Esas No: 2014/4574
Karar No: 2014/4574
Karar Tarihi: 16/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİBÖLÜM |
|
KARAR |
|
AHMET ÖZTÜRK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/4574) |
|
Karar Tarihi: 16/11/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Yakup MACİT |
Başvurucu |
: |
Ahmet ÖZTÜRK |
Vekili |
: |
Av. Sait
KARAKAYA |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işçilik alacaklarından kaynaklanan tazminat
davasında ispat külfetinin yanlış tarafa yüklenmesi nedeniyle silahların
eşitliği ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/4/2014 tarihinde İstanbul Anadolu 4. İş Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. 15/2/2005 tarihinden itibaren bir nakliye firmasında tır
şoförü olarak çalışmaya başlayan başvurucunun iş sözleşmesinin 17/8/2006
tarihinde sona ermesiyle başvurucu, Üsküdar 2. İş Mahkemesinin 2006/754 Esas
sayılı dosyasında işçilik alacaklarından kaynaklanan tazminat davası açmıştır.
6. Üsküdar 2. İş Mahkemesi 4/3/2010 tarihli ve E.2006/754,
K.2010/180 sayılı kararı ile talebin kısmen kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli
kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Davacı taraf iş akdinin haksız feshedildiğini
iddia etmekte olup, davalı taraf ise verilen işi yapmaktan kaçınarak işyerini
terk ettiğini savunmaktadır.
İş akdinin ne şekilde sonlandırıldığı
açısından değerlendirme yapmak gerekirse: davacı 11/8/2006 tarihinde çekmiş
olduğu ihtarname ile 2006 yılı başından itibaren süre gelen harcırah
uygulamasının aleyhine olduğunu, fazla mesai, genel tatil ve hafta tatili
ücretlerinin ödenmediğini ileri sürmekte olup, 17/8/2006 tarihinden itibaren de
işyerini terk edip işyerine gitmediği görülmektedir. Davalı işveren her ne
kadar davacının 17/8/2006 dan itibaren işe gelmediğini ve bu yönde tutanaklar
tutulduğunu savunmuş ise de, esasen davacının 17/8/2006 dan sonra işe gitmediği
anlaşılmakla, 17/8/2006 tarihi itibariyle iş akdinin ne şekilde sona erdirildiğinin
çözümlenmesi gerekmektedir. Dinlenen tanık beyanlarından anlaşılacağı üzere
1/1/2006 tarihinden itibaren harcırah uygulamasında yeni bir uygulamaya
geçilmiş olup, bu uygulama çalışanların aleyhine olup, harcırah yada prim
miktarlarında düşme olduğu tanık beyanlarınca ifade edilmiştir. Her ne kadar
ilk alınan raporda yapılan bilirkişi değerlendirmesinde bu yönde durulmuş ve
tanık beyanları ile bordroların birbirini doğrulamadığı görüşü mütalaa edilmiş
ise de salt bordrolardaki miktarlara bakılarak prim uygulamasındaki aleyhe
durum anlaşılamayacağından tanık beyanlarınca davacının iddiası doğrulanmakla
uzun süre işyerinde çalışan davacının kendiliğinden işi bırakması da
düşünülemeyeceğindeniş akdini haklı olarak feshettiği bu duruma göre kıdem
tazminatı alacağına hak kazandığı ve fakat ihbar tazminatı alacağının doğmadığı
kanaatine varılmıştır.
Davacı yıllık ücretli izin alacağı talebinde
bulunmuş olup, bu konuda ikinci alınan raporda davacının kullandığı ve
kullanmadığı izinler ile bordrolara yapılan ödemeler dikkate alınarak
çıkartılan hesaplamanın dosya kapsamına uygun olduğu, davacının 5 günlük izin
ücreti alacağı olduğu kanaatine varılmıştır.
Öte yandan davacı harcırah farkı alacağı,
fazla mesai alacağı, hafta tatili alacağı ve genel tatil alacağı talebinde
bulunmuş ise de, her iki bilirkişi raporundaki bu alacak kalemleri yönünden
yapılan değerlendirmelerin usulüne uygun olduğu, davacının bu alacaklar
yönünden hak kazandığına ilişkin yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığı
anlaşılmakla, bu alacaklara hak kazanmadığı kanaatine varılmıştır.
..."
7. Bu arada Üsküdar Adliyesi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
kararı ile kapatılmış; dosya, İstanbul Anadolu 6. İş Mahkemesine
devredilmiştir.
8. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/1/2013
tarihli ve E.2010/3821, K.2013/2347 sayılı ilamı ile bozulmuştur. Bozma
ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Davacı
işçi, iş sözleşmesinin işverence haklı bir neden olmaksızın feshedildiğini
ileri sürerek ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinde bulunmuş, mahkemece işçinin
haklı nedenle iş sözleşmesini sonlandırdığı gerekçesiyle ihbar tazminatı isteği
reddedilmiş,kıdem tazminatı hüküm altına alınmıştır.
Davacı işçinin diğer bazı arkadaşlarıyla
birlikte işverene gönderdiği 10.08.2006 tarihli ihtarnamede, 31/12/2005
tarihindeharcırah sisteminin işçi aleyhine değiştirildiği, aylık harcırah
gelirlerinde ortalama 250,00 TL düşüşolduğu, uygulama sebebiyle ödenmeyen
harcırah alacaklarının olduğu,fazla çalışma hafta tatili ile bayramve
geneltatilücretlerinin de ödenmediği belirtilerek, ödemelerin yapılması
aksihalde yasal yollara başvuracağı bildirilmiştir.
Mahkemece davacının harcırahfarkı, fazla
çalışma,hafta tatiliile bayramve geneltatil alacaklarının bulunmadığı
belirlenmiş, istekler bu yönlerden reddedilmiş, ancak harcırahödeme sisteminde
işçi aleyhine değişiklikolduğu gerekçesiyle işçinin feshihaklı kabul edilerek
kıdem tazminatı talebikabul edilmiştir.
Davacıişçi harcırah ödemesiyleilgiliolarak iş
şartlarında esaslı değişiklikyapıldığını kanıtlayabilmiş değildir.
Davacıişçiyeiddia edilen değişiklik öncesi ve sonrası yapılan harcırah
ödemeleri karşılaştırıldığındaharcırah gelirlerinde azalma olmadığı
görülmektedir. Davacının harcırah farkı talebi de reddedilmiştir.Mahkemece bu
tespite rağmen uzun süre işyerinde çalışan birişçinin kendiliğinden
ayrılmayacağı gerekçesiyle işçinin haklı feshiolduğu sonucuna varılmıştır.
Varsayıma dayalı olarak sonuca gidilmesi doğru değildir. Davacının kıdem
tazminatı isteğinin de reddi gerekirken yazılı şekildetalebin kabulüne karar
verilmesi hatalıdır.
Davacı işçi yıllık izinücreti isteklerinde
bulunmuş,davalı işveren imzalı izin belgelerine dayalıolarak isteğin reddini
savunmuştur.
Mahkemece isteğinkısmen kabulüne karar
verilmiştir.
Hükme esas alınan bilirkişiraporundayıllık izinbelgelerinin
bazılarında davacıişçinin imzası olsa da izin kullanma talebini içeren
birbelgeolduğu, sözü edilen iznin kullanıldığının ispatlanamadığı gerekçesiyle
hesaplamaya gidilmiştir. Davacının imzasını taşıyan izin belgelerinde
izinkullanma dönemive süresi belirtilmiş, bölüm müdürü tarafındanonaylanmıştır.
Sözü edilenyıllık izin belgeleri ispat açısından yeterlidir. İzin talep
yazısında izinkullanma dönemive süresinin açıklanması ve belgenin işveren
yetkilisi tarafından onaylanması halinde belirtilen dönem için yıllık izinin
kullandırıldığı kabul edilmelidir. Mahkemece bu esaslar dahilindegerekirse
bilirkişiden ekhesapraporu alınarak işçinin imzasınıiçeren
yıllıkizinbelgelerinintamamı dikkate alınarakbakiye yıllık izinhakkının
olupolmadığıbelirlenmeli, sonucuna göre yıllık izinücreti yönünden bir karar
verilmelidir.
..."
9. Bozma ilamına uyan Mahkeme 26/9/2013 tarihli ve E.2013/112,
K.2013/392 sayılı kararıyla davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli
kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Tüm dosya kapsamından hükmüne uyulan Yargıtay
bozma ilamı da gözetilerek davacının harcırah ödemesi ile ilgili olarak iş
şartlarında esaslı değişiklik yapıldığını kanıtlayamadığı, davacı işçiye iddia
edilen değişiklik öncesi ve sonrası yapılan harcırah ödemeleri
karşılaştırıldığında harcırah gelirlerinde azalma olmadığı, belirtilen
nedenlerle davacının kıdem tazminatı isteğinin reddine karar vermek gerektiği
anlaşılmıştır.
Davacı yıllık ücretli izin alacağı talebinde
bulunmuştur. Davacının imzasını içeren izin istek formları da gözetilerek
davacının toplam 8 gün yıllık ücretli izin kullandığı, 2006 Ağustos ayı
bordrosunda 289,33 TL izin ücreti tahakkuku bulunduğu görülmekte ise de
bordroda davacının imzasının bulunmadığı, aynı şekilde bordroda bulunan tahakkukunun
davacıya ödendiğine dair herhangi bir belge veya banka kaydı da sunulmadığı
gözetilerek yıllık ücretli izinlerin kullandırıldığının ispat külfetinin davalı
işverenlikte olduğu dikkate alındığında mahkememizce yeterli görülen bilirkişi
raporunda da belirlendiği üzere davacının 6 gün bakiye yıllık izin ücreti
alacağının bulunduğu anlaşılmış ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
..."
10. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinin 22/1/2014 tarihli ve E.2013/17025, K.2014/1251 sayılı ilamı ile
onanmıştır.
11. Onama kararı başvurucuya 6/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiş,
2/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı mülga İş Kanunu"nun
yürürlükte olan 14. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanuna tabi
işçilerin hizmet akitlerinin:
1.
İşveren tarafından bu Kanunun 17 nci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen
sebepler dışında,
2. İşçi tarafından bu Kanunun 16 ncı maddesi
uyarınca,
3. Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyle,
4. Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum
veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme
almak amacıyla;
5. 506 Sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin
birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar
dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun Geçici 81 inci maddesine göre
yaşlılık aylığı
bağlanması için öngörülen sigortalılık
süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten
ayrılmaları Nedeniyle, Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren
bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle
son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin
devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında
kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden
ödeme yapılır.
..."
13. 1475 sayılı mülga Kanun"un 16. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Süresi belirli olsun veya olmasın,
sürekli hizmet akitlerinde işçi, aşağıda yazılı hallerde, dilerse akti sürenin
bitiminden önce veya bildirimin önelini beklemeksizin feshedebilir.
...
II- Ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan
haller ve benzerleri:
....
d) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun
hükümleri veya iş sözleşmesi şartları gereğince hasep edilmez veya ödenmezse,
e)
Ücretin parça başına veya iş tutarı üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da
işveren tarafından işçiye, yapabileceği sayı ve tutardan az iş verildiği
hallerde, aradaki ücret farkı zaman esasına göre ödenerek işçinin eksik aldığı
ücret karşılanmazsa, yahut iş şartları esaslı bir tarzda değişir, başkalaşır
veya uygulanmazsa; (sözleşmelere bu fıkradaki haller hakkında başka türlü kayıt
konmamak şartı ile)
..."
14. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu"nun 17.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin
feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekir.
İş sözleşmeleri;
a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için,
bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra,
b) İşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş
olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört hafta
sonra,
c) İşi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş
olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı hafta
sonra,
d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için,
bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra,
Feshedilmiş sayılır.
Bu süreler asgari olup sözleşmeler ile
artırılabilir.
Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim
süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır.
..."
15. 4857 sayılı Kanun"un 25. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Süresi belirli olsun veya olmasın
işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya
bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:
...
II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan
haller ve benzerleri:
...
g) İşçinin işverenden izin almaksızın veya
haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki
defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü
işine devam etmemesi.
h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri
kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.
..."
16. 4857 sayılı Kanun"un 41. maddesinin birinci ve ikinci
fıkrası şöyledir:
"Ülkenin genel yararları yahut işin
niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma yapılabilir.
Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık kırkbeş saati
aşan çalışmalardır. 63 üncü madde hükmüne göre denkleştirme esasının
uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık
iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam kırkbeş saati aşsa dahi
bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz.
Her bir saat fazla çalışma için verilecek
ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli
yükseltilmesi suretiyle ödenir."
17. 4857 sayılı Kanun"un 53. maddesinin birinci ve ikinci
fıkrası şöyledir:
"İşyerinde işe başladığı günden itibaren,
deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere
yıllık ücretli izin verilir.
Yıllık ücretli izin hakkından
vazgeçilemez."
18. 4857 sayılı Kanun"un 120. maddesi şöyledir:
"25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş
Kanununun 14 üncü maddesi hariç diğer maddeleri yürürlükten
kaldırılmıştır."
19. 4857 sayılı Kanun"un geçici 1. maddesi şöyledir:
"Diğer mevzuatta 1475 sayılı İş Kanununa
yapılan atıflar bu Kanuna yapılmış sayılır.
Bu Kanunun 120 nci maddesi ile yürürlükte
bırakılan 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının 1 inci
ve 2 nci bendi ile onbirinci fıkrasında, anılan Kanunun 16, 17 ve 26 ncı
maddelerine yapılan atıflar, bu Kanunun 24, 25 ve 32 nci maddelerine yapılmış
sayılır."
20. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu"nun 236. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Dava evrakında veya hakim huzurunda iki
taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf
aleyhine delil teşkil eder."
21. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu"nun 188. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tarafların veya vekillerinin mahkeme
önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı
gerekmez."
22. 6100 sayılı Kanun"un 190. maddesi şöyledir:
"İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme
bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak
çıkaran tarafa aittir.
Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece
karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda
öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat
edebilir."
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 16/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; işçilik alacağının tahsili için açtığı davada
Mahkemenin taraflarca üzerinde ihtilaf konusu olmayan vakıayı yanlış
değerlendirdiğini, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından feshedildiği
hususunun çekişme konusu olmadığını, tazminatın tespiti açısından ispat
külfetinin davalı işverene ait olduğunu ancak Mahkeme ve Yargıtayın bu
yükümlülüğün kendisine ait olduğu varsayımından hareket ederek değerlendirme
yaptığını, 1086 sayılı mülga Kanun"un 74. maddesine göre Mahkemenin tarafların
beyanı ile bağlı olduğunu ancak davada taleple bağlılık ilkesinin aşıldığını,
bu açıdan yasaya açıkça aykırı olarak uygulanan yöntem nedeniyle talebinin
büyük bir kısmının reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
mağduriyetinin giderilmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
25. Başvurucu, davada ispat yükümlülüğü davalı işverene ait
olduğu hâlde bu külfetin tersine çevrildiğini, bu durumun yargılama açısından
eşitsizlik meydana getirdiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
26. Başvurucunun yargılamada ispat külfeti davalı alacaklıya ait
olduğu hâlde Mahkeme ve Yargıtayın kanun ve usule aykırı bir değerlendirmeyle
bu yükümlülüğü tersine çevirdiği iddiası, mahkeme önünde sahip olunan hak ve
yükümlülükler bakımından taraflar arasında eşitliğin sağlanması ve bu dengenin
yargılamanın her aşamasında korunması hususu ile ilgili olduğundan silahların
eşitliği ilkesi kapsamında incelenmiştir.
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasınınilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı
yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal
edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile
sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme
yapılamaz.”
29. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen
iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme
yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan
delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını
denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi
başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının
değerlendirilmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da
yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014
§ 22).
30. Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin
sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği ilkesi,mahkeme önünde sahip olunan
hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında eşitliğin sağlanması ve bu
dengenin yargılamanın her aşamasında korunmasını ifade etmekte olup bu usul
güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel
dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 37; Yüksel Hançer, § 21).
31. Başvurucunun İstanbul Anadolu 6. İş Mahkemesine (Üsküdar 2.
İş Mahkemesi) açtığı davada iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından
feshedildiğini, feshin haklı nedenlere dayanmadığını belirterek ihbar, kıdem
tazminatı, fazla mesai, hafta tatili, yıllık izin, bayram ve genel tatil
alacağı ile harcırah alacağı talebinde bulunduğu, davalı işverenin ise iş sözleşmesinin
kendisi tarafından haklı nedenlerle feshedildiğini belirterek davanın reddine
karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
32. Başvurucu, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından
feshedildiği hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığını, davalının bu
vakıayı 19/12/2006 ve 17/2/2010 tarihli dilekçelerinde ikrar ettiğini,
Mahkemenin bu kabul ile bağlı olduğunu ve bu duruma göre değerlendirme yaparak
ispat yükümlülüğünü davalı işverene yöneltmesi gerektiği hâlde tersine
çevirdiğini, yapılan uygulamanın yargılamadaki dengeyi aleyhe bozduğunu
belirtmiştir.
33. İş hukuku yargılamasında, hizmet akdinin işveren tarafından
haksız olarak feshedildiğinin iddia edilmesi hâlinde feshin haklı olarak
yapıldığı hususunu ispat yükü davalı işverene düşer. Yıllık ücretli iznin
kullandırıldığı ya da karşılığı ücretin ödendiğinin ispat yükü yine işverene
aittir. Bunun yanında fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını
ispat etmekle yükümlüdür.
34. Sözleşmenin feshedildiği tarihte yürürlükte olan 1475 sayılı
mülga Kanun"un 16. maddesi gereğince hizmet akdinin işçi tarafından haklı
nedenlerle feshedildiğine ilişkin ispat yükümlülüğü ise davacı işçiye aittir.
35. Somut olayda başvurucunun dava dilekçesinde, dava konusu
edilen alacak kalemlerinin tahsili için 10/8/2006 tarihinde iş yerinden
ayrılarak avukata vekâlet verdiğini belirttiği, Mahkemenin gerekçeli kararında
dosyadaki tüm beyan ve delillere göre yapılan değerlendirmede davacının
11/8/2006 tarihinde çekmiş olduğu ihtarname ile 2006 yılı başından itibaren
süre gelen harcırah uygulamasının aleyhine olduğunu, fazla mesai, genel tatil
ve hafta tatili ücretlerinin ödenmediğini ileri sürdüğü, 17/8/2006 tarihinden
itibaren de iş yerini terk edip iş yerine gitmediğinin görüldüğü, davalı
işveren her ne kadar davacının 17/8/2006 tarihinden itibaren işe gelmediğini ve
bu yönde tutanaklar tutulduğunu savunmuş ise de esasen davacının bu tarihten
sonra işe gitmediği belirtilerek 17/8/2006
tarihi itibarıyla iş akdinin işçi tarafından sonlandırıldığının kabul edildiği,
bu açıdan Mahkemenin dava konusu tazminata esas işçilik alacaklarına
yönelik olarak hizmet akdinin işçi tarafından sona erdirildiğini kabul ederek
bu olgu üzerinden ispat yükümlülüğünü belirlediği ve sonuca ulaştığı
anlaşılmıştır.
36. Bu açıdan Mahkeme ve Yargıtayın ispat külfetini tersine
çevirerek taraflar arasında eşitsizlik meydana getirdiğinden bahsedilemeyeceği,
taraf beyanları, iş yeri sicil kayıtları ve tüm delillerin dosya kapsamına
alınarak değerlendirilmesi hususları gözönüne alındığında yapılan uygulamanın
yargılamanın bütününe göre tüm süreci adaletten yoksun kılacak şekilde
etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle silahların eşitliği ilkesine yönelik
bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V.HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 16/11/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.