Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2014/2321
Karar No: 2014/2321
Karar Tarihi: 26/10/2016

        Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EYÜP KARUL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/2321)

 

Karar Tarihi: 26/10/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Aydın ŞİMŞEK

Başvurucu

:

Eyüp KARUL

Vekili

:

Av. Oya AYDIN GÖKTAŞ

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi ve makul süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; suçun niteliğinin değişmesine rağmen ek savunma alınmaksızın mahkûmiyet kararı verilmesi, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararının ve Yargıtay onama ilamının gerekçesiz olması, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 23/6/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuruya ilişkin bir görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Kartal 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 28/4/2006 tarihli kararı ile tutuklanmıştır.

8. Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının 7/6/2006 tarihli ve E.2006/3788 sayılı iddianamesiyle başvurucunun "kasten öldürme, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve 6136 sayılı Kanun"a muhalefet" suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yerAğır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucu hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 35. ve 81. maddeleri aynı Kanun"un 109. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun"un 13. maddesinin birinci fıkrasının uygulanması talep edilmiştir.

9. Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/2/2007 tarihli ve E.2006/237, K.2007/69 sayılı kararı ile başvurucunun 6136 sayılı Kanun"a muhalefet, (iki ayrı) kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve (iki ayrı) kasten insan öldürmeye teşebbüs suçlarından mahkûmiyetine karar verilmiştir. Mahkeme, hüküm ile birlikte tutukluluğun devamına da karar vermiştir.

10. Anılan karar, başvurucunun yanı sıra Cumhuriyet savcısı tarafından da temyiz edilmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 12/10/2010 tarihli ve E.2010/3994, K.2010/6581 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında 6136 sayılı Kanun"a muhalefet suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün "hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi uyarınca değiştirilen 5271 sayılı CMK.nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında; ceza miktarının üst sınırının 2 yıla çıkarılması, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suçlarla ilgili sınırlandırmanın da kaldırılması nedeniyle yerel mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması", diğer suçlardan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin ise "aynı eylemlerden yargılanıp, mahkum olan sanıklar V. ve Eyüp [başvurucu] arasında savunma açısından çıkar çatışması bulunduğu, bu nedenle sanıkların aynı vekillerle temsili usule aykırı olduğundan ... her bir sanık için ayrı ayrı müdafi atanması gerektiğinin düşünülmemesi" gerekçeleriyle bozulmasına karar verilmiştir.

11. Yargıtay bozma ilamı sonrasında Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/376 sayılı dosyası üzerinden yargılamaya devam olunmuştur. Mahkemenin 14/2/2011 tarihli ve E.2010/376, K.2011/59 sayılı kararı ile başvurucunun mağdur Ö.K.ye yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan 5237 sayılı Kanun"un 109. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin uygulanması suretiyle 3 yıl 4 ay hapis; mağdur O.E.ye yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan 5237 sayılı Kanun"un 109. maddesinin (2) numaralı fıkrasının aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin uygulanması suretiyle 3 yıl 4 ay hapis; 6136 sayılı Kanun"a muhalefet suçundan 6136 sayılı Kanun"un 13. maddesinin birinci fıkrasının uygulanması suretiyle 10 ay hapis ve 375 TL adli para; mağdur sanık E.E.ye yönelik öldürmeye teşebbüs suçundan 5237 sayılı Kanun"un 81., 35. ve 29. maddelerinin uygulanması suretiyle 5 yıl 7 ay 15 gün hapis; maktul S.A.ya yönelik öldürmeye teşebbüs suçundan 5237 sayılı Kanun"un 81. ve 35. maddelerinin uygulanması suretiyle 7 yıl 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkeme, hüküm ile birlikte "verilensonuçcezamiktarına ve tutuklama tarihine [göre]" tutukluluğun devamına da karar vermiştir.

12. Anılan karar, başvurucunun yanı sıra Cumhuriyet savcısı ve katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 1/3/2012 tarihli ve E.2011/8025, K.2012/1290 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve6136 sayılı Kanun"a muhalefet" suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına, "kasten insan öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin ise "a- sanıklar Eyüp ve V.nin aralarında husumet bulunan E.yi öldürmek amacıyla aradıkları, ulaşamayınca E.nin arkadaşları olan mağdurlar O. ve Ö.yü zorla alıkoyarak E.yi olay yerine çağırttıkları, hazırlıklı olarak olay yerine giderek pusu kurdukları ve olaydan habersiz olan maktul S.nin kullandığı araçla gelen E.ye ateş ederek öldürmeye kalkıştıkları anlaşılmakla, sanıkların mağdur-sanık E.yi öldürme kararı aldıkları, aldıkları kararda sebat ve ısrar göstererek vazgeçmedikleri, eylemi soğukkanlılıkla gerçekleştirdikleri, böylelikle eylemde tasarlamanın şartları oluştuğu, mağdur-sanık E.yi öldürmek amacıyla hileyle olay yerine sanıklar Eyüp ve V.nin çağırmaları nedeniyle ilk ateşin de sanıklar V. ve Eyüp tarafından yapıldığının kabulüyle, haklarında haksız tahrik indirimi yapılamayacağı ... c- Sanık Eyüp’ün maktul S. ve E.nin bulunduğu aracı hedef alarak birlikte ateş ettikleri ve maktul S.nin öldürülmesinde sanık V. ile fikir ve irade birliği içerisinde hareket ederek eylem üzerinde ortak hakimiyet kurdukları anlaşılmakla; sanık Eyüp’ün TCK.nun 37. maddesi uyarınca doğrudan kasten insan öldürme suçundan cezalandırılması yerine kasten insan öldürmeye kalkışma suçundan hüküm kurularak eksik ceza tayini" gerekçeleriyle bozulmasına karar verilmiştir.

13. Yargıtay ilamı sonrasında bozulan suçlar yönünden Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/239 sayılı dosyası üzerinden yargılamaya devam olunmuştur. Mahkeme 7/6/2012 tarihli celsede Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 1/3/2012 tarihli ilamını okumuş ve başvurucuya bozma kararına karşı diyeceklerini sormuştur. Başvurucunun bu celsede Yargıtay bozma ilamına karşı beyanda bulunduğu, müdafinin ise Yargıtay bozma ilamına karşı beyanda bulunmak üzere süre talep ettiği anlaşılmıştır. Aynı celsede Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını sözlü olarak Mahkemeye bildirmiştir. Mütalaada başvurucunun, mağdur sanık E.E.ye yönelik eylemi nedeniyle 5237 sayılı Kanun"un 37., 82. ve 35. maddeleri gereğince, maktul S.A.ya yönelik eylemi nedeniyle ise 5237 sayılı Kanun"un 37., 81. maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.

14. Mahkemenin 19/7/2012 tarihli celsede Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 1/3/2012 tarihli ilamını yeniden okuduğu, başvurucunun müdafinin Yargıtay bozma ilamına karşı beyanlarını aldığı, Cumhuriyet savcısının ise bir önceki celsede açıkladığı esas hakkındaki mütalaasını tekrarladığı, bunu üzerine Mahkemenin hem başvurucunun hem de başvurucu müdafinin esas hakkındaki savunmalarını aldığı ve Yargıtay bozma ilamına uyarak davayı sonuçlandırdığı görülmektedir.

15. Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/7/2012 tarihli ve E.2012/239, K.2012/316 sayılı kararı ile başvurucunun, mağdur sanık E.E.ye yönelik öldürmeye teşebbüs suçundan 5237 sayılı Kanun"un 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi ve aynı Kanun"un 35. maddesinin uygulanması suretiyle 10 yıl 10 ay hapis; maktul S.A.ya yönelik öldürme suçundan 5237 sayılı Kanun"un 37. ve 81. maddesinin uygulanması suretiyle 25 yıl hapis cezaları ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkeme hüküm ile birlikte "verilensonuçcezamiktarına ve kaçma şüphesine göre" tutukluluğun devamına da karar vermiştir. Mahkûmiyet kararının gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Sanıklar G., V. ve Eyüp’ün olay öncesi aralarında husumet bulunan sanık E.nin yerini öğrenmek amacıyla mağdurlar O. ve Ö.yü sanık V.nin işyerine götürerek elleri ve ayaklarını bağlayıp etkili eylemde bulunarak hürriyetinden yoksun kıldıkları, tehditle O.ya mağdur-sanık E.yi telefonla arattırıp belirlenen yere gelmesini sağladıktan sonra sanık G.nin, diğer sanıklar V. ve Eyüp"ü arabayla olay yerine götürdüğü, araçtan inen sanıklar V. ve Eyüp’ün silahlı olarak mağdur-sanık E.yi beklemeye başladıkları, mağdur-sanık E.nin maktul S.nin kullandığı araçla olay yerine gelmesi üzerine sanıklar V. ve Eyüp’ün araçta bulunan mağdur-sanık E.ye ve maktule doğru ateş ettikleri, maktul S.nin isabet eden bir mermiyle yaşamını yitirdiği, sanık E.nin karşı ateşiyle sanık V.nin sol omzundan hayati tehlikeye neden olmayacak ve basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek şekilde bir mermi isabetiyle yaralandığı, maktul S.nin vurulması üzerine kontrolden çıkan aracın mağdur M.nin sahibi olduğu araba galerisindeki arabalara çarparak durması üzerine maktul H. ve mağdur M.nin işyerinden dışarı çıkarak arabadan inip kaçan mağdur-sanık E.nin peşinden koşmaları üzerine, mağdur-sanık E.nin maktul ve mağdura ateşi neticesi maktul H.nin öldüğü, mağdur M.nin penis bölgesinden bir isabetle hayati tehlike geçirmeyecek ve basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek şekilde yaralandığı, sanık G.nin sanıklar V. ve Eyüp’ü olay yerinden arabayla götürdüğü ve işyerinde bağlı vaziyette kalan mağdurlar Ö. ve O.yu serbest bıraktıkları anlaşılmıştır.

Bu şekilde gerçekleşen olayda sanıklar Eyüp ve V.nin aralarında husumet bulunan E.yi öldürmek amacıyla aradıkları, ulaşamayınca E.nin arkadaşları olan mağdurlar O. ve Ö.yü zorla alıkoyarak E.yi olay yerine çağırttıkları, hazırlıklı olarak olay yerine giderek pusu kurdukları ve olaydan habersiz olan maktul S.nin kullandığı araçla gelen E.ye ateş ederek öldürmeye kalkıştıkları anlaşılmakla, sanıkların mağdur-sanık E.yi öldürme kararı aldıkları, aldıkları kararda sebat ve ısrar göstererek vazgeçmedikleri, eylemi soğukkanlılıkla gerçekleştirdikleri, böylelikle eylemde tasarlamanın şartları oluştuğu, mağdur-sanık E.yi öldürmek amacıyla hileyle olay yerine sanıklar Eyüp ve V.nin çağırmaları nedeniyle ilk ateşin de sanıklar V. ve Eyüp tarafından yapıldığının kabulüyle, haklarında haksız tahrik indirimi yapılamayacağı ...

...

Sanık Eyüp’ün maktul S. ve E.nin bulunduğu aracı hedef alarak birlikte ateş ettikleri ve maktul S.nin öldürülmesinde sanık V. ile fikir ve irade birliği içerisinde hareket ederek eylem üzerinde ortak hakimiyet kurdukları anlaşılmakla ..."

16. Anılan karar, başvurucunun yanısıra Cumhuriyet savcısı tarafından da temyiz edilmiştir. Başvurucunun temyiz dilekçesinde suçun niteliğinin değişmesine rağmen ek savunması alınmaksızın hakkında mahkûmiyet kararı tesis edildiği yönünde bir iddiada bulunmadığı, Cumhuriyet savcısının ise başvurucuya ek savunma hakkı tanınmamasını temyiz konusu yaptığı anlaşılmıştır. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27/1/2014 tarihli ve E.2013/4940, K.2014/269 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına karar verilmiştir.

17. Başvurucu Yargıtay ilamını 30/1/2014 tarihinde öğrenmiştir.

18. Başvurucu 21/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

19. 5237 sayılı Kanun"un "Haksız tahrik" kenar başlıklı 29. maddesi şöyledir:

"Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir."

20. 5237 sayılı Kanun"un "Suça teşebbüs" kenar başlıklı 35. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir. "

21. 5237 sayılı Kanun"un "Faillik" kenar başlıklı 37. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur."

22. 5237 sayılı Kanun"un "Kasten öldürme" kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:

"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. "

23. 5237 sayılı Kanun"un "Nitelikli hâller" kenar başlıklı 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

"Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

...

İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. "

24. 5237 sayılı Kanun"un "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" kenar başlıklı 109. maddesinin (1), (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Bu suçun;

a) Silahla,

b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

...

İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır."

25. 6136 sayılı Kanun"un 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur."

26. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."

27. 5271 sayılı Kanun"un "Tutuklulukta geçecek süre" kenar başlıklı 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez."

28. 5271 sayılı Kanun"un "Suçun niteliğinin değişmesi" kenar başlıklı 226. maddesi şöyledir:

"(1) Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.

(2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.

(3) Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.

(4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 26/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

30.Başvurucu, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi ve ayrıca makul süreyi aştığını belirterek Anayasa"nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılama aşamasında ek savunmasının alınmaması ve bu durumun Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz konusu yapılmasına rağmen mahkûmiyet hükmünün onanması dolayısıyla savunma hakkının kısıtlandığını, İlk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararının ve Yargıtay onama ilamının gerekçesiz olduğunu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve hak ihlali tespiti ile birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

31. Başvurucu, tutukluluğun Kanun"da öngörülen azami süreyi ve makul süreyi aştığını belirterek Anayasa"nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

32. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."

33. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).

34. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).

35. Somut olayda başvurucu, 28/4/2006 tarihinde tutuklanmıştır. Tutuklu olarak devam eden yargılamada Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/2/2007 tarihli kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiş, anılan karar temyiz incelemesi sonucunda bozulmuştur. Bozma ilamı sonrası devam olunan yargılamada Mahkemenin 14/2/2011 tarihli kararı ile başvurucunun kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, 6136 sayılı Kanun"a muhalefet ve kasten insan öldürmeye teşebbüs suçlarından mahkûmiyetine karar verilmiş; Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 1/3/2012 tarihli ilamı ile başvurucu hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve 6136 sayılı Kanun"a muhalefet suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri onanırken kasten insan öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ise bozulmuştur. Bozma kararı verilen suçlar yönünden devam olunan yargılamada Mahkemece 19/7/2012 tarihinde başvurucunun kasten insan öldürmeye teşebbüs suçundan 10 yıl 10 ay hapis; kasten insan öldürme suçundan 25 yıl hapis cezaları ile cezalandırılmasına karar verilmiş; anılan mahkûmiyet hükümleri, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27/1/2014 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. Dolayısıyla başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması, İlk Derece Mahkemesinin son mahkûmiyet kararının verildiği 19/7/2012 tarihinde sona ermiştir.

36. Açıklanan nedenlerle tutukluluğa ilişkin sürecin Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce sona erdiği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. İsnadın Sebebinden ve Niteliğinden Haberdar Edilme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

37. Başvurucu, yargılama aşamasında ek savunmasının alınmaması ve bu durumun Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz konusu yapılmasına rağmen mahkûmiyet hükmünün onanması dolayısıyla savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürmüştür.

38. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

39. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

40. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği öncelikle olağan başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi,bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dile getirilmeyen iddialar, bireysel başvuruya konu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18-20).

41. Somut olayda başvurucu hakkında Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 7/6/2006 tarihli iddianamede mağdur sanık E.E.ye ve maktul S.A.ya yönelik öldürmeye teşebbüs eylemleri nedeniyle 5237 sayılı Kanun"un 81. ve 35. maddelerinin uygulanması talep edilmiş, davaya bakan Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi 14/2/2011 tarihli mahkûmiyet kararında her iki eyleme ilişkin temel cezayı 5237 sayılı Kanun"un 81. maddesine göre belirlemiş ve yine teşebbüse ilişkin aynı Kanun"un 35. maddesi uyarınca ceza indirimi uygulamıştır. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 1/3/2012 tarihli ilamı ile söz konusu suçlar yönünden verilen mahkûmiyet hükümlerinin bozulması üzerine Mahkeme bozma ilamına karşı başvurucunun ve müdafiinin beyanlarını almıştır. Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalasında başvurucunun, mağdur sanık E.E.ye yönelik eylemi nedeniyle 5237 sayılı Kanun"un 37., 82. ve 35. maddeleri gereğince; maktul S.A.ya yönelik eylemi nedeniyle ise 5237 sayılı Kanun"un 37., 81. maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Başvurucunun ve müdafiinin Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını sözlü olarak açıkladığı duruşmada hazır bulundukları ve mütalaaya karşı esas hakkındaki savunmalarını Mahkemeye bildirdikleri görülmektedir. Mahkeme 19/7/2012 tarihli kararı ile başvurucu hakkında mağdur sanık E.E.ye yönelik öldürmeye teşebbüs suçundan temel cezayı 5237 sayılı Kanun"un 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca belirlemiş, maktul S.A.ya yönelik öldürme suçu yönünden ise 5237 sayılı Kanun"un 35. maddesini teşebbüse ilişkin olarak uygulamamıştır.

42. Bununla birlikte başvurucunun yargılama aşamasında suçun hukuki niteliğinin değiştiğinden bahisle ek savunmasının alınmadığına ya da kendisine bu hususta savunmasını bildirme imkânı tanınmadığına ilişkin şikâyetlerini temyiz aşamasında dile getirdiğine dair dosya içinde herhangi bir bilgi veya belge bulunmamaktadır. UYAP üzerinden yapılan incelemede başvurucu müdafii tarafından sunulan 23/7/2012 tarihli temyiz dilekçesinde bu hususta bir açıklamanın bulunmadığı görülmektedir (bkz. § 16).

43. Bu itibarla iddia edilen hak ihlallerinin temyiz aşamasında düzeltilmesi imkânını yargılama makamlarına tanımaksızın başvuruda bulunulduğu anlaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle bireysel başvuruya konu edilen şikâyetler derece mahkemeleri önünde ileri sürülmeksizin ilk defa bireysel başvuru aşamasında dile getirilmiştir (Metin Polat, B. No: 2013/1145, 10/6/2015, § 25). İddia edilen hak ihlalinin Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz konusu yapılmasının ya dahükmedilen ceza miktarı dolayısıyla kararın resen temyiz incelemesine tabi olmasının, başvurucunun temyiz Mahkemesi önünde ihlal iddialarını en azından öz olarak ileri sürme yükümlülüğünü ortadan kaldırdığı söylenemez (Sönmez Kaşıkçı, B. No: 2014/466, 8/6/2016 § 40).

44. Açıklanan nedenlerle temyiz mercileri önünde usulüne uygun olarak ileri sürülmeyen şikâyetlere ilişkin olarak temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

45. Başvurucu, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararının ve Yargıtay onama ilamının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.

46. Anayasa Mahkemesi Anayasa"nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme"nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa"nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

47. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa"nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).

48. Anayasa"daki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa"nın 36. maddesine göre tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi vardır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). Mahkemeler "kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme" yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri, § 34).

49. Zira bir davada tarafların hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken mahkemenin neleri dikkate aldığını ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması gerekçeli karar hakkı yönünden zorunludur (Sencer Başat ve diğerleri, § 38).

50. Mahkemelerin bu yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56). Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30).

51. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).

52. Somut olayda davaya bakan Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi 14/2/2011 tarihli kararında, başvurucunun mağdur sanık E.E.ye yönelik sübut bulan eyleminin 5271 sayılı Kanun"un 81. 35. ve 29. maddeleri kapsamında haksız tahrik altında kasten insan öldürmeye teşebbüs suçunu, maktul S.A.ya yönelik sübut bulan eyleminin ise 5271 sayılı Kanun"un 81. ve 35. maddeleri kapsamında kasten insan öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturduğu sonucuna vararak başvurucu hakkında anılan Kanun hükümlerinin tatbiki suretiyle mahkûmiyet hükmü tesis etmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 1/3/2012 tarihli ilamı ile mağdur sanık E.E.ye yönelik eylem bakımından tasarlamanın şartlarının oluştuğu ve haksız tahrik indirimi yapılmayacağı, maktul S.A.ya yönelik eylem bakımından ise eylemin doğrudan kasten insan öldürme suçunu oluşturduğu gerekçeleriyle anılan hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkeme, 19/7/2012 tarihli kararıyla otopsi raporları, Adli Tıp Kurumu raporları, ekspertiz raporları, sanık savunmaları, mağdur beyanları, tanık anlatımlarına dayanarak Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda başvurucunun mağdur sanık E.E.ye yönelik eyleminin 5237 sayılı Kanun"un 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi ve 35. maddesi kapsamında tasarlayarak kasten insan öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturduğu; maktul S.A.ya yönelik eylemin ise 5237 sayılı Kanun"un 81. maddesi kapsamında (tamamlanmış) kasten insan öldürme suçunu oluşturduğu sonucuna vararak anılan Kanun maddeleri uyarınca mahkûmiyet hükmü tesis etmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27/1/2014 tarihli ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararının isabetli bulunarak onandığı görülmektedir.

53. Buna göre yapılan açık yargılama sonunda tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışıldığı ve verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu anlaşılmaktadır. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararın da gösterilen gerekçe ve karar sonucunu uygun bulduğu dikkate alındığında, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğinden bahsedilemez.

54. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

iii. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

55. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

56. Makul sürede yargılanma hakkı, Anayasa"nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir (Güher Ergun ve diğerleri, § 39).

57. Anayasa"nın 36. ve Sözleşme"nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).

58. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).

59. Başvurucuya bir suçun isnat edildiği (başvurucunun tutuklandığı) 28/4/2006 tarihi ile başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği 27/1/2014 tarihi arasında geçen süre yaklaşık 7 yıl 9 aydır.

60. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak mutlak bir süreye göre değerlendirme yapılmamakta, her davanın özelliğine göre makul sürenin aşılıp aşılmadığı incelenmektedir. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

61. Yargılamanın karmaşıklığını değerlendirirken davanın hem hukuki hem de maddi açıdan bütün yönleri ele alınmalı; davanın konusunun karmaşıklığı, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, delillerin toplanmasında karşılaşılan engel, maddi olayların karmaşıklığı, sanıkların ya da isnat edilen suçların veya tanıkların sayısı, davanın uluslararası unsurları, bilirkişi deliline ihtiyaç, yazılı delillerin hacmi gibi birçok unsur incelenmelidir. Davanın taraflarının ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu açısından ise ceza davalarında sanık, adli makamlarla aktif bir iş birliği yapmak zorunda olmadığı gibi hukuk sisteminin sunduğu savunma imkânlarını kullandığı için de kusurlu bulunamaz. Diğer taraftan devlet, kendi idari ve yargısal organlarına yüklenebilecek gecikmelerden sorumludur (Murat Öztürk, B. No: 2014/2454, 4/11/2014, §§ 52, 53).

62. Somut olayda, Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca 7/6/2006 tarihli iddianameyle başvurucunun da aralarında olduğubeş sanık hakkında cezalandırma istemiyle açılan davada iki maktulün ve üç mağdurun bulunduğu; kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve ruhsatsız silah taşıma eylemeleri temelinde görülen davada Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/2/2007 tarihli kararının Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 12/10/2010 tarihli ilamı ile usul yönünden bozulduğu, bozma ilamı sonrasında İlk Derece Mahkemesince verilen 14/2/2011 tarihli mahkûmiyet kararının temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 1/3/2012 tarihli ilamı ile bir kısım suç yönünden onanırken bir kısım suç yönünden (esas bakımından) bozulduğu, bozulan suçlar yönünden Mahkemece verilen 19/7/2012 tarihli kararın ise Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27/1/2014 tarihli ilamı ile onanarak kesinleştiği, davanın görülmesindeki yaklaşık 5 yıl 9 aylık sürenin temyiz incelemesi sırasında geçtiği tespit edilmiştir.

63. Davada yer alan kişi sayısı, dava konusu edilen eylemlerin niteliği ve başvurucuya yöneltilen birden fazla suçlamanın bulunması olguları, başvuruya konu yargılamanın kısmen karmaşık olduğunu ortaya koymaktadır. Bununla birlikte başvurucu hakkındaki yargılamada 5 yıl 9 aylık sürenin temyiz incelemesinde geçtiği dikkate alındığında ve davaya bütün olarak bakıldığında 7 yıl 9 ay devam eden yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

64. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

65. 6216 sayılı Kanun"un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

66. Başvurucu 100.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.

67. Başvuruda Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

68. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 7.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

A.  1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Adil yargılanma hakkı kapsamında isnadın sebebinden ve niteliğinden haberdar edilme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınbaşvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 3. Adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 4. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 7.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi