci Dairesinin 8/10/2013 tarihli ve E.2013/76,
K.2013/947 sayılı kararında başvurucunun anılan iddiaları değerlendirilmiş;
gerekçede, başvurucu hakkında ihbar mektubu alınması üzerine idari soruşturma
başlatıldığı, ifade alma esnasında ihbar mektubundaki iddialarla uyumlu olarak
somut olgu ve olayların anlatıldığı belirtilmiş ve söz konusu bilgi ve
belgelerin soruşturma kapsamında incelenip delil olarak kullanılmasının özel
hayata müdahale anlamına gelmediği kabul edilmiştir.
64. Somut olayda başvurucunun söz konusu ifadesinin belirli ve
somut filler belirtilmeden ve hangi hukuki işleme esas alınacağı konusunda
bilgi verilmeden temin edilmiş olması, anılan ifadeyi hukuki yönden şüpheli
duruma getirmektedir. Ayrıca ifade alma işlemi esnasında sorulan sorular
dikkate alındığında başvurucunun mesleki hayatını değil özel hayatını
ilgilendiren iddialara yanıt vermek zorunda bırakıldığı görülmektedir. Bu
kapsamda başvurucuya yöneltilen iddiaların görevinin ifasıyla değil daha çok
mahremiyet alanında gerçekleşen özel yaşam eylemleri ile ilgili olduğu
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ihtilaf konusu ayırma işleminin kapsamı mesleki
hayatın sınırlarını aşmaktadır. Bu bağlamda idarenin ve yargısal makamların karar
gerekçelerinde, başvurucunun İnternet üzerinden ya da sosyal ortamlardan
tanıştığı çok sayıda kadınla birliktelik yaşadığı, ahlaki yönden özenli bir
yaşam sürmediği, eş cinsel ilişkilerinin bulunduğu, cinselliği çağrıştıran el
ve kol şakaları yaptığı, cinsellik konusunda düşkünlüğünün bulunduğu
tespitlerine yer verildiği ve karar sonuçlarının bu gerekçelere dayandırıldığı,
sonuç olarak başvuruya konu disiplin işlemi ile yargısal sürece konu edilen
davranışların esasen mesleki faaliyet ile ilgisi olmayan mahremiyet alanına
dâhil özel yaşam eylemleri olduğu anlaşılmaktadır.
65. Kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı
özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır.
Ancak hakkındaki tahkikat sonucunda TSK’dan ayırma işlemi tesis edilmesinin
başvurucunun mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından
yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etki
oluşturduğu, bu nedenle ayırma işleminin daha önemli hâle geldiği anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya
da istisnai tedbir mahiyetinde olması, başvurulabilecek son çare ya da
alınabilecek en son önlem niteliğinde olması gerekir.
66. AYİM kararında başvurucunun ifade alma işleminin usul ve
içerik yönünden hukuka aykırı unsurlar taşıdığı iddialarına rağmen anılan
ifadenin alındığı koşulların detaylı şekilde incelenmediği, başvurucunun özel
hayatının en mahrem yönünü oluşturan cinsel hayatını geçmiş yıllardan itibaren
tüm detaylarıyla anlatmasının nasıl gerçekleştiği hususunun ortaya konmadığı
görülmektedir. AYİM tarafından söz konusu soyut nitelikteki ifadede belirtilen
hususlar dayanak alınmak suretiyle TSK"dan ilişiğin kesilmesi işlemine karşı
açılan davanın reddedildiği anlaşılmıştır. Öte yandan Mahkeme kararında
başvurucunun özel hayatına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatı
üzerindeki etkilerine dair yeterli ve ikna edici gerekçeler ortaya konmadığı
gibi anılan eylemlerin TSK’nın işleyişi üzerindeki etkisi ve risklerinin de
detaylı şekilde açıklanmadığı, ayırma işlemine dayanak olarak kabul edilen
delillerin hukuka aykırı şekilde şekilde elde edildiğine ilişkin ileri sürülen
iddialar hakkında bir araştırma yapılmadığı ve tesis edilen ayırma işleminin
başvurucunun geçmiş sicili ve başarı durumu dikkate alınarak ölçülülük yönünden
değerlendirilmediği görülmüştür.
67. Bu durumda muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne
sürülen ve davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğu anlaşılan
başvurucunun söz konusu iddialarına Mahkemece makul bir gerekçe ile yanıt
verilmemesi, başvurucunun özel hayatına ilişkin hususların mesleği üzerindeki
etkisinin açıklanmaması ve özel hayatın gizliliği hakkına gerekli saygının
gösterilmesini adil şartlarda savunabileceği usule ilişkin etkili güvencelerden
başvurucunun yararlandırılmaması nedenleriyle AYİM kararının mahremiyet hakkına
müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği
kabul edilmelidir. Bunun yanında tesis edilen ayırma işleminin başvurucunun
geçmiş sicili ve başarı durumu dikkate alınarak ölçülülük yönünden
değerlendirilmediği, sınırlama ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve
özgürlüğü sınırlanan başvurucunun kaybı arasında adil bir denge gözetilmediği,
başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamanın zorunlu ya
da istisnai tedbirler niteliğinde olduğu veya başvurulabilecek son çare ya da
alınabilecek en son önlem niteliğinde olduğu hususunda bir inceleme yapılmadığı
ve gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
68. Buna göre başvurucunun Anayasa"nın 20. maddesinde güvence
altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
69. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin “Kararlar” kenar başlıklı (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
70. Başvurucu, hak ihlalinin tespiti ve uyuşmazlık hakkında
yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesi ile birlikte tazminat talep
etmiştir.
71. Başvuruda, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
72. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM
Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
73. Başvurucu tarafından maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunulmuş olmakla beraber yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın AYİM
Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun ihlal iddiası
açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından tazminat taleplerinin
reddine karar verilmesi gerekir.
74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
.H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.