Esas No: 2014/2321
Karar No: 2014/2321
Karar Tarihi: 26/10/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
EYÜP KARUL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/2321) |
|
Karar Tarihi: 26/10/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Aydın ŞİMŞEK |
Başvurucu |
: |
Eyüp KARUL |
Vekili |
: |
Av. Oya
AYDIN GÖKTAŞ |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi ve makul
süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; suçun
niteliğinin değişmesine rağmen ek savunma alınmaksızın mahkûmiyet kararı
verilmesi, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararının ve Yargıtay onama ilamının
gerekçesiz olması, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/3/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 23/6/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuruya ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Kartal 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 28/4/2006 tarihli
kararı ile tutuklanmıştır.
8. Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının 7/6/2006 tarihli ve
E.2006/3788 sayılı iddianamesiyle başvurucunun "kasten öldürme, kişiyi
hürriyetinden yoksun bırakma ve 6136 sayılı Kanun"a muhalefet" suçlarını
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yerAğır
Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucu hakkında
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 35. ve 81. maddeleri aynı
Kanun"un 109. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile 10/7/1953 tarihli ve
6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun"un 13.
maddesinin birinci fıkrasının uygulanması talep edilmiştir.
9. Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/2/2007 tarihli ve
E.2006/237, K.2007/69 sayılı kararı ile başvurucunun 6136 sayılı Kanun"a
muhalefet, (iki ayrı) kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve (iki ayrı) kasten
insan öldürmeye teşebbüs suçlarından mahkûmiyetine karar verilmiştir. Mahkeme,
hüküm ile birlikte tutukluluğun devamına da karar vermiştir.
10. Anılan karar, başvurucunun yanı sıra Cumhuriyet savcısı
tarafından da temyiz edilmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 12/10/2010 tarihli
ve E.2010/3994, K.2010/6581 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında 6136 sayılı
Kanun"a muhalefet suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün "hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5728
sayılı Kanunun 562. maddesi uyarınca değiştirilen 5271 sayılı CMK.nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasında; ceza miktarının üst sınırının 2 yıla çıkarılması,
soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suçlarla ilgili
sınırlandırmanın da kaldırılması nedeniyle yerel mahkemece yeniden değerlendirme
yapılmasında zorunluluk bulunması", diğer suçlardan kurulan
mahkûmiyet hükümlerinin ise "aynı
eylemlerden yargılanıp, mahkum olan sanıklar V. ve Eyüp [başvurucu] arasında savunma açısından çıkar çatışması bulunduğu,
bu nedenle sanıkların aynı vekillerle temsili usule aykırı olduğundan ... her
bir sanık için ayrı ayrı müdafi atanması gerektiğinin düşünülmemesi"
gerekçeleriyle bozulmasına karar verilmiştir.
11. Yargıtay bozma ilamı sonrasında Kartal 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2010/376 sayılı dosyası üzerinden yargılamaya devam olunmuştur.
Mahkemenin 14/2/2011 tarihli ve E.2010/376, K.2011/59 sayılı kararı ile
başvurucunun mağdur Ö.K.ye yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan
5237 sayılı Kanun"un 109. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, aynı maddenin (3)
numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin uygulanması suretiyle 3 yıl 4 ay
hapis; mağdur O.E.ye yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan 5237
sayılı Kanun"un 109. maddesinin (2) numaralı fıkrasının aynı maddenin (3) numaralı
fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin uygulanması suretiyle 3 yıl 4 ay hapis; 6136
sayılı Kanun"a muhalefet suçundan 6136 sayılı Kanun"un 13. maddesinin birinci
fıkrasının uygulanması suretiyle 10 ay hapis ve 375 TL adli para; mağdur sanık
E.E.ye yönelik öldürmeye teşebbüs suçundan 5237 sayılı Kanun"un 81., 35. ve 29.
maddelerinin uygulanması suretiyle 5 yıl 7 ay 15 gün hapis; maktul S.A.ya yönelik öldürmeye teşebbüs suçundan 5237 sayılı
Kanun"un 81. ve 35. maddelerinin uygulanması suretiyle 7 yıl 6 ay hapis
cezaları ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkeme, hüküm ile birlikte "verilensonuçcezamiktarına
ve tutuklama tarihine [göre]"
tutukluluğun devamına da karar vermiştir.
12. Anılan karar, başvurucunun yanı sıra Cumhuriyet savcısı ve
katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
1/3/2012 tarihli ve E.2011/8025, K.2012/1290 sayılı ilamı ile başvurucu
hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve6136 sayılı Kanun"a
muhalefet" suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına,
"kasten insan öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan mahkûmiyet
hükümlerinin ise "a- sanıklar Eyüp ve V.nin aralarında husumet bulunan E.yi
öldürmek amacıyla aradıkları, ulaşamayınca E.nin
arkadaşları olan mağdurlar O. ve Ö.yü zorla alıkoyarak
E.yi olay yerine çağırttıkları, hazırlıklı olarak
olay yerine giderek pusu kurdukları ve olaydan habersiz olan maktul S.nin kullandığı araçla gelen E.ye ateş ederek öldürmeye
kalkıştıkları anlaşılmakla, sanıkların mağdur-sanık E.yi
öldürme kararı aldıkları, aldıkları kararda sebat ve ısrar göstererek
vazgeçmedikleri, eylemi soğukkanlılıkla gerçekleştirdikleri, böylelikle eylemde
tasarlamanın şartları oluştuğu, mağdur-sanık E.yi
öldürmek amacıyla hileyle olay yerine sanıklar Eyüp ve V.nin
çağırmaları nedeniyle ilk ateşin de sanıklar V. ve Eyüp tarafından yapıldığının
kabulüyle, haklarında haksız tahrik indirimi yapılamayacağı ... c- Sanık
Eyüp’ün maktul S. ve E.nin bulunduğu aracı hedef
alarak birlikte ateş ettikleri ve maktul S.nin
öldürülmesinde sanık V. ile fikir ve irade birliği içerisinde hareket ederek
eylem üzerinde ortak hakimiyet kurdukları anlaşılmakla; sanık Eyüp’ün TCK.nun 37. maddesi uyarınca doğrudan kasten insan öldürme
suçundan cezalandırılması yerine kasten insan öldürmeye kalkışma suçundan hüküm
kurularak eksik ceza tayini" gerekçeleriyle bozulmasına karar
verilmiştir.
13. Yargıtay ilamı sonrasında bozulan suçlar yönünden Kartal 2.
Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/239 sayılı dosyası üzerinden yargılamaya devam
olunmuştur. Mahkeme 7/6/2012 tarihli celsede Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
1/3/2012 tarihli ilamını okumuş ve başvurucuya bozma kararına karşı
diyeceklerini sormuştur. Başvurucunun bu celsede Yargıtay bozma ilamına karşı beyanda bulunduğu, müdafinin
ise Yargıtay bozma ilamına karşı beyanda bulunmak üzere süre talep ettiği
anlaşılmıştır. Aynı celsede Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını
sözlü olarak Mahkemeye bildirmiştir. Mütalaada başvurucunun, mağdur sanık
E.E.ye yönelik eylemi nedeniyle 5237 sayılı Kanun"un 37., 82. ve 35. maddeleri
gereğince, maktul S.A.ya
yönelik eylemi nedeniyle ise 5237 sayılı Kanun"un 37., 81. maddeleri gereğince
cezalandırılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
14. Mahkemenin 19/7/2012 tarihli celsede Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 1/3/2012 tarihli ilamını yeniden okuduğu, başvurucunun müdafinin
Yargıtay bozma ilamına karşı beyanlarını aldığı, Cumhuriyet savcısının ise bir
önceki celsede açıkladığı esas hakkındaki mütalaasını tekrarladığı, bunu
üzerine Mahkemenin hem başvurucunun hem de başvurucu müdafinin esas hakkındaki
savunmalarını aldığı ve Yargıtay bozma ilamına uyarak davayı sonuçlandırdığı
görülmektedir.
15. Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/7/2012 tarihli ve
E.2012/239, K.2012/316 sayılı kararı ile başvurucunun, mağdur sanık E.E.ye yönelik
öldürmeye teşebbüs suçundan 5237 sayılı Kanun"un 82. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi ve aynı Kanun"un 35. maddesinin uygulanması suretiyle 10
yıl 10 ay hapis; maktul S.A.ya
yönelik öldürme suçundan 5237 sayılı Kanun"un 37. ve 81. maddesinin uygulanması
suretiyle 25 yıl hapis cezaları ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Mahkeme hüküm ile birlikte "verilensonuçcezamiktarına ve kaçma şüphesine göre"
tutukluluğun devamına da karar vermiştir. Mahkûmiyet kararının gerekçesinin
ilgili bölümü şöyledir:
"Sanıklar G., V. ve Eyüp’ün olay öncesi
aralarında husumet bulunan sanık E.nin yerini
öğrenmek amacıyla mağdurlar O. ve Ö.yü sanık V.nin işyerine götürerek elleri ve ayaklarını bağlayıp
etkili eylemde bulunarak hürriyetinden yoksun kıldıkları, tehditle O.ya mağdur-sanık E.yi telefonla
arattırıp belirlenen yere gelmesini sağladıktan sonra sanık G.nin,
diğer sanıklar V. ve Eyüp"ü arabayla olay yerine götürdüğü, araçtan inen
sanıklar V. ve Eyüp’ün silahlı olarak mağdur-sanık E.yi
beklemeye başladıkları, mağdur-sanık E.nin maktul S.nin kullandığı araçla olay yerine gelmesi üzerine
sanıklar V. ve Eyüp’ün araçta bulunan mağdur-sanık E.ye ve maktule doğru ateş
ettikleri, maktul S.nin isabet eden bir mermiyle
yaşamını yitirdiği, sanık E.nin karşı ateşiyle sanık V.nin sol omzundan hayati tehlikeye neden olmayacak ve
basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek şekilde bir mermi isabetiyle
yaralandığı, maktul S.nin vurulması üzerine
kontrolden çıkan aracın mağdur M.nin sahibi olduğu
araba galerisindeki arabalara çarparak durması üzerine maktul H. ve mağdur M.nin işyerinden dışarı çıkarak arabadan inip kaçan
mağdur-sanık E.nin peşinden koşmaları üzerine,
mağdur-sanık E.nin maktul ve mağdura ateşi neticesi
maktul H.nin öldüğü, mağdur M.nin
penis bölgesinden bir isabetle hayati tehlike geçirmeyecek ve basit tıbbi
müdahaleyle giderilemeyecek şekilde yaralandığı, sanık G.nin
sanıklar V. ve Eyüp’ü olay yerinden arabayla götürdüğü ve işyerinde bağlı
vaziyette kalan mağdurlar Ö. ve O.yu serbest bıraktıkları anlaşılmıştır.
Bu şekilde gerçekleşen olayda sanıklar Eyüp ve
V.nin aralarında husumet bulunan E.yi
öldürmek amacıyla aradıkları, ulaşamayınca E.nin
arkadaşları olan mağdurlar O. ve Ö.yü zorla
alıkoyarak E.yi olay yerine çağırttıkları, hazırlıklı
olarak olay yerine giderek pusu kurdukları ve olaydan habersiz olan maktul S.nin kullandığı araçla gelen E.ye ateş ederek öldürmeye
kalkıştıkları anlaşılmakla, sanıkların mağdur-sanık E.yi
öldürme kararı aldıkları, aldıkları kararda sebat ve ısrar göstererek
vazgeçmedikleri, eylemi soğukkanlılıkla gerçekleştirdikleri, böylelikle eylemde
tasarlamanın şartları oluştuğu, mağdur-sanık E.yi
öldürmek amacıyla hileyle olay yerine sanıklar Eyüp ve V.nin
çağırmaları nedeniyle ilk ateşin de sanıklar V. ve Eyüp tarafından yapıldığının
kabulüyle, haklarında haksız tahrik indirimi yapılamayacağı ...
...
Sanık Eyüp’ün maktul S. ve E.nin
bulunduğu aracı hedef alarak birlikte ateş ettikleri ve maktul S.nin öldürülmesinde sanık V. ile fikir ve irade birliği
içerisinde hareket ederek eylem üzerinde ortak hakimiyet kurdukları
anlaşılmakla ..."
16. Anılan karar, başvurucunun yanısıra
Cumhuriyet savcısı tarafından da temyiz edilmiştir. Başvurucunun temyiz
dilekçesinde suçun niteliğinin değişmesine rağmen ek savunması alınmaksızın
hakkında mahkûmiyet kararı tesis edildiği yönünde bir iddiada bulunmadığı,
Cumhuriyet savcısının ise başvurucuya ek savunma hakkı tanınmamasını temyiz
konusu yaptığı anlaşılmıştır. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27/1/2014 tarihli ve
E.2013/4940, K.2014/269 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet
hükümlerinin onanmasına karar verilmiştir.
17. Başvurucu Yargıtay ilamını 30/1/2014 tarihinde öğrenmiştir.
18. Başvurucu 21/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 5237 sayılı Kanun"un
"Haksız tahrik" kenar başlıklı 29. maddesi şöyledir:
"Haksız bir fiilin meydana getirdiği
hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar
hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte
üçüne kadarı indirilir."
20. 5237 sayılı Kanun"un
"Suça teşebbüs" kenar başlıklı 35. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Suça teşebbüs halinde fail, meydana
gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet
hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte
birinden dörtte üçüne kadarı indirilir. "
21. 5237 sayılı Kanun"un
"Faillik" kenar başlıklı 37.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Suçun kanuni tanımında yer alan fiili
birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur."
22. 5237 sayılı Kanun"un
"Kasten öldürme" kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:
"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet
hapis cezası ile cezalandırılır. "
23. 5237 sayılı Kanun"un
"Nitelikli hâller" kenar başlıklı 82. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Kasten öldürme suçunun;
a) Tasarlayarak,
...
İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. "
24. 5237 sayılı Kanun"un
"Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" kenar başlıklı 109.
maddesinin (1), (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir
yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir
yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği
sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
...
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre
verilecek ceza bir kat artırılır."
25. 6136 sayılı Kanun"un 13. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak
ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya
bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne
kadar adlî para cezasına hükmolunur."
26. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Tutuklama kararı" kenar
başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
27. 5271 sayılı Kanun"un
"Tutuklulukta geçecek süre" kenar başlıklı 102. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı
geçemez."
28. 5271 sayılı Kanun"un
"Suçun niteliğinin değişmesi" kenar başlıklı 226. maddesi
şöyledir:
"(1) Sanık, suçun
hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek
bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun
değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
(2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek
olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa
duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
(3) Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde
istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler,
varsa müdafie yapılır. Müdafii
sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 26/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30.Başvurucu, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi ve
ayrıca makul süreyi aştığını belirterek Anayasa"nın 19. maddesinde güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılama aşamasında ek
savunmasının alınmaması ve bu durumun Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz
konusu yapılmasına rağmen mahkûmiyet hükmünün onanması dolayısıyla savunma
hakkının kısıtlandığını, İlk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararının ve
Yargıtay onama ilamının gerekçesiz olduğunu, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve hak ihlali
tespiti ile birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu, tutukluluğun Kanun"da öngörülen azami süreyi ve
makul süreyi aştığını belirterek Anayasa"nın 19. maddesinde güvence altına
alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler."
33. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan
tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki
kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S.,
B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
34. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla
tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bu açıdan
mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini
tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 33).
35. Somut olayda başvurucu, 28/4/2006 tarihinde tutuklanmıştır.
Tutuklu olarak devam eden yargılamada Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
22/2/2007 tarihli kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiş, anılan
karar temyiz incelemesi sonucunda bozulmuştur. Bozma ilamı sonrası devam olunan
yargılamada Mahkemenin 14/2/2011 tarihli kararı ile başvurucunun kişiyi
hürriyetinden yoksun bırakma, 6136 sayılı Kanun"a muhalefet ve kasten insan
öldürmeye teşebbüs suçlarından mahkûmiyetine karar verilmiş; Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 1/3/2012 tarihli ilamı ile başvurucu hakkında kişiyi hürriyetinden
yoksun bırakma ve 6136 sayılı Kanun"a muhalefet suçlarından kurulan mahkûmiyet
hükümleri onanırken kasten insan öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan
mahkûmiyet hükümleri ise bozulmuştur. Bozma kararı verilen suçlar yönünden
devam olunan yargılamada Mahkemece 19/7/2012 tarihinde başvurucunun kasten
insan öldürmeye teşebbüs suçundan 10 yıl 10 ay hapis; kasten insan öldürme
suçundan 25 yıl hapis cezaları ile cezalandırılmasına karar verilmiş; anılan
mahkûmiyet hükümleri, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27/1/2014 tarihli ilamı ile
onanarak kesinleşmiştir. Dolayısıyla başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak
özgürlüğünden yoksun bırakılması, İlk Derece Mahkemesinin son mahkûmiyet
kararının verildiği 19/7/2012 tarihinde sona ermiştir.
36. Açıklanan nedenlerle tutukluluğa ilişkin sürecin Anayasa
Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce sona erdiği anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. İsnadın Sebebinden ve
Niteliğinden Haberdar Edilme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu, yargılama aşamasında ek savunmasının alınmaması
ve bu durumun Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz konusu yapılmasına rağmen
mahkûmiyet hükmünün onanması dolayısıyla savunma hakkının kısıtlandığını ileri
sürmüştür.
38. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
39. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
40. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği öncelikle
olağan başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun
Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili
idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi,bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını
zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip
etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Olağan kanun yollarında ve
genel mahkemeler önünde dile getirilmeyen iddialar, bireysel başvuruya konu
edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de
Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök,
B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18-20).
41. Somut olayda başvurucu hakkında Kartal Cumhuriyet
Başsavcılığınca düzenlenen 7/6/2006 tarihli iddianamede mağdur sanık E.E.ye ve
maktul S.A.ya yönelik öldürmeye teşebbüs eylemleri
nedeniyle 5237 sayılı Kanun"un 81. ve 35. maddelerinin uygulanması talep
edilmiş, davaya bakan Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi 14/2/2011 tarihli
mahkûmiyet kararında her iki eyleme ilişkin temel cezayı 5237 sayılı Kanun"un
81. maddesine göre belirlemiş ve yine teşebbüse ilişkin aynı Kanun"un 35.
maddesi uyarınca ceza indirimi uygulamıştır. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
1/3/2012 tarihli ilamı ile söz konusu suçlar yönünden verilen mahkûmiyet
hükümlerinin bozulması üzerine Mahkeme bozma ilamına karşı başvurucunun ve müdafiinin beyanlarını almıştır. Cumhuriyet savcısı esas
hakkındaki mütalasında başvurucunun, mağdur sanık
E.E.ye yönelik eylemi nedeniyle 5237 sayılı Kanun"un 37., 82. ve 35. maddeleri
gereğince; maktul S.A.ya
yönelik eylemi nedeniyle ise 5237 sayılı Kanun"un 37., 81. maddeleri gereğince
cezalandırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Başvurucunun ve müdafiinin Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki
mütalaasını sözlü olarak açıkladığı duruşmada hazır bulundukları ve mütalaaya
karşı esas hakkındaki savunmalarını Mahkemeye bildirdikleri görülmektedir.
Mahkeme 19/7/2012 tarihli kararı ile başvurucu hakkında mağdur sanık E.E.ye
yönelik öldürmeye teşebbüs suçundan temel cezayı 5237 sayılı Kanun"un 82.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca belirlemiş, maktul S.A.ya yönelik öldürme suçu
yönünden ise 5237 sayılı Kanun"un 35. maddesini teşebbüse ilişkin olarak
uygulamamıştır.
42. Bununla birlikte başvurucunun yargılama aşamasında suçun
hukuki niteliğinin değiştiğinden bahisle ek savunmasının alınmadığına ya da
kendisine bu hususta savunmasını bildirme imkânı tanınmadığına ilişkin
şikâyetlerini temyiz aşamasında dile getirdiğine dair dosya içinde herhangi bir
bilgi veya belge bulunmamaktadır. UYAP üzerinden yapılan incelemede başvurucu müdafii tarafından sunulan 23/7/2012 tarihli temyiz
dilekçesinde bu hususta bir açıklamanın bulunmadığı görülmektedir (bkz. § 16).
43. Bu itibarla iddia edilen hak ihlallerinin temyiz aşamasında
düzeltilmesi imkânını yargılama makamlarına tanımaksızın başvuruda bulunulduğu
anlaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle bireysel başvuruya konu edilen şikâyetler
derece mahkemeleri önünde ileri sürülmeksizin ilk defa bireysel başvuru
aşamasında dile getirilmiştir (Metin Polat,
B. No: 2013/1145, 10/6/2015, § 25). İddia edilen hak ihlalinin Cumhuriyet
savcısı tarafından temyiz konusu yapılmasının ya dahükmedilen
ceza miktarı dolayısıyla kararın resen temyiz incelemesine tabi olmasının,
başvurucunun temyiz Mahkemesi önünde ihlal iddialarını en azından öz olarak
ileri sürme yükümlülüğünü ortadan kaldırdığı söylenemez (Sönmez Kaşıkçı, B. No: 2014/466, 8/6/2016
§ 40).
44. Açıklanan nedenlerle temyiz mercileri önünde usulüne uygun
olarak ileri sürülmeyen şikâyetlere ilişkin olarak temel hak ve özgürlüklerin
ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
ii. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucu, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararının ve
Yargıtay onama ilamının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.
46. Anayasa Mahkemesi Anayasa"nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin
(Sözleşme) 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
Sözleşme"nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği
ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa"nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir
(Güher Ergun ve diğerleri, B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 38).
47. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli
karar hakkı, Anayasa"nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule
ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan
gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve
denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
48. Anayasa"daki hakların etkili bir biçimde korunması için
davaya bakan mahkemelerin Anayasa"nın 36. maddesine göre tarafların
dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi
vardır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). Mahkemeler
"kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak
belirtme" yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını
kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra tarafların muhakeme sırasında
ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini
bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı
kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri, § 34).
49. Zira bir davada tarafların hukuk düzenince hangi nedenle
haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne
uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken
mahkemenin neleri dikkate aldığını ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle
seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna
uyumlu hüküm fıkralarının bulunması gerekçeli karar hakkı yönünden zorunludur (Sencer Başat ve diğerleri, § 38).
50. Mahkemelerin bu yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her
türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi
gerektiği şeklinde anlaşılamaz (Yasemin Ekşi,
B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56). Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de davanın esas
sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Boldea/Romanya,
B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30).
51. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit
bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, §
57).
52. Somut olayda davaya bakan Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi
14/2/2011 tarihli kararında, başvurucunun mağdur sanık E.E.ye yönelik sübut
bulan eyleminin 5271 sayılı Kanun"un 81. 35. ve 29. maddeleri kapsamında haksız
tahrik altında kasten insan öldürmeye teşebbüs suçunu, maktul S.A.ya yönelik sübut bulan eyleminin ise 5271 sayılı
Kanun"un 81. ve 35. maddeleri kapsamında kasten insan öldürmeye teşebbüs suçunu
oluşturduğu sonucuna vararak başvurucu hakkında anılan Kanun hükümlerinin
tatbiki suretiyle mahkûmiyet hükmü tesis etmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
1/3/2012 tarihli ilamı ile mağdur sanık E.E.ye yönelik eylem bakımından
tasarlamanın şartlarının oluştuğu ve haksız tahrik indirimi yapılmayacağı,
maktul S.A.ya yönelik eylem
bakımından ise eylemin doğrudan kasten insan öldürme suçunu oluşturduğu
gerekçeleriyle anılan hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkeme, 19/7/2012
tarihli kararıyla otopsi raporları, Adli Tıp Kurumu raporları, ekspertiz
raporları, sanık savunmaları, mağdur beyanları, tanık anlatımlarına dayanarak
Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda başvurucunun mağdur sanık E.E.ye yönelik
eyleminin 5237 sayılı Kanun"un 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi
ve 35. maddesi kapsamında tasarlayarak kasten insan öldürmeye teşebbüs suçunu
oluşturduğu; maktul S.A.ya yönelik eylemin ise 5237
sayılı Kanun"un 81. maddesi kapsamında (tamamlanmış) kasten insan öldürme
suçunu oluşturduğu sonucuna vararak anılan Kanun maddeleri uyarınca mahkûmiyet
hükmü tesis etmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27/1/2014 tarihli ilamı ile
İlk Derece Mahkemesi kararının isabetli bulunarak onandığı görülmektedir.
53. Buna göre yapılan açık yargılama sonunda tarafların davanın
sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışıldığı ve verilen
kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu anlaşılmaktadır. Kanun
yolu incelemesi sonucunda verilen kararın da gösterilen gerekçe ve karar
sonucunu uygun bulduğu dikkate alındığında, gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğinden bahsedilemez.
54. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
iii. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
55. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de
bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
56. Makul sürede yargılanma hakkı, Anayasa"nın 36. maddesi ile
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir (Güher Ergun ve diğerleri, § 39).
57. Anayasa"nın 36. ve Sözleşme"nin 6. maddeleri uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
58. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Ceza
yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara
bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin
makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §
35).
59. Başvurucuya bir suçun isnat edildiği (başvurucunun tutuklandığı)
28/4/2006 tarihi ile başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği
27/1/2014 tarihi arasında geçen süre yaklaşık 7 yıl 9 aydır.
60. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin
olarak mutlak bir süreye göre değerlendirme yapılmamakta, her davanın
özelliğine göre makul sürenin aşılıp aşılmadığı incelenmektedir. Davanın
karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların
yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve
diğerleri, §§ 41-45).
61. Yargılamanın karmaşıklığını değerlendirirken davanın hem
hukuki hem de maddi açıdan bütün yönleri ele alınmalı; davanın konusunun
karmaşıklığı, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, delillerin toplanmasında
karşılaşılan engel, maddi olayların karmaşıklığı, sanıkların ya da isnat edilen
suçların veya tanıkların sayısı, davanın uluslararası unsurları, bilirkişi
deliline ihtiyaç, yazılı delillerin hacmi gibi birçok unsur incelenmelidir.
Davanın taraflarının ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu
açısından ise ceza davalarında sanık, adli makamlarla aktif bir iş birliği
yapmak zorunda olmadığı gibi hukuk sisteminin sunduğu savunma imkânlarını
kullandığı için de kusurlu bulunamaz. Diğer taraftan devlet, kendi idari ve
yargısal organlarına yüklenebilecek gecikmelerden sorumludur (Murat Öztürk, B. No: 2014/2454, 4/11/2014,
§§ 52, 53).
62. Somut olayda, Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca 7/6/2006
tarihli iddianameyle başvurucunun da aralarında olduğubeş
sanık hakkında cezalandırma istemiyle açılan davada iki maktulün ve üç mağdurun
bulunduğu; kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs, kişiyi hürriyetinden
yoksun bırakma ve ruhsatsız silah taşıma eylemeleri temelinde görülen davada
Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/2/2007 tarihli kararının Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 12/10/2010 tarihli ilamı ile usul yönünden bozulduğu, bozma ilamı
sonrasında İlk Derece Mahkemesince verilen 14/2/2011 tarihli mahkûmiyet
kararının temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 1/3/2012
tarihli ilamı ile bir kısım suç yönünden onanırken bir kısım suç yönünden (esas
bakımından) bozulduğu, bozulan suçlar yönünden Mahkemece verilen 19/7/2012
tarihli kararın ise Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27/1/2014 tarihli ilamı ile
onanarak kesinleştiği, davanın görülmesindeki yaklaşık 5 yıl 9 aylık sürenin
temyiz incelemesi sırasında geçtiği tespit edilmiştir.
63. Davada yer alan kişi sayısı, dava konusu edilen eylemlerin
niteliği ve başvurucuya yöneltilen birden fazla suçlamanın bulunması olguları,
başvuruya konu yargılamanın kısmen karmaşık olduğunu ortaya koymaktadır.
Bununla birlikte başvurucu hakkındaki yargılamada 5 yıl 9 aylık sürenin temyiz
incelemesinde geçtiği dikkate alındığında ve davaya bütün olarak bakıldığında 7
yıl 9 ay devam eden yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
64. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
65. 6216 sayılı Kanun"un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
66. Başvurucu 100.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
67. Başvuruda Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
68. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 7.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. 1. Kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı
kapsamında isnadın sebebinden ve niteliğinden haberdar edilme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianınbaşvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı
kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkı
kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
26/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.