Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2014/4574
Karar No: 2014/4574
Karar Tarihi: 16/11/2016

        Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİBÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET ÖZTÜRK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/4574)

 

Karar Tarihi: 16/11/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucu

:

Ahmet ÖZTÜRK

Vekili

:

Av. Sait KARAKAYA

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, işçilik alacaklarından kaynaklanan tazminat davasında ispat külfetinin yanlış tarafa yüklenmesi nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/4/2014 tarihinde İstanbul Anadolu 4. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. 15/2/2005 tarihinden itibaren bir nakliye firmasında tır şoförü olarak çalışmaya başlayan başvurucunun iş sözleşmesinin 17/8/2006 tarihinde sona ermesiyle başvurucu, Üsküdar 2. İş Mahkemesinin 2006/754 Esas sayılı dosyasında işçilik alacaklarından kaynaklanan tazminat davası açmıştır.

6. Üsküdar 2. İş Mahkemesi 4/3/2010 tarihli ve E.2006/754, K.2010/180 sayılı kararı ile talebin kısmen kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

Davacı taraf iş akdinin haksız feshedildiğini iddia etmekte olup, davalı taraf ise verilen işi yapmaktan kaçınarak işyerini terk ettiğini savunmaktadır.

İş akdinin ne şekilde sonlandırıldığı açısından değerlendirme yapmak gerekirse: davacı 11/8/2006 tarihinde çekmiş olduğu ihtarname ile 2006 yılı başından itibaren süre gelen harcırah uygulamasının aleyhine olduğunu, fazla mesai, genel tatil ve hafta tatili ücretlerinin ödenmediğini ileri sürmekte olup, 17/8/2006 tarihinden itibaren de işyerini terk edip işyerine gitmediği görülmektedir. Davalı işveren her ne kadar davacının 17/8/2006 dan itibaren işe gelmediğini ve bu yönde tutanaklar tutulduğunu savunmuş ise de, esasen davacının 17/8/2006 dan sonra işe gitmediği anlaşılmakla, 17/8/2006 tarihi itibariyle iş akdinin ne şekilde sona erdirildiğinin çözümlenmesi gerekmektedir. Dinlenen tanık beyanlarından anlaşılacağı üzere 1/1/2006 tarihinden itibaren harcırah uygulamasında yeni bir uygulamaya geçilmiş olup, bu uygulama çalışanların aleyhine olup, harcırah yada prim miktarlarında düşme olduğu tanık beyanlarınca ifade edilmiştir. Her ne kadar ilk alınan raporda yapılan bilirkişi değerlendirmesinde bu yönde durulmuş ve tanık beyanları ile bordroların birbirini doğrulamadığı görüşü mütalaa edilmiş ise de salt bordrolardaki miktarlara bakılarak prim uygulamasındaki aleyhe durum anlaşılamayacağından tanık beyanlarınca davacının iddiası doğrulanmakla uzun süre işyerinde çalışan davacının kendiliğinden işi bırakması da düşünülemeyeceğindeniş akdini haklı olarak feshettiği bu duruma göre kıdem tazminatı alacağına hak kazandığı ve fakat ihbar tazminatı alacağının doğmadığı kanaatine varılmıştır.

Davacı yıllık ücretli izin alacağı talebinde bulunmuş olup, bu konuda ikinci alınan raporda davacının kullandığı ve kullanmadığı izinler ile bordrolara yapılan ödemeler dikkate alınarak çıkartılan hesaplamanın dosya kapsamına uygun olduğu, davacının 5 günlük izin ücreti alacağı olduğu kanaatine varılmıştır.

Öte yandan davacı harcırah farkı alacağı, fazla mesai alacağı, hafta tatili alacağı ve genel tatil alacağı talebinde bulunmuş ise de, her iki bilirkişi raporundaki bu alacak kalemleri yönünden yapılan değerlendirmelerin usulüne uygun olduğu, davacının bu alacaklar yönünden hak kazandığına ilişkin yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşılmakla, bu alacaklara hak kazanmadığı kanaatine varılmıştır.

..."

7. Bu arada Üsküdar Adliyesi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararı ile kapatılmış; dosya, İstanbul Anadolu 6. İş Mahkemesine devredilmiştir.

8. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/1/2013 tarihli ve E.2010/3821, K.2013/2347 sayılı ilamı ile bozulmuştur. Bozma ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...

 Davacı işçi, iş sözleşmesinin işverence haklı bir neden olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinde bulunmuş, mahkemece işçinin haklı nedenle iş sözleşmesini sonlandırdığı gerekçesiyle ihbar tazminatı isteği reddedilmiş,kıdem tazminatı hüküm altına alınmıştır.

Davacı işçinin diğer bazı arkadaşlarıyla birlikte işverene gönderdiği 10.08.2006 tarihli ihtarnamede, 31/12/2005 tarihindeharcırah sisteminin işçi aleyhine değiştirildiği, aylık harcırah gelirlerinde ortalama 250,00 TL düşüşolduğu, uygulama sebebiyle ödenmeyen harcırah alacaklarının olduğu,fazla çalışma hafta tatili ile bayramve geneltatilücretlerinin de ödenmediği belirtilerek, ödemelerin yapılması aksihalde yasal yollara başvuracağı bildirilmiştir.

Mahkemece davacının harcırahfarkı, fazla çalışma,hafta tatiliile bayramve geneltatil alacaklarının bulunmadığı belirlenmiş, istekler bu yönlerden reddedilmiş, ancak harcırahödeme sisteminde işçi aleyhine değişiklikolduğu gerekçesiyle işçinin feshihaklı kabul edilerek kıdem tazminatı talebikabul edilmiştir.

Davacıişçi harcırah ödemesiyleilgiliolarak iş şartlarında esaslı değişiklikyapıldığını kanıtlayabilmiş değildir. Davacıişçiyeiddia edilen değişiklik öncesi ve sonrası yapılan harcırah ödemeleri karşılaştırıldığındaharcırah gelirlerinde azalma olmadığı görülmektedir. Davacının harcırah farkı talebi de reddedilmiştir.Mahkemece bu tespite rağmen uzun süre işyerinde çalışan birişçinin kendiliğinden ayrılmayacağı gerekçesiyle işçinin haklı feshiolduğu sonucuna varılmıştır. Varsayıma dayalı olarak sonuca gidilmesi doğru değildir. Davacının kıdem tazminatı isteğinin de reddi gerekirken yazılı şekildetalebin kabulüne karar verilmesi hatalıdır.

Davacı işçi yıllık izinücreti isteklerinde bulunmuş,davalı işveren imzalı izin belgelerine dayalıolarak isteğin reddini savunmuştur.

Mahkemece isteğinkısmen kabulüne karar verilmiştir.

Hükme esas alınan bilirkişiraporundayıllık izinbelgelerinin bazılarında davacıişçinin imzası olsa da izin kullanma talebini içeren birbelgeolduğu, sözü edilen iznin kullanıldığının ispatlanamadığı gerekçesiyle hesaplamaya gidilmiştir. Davacının imzasını taşıyan izin belgelerinde izinkullanma dönemive süresi belirtilmiş, bölüm müdürü tarafındanonaylanmıştır. Sözü edilenyıllık izin belgeleri ispat açısından yeterlidir. İzin talep yazısında izinkullanma dönemive süresinin açıklanması ve belgenin işveren yetkilisi tarafından onaylanması halinde belirtilen dönem için yıllık izinin kullandırıldığı kabul edilmelidir. Mahkemece bu esaslar dahilindegerekirse bilirkişiden ekhesapraporu alınarak işçinin imzasınıiçeren yıllıkizinbelgelerinintamamı dikkate alınarakbakiye yıllık izinhakkının olupolmadığıbelirlenmeli, sonucuna göre yıllık izinücreti yönünden bir karar verilmelidir.

..."

9. Bozma ilamına uyan Mahkeme 26/9/2013 tarihli ve E.2013/112, K.2013/392 sayılı kararıyla davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

Tüm dosya kapsamından hükmüne uyulan Yargıtay bozma ilamı da gözetilerek davacının harcırah ödemesi ile ilgili olarak iş şartlarında esaslı değişiklik yapıldığını kanıtlayamadığı, davacı işçiye iddia edilen değişiklik öncesi ve sonrası yapılan harcırah ödemeleri karşılaştırıldığında harcırah gelirlerinde azalma olmadığı, belirtilen nedenlerle davacının kıdem tazminatı isteğinin reddine karar vermek gerektiği anlaşılmıştır.

Davacı yıllık ücretli izin alacağı talebinde bulunmuştur. Davacının imzasını içeren izin istek formları da gözetilerek davacının toplam 8 gün yıllık ücretli izin kullandığı, 2006 Ağustos ayı bordrosunda 289,33 TL izin ücreti tahakkuku bulunduğu görülmekte ise de bordroda davacının imzasının bulunmadığı, aynı şekilde bordroda bulunan tahakkukunun davacıya ödendiğine dair herhangi bir belge veya banka kaydı da sunulmadığı gözetilerek yıllık ücretli izinlerin kullandırıldığının ispat külfetinin davalı işverenlikte olduğu dikkate alındığında mahkememizce yeterli görülen bilirkişi raporunda da belirlendiği üzere davacının 6 gün bakiye yıllık izin ücreti alacağının bulunduğu anlaşılmış ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

..."

10. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/1/2014 tarihli ve E.2013/17025, K.2014/1251 sayılı ilamı ile onanmıştır.

11. Onama kararı başvurucuya 6/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, 2/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. İlgili Hukuk

12. 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı mülga İş Kanunu"nun yürürlükte olan 14. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin:

 1. İşveren tarafından bu Kanunun 17 nci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,

2. İşçi tarafından bu Kanunun 16 ncı maddesi uyarınca,

3. Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyle,

4. Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla;

5. 506 Sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun Geçici 81 inci maddesine göre yaşlılık aylığı

bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları Nedeniyle, Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.

..."

13. 1475 sayılı mülga Kanun"un 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Süresi belirli olsun veya olmasın, sürekli hizmet akitlerinde işçi, aşağıda yazılı hallerde, dilerse akti sürenin bitiminden önce veya bildirimin önelini beklemeksizin feshedebilir.

...

II- Ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

....

d) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya iş sözleşmesi şartları gereğince hasep edilmez veya ödenmezse,

 e) Ücretin parça başına veya iş tutarı üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da işveren tarafından işçiye, yapabileceği sayı ve tutardan az iş verildiği hallerde, aradaki ücret farkı zaman esasına göre ödenerek işçinin eksik aldığı ücret karşılanmazsa, yahut iş şartları esaslı bir tarzda değişir, başkalaşır veya uygulanmazsa; (sözleşmelere bu fıkradaki haller hakkında başka türlü kayıt konmamak şartı ile)

..."

14. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu"nun 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekir.

İş sözleşmeleri;

a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra,

b) İşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört hafta sonra,

c) İşi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı hafta sonra,

d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra,

Feshedilmiş sayılır.

Bu süreler asgari olup sözleşmeler ile artırılabilir.

Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır.

..."

15. 4857 sayılı Kanun"un 25. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

...

II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

...

g) İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi.

h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.

..."

16. 4857 sayılı Kanun"un 41. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası şöyledir:

"Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma yapılabilir. Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık kırkbeş saati aşan çalışmalardır. 63 üncü madde hükmüne göre denkleştirme esasının uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam kırkbeş saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz.

Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir."

17. 4857 sayılı Kanun"un 53. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası şöyledir:

"İşyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir.

Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez."

18. 4857 sayılı Kanun"un 120. maddesi şöyledir:

"25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hariç diğer maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır."

19. 4857 sayılı Kanun"un geçici 1. maddesi şöyledir:

"Diğer mevzuatta 1475 sayılı İş Kanununa yapılan atıflar bu Kanuna yapılmış sayılır.

Bu Kanunun 120 nci maddesi ile yürürlükte bırakılan 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının 1 inci ve 2 nci bendi ile onbirinci fıkrasında, anılan Kanunun 16, 17 ve 26 ncı maddelerine yapılan atıflar, bu Kanunun 24, 25 ve 32 nci maddelerine yapılmış sayılır."

20. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 236. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Dava evrakında veya hakim huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder."

21. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 188. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez."

22. 6100 sayılı Kanun"un 190. maddesi şöyledir:

"İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir."

IV.İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 16/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu; işçilik alacağının tahsili için açtığı davada Mahkemenin taraflarca üzerinde ihtilaf konusu olmayan vakıayı yanlış değerlendirdiğini, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından feshedildiği hususunun çekişme konusu olmadığını, tazminatın tespiti açısından ispat külfetinin davalı işverene ait olduğunu ancak Mahkeme ve Yargıtayın bu yükümlülüğün kendisine ait olduğu varsayımından hareket ederek değerlendirme yaptığını, 1086 sayılı mülga Kanun"un 74. maddesine göre Mahkemenin tarafların beyanı ile bağlı olduğunu ancak davada taleple bağlılık ilkesinin aşıldığını, bu açıdan yasaya açıkça aykırı olarak uygulanan yöntem nedeniyle talebinin büyük bir kısmının reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve mağduriyetinin giderilmesini istemiştir.

B. Değerlendirme

25. Başvurucu, davada ispat yükümlülüğü davalı işverene ait olduğu hâlde bu külfetin tersine çevrildiğini, bu durumun yargılama açısından eşitsizlik meydana getirdiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Başvurucunun yargılamada ispat külfeti davalı alacaklıya ait olduğu hâlde Mahkeme ve Yargıtayın kanun ve usule aykırı bir değerlendirmeyle bu yükümlülüğü tersine çevirdiği iddiası, mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında eşitliğin sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında korunması hususu ile ilgili olduğundan silahların eşitliği ilkesi kapsamında incelenmiştir.

27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasınınilgili kısmı şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

28. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

29. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014 § 22).

30. Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği ilkesi,mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında eşitliğin sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında korunmasını ifade etmekte olup bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 37; Yüksel Hançer, § 21).

31. Başvurucunun İstanbul Anadolu 6. İş Mahkemesine (Üsküdar 2. İş Mahkemesi) açtığı davada iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından feshedildiğini, feshin haklı nedenlere dayanmadığını belirterek ihbar, kıdem tazminatı, fazla mesai, hafta tatili, yıllık izin, bayram ve genel tatil alacağı ile harcırah alacağı talebinde bulunduğu, davalı işverenin ise iş sözleşmesinin kendisi tarafından haklı nedenlerle feshedildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.

32. Başvurucu, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından feshedildiği hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığını, davalının bu vakıayı 19/12/2006 ve 17/2/2010 tarihli dilekçelerinde ikrar ettiğini, Mahkemenin bu kabul ile bağlı olduğunu ve bu duruma göre değerlendirme yaparak ispat yükümlülüğünü davalı işverene yöneltmesi gerektiği hâlde tersine çevirdiğini, yapılan uygulamanın yargılamadaki dengeyi aleyhe bozduğunu belirtmiştir.

33. İş hukuku yargılamasında, hizmet akdinin işveren tarafından haksız olarak feshedildiğinin iddia edilmesi hâlinde feshin haklı olarak yapıldığı hususunu ispat yükü davalı işverene düşer. Yıllık ücretli iznin kullandırıldığı ya da karşılığı ücretin ödendiğinin ispat yükü yine işverene aittir. Bunun yanında fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.

34. Sözleşmenin feshedildiği tarihte yürürlükte olan 1475 sayılı mülga Kanun"un 16. maddesi gereğince hizmet akdinin işçi tarafından haklı nedenlerle feshedildiğine ilişkin ispat yükümlülüğü ise davacı işçiye aittir.

35. Somut olayda başvurucunun dava dilekçesinde, dava konusu edilen alacak kalemlerinin tahsili için 10/8/2006 tarihinde iş yerinden ayrılarak avukata vekâlet verdiğini belirttiği, Mahkemenin gerekçeli kararında dosyadaki tüm beyan ve delillere göre yapılan değerlendirmede davacının 11/8/2006 tarihinde çekmiş olduğu ihtarname ile 2006 yılı başından itibaren süre gelen harcırah uygulamasının aleyhine olduğunu, fazla mesai, genel tatil ve hafta tatili ücretlerinin ödenmediğini ileri sürdüğü, 17/8/2006 tarihinden itibaren de iş yerini terk edip iş yerine gitmediğinin görüldüğü, davalı işveren her ne kadar davacının 17/8/2006 tarihinden itibaren işe gelmediğini ve bu yönde tutanaklar tutulduğunu savunmuş ise de esasen davacının bu tarihten sonra işe gitmediği belirtilerek 17/8/2006 tarihi itibarıyla iş akdinin işçi tarafından sonlandırıldığının kabul edildiği, bu açıdan Mahkemenin dava konusu tazminata esas işçilik alacaklarına yönelik olarak hizmet akdinin işçi tarafından sona erdirildiğini kabul ederek bu olgu üzerinden ispat yükümlülüğünü belirlediği ve sonuca ulaştığı anlaşılmıştır.

36. Bu açıdan Mahkeme ve Yargıtayın ispat külfetini tersine çevirerek taraflar arasında eşitsizlik meydana getirdiğinden bahsedilemeyeceği, taraf beyanları, iş yeri sicil kayıtları ve tüm delillerin dosya kapsamına alınarak değerlendirilmesi hususları gözönüne alındığında yapılan uygulamanın yargılamanın bütününe göre tüm süreci adaletten yoksun kılacak şekilde etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır.

37. Açıklanan nedenlerle silahların eşitliği ilkesine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V.HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 16/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi