Esas No: 2014/3129
Karar No: 2014/3129
Karar Tarihi: 27/10/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BİLGİN ÖZKAYNAK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/3129) |
|
Karar Tarihi: 27/10/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör Yrd. |
: |
Yusuf Enes KAYA |
Başvurucu |
: |
Bilgin ÖZKAYNAK |
Vekili |
: |
Av. Murat ERGÜN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun hukuka aykırı olması ve makul süreyi
aşmasınedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/3/2014 tarihinde Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 6/7/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık başvuru hakkında görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2010/640 sayılı
soruşturma kapsamında İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde
ile görevli) 14/5/2012 tarihli ve 2012/18 Sorgu sayılı kararı ile başvurucunun
devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme ve suç işlemek amacıyla
örgüt kurma suçlarından "suçların
niteliği, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların mevcudiyeti,
mevcut delil durumu, delillerin henüz tamamen toplanmamış olması, delilleri yok
etme, gizleme ile kaçma hususunda kuvvetli ve ciddi şüphe olması ve atılı
suçların kanunda öngörülen ceza miktarları dikkate alınarak" tutuklanmasına
karar verilmiştir.
7.Başvurucunun da dâhil olduğu toplam 357 şüpheli hakkında İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK mülga 250. madde ile görevli) 6/1/2013 tarihli
ve E.2013/3 sayılı iddianamesi ile kamu davası açılmıştır.
8. Başvurucunun suç işlemek için örgüt kurma, hukuka aykırı
olarak kişisel verileri kaydetme ve yasak bilgileri temin etme suçlarından
cezalandırılması talep edilmiştir. İddianamede başvurucu ile ilgili şu
değerlendirmede bulunulmuştur:
"Örgüt lideri şüpheli
Bilgin ÖZKAYNAK’tan ele geçirilen ve şifresi teknik imkânlarla kırılarak elde
edilen PANDORA isimli veri tabanının bütün şüphelilerden elde edilen diğer
dijital suç unsurlarını da içerdiğinden suç örgütünün arşivi niteliğinde olduğu
anlaşılmış, PANDORA veri tabanının içeriği incelendiğinde ise, örgütün
hiyerarşisi ve işleyişi konusunda bazı tespitlere ulaşılmıştır.
Elde edilen verilerin incelenmesinde; şüpheli
Bilgin ÖZKAYNAK’ın örgütün tek lideri ve otoritesi konumunda olduğu, kendisine
bağlı olarak görev yapan 9 koordinatörün bulunduğu, Veri_1 olarak adlandırılan
bölümde bulunan isimlerin Koordinatörlere bağlı olarak faaliyet yürüten örgüt
mensupları olduğu ve her bir örgüt mensubunun hangi koordinatöre bağlı
bulunduğunun Veri_1 içerisinde ayrı ayrı belirtildiği, koordinatörlere bağlı
olarak faaliyet gösteren ve Veri_1 bölümünde yer alan örgüt mensuplarının da
ayrıca irtibatlı oldukları ve bilgi-belge temininde kullandıkları kişilerin
olduğu, koordinatörler arasında, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde her bir
Kuvvet Komutanlığına göre bir iş bölümünün bulunduğu ve her bir koordinatörün
altında kuvvet komutanlıklarına göre gruplanmış örgüt mensupları ve onların irtibat
halinde bulunduğu diğer şüphelilerin yer aldığı tespit edilmiştir.
...
Şüpheliden elde edilen bir kısım
bilgi/belgenin niteliği için Genelkurmay Başkanlığına yazılan yazıya, 2013/1
sayılı iddianame düzenlendikten sonra 31/01/2013 tarihinde verilen cevapta; 12
adet bilgi/belgenin TCK 327/1 md. , 1 adet bilgi/belgenin TCK 327/1,2 md. , 15
adet bilgi/belgenin de TCK 334/1,2 md. kapsamında olduğunun belirtildiği
görülmüştür.
Ayrıca, suç örgütü üyelerinden ele geçen
bilgi/belgelerin niteliğinin tespitiyle ilgili sorulara, Genelkurmay Başkanlığı
tarafından verilen cevaplarda, çok sayıda bilgi/belgenin; “Devletin güvenliği
veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli
kalması gereken bilgiler” (TCK 327/1,2 maddesi kapsamında bilgiler), çok sayıda
bilgi/belgenin de “Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya
askerî hareketlerini tehlikeye koymuş bilgiler” (TCK 334/1,2 maddesi kapsamında
bilgiler) olduğunun belirtildiği görülmüştür. Soruşturma kapsamında şüphelinin
çok sayıda mağdurun kişisel verilerini kaydettiği tespit edilmiştir.
Sonuç olarak; Şüphelinin, suç örgünün kurucusu
ve yöneticisi olduğu, devlet güvenliğine ilişkin bilgileri temin ettiği,
yasaklanan bilgileri temin ettiği, çok sayıda mağdurun kişisel verilerini
“örgütün müşteki ve mağdurlara yönelik eylemleri” bölümünde anlatıldığı şekilde
kaydettiği, bu suretle kişisel verileri kaydetme, devletin güvenliğine ilişkin
bilgileri temin etme ve yasaklanan bilgileri temin suçlarını işlediği, ayrıca
örgüt yöneticisi olması nedeniyle örgüt üyesi şüphelilerin örgüt adına
işledikleri diğer suçlardan da sorumlu olduğu toplanan deliller ve tüm evrak
kapsamından anlaşılmıştır."
9.Yargılamanın yapıldığı İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesince
E.2013/9 sayılı dosya kapsamında 29/1/2013 tarihli kararla, arasında
başvurucunun da bulunduğu tutuklu sanıkların tutukluluk hâllerinin devamına
karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Tutuklu sanıkların devletin güvenliğine
ilişkin muhtelif dereceli gizli askeri bilgi ve belgeleri temin etme amacıyla
kurulduğu iddia olunun suç örgütünün faaliyetleri kapsamında muhtelif dereceli
gizli askeri bilgi ve belgeleri temin ettiklerine dair iddia bulunduğu, bu
bağlamda soruşturma dosyası içinde usulüne uygun olarak mahkeme kararlarına
istinaden yapılan aramalarda elde edilen bilgisayarlar ve içeriğindeki
özellikle pandora adı verilen veri tabanında bulunan bilgi ve belgeler
bulunduğu, devletin güvenliğine ilişkin gizli bilgi ve belgeler olduğuna dair
yetkili kurumlardan alınan yazı cevapları, iletişim tespit tutanakları, yapılan
aramalarda ele geçirilen diğer belge ve dokümanların yüklenen suçların, burada
tekrarına yer ve zaman darlığı nedeniyle gerek görülmeyen atıflarla sanıklarca
atılı suçlamaların işlendiğine dair kuvvetli şüphe sebeplerini oluşturduğu,
bazı belgelerin nitelik değişikliği ile tutuklama sevk maddelerinde
öngörülenlerden daha düşük dereceli nitelik arzettiği, ancak henüz tüm
delillerin toplanmadığı, bir kısım şifrelerin henüz çözülmediği ancak
C.Savcılığı adına çalışmaların sürdürüldüğü, elde edilenlerin yönü ile
yapılacak yargılama sürecinde henüz sanıkların da savunmalarının alınmamış
olduğu, aleyhlerine yeni bir delil elde olunamadığı takdirde, açılan dava
kısmına münhasır bir kısım sanıkların yönü ile tecziye sevk maddelerine göre
bihhakın veya adli kontrol yöntemlerinden birisi ile tahliyelerinin devam eden
aşamalarda gerekebileceği, ancak aşama itibariyle bir kısım delillerin henüz
toplanılmamış (ve) sanık savunmalarının henüz alınmamış ol(duğu), duruşmanın henüz
tensip aşamasında bulunduğu anlaşılmış, [sanıkların
tutukluluk hâllerinin devamına karar vermek gerekmiştir]."
10.İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesince (TMK mülga 10. madde ile
görevli) 14/2/2014 tarihinde E.2013/9 sayılı dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Bir kısım sanıklar
hakkındaki usulüne uygun hâkim kararları ile yapılan iletişimin tespiti
tutanakları, teknik takipler, HTS kayıtları, müşteki ve mağdur beyanları,
usulüne uygun hâkim kararları ile yapılan aramalar sonucunda sanık Bilgin
Özkaynak"da ele geçirilen taşınabilir bellek, yine aynı sanığın çiftlik evinde
yapılan aramada ele geçirilen harddisk, sanık N.K."dan elde edilen harddiskler,
sanık O.S."den ele geçirilen harddiskler, sanık S.K."den ele geçirilen
harddisk, sanık F.A."dan ele geçirilen harddisk, sanık S.Ö."den ele geçirilen
harddisk, sanık O.S"dcn ele geçen ... marka ... model ... seri nolu 160 gb
kapasiteli "engin" ismi verilmiş ve içerik itibarıyla sanık E.K"ya
ait olduğu değerlendirilen harddisk, sanık S.A."dan ele geçirilen harddisk,
sanık H.O."dan ele geçirilen harddisk ile bazı sanıklarda ele geçirilen
harddisk ve harici bellekler ile içeriklerinde yer alan; Devletin arşivlerinde
olması ve çok gizli kalması gereken aralarında devletin güvenliği, iç ve dış
siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken evrakın
da bulunduğu çok sayıda bilgi ve belgeler, bir çok TSK mensubu, kamu görevlisi
ve bürokratın özel hayatına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri ihtiva eden
fişlemeler, şantaj amaçlı gizli çekimler, üst düzeyde korunması gereken devlet
erkanının korunma planları ve evlerinin krokileri, bazı yabancı ülkelerin
kullanımına hazırlandığı ileri sürülen bilgi ve belgeler, askeri servis
güzergâhlan ve askeri binalara ilişkin bilgi ve krokiler, askeri haritalar,
servislere düzenlenecek silâhlı eylemlere ilişkin notlar, olası bir savaşta
düşmanın eline geçmesi halinde devleti zor durumda bırakacak bilgiler,
uçakların düşürülmesine ilişkin eylem planlanına dair veriler, sanıkların
eylemlerini nasıl gerçekleştireceklerine dair talimatlar ile örgütsel
dokümanların sanıklar hakkında CMK 100/1 maddesinde sayılan kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olgular niteliğinde bulunduğu,
Sanıkların üzerlerine atılı birden çok suçun
bulunması, atılı suçların niteliği, keza sanıkların iddianamede anlatılan
eylemlerinin sübut bulması halinde bilgilerin niteliğine göre iddianamede
belirtilen suçlamalara ek olarak TCK."nın 329 ve 336. maddelerinde tanımlanan
suçları da oluşturma ihtimalinin bulunduğu, bu ihtimalin gerçekleşmesi
durumunda gerçek içtima kuralları uyarınca iddianamede belirtilen suçlamalara
ek olarak sanıklar hakkında TCK."nun 329 ve 336. maddelerinin de uygulanmasının
ve dolayısıyla suçların sayı ve nitelik olarak vasfının tüm tutuklu sanıklar
aleyhine değişme olasılığının bulunduğu, TCK."nun 329/1 fıkrasında düzenlenen
suçun alt sınırının 5 yıl, üst sınırının 10 yıl hapis cezası, TCK."nun 329/2
fıkrasındaki suçun alt sınırının 10 yıl, üst sınırının 15 yıl hapis cezası,
TCK."nun 336/1 fıkrasındaki suçun alt sınırının 3 yıl, üst sınırının 5 yıl
hapis cezası, TCK."nun 336/2 fıkrasındaki suçun alt sınırının 10 yıl, üst
sınırının 15 hapis cezasını gerektirdiği, ele geçirilen gizlilik dereceli
bilgi/belgeler hakkında Genelkurmay Başkanlığından suç vasfının tayin ve
tespiti açısından aynntılı inceleme/değerlendirme raporunun alınması
zaruretinin olduğu ve bu amaçla merciinden düzenlenecek raporların
beklenildiği, sanık Bilgin Özkaynak"ın evinde ele geçirilen harici harddiskte
bulunan pandora adlı veri tabanı ile sanıklarda ele geçirilen dijital
materyaller üzerinde bilirkişi incelemesinin henüz ikmal edilmediği,
Mahkememizce bu hususlarda yapılacak işlemlerin sonucunun beklenmesinin
yargılamanın gereği olduğu, bu anlamda delillerin henüz tam olarak toplanmamış
olduğu, öte yandan iddia edilen suç örgütünün yapısı, işleyişi, faaliyetleri ve
etki alanı ile sanıkların konumları dikkate alındığında, serbest bırakılmaları halinde
ayrıntılı raporların isteneceği Genelkurmay Başkanlığı nezdinde baskı
uygulayarak hazırlanacak rapor ve değerlendirmelerin sağlıklı bir şekilde
yapılmasını engelleme ihtimalinin bulunduğu, bu şekilde delilleri karartma
ihtimalinin olduğu, bu bağlamda CMK 100/(2-b)/l ve 2"de belirtilen tutuklama
nedenlerinin mevcut olduğu, Avrupa İnsan Haklan Mahkemesinin tutukluluk tedbiri
konusundaki yerleşik karar ve gerekçelerinde, kişinin adaletin işleyişine
müdahale etme riski olan hallerde tutukluluk tedbirinin uygulanabileceğinin
belirtilmiş olduğu, dava dosyasında AİHM"nin belirttiği bu kriter ve ölçütlerin
yukarıda belirtildiği şekilde gerçekleştiği,
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde
tutuklamanın bu aşamada ölçülü olduğu ve tutuklamadan beklenen gayenin adli
kontrol hükümleri ile sağlanamayacağı anlaşılmakla
[tutukluluk halinin devamına karar verildi]"
11. Başvurucunun bu karara yönelik itirazı, Bursa 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin (TMK mülga 10. madde ile görevli) 21/2/2014 tarihli ve 2014/91
Değişik İş sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin
ilgili bölümü şöyledir:
"Tüm dosya kapsamı ve
sanıklar müdafiinin tahliye taleplerine ilişkin itiraz dilekçelerinin
incelenmesi sonucu;
1-Kuvvetli Suç Şüphesi Olarak: (CMK 100/1)
Dosya kapsamı ve özellikleele geçen
"pandora" isimli dijital materyal içeriği, bilgisayar kayıtları,
iletişim tespit ve fiziki takip tutanakları ile sanık Bilgin Özkaynak’ta ele
geçirilen taşınabilir bellek, sanıklar N.K., O.S., S.K., F.A.’dan ele geçirilen
harddiskler ile, sanık O.S.’den ele geçen ... marka ... model ... seri nolu 160
gb kapasiteli "Engin” ismi verilmiş ve içerik itibarıyla sanık E.K.’ye ait
olduğu değerlendirilen harddiskin içeriklerinde birçok kamu görevlisinin özel
hayatına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri ihtiva eden fişlemeler, gizli
çekimler bulunması, yine aralarında devletin iç ve dış güvenliğe ait evrakın da
bulunduğu gizli kalması gereken çok sayıda bilgi ve belgeler ile devlet
adamlarının koruma planları ve evlerinin krokilerinin yanı sıra bazı yabancı
ülkelerin kullanımına hazırlandığı ileri sürülen bilgi ve belgeler olması,
servis güzergahları ve askeri binalara ilişkin krokiler, askeri haritalar,
servislere düzenlenecek silahlı eylemlere ilişkin notlar, uçakların düşürülmesine
yönelik eylem planlarına ilişkin verilerin de ele geçen dijital materyallarda
yer aldığı gözetildiğinde ve yine bu aşamada elde edilen belgeler konusunda
devletin güvenliğine ilişkin yetkili kurum ve kuruluşlardan alınan yazı
cevapları ile sanıkların ve mağdurların aşamalardaki ifadeleri de
değerlendirildiğinde C.M.K."nun 100/1. maddesi gereğince itiraz eden sanıkların
üzerine atılı eylemleri gerçekleştirdiğine dair kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu,
2-Tutuklama Nedenlerinin Varlığı Olarak:(CMK
100/2)
Sanıkların üzerine atılı olan eylemlere ve ele
geçen belgelerin içeriğine göre söz konusu belgelerin bu aşamada toplanan
delilere göre nitelendirilmesine, yine bu nitelendirilmeye göre suç vasıflarına
ve sevk maddelerine göre C.M.K."nın 100/2.maddesindeki tutuklama nedenlerinin
bulunduğu,
3-Tutuklama Tedbirinin Ölçülü Olduğuna
İlişkin:
İtiraz eden sanıklarla ile birlikte toplam 357
sanık hakkındadevletin güvenliğine ilişkin muhtelif dereceli gizli askeri bilgi
ve belgeleri temin etme amacıyla kurulan suç örgütünün faaliyetleri kapsamında
muhtelif dereceli gizli askeri bilgi ve belgeleri temin ettiklerine dair açılan
davada sanıkların üzerlerine atılı eylemler itibariyle sözkonusu belgelerin bu
aşamada toplanan delilere göre nitelendirilmesine, yine bu nitelendirilmeye
göre suç vasfına ve sevk maddesine göre (TCK 327/2maddesinin müebbet hapis
cezasını gerektirmesi) bu aşamada eylemlerin haksızlık ve hukuka aykırılık
boyutu nazara alındığında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yüklenen suçun
işlendiğine dair kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması halinde tutukluluk
tedbirinin uygulanabileceğine ilişkin yerleşik karar ve gerekçelerine göre de,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin belirttiği tutuklama tedbirine ilişkin kriter
ve ölçütlerin mevcut olduğu, bu itibarla tutuklama tedbirine nazaran başka adli
kontrol terbirlerinin yetersiz kalacağıkanaatine varılmakla [itirazın
reddine karar verildi]."
12.Başvurucu 10/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Başvurucu hakkındaki dava, İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2013/19 sayılı dosyası üzerinde yürütülmeye başlanmış ancak 21/2/2014 tarihli
ve 6526 sayılı Kanun"un 1. maddesiyle 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu"nun 10. maddesi ile görevli mahkemelerin kaldırılması üzerine
İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir.
14.Başvurucu 4/7/2014 tarihinde tahliye edilmiştir.
15. İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi 26/2/2016 tarihli ve
E.2014/100, K.2016/37 sayılı kararıyla tüm sanıkların beraatine karar
vermiştir.
16. Anılan karar, başvurucu tarafından 4/3/2016 tarihinde temyiz
edilmiş ancak başvurucu 11/6/2016 tarihli dilekçesiyle temyizden feragat
etmiştir.
B. İlgili Hukuk
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 135.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hukuka aykırı olarak kişisel verileri
kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir."
18. Aynı Kanun"un 220. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek
amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye
sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması
halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak,
örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir."
19. Aynı Kanun"un 327. maddesi şöyledir:
"(1) Devletin güvenliği veya iç veya dış
siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken
bilgileri temin eden kimseye üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
(2)
Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş
etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuşsa müebbet hapis cezası
verilir."
20. Aynı Kanun"un 334. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Yetkili makamların kanun ve düzenleyici
işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması
gereken bilgileri temin eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası
verilir."
21.4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun
100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturuyorsa."
22.5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
" (1) Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler.
..."
23. Aynı Kanun’un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 27/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesinin bulunmadığını, hukuka
aykırı olarak elde edilmiş delillerle suçlandığını, yalnızca dijital delillere
dayanılarak tutuklandığını, el konulan dijital delillerin yedeklerinin
alınmaması nedeniyle bu delillerin hukuka aykırı elde edilmiş olduğunu,
tutukluluğun devamı kararlarının gerekçelerinin tekrar niteliğinde olup ilgili
ve yeterli olmadığını belirterek Anayasa"nın 19. ve 141. maddesindeki
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliye talebinde bulunmuştur.
Başvuru formunda tazminat talebinin saklı tutulduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
26.Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeni
bulunmadığı hâlde hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillere dayanılarak
tutuklandığını ileri sürmüştür.
27.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
28. Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa"nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
29. Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok
etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi
tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla
tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi
öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır.
Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın
kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı
delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın
kendine özgü şartlarına bağlıdır (Hanefi
Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 46).
30.Ancak bu nitelemeye bağlı olarak kişinin suçla itham
edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde
toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen
soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini
oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli
süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna göre suç isnadına esas
teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının
sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak
olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (Hanefi Avcı, § 47).
31.Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun"un 100. ve devamı maddelerinde
düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi, ancak hakkında suç işlediğine dair
kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin
bulunması hâlinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu
da belirtilmiştir. Buna göre (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya
kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa, (b) şüpheli veya sanığın
davranışları 1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur
veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlar bir liste hâlinde belirtilmiştir (Hanefi Avcı, § 48).
32.Diğer yandan Anayasa"da yer alan hak ve özgürlükler ihlal
edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da
maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele
alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara
uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun
veya Anayasa"ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık
bir keyfîlik hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların
bireysel başvuruda incelenmesi gerekir. Aksinin kabulü bireysel başvurunun
Mahkemeye getiriliş amacıyla bağdaşmaz (Murat
Narman, § 48).
33.İlk tutuklamaya ilişkin yargısal denetimde kişinin bir suç
işlemiş olabileceğine dair inandırıcı nedenlerin bulunup bulunmadığıyla ve
özgürlükten yoksun bırakmanın bu bağlamda hukukiliğiyle ilgili sınırlı bir
inceleme yapılmaktadır. Bu kapsamda bir suçun işlenmiş olabileceğine ilişkin
ciddi belirtilerin varlığı ilk tutma bakımından yeterli olabilir (Hikmet Kopar ve diğerleri, B. No:
2014/14061, 8/4/2015, § 84).
34. Başvurucu, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/5/2012
tarihli kararı ile devletin güvenliği için gizli kalması gereken bilgileri
temin etme ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarından tutuklanmıştır.
Mahkemece başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren somut olguların bulunduğu belirtilmiş; tutuklama kararında
delillerin toplanmamış olması, suçun niteliği, kaçma şüphesinin bulunması
nedenlerine dayanılmıştır (bkz. § 6). Başsavcılıkça 6/1/2013 tarihinde
başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamede, başvurucuya isnat
olunan suçlara ilişkin değerlendirmelere yer verilmiştir (bkz. § 8). Dava
dosyası, iddianame ile başvurucuya isnat edilen eylemler, deliller ve başvurucu
hakkında verilen tutuklama kararındaki gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı
delillerin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
35. Başvurucu, ayrıca tutuklanmasına dayanak delillerin hukuka
aykırı yöntemle elde edildiğini ileri sürmüştür. Somut olayda dijital delillere
el konulurken verilerin yedeklenmemesi ve imajlarının alınmaması nedenleriyle
bu delillerin hukuka aykırı yöntemlerle elde edildiği iddia edilmiştir.
36.Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli
olup olmadığını, delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında değildir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 27).
37.Delilleri değerlendirme yetkisi kural olarak yargılamayı
yürüten mahkemeye ait olmakla birlikte koruma tedbiri niteliğindeki bir kararın
icrasının hukuka aykırı şekilde gerçekleştirilmesi ile elde edilen delillerin
tek ve belirleyici delil olarak yargılamada kullanılması ve bu delillere göre
bir karar verilmesi hâlinde bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyeti
zedelenebilir (Yaşar Yılmaz, B.
No: 2013/6183, 19/11/2014, § 19).
38. Yargılama süreci devam ederken el koyma işlemine dayanılarak
elde edilen dijital delillerin hukuka uygun bir delil olup olmadığı konusunda
hukuki bir kesinliğin yapılacak yargılama ve kanun yolu incelemesi sonucunda
ortaya çıkacağı, ilk tutuklama açısından tutuklama tarihindeki delil durumuna
bakılması gerektiği anlaşılmaktadır.
39. Bu durumda aynı dava sürecine ilişkin iddiaların farklı
düzlemlerde hem Anayasa Mahkemesince hem de derece mahkemeleri tarafından
yargısal incelemeye tabi tutulması, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurudaki
ikincil nitelikteki rolüne uygun olmayacağından başvurucunun anılan iddiasının
bu aşamada bireysel başvuruda incelenmesi mümkün görülmemiştir.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe
katılmamışlardır.
2. Tutuklamanın Makul
Süreyi Aştığına İlişkin iddia
41.Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır."
42. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir."
43. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
44. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
45. 5271 sayılı Kanun"un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna
uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin, maddi ve
manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin
bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte
aynı Kanun"un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini
izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir.
46. Anayasa Mahkemesince son dönemde verilen kararlarda
tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
başvurucu tahliye edilmiş veya ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûmiyetine
karar verilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun"un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğu belirtilmiştir (Erkam
Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016,§§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500,
29/9/2016, §§ 33-45).
47. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 4/7/2014
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun Kanun"da
öngörülen azami süreyi ve makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada da incelenebilir. Nitekim
Anayasa Mahkemesi içtihatları, bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın
esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak
dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun Kanun"da öngörülen azami süreyi
ve/veya makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine
tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun"un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
"ikincil niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır. Başvuruya
konu davada yargılanan başka sanıklar tarafından yapılan bireysel başvuruda
(Genel Kurul No: 2013/2312) başvurucuların tutukluluğun makul süreyi aştığı
şikâyetleri kabul edilebilir bulunmuş ve Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Ancak somut olayda Yargıtay
kararlarının yerleşik bir uygulamaya dönüştüğünden bahisle makul süreyi aşan
tutukluluk sürelerine ilişkin asıl davanın sonuçlanması veya bu davada
verilecek kararın kesinleşmesi beklenmeksizin 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi
uyarınca tazminat talebinde bulunulmasının mümkün olduğu şeklindeki yeni
içtihat doğrultusunda tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetine ilişkin
olarak esasa girmek mümkün olmamıştır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığı iddialarına ilişkin olarak, yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe
katılmamışlardır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki
olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Serdar ÖZGÜLDÜR ve
Osman Alifeyyaz PAKSÜT"ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Tutukluluğun makul
süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Serdar
ÖZGÜLDÜR ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT"ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
27/10/2016 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurucunun da içinde bulunduğu ve kamuoyunda “İzmir Askeri
Casusluk Davası” olarak bilinen dava münasebetiyle 14.5.2012 tarihinde
tutuklandığı, 4.7.2014 tarihinde tahliye edildiği, böylelikle 2 yıl 2 ay
tutuklu kaldığı, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26.2.2016 tarihli kararıyla
tüm sanıkların (toplam 357 sanık) beraatine karar verildiği; bu kararın
Yargıtay 16. Ceza Dairesince 22.10.2016 tarihinde onandığı ve beraat hükmünün
(başvurucu dahil) tüm sanıklar yönünden kesinleştiği dosya kapsamından
anlaşılmaktadır.
Başvurucu hakkındaki tutuklamanın hukuki olduğu yönündeki
çoğunluk kararında, yargılama süreci devam ederken el koyma işlemine
dayanılarak elde edilen dijital delillerin hukuka uygun bir delil olup olmadığı
konusunda henüz hukuki bir kesinliğin ortaya çıktığının söylenemeyeceği, bunun
ancak kanun yolu incelemesi sonucunda netleşebileceği belirtilerek, başvurun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
Başvurucunun çiftlik evinde yapılan aramada ele geçirildiği ve
el konduğu belirtilen “Pandora” adlı veri tabanıyla ilgili olarak emniyet
birimlerince yedeklemesi yapılmamış, sanığa (başvurucuya) ve müdafiine bunun
bir kopyası verilmemiş ve bilahare emniyetçe şifresinin kırılarak içeriğine
ulaşıldığı belirtilerek, yine emniyetçe tek taraflı olarak Savcılığa ibraz
edilen içerik bilgileri esas alınarak sanık hakkında dava açılmış ve
tutuklanmıştır. Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK), Bilgisayarlarda, bilgisayar
programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma “başlıklı 134 ncü
maddesinde “…Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine el koyma işlemi sırasında,
sistemdeki bütün verilerin yedeklemesi yapılır… alınan yedekten bir kopya
çıkarılarak şüpheliye veya vekiline verilir ve bu husus tutanağa geçirilerek
imza altına alınır. Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine el koymaksızın da,
sistemdeki verilerin tamamının veya bir kısmının kopyası alınabilir. Kopyası
alınan veriler kâğıda yazdırılarak, bu husus tutanağa kaydedilir ve ilgililer
tarafından imza altına alınır.” denilmektedir. CMK’nun bu emredici açık hükmüne
rağmen başvurucunun çitliğinde ele geçirildiği söylenen Pandora isimli
bilgisayar veri tabanının yedeklenmesi yapılmadan ve bir kopyası kendisine ve
müdafiine verilmeden elde edilen verilerin, Anayasanın 38 nci maddesindeki “
Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez” hükmü
karşısında “kanunsuz delil” mahiyetinde olduğu açık olup; bu “delil” e dayalı
bir tutuklama da, verildiği andan itibaren hukuka aykırıdır. İşaret edilen
Anayasa ve yasa hükümleri karşısında, Anayasanın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasının ihlâlinin mevcut olduğu görülmektedir.
Öte yandan, tamamen hukuka aykırı bir tutuklamanın varlığı ve bu
davaların belli bir terör örgütü mensuplarınca kurgulanmış bir kumpasa
dayandığının yargı kararıyla ortaya konulması karışışında; CMK’nun 141.
maddesinde öngörülen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun bir telafi
sağlayabileceği yolundaki çoğunluk görüşüne katılmaya da imkân görülmemiş ve
tutuklamanın makul süreyi aştığı, dolayısiyle de Anayasanın 19. maddesinin
yedinci fıkrasının ihlâlinin de gerçekleştiği kanaatine varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, başvurucu yönünden hem tutuklamanın hukuki
olmadığı hem de tutuklamanın makul süreyi açtığı, Anayasa’nın 19/3,7 maddesinin
ihlâl edildiği kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına
katılamıyoruz.
Üye Serdar ÖZGÜLDÜR |
Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT |