Esas No: 2014/10634
Karar No: 2014/10634
Karar Tarihi: 26/10/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
CEZAİR AKGÜL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/10634) |
|
Karar Tarihi: 26/10/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Akif YILDIRIM |
Başvurucu |
: |
Cezair AKGÜL |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; mahkûmiyete esas alınan telefon görüşme kayıtların
duruşmada okunmaması ve aleyhte ifade veren tanığın sorgulanmasına fırsat
verilmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine İstanbul
Cumhuriyet Bşsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru
formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/12/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 28/1/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/3/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını
21/4/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. İçişleri Bakanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele
Daire Başkanlığınca kimliği mahfuz muhbirin, başvurucunun elinde çok miktarda
uyuşturucu madde bulunduğunu ve elinde bulundurduğu uyuşturucu maddeye A.Ç.
aracılığıyla müşteri aradığını ihbar etmesi üzerine başvurucu hakkında İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır.
9. Soruşturma neticesinde şüphelilerden A.Ç. hakkında İstanbul
11. Ağır Ceza Mahkemesine uyuşturucu madde ticareti yapma ve örgüte üye olma
suçlarından kamu davası açılmıştır. Başvurucu ve diğer iki şüpheli hakkındaki
soruşturmaya devam olunmuştur.
10. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile
görevli) E.2005/190 sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama sonunda suçun
örgütlü olarak işlenmediği ve örgütün yasal unsurlarının bulunmadığı kanaatine
varılarak sanık A.Ç.nin örgüte üye olma suçundan beraatine, diğer suçtan mahkûmiyetine karar verilmiştir.
Anılan karar temyiz olunmadan kesinleşmiştir.
11. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bu karar üzerine başvurucu
ve diğer iki şüpheli hakkındaki dosyayı Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığına
göndermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"İstanbul 11. Ağır Ceza
Mahkemesinin2005/190 esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama sonucunda
suçun örgütlü olarak işlenmediği, liderliğini Cezair AKGÜL"ün [başvurucu] yaptığı iddia edilen örgütün yasal
unsurlarının bulunmadığı kanaatine varılarak, şüpheli [A. Ç.] hakkında bu
suçtan beraat kararı verildiği ve bu kararın 20.05.2006 tarihinde kesinleştiği
anlaşılmakla, firari ve kimliği meçhul şahıslarla ilgili devam eden
soruşturmanın da takibinin örgütlü suçlar kapsamından çıktığı olayda 5237
Sayılı TCK"nun 220. maddesinde düzenlenen örgütlülük
hali bulunmadığı değerlendirilmiş olunmakla,
Firari şüpheli ve kimliği meçhul şahısların
üzerlerine atılı suçun bireysel olarak uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu
oluşturduğu ve atılı suça bakma görevinin Cumhuriyet Başsavcılığımızın görevi
dahilinde bulunmadığı görülmekle, Cumhuriyet Başsavcılığımızın GÖREVSİZLİĞINE
[karar verildi.]"
12. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2005/190 sayılı
dosyası üzerinden yürütülen yargılamanın ilk celsesinde A.Ç., Maltepe D...
Kıraathanesinde başvurucu ile tanıştığını, Cezair"in
elinde yüklü miktarda uyuşturucu olduğunu söyleyerek bunu yurt dışına göndermek
istediğini belirterek yardım istediğini, onu Ayhan adında biri ile
tanıştırdığını, Maltepe"deki pastanelerde Ayhan ile Cezair"i
buluşturduğunu, kiralık otomobilin Ayhan tarafından getirildiğini, A.T.ye
vasıtanın teslim edildiğini beyan etmiştir.
13. Bu arada Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının 17/2/2010
tarihli veE.2010/3080 sayılı iddianamesiyle başvurucu ve başka bir şüpheli
(A.T.) hakkında uyuşturucu madde ticareti suçundan kamu davası açılmıştır. Açık
kimliği bilinmeyen şüpheli Ayhan hakkındaki dosyanın ise tefrikine karar
verilmiştir.
14. Başvurucu, İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesinin
5/9/2013 tarihli ve E.2010/73, K.2013/254 sayılı kararıyla uyuşturucu madde
ticareti yapma suçundan mahkûm edilmiş, diğer sanık hakkındaki kamu davasının
tefrikine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"... Hükümlü A. Ç. ile
sanık Cezair Akgül arasında yapılan telefon görüşme
içeriği, konuşmaları doğrulayan fiziki takip tutanakları, muhbir tutanakları,
dava dosyası kapsamı ve toplanan delillere göre sanık Cezair
Akgül"ün firari sanık A. T. ile birlikte yüklü miktarda uyuşturucu maddeyi
satmak için hazırladıkları, bunu yurt dışına naklettirecek kişileri aradıkları
bu vesile ile A. Ç.yi ve onun aracılığı ile de Ayhan
ismindeki şahsı buldukları, muhtemelen Ayhan isimli kişinin Bayram adına
kiralanmış otomobili getirip A. Ç. aracılığı ile A. T. ye teslim ettikleri,
uyuşturucu maddenin pazarlaması konusunda sanık Cezair
Akgül"ün A. Ç. ile telefon görüşmesi yaptığı, Maltepe ... Kebap Salonu, A...
pastanesi, Ş... pastanesi, A... kebap salonu gibi yerlerde buluşup
görüştükleri, neticede uyuşturucuları A. T. tarafından Ayhan isimli şahsa
teslim edilmek üzere bir kısmının bagaja yerleştirildiği, durumu kontrol
altında bulunduran ve takip eden güvenlik görevlilerince vasıtayla içindeki
uyuşturucuya el koydukları, A. T. ve Ayhan adındaki şahısların kaçtıkları,
sanık Cezair Akgül"ün olaydan sonra firar ettiği
bilahare yakalandığı, A. T."nin henüz yakalanamadığı,
bu suretle sanık Cezayir"in hükümlü A. Ç. ve firari sanık A. T. ile birlikte
uyuşturucu madde ticareti yaptığı ve pazarladığı anlaşılmakla, sanı[ğın] (...) cezalandırılması gerektiği sonuç ve kanaatine
varıl[mıştır]."
15. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 10. Ceza
Dairesinin 13/3/2014 tarihli ve E.2013/13199, K.2014/1689 sayılı ilamıyla
onanmıştır.
16. Başvurucu 20/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 188.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri
ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden,
başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden,
bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin
güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle: 18/6/2014 – 6545/66 md.) Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya
satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis
cezası on beş yıldan az olamaz.
(4) Uyuşturucu veya uyarıcı maddenin eroin,
kokain, morfin veya bazmorfin olması hâlinde,
yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
18. 4/12/2004 tarihli 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun başvuruyu ilgilendiren hükümlerinin ilgili kısımları
şöyledir:
"Madde 209 - (1)
Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip
veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif
tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî
sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer
aldığı belgeler, duruşmada okunur.
Madde 210 - (1) Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık
duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş
tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.
Madde 211 - (1) a) Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl hastalığına
tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,
b) Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır bulunması,
hastalık, malûllük veya giderilmesi olanağı
bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse,
c) İfadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın duruşmada hazır
bulunması gerekli sayılmıyorsa,
Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce yapılan dinleme sırasında
düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler okunabilir.
Madde 215 -(1) Suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden ve
herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyecekleri olup
olmadığı katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur.
Madde 216 - (1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla
katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine
veya kanunî temsilcisine verilir.
Madde 217 - (1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda
tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle
serbestçe takdir edilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 26/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; aleyhine ifade veren A.Ç. ile yüzleştirilme ve
soru sorma taleplerinin reddedildiğini, fiziki takip tutanağında kendisi olduğu
kabul edilen şahsın 1,75 - 1,80 boylarında olarak tarif edilmesine ve
kendisinin ancak 1,55-1,60 boylarında olmasına rağmen buna yönelik itirazının
dikkate alınmadığını, A.Ç. hakkındaki iletişimin tespiti kararıyla elde edilen
kayıtlarda geçen kişi olmadığını belirtmesine rağmen herhangi bir ses analizi
ve araştırma yapılmadan görüşmelerdeki kişinin kendisi olarak kabul edildiğini,
söz konusu kayıtların duruşma esnasında kendisine okunması ve savunma fırsatı
tanınması gerekmesine rağmen kayıtların içeriğinden hiçbir şekilde haberdar
olmadığını belirterek Anayasa"nın 19., 36. ve 38. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesine karar
verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Çelişmeli Yargılama
İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, aynı olay nedeniyle başlatılan ancak tefrik
edilen başka bir dosyada yargılanan A.Ç. hakkındaki iletişimin denetlenmesi
kararıyla elde edilen görüşmelerdeki kişinin kendisi olarak kabul edildiğini,
söz konusu kayıtların duruşma esnasında kendisine okunması ve savunma fırsatı
tanınması gerekmesine rağmen kayıtların içeriğinden hiçbir şekilde haberdar
olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir.”
25. Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmüAvrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme"nin lafzi içeriğinde yer
alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen
çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve
diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
26. Hakkaniyete uygun yargılanmanın temel unsurlarından biri de
yargılamanın “çelişmeli” olmasıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Rowe ve Davis/Birleşik Krallık
[BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60). Genel anlamda hakkaniyete uygun bir
yargılamanın yürütülebilmesi için yargılamaya etkili katılım ve çelişmeli
yargılama ilkeleri ışığında taraflara, iddialarını sunma hususunda uygun olanakların
sağlanması şarttır (Yüksel Hançer,
B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).
27. Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli
yargılama ilkesi taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum
yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif
olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece tarafların
dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi, yargılama
faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Abdullah Özen, B. No: 2013/4424, 6/3/2014,
§ 21). Dolayısıyla ceza davalarında mahkemenin kararını etkilemek amacıyla
dosyaya sunulan görüş ve delillerden sanığın haberdar olmasına ve bunlara karşı
etkili bir şekilde karşı çıkmasına fırsat verilmesi gerekir.
28. Çelişmeli yargılamanın bir amacı da dosyaya bir
görüşün/talebin girmesini sağlamakla sınırlı olmayıp onun mahkemece dikkate
alınarak bir sonuca ulaşmasını sağlamaktır. Çelişmeli yargılama ilkesi, sanığın
aleyhindeki delillerin çelişmeli bir usul ile mahkemeye sunulmasını ve sadece
tanıkların değil diğer delillerin de tartışılmasını gerektirir. Böylelikle
başvurucular delilin davayla ilgisini ve ağırlığını değerlendirerek güvenirliği
hususundaki iddia ve itirazlarını dile getirebilecektir.
29. Öte yandan Anayasa"daki hakların etkili bir biçimde
korunması için, davaya bakan mahkemelerin Anayasa"nın 36. maddesine göre
"tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde
inceleme görevi" vardır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, §
33).
30. Ceza davalarında sanığın lehine ve aleyhine olan maddi
delillerin kovuşturma evresinde sanığa açıklanmaması -savunma tarafının hakları
yeterli güvencelerle dengelenmedikçe- çelişmeli yargılama ilkesine aykırılık
oluşturabilir. Delillere yönelik iddia ve itirazların dile getirilmesine
geçerli bir neden olmaksızın imkân sağlanmaması hakkaniyete uygun yargılanma
hakkını ihlal edebilir.
31. Ceza davasında ulaşılması amaçlanan temel hedef, maddi
gerçeğin adil yargılanma hakkına uygun olarak ortaya çıkarılmasıdır. Çelişmeli
yargılama ilkesi, bu amacın gerçekleştirilmesinin en önemli unsurlarındadır.
5271 sayılı Kanun çelişmeli yargılama ilkesini hayata geçirmek için ortaya
konan delillerle ilgili tartışmada sanığa ve müdafiine
söz hakkı verileceğini; suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden
ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyecekleri olup
olmadığı sanığa ve müdafiine sorulacağını
öngörmüştür. Aynı Kanun"a göre hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve
huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.
32. Somut olayda suç ortağı olduğu kabul edilen A.Ç.nin yargılanıp mahkûm edildiği İstanbul11. AğırCeza Mahkemesinin E.2005/190 sayılı sayılı dosyasındaki
olaytutanakları, fiziki izleme tutanakları, tanık
ifadeleri, ekspertiz raporları ve diğer delillerindosyaya
ithal edildiği ve duruşmada okunduğu anlaşılmaktadır. Ancak mahkûmiyete esas
alınan telefon konuşmalarına ilişkin çözüm tutanaklarının İlk Derece Mahkemesi
tarafından sanığa okunmadığı görülmektedir. Mahkûmiyetin belirleyici delilleri
arasında gösterilen bu iletişim çözüm tutanaklarının dava dosyasında
bulunduğuna dair bir veri de bulunmamaktadır. Yargıtay kararına muhalif kalan
üyenin karşıoy gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Sanığın telefon konuşmalarının hükme esas alındığı, ancak bu
konuda verilmiş herhangi bir kararın dosyada bulunmadığı ve telefon
konuşmalarına ilişkin çözüm tutanaklarının sanığa okunmadığı
anlaşılmıştır."
33. Çelişmeli yargılanma ilkesinin yukarıda bahsedilen gerekleri
ilgili usul kurallarında belirtilmiştir. Bu bağlamda 5271 sayılı Kanun"un 209.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında delil olarak kullanılacak belgelerin
duruşmada okunması, bir belge veya yazının delil olarak kullanılabilmesi
duruşmada okunmasına bağlı olduğu; 215. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
herhangi bir belgenin okunmasından sonra ilgililerden diyeceklerinin sorulması;
217. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise hâkimin kararını ancak duruşmaya
getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabileceği öngörülmüştür.
Çelişmeli yargılama ilkesinin somut görünümlerinden olan bu düzenlemelere göre
sanığın telefon konuşmalarının dinlenmesi ve kayda alınması konusunda verilmiş
bir karar varsa getirtilip telefon konuşmalarına ilişkin çözüm tutanakları ile
birlikte duruşmada okunması ve ilgililerden diyeceklerinin sorulması
gereklidir.
34. Somut olayda anılan telefon konuşma içerikleri duruşmada
okunmayarak başvurucunun bu delilin davayla ilgisini ve ağırlığını değerlendirerek
güvenirliği hususundaki iddia ve itirazlarını dile getirebilmesine imkân
verilmediği görülmektedir. Diğer yandan başvurucunun itirazına karşın
kullandığı belirtilen telefon hattının konuşma tarihlerinde kimin adına kayıtlı
olduğuna, telefon konuşmalarının dinlenmesi ve kayda alınmasına ilişkin
verilmiş bir karar bulunup bulunmadığı da araştırılmamıştır.
35. Sonuç olarak başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal
edildiği anlaşılmıştır.
b. TanıkSorgulama
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
36. Başvurucu; başka bir dosyadayargılanan
ve suç ortağı olduğu ileri sürülen A.Ç.nin aleyhinde
beyanda bulunduğunu, talebine karşın bu kişiyi sorgulamasına imkân
tanınmadığını, sorgulama fırsatı tanınmadan elde edilen beyanların hükme esas
alındığını, böylelikle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
37. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında “tanık sorgulama hakkı”yla ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza
yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme,
lehine olan tanıkların da aleyhine olan tanıklarla aynı koşullar altında davet
edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı vardır. Sanığın;
hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru
yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu
sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından
gereklidir. Ancak başvurucuların tanıklara soru sorabilmesi, onlarla
yüzleşebilmeleri mutlak bir hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen
kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve
onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir
mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama
aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından
verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa"nın 36.
maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99,
20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B.
No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent
Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-77; İsmet Özkorul,
B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§44, 45).
38. Sonuç olarak somut bir yargılama öncesinde veya haricinde
elde edilen tanık ifadelerinin delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine
zarar verip vermediğini değerlendirmek için iki aşamalı bir test
uygulanmalıdır. İlk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi, geçerli bir
nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak ise okunmasıyla yetinilen
ifadenin karara götüren tek ya da belirleyici kanıt olması hâlinde savunma
haklarının adil yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp
sınırlandırılmadığına bakılacaktır (Abdurrahim Balur, B. No:
2013/5467, 7/1/2016, § 80).
39. Yukarıdaki değerlendirme yapılırken "geçerli
neden" şartı, öncelikli olarak gözetilmelidir. Çünkü tek veya yegâne ispat
unsuru olmasa dahi ifadesi hükme esas alınan bir tanığın geçerli bir neden
olmaksızın duruşmada dinlenmemesi tek başına adil yargılanma hakkına aykırılık
oluşturabilir. Kamu makamları bu nedenle ifadesi hükme dayanak yapılacak
tanıkların duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü
altındadır (Abdurrahim Balur, § 81).
40. Diğer yandan kural olarak savcılığın ileri sürdüğü bir
tanığın ifadesinin hükme esas alınması, bu tanığın mahkeme önünde dinlenmesini
ve sorgulanmasını gerektirirse de tanık ifadesinin görülen dava bakımından
"açıkça ilgisiz olması ya da ihtiyaç haricinde kalması" hâlleri saklı
tutulmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya,
B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 717; Cevat
Soysal/Türkiye, B. No: 17362/03, 23/9/2014, § 77). İddia tanıkları
açısından geçerli olan bu istisnanın doğrudan mahkemenin başvurduğu tanık ve
benzeri kişilere öncelikle uygulanacağının kabulü gerekir (Abdurrahim Balur, § 82).
41. Somut olayda başvurucu ve müdafii,
aynı olaydan ötürü başlatılan soruşturma kapsamında dosyası tefrik edilip başka
bir dosyada yargılanan ve aleyhte beyanda bulunan suç ortağı olan A.Ç.nin huzurda dinlenilmesi ve sorgulanması için talepte
bulunmuştur. Başvurucunun huzurda dinlenilmesini istediği A.Ç.,İstanbul11.
AğırCeza Mahkemesinde verdiği 24/3/2006 tarihli
ifadesinde "Ben işsizdim[.] Maltepe"de
D... Kıraathanesine gidiyordum. [B]urada Cezayir
AKGÜL ile tanıştım, bana elinde eroin olduğunu ve yurtdışına bunu götürecek bir
adam bulmamı istedi, paraya ihtiyacım vardı. [B]en de tanıdığım A. G.ye bu
teklifi yaptım. (...)" şeklinde beyanda bulunmuştur. Mahkeme,
tanık A.Ç.nin mahkûm olduğu mahkemede ifadesinin tespitedildiği gerekçesiyle talebi reddetmiştir.
42. Başvurucu hakkındaki gerekçeli karar incelendiğinde adı
geçen tanığın (A.Ç.)başvurucu aleyhine verdiği
ifadenin tek olmamakla birlikte belirleyici nitelikte delil olarak kabul
edildiği görülmektedir. İlk Derece Mahkemesi, bu kişinin ifadelerinin dosyaya
konulmasıyla yetinmiştir. Başvurucu aleyhinde beyanda bulunan A.Ç., diğer
sanıkların (özellikle başvurucunun) konumlarını ortaya çıkardığı gerekçesiyle
etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandırılmış ve cezasından yarı oranında
indirim yapılmıştır.
43. Başvurucuya, beyanları mahkûmiyette belirleyici ölçüde esas
alınan tanığı sorgulama veya sorgulatma imkânı verilmediğinden ve savunma
haklarının korunması için hiçbir tedbir alınmadığından başvurucunun hakları
Anayasa’nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucunun çelişmeli yargılama ilkesinin ve tanık sorgulama
hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı
kapsamındaki diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden
ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin(1)
ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
47. Başvurucu, yargılanmanın yenilenmesine karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
48. Başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkı kapsamında "çelişmeli yargılama ilkesinin" ve
"tanık sorgulama hakkının" ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
49. Çelişmeli yargılama ilkesinin ve tanık sorgulama hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa"nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkı kapsamında çelişmeli yargılama ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa"nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı
kapsamında tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin çelişmeli yargılama ilkesinin ve tanık
sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
26/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.