Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2014/7307
Karar No: 2014/7307
Karar Tarihi: 26/10/2016

        Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SÜLEYMAN DEMİR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/7307)

 

Karar Tarihi: 26/10/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Hüseyin MECEK

Başvurucu

:

Süleyman DEMİR

Vekili

:

Av. Fahri TİMUR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucunun siyasi faaliyetlerinden dolayı askerî birlikte gözaltına alınarak hakarete uğradığı, darp ve tehdit edildiği şikâyeti üzerine yapılan kovuşturma sonucunda verilen karar nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, gözaltında tercüman yardımından faydalanma hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı, düşünce ve kanaat hürriyeti ile siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/5/2014 tarihinde Hakkari Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 24/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 9/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü 11/3/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 25/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 5/4/2016 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. 1951 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde Hakkari ili Çukurca ilçesi Gündeş köyünde ikamet etmektedir.

9. 17/7/2007 tarihinde kendini Başçavuş İ.D. olarak tanıtan birisi başvurucunun oğlu H.D.yi telefonla arayarak karakola gelmesini istemiş; bunun üzerine başvurucu, oğluyla birlikte Çukurca ilçesi Köprülü Jandarma Sınır Tabur Komutanlığına gitmiştir.

10. Başvurucunun oğlu, Tabur Komutanlığı nizamiyesinde beklemiş; başvurucu ise Jandarma Başçavuş İ.D. tarafından Jandarma Binbaşı M.C.nin odasına götürülmüştür.

11. Başvurucu Jandarma Binbaşı M.C.nin kendisini “Ben iyi adamlara iyi, kötü adamlarla kötüyüm, senin ciğerini sökerim, sen şerefsiz S.S. ve M.K. ile birlikte dolaşıp onlara oy topluyorsun, oy vermeyeceksin, yoksa senin başına mayın bağlayıp patlatacağım, seni Zap Suyu’na atacağım.” diyerek tehdit ettiğini, Binbaşı"nın parmaklarını gözüne sokarak “Senin bu iki gözünü çıkarırım.” dediği sırada Jandarma Başçavuş İ.D.nin koli bandıyla yüzüne el bombası sardığını, çekmecesinde bulunan Kuranı Kerim’i çıkararak “Devletime ihanet etmeyeceğim.” diyerek yemin etmesini istediğini, Binbaşı"nın daha sonra başka bir el bombasıyla yüzüne ve göğsüne vurduğunu, tokat ve yumrukla darbedildiğini, “Siz Müslüman değilsiniz, gavursunuz, teröristlere destek veriyorsunuz.” şeklinde hakaret ettiğini, yaklaşık bir saat kadar taburda kaldıktan sonra Başçavuş İ.D.nin kendisini nizamiyeye götürdüğünü, İ.D.nin bu sırada “Komutan sana iyilik yaptı, bir daha gelirsen sana daha farklı davranacak, kötü şeylerle uğraşma.” şeklinde tehdit ettiğini, daha sonra oğluyla birlikte yoldan geçen bir aracı durdurup köye döndüklerini belirten bir dilekçe vererek 18/7/2007 tarihinde Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/1398 sayılı dosyası üzerinde soruşturma başlatılmıştır.

1. İşkence ve Kötü Muamele İddialarıyla İlgili Jandarma Binbaşı M.C. ve Jandarma Başçavuş İ.D. Hakkında Yapılan Soruşturma

12. Başvurucunun suç duyurusu üzerine 18/7/2007 tarihinde Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığında ifadesi alınmıştır.

13. Başvurucu hakkında Çukurca Merkez Sağlık Ocağının 17/7/2007 tarihli saat 19.30’da tanzim edilen raporuna göre sol zigomatik (yanak) kemik üzerine denk gelen bölgede yaklaşık 4x2 cm boyutlarında şişlik, şişlik üzerinde ekimotik alan ve ayrıca iki adet noktasal tarzda üzerinde kan pıhtısı bulunan lezyon mevcut olduğu, sol göğüs bölgesinde ağrı tarifleyen hastanın yapılan göğüs muayenesinde inspeksiyonla (gözle muayene) herhangi bir anormal bulguya rastlanmadığı, yapılan omuz muayenesinde tüm yönlere yapılan pasif … (okunamadı) ağrı ve ağrıya karşı istemli hareket kısıtlılığı mevcut olduğu, Sağlık Ocağında radyoloji ünitesi olmaması nedeniyle fraktür (kırık) açısından değerlendirilmesi için Hakkari Devlet Hastanesine sevkinin uygun olduğu belirtilmiştir.

14. Bireysel başvuru dosyasında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarında Hakkari Devlet Hastanesine ait rapor bulunmamaktadır.

15. Hakkari Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 27/7/2007 tarihli raporunda; Çukurca Sağlık Ocağının 17/7/2007 ve Hakkari Devlet Hastanesinin 18/7/2007 tarihli raporlarında tarif edilen bulgulara göre yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu yazılıdır.

16. Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığının 27/7/2007 tarihli ve 2007/1398 Soruşturma, 2007/150 sayılı yetkisizlik kararıyla dosya Çukurca Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

17. Çukurca Cumhuriyet Başsavcılığı, 1/8/2007 tarihli ve 2007/123 Soruşturma, 2007/74 sayılı görevsizlik kararıyla suçun işlendiği yerin askerî bölge ve şüphelilerin asker olması nedeniyle dosyayı Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığına göndermiştir.

18. Şüpheli Jandarma Başçavuş İ.D.nin 1/11/2007 ve 12/12/2007, Jandarma Binbaşı M.C.nin 14/12/2007 ve 10/12/2008 tarihlerinde savunmaları alınmıştır.

19. Olay tarihinde şüpheli Binbaşı M.C.nin habercisi olarak görev yapan Jandarma Er T.P., Jandarma Onbaşı Ü.Y., Jandarma Er O.Ö., Jandarma Er M.B. 1/11/2007, Jandarma Er H.A. 10/1/2008, Jandarma Er Ö.B.7/2/2008,Jandarma Er Y.Y. 15/2/2008 tarihinde tanık olarak dinlenmiştir.

20. Yapılan soruşturma sonucunda Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığı 5/9/2008 tarihli ve E.2008/81, K.2008/83 sayılı kararı ile tüm deliller ve tanık beyanları değerlendirildiğinde her ne kadar şikâyetçide bir darp veya düşmeye bağlı iz mevcut ise de bunun olay günü şüphelilerle şikâyetçi arasında geçen konuşma ve görüşme sırasında olduğuna dair yeterli şüphe bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

21. Anılan karara başvurucu tarafından yapılan itiraz üzerine Ağrı Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) 12. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Askerî Mahkemesinin 14/8/2009 tarihli ve 2009/378 Değişik İş sayılı kararı ile şüpheliler hakkında kamu davası açılmasına yeterli şüphe oluşturacak delillerin mevcut olduğu gerekçesiyle itirazın kabulüne ve şüpheliler hakkında kamu davasının açılmasına karar vermiştir.

22. Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığının 31/8/2009 tarihli ve E.2009/1532, K.2009/1019 sayılı iddianamesiyle şüpheli M.C.nin hakaret ve tehdit suçlarından, şüpheli İ.D.nin ise tehdit suçundan cezalandırılması istemiyle Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesine kamu davası açılmıştır.

23. Başvurucunun tanık olarak gösterdiği Köy Muhtarı K.D.nin Askerî Mahkemede verdiği 1/4/2010 tarihli ifadesi şöyledir:

“Ben olay tarihinde Gündeş Köyü Muhtarı olarak görevliydim, Temmuz ayı sonlarında bir gün Süleyman DEMİR"in oğlu, H.D. akşam saatlerinde telefonla beni aradı, babasının evde rahatsız olduğunu ve sağlık ocağına götürülmesi gerektiğini söyledi, aynı köyde oturduğumuz için onları tanırım, hemen evlerine gittim … evlerine gittiğimde Süleyman DEMİR bana Köprülü Tabur Komutanı olan M. Binbaşının kendisini dövdüğünü ve rahatsız olduğunu söyledi, bunun üzerine benim oğlum M.D., Süleyman ve oğlu H.D. ile birlikte … köye yaklaşık 19 km. mesafedeki Çukurca"ya giderek oradaki sağlık ocağına ulaştık, Süleyman DEMİR ve oğlu, araçtan İnip sağlık ocağına girdiler, ben de oğlumla birlikte geri köye döndüm, ben olayı görmedim, doğru olup olmadığını bilmiyorum.”

24. Başvurucunun tanık olarak gösterdiği Geçici Köy Korucusu F.D.nin Askerî Mahkemede verdiği 1/7/2010 tarihli beyanı şöyledir:

“…Temmuz ayı içerisinde bir gün muhtemelen öğlen ya da öğleden sonra bir saatte Süleyman DEMİR"in oğlu H.D. telefonla beni aradı. Köprülü Tabur Komutanlığı nizamiyesinde olduklarını ve köye gitmek istediklerini söyledi, mesafe yaklaşık 3 km kadardı, ben köyden bana ait … marka minibüsümle hareket ederek tabur nizamiyesine geldim, içeri girmedim, onlar nizamiyenin dışındaki sivil araç park yeri civarındaydılar … Onları görünce yanlarına gittim. Süleyman Demir’in ağzında ve yüzünde kanlar vardı, gömleği kan olmuştu, ayrıca gözünde, yüzünde ve dudağında morarma ve şişlik vardı, dayak yemiş gibi bir hali vardı, ‘Ne oldu?’ diye sordum, bana tabur komutanının dövdüğünü … söylediler.”

25. Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi 4/11/2010 tarihli ve E.2010/461, K.2010/1778 sayılı kararla yargılama görevinin askerî mahkemelere ait olmadığı, Çukurca Asliye Ceza Mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.

26. Anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Askerî Yargıtay 2. Dairesi 20/4/2011 tarihli ve E.2011/314, K.2011/312 sayılı ilamı ile görevsizlik kararını onamıştır.

27. Çukurca Asliye Ceza Mahkemesinin 23/11/2012 tarihli ve E.2011/38, K.2012/35 sayılı kararıyla yargılama görevinin Sulh Ceza Mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.

28. Anılan karara yapılan itiraz, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesinin 3/7/2013 tarihli ve 2013/82 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.

29. Çukurca Sulh Ceza Mahkemesinin 15/4/2014 tarihli ve E.2013/13, K.2014/11 sayılı kararıyla her iki sanığın 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca basit yaralama suçundan doğrudan hükmedilen 3.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına kesin olarak, sanık M.C.nin ise ayrıca 5237 sayılı Kanun’un 106. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca tehdit suçundan hapisten çevrilen 3.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına temyiz yolu açık olmak üzere karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

“…

Yukarıda belirtilen deliller, yapılan yargılama ve tüm dosya kapsamına göre, sanık M.C.nin Çukurca Köprülü 4. Jandarma Sınır Tabur Komutanı olarak, sanık İ.D.nin Çukurca Köprülü 4. Jandarma Sınır Tabur Karargah Destek Bölük Komutanlığı emrinde bölük astsubayı olarak görevli olduğu, katılan Süleyman Demir"in ise çukurca İlçesi Gündeş Köyü sakinlerinden olduğu, katılanın sanıklardan M.C.nin emri ile sanık İ.D. tarafından tabur komutanlığına çağrıldığı, 17/07/2007 tarihli olay günü akşamı oğlu H.D. ile birlikte katılanın tabura geldiği, oğlunun kendisini dışarıda beklediği sırada katılanın her iki sanıkla görüştüğü, görüşmenin akabinde katılanın Çukurca merkez sağlık ocağına başvurduğu, muayenesinde vücudunda darp ve cebir izine rastlanıldığı, Hakkari Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından yapılan muayenesinde de yumuşak doku travmasına neden olan ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek mahiyette yaralanma oluştuğuna dair rapor düzenlendiği, yaralanmanın sanıklarla olan görüşme sırasında sanıkların müessir fiili neticesinde oluştuğu, muayene kaydı ve sağlık raporuna, uzman görüşü nazara alınarak sanıkların katılana karşı basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralama suçunu işledikleri, bu görüşme sırasında sanıklardan M.C.nin ayrıca katılana ""Seni, oğlunu, bütün aileni tarayıp cesetlerinizi yakacağım, tozunuzu Zap Suyu’na atacağım."" şeklinde tehdit ettiği, tehdidin Türk Ceza Kanununun 106/1 maddesinin birinci cümlesinde düzenlenen kendisinin veya yakınının hayatına ve vücut dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit suçunu oluşturduğu anlaşılmakla sanıkların üzerlerine atılı suçlardan cezalandırılmalarına karar verilmiştir.”

30. Hüküm, sanıklar müdafii ve katılan (başvurucu) vekili tarafından temyiz edilmiştir.

31. Temyiz incelemesi sırasında başvurucu tarafından 14/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

32. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 16/6/2016 tarihli ve E.2016/5513, K.2016/10790 sayılı ilamıyla her iki sanık hakkında basit yaralama suçundan verilen hükümler yönünden temyiz isteminin reddine, sanık M.C. hakkında tehdit suçundan verilen hükmün ise “Anlatımları hükme esas alınan ve görevsiz mahkemece dinlenen tanıklar dinlenmeden hüküm kurularak CMK"nın ‘yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hakim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür’ şeklindeki 7. maddesine aykırı (davranıldığı)gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

2. Başvurucunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yaptığı Müracaat (B. No: 19222/09)

33. Başvurucu ile başvurucunun oğlu H.D. 26/1/2009 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuştur. Başvurucu, Jandarma Tabur Komutanlığında hukuka aykırı şekilde tutularak görevli Jandarma Binbaşı M.C. ile Jandarma Başçavuş İ.D.nin hakaret, tehdit ve yaralama fiilleri nedeniyle yapılan soruşturmanın etkili olmaması ve makul sürede bitirilmemesi nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağı, adil yargılanma hakkı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, etkili başvuru hakkı ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

34. AİHM, 24/5/2015 tarihli kararıyla başvuruyu sonuçlandırmıştır. İşkence ve kötü muamele yasağının hem esas hem de usul yönünden ihlal edildiğine, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin başvurunun altı aylık süre içinde yapılmaması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, diğer ihlal iddialarının ise açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. İhlal nedeniyle manevi tazminat olarak 19.500 avro, yargılama gideri olarak ise 3.000 avro ödenmesine karar verilmiştir. Karar 24/6/2015 tarihinde kesinleşmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

“…

HUKUKİ DEĞERLENDİRME

I. SÖZLEŞME’NİN 3. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

B. Esas hakkında

1. Başvuranın maruz bırakıldığı iddia edilen kötü muamele

37. Birinci başvuran, yaralarını gösteren sağlık raporlarıyla da kanıtlandığı üzere, Çukurca jandarma Karakolunda kötü muameleye maruz kaldığını belirtmiştir.

38. Hükümet, birinci başvuranın askeri görevlilerle görüşmek için gittiği Çukurca Jandarma Karakolunda kötü muameleye maruz kalmadığını iddia etmiştir. Hükümet, birinci başvuranın yaralarının, jandarma karakolunu terk etmesinden sonra ve Çukurca Hastanesinde muayene edilmesinden önce oluşmuş olabileceği kanısındadır. Hükümet alternatif olarak, başvuranın karakola gelişinden önce kendisinin sağlık durumuyla ilgili hiçbir bilgi bulunmadığı dikkate alındığında, söz konusu yaraların karakola gelişinden bile önce oluşmuş olabileceğini belirtmiştir.

39. Mahkeme, bir kimsenin gözaltına alındığında sağlık durumunun iyi olduğu ancak serbest bırakıldığı zaman yaralanmış olduğu hallerde, bu yaralanmaların nasıl meydana geldiğine ilişkin yapılacak makul bir açıklamanın Devletin sorumluluğunda olduğunu ve Devletin bu sorumluluğu yerine getirememesi halinde, Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamına giren açık bir sorunun ortaya çıkacağını yinelemiştir (bk. Selmouni/Fransa [BD], no. 25803/94, § 87, AİHM 1999-V, ve Salman/Türkiye [BD], no. 21986/93, § 99, AİHM 2000-VII).

40. Akkum ve Diğerleri (no. 21894/93, § 211, AİHM 2005-II (alıntılar) davasında verilen karardan itibaren, yukarıda belirtilen yükümlülüğün, sadece gözaltında değil aynı zamanda Devlet yetkililerinin özel kontrolü altında bulunan bölgelerde gerçekleşen yaralama ve ölümleri de kapsadığına, zira her iki durumda da, söz konusu olayların tamamı ya da büyük kısmının yetkililerin özel bilgisi dâhilinde gerçekleştiğine hükmedilmektedir (bk. Beker / Türkiye, no. 27866/03, § 42, 24 Mart 2009).

41. Mevcut davada, birinci başvuranın olay günü jandarma karakoluna gittiği, karakoldan ayrıldıktan bir buçuk saat sonra Çukurca Hastanesinde muayene edildiği ve bir sağlık raporu düzenlendiği hususlarında taraflar arasında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Mahkeme, birinci başvuranın jandarma karakolundan ayrıldıktan sonra sağlık muayenesi yaptırmaya çalıştığını ve yaptırdığını, aynı köyde yaşayan iki kişinin –bir tanesi ifadesinde birinci başvuranın jandarma karakolundan serbest bırakılmasının hemen ardından kendisini yaralı olarak gördüğünü belirtmiştir- birinci başvuranın köye gitmesine yardımcı olduklarını ve kendisini kötü hissedince hastaneye götürdüklerini dikkate almıştır. Mahkeme bu nedenle, hiçbir şekilde birinci başvuranın Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamında yer alan davasını etkileyecek kadar önemli olarak değerlendirilemeyecek olan kısa süreli gecikmeye belirleyici önem atfetmemektedir (bk. Balogh / Macaristan, no. 47940/99, §§ 49, 20 Temmuz 2004).

42. Birinci başvuranın, Hükümete göre iki askeri görevliyle görüşmek üzere gittiği jandarma karakolunu ziyaretiyle ilgili herhangi bir belge bulunmaması dikkate alındığında, Mahkeme, birinci başvuranın yaralarının, jandarma karakolu ziyareti öncesinde oluştuğuna ikna olmamıştır.

43. Mahkeme, yukarıda belirtilen bilgiler ışığında, birinci başvuranın yaralarının jandarma karakolunda oluştuğu ve bu yaralara yönelik makul bir açıklama yapmanın Hükümetin görevi olduğu kanısındadır.

44. Mahkeme, Hükümetin ispat yükümlülüğünü tatmin edici bir şekilde yerine getirip getirmediğinin tespit edilmesi amacıyla, ulusal yetkililerce yürütülen soruşturmayı incelemiştir (bk. Beker, yukarıda anılan, § 44). Mahkeme, birinci başvuranın şikâyeti üzerine, sivil ve askeri savcılıkların ceza soruşturmaları başlattığını kaydetmiştir. Ancak, 2007 ve 2012 yılları arasında ortaya çıkan yargı yetkisine ilişkin çok sayıda ve uzun süreli anlaşmazlıklar nedeniyle, ceza yargılamaları henüz tamamlanamamıştır. Dolayısıyla ulusal yetkililer, jandarma karakolunda yaşanan olayları çevreleyen koşulları henüz tespit edememiş ve bu nedenle birinci başvuranın yaralarının nedenine ilişkin makul bir açıklama yapamamışlardır.

45. Mahkeme, yukarıda belirtilen bilgiler ışığında, birinci başvuranın yaralarının, Çukurca Jandarma Karakolunda gördüğü muameleden farklı bir sebeple oluştuğunun tespit edilemediğini değerlendirmiştir.

46. Mahkeme, Sözleşme’nin 3. maddesinin esas yönünden ihlal edildiğine hükmetmiştir.

2. Birinci başvuranın kötü muamele iddialarına ilişkin yürütülen soruşturmanın etkinliği

47. Birinci başvuran, şikâyetlerine ilişkin yürütülen soruşturmanın etkin olmadığını ve ulusal mahkemeler önündeki yargılamaların hızlı bir şekilde tamamlanmadığını belirtmiştir.

51. Mahkeme, birinci başvuranın olaydan sonraki sabah resmî olarak şikâyette bulunmuş olmasına rağmen (bk. yukarıda 12. paragraf), şikâyetlerine ilişkin ilk soruşturmanın olaydan üç buçuk ay sonrasına kadar başlatılmadığını gözlemlemiştir (bk. yukarıda 16. paragraf). Buna ilaveten, ilk derece mahkemeleri önünde görülen dava, 2007 ve 2012 yılları arasında ortaya çıkan yargı yetkisine ilişkin birtakım anlaşmazlıklar nedeniyle yaklaşık beş yıl boyunca başlatılamamıştır. Mahkeme, belirli bir durumda soruşturmanın ilerleyişini önleyen engeller ve zorluklar olsa dahi, yetkililerin hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılıklarına yönelik kamu güveninin sürdürülmesi açısından yetkililerce hızlı bir şekilde soruşturma başlatılmasının genellikle önemli olarak görülebileceğini vurgulamıştır (bk. Batı ve Diğerleri / Türkiye, no. 33097/96 ve 57834/00, § 136, AİHM 2004-IV(alıntılar)). Mahkeme bu bağlamda, dava öncesi gerçekleştirilen bir soruşturmanın sonlandırılmasının ardından başlatılan bir davanın makul bir süre içerisinde tamamlanmasının önemli olduğunu değerlendirmiştir. Ceza yargılamalarının başlatılmasındaki kayda değer gecikme ve davanın ilk derecede hızlandırılamaması dikkate alındığında, Mahkeme, adli makamların yeterince hızlı bir şekilde ya da makul bir özen içerisinde hareket ettiklerinin değerlendirilemeyeceğini kaydetmiştir (bk. Batı ve Diğerleri, yukarıda anılan, § 136).

52. İlk soruşturmada yaşanan gecikme neticesinde, şüpheliler ve olaya tanıklık eden kişilerin ifadeleri olaydan üç buçuk ay sonrasına kadar alınmamıştır. Mahkemeye göre ifadelerin alınmaması, ulusal yetkililerin olaya ilişkin delillerin güvence altına alınması amacıyla alınabilecek makul tedbirleri alma görevlerine ters düşmektedir (bk. Ramsahai ve Diğerleri / Hollanda [BD], no. 52391/99, § 324, AİHM 2007-II). Ayrıca, bu süre boyunca, taraflar arasında herhangi bir gizli anlaşmaya gidilme riskinin azaltılması amacıyla hiçbir makul adım atılmamıştır (bk. mevcut davaya uygulanabildiği ölçüde, Ramsahai, yukarıda anılan, § 330, ve Paul ve Audrey Edwards / Birleşik Krallık, no. 46477/99, § 72, AİHM 2002-II).

53. Mahkeme, özellikle adli makamların yargılamaların kritik başlangıç aşamasında delilleri güvence altına almak amacıyla hızlı bir şekilde ve zamanında hareket etmemeleri ile soruşturmayı hızlı bir şekilde tamamlamamaları başta olmak üzere, yukarıda belirtilen eksikliklerin ışığında, Sözleşme’nin 3. maddesinin usul yönünden ihlal edildiğine karar vermiştir.

II. SÖZLEŞME’NİN 5. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

54. Birinci başvuran, Sözleşme’nin 5. maddesi uyarınca, jandarma karakolunda hukuka aykırı bir şekilde tutulması hususunda şikâyette bulunmuştur.

55. Mahkeme, birinci başvuranın jandarma karakolunda alıkonduğunu varsayarak, alıkonmanın 2007 yılında sonlandığını ve başvuranın, alıkonduğu iddiasının hukuki olup olmadığı hususunda ulusal makamlara resmi olarak şikâyette bulunmadığını kaydetmiştir. Bu koşullar altında, altı ay süre sınırı 17 Temmuz 2007 tarihinde başlamıştır; ancak birinci başvuran, belirtilen tarihten itibaren altı ay içerisinde Sözleşme’nin 5. maddesi kapsamında yer alan şikâyetini sunmamıştır.

56. Mahkeme, söz konusu şikâyetin belirtilen süre geçtikten sonra yapıldığı ve bu nedenle Sözleşme’nin 35 §§ 1 ve 4 maddesi uyarınca reddedilmesi gerektiği kanaatindedir.

III. SÖZLEŞMENİN İHLAL EDİLDİĞİNE İLİŞKİN DİĞER İDDİALAR HAKKINDA

57. Son olarak, birinci başvuran Sözleşme’nin 6, 13 ve 14. maddelerinin ve Sözleşme’ye Ek 12 No.lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

58. Mahkeme, elinde bulunan bütün belgeler ışığında ve şikâyet konusu hususların görev alanına girdiği ölçüde, bu şikâyetlerin, Sözleşme ve Ek Protokol’lerde yer alan hak ve özgürlüklerin ihlaline yol açmadığı kanısındadır.

59. Dolayısıyla Mahkeme, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle, Sözleşme’nin 35 §§ 3 ve 4 hükümleri uyarınca reddedilmesi gerektiği kanaatine varmıştır.

…”

B. İlgili Hukuk

35. 5237 sayılı Kanun’un 86., 106., 109., 114. ve 115. maddeleri şöyledir:

“Kasten yaralama

Madde 86-(5328 sk.Değ.) (1) …

(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(3) Kasten yaralama suçunun;

c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Tehdit

Madde 106-(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma

Madde 109-(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Bu suçun;

b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.

....

Siyasî hakların kullanılmasının engellenmesi

Madde 114-(1) Bir kimseye karşı;

a) Bir siyasî partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasî partinin faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, siyasî partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya,

Zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

…”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

36. Mahkemenin 26/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

37. Başvurucu, hukuki olarak verilmiş bir karar olmasızın gözaltına alındığını, gözaltına alındığında Türkçe bilmemesine rağmen kendisine tercüman atanmadığını, Tabur Komutanlığında işkence, tehdit, hakaret, inanç, düşünce ve kanaat açıklamasının engellenmesi suçlarına maruz kaldığını, yaptığı şikâyetle ilgili olarak icra edilen soruşturma ve kovuşturmanın etkin yürütülmediğini, yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek Anayasa’nın 17., 19., 25. ve 67. maddelerinde güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, gözaltında tercüman yardımından faydalanma hakkı, düşünce ve kanaat hürriyeti ile siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B.Değerlendirme

38. Bakanlık kabul edilebilirliğe ilişkin olarak başvurucunun 26/3/2009 tarihinde AİHM’e başvurduğunu, AİHM’in 19222/09 sayılı bu başvuru hakkında 24/3/2015 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 3. maddesinin esas ve usul yönünden ihlaline ve başvurucuya 19.500 avro manevi tazminat ödenmesine karar verdiğini, bu nedenle başvurucunun mağdur sıfatının ortadan kalktığını belirtmiştir.

39. Başvurucu Bakanlığın bu konudaki görüşüne karşı, Anayasa Mahkemesine ve AİHM’e yaptığı başvurunun kapsamlarının farklı olması nedeniyle mağdur sıfatının hâlen devam ettiğini ileri sürmüştür.

1. İşkence ve Kötü Muamele Yasağı, Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı, Etkili Başvuru Hakkı ile Ayrımcılık Yasağının İhlal Edildiğine ilişkin İddialar

40. Başvurucu, görüşme amacıyla çağrıldığı Tabur Komutanlığında yaralama, tehdit ve hakarete maruz kaldığını, yapılan soruşturma ve kovuşturmanın etkin yürütülmediğini, yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek işkence ve kötü muamele yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, etkili başvuru hakkı ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelemesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

“Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir.”

42. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün (İçtüzük) “Düşme kararı” başlıklı 80. maddesi şöyledir:

“(1) Bölümler ya da komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hallerde düşme kararı verilebilir:

ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.

(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir.”

43. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuruda hukuki olarak verilmiş bir karar bulunmaksızın askerî birlikte gözaltına alındığını, gözaltına alındığında Türkçe bilmemesine rağmen kendisine tercüman atanmadığını; işkence, tehdit, hakaret, inanç, düşünce ve kanaat açıklamasının engellenmesi suçlarına maruz kaldığını ileri sürmüştür.

44. Başvurucu, aynı olayla ilgili olarak işkence ve kötü muamele yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, etkili başvuru hakkı ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasıyla AİHM’e başvuruda bulunmuştur. AİHM kararından da anlaşılacağı üzere (bkz. § 34) Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru ile AİHM’e yapılan başvurudaki iddia ve taleplerin aynı olaydan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi devam ederken AİHM tarafından 24/5/2015 tarihinde işkence ve kötü muamele yasağının esas ve usul bakımından ihlal edildiğine, diğer ihlal iddialarının ise kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir. AİHM kararında başvurucunun devletin özel kontrolü altında bulunan bölgelerde gerçekleşen doktor raporlarında açıklanan yaralara ilişkin olarak Devletin makul bir açıklama getiremediği, ayrıca soruşturmanın gecikmeli olarak başladığı ve yargılamanın makul bir sürede tamamlanmadığı gerekçeleriyle işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna varılarak 19.500 avro tazminata hükmedilmiştir.

45. Böylece işkence ve kötü muamele yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, etkili başvuru hakkı ve ayrımcılık yasağına ilişkin şikâyetlerin AİHM tarafından karara bağlandığı, bu karardan ayrılmayı gerektirecek başvurucu tarafından ileri sürülen farklı bir neden bulunmadığı gibi bu yönde bir belgenin de ibraz edilmediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmadığı tespit edilmiştir.

46. Öte yandan İçtüzük"ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen başvurunun incelenmesinin devamında Anayasa"nın uygulanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı herhangi bir durumun da söz konusu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

47. Açıklanan nedenlerle başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir nedenin kalmadığı anlaşıldığından İçtüzük’ün 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendi gereğince başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.

2. Gözaltında Tercüman Yardımından Faydalanma, Düşünce ve Kanaat Hürriyeti ile Siyasi Faaliyette Bulunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

48. Başvurucu, siyasi faaliyet ve düşünceleri nedeniyle gözaltına alındığında tercüman yardımından faydalandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 19., 25. ve 67. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."

50. Anılan hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).

51. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştiklerinin tespiti hâlinde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 32).

52. Somut olayda başvurucu, 17/7/2007 tarihinde Köprülü Jandarma Sınır Tabur Komutanlığında bir siyasi partiye verdiği destek nedeniyle haksız olarak tutulduğunu belirterek siyasi faaliyette bulunma hakkı, düşünce ve kanaat hürriyeti ile gözaltında tercüman yardımından faydalanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvuruya konu ihlal iddialarının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

53. Açıklanan nedenlerle, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İşkence ve kötü muamele yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, etkili başvuru hakkı ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarıyla ilgili olarak başvurunun, incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi sebebiyle DÜŞMESİNE,

B. Gözaltında tercüman yardımından faydalanma hakkı, düşünce ve kanaat hürriyeti ile siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddialarının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 26/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi