Esas No: 2014/2257
Karar No: 2014/2257
Karar Tarihi: 26.10.2016
Tutukluluğun makul süreyi aşması - kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı - yargılamanın makul sürede bitirilmemesi - savunma hakkının kısıtlanması - adil yargılanma hakkı - AYM Birinci Bölüm 2014/2257 Esas 2014/2257 Karar Sayılı İlamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MURAT ÇİFTÇİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/2257) |
|
Karar Tarihi: 26/10/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
Raportör Yrd. |
: |
Yusuf Enes KAYA |
Başvurucular |
: |
1. Murat ÇİFTÇİ |
|
: |
2. Rahim AKGÜL |
|
: |
3. Deniz YILMAZ |
|
: |
4. Mehmet GÜLER |
Vekili |
: |
Av. Vedat ÖZKAN |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının; tutuklu devam edilen yargılamanın makul sürede bitirilmemesi ve savunma hakkının kısıtlanması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/2/2014 tarihinde Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/3/2015 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucular hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında Deniz Yılmaz, Murat Çiftçi, Rahim Akgül 29/9/2009 tarihinde, Mehmet Güler ise 1/10/2010 tarihlerinde gözaltına alınmışlardır.
.
7. Başvurucular Deniz Yılmaz, Murat Çiftçi, Rahim Akgül Adana 7. AğırCeza Mahkemesinin 1/10/2009 tarihli ve 2009/46Sorgu sayılı kararıyla silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan tutuklanmışlardır. Mahkeme tutuklamaya gerekçe olarak "...atılı suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suçun CMK 100"de sayılan katalog suçlardan olması nazara alındığında kaçacağına dair somut olguların varlığı.." nı göstermiştir.
8. Başvurucu Mehmet Güler ise Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/10/2009 tarihli ve 2009/41 Sorgu sayılı kararıyla terör örgütü adına suç işlemeksuçundan tutuklanmıştır. Mahkeme, tutuklamaya gerekçe olarak "kuvvetli suç şüphesinin bulunması, verilmesi muhtemel ceza miktarı, suçun CMK 100"de sayılan katalog suçlardan olması.."nı göstermiştir.
9. Başvurucular hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 28/12/2010 tarihli ve E.2009/495 sayılı iddianamesi ile Adana Ağır Ceza Mahkemesinde silahlı terör örgütü adına suç işleme, silahlı terör örgütünün propagandasını yapma, tehlikeli maddelerin izinsizbulundurulması ve el değiştirilmesi, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması, mala zarar vermesuçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır.
10. Başvurucular hakkındaki dava, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2009/182 sayılı dosyasında görülmeye başlanmıştır.
11. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi 4/2/2010 tarihli ve E.2009/182, K.2010/7 sayılı kararıyla aralarında hukuki ve fiilî irtibat bulunduğu, delillerin birlikte değerlendirilmesi gerektiği gerekçeleriyle E.2009/182 sayılı dava dosyasının E.2009/170 sayılı dava dosyasında birleştirilmesine ve yargılamanın E.2009/170 sayılı dava dosyası üzerinden yürütülmesine karar vermiştir.
12. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi 3/2/2011 tarihli ve E.2009/170, K.2011/17 sayılı kararıyla başvurucuların üzerlerine atılı suçtan mahkûmiyetlerine karar vermiştir.
13. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 21/11/2011 tarihli ve E.2011/9911, K.2011/28820 sayılı kararıyla İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuştur.
14. Bozma üzerine dava Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/35 sayılı esasına kaydedilmiştir.
15. Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 13/5/2013 tarihli ve 2012/310 Soruşturma sayılı iddianamesi ile sanıklar hakkındatasarlayarak patlayıcı madde kullanmak suretiyle kasten öldürmeye teşebbüs, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçlarından cezalandırılmaları için kamu davası açılmıştır. Bu dava Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/129 sayılı esasına kaydedilmiştir.
16. Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesi 25/7/2013 tarihli ve E.2013/129, K.2013/76 sayılı kararıyla E.2013/129 sayılı dava dosyasının aralarında hukuki ve fiili bağlantı bulunması nedeni ile Adana 8. Ağır Ceza MahkemesininE.2012/35 sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine ve yargılamanın E.2012/35 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine karar vermiştir.
17. Başvurucular son olarak 9/1/2014 tarihinde tahliye talebinde bulunmuşlardır. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi, 21/1/2014 tarihinde başvurucuların "atılı suçların niteliği, kanıt durumu, gizli tanıkların sanıklar aleyhlerine beyanları, atılı suçlar için kanunda öngörülen ceza miktarları, kaçma ve delilleri karartma olasılığı, haklarında tefrik kararı verilen bir kısım sanığın beyanları..." gerekçesiyle tahliye taleplerinin reddine ve tutukluluklarının devamına itiraz yolu açık olmak üzere karar vermiştir.
18. Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesi 5/2/2014 tarihli ve E.2014/18 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucuların itirazının reddine karar vermiştir. Başvurucular bu kararı 6/2/2014 tarihinde öğrenmişlerdir.
19. Başvurucular 17/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
20. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi 11/3/2014 tarihli veE.2012/35, K.2014/57 sayılı kararıyla görevsizlik kararı vermiştir.
21. Görevsizlik kararı üzerine dava, Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/172 sayılı esasına kaydedilmiştir.
22. Başvurucular 1/4/2014 tarihinde tahliye edilmişlerdir.
23. Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi 19/4/2016 tarihli ve E.2014/172, K.2016/213 sayılı kararıyla başvurucuların adam öldürmeye teşebbüs etmek, devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemde bulunmak suçlarından beraatlerine; silahlı terör örgütü propagandası yapmak suçundan açılan davanın ertelenmesine; genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçundan hüküm kurulmasına yer olmadığına; mala zarar vermek, izinsiz tehlikeli madde bulundurmak, silahlı terör örgütü adına suç işlemek suçlarından mahkûmiyetlerine karar vermiştir.
24. Anılan karar temyiz edilmiş olup temyiz incelemesi devam etmektedir.
Başvurucuların 4/12/2004 Tarihli ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. Maddesine Dayanarak Açtıkları Tazminat Davaları
25. Başvurucu Rahim Akgül 14/2/2014 havale tarihli dilekçesiyle, Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesinde uzun süredir tutuklu olması nedeniyle 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesine dayanarak tazminat davası açmıştır.
26. Bu dava, Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/2/2014 tarihli ve E.2014/86 K.2014/114 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
27. Temyiz üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesi 28/9/2015 tarihli ve E.2014/20040, K.2015/13914 sayılı kararıyla İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuştur. Yargıtayın bozma gerekçesi şu şekildedir:
"... Aynı şekilde tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulunun aranmayacağı da dikkate alınarak bu çerçevede, dosya kapsamı itibariyle 01.10.2009 tarihinde tutuklanan ve dosyaya fotokopisi sunulan bir kısım kararlara göre tutukluluk hali farklı tarihlerde uzatılan sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/l-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin, makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan dayanak dosyadaki iddianame, davacıya (sanığa) ait tutuklama kararları, tutuklama inceleme tutanakları, davacı (sanık) ile ilgili diğer bütün tutanak ve belgeler getirtilip davacının taleplerinin incelenmesi gerektiğinin gözetilmemesi ve yukarıda bahsedilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 19/son maddesi “Hürriyeti kısıtlanan kişilerin en kısa zamanda bırakılmasının" sağlanmasını öngördüğü gibi yine Anayasa"nın 90/son maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalardan olan ve uygulama önceliği olan, İnsan Hakları Sözleşmesinin 5/3. maddesindeki “Yakalanan veya tutuk durumda bulunan herkes hemen bir hakim veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır” düzenlemeleri ile birlikte 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141/1 -d maddesine göre, “Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen” kişilere de tazminat verilmesini öngördüğünden, somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu"nun 142/7 maddesi gereğince taraflar adına açıklamalı çağrı kağıdı çıkarılarak, kararın duruşmalı olarak verilmesi gerektiği gözetilmeden, Cumhuriyet savcısından yazılı mütalaa alınarak davanın reddine karar verilmesi suretiyle, CMK’nın 142/7 ve 188/1. maddelerine muhalefet edilmesi, isabetsiz olup, davalı ve davacı vekillerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak bozulmasına, 28.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."
28. Bozma kararı üzerine dava, Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/70 sayılı esasına kaydedilmiş olup yargılama devam etmektedir.
29. Başvurucu Murat Çiftçi 12/2/2014 havale tarihli dilekçesiyle, Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinde uzun süredir tutuklu olması nedeniyle 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesine dayanarak tazminat davası açmıştır.
30. Bu dava, Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/3/2014 tarihli ve E.2014/118, K.2014/99sayılı kararıyla başvurucu hakkındaki yargılamanın devam ettiği gerekçesiyle reddedilmiştir.
31. Temyiz üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesi 28/9/2015 tarihli ve E.2014/22510, K.2015/13907 sayılı kararıyla İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuştur. Yargıtayın bozma gerekçesi şu şekildedir:
"...Tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında da dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulu da aranmayacaktır, Bu çerçevede, dosya kapsamı itibariyle 01.10.2009 tarihinde tutuklanan ve dosyaya fotokopisi sunulan bir kısım kararlara göre tutukluluk hali farklı tarihlerde uzatılan sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin vemakul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan dayanak dosyadaki iddianame,davacıya (sanığa) ait tutuklama kararları, tutuklama inceleme tutanakları, davacı (sanık) ile ilgili tutanak ve belgeler getirtilip davacının taleplerinin incelenmesi gerektiğinin düşünülmemesi ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 19/son maddesi “Hürriyeti kısıtlanan kişilerin en kısa zamanda bırakılmasının“ sağlanmasını öngördüğü gibi yine Anayasa"nın 90/son maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalardan olan ve uygulama önceliği olan, İnsan Hakları Sözleşmesinin 5/3.maddesindeki “Yakalanan veya tutuk durumda bulunan herkes hemen bir hakim veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır” düzenlemeleri ile birlikte 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141/1-d maddesine göre, “Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen” kişilere de tazminat verilmesini öngördüğünden, somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasınındeğerlendirilmesinden sonra sanığın tazminat talebinin değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu"nun 142/7 maddesi gereğince taraflar adına açıklamalı çağrı kağıdı çıkarılarak, kararın duruşmalı olarak verilmesi gerektiği gözetilmeden, Cumhuriyet savcısından yazılı mütalaa alınarak tensiben davanın reddine karar verilmesi suretiyle, CMK’nın 142/7 ve 188/1. maddelerine muhalefet edilmesi, isabetsiz olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak bozulmasına, 28.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."
32. Bozma kararı üzerine Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesi 30/6/2016 tarihli ve E.2016/73, K.2016/329 sayılı kararıyla başvurucunun davasının kısmen kabulüne kısmen reddine ve başvurucuya 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.
33. Başvurucu hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesinin kararını temyiz etmiştir. Temyiz incelemesi devam etmektedir.
34. Başvurucu Deniz Yılmaz 14/2/2014 havale tarihli dilekçesiyle, Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesinde uzun süredir tutuklu olması nedeniyle 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesine dayanarak tazminat davası açmıştır.
35. Bu dava, Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/2/2014 tarihli ve E. 2014/53, K.2014/58sayılı kararıyla reddedilmiştir.
36. Temyiz üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesi 8/6/2015 tarihli ve E.2014/23346, K.2015/10032 sayılı kararıyla İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuştur. Yargıtayın bozma gerekçesi şu şekildedir:
"...Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak; davacı vekilinin, 14.02.2014 havale tarihli dava dilekçesi ile davacının 2009 yılından bu yana 5 yıldır tutuklu olarak yargılanmakta olduğunu ve yapılan yargılamanın Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/35 Esas sayılı dosyası üzerinden yürütüldüğünü, davacı hakkında her defasında kanundaki ibarelerin tekrar edilmesi suretiyle tutukluluk halinin devamına karar verildiğini, tutuklamanın koruma tedbiri olduğu kuralının ihlal edildiğini ve davacı hakkında makul sürede karar verilmediğini belirterek CMK"nın 141. maddesinin 1. fıkrasının (a) ve (d) bendleri uyarınca manevi tazminat talebinde bulunduğu dikkate alındığında, tazminat davasının dayanağı olan ceza dava dosyasının celp edilip, incelenerek denetime olanak verecek şekilde davacı ile ilgili evrakların onaylı suretleri dosyaya konularak, davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi ve CMK"nın 142/7. maddesi gereğince, tarafların duruşmadan haberdar edilerek duruşmalı olarak karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"nın 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak bozulmasına,[karar verildi]. "
37. Bozma kararı üzerine Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesi 5/2/2016 tarihli ve E.2015/347, K.2016/63 sayılı kararıyla başvurucunun davasının reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şu şekildedir:
"...Davacının tazminat talebinin CMK"nın 141/1-a-d bendine dayandığı, CMK"nın 141/1-a-d maddesine dayanılarak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilmek için Yargıtay 12. Ceza Dairesi"nin yerleşik kararları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 5. ve 6. maddeleri gereğince davacının kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul süre içerisinde yargılama merciine çıkarılmaması ve bu süre içerisinde de hakkında hüküm verilmemesi gerektiği, davacının da üzerine atılı ve iddia olunan suçlar nedeniyle usulüne uygun olan ve makul olan gözaltına alma işleminden sonra 01/10/2009 tarihinde tutuklandığı, hakkında tutukluluk halinin devamına karar verildiği, bu kararların da davacıya tebliğ edildiği, yargılamanın davacı ile yargılanan ve birleştirilen dosyalardaki sanık sayısı da gözetildiğinde makul sayılabilecek nitelikte 03/02/2011 tarihinde sona erdirildiği, kovuşturma aşamasının yargılama safhasında yargılamanın ve tutukluluk halinin Ağır Ceza Mahkemelerinde öngörülen CMK"nın 102/2 maddesindeki 2 yıllık süreyi aşmadığı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 12/04/2011 tarih, 2011/1-51 Esas, 2011/42 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere Yargıtay aşamasında bozma ilamına kadar geçen sürenin de uzun tutukluluk süresinden sayılamayacağı yönündeki tespiti, bozma ilamından sonra da Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi"nin 2012/35 Esas sayılı dava dosyasında davacının tutukluluk halinin devamına ve bu tutukluluk durumunun 30"ar günlük değerlendirilmesi halinde aynı gerekçelerin tekrarlanmaksızın farklı sebeplerle tutukluluk halinin devamına karar verildiği, 6526 Sayılı Yasayla TMK 10 Madde İle GörevliÖzel Yetkili Mahkemelerin kaldırılmış olduğu, davacının da tutukluluk halinin yine CMK"nın 102/2 maddesinde belirtilen en fazla 5 yıllık olabilecek tutukluluk süresini aşmadan sonlandırıldığı, tutuklama, tahliye yazıları ve tutukluluk halinin devamına dair verilen kararlara ilişkin duruşma tutanakları da hep birlikte değerlendirildiğinde, davacının kanunda belirtilen koşullar kapsamında tutuklandığı ve tutukluluk halinin devamına karar verildiği, ayrıca kanuna uygun olarak tutuklandıktan sonra makul süre içerisinde yargılama mercii olan Adana TMK 10 İle Görevli 8. Ağır Ceza Mahkemesi huzuruna çıkarıldığı, yargılamanın halen derdest olmasının TMK 10 maddesi ile görevli olan Ağır Ceza Mahkemelerinin kapatılmasından kaynaklandığı, kaldı ki Genel Görevli Mahkemece de davacının tutukluluk halinin sonlandırıldığı, bu haliyle makul sürede yargılanmadığı yönündeki iddia bakımından tazminatı gerektiren bir hak ihlalinin bulunmadığı anlaşıldığından ....[temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verilmiştir.] "
37. Başvurucu, İlk Derece Mahkemesinin kararını temyiz etmiştir. Temyiz incelemesi devam etmektedir.
38. Başvurucu Mehmet Güler 14/2/2014 havale tarihli dilekçesiyle, Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesinde uzun süredir tutuklu olması nedeniyle 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesine dayanarak tazminat davası açmıştır.
39. Bu dava Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/5/2014 tarihli ve E.2014/92, K.2014/208sayılı kararıyla reddedilmiştir.
40. Temyiz üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesi 29/2/2016 tarihli ve E.2015/2851, K.2016/3143 sayılı kararıyla İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuştur. Yargıtayın bozma gerekçesi şu şekildedir:
"...Aynı şekilde tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulunun aranmayacağı da dikkate alınarak bu çerçevede, dosya kapsamı itibariyle 02.10.2009 tarihinde tutuklanan ve dosyaya fotokopisi sunulan ve dosya içerisine alınan bir kısım kararlara göre tutukluluk hali farklı tarihlerde uzatılan sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/l-a-d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin, makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasının celp edilip soruşturma ve kovuşturma kapsamı ayrıntılı olarak incelenip bu hususa ilişkin ayrıntılı dosya inceleme tutanağı da düzenlenerek, özellikle davacı (sanık) hakkında düzenlenmiş olan yakalama, gözaltı ve ifade tutanakları, tutuklama kararı, tüm tutuklama inceleme tutanakları, tutuklama ve tahliye müzekkereleri ile iddianameler başta olmak üzere ilgili bütün karar, tutanakvebelgelerineksiksiz ve Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde aslı ya da onaylı örnekleri de dosya içine alınarak yargılamaya konu olayın, savcılık ve mahkemece yapılan işlemlerin kapsamı ve niteliği ile soruşturma aşamasından itibaren yargılama süreci boyunca geçirilen tüm safhalar belirlenip göz önünde bulundurularak, davacının taleplerinin incelenmesi ve yukarıda bahsedilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 19/son maddesi “Hürriyeti kısıtlanan kişilerin en kısa zamanda bırakılmasının" sağlanmasını öngördüğü gibi yine Anayasa"nın 90/son maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalardan olan ve uygulama önceliği olan, İnsan Hakları Sözleşmesinin 5/3. maddesindeki “Yakalanan veya tutuk durumda bulunan herkes hemen bir hakim veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır” düzenlemeleri ile birlikte 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141/1-d maddesine göre, “Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen” kişilere de tazminat verilmesini öngördüğünden, somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"nın 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak bozulmasına... [oybirliği ile karar verildi.] "
41. Bozma kararı üzerine dava, Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/229 sayılı esasına kaydedilmiş olup yargılama devam etmektedir.
B. İlgili Hukuk
42. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 82. maddesi, 174. maddesi, 220. maddesinin delaletiyle314. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, 170. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi, 151. maddesinin birinci fıkrası, 152. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi, 3713 S.Y. 5/1, 3713 S.Y. 7/2, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"nun 5. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, 7. maddesinin ikinci fıkrası
43. 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma, hususlarındakuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312,313, 314, 315)
…
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
44. 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
" (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.
..."
45. Aynı Kanun’un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
46. Mahkemenin 26/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
47. Başvurucular; beyanlarına itibar edilmeyip sadece gizli tanık beyanlarına itibar edildiğini, delileri denetleyemediklerini, yargılama aşamasında ana dilde savunma yaptırılmadığından savunma haklarının sınırlandırıldığını, gizli tanığın duruşmada dinlenilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini, tutukluluğun devamına dair kararlarda somut bulgulara dayanan gerekçe bulunmadığını, davanın İlk Derece Mahkemesinde derdest olduğunu, tutukluluk durumunun ve yargılamanın makul süreyi aştığını belirterek Anayasa"nın 10., 19., 38., 40., 138. ve 142. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
48. Başvurucuların şikâyetinin özü, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali ile makul sürede yargılanma hakkının ve savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle başvurucuların şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası ve 36. maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
1- Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
49. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
51. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ümit Ata, B. No:2012/254, 6/2/2014,§ 30).
52. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
53. Öte yandan 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması, başka bir deyişle bireysel başvuru yapıldığı tarihte başvuru koşullarının tamamının sağlanmış olması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolu yoksa ya da olan başvuru yolları etkili değilse Mahkeme somut olayın koşullarını dikkate alarak bir başvurunun incelenmesine karar verebilir (Ümit Ata, § 33)
54. Başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hakkında ilk derece mahkemesinde hüküm kurulmuş ise bireysel başvuru açısından talebi, hukuka aykırılığın tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra bireysel başvuru yapılmalıdır (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 31).
55. Somut olayda başvurucular Deniz Yılmaz, Murat Çiftçi, Rahim Akgün 29/9/2009 tarihinde, Mehmet Güler ise 1/10/2010 tarihlerinde gözaltına alınmışlar ve 1/4/2014 tarihinde tahliye edilmişlerdir. Başvurucular tutuklu olarak yargılanmaktayken 14/2/2014 tarihli dilekçeleriyle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde düzenlenen tazminat yoluna başvurmuşlardır. Bu başvurulara ilişkin yargılamalar devam etmektedir. Bu durumda 5271 sayılı Kanun"un 141. ve devamı maddelerinde belirtilen yola öncelikle başvurulmasının zorunlu olup olmadığınındeğerlendirilmesi gerekir. 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının(d) bendinde, makul sürede hakkında hüküm verilmeyen bir tutuklu için tazminat talebinde bulunabilme imkânı öngörülmektedir. Bununla birlikte bu hukuk yolu, Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrası anlamında uzun süren bir tutukluluk hâline son vermeyi amaçlamamakta; tazminat elde edebilme imkanı sağlamaktadır. Dolayısıyla söz konusu hukuk yolu, ilgilinin salıverilmesine imkân tanımamaktadır. Ancak somut olaydabaşvurucular hakkında tahliye kararı verilmiş olması nedeniyle başvurucuların tazminat talebi yanında tahliye talebi olsa da tahliye kararıyla birlikte bunun mümkün olmaması dikkate alındığında sadece şikâyet konusu anayasal hakkın ihlalinin tespiti ile tazminata hükmedilmesi mümkün olabilecektir. 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde düzenlenen tazminat yolu da başvuruculara bu imkânı sağlamaktadır. Nitekim başvurucular tarafından açılan tazminatdavalarında Yargıtay 12. Ceza Dairesinin verdiği bozma kararlarında tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında dayanak Mahkeme kararının kesinleşmesinin beklenmeyeceği ve davacının beraat etmesi koşulunun da aranmayacağı belirtilmiş ve İlk Derece Mahkemelerince bu bozmakararları doğrultusunda başvurucuların açmış oldukları davaların esastan görüşüldüğü anlaşılmıştır.Dolayısıyla 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolunun, başvurucuların şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunduğu görülmektedir. Bu yol bir yandan başvurucuların maruz kaldığı tutukluluk süresinin tespiti, diğer yandan da bu tutukluluk nedeniyle uğradıkları zararın tazmini imkânını sağlamaktadır.
56. Başvurucuların etkili ve sonuç almaya yeterli görerek başvurduğu bir kanun yolunun sonucunu beklemeksizin bireysel başvuruda bulundukları ve dolayısıyla yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmediği anlaşılmaktadır.
57. Açıklanan nedenlerlebaşvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Savunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvurucular, beyanlarına itibar edilmeyip sadece gizli tanık beyanlarına itibar edildiğini, delileri denetleyemediklerini, yargılama aşamasında kendilerine ana dilde savunma imkânı tanınmadığından savunma haklarının sınırlandırıldığını, gizli tanığın duruşmada dinlenilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
59. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
60. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
61. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
62. Somut olayda başvurucular hakkındaki dava, temyiz aşamasında olup yargılamadevam etmektedir. Dolayısıyla bu şikâyet bakımından olağan kanun yolları tüketilmemiştir.
63. Açıklanan nedenlerle Kanun"da öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığına İlişkin İddia
64. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
65. Başvurucular makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
66. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
67. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
68. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep etme hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın fiilin adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
69. Başvuru konusu olayda, başvurucular hakkında silahlı terör örgütü adına suç işlemek, silahlı terör örgütünün propangasını yapmak, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması, mala zarar vermek suçlarından adli soruşturma başlatılmıştır. Başvurucular hakkında isnat olunan bu suçlar 5237 sayılı Kanun’da hapis cezasını gerektirir şekildetanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B..E,§ 32).
70. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun bahse konu suçlar kapsamında gözaltına alındığı ve böylece isnattan haberdar olduğu anlaşılan 14/1/2010"dur. Sürenin bitiş tarihi ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; B.E, § 34).
71. Başvuruculara bir suçun isnat edildiği (gözaltına alındıkları) 29/9/2009 ve 1/10/2010 tarihleri ile bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih arasında geçen süre yaklaşık 7 yıldır.
72. Başvurucuların PKK terör örgütü adına faaliyet göstermek suçundan gözaltına alındıkları ve tutuklandıkları, yapılan soruşturma sonucunda Adana Cumhuriyet Başsavcılığınıniddianamesi ile başvurucular hakkında silahlı terör örgütü adına suç işlemek, silahlı terör örgütünün propangasını yapmak, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması, mala zarar vermenin nitelikli hâli suçlarından kamu davası açıldığı, dosyanın Adana 8.Ağır Ceza Mahkemesinin E.2009/182 sırasına kaydedildiği, Mahkemenin 4/2/2009 tarihli kararı ile dosyanın Mahkemenin E.2009/170 sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği, Mahkemece yapılan yargılama sonucunda başvurucuların mahkûmiyetlerine karar verildiği, İlk Derece Mahkemesi kararının başvurucular tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz mercii Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 21/11/2011 tarihliilamı ile hükmün usül yönünden bozulmasına karar verildiği, bozma sonrası dosyanın Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/35 sırasına kaydının yapıldığı ve 11/3/2014 tarihli kararla Mahkemenin görevsizliğine karar verildiği ve davanın Adana 1.Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/172 sırasında görülmeye başlandığı, Mahkemenin 19/4/2016 tarihli kararı ile başvurucular hakkında beraat, davanın ertelenmesi, hüküm verilmesine yer olmadığıve mahkûmiyet karar verildiği başvurucular hakkında verilen beraat, davanın ertelenmesi, hüküm verilmesine yer olmadığı kararlarının temyiz edilmeksizin kesinleştirildiği ancak mahkûmiyet kararlarının karar tarihi itibarıyla henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır.
73. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemelerdeki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B.E., §§ 23-44).
74. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası, gereken usul işlemlerinin niteliği, başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yaklaşık 7 yıldır devam eden yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
75. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
76. 6216 sayılı Kanun"un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
77. Başvurucu Murat Çiftçi, başvurusunun tazminata ilişkin kısmından vazgeçtiğini beyan etmiştir. Diğer başvurucular 10.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat talep etmişlerdir.
78. Başvuruda Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
79. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucular Deniz Yılmaz, Rahim Akgül, Mehmet Güler"in her birine net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
80. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların ihlal edildiğine karar verilen makul sürede yargılanma hakkı ile maddi tazminat talebi arasında illiyet bağı bulunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
81. Dosyadaki belgelerden tespit edilen1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamında savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucular Deniz Yılmaz, Rahim Akgül, Mehmet Güler"e ayrı ayrı net6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREK OLARAK ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Yargıtayın ilgili Ceza Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.