Esas No: 2014/16579
Karar No: 2014/16579
Karar Tarihi: 26/10/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
LEZGİN YAVUZOSMANOĞLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/16579) |
|
Karar Tarihi: 26/10/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Kamil KAYA |
Başvurucu |
: |
Lezgin YAVUZOSMANOĞLU |
Vekili |
: |
Av. Adnan
DEMİRKAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; haksız tutulma sebebiyle Hazine aleyhine açılan
tazminat davasının, mevzuatın hatalı yorumlanması sonucu süre aşımı
gerekçesiyle reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/10/2014 tarihinde Hakkari Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 16/10/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Sıkıyönetim Komutanlığı Diyarbakır Askerî
Savcılığının E.1981/203 sayılı dosyası kapsamında devletin hâkimiyeti altındaki
topraklardan bir kısmını devlet idaresinden özel vasıtalarla ayırmaya yönelik
gizli cemiyet oluşturmak suçundan 10/9/1980 tarihinde gözaltına alınmış ve
16/9/1980 tarihinde tahliye edilmiştir.
6. Yapılan soruşturma sonucunda Diyarbakır Sıkıyönetim
Komutanlığı Askerî Savcılığının 24/3/1981 tarihli ve E.1981/203, K.1981/162
sayılı kararı ile başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmiştir.
7. Başvurucu, haksız olarak gözaltında kaldığı sürede uğradığı
maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemiyle Hakkari Ağır Ceza
Mahkemesinde (Mahkeme) 14/11/2012 tarihinde tazminat davası açmıştır.
8. Mahkeme 27/2/2013 tarihli ve E.2012/490, K.2013/164 sayılı kararı
ilesüresinden sonra açıldığı gerekçesiyle davanın
reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“Yapılan ayrıntılı açıklamalar sonunda;
davacının Diyarbakır Sıkı Yönetim Komutanlığı Askeri Savcılığının yargılamasına
konu haksız gözaltı ve tutuklama işlemine karşı açmış olduğu tazminat davasında
Diyarbakır Sıkı Yönetim Komutanlığı Askeri Savcılığının 1981/203 Esas 1981/162
Karar sayılı Kovuşturmaya Yer Olmadığına dair Kararının itiraza uğramıyarak maddi anlamda 1981 yılı içerisinde
kesinleştiğinin kabulü gerekeceği böylelikle 10 yıllık zamanaşımı süresinin
dolduğu, Yargıtay içtihatları doğrultusunda 10 Yıllık süreden sonra beraat
kararının kesinleştiğinin öğrenilmesinin hayatın olağan akışına uymayacağı
böylelikle bu tazminat davasının süresinde açılmadığı ve bu nedenle (Mülga) 466
sayılı kanunun 2. Maddesi ile (Mülga) Borçlar Kanununun 60. Maddesi uyarınca
süre yönünden reddinin gerekeceği, ... kanaatine ulaşıl[mıştır]”
9. Başvurucunun temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 12. Ceza
Dairesinin 21/5/2014 tarihli ve E.2014/1206, K.2014/12288 sayılı ilamı ile
onanmıştır. Onama ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“Dava 466 sayılı Kanun hükümlerine dayalı
tazminat istemine ilişkin olup, Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve
2009/256 esas-2010/57 sayılı kararında 466 sayılı Kanunun 2. maddesindeki üç
aylık sürenin başlangıcı için 21/04/1975 tarih ve 3-5 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Kararına atıf yapılarak kesinleşen beraat kararından davacının
haberdar olmasının arandığı, adı geçen kararda tazminat davasının ne zamana
kadar açılması gerektiğine dair bir açıklama bulunmamakla birlikte, hiçbir
hakkın sonsuza dek dava konusu yapılamayacağı, özel hukuk kapsamında
değerlendirilmesi gereken bu talebin de makul bir süre içinde dava konusu
edilmesi gerektiği, dava süresi bakımından en lehe kabul ile Borçlar Kanununun
60. maddesindeki sürenin kabulü gerektiği ve her koşulda davanın 10 yıllık süre
içinde açılması gerektiği kabul edilmekle, tazminat talebinin dayanağı olan
ceza dava dosyasında 24.03.1981 tarihinde verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar ile tazminat davasının açılmış olduğu 14.11.2012 tarihine kadar 31 yıldan
fazla süre geçtiği ve davacının bu uzun süre içerisinde hakkındaki kovuşturmaya
yer olmadığına dair karardan haberdar olmadığından söz etmenin yaşamın olağan
akışına uymayacağı ve davanın süre yönünden reddine karar verilmesinde bir
isabetsizlik bulunmadığından,
Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde
gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan
kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, davacı vekilinin davanın
süresinde açılmış olduğuna ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün istem
gibi ONANMASINA ... karar verildi.”
10. Yargıtay ilamı, başvurucuya 22/9/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
11. Başvurucu 10/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 7/5/1964 tarihli ve 466 sayılı mülga Kanun Dışı Yakalanan
veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun’un 1. maddesi ile
2. maddesinin birinci fıkrası, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu"nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6. maddesi, 22/4/1926
tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinin birinci fıkrası,
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 6/5/2014 tarihli ve E.2014/12-141, K.2014/229
sayılı kararı (Abdulkadir Akan,
B. No: 2014/2326, 18/5/2016, §§ 13-17).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 26/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
.
A. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu; Sıkıyönetim Komutanlığı Diyarbakır Askerî
Savcılığının E.1981/203 sayılı dosyası kapsamında haksız yere gözaltında
kaldığını, yapılan soruşturma sonucunda hakkında kovuşturmaya yer olmadığı
kararı verilmesine rağmen kesinleşmiş kararın kendisine tebliğ edilmediğini,
haksız olarak tutuklu kaldığı sürede uğradığı maddi ve manevi zararlarının
giderilmesi istemiyle Hazine aleyhine açtığı tazminat davasının Mahkemece
mevzuatın hatalı yorumlanması sonucu süre aşımı gerekçesiyle reddedildiğini,
haksız şekilde özgürlüğünün kısıtlanmasıyla uğradığı zararın karşılanmamış
olduğunu, 466 sayılı Kanun’a göre kesinleşmiş beraat veya kovuşturmaya yer
olmadığı kararları tebliğ edilmeden bu tür davalarda dava açma süresinin
başlamayacağını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
15. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyeti, haksız olarak tutuklu
kaldığı sürede uğradığı maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemiyle
açtığı tazminat davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın
esasının bir mahkeme tarafından incelenememesine ilişkindir. Bu nedenle
başvurucunun iddiasının adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan
mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
16. Haksız tutulma sebebiyle 466 sayılı Kanun’a dayalı olarak
açılan tazminat davaları için, anılan Kanun’da azami dava açma süresi
öngörülmediği hâlde yargı mercilerinin içtihat yoluyla bu tür davaların on
yıllık dava açma süresine tabi olduğunu benimseyerek soruşturma ya da
yargılamanın sonunda verilen kararın kesinleşmesinden itibaren on yıl geçtikten
sonra açılan tazminat davalarını süre aşımından reddetmeleri nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar, daha önce bireysel
başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince, bu konuda derece
mahkemelerinin hukuki belirlilik ve hukuk güvenliği ilkelerine uygun olarak
yaptıkları değerlendirme ve ulaştıkları sonucun dava açmayı imkânsız kılacak
nitelikte aşırı şekilci bir yaklaşımdan kaynaklanmadığı, ilgili kanun
hükümlerine önceden öngörülmeyecek şekilde olağanın dışında bir anlam verilmek
suretiyle sonuca ulaşıldığına dair bir uygulama olmadığı belirtilerek mahkemeye
erişim hakkının özüne zarar verecek nitelikte bir sınırlama bulunmadığı
sonucuna varılmıştır (Mehmet Salih Demir,
B. No: 2013/3165, 4/2/2014).
17. Anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı
anlaşılan başvuru konusu olayda da 10/9/1980 tarihinde gözaltına alınıp
16/9/1980 tarihinde tahliye edilen başvurucu hakkında Diyarbakır Sıkıyönetim
Komutanlığı Askerî Savcılığının 24/3/1981 tarihli kovuşturmaya yer olmadığı
kararından otuz bir yıl sonra haksız tutulma nedeniyle açılan tazminat
davasının süre aşımı nedeniyle reddedilmesinde başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik bir ihlal bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
18. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
26/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.