Esas No: 2014/7165
Karar No: 2014/7165
Karar Tarihi: 27/10/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HAYRETTİN PİŞKİN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/7165) |
|
Karar Tarihi: 27/10/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör Yrd. |
: |
Gizem Ceren
DEMİR KOŞAR |
Başvurucu |
: |
Hayrettin
PİŞKİN |
Vekili |
: |
Av. Ebru
DEĞİRMENCİ HÜSMENOĞLU |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 12 Eylül 1980 Askerî Müdahalesi döneminde kamu
görevlileri tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen işlem ve eylemler
nedeniyle yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı ile adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/5/2014 tarihinde Çanakkale İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 18/4/2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvurucu, 12/9/2010 tarihli referandumla Anayasa"nın geçici
15. maddesinin yürürlükten kaldırılması üzerine, 1983 yılının Şubat ayında Trabzon"da gözaltına alındığını, on beş gün
gözaltında kaldıktan sonra sırasıyla birer ay Selimiye ve Sultanahmet Ceza
İnfaz Kurumlarında kaldığını, bu süreler içerisinde çeşitli hakaret ve
işkencelere maruz kaldığını ileri sürerek öncelikle 23/9/2011 tarihinde
İçişleri Bakanlığından tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucunun tazminat
talebi reddedilmiştir.
5. Başvurucu, tazminat talebinin reddi üzerine, İçişleri
Bakanlığı aleyhine Çanakkale İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır.
6. Çanakkale İdare Mahkemesinin 19/11/2013 tarihli ve
E.2012/742, K.2013/788 sayılı kararıyla, başvurucunun uğradığını iddia ettiği
zararın somut bilgi ve belgelerle ortaya konulamadığı gerekçesiyle dava
reddedilmiştir.
7. Başvurucu tarafından anılan karara karşı yapılan itiraz,
Edirne Bölge İdare Mahkemesinin 31/3/2014 tarihli ve E.2014/1006, K.2014/824
sayılı kararıyla "... Borçlar
Kanunu"nun 72. maddesi ile belirlenen on yıllık genel zamanaşımı süresi
geçtikten çok sonra ve olay tarihinin üzerinden otuz yıla yakın bir zaman
geçtikten sonra yapılan başvurunun reddine ilişkin işlem üzerine açılan davanın
esasının süre aşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmadığı"
gerekçesiyle reddedilmiştir.
8. Anılan karar başvurucuya 22/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiş
olup başvurucu 22/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Bireysel başvuru dosyası kapsamında, başvurucunun tam yargı
davasına konu şikâyetlerine ilişkin bir ceza soruşturması yürütülüp
yürütülmediğine ilişkin veri bulunmamaktadır.
B. İlgili Hukuk
10. Anayasa’nın geçici 15. maddesi şöyledir:
“12
Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde,
yasama ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla
kurulu Milli Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş
hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma
Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali
veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir
yargı merciine başvurulamaz.
Bu
karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve
görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve
uygulayanlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
”
11. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu"nun "Doğrudan doğruya tam yargı
davası açılması" başlıklı 13. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl
ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak
haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen
veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden
itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu
sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 27/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu, 1983 yılının Şubat ayında Trabzon"da gözaltına
alındığını, on beş gün gözaltında kaldıktan sonra sırasıyla birer ay Selimiye
ve Sultanahmet Ceza İnfaz Kurumlarında kaldığını, bu süreler içerisinde çeşitli
hakaret ve işkencelere maruz kaldığını, Anayasa"nın geçici 15. maddesinin
kaldırılmasının ardından idareye tazminat istemiyle başvurduğunu, idarenin
anılan talebi reddetmesi üzerine açtığı tam yargı davasının ise süre aşımından
reddedildiğini belirterek yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı ile adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
14. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu her ne kadar açtığı tam yargı
davasının süre aşımı nedeniyle reddedilmesi sebebiyle işkence ve kötü muamele
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de tazminat ödenmesi imkanı
sağlamakla birlikte kötü muamele iddialarına ilişkin etkili başvuru yolu
olmadığı anlaşılan tam yargı davasının (Zeki
Güngör, B.No:
2013/8491, 31/3/2016, § 39) süre aşımı nedeniyle reddi ile sınırlı olan
başvurunun mahkemeye erişim hakkından incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
15. Anayasa"nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
16. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin korunması" kenar başlıklı 40. maddesi
şöyledir:
"Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi
kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki
haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre,
Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı
saklıdır."
17. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye
etkili erişim hakkını hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından biri
olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının ve başvuru
yapılabilmesi konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen
kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını
gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da
uygulamadaki belirsizliklerin, tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği
durumlarda bu hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B.
No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
18. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik
ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olmasını ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/64, K.2013/142,
28/11/2013).
19. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız
hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol açabilir.
Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça-
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz (Kemal İnan, B.No: 2013/1524, 6/10/2015, § 42).
20. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak
arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler
hukuk güvenliği ilkesi gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilemez. Anılan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle
güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzun
zaman önce meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerinin istenmesiyle
oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi
önemli ve meşru amaçlara hizmet ederler. Süre sınırlaması getiren bu
müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla
orantılı oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa"da yer alan hak arama
hürriyetini engellemiş sayılmazlar (Kemal
İnan, B.No:
2013/1524, 6/10/2015, § 43).
21. Somut olayda başvurucu, 12 Eylül 1980 döneminde meydana
geldiğini ileri sürdüğü olayların üzerinden otuz yılı aşkın bir zaman dilimi
geçmesinin ardından ilk kez 23/9/2011 tarihinde resmî makamlara başvuruda
bulunmuş, açtığı tam yargı davası, davanın esasının süre aşımı nedeniyle
görüşülmesinin mümkün olmaması nedeniyle reddedilmiştir (§ 7). Başvurucu,
anılan süre zarfında resmî makamlara başvuruda bulunmamış olmasını Anayasa"nın
geçici 15. maddesinde yer alan hükme dayandırmakta ve 12/9/2010 tarihli
referandum sonucu anılan maddenin yürürlükten kaldırılmasının ardından
başvuruda bulunduğunu belirtmektedir.
22. Anayasa Mahkemesi, Anayasa"nın geçici 15. maddesinin 12
Eylül 1980 döneminde oluşturulan hükûmetler ile meclisin karar ve
tasarruflarını yerine getiren kişi ve organları güvence altına aldığına ve kamu
görevlilerinin işledikleri kişisel suçlar ve hukuka aykırı fiiller bakımından
koruma sağlamadığına karar vermiştir (Zeycan
Yedigöl [GK], B. No: 2013/1566, 10/12/2015, § 41). Kaldı ki başvurucu da
daha önceki bir tarihte anılan iddialarını ileri sürdüğüne ve şikâyetlerinin
geçici 15. maddeye dayanılarak reddedildiğine dair herhangi bir karar veya
işlem örneği ibraz etmemiştir.
23. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle,
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle ve süresinde
idari ve yargısal makamlar önünde ileri sürülmesi, bu konuda sahip olunan bilgi
ve kanıtların zamanında anılan makamlara sunulması ve aynı zamanda bu süreçte
dava veya başvurunun takibi için gerekli özenin gösterilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16,17).
24. Başvurucunun, kanuni bir engel bulunmamasına rağmen resmî
makamlar önüne taşımadığı şikâyetlerine yönelik otuz yılı aşkın bir süre
sonunda açtığı davanın ilk derece mahkemesince, başvurucunun iddia ettiği olay
tarihi ile idareye yapılan başvuru tarihi dikkate alınarak usul kuralları
gereğince süre aşımından reddedilmesinin, mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede
zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren nitelikte olmadığı, dolayısıyla
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
25. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
27/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.