Esas No: 2014/17286
Karar No: 2014/17286
Karar Tarihi: 16/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ANADOLU ANONİM TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ ŞUBELERİ
BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/17286) |
|
Karar Tarihi: 16/11/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör Yrd. |
: |
İsmail Emrah
PERDECİOĞLU |
Başvurucular |
: |
1. Anadolu
Anonim Türk Sigorta Şirketi/Akdeniz Bölge Müdürlüğü |
|
|
2. Anadolu
Anonim Türk Sigorta Şirketi/ Şişli Şubesi |
|
|
3. Anadolu
Anonim Türk Sigorta Şirketi/ Kadıköy Şubesi |
|
|
4. Anadolu
Anonim Türk Sigorta Şirketi/Bakırköy Şubesi |
Vekilleri |
: |
Av. Mahpare YÜCEL |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi Şubelerince
(Başvurucular), çalışanlarına çeşitli menfaatler sağlamak üzere kurulmuş olan
Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi Mensupları Munzam Sosyal Güvenlik ve
Yardımlaşma Sandığı Vakfına (Vakıf) şubeler itibarıyla yapılan katkı payı
ödemelerinin, vergi müfettişlerince yapılan vergi incelemesi sonucunda ücret
olarak değerlendirilmesi dolayısıyla şubeler adına tarh edilen gelir vergisi ve
damga vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezalarına karşı açılan davaların reddi
nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Ekli listede sıralanan başvurulara ait dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Konularının aynı olması nedeniyle ekli tablonun (A) sütununda
numaraları belirtilen başvuru dosyalarının, aynı tablonun (1) numaralı
satırında yer alan 2014/17286 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Komisyonlarca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölümler
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 22/2/2016
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
6. Bakanlık 22/3/2016 tarihinde sunduğu yazı ile mevcut başvuru
hakkında kabul edilebilirlik kararının Bakanlıklarına gönderilmesi hâlinde
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun"un 49/2. ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün
(İçtüzük) 71. maddeleri uyarınca görüş bildirilebileceğini belirtmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi (Şirket) nezdinde 2007
ila 2011 yılları arası dönem için yapılan vergi incelemesi sonucunda düzenlenen
23/11/2012 tarihli ve 2012-B-585/9 sayılı vergi tekniği raporunda özetle "Munzam Sandık Vakfının 506 sayılı Kanun"un geçici 20.
maddesine göre kurulmadığı, Şirkete ait geçici 20. maddeye göre kurulan başka
bir sandığın bulunduğu, dolayısıyla Munzam Sandığın bu sandığın sağladığı
haklara ek haklar sağladığı ve bu sebeple özel sigorta fonksiyonu gördüğü,
Munzam Sandığın ana finansman kaynağının çalışanlardan ve Şirketten sağlanan
katkı payları olduğu, dolayısıyla Vakıf tarafından çalışanlara sağlanan
menfaatlerin bir kısmının Şirket tarafından finanse edildiği, bu yönüyle Şirket
katkı payının işçilere sağlanan menfaatlere ilişkin işveren payı olarak
algılanması gerektiği, Şirket katkı payının hesabında çalışanların emekliliğe
esas maaş ve ikramiye paylarının dikkate alındığı ve bundaki amacın her bir
çalışanın elde edeceği menfaatin net tutarını belirlemek olduğu, Şirket katkı
payı ödemelerinden esas yararlananın çalışanlar olduğu Munzam Sandığın sadece
buna aracılık ettiği" gerekçeleriyle Vakfa, başvurucu Şirket
tarafından yapılan ödemelerin ücret mahiyetinde olduğu ve bu ödemelerin
31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu"nun 63. maddesinde yazılı
şartları taşımaması nedeniyle ücret matrahından indirilemeyeceği sonucuna
varılarak bu ödemeler üzerinden gelir vergisi kesilerek beyan edilip ödenmediği
gerekçesiyle cezalı gelir vergisi tarhiyatları ve bu katılım payları ödemelere
ilişkin belgelerde gösterilmediğinden damga vergisi matrahının eksik
hesaplandığı gerekçesiyle de cezalı damga vergisi tarhiyatları yapılarak
Şirketin başvurucuların da içinde bulunduğu muhtelif şubelerine tebliğ edilmiştir.
9. Şirket tarafından muhtelif şubeleri adına bu tarhiyatlara
karşı Vakfa ödenen katkı paylarının ücret sayılamayacağı iddiasıyla ekli
tablonun (E) sütununda gösterilen vergi mahkemelerinde davalar açılmış ve bu
davalar reddedilmiştir. Davayı reddeden Mahkemelerce verilen kararlara ilişkin
gerekçelerin ilgili kısımları şöyledir:
"...
Uyuşmazlıkta, munzam sandığa davacı şirket
tarafından yapılan ödemelerin, çalışan sayısı, aldığı maaş ve diğer unsurların
dikkate alınarak belli oranda hesaplandığı, bu ödemelere ilişkin belge, bilgi
ve kayıtların personel bazında tutularak muhafaza edildiğinin rapor eki
tutanakta açıkça belirtildiği, çalışan personelin yükselmesine bağlı olarak
şirket tarafından vakfa ödenen tutarın değiştiği, yapılan bu ödemeler karşılığında
sadece çalışanlara özgü olmak üzere, çalışan için ödenen prim sayısı dikkate
alınarak, borç vermek, ölüm aylığı ve emeklilik aylığı bağlamak veya toplu
ödeme yapmak gibi bir takım menfaatlerin sağlandığı hususları dikkate
alındığında, şirket tarafından doğrudan ödenen ücrete ek olarak, kendisine
hizmet akdiyle bağlı çalışanlarına menfaat temin etmek üzere, bizatihi davacı
şirket tarafından kurulan sandık aracı kılınarak, işverenin tek taraflı iradesi
ile sağlanan bu menfaatlerin ücret olduğunun kabulü gerekmektedir.
Ödemenin şirket tarafından, vakfın kurulması
esnasında düzenlenen vakıf senedinde bir yükümlülük olarak öngörülmüş olması,
vakfa ödenen paranın çalışanlara bir maddi menfaat olarak yansıtıldığı
gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır.
Her ne kadar davacı vekili tarafından, vakıf
ile menfaat sağlanan kişi arasında bir işçi-işveren ilişkisi bulunmadığı,
şirketin yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde çalışan kişinin bir hak iddia
edemeyeceği, ancak sadece vakfın şirkete yöneleceği, ücrette hukuki olarak
tasarruf edebilmenin şart olduğu, bu yönde Danıştay kararları ve Maliye
Bakanlığı özelgesi bulunduğu bu nedenle ödenen
paranın ücret tanımına girmediği iddia edilmiş isede;
söz konusu vakfın, kendisine hizmet akdiyle bağlı çalışanlarına menfaat temin
etmek üzere bizatihi davacı şirket tarafından kurulan bir aracı konumunda
bulunduğu, işçi-işveren ilişkisinin şirket ile çalışan arasında bir ilişki
olduğu, vakfın görevinin, şirketin ödediği tutarı belli şartlar altında çalışan
kişiye ödemekten ibaret olduğu, iç ilişkide şirketin sorumluluğunun, işçiye
değil vakfa ait olmasının bu gerçeği değiştirmeyeceği, şirket tarafından ödenen
tutarın anlık olarak işçinin tasarrufuna amade kılınmamasının yasal bir
zorunluluktan değil özel hukuk tasarrufu niteliğinde olan vakıf senedinden
kaynaklandığı ve vergiyi doğuran olayın niteliğini değiştirmeyeceği, kaldı ki
bu ödemelerin ayrı bir hesapta kişi bazında izlenmesi, şartlar gerçekleştiğinde
çalışan kişiye ödenmesi, davacı şirket tarafından bu vakfa ödenen işçi payları
üzerinden tevkifat yapılması gibi hususlar birlikte
değerlendirildiğinde tasarruf imkanının oluştuğunun kabulü gerektiğinden, bu
yöndeki davacı vekili iddialarına itibar edilmemiştir.
Bu durumda, davacı tarafından, Anadolu Anonim
Türk Sigorta A.Ş. Mensupları Dayanışma Vakfına, vakıf senedi uyarınca ödenen
şirket katılım payının, şirket çalışanlarına hizmet karşılığı sağlanan bir
menfaat olduğu ve Gelir Vergisi Kanunu"nun 61"inci maddesi hükmü kapsamında
ücret niteliğini taşıdığının kabulü ile vergi tevkifatına
tabi tutulması gerektiği sonucuna varıldığından, davacı şirketin Akdeniz Bölge
Müdürlüğü adına düzenlenen vergi inceleme raporlarına istinaden ikmalen yapılan vergi ziyaı cezalı gelir stopaj vergisi ve
damga vergisi tarhiyatlarında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
..."
10. Mahkemelerin kararlarına karşı başvurucular tarafından ekli
tablonun (F) sütununda belirtilen mercilere itiraz, temyiz ve karar düzeltme
talebinde bulunulmuş ancak söz konusu talepler reddedilmiştir.
11. Yargılama süreçlerini sona erdiren kararlar başvuruculara
ekli tablonun (B) sütununda belirtilen tarihlerde tebliğ edilmiş, başvurucular
da yine ekli tablonun (C) sütununda belirtilen tarihlerde Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
12. Türkiye İş Bankası A.Ş.
[GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014;
Türkiye İş Bankası A.Ş. Şubeleri, B. No:2014/6193, 15/10/2015
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 16/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvuru tarihlerine ve başvuru numaralarına ekli tabloda yer verilen bireysel
başvurular incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
14. Başvurucular, Vakfa yapılan katkı payı ödemelerinin vergiye
tabi ücret özelliği taşımadığını ve üzerinde çalışanların tasarruf yetkisinin
bulunmadığı bu ödemeler bakımından vergiye tabi gelirin özelliklerinden biri
olan "elde edilmiş
olma" unsurunun gerçekleşmediğini, bu ödemelerin kıyas yapılmak yoluyla
ücret olarak kabulünün verginin kanuniliği ilkesine aykırı olacağını, söz
konusu ödemelerin ücret olmadığına ilişkin Yargıtay kararı ve ücret olarak
vergilendirilmeyeceğine ilişkin geçmiş tarihlerde verilmiş Maliye Bakanlığı
muktezaları bulunduğunu ve başvuru konusu vergilendirme işlemlerine kadar katkı
paylarının ücret olarak kabul edilerek vergilendirileceğine ilişkin idari bir
uygulamanın ve buna ilişkin yargısal içtihadın bulunmadığını, munzam sandık
vakıflarının temel amacının emeklilik sonrası emekli aylığı ödemek olduğunu ve
bu ödemelerle ilgili 193 sayılı Kanun"da farklı düzenlemelerin bulunduğunu,
buna göre emeklilik veya maluliyet koşulları gerçekleşmeden söz konusu
kuruluşlara yapılan ödemelerin vergilendirilmesinin mükerrer vergileme
olacağını belirterek hukuka aykırı bir şekilde vergi tarh edilmesi ve ceza
kesilmesi dolayısıyla Anayasa"nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet haklarının,
dava dilekçesine delil olarak ibraz edilen Maliye Bakanlığı muktezası ve
Yargıtay kararı dikkate alınmaksızın karar verilmesi dolayısıyla 36. maddesinde
yer alan adil yargılanma haklarının ve ücret kapsamında yer almayan bir
ödemenin ücret sayılarak vergilendirilmesi dolayısıyla da 73. maddesinde yer
alan verginin kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlallerin
giderilmesi için yeniden yargılama yapılması veya tazminat ödenmesi talebinde
bulunmuşlardır.
15. Başvurucular, ticari sır kapsamında değerlendirildiğinden
kimliklerinin gizli tutulmasını talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
16. Başvurucuların, adlarına tarh edilen vergi ve cezalara karşı
açtıkları davaların reddi nedeniyle Anayasa"nın 35., 36. ve 73. maddelerinin
ihlal edildiğini ileri sürdükleri görülmekte olup ihlal iddiaları bir bütün
olarak değerlendirildiğinde bu iddiaların, söz konusu kararların adil olmadığı
ve bu nedenle mülkiyet haklarının ihlal edildiği hususuna yönelik olduğu
anlaşılmaktadır. Bu sebeple başvurucuların ihlal iddiaları mülkiyet hakkı
çerçevesinde değerlendirilmiş olup Anayasa"nın 36. ve 73. maddelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddialar, bağlantısı dolayısıyla mülkiyet hakkına ilişkin
değerlendirmeler kapsamında ele alınmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
17. Başvurucular, hukuka aykırı bir şekilde vergi tarh edilmesi
ve ceza kesilmesi dolayısıyla Anayasa"nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
18. Başvuru dosyaları kapsamında yapılan değerlendirmelerden,
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilmezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan başvuruların, kabul
edilebilir olduklarına karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
19. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi
şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
20. Anayasa"nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz.”
21. Anayasa"nın “Vergi ödevi”
kenar başlıklı 73. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Vergi, resim, harç ve benzeri malî
yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.”
22. Anayasa’nın 13. maddesi temel
hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri, 35. maddesi
mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel ilkeleri tespit ederken
vergi ödevine ilişkin 73. maddesi ise vergi yoluyla mülkiyet hakkına yapılacak
müdahalelerin anayasal sınırlarına ilişkin özel hükümler içermektedir. Bu
durumda Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, başvuru konusu somut olayın
değerlendirilmesinde "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"ne (Sözleşme) ek (1)
No.lu Protokol" hükmü ve Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 73.
maddelerinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Böylelikle mülkiyet hakkına yönelik vergisel müdahalelerin
hukuka uygunluğunu sağlayacak sınırlar ortaya konularak mülkiyet hakkının
Anayasa hükümleri çerçevesinde yeterli ve etkili bir şekilde korunması
sağlanmış olacaktır Türkiye İş Bankası A.Ş.,
§ 40).
23. Anayasa"nın 13. maddesinde yapılan düzenlemeye uygun bir
şekilde 35. maddesi de mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kanunla
düzenlenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Kanun"la düzenleme gerekliliğine
ilişkin hükümlerin ifade tarzı, mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların
mutlaka şekli anlamda kanun ile yapılması zorunluluğuna işaret etmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş., § 41).
24. Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerinde yer alan mülkiyet
hakkına yönelik sınırlamaların kanunla yapılabileceğine ilişkin düzenlemeye
paralel olarak verginin kanuniliği ilkesinin düzenlendiği Anayasa"nın 73.
maddesinin üçüncü fıkrası hükmü ile vergi mükellefi bakımından vergisel
yükümlülüklerin "belirliliği"
ve "öngörülebilirliği"
ve bu bağlamda vergi mükelleflerinin hukuki güvenliği sağlanmak istenmiştir.
Söz konusu ölçütler mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin kanunla yapılması
zorunluluğunun alt ölçütleri olarak da kabul edilen ölçütlerdir. Verginin
belirli ve öngörülebilir olması, vergiye ilişkin hükümlerin "açık ve anlaşılır" olmasını
gerektirmekte olup Anayasa"nın 73. maddesinin üçüncü fıkrası ile Türk hukukunda
vergisel yükümlülüğün mutlaka kanunla konulmasını zorunlu tutan Anayasa
hükmünün, vergi yoluyla mülkiyet hakkına yönelik müdahaleler karşısında
kişilere AİHS"e göre daha üst düzey bir koruma
sağladığı söylenebilir. Bu husus, Anayasa Mahkemesince "Verginin kanuniliği ilkesi, takdire dayalı
keyfî uygulamaları önleyecek sınırlamaların yasada yer almasını gerektirmekte
ve vergi yükümlülüğüne ilişkin düzenlemelerin konulması, değiştirilmesi veya
kaldırılmasının yasa ile yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Buna göre vergide
yükümlü, matrah, oran, tarh, tahakkuk, tahsil, uygulanacak yaptırımlar ve
zamanaşımı gibi konuların yasayla düzenlenmesi zorunludur."
denilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur (AYM, E.2009/63, K.2011/66,
14/4/2011). Bu durumda Anayasa"ya göre mülkiyet hakkına vergi yoluyla yapılan
müdahalenin mutlaka kanuna dayanması gerekmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş., § 42).
25. Anayasa"nın 35. maddesinde olduğu gibi Sözleşme"ye
ek 1 No.lu Protokolde de mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu
yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Ancak Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre mülkiyet hakkını sınırlamaya
yönelik müdahalelerin meşru sayılabilmesi için belli ölçütleri içermesi
gerekmektedir. Buna göre müdahale, kamu yararı amacıyla yapılmalı, hukuka
dayalı olmalı ve ölçülü olmalıdır(Türkiye İş Bankası A.Ş, § 43).
26. Nitekim incelenmekte olan başvurular ile benzer mahiyetteki
şikâyetlerin ileri sürüldüğü ve Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca 12/11/2014
tarihinde karara bağlanan 2014/6192 numaralı bireysel başvuru dosyası
kapsamında yapılan değerlendirmede, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere
ilişkin AİHM içtihatlarından örneklere yer verilerek söz konusu başvuru
kapsamında mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin varlığı kabul edilmiş, her ne
kadar vergi ile alakalı konularda devletin diğer alanlara göre daha geniş bir
takdir hakkı olduğunun altı çizilmekle birlikte, özellikle Anayasa hükümleri
dikkate alındığında somut olay temelinde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
kanun ile öngörülmüş olma ölçütünün önemi belirtilerek bu ölçütün alt ölçütleri
olan "ulaşılabilirlik" ve
"öngörülebilirliğin" sağlanıp
sağlanmadığı tartışılmıştır(Türkiye İş
Bankası A.Ş., §§ 44-60).
27. Bu kapsamda anılan başvuru yönünden yapılan değerlendirme
sonucunda, mülkiyet hakkına vergi tarhiyatı ve vergi cezaları ile yapılan
müdahaleler açısından "öngörülebilirlik"
koşulunun ancak 2013 yılında ortaya çıkan Danıştay Daire kararları
ile sağlanabileceği kanaatine varılmış ve bu tarihe kadar yapılan vergi
tarhiyatları ile kesilen vergi cezalarının söz konusu koşulu karşılayamadığı
değerlendirilerek, mülkiyet hakkı yönünden ihlal kararı verilmiştir (Türkiye İş Bankası A.Ş., § 61).
28. Öte yandan 2014/6192 numaralı Türkiye İş Bankası A.Ş.
başvuru dosyası ile aynı şikâyetleri içeren başvurular Anayasa Mahkemesi önüne
bireysel başvuru yolu ile taşınmaya devam edilmiş, Anayasa Mahkemesi İkinci
Bölümünce bu kapsamda toplam 847 adet bireysel başvuru dosyası üzerinde
inceleme yapılmış ve 15/10/2015 tarihinde 2014/6193 numaralı bireysel başvuru
kapsamında mülkiyet hakkı yönünden ihlal kararı verilmiştir (Türkiye İş Bankası A.Ş. Şubeleri, B. No:
2014/6193, 15/10/2015).
29. İncelenmekte olan başvurular açısından da somut olaylara
bakıldığında, Şirket nezdinde 2007 ila 2011 yılları arası dönem için yapılan
vergi incelemesi sonucunda düzenlenen 23/11/2012 tarihli vergi inceleme
raporunda Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi
Mensupları Munzam Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Sandığı Vakfının
506 sayılı Kanun"un geçici 20. maddesine göre kurulmadığı, Şirkete ait geçici
20. maddeye göre kurulan başka bir sandığın bulunduğu, böylelikle Munzam
Sandığın bu sandığın sağladığı haklara ek haklar sağladığı ve özel sigorta
fonksiyonu gördüğü, Munzam Sandığın ana finansman kaynağının ise çalışanlardan
ve Şirketten sağlanan katkı payları olduğu, dolayısıyla Vakıf tarafından
çalışanlara sağlanan menfaatlerin bir kısmının Şirket tarafından finanse
edildiği, bu yönüyle Şirket katkı payının işçilere sağlanan menfaatlere ilişkin
işveren payı olarak algılanması gerektiği belirtilerek Vakfa, başvurucu Şirket
tarafından yapılan ödemelerin ücret mahiyetinde olduğu ve bu ödemelerin 193
sayılı Kanun"un 63. maddesinde yazılı şartları taşımaması nedeniyle ücret
matrahından indirilemeyeceğinin değerlendirildiği, sonuç olarak bu ödemeler
üzerinden gelir vergisi kesilerek beyan edilip ödenmediği gerekçesiyle cezalı
gelir vergisi tarhiyatları ile bu katılım paylarının ödemelere ilişkin
belgelerde gösterilmediğinden damga vergisi matrahının eksik hesaplandığı
gerekçesiyle de cezalı damga vergisi tarhiyatları yapıldığı ardından yapılan
işlemlerin Şirketin başvurucuların da içinde bulunduğu muhtelif şubelerine tebliğ
edildiği görülmektedir.
30. Yapılan tebliğlerin ardından ise başvurucu şubelerce açılan
iptal davalarının Mahkemelerce reddedildiği, ret kararları üzerine ilgili
mercilere yapılan itiraz/temyiz başvuruları ile karar düzeltme taleplerinin de
kabul edilmediği anlaşılmaktadır.
31. Bu çerçevede somut başvurulara ilişkin yargılama
dosyalarının incelenmesi neticesinde başvuru dosyalarında yer verilen
olayların, Anayasa Mahkemesince daha önce karara bağlanan 2014/6192 numaralı Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK] başvurusu ve
2014/6193 numaralı Türkiye İş Bankası A.Ş.
Şubeleri başvurusunda yer alan olaylar ile aynı mahiyette oldukları
tespit edilmiş ve Anayasa Mahkemesince, incelenmekte olan başvurular yönünden
de gerek yukarıda yer verilen (bkz. §§22-25) gerekse anılan bireysel başvuru
kararlarında ortaya konulan ilkelerden ayrılmayı gerektirecek bir sonuca
ulaşılmamıştır.
32. Açıklanan nedenlerle ve incelenmekte olan başvurularda yer
alan şikâyetler yönünden de Türkiye İş
Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192 ve Türkiye İş Bankası A.Ş. Şubeleri, B. No:2014/6193
kararlarından ayrılmayı gerektirir bir durum görülmediğinden, somut başvurular
bakımından da öngörülebilirliğin ancak 2012 yılında yapılan vergi incelemesi
üzerine tarh edilen vergilere karşı açılan davalar sonucu 2013 tarihli Danıştay
Daire ilamlarıyla sağlandığı anlaşıldığından başvurulara konu edilen
vergilendirme işlemlerinin ilişkin olduğu vergilendirme dönemleri (2007 ve 2008
yılları) itibarıyla, Anayasa"nın 73. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan verginin
kanuniliği ilkesi gereği kanuni düzeyde sağlanması gereken öngörülebilirliğin
sağlanamadığı, kanun hükümlerindeki öngörülemezliğin
kanun altı idari uygulamalar ve düzenlemeler veya yargısal içtihatlarla
giderilemediği, bu durumda başvurucular tarafından 2007-2008 yıllarında Vakfa
ödenen katkı paylarının ücret sayılarak vergilendirilmesine ilişkin işlemlerin,
öngörülebilir kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna varıldığından vergi
asılları bakımından varılan sonuç dolayısıyla vergi cezaları bakımından ayrıca
değerlendirme yapılmasına gerek görülmeyerek Vakfa yapılan katkı payı ödemeleri
üzerinden vergi ve ceza tahsil edilmesi nedeniyle başvurucuların, Anayasa"nın
35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiğinin
kabul edilmesi gerekmektedir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
33. Başvurucular, hukuka aykırı bir şekilde vergi tarh edilmesi
ve ceza kesilmesi dolayısıyla Anayasa"nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet
haklarının ihlal edildiğinin tespiti ile yeniden yargılama yapılması veya
tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuşlardır.
34. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
35. Şirket hakkında yürütülen vergi incelemesi sonunda,
başvurucu şubeler adına 2007 ve 2008 yılları için gelir vergisi ve damga
vergisi tarh edilerek vergi cezaları kesilmiş, bunların bir kısmı ihbarname ile
başvuruculara tebliğ edilmiş ve ekli tablolunun (J) sütununda belirtilen
tarihlerde aynı tablonun (I) sütununda net tutarlarına yer verilen vergi,
gecikme faizi ve cezalar, başvurucular tarafından ödenerek tahsilat işlemleri
tamamlanmıştır. Söz konusu vergilendirme işlemleri dolayısıyla başvurucuların
mülkiyet haklarının ihlal edildiği tespit edilmiş olup başvurucuların kişisel
yararı gözönünde bulundurulduğunda başvurucular
açısından yalnızca ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan maddi zararın
bulunduğu anlaşıldığından başvurucular tarafından ödenen vergi, gecikme faizi
ve cezalar miktarınca tazminatın başvuruculara ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
36. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilerek ekli tablonun (K) sütununda belirtilen toplam 1.752,80
TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.552,80 TL yargılama
giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların kamuya açık belgelerde kimliklerinin gizli
tutulması taleplerinin REDDİNE,
B. Başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki
iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Başvurucuların Anayasa"nın 35. maddesinde güvence altına
alınan mülkiyet haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı anlaşıldığından başvuruculardan
tahsil edilen, ödeme tarihleri ve ödeme miktarları ekli tabloda belirtilen net
tutarların tahsil tarihi itibarıyla yasal faizi ile birlikte TAZMİNAT OLARAK
ÖDENMESİNE,
E. 1.752,80 TL harçtan ve 1.800TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.552,80 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili Mahkemelere gönderilmesine,
H. Kararın bir örneğinin
Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.