Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2014/11299
Karar No: 2014/11299
Karar Tarihi: 26/10/2016

        Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA NİHAT BEHRAMOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/11299)

 

Karar Tarihi: 26/10/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Murat ŞEN

Başvurucu

:

Mustafa Nihat BEHRAMOĞLU

Vekili

:

Av. Suzan YALTI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, basın yoluyla hakaret edildiği iddiasıyla yapılan yargılama neticesinde mahkûmiyete karar verilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/7/2014 tarihinde İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı 11/4/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesine görüş sunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Gazeteci olan başvurucu tarafından yazılan Yurt gazetesinin 16/10/2013 tarihli nüshasının 13. sayfasında ve "www.yurtgazetesi.com" adlı İnternet sitesinde “AK Terfi dedikleri bu olmalı” başlığıyla bir yazı yayımlanmıştır.

8. Anılan yazının içeriği şöyledir:

"Yasadışı işleri nedeniyle, hakkındaki şikayetler ayyuka çıktığında, AKP’nin bir memuru görevden alması, terfi ettireceği anlamına geliyor! Faşizmi, İleri Demokrasi diye sunma sahtekârlığının doğal sonucu budur. İşkenceci ve tecavüzcü olduğu kanıtlanmış Polis S.S.A., görevden alınmış ama‘İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı’na terfi ettirilmişti! Gezi Direnişleri’nde, halka gestapovarî saldırgan tavırları nedeniyle şikayet edilen Polis Y.D., görevden alınıp Emniyet Müdür Yardımcılığı’na terfi ettirildi! Hrant Dink"in, öldürülmesinden altı ay önce ceza aldığı ‘Türklüğe Hakaret‘ davasında, Dink"in ceza almasını savunan H. E., Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı oldu. Dink"i savunan E. ise İstanbul"a sürüldü. Dink Suikasti‘nden sonra, Trabzon"dan Afyon"a atanan İstihbarat Şube Müdürü E.D. ve aynı olay nedeniyle açığa alınan İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü A.İ.G., bir üst rütbeye terfi ettirildi. Dink’e yönelik yapılacak ilk eylem bilgisine ulaşan ve Erhan Tuncel’i muhbir yapan E.D., Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı‘na atandı. Dink’in öldürülmesi sürecinde sorumluluğu olduğu gerekçesiyle kamuoyunda tartışılan görevliler arasında yer alan A.F.Y., 1. Sınıf Emniyet Müdürü oldu. Böylece, A.F.Y."in İl Emniyet Müdürlüğü ya da Daire Başkanlığı için önü açıldı. Dink"in katili Samast ile hatıra fotoğrafı çektiren Polis Y.K., Malatya Emniyet Müdür Yardımcılığı"na kadar yükseldi. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü, vali oldu; valisi ise, Bakan. Bu Eylül’de, Hrant’ın doğum günü ertesinde ise ‘doğum günü hediyesi‘ olarak, basına başka bir terfi haberi yansıdı: Erhan Tuncel’le yaptığı skandal telefon konuşmasında “Gebermişse gebermiş!” diyen Polis Şefi M.Z., Emniyet İstihbarat’ın yeni Daire Başkanı E.D."in Özel Kalem Müdürlüğü’ne terfi etti…

Deniz Feneri davasından, değişik cinayet olaylarına; ihale sahtekârlıklarından, AK Belediyeler’deki yolsuzluklara kadar örtülü işlere bulaşmış AK Yandaşların nerelere yükseldiklerini; onlarla uğraşan onurlu insanların ise başlarına ne belaların geldiğini listelemeye kalksak, kitaplara sığmaz. Gizlisi saklısı da yok, gazetelerde çıkıyor. Namuslu vekillerin, muhalif yazarların, hukuka bağlı avukatların bunları seslendirmekten dilleri kurudu.Başlarına gelen belalar da cabası! AKP, bildiğini okumaktan geri adım mı attı? Yolsuzluk, sahtekârlık, cinayet, işkence, katlima hizmet, dolandırıcılıktan yargılanmış da, ceza almış bir AK Yandaş var mı?Ama dedim ya; terfi edenleri, ödül alanları saymaya kalk, bitmez! İktidara kulsanız, böyle! Muhalifseniz, F Tipi’nde idare edeceksiniz…

Hükümet olunca, işi kılıfına uydurmaktan kolay ne var? RTE “Torbala!” dedi mi, hangi konu olursa olsun torba yasa çıkıyor! Neyin suç olup olmadığını, işine geldiği gibi iktidar mı belirliyor, yoksa bunun hukuk ve uluslararası yasalarda belirlenmiş ölçüleri mi var? Artık bu soru anlamını yitirdi. Diktatöre göre; suç hükmü, onun iki dudağı arasında! Tüm dünyanın demokratik bulduğu muhalif gösterilere onun, “Marjinallerin terör suçu, cezalandırılması gerekir” demesi, muhalifler ve eylemleri hakkında darbe hesapları ya da marjinal ve terör hükmü vermesi; polis zulmü, zindan, cinayet için yeterli! Demokratik meslek örgütü yöneticilerinden, spor taraftar gruplarına; üniversite hocalarından çevrecilere; gazetecilerden sanatçılara kadar, anında soruşturma, yargılama başlıyor!

AK Hacılar için sadakatin temel ölçüsü ecdat ve inanç; ecdadın izinde yürümek, inancın gereğini yerine getirmek… Buradaki ‘izinde yürümek’ sözü, arkasında yürümek anlamında değil. ‘Ona sadakat için onu geçmek’ anlamında! Sözgelimi: Abdülhamid on yasak mı getirmiş, bunlarınki en az on beş olmalı! AK Hacılar İktidarı ve emir kulu bürokratların ecdadı sollama çabaları bundan! Hesaplamadıkları şey; sollama hırsıyla tam gaz gittikleri yol: kendi duble zulüm yolları! Zemin; kan yamalı beton! Karşıdan gelene toslamak; attan, kum zemine düşmeye benzemeyecek. Hele ki, karşıdaki damperli çelik kasa çapulcu kamyonu ise!.. Zulüm; ne yaparsa yapsın, kalıcı değildir; eninde sonunda titreyip akıttığı kana düşer! Bu da, torba yasalara sığmayan tarihin insanlık yasasıdır ve yüzlerce değil, tektir!"

9. Yazıda ismi geçen S.S.A., kendisine hakaret edildiği iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur.

10. Başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 28/11/2013 tarihli ve 2013/20151 numaralı iddianamesi ile İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.

11. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 27/5/2014 tarihli ve E.2013/371, K.2014/174 sayılı kararıyla başvurucunun basın yoluyla hakaret suçunu işlediğinden bahisle 1.740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar verilmiştir. Başvurucu 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğinden Mahkeme kararı kesin olarak açıklanmıştır.

12. Anılan kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Dava konusu yazı bir bütün olarak AİHM kararları ve Yargıtay içtihatları kapsamında incelendiğinde; Yazar yazısında AKP hükümetinin kamu kurumlarına yapılan atamaları eleştirirken hakkında herhangi bir kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunmamasına rağmen müşteki hakkında "İşkenceci ve tecavüzcü olduğu kanıtlanmış Polis S.S.A. ..." şeklinde olgusal mahiyette nitelendirme yapılarak Müşteki S.S.A."nın tecavüz işkence suçlarını işleyen ve bu suçları işlediği mahkeme kararlarıyla kanıtlanmış bir kişi olarak gösterildiği ve müştekinin kamuoyu önünde ""suçlu"" olarak ilan edildiği anlaşılmıştır. Olgusal mahiyette ki bu nitelendirmenin varlığının kanıtlanması mümkündür. Kişilerin herhangi bir suçu işleyip işlemediğinin tespiti ancak adli sicil kayıtları ile mümkündür. Oysaki müştekinin adli sicil kaydında böyle bir suçlardan mahkumiyetine ilişkin bir kayıt yoktur. Bir kişinin bu suçlardan yargılanması onun bu işlediğine karine oluşturmaz. Böyle bir şeyin kabulü masumiyet karine aykırı bir durum oluşturur. Dolayısıyla yazarın bu nitelendirmesinin herhangi bir olgusal temele dayanmamaktadır.

Yazarın yazısında kullanmış olduğu bu ifadenin tek amacının müştekiyi aşağılamak olduğu,müştekinin içsel değere ve kamuoyu nezdindeki şeref ve saygınlığına saldırıda bulunarak hukuka uygunluk ve eleştiri sınırının aşıldığı ve küçültücü değer yargısı içermesi nedeniyle sanığın üzerine yüklenen basın yoluyla alenen hakaret suçunu işlediği sanık savunması, şikayet dilekçesi, gazete örneği ve tüm dosya kapsamından anlaşılmaklasanığın hakaret suçundan eylemine uyan TCK"nun 125/1-2-4 maddesi uyarınca cezalandırılmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

13. Anılan karar, başvurucu vekiline27/5/2014 tarihinde tefhim edilmiş

14. Başvurucu 26/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

15. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 125. maddesinin (1) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ... veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.

...

(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Mahkemenin 26/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

17. Başvurucu, gazeteci olarak Hükûmetin icraatları hakkında görüşlerini açıklama ve bu görüşlerini yayma hakkı bulunduğunu, üstelik gazeteci olduğu için yürütmenin uygulamalarını eleştirme ve yanlışlarını kamuoyuyla paylaşmanın aynı zamanda bir görev olduğunu, müşteki hakkında söylenen sözün örnekleme amacıyla söylendiğini, hakaret kastıyla bir suç isnadında bulunulmadığını, Mahkemenin kararın gerekçesinde belirttiği"nitelendirmenin olgusal bir temele dayanmadığı" kanaatinin hukuka uygun olmadığını, bu mahkûmiyet nedeniyle gazetecilik görevini yerine getirirken üzerinde baskı hissedeceğini,müşteki hakkında İlk Derece Mahkemesinin mahkûmiyet kararı, Yargıtayın cezayı az bularak bozma kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) tazminat kararı ve İnternet"te yer alan milyonlarca yayın kaydının bulunduğu dikkate alındığında bu yazının Hükûmetin tayin ve terfi uygulamalarını eleştiren bir görüş ortaya koyduğunu belirterek Anayasa"nın 26. ve 28. maddelerinde tanımlanan ifade ve basın özgürlüğü haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti, yeniden yargılama ve tazminat taleplerinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

19. Gazeteci olan başvurucu, Hükûmeti eleştirmek üzere olgusal gerçekliğe uygun olarak yazdıklarından dolayı cezalandırılmasının ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

20. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar…

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

21. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Basın hürdür, sansür edilemez…

Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.

Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.

…”

22. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında ifade ve basın özgürlüklerine ilişkin temel ilkeler ayrıntılı olarak belirtilmiştir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 57-67, 80, 94; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 30-38; Ali Rıza Üçer (2) [GK], B. No: 2013/8598, 2/7/2015, §§ 30-33; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, §§ 33-39; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, § 44).

23. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen “bilgi” ve “düşünceler” için değil Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 24/9/1976, § 49). Toplumsal ve siyasal çoğulculuğun varlığı, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifade edilebilmesine bağlıdır (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 41).

24. İfade özgürlüğünün özel bir görünümü olan basın özgürlüğü ise sadece basının haber verme ve yayma hakkını koruyan bir özgürlük değildir. Basın özgürlüğü demokratik çoğulculuğun sağlanabilmesi açısından halkın haber ve fikirlere ulaşma özgürlüğüyle de doğrudan ilgilidir. Özellikle halkın kamuyu ilgilendiren tartışmalar kapsamındaki haber ve fikirlere ulaşmasına imkân tanınarak bu tür tartışmalara katılımının sağlanması demokratik çoğulcululuk için vazgeçilmez niteliktedir. Bu bağlamda basının -gazetecilik etiği çerçevesinde- kamunun "gözetleyicisi" olarak haber ve kanaatleri yayabilmesi demokratik bir devlette şeffaflık ve hesap verilebilirliğinin sağlanmasına da katkıda bulunur (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Von Hannover/Almanya (No. 2) [BD], B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 102; Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59, 62; Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004, § 71). Sağlıklı bir demokrasi, kamu makamlarının yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından değil, sivil toplum örgütleri ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir (Ali Rıza Üçer (2), § 55).

25. Bununla birlikte ifade ve basın özgürlükleri mutlak olmayıp sınırlandırılabilir. Nitekim Anayasa"nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Basın özgürlüğünün sınırlanmasında ise kural olarak 28. maddesinin dördüncü fıkrası gereğince Anayasa"nın 26. ve 27. maddeleri hükümleri uygulanacaktır. Bundan başka basın özgürlüğünün sınırlanmasında Anayasa"nın 28. maddesinin beşinci, yedinci ve dokuzuncu fıkralarında bazı özel sınırlama sebeplerine yer verilmiştir (Bekir Coşkun, § 37).

26. Ancak anılan maddelerde belirtilen amaçlarla ifade ve basın özgürlüklerine getirilecek sınırlamaların Anayasa"nın 13. maddesinde düzenlenen genel sınırlama ölçütlerinden "demokratik toplum düzeninde gerekli olma" ve "ölçülülük" ilkeleriyle uyumlu olması gerekir. Demokratik toplumda gerekli olma ilkesi çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır. Ölçülülük ilkesi ise sınırlanma amaçları ile bu amaca ulaşmak için kullanılan araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu nedenle ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen aracın "elverişli", "gerekli" ve "orantılı" olup olmadığı değerlendirilmelidir (Fatih Taş, §§ 90, 92, 96).

27. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, ifade ve basın özgürlüklerine yönelik yargısal veya idari bir müdahalenin "gerekli" olup olmadığını, "zorlayıcı toplumsal bir ihtiyacı" karşılayıp karşılamadığı yönünden değerlendirmektedir (Bejdar Ro Amed, B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § 68; Handyside/Birleşik Krallık, § 48).

.

28. Somut olay açısından başvuruya konu husus, Anayasa"nın 26. maddesine göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri olan başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarınınkorunmasıdır. Nitekim başvurucu, yazdığı yazı nedeniyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide ettiğinden bahisle adli para cezası ile cezalandırılmıştır.

29. Bireyin şeref ve itibarı ise Anayasa"nın 17. maddesinde yer alan "manevi varlık" kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 35).

30. Devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif yükümlülükleri çerçevesinde şeref ve itibarın korunması hakkı ile diğer tarafın Anayasa"da güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında adil bir denge kurması gerekir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 43; Von Hannover/Almanya (no.2), § 99).

31. Başkalarının şöhret ve haklarının korunması kapsamında ifade özgürlüğüne müdahalenin demokratik toplumlarda gerekliliği konusunda sade vatandaşlarla kamuya mal olmuş kişilerin, kamu görevlileriyle siyasetçilerin birbirlerinden ayırarak değerlendirme yapılması gerekir. Özellikle ifade özgürlüğü ile başkalarının hak ve şöhret değerlerinin çatışması hâlinde şöhreti söz konusu olan kişi sade vatandaş ise koruma üst düzeyde şöhretten yana tutulmalı, siyasetçinin şöhreti söz konusu ise ilke olarak tercih ifade özgürlüğünden yana kullanılmalıdır (Nilgün Halloran, § 43).

32. Bununla birlikte temel hak ve özgürlüklere yönelik her müdahale tek başına ilgili hak ve özgürlüğün ihlali sonucunu doğurmaz. Bir müdahalenin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal edip etmediğinin belirlenebilmesi için müdahalenin kanunilik, meşru amaç, demokratik toplum düzeninde gerekli olma ve ölçülülük kriterlerini taşıyıp taşımadığının da incelenmesi gerekir.

33. Gazeteci olan başvurucunun yazdığı yazı nedeniyle cezalandırılmasının ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahale olduğu açıktır. Müdahalenin 5237 sayılı Kanun"un ilgili maddelerinde kanuni dayanaklarının bulunduğu konusunda da tereddüt bulunmamaktadır (bkz. § 15).

34. Anayasa"nın 26. maddesinin ikinci fıkrası ile 28. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade ve basın özgürlükleri "başkalarının şöhret veya haklarının korunması" amacıyla sınırlanabilir. Bu bağlamda başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılması ileulaşılmak istenen amacın Anayasa"da yer alan yukarıdaki sınırlama sebepleriyle uyumlu olduğu anlaşılmaktadır.

35. Müdahalenin ihlal oluşturmaması için sadece kanuni dayanağın ve meşru amacın bulunması yeterli değildir. Başvurucuya uygulanan adli para cezası tedbirinin ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalini oluşturup oluşturmadığının değerlendirilmesi için somut olayın demokratik toplum düzeninde gerekli olma ve ölçülülük koşulları yönünden de incelenmesi gerekir.

36. Somut olayda başvurucunun yazısının geneli Hükûmetin yapmış olduğu bazı atamalara yönelik eleştirileri içermektedir. Bununla birlikte yapılan eleştirilerde genel olarak atanan kişilerin önceki kariyerleri ve yaptıkları ortaya konularak Hükûmetin tasarrufları anlatılmıştır. Bu eleştiriler her ne kadar Hükûmetin tasarrufları üzerinden dile getirilmiş ise de eleştirilerin atanan kişilere yönelik olduğu da yadsınamaz. Başvurucu hakkındaki ceza davası yazıdaki Hükûmete yönelik eleştiriler üzerinden açılmamıştır. Anılan yazıda ismi geçen bir üst düzey polis amiri hakkında yazılan ifadelerin hakaret boyutuna ulaştığı iddiası ile kamu davası açılmıştır. Bu bağlamda basın özgürlüğü çerçevesinde incelenmesi gereken konu başvurucunun Hükûmete yönelik eleştirileri değil anılan yazıda Hükûmete yönelik eleştiri bağlamında S.S.A. hakkında ifade edilen sözlerin cezalandırmayı gerektirip gerektirmediğidir.

37. Başvurucu, gazetede çıkan yazısında S.S.A.nın "... işkenceci ve tecavüzcü olduğu kanıtlanmış" bir kişi olduğunu belirtmiştir. Derece Mahkemesi, gerekçesinde S.S.A.nın tecavüz işkence suçlarını işleyen ve bu suçları işlediği Mahkeme kararlarıyla kanıtlanmış bir kişi olarak gösterildiğini ve müştekinin kamuoyu önünde ""suçlu"" olarak ilan edildiğini ifade etmiştir. Bu bağlamda Mahkeme, kanıtlanması mümkün olgusal mahiyetteki nitelendirmenin sadece yapılmış bir yargılama ile ileri sürelemeyeceğini adli sicil kayıtlarında böyle bir kaydın bulunmadığını belirtmiştir. Mahkeme herhangi bir olgusal temele dayanmayan ifadenin tek amacının S.S.A.yı aşağılamak olduğu, kişinin içsel değere ve kamuoyu nezdindeki şeref ve saygınlığına saldırıda bulunarak hukuka uygunluk ve eleştiri sınırının aşıldığı ve küçültücü değer yargısı içermesi gerekçesiyle başvurucunun 1.740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir (bkz. § 12).

38. Anayasa"nın 26. ve 28. maddeleri, basının veya gazetecilerin halkın yararına olan ve kamusal tartışmaya katkı sağlayabilecek ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi ifade özgürlüğünü hiçbir sınırlama içermeyecek şekilde güvence altına almış değildir. Anılan maddelerde basın veya gazeteciler, ifade özgürlüğünü kullanırken meslek etiği çerçevesinde görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. Bu görev ve sorumluluklar -somut olaydaki gibi- gazetecinin yazdığı yazının bireylerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda özellikle önem arz etmektedir. Öte yandan Anayasa"nın 26. ve 28. maddelerinin, gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. McVicar/Birleşik Krallık, B. No: 46311/99, 7/2/2002, § 73).

39. İfade özgürlüğüne yönelik olarak tazminata veya cezaya karar verirken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan çok daha ağır basan, korunması gereken bir yararın varlığının olup olmadığı değerlendirilirken “olgusal iddialar” ile “değer yargısı” arasındaki farkın dikkatlice ortaya konması gerekir. Olgusal iddiaların dayanaklarının ortaya konmasının beklenmesi mümkünken değer yargılarının gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemek mümkün değildir (De Haes and Gijsels/Belçika, B. No: 19983/92, 24/2/1997, § 42). Bu bağlamda somut olayda başvurucunun yazısında belirttiği ifadenin açık olarak olgusal iddia temelinde olduğu gözetilerek değerlendirme yapılmalıdır.

40. Başvurucunun bir gazeteci olarak Hükûmeti ve Hükûmetin atama kararlarını eleştirmesi ve yanlış olarak gördüğü hususları açıklaması demokratik çoğulculuğun bir gereğidir. Bununla birlikte bu yönde yapılacak eleştirilerde de gazetecilerin görev ve sorumluluk içinde hareket etmesi gerekmektedir. Eleştirinin olgusal gerçekliğe dayanmayan hususları gerçekmiş gibi gösterme veya eleştiri sınırlarını aşacak şekilde salt kişisel saldırı niteliğindeki ifadeleri kapsadığı söylenemez. Bu bağlamda gazetecilerin kamunun gözetleyicisi rolünü meslek etiği ilkeleri çerçevesinde yerine getirmesi göz ardı edilemez.

41. Öte yandan başvurucunun adli para cezası almasına neden olan ifadesi olgusal iddianın ötesinde olgusal bir gerçeklik algısı oluşturularak verilmektedir. Başvurucunun yazıda belirttiği "... işkenceci ve tecavüzcü olduğu kanıtlanmış" ifadesi kişinin bir mahkeme kararı kapsamında suçluluğu ortaya konulmuş bir gerçekliğin var olduğunu yansıtmaktadır. Bu durumda anılan ifadelerin olgusal kesinlik içermeyen bir üslup ile yazıldığı veya bir değer yargısı içerdiği şeklinde yorumlamak mümkün değildir. Başvurucunun yazısında kullandığı "kanıtlanmış" sözcüğünün kesinlik içeren anlamı okuyucular tarafından kişinin gerçekten de isnat edilen eylemlerden ceza almış olarak değerlendirilebilir. İsnat edilen suçların ağırlığı ve kişinin itibarını zedelemedeki olası etkisi dikkate alındığında başvurucunun bu tür isnatlarda bulunurken daha dikkatli olması gerektiği açıktır.

42. Başvurucunun yazısında ifade ettiği kesin yargı içeren sözlerin kamusal tartışmaya nasıl bir katkı sağladığı da ayrıca değerlendirilmelidir. Hükûmetin önemli mevkilerekimi atadığı toplumun ilgisini çeken ve kamusal tartışmaya katkı sağlayabilecek haberler olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu bağlamda atanan kişiler üzerinde eleştirilerin dile getirilmesi gazetecilerin gözetleyici görevinin doğal bir sonucudur. Bununla birlikte eleştiri zeminin yeterli olgusal temellere dayanması ve buna göre ifadelerin özenle seçilmesi gazetecilik mesleğinin bir gereğidir. Ancak başvurucunun yazıda kullandığı "kanıtlanmış" şeklinde çok net ifade, Hükûmetin atama kararlarının eleştirisinden öte kişiyi olgusal bir gerçekliğe hapsetmekte ve eleştirinin ötesinde kişisel saldırı niteliği taşımaktadır.Bu bağlamda eleştirinin temelinde yer alan atamalardaki Hükûmetin tutumundan öte kişiyi hedef alan bir durum söz konusudur. Nitekim yazının temel konusunun Hükûmetin yaptığı atamaları eleştiri olduğu gözetildiğince kamusal tartışmaya katkı açısından mağdur kişinin yargılandığını belirttiği suçlarla ilgili olarak daha uygun bir ifade tarzı seçilebilirdi (Constantinescu/Romanya, B. No:28871/95, 27/6/2000, § 74; Tammer/Estonya, B. No: 41205/98, 6/2/2001,§ 67 ).

43. Mahkemenin gerekçesi gözetildiğinde başvurucunun Hükûmete yönelik eleştirilerinden dolayı cezalandırıldığı da söylenemez. Nitekim gerekçede de belirtildiği gibi cezalandırmaya temel olan husus başvurucunun bir kişiye yönelik kesinlik içeren ve olgusal gerçekliğe aykırı isnatlardır. Hükûmete yönelik eleştirileri dile getirirken başvurucunun, S.S.A.ya yönelik olarak salt kişisel saldırı boyutuna ulaşacak ifadeler kullanmıştır.Bu tür isnatlar açısından mağdur kişinin masumiyet karinesini de içerecek şekilde haklarının korunması demokratik bir toplumda gereklidir.

44. Öte yandan başvurucunun ifade ve basın özgürlüğüne yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Başvurucu yazıda geçen ifadeleri nedeniyle 1.740 TL adli para cezası ile cezalandırılmıştır. Başvurucunun hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğinden anılan adli para cezası kesin olarak hüküm doğurmuştur. Başvurucunun hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediği ve cezanın miktarı küçük sayılabilecek adli para cezası olduğu gözetildiğinde ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu söylenemez.

45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa"nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade ve basın özgülüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu/başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 26/10/2016 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi