Esas No: 2014/1297
Karar No: 2014/1297
Karar Tarihi: 27/10/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HASAN OMAÇ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/1297) |
|
Karar Tarihi: 27/10/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Hüseyin
TURAN |
Başvurucu |
: |
Hasan OMAÇ |
Vekili |
: |
Av. Mehdi
ÖZDEMİR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve yargılamanın
makul sürede bitirilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil
yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/1/2014 tarihinde Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 24/3/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı 31/3/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu ile birlikte otuz üç şüpheli hakkında silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca E.2010/2674
sayılı dosya üzerinden yürütülen soruşturma kapsamında bir kısım şüpheli
19/4/2011 tarihinde gözaltına alınmıştır.
8. Başvurucunun başka bir ilde çalışması nedeniyle 19/4/2011
tarihli gözaltı kararı infaz edilememiş ve bu nedenle başvurucu hakkında
10/6/2011 tarihinde yakalama kararı çıkarılmıştır.
9. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17/6/2011
tarihli iddianameyle başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla
birlikte örgüte yardım etme suçunu işlediği iddiasıyla Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
10. İddianamenin başvurucu ile ilgili kısmı şöyledir:
"...Şüphelinin bölgede faaliyette bulunan
teröristleri tanıdığı, onlarla görüştüğü, onlara erzak temin ettiği, örgüt
mensuplarına bölgede konuşlu bulunan ve operasyon icra eden güvenlik güçleri
hakkında istihbari bilgiler verdiği anlaşılan
eyleminin örgüte üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme suçunu oluşturduğu [anlaşılmıştır]."
11. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince 1/7/2011 tarihinde
yapılan tensip incelemesinde başvurucu hakkında çıkarılan yakalama kararının
infazının beklenmesine ve duruşmanın 23/9/2011 tarihine ertelenmesine karar
verilmiştir.
12. Mahkemece ilk duruşma 23/9/2011 tarihinde yapılmıştır. Bu
celsede tutuklu olan sanıkların savunmaları alınmıştır. Mahkemece hakkında
yakalama kararı çıkarılan başvurucu ile birlikte diğer sanıklar için yazılan
müzekkerelerin beklenmesi, yargılamaya katılmayan sanıklar hakkında zorla
getirme emri çıkarılması, sanıkların ses örneklerinin alınması, aynı yer
Mahkeme ve Savcılığından yargılamaya konu dava ile ilgili dosyalarının
istenmesi için duruşma ertelenmiştir.
13. Başvurucu 8/10/2011 tarihinde yakalanmış ve aynı gün
çıkarıldığı Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince savunması alındıktan sonra silahlı terör örgütüne üye
olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan
tutuklanmıştır.
14. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince 25/11/2011 tarihinde
yapılan duruşmada sanıkların ses örnekleri üzerinde bilirkişi incelemesi
yaptırılması, gizli tanıkların dinlenmesi, haklarında yakalama kararı bulunan
sanıklar için yazılan müzekkerelerin beklenmesi nedeniyle duruşmanın
ertelenmesine karar vermiştir.
15. Bireysel başvuru tarihine kadar başvuru konusu davayla
ilgili olarak on beş duruşma yapılmıştır. 20/12/2013 tarihli duruşmada
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş ve Cumhuriyet savcısına
esas hakkındaki mütalaasını sunması için süre verilmiştir.
16. Başvurucu, tutukluluğun devamına ilişkin karara itiraz
etmiş; itirazı inceleyen Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/12/2013
tarihli ve 2013/732 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucunun itirazının reddine
karar verilmiştir.
17. Bu karar, başvurucuya 6/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu29/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Başvurucu hakkındaki dava 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle özel yetkili mahkemelerin görevlerinin son bulması
üzerine Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiş ve E.2014/163 sayısına
kaydedilmiştir.
20. Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesince 9/4/2014 tarihinde yapılan
tensip incelemesinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir.
21. Başvurucu, Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/5/2014
tarihli kararıyla tahliye edilmiştir.
22. Yargılama sonucunda 27/5/2014 tarihli kararla başvurucunun yasa
dışı PKK terör örgütüne yardım etmek suçundan 4 yıl 8 ay 7 gün hapis cezasıyla
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
23. Söz konusu karar, başvurucu tarafından temyiz edilmiş olup
dava temyiz aşamasında derdesttir.
B. İlgili Hukuk
24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Tutuklama kararı" kenar
başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından,
kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir. Bu
istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
25. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
26. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır
ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle
ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır
ceza mahkemesinde karara bağlanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 27/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
28. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 4/5/2011
tarihinden itibaren tutuklu bulunduğunu, tutukluluğun devamına dair kararların
gerekçeden yoksun vebasmakalıp olduğunu, 2 yıl 3
aydır tutuklu bulunduğunu, tutukluluğun ve yargılamanın makul süreyi aştığını
belirterek Anayasa"nın 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
29. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun makul süreyi
aşması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali ile makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle başvurucunun
şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası ve 36. maddesinin
birinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
1- Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu, tutukluluğun makul süreyi aştığını ileri
sürmüştür.
31. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
33. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar
tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
34. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
35. 5271 sayılı Kanun"un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna
uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin, maddi ve
manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin
bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte
aynı Kanun"un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme
tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği
belirtilmektedir.
36. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa (ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak) 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu belirtmiştir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016,§§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
37. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 23/5/2014
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun"un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan
başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun "ikincil niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel
başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul
Sürede Sonuçlandırılmadığına İlişkin İddia
39. Başvurucunun yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı
şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından buiddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
40. Makul sürede yargılanma hakkı, Anayasa"nın 36. maddesi ile
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 39).
41. Anayasa"nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin
(Sözleşme) 6. maddeleri uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların
da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır.
İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama
aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik
incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer
(B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014,
§ 31).
42. Başvuru konusu olayda 19/4/2011 tarihinde silahlı terör örgütüne
üye olma suçuna katıldığı gerekçesiyle başvurucu hakkında gözaltına alma kararı
alınmış ve başvurucu 8/10/2011 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında bu
suçu işlediği iddiasıyla adli soruşturma başlatılmış olup isnat olunan suç
hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu
hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa"nın 36. maddesinin güvence
kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B.E.,§ 32).
43. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili
uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural
olarak kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından
bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi
tedbirlerin uygulandığı andır. Somut olayda başvurucu hakkında 19/4/2011
tarihinde gözaltı kararı verilmiş, bu kararın infaz edilememesi üzerine
10/6/2011 tarihinde yakalama emri çıkarılmıştır. Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığınca düzenlenen 17/6/2011 tarihli iddianameyle başvurucu hakkında
kamu davası açılmış, yargılama aşamasında 8/10/2011 tarihinde yakalanan
başvurucu aynı tarihte tutuklanmıştır. Bu itibarla eldeki başvuru açısından
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı olarak başvurucu hakkında
iddianameyle kamu davasının açıldığı 17/6/2011 tarihinin esas alınması
gerekmektedir. Sürenin bitiş tarihi ise suç isnadına ilişkin nihai kararın
verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama
faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan
değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve
diğerleri, § 52; B.E.,
§ 34). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi
yargılama devam ettiğinden inceleme tarihi olan 27/10/2016"dır.
44. Başvurucuya bir suçun isnat edildiği (başvurucu hakkında
kamu davasının açıldığı) 17/6/2011 tarihi ile bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarih arasında geçen süre yaklaşık 5 yıl 4 aydır.
45. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin
olarak mutlak bir süreye göre değerlendirme yapılmamakta her davanın özelliğine
göre makul sürenin aşılıp aşılmadığı incelenmektedir. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve
diğerleri, §§ 41-45). Söz konusu yargılama bir ceza yargılaması ise
başvurucunun tutuklu olup olmadığının da dikkate alınması gerekir (Cevdet Genç, B. No: 2012/142, 9/1/2014, §
41).
46. Yargılamanın karmaşıklığını değerlendirirken davanın hem
hukuki hem de maddi açıdan bütün yönleri ele alınmalı; dava konusunun zorluğu,
hukuki meselenin çözümündeki güçlük, delillerin toplanmasında karşılaşılan
engel, maddi olayların çelişkili olması, sanıkların ya da isnat edilen suçların
veya tanıkların sayısı, davanın uluslararası boyutları, bilirkişi deliline
ihtiyaç, yazılı delillerin hacmi gibi birçok unsur incelenmelidir. Davanın
taraflarının ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu açısından ise
ceza davalarında sanık, adli makamlarla aktif bir iş birliği yapmak zorunda
olmadığı gibi hukuk sisteminin sunduğu savunma imkânlarını kullandığı için de
kusurlu bulunamaz. Diğer taraftan devlet, kendi idari ve yargısal organlarına
yüklenebilecek gecikmelerden sorumludur (Murat
Öztürk, B. No: 2014/2454, 4/11/2014, §§ 52, 53).
47. Somut olayda Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca 17/6/2011
tarihinde, başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte
örgüte yardım etme suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
yargılamaya başlayan Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince davanın tensip
zaptının düzenlenmesinden sonra toplam otuz üç sanığın savunmasının alındığı,
yargılama boyunca Mahkemece on altı duruşma yapıldığı, tanık dinlenmesi,
bilirkişi incelemesi yapılması, Adli Tıp Kurumundan rapor alınması, Cumhuriyet
Savcılığından mütalaa alınması, bu mütalaaya karşı sanık avukatlarının
savunmada bulunmak istemesi nedeniyle duruşmaların ertelendiği, 27/5/2014 tarihinde
başvurucu hakkında yasa dışı PKK terör örgütüne yardım etme suçundan 4 yıl 8 ay
7 gün hapis cezasına karar verildiği, başvurucunun temyizi üzerine dosyanın Yargıtaya gönderildiği tespit edilmiştir.
48. Sonuç olarak soruşturma ve yargılama safhalarıyla temyiz
süreci birlikte değerlendirildiğinde yargılama faaliyetlerinde hareketsiz
kalınan bir dönemin bulunmadığı, yargı merciilerine
atfedilebilecek bir kusurun olmadığı ve gerekli özenin gösterildiği
görülmüştür.
49. Yargılama süresinin makul olup olmadığının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gereken
davadaki sanık sayısı, dosyada birleştirme kararı verilip verilmediği, davanın
karmaşıklığı, atılı suçların vasıf ve mahiyeti, söz konusu suçlar için
öngörülen cezaların miktarı gibi unsurlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde
somut başvuru bakımından yargılama süresinin makul olduğu görülmektedir.
50. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
27/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.