Esas No: 2014/2626
Karar No: 2014/2626
Karar Tarihi: 27/10/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BERGİN KARABOĞA VE YUSUF ALDEMİR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/2626) |
|
Karar Tarihi: 27/10/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
M.Emin KUZ |
Raportör Yrd. |
: |
Yusuf Enes
KAYA |
Başvurucular |
: |
1. Bergin
KARABOĞA |
|
|
2. Yusuf
ALDEMİR |
Vekili |
: |
Av. Hüseyin
BOĞATEKİN |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aşması, formül gerekçelerle
tutukluluğun devamına karar verilmesi, tutukluluğa itiraz incelemesinin
duruşmasız yapılması ve itiraz incelemesinde savcılık görüşünün tebliğ
edilmemesi nedenleriyle Anayasa"nın 19. Maddesindeki hakların ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 18/2/2014 tarihinde yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 20/2/2015 tarihinde
başvurucu Bergin Karaboğa"nın, Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/6/2015
tarihinde başvurucu Yusuf Aldemir"in adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 20/2/2015 tarihinde
2014/2626 sayılı başvurunun, Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/6/2015
tarihinde 2014/2629 sayılı başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5.Bölüm Başkanı tarafından 17/5/2015 tarihinde, 2014/2626 sayılı
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6.2014/2626 sayılı bireysel başvuru belgelerinin bir örneği
bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü
5/6/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
18/6/2015 tarihinde başvurucu Bergin Karaboğa"ya tebliğ edilmiştir. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
8. 2014/2629 sayılı bireysel başvuru belgelerinin bir örneğinin
Bakanlığa gönderilmesine, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün (İçtüzük) 71.
maddesinin(2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu alana
ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden incelenmesine
karar verilmiştir.
9. Konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 30/6/2016
tarihinde 2014/2626 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının 2013/2629
başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin
2013/2626 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
10.Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
11. Başvurucu Bergin Karaboğasilahlı terör örgütüne üye olma
suçunu işlediği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının talebi üzerine 27/9/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve
İstanbul 11. AğırCeza Mahkemesinin 30/9/2011 tarihli ve 2011/98 Sorgu sayılı kararı
ile tutuklanmıştır. Mahkemenin tutuklama gerekçesi şu şekildedir:
" TCK 314/2. maddesinde düzenlenen
silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan şüpheliler ... , BERGİN KARABOĞA, ...
hakkında, mevcut delil durumu, üzerlerine atılı suçun kanundaki yaptırım
miktarı, şüphelilerin bu suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesini
oluşturan olguların bulunması, şüphelilerin üzerlerine atılı suçun CMK 100/a.
maddesinde gösterilen katolog suçlardan olması, bu itibarla şüpheliler hakkında
adli kontrol tedbiri uygulanmasının yetersiz kalacağı kanaati ile CMK 100. ve
devamı maddeleri uyarınca tutuklanmalarına [karar
verildi]."
12. Başvurucu Yusuf Aldemir de silahlı terör örgütüne üye olma
suçunu işlediği iddiasıyla aynı soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
talebi üzerine 29/9/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 11. AğırCeza
Mahkemesinin 1/10/2011 tarihli ve 2011/102 Sorgu sayılı kararı ile
tutuklanmıştır. Mahkemenin tutuklama gerekçesi şu şekildedir:
" TCK 314/2. maddesinde düzenlenen silahlı
terör örgütüne üye olmak suçundan şüpheli Yusuf Aldemir hakkında, mevcut delil
durumu, üzerlerine atılı suçun kanundaki yaptırım miktarı, şüphelilerin bu suçu
işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesini oluşturan olguların bulunması,
şüphelilerin üzerlerine atılı suçun CMK 100/a. maddesinde gösterilen katolog
suçlardan olması, bu itibarla şüpheliler hakkında adli kontrol tedbiri
uygulanmasının yetersiz kalacağı kanaati ile CMK 100. ve devamı maddeleri
uyarınca tutuklanmasına [karar verildi]."
13. Başvurucular hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
28/10/2011 tarihli ve 2011/615 Esas sayılı iddianamesi ile silahlı terör
örgütüne üye olma, terör örgütünün propagandasını yapma, tehlikelimaddeleri
izinsiz bulundurma, mala zarar verme, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu"na muhalefet etme suçlarından
cezalandırılmaları istemiyle (CMK mülga 250. madde ile görevli) İstanbul 15.
Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
14. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/57 sayılı
dosyasında 9/12/2011 tarihinde tensiben yapılan incelemesinde başvurucuların “ atılı bulunan suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut
delil durumu, iletişimin tespiti tutanakları, arama, yakalama, el koyma
tutanakları içerikleri ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesi altında
bulunması ve üzerlerine atılı suçun 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin üçüncü
fıkrasında sayılı suçlardan olması" dikkate alınarak tutukluluk
hâllerinin devamına karar verilmiştir.
15. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/2/2012 tarihli 1.
celsesinde bazı sanıklar hakkında yakalama müzekkeresi çıkarılmasına, muhtelif
kurumlara müzekkere yazılmasına ve başvurucuların tutukluluk hâllerinin
devamına karar verilmiştir. Devam eden celselerde yakalamalı sanıkların
savunmaları alınarak serbest bırakılmalarına ve diğer ara kararların yerine
getirilmesinin beklenmesine karar verilmiştir.
16.17/1/2013 tarihli 7. celsede gizli tanık dinlenmiş ve
yakalamalı sanıkhakkında çıkarılan yakalama müzekkeresinin dönüşünün
beklenmesine, yakalama hâlinin devamına ve akıbetinin sorulmasına, tutuksuz
sanığın savunmasının alınması amacıyla hakkında yeniden zorla getirme
müzekkeresi çıkarılmasına, bir kısım sanığın Adli Tıp Kurumuna gönderilereksuç
tarihi itibarıyla gerçek yaşlarının tespiti için rapor istenmesine, tanıklarını
hazır ettiğinde dinlenmesi için başvurucuların müdafiine mehil verilmesine
karar verilmiştir.
17. 22/1/2013 tarihli 8. celsede yakalamalı sanığın savunması
alınmış, anılan sanığın telefon tapelerini kabul etmemesi nedeniyle Adli Tıp
Kurumuna müzekkere yazılarak sanığın ayrıntılı ses analiz raporunun
istenmesine, diğer ara kararların beklenilmesine karar verilmiştir. 16/7/2013
tarihli 10. celsede hazır edilen tanıkların dinlenilmesine, telefon tapelerini
kabul etmeyen sanıkların Adli Tıp Kurumuna müzekkere yazılarak ayrıntılı ses
analiz raporlarının istenmesine karar verilmiştir.
18. 31/10/2013 tarihli 11. celsede başvurucu Yusuf Aldemir"in
yargılandığı dava dosyasıyla birleşen İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2013/64 sayılı dava dosyasındaki iddialarla ilgili savunmasını Kürtçe yapmak
istediğinden Kürtçe tercümanlık yapacak bilirkişinin isim ve adresinin
Mahkemeye bildirilmesi için bir aylık süre verilmesine, başvurucu veya
müdafiince Kürtçe bilen bir kişi hazır edildiğinde gelecek celsede tercüman
vasıtasıyla sanığın savunmasının alınmasına karar verilmiştir.
19. 12/12/2013 tarihli 12. celsede diğer ara kararlar yanında
esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için dosyanın iddia makamına tevdine
karar verilmiştir.
20. İlk Derece Mahkemelerince resen yapılan tutukluluk
incelemelerinde "isnat olunan suçun
mahiyeti, yasada gösterilen olası cezanın alt ve üst sınırı, sanıklara isnat
edilen suçun 5271 sayılı CMK’nın 100/3 maddesinde yer alan katalog suçlardan
olması, arama yakalama ve el koyma tutanakları, hazırlık beyanları ve diğer
belgeler, iletişim tespit tutanakları bir bütün olarak değerlendirildiğinde
mevcut olan bu delillerin sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olgular olarak kabul edilmesi bu olguların tutukluluk değerlendirilmesi
açısından hâlen devam ediyor olması, AİHM içtihatları doğrultusunda tutukluk
konusunda makul süreyi aşan bir durumun bulunmaması, sanıkların serbest kalması
halinde kaçma şüphesinin sanıklar üzerine atılı suçun ağırlığına göre karine
olarak kabul edilmesinde zorunluluk bulunması ve Anayasanın 13. Maddesinde
ifade olunan ölçülük ilkesi uyarınca sanıklar hakkında daha hafif koruma önlemi
olan adli kontrol tedbiri uygulamasının dava konusu dosya açısından yetersiz
kalacağı" gözönüne alınarak tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir.
21. Başvurucular "atılı
suçları işledikleri hususunda kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular
bulunması, hazırlık beyanları, iletişimin tespiti tutanakları, suçların
niteliği, delil durumu,tutuklama tarihleri ve CMK 100. maddesindeki şartların
devam etmesi ve bu aşamada sanıklar hakkında adli kontrol hükümlerinin
uygulanmasının yetersiz kalacağı" gerekçeleriyle 12/12/2013
tarihli duruşmada verilen tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara karşı
itiraz etmişlerdir.
22. Bu karara yapılan itirazı değerlendiren İstanbul 17. Ağır
Ceza Mahkemesi, 31/12/2013 tarihli ve 2013/278 Değişik İş sayılı kararıyla
Cumhuriyet savcısının görüşü doğrultusunda itirazın reddine karar vermiştir.
Kararbaşvurucular vekiline 20/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
23.Başvurucular 18/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
24. Başvurucular hakkındaki dava İstanbul 15. Ağır Ceza
Mahkemesinin kapatılması üzerine Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesine
devredilmiştir. Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/139 sayılı esasına
kaydedilen dosyada yapılan yargılamada 17/7/2014 tarihinde başvurucuların adli
kontrol hükümleri uygulanaraktahliyelerinekarar verilmiştir.
25. Tahliye tarihine kadar yapılan üç celsede başvurucu Yusuf Aldemir"in
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde birleşen dosyayla ilgili olarak daha önceki
ara kararında belirtilen ihtar doğrultusunda savunmasının alınmasına, Adli Tıp
Kurumundan raporun gelmesinin beklenmesine karar verilmiştir.
26. Dava, ilk Derece Mahkemesinde derdesttir.
B. İlgili Hukuk
27. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 152.,
174., 314. maddeleri.
28. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun
100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması hâlinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması hâlinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hâllerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini
uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık,
mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin
varlığı hâlinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315)
...”
29. 5271 sayılı Kanun’un101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma
evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh
ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde
mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını
belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü
olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve
bu husus kararda belirtilir.”
30.5271 sayılı Kanun’un104. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin
devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına
itiraz edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya
Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye
mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya
üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re"sen de verilebilir.
"
31.5271 sayılı Kanun’un105. maddesi şöyledir:
"(1) 103 ve 104 üncü maddeler uyarınca
yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya
müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya
adlî kontrol uygulanmasına karar verilir.
(Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma
dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin
görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
32. 5271 sayılı Kanun’un270. maddesi şöyledir:
" (1) İtirazı inceleyecek merci, yazı ile
cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa
bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde
bunların yapılmasını da emredebilir.
(2) (Ek: 11/4/2013-6459/20 md.) 101 ve 105
inci maddeler uyarınca yapılan itiraz üzerine Cumhuriyet savcısından görüş
alınması durumunda, bu görüş şüpheli, sanık veya müdafiine bildirilir. Şüpheli,
sanık veya müdafii üç gün içinde görüşünü bildirebilir."
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 27/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
34. Başvurucular tutukluluk sürelerinin makul olmadığını,
tutukluluk incelemesinin dosya üzerinden ve Cumhuriyet savcısının mütalaasının
kendilerine tebliğ edilmeden yapıldığını, 10/1/2014 tarihinde gerçekleştirilen
tutukluluk incelemesinin dosya üzerinden duruşmasız yapıldığını ve inceleme
sonunda verilen kararın kendilerine bildirilmediğini belirterek Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarının ihlal edildiğini ileri sürmüş;
tahliye ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Tutukluluğa İtiraz İncelemesinin Duruşmasız
Yapıldığına İlişkin İddia
35. Başvurucular, İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesinin31/12/2013
tarihinde yaptıkları tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız yapıldığını
ileri sürmüşlerdir.
36. Bakanlık görüşünde benzer şikâyetlere ilişkin daha önce
yapılan başka başvurularda incelemede dikkate alınacak hususlara ilişkin görüş
bildirildiğinden başvurunun bu kısmı yönünden görüş sunulmasına gerek duyulmadığı
belirtilmiştir.
37.Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca
hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada
öngörülen bu prosedürde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak
mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin
yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
38. Tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma
taleplerinin incelenmesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargı ilkelerine
riayet edilmesi gerekir (Hikmet Yayğın, B.
No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).
39. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen
olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği
ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Bülent
Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 70).
40. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi
hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle
tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir.
Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili
olup bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama
ilkesinin ihlal edilmesi durumunda, davasını savunabilmesi açısından taraflar
arasındaki denge bozulacaktır (Bülent Karataş,
§ 71).
41. Hürriyeti kısıtlanan kişinin salıverilme talebine ilişkin
karar veren ilk derece mahkemesi huzurunda hazır bulunması ancak itiraz
incelemesinin yapıldığı mahkemenin önüne çıkmaması ve burada duruşma
yapılmaması, silahların eşitliği ilkesi gözetildiği müddetçe Anayasa’nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası ile sağlanan teminatları ihlal etmez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No:
2012/1158, 21/11/2013, § 67).
42. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca tutukluluğun
devamına ilişkin olarak mahkemelerce verilen kararlara yapılan her itirazda
başvurucunun dinlenilmesi gerekli olmamakla beraber tutuklu kişinin makul
aralıklarla dinlenilmeyi talep etme hakkı vardır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 68).
43. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) tutukluluğa itiraz
incelemelerinde tutuklunun veya müdafiinin mahkeme huzuruna çıkarılmasını
zorunlu görmekle beraber her itirazda duruşma açma zorunluluğunun ceza
yargılamasını tıkayacağını kabul etmektedir. Bu kapsamda Türk hukukunda
yargılamanın her aşamasında ve istenilen sıklıkta tahliye talebinde
bulunabildiğine, talep üzerine verilen kararlara da itiraz edilebildiğine
dikkat çeken AİHM, tutuklunun on bir gün kadar önce hâkim huzuruna çıkmış
olması nedeniyle itirazın dosya üzerinden incelenmesini Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 5. maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı bulmamıştır (Altınok/Türkiye, B. No: 31610/08, 29/2011,
§§ 53, 54). Buna karşılıken son iki ay ve üç ayı aşkın bir süre sonra hâkim
karşısına çıkarılmış olması nedeniyle itirazın dosya üzerinden incelenmesinin
Sözleşme"nin 5. maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı olduğuna karar vermiştir (Erişen ve diğerleri/Türkiye, B. No:
7067/06, 3/4/2012, §§ 51-54; Mahmut
Öz/Türkiye, B. No: 6840/08, 3/7/2012,§§ 43-47).
44. Başvurucular, İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesince 12/12/2013
tarihli celsede verilen tutukluluğun devamı kararına 18/12/2013 tarihinde
itiraz etmiş; itirazı inceleyen İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi, incelemesini
dosya üzerinden yaparak verdiği 31/12/2013 tarihli kararı ile itirazı
reddetmiştir.
45. Buna göre İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
başvurucuların müdafilerinin sözlü olarak dinlenildiği, tahliyeye ilişkin beyan
ve taleplerinin alındığı ve başvurucunun yüzüne karşı tutukluluğun devamına
karar verildiğinin açıklandığı tarih (12/12/2013) ile İstanbul 17. İstanbul
Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun tutukluluğa yönelik itirazının duruşmasız
olarak incelendiği tarih (31/12/2013) arasında 19 gün bulunmaktadır. AİHM içtihatlarına
göre bir ayın altındaki sürede (28 gün) tutukluluğun devamına ilişkin
incelemenin ilgili dinlenilmeden yapılması, Sözleşme’nin 5. maddesinin (4)
numaralı fıkrasının ihlali olarak değerlendirilmemektedir (Çatal/Türkiye, B. No: 26808/08, 17/4/2012,
§§ 41, 42).
46. 5271 sayılı Kanun’un 267. maddesine göre resen ya da talep
üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm kararlar bir başka mahkeme önünde
itiraza konu edilebilmektedir. Böyle bir sistemde başvuruya konu dava
bakımından tüm itirazların duruşmalı incelenmesi tutukluluk bakımından
yargılamanın itiraz merciinde tekrar edilmesi anlamına gelecektir. Dolayısıyla
başvurucuların müdafilerinin sözlü olarak dinlenilmesinden sonra tutukluluğun
devamına karar verildiği tarihten on dokuz gün sonra yapılan itiraz
incelemesinin duruşmasız olmasının, çelişmeli yargılama ilkesini ihlal ettiği
söylenemez.
47. Açıklanan nedenlerle başvurucuların tutukluluğa itiraz
incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. 10/1/2014 Tarihli Tutukluluk İncelemesinin
Duruşmasız Yapıldığı ve KararınBildirilmediğineİlişkin İddia
48. Başvurucular, Derece Mahkemesince 10/1/2014 tarihinde
gerçekleştirilen tutukluluk incelemesinin dosya üzerinden duruşmasız
yapıldığını ve inceleme sonunda verilen kararın kendilerine bildirilmediğini
ileri sürmüşlerdir.
49. Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme"nin 5.
maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti
kısıtlanan kişiye tutuklanmasının yasallığı hakkında süratle karar verebilecek
ve tutulması kanuni değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye
başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri esas olarak
tutukluluğun yasallığına ilişkin itiraz başvurusu üzerine bir mahkeme nezdinde
yürütülmekte olan davalardaki tahliye talepleri veya tutukluluğun uzatılması
kararlarının incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 30).
50. 5271 sayılı Kanun"un 108. maddesinde soruşturma evresinde
şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler
itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100. madde hükümleri
gözönünde bulundurularak kovuşturma evresinde ise tutuklu sanığın tutukluluk
hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar
gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da en geç otuz günlük süre içinde hâkim
veya mahkemece resen karar verileceği hükme bağlanmıştır.
51. 5271 sayılı Kanun"un 108. maddesine göre yapılacak
değerlendirme, resen (ex officio) yapılmakta olup Anayasa"nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası ile hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz
edebilme hakkı kapsamında değerlendirilemez (Firas
Aslan ve Hebat Aslan, § 32).
52. Bu çerçevede resen gerçekleştirilen tutuklulukla ilgili
incelemeler sonucunda verilen kararlar konu bakımından yetki kapsamı dışındadır
(Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814,
18/6/2014, § 40). Bireysel başvuru kapsamında olmayan bu kararların usulüne
dâhil alt unsurlar da kararlarla aynı hukuki sonuca tabidir.
53. Somut olayda da 10/1/2014 tarihli tutukluluğun devamı kararının
resen gerçekleştirilen tutukluluk incelemesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle başvurunun Mahkemece resen yapılan tutukluluk
incelemelerine ilişkin şikâyetler yönünden konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c.Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
54.Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır."
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir."
56. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No:
2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
57. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının
kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
58. 5271 sayılı Kanun"un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna
uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin, maddi ve
manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin
bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte
aynı Kanun"un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme
tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği
belirtilmektedir.
59. Anayasa Mahkemesince son dönemde verilen kararlarda
tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
başvurucu tahliye edilmiş veya ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûmiyetine
karar verilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun"un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğu belirtilmiştir (Erkam
Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016,§§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500,
29/9/2016, §§ 33-45).
60. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 17/7/2014
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucuların tutukluluğun Kanun"da
öngörülen azami süreyi ve makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada da incelenebilir. Nitekim
Anayasa Mahkemesi içtihatları, bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın
esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak
dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun Kanun"da öngörülen azami süreyi
ve/veya makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu
lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun"un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucuların durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
"ikincil niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
61. Açıklanan nedenlerle başvurucuların tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddialarına ilişkin olarak, yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. İtiraz Merciince Alınan Cumhuriyet
Savcısının Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
62.Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan
itiraz incelemesinde Cumhuriyet Savcısının görüşünün bildirilmediğine ilişkin
iddianınkabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
63 Başvurucular, tutukluluğun devamı kararına karşı yaptıkları
itirazın incelenmesinde itiraz merciince alınan Cumhuriyet Savcısının görüşünün kendilerine tebliğ edilmediğini
ileri sürmüşlerdir.
64.Silahların eşitliği, başvurucunun soruşturma dosyasına
ulaşabilmesine imkân verilmesini gerektiren bir ilkedir. Cumhuriyet Savcısının
görüşlerine etkili bir şekilde cevap verebilme imkânı, kural olarak
başvurucunun söz konusu belgelere ulaşması hâlinde mümkün olabilir. Bu
gerekliliğin hangi şekilde yerine getirileceğini belirlemek kanun koyucuya ait
olmakla beraber tarafların beyanlarının birbirlerine bildirilmesi ve bu
beyanlara cevap verebilme imkânına sahip olmaları gerekir (Firas Aslan ve Hebat Aslan,§ 77).
65. Somut olayda başvurucular İstanbul 15. Ağır Ceza
Mahkemesinin 12/12/2013 tarihinde verilen tutukluluk hâlinin devamına dair
kararına 18/12/2013 tarihinde itiraz etmişlerdir. İstanbul 17. Ağır Ceza
Mahkemesi, Cumhuriyet Savcısının yazılı görüşünü almış ancak bu görüş
başvuruculara bildirilmemiştir. Başvurucuların Cumhuriyet savcısının görüşüne
cevap verme imkânı olmamıştır. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluk
hâlinin devamına dair kararına karşı yapılan itiraz, İstanbul 17. Ağır Ceza
Mahkemesince 31/12/2013 tarihinde Cumhuriyet Savcısının görüşü doğrultusunda
reddedilmiştir.
66. Tutukluluğa itiraz incelemesinde Cumhuriyet Savcısından
alınan görüşün başvuruculara bildirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
67. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
68. Başvurucular maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
69. Başvuruda tutukluluğa itiraz incelemesinde Mahkemece alınan
Savcılık görüşünün bildirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
70. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuların her birine ayrı ayrı net 1.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
71.Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında
illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış
olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ve 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluğa itiraz
incelemesinin duruşmasız yapıldığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. 10/1/2014 tarihli
tutukluluk incelemesinin duruşmasız yapıldığı ve kararın bildirilmediğine
ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul
süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. İtiraz merciince
alınan Cumhuriyet savcısının görüşünün bildirilmediğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. İtiraz merciince alınan Cumhuriyet Savcısının görüşünün
bildirilmediği iddiasına ilişkin olarak Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların her birine ayrı ayrı net 1.000 TL manevi
tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCULARA MÜŞTEREK OLARAK ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
27/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.