Esas No: 2014/12917
Karar No: 2014/12917
Karar Tarihi: 16/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
RAMAZAN BÜYÜK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/12917) |
|
Karar Tarihi: 16/11/2016 |
R.G. Tarih ve Sayı: 7/12/2016 - 29911 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Yakup MACİT |
Başvurucu |
: |
Ramazan BÜYÜK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasında Mahkemenin
delilleri eksik ve hatalı değerlendirerek kanuna ve usule aykırı karar vermesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının; kararda esasa etkili itirazların
cevaplanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının; yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/7/2014 tarihinde Rize 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/5/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 25/3/2016
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu; kendisine ait iş yerlerinin işgal edildiğini,
eşyalarının izni dışında alındığını iddia ederek 6/4/2001 ve 1/7/2002
tarihlerinde haksız fiilden kaynaklanan tazminat davası açmıştır.
7. Rize 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28/1/2003 tarihli
veK.2003/29 sayılı kararı ileE.2002/215 sayılı dosya, MahkemeninE.2001/51
sayılı dosyasında birleştirilmiştir.
8. Mahkeme 12/2/2009 tarihli ve E.2001/51, K.2009/38 sayılı kararı
ile asıl ve birleşen dosyada davaların kısmen kabulüne karar vermiştir.
Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
İddia, savunma, dinlenen tanık beyanları, 30/7/2008 tarihli bilirkişi
raporu, anılan Asliye Ceza Mahkemesi kararı ile tüm dosya kapsamına göre; her
ne kadar Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/38-366 E, K Sayılı dosyasında
suçun zamanaşımına uğramış olması sebebiyle; davanın düşürülmesine karar
verilmiş ise de; sanıkların davacıya yönelik suça konu eylemleri
gerçekleştirmiş oldukları, buna göre haklarında mahkumiyet hükmü kurulan
davalıların eylemleri sebebiyle davacının manevi tazminata hak kazanacağı,
tarafların ekonomik ve sosyal durumları, eylemlerin vasıf ve niteliği, olayın
oluş şekli, tarafların kusur durumları, davacının meydana gelen olaydaki etkisi
dikkate alınarak; tarafların sebepsiz zenginleşmesine yol açmayacak manevi
tazminatı arzu edici kılmayacak, bir miktar manevi tazminata hükmetmek
gerekmiş, bu miktarın 9.000 TL olmasının hakkaniyete uygun olduğu yönünde
Mahkememizde tam bir vicdani kanaat oluşmuş; ispatlanamayan maddi zarar ve
diğer taleplerin reddi gerekmiş, aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
..."
9. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 23/6/2010 tarihli
ve E.2009/12078, K.2010/7615 sayılı ilamı ile bozulmuştur. Bozma ilamının
ilgili kısmı şöyledir:
"...
Davacı, asıl ve birleşen davada; kuru çay ve
gıda ticareti yaptığını, rahatsızlığı nedeniyle tedavi gördüğü sırada işleri
ile ilgilenemediğini, bunu fırsat bilen davalıların işyerini işgal ederek
işyerindeki malzemeleri aldıklarını belirterek, uğradığı maddi ve manevi
zararın ödetilmesini istemiştir.
Dosyada bulunan 2005/38-2005/366 sayılı ceza
dosyası içeriğinden, davalılardan ...."in alacaklarını alabilmek amacıyla
davacıya ait işyerine gelip davacıyı tehdit ederek ve zor kullanarak, niteliği
ve değeri belirlenemeyen malzemeleri aldıkları sonucuna varılarak,
kendiliğinden hak almak suçundan ayrı ayrı cezalandırıldıkları, davanın temyiz
aşamasında zamanaşımına uğradığı; eldeki dosyada dinlenen tanık
anlatımlarından, adı geçen davalıların davacının hastanede bulunduğu sırada
işyerine gelerek tehdit ve zor kullanmak suretiyle işyerindeki çay ve gıda
maddelerini alacaklarına karşılık aldıkları anlaşılmaktadır. Yerel mahkemece
benimsenen bilirkişi raporunda, zarar tutarının belirlenemediği
belirtildiğinden maddi tazminat istemi reddedilmiştir.
Borçlar Yasası"nın 42. maddesi gereğince,
zararın varlığını ve tutarını kanıtlamak zorunda olan davacının, zararın gerçek
tutarını kanıtlamakta zorlandığı veya kanıtlanmasının davacıdan beklenemeyeceği
durumlarda yargıç, işlerin olağan gidişi ve zarar görenin aldığı önlemleri
gözeterek zarar tutarını kendiliğinden belirler. Burada yargıca verilen bir
yetkinin ötesinde bir görevin de bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Davacının hangi nitelik ve değerdeki
malzemelerden ne kadarının alındığının tam olarak belirlenememiş olması maddi
tazminat isteminin tümden reddini gerektirmez. Alınan malzemeleri sayısı ve
değerinin toplanan kanıtlara göre saptanamaması durumunda, Borçlar Yasası’nın
42. maddesi uyarınca, haksız eylem gününe göre davacının yaptığı ticaretin
niteliği ile benzer işyerlerinin ortalama kazancı, hak ve adalet ölçüsü
gözetilerek, yargıç tarafından belirlenecek maddi tazminatın davalılardan
alınmasına karar verilmelidir.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek,
belirlenecek zarar tutarının ödetilmesine karar verilmesi gerekirken, yerinde
olmayan yazılı gerekçeyle, maddi tazminat isteminin tümden reddedilmiş olması
usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
..."
10. Bozma üzerine dosya E.2010/480 sırasına kaydedilmiş, bozma
ilamına uyan Mahkeme 9/4/2013 tarihli ve E.2010/480, K.2013/289 sayılı kararı
ile asıl ve birleşen dosyada davaları kısmen kabul etmiştir. Gerekçeli kararın
ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dava ,
hukuki niteliği itibarı ile haksız fiil sebebiyle uğranılan maddi ve manevi
zararın tazmini istemine ilişkindir.
...
Bozma ilamına uyulmakla zararın tespiti
bakımından teknik bilirkişiler Zıraat mühendisi H.K.
ile SMMbilirkişi N.D. 7/9/2011 tarihli ve 14/11/2011
tarihli raporları ile davacının talep edebileceği alacak miktarını hesap etmişlerdir.
SMMO.E. veHesap uzmanı Avukat S.N.Ç. mahkemeye sunmuş
oldukları 25/7/2012 tarihli raporları ile davacının 6/10/1999 tarihli olay
tarihi itibarı ile talep edebileceği maddi tazminat miktarının 178.477,73 TL
olduğunu tesbit etmişlerdir.
Tüm bu toplanan deliler, raporlar sonucu
davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Yargıtayın
"Borçlar Yasası"nın 42. maddesi gereğince, zararın varlığını ve tutarını
kanıtlamak zorunda olan davacının, zararın gerçek tutarını kanıtlamakta
zorlandığı veya kanıtlanmasının davacıdan beklenemeyeceği durumlarda yargıç,
işlerin olağan gidişi ve zarar görenin aldığı önlemleri gözeterek zarar
tutarını kendiliğinden belirler." gerekçesi dikkate alınarak maddi zararın
miktarı dosya kapsamına göre taktiren belirlenmiştir.
Zararın tespitinde bilirkişi raporundan ayrılma nedeni, kabul oranı gerekçeleri
ile olayların meydana geliş ve ileri sürülüş şekilleri şu şekilde
özetlenebilir:
Davacı ilk olarakE.2000/152 sayılı dosya ile
dava açmış, halihazırda görülen davadaki tazminat taleplerini aynı vakıalara
dayanarak ileri sürmüştür. İş bu davamızdaki davalıların tüzel kişiliği olmayan
firmalarına açtığı davada maddi tazminat olarak 105.000 TL değerinde kuruçay, 200.000 TL değerinde gıda maddesi, 5.000 TL
değerinde demirbaş eşya, 2.000TL değerinde kamyonunun davalılar tarafından
alınması nedeniyle oluşan zararı talep etmiş, ancak20.06.2002 tarihinde dava
husumetten reddolmuştur. Husumetten reddolunan dava devam ederken 2001/51 E. Sayılı dosya ile
davalılardan İ.T. ve N.Ç.ye ayrıca dava açmış, 50.000TL maddi 100.000TL manevi
tazminat talep etmiştir. Bu davanın gerekçesi olarak ta davalıların işyerlerine
el koymasından doğan zarar olduğunu ileri sürmüştür. Davacını ileri sürdüğü
zararın vevakıalarınönceki açılan dosyadaki vakıalar
ve zararlarla örtüştüğü anlaşılmaktadır.
Husumetten reddolunan
2000/152 E. Sayılı davadan sonra davacı, 1/7/2002 tarihinde, 2002/215 E. Sayılı
dosya ilegerçek kişiler aleyhine tazminat talepli
dava açmıştır. 2002/215 E. Sayılı dosya 28/1/2003 tarihinde yine mahkememizin
2001/51 E. Sayılı dosyasında birleştirilmiştir. 2002/215 E. Sayılı dosyadaki
dava dilekçesinde davacı 105.000 TL değerinde kuruçay,
200.000 TL değerinde gıda maddesi, 5.000 TL değerinde demirbaş eşya, 2.000TL
değerinde kamyonu, 6.000TL lik dövizinin davalılar
tarafından alındığını iddia etmiştir.
Mahkememiz tarafından husumetten reddolunan 2000/152 E. sayılı dava incelendiğinde dosya
içerisinde bulunan savcılık hazırlık soruşturması evraklarına göre davacı savcılığa
mükerreren ifade vermiş, dilekçe sunmuştur. Davacı savcılığıa
verdiği 1/10/1999 tarihli müşteki ifade tutanağında " ben bundan yaklaşık
1 yıl öncesi piyasadan çok miktarda kuruçay almıştım.
İşlerimin iyi gitmemesi sebebiyle iflas ettim. Kendisine borçlu olduğum kişiler
sürekli olarak tehdit ettiler, ben borçlarımı ödemek için elimden gelen gayreti
gösteriyorum. Kendisinden şikayetçi olduğum İ.M.ye 46.000 TL civarında bir
borcum vardı. Ben borcuma karşılık kendisine Rize de bulunan dükkanımı ve
işyerimi devrettim ancak sanık ben kendisine hala borcum olduğunu iddia ederek,
beni sürekli olarak tehdit etmekte ve hakaret etmektedir...."
şeklinde ifade vermiştir. Davacı 6/10/1999 tarihinde savcılığa verdiği ifadede
"...rahatsız olduğum dönem fırsat bilinerek benden alacaklı olan kuru çay
sahipleri 14 kişi bir havuz kurarak dilekçemde belirttiğim 6 adet işyerimden
bana ait daha doğrusu Ahmet Karaali ile kuruduğum ortaklığa ait işyerindeki
kuru çaylardan ve gıda maddelerinden alacaklarına karşılık alarak benim rızam
olmaksızın, yokluğumu fırsat bilerek işyerime el koymuşlardır...."
şeklinde ifade vermiştir. 2/11/1999 tarihli savcılık ifadesinde davacı "
A.K. benim ablam E.K.nın oğlu yani yeğenim olur.
Kendisi ile 20 yıldan beri ortaktım. Ancak işler kötüleşince beni bıraktı. Ben
tüm kayıtları üzerimde olduğundan onun durumu kötüleşmedi...."
şeklinde beyanda bulunmuştur. Davacı Cumhuriyet başsavcılığına verdiği
6/10/1999 tarihli şikayet dilekçesinde 6 farklı yerde işyeri oluğunu ve
buralardan mallarının alındığını bildirmiştir.
Davacının oğlu A.R.B. 2/11/1999 tarihinde
savcılık ifadesinde " ben müşteki Ramazan Büyük"ün
oğlu olurum. Babam, A.K. ile ortak idiler. Piyasadan çay almışlardı. Ancak
işlerin iyi gitmememsi nedeniyle zor duruma
düştürler. Alacaklıların sıkıştırması sonucu babam deprosyon
geçirdi. Rize devlet hastanesi psikaytri bölümüne yatrrıldı. ... Babamın ortağı A.K. bana kardeş, Yunusla
birlikte babamın Yeşilköydeki deposundan benim
kullanacağım bedforta ve Y.K. kullanacağı misubusi kamyona çayları yükleyip yanında bulunan N.Ç. Nin Kokulukayadaki götürmemizi
söyledi. Ben ve Y.K. Yeşilköye geldik. Depodaki
çaylardan 13 ton çayı iki araca yükleyip bana söylendiği gibi N.Ç.nin deposuna götürdük. Yükü indirip işyerime döndüm.
A.K. babamın ortağı olduğundan ticari ilişkileri nedeniyle götürdüm. ...
Şeklinde beyanda bulunmuştur.
Savcılık hazırlık tahkikatında dinlenen ve iş
bu davamızda davalılar beyanlarında , davacının kendilerine borçları olduğunu,
ortağı A., çalışanı İ.T., oğlu A.R.ve vekili pozisyonunda İ.K., yeğeni M.A.K.
ve N.Ç.nin borçları kapamak için malları alacaklılar
arasında rıza ile paylaştırdıklarını ifade etmişlerdir.
Dava dosyasına ibraz edilen başka bir evrak ta
davacının ortağı olduğu C. Çay San. Gıda. Ltd. Şti şirketi tarafından
düzenlenmiş olan 18.01.1999 tarihli 10044 nolu
faturadır. Bu fatura ile 19.430TL lik gıda maddesi Kokulçay Ltd. Şti ne fatura karşılığı satılmış ya da
devredilmiştir. İş bu fatura da kapalı fatura olarak düzenlenmiştir. Bu
faturanın düzenlendiği tarihte davacı Ramazan C. Çay şirketindeki ortaklığını
devrederek şirketten ayrılmış, yani ortak değildir. Şunu hemen belirtmek
gerekir ki davamızda Yargıtay bozma ilamına esas alınan Rize 2. Asliye Ceza
Mahkemesinin 2005/38 Esas, 2005/366 Karar sayılı dosyasında suç tarihi
06.10.1999 olup bu tarihte davacı C. Çay şirketindeki ortaklığından
ayrılmıştır.
Davaların ve soruşturmaların ilerleyen
aşamalarında gerek davacının gerekse oğlunun zarara ilişkin beyanlarında
artışlar olduğu anlaşılmaktadır. Davacının oğlu A.R.B.nin
Güneysu Asliye Hukuk Mahkemesinde 11/9/2001 tarihinde alınan beyanında
depolarında 400-500 ton çaylarının olduğunu, 250-300 milyarlık gıda
maddelerinin olduğu ifade etmiştir. Oysa önceki alınan ifadelerde uğradıkları
iddia olunan zarar miktarları daha azdır.
Davacı 0/12/1999 tarihinde vergi dentemeni S.D.ye verdiği beyanda (dosyaya celp edilmiştir)
1998 yılında aldıkları 169.000 kg çaylarından7.000-7.500 kg mının
yasal olmayan yollardan kendilerinden alındığını, geri kalanı ise paketleyip
sattıklarını ifade etmiştir.
Dosya içine celbedilen
ticaret odası kayıtları ve vergi dairesi müdürlüğü kayıtlarından davacının C.
Çay şirketindeki hisselerini 4/1/1999 tarihinde diğer ortağı A.K. ile beraber
devrettiği, C. Çay şirketinin 1997 yılı kurumlar vergisi matrahı 2.871TL ,1998
yılı kurumlar vergisi matrahınında 2.578Tl olduğu
anlaşılmaktadır.
Davacı ve oğlu A.R.B.nin
ilk dava dilekçesi ve ifadelerinden sonra alınan beyanlarda ve dilekçelerde
kendilerinden zorla alındığını ifade ettikleri malların miktarlarında sürekli
artış olmuştur. Davacının ilk dava dilekçesinde talep ettiği fiyat ve tazminat mikatrından 131 (bedelin kilgram
fiyatına bölünmesi ile bulunmuştur) ton kuru çay talebi varken bu rakam sonraki
beyanlarda 400,500, 600 tonlara çıkmıştır. Vergi beyanları ise iddia edilen
rakamlara ışık tutmaktan çok uzaktır.
Teknik bilirkişiler Zıraat
mühendisi H.K. ile SMMbilirkişi N.D. 7/9/2011 tarihli
raporları ve 14/11/2011 tarihli raporları ile davacının talep edebileceği alacak
miktarını hesap etmişlerdir. Bilirkişilerce davacının 7 farklı yerdeki işyeri
metrekareleri ile bu dükkanların alabileceği çay miktarı üzerinden bir
hesaplamaya gidilmeye çalışılmıştır. Ancak davacı savcılık soruşturmasında 6
yerde işyeri olduğunu belirtmiştir. Sonuçta dükkanların toplam kapasite ile
233.539 kg çay alabileceği, parasal değerinin de 163.477,73TL olacağı ifade
edilmiştir. Davacının ilk soruşturma aşamalarında iflas ettiği yönündeki beyanları
karşısında davacının dükkanlarının tamamen çay ile dolu olarak hesaplanması da
düşünülmesi gereken bir durumdur. Bilirkişilerin dükkanların kuru çay
paketlerinin istiap hacminin hesaplanması konusunda hesap ve yöntem hataları
olmakla beraber raporun fikir vermesi açısından geçerliliği bulunmaktadır.
SMMO.E. ve hesap uzmanı Avukat S.N.Ç. mahkemeye sunmuş oldukları 25/7/2012
tarihli raporları ile davacının 6/10/199tarihliolay tarihi itibarı ile talep
edebileceği maddi tazminat miktarının 163.477,73TL na
15.000 TL bakkaliye bedeli hesaplayarak 178.477,73 TL olduğunu tesbit etmişlerdir.
Davacının tazminat kalemi olarak talep ettiği
53 A..5.. plakalı kamyonun trafik tescil kayıtları talep edilmiş aracın hurdaya
çıkarılmış olduğu belirtilmiştir. Davacı da 28/3/2013 tarihli duruşmada alınan
beyanında şirket ortağının imza yetkisi olmakla kamyonu devrettiğini ifade
etmiştir. Ayrıca davacı 26/2/2013 tarihli duruşmada demirbaş eşyalarına ait
belgesi olmadığını, ancak 4 yazar kasa, 4 çelik kasa ve 4 masası olduğunu beyan
etmiştir. Davacının ortağı olduğu C. Çay San. Gıda. Ltd. Şti şirketi tarafından
düzenlenmiş olan 18/1/1999 tarihli 10044 nolu fatura
ile 19.430TL lik gıda maddesi K. Ltd. Şti fatura
karşılığı satılımış ya da devredilmiştir. İş bu
fatura da kapalı fatura olarak düzenlenmiştir. Bu faturanın düzenlendiği
tarihte davacı R.C. C. çay şirketindeki ortaklığını devrederek şirketten
ayrılmış, yani ortak değildir. Teknik bilirkişiler Zıraat
mühendisi H.K. ile SMM bilirkişi N.D. 7/9/2011 tarihli raporlarında gıda maddesini
15.000TL olarak belirlemişlerdir.18/1/1999 tarihli 10044 nolu
fatura ile 19.430TL lik gıd
a maddesi kapalı fatura ile devredildiği, kamyonun usulüne uygun olarak satışı
yapıldığı, şirket demirbaşlarının hisse devri ile yeni ortaklara devredilmiş
olacağı kanaatiyle ve ispata yarar belge ibraz edilmemiş olmakla gıda maddesi,
demirbaş ve kamyona ilişkin maddi tazminat talepleri dikkate alınmamış ve ret
edilmiştir.
Davacının tazminata esas çay miktarının
belirlenmesinde ise davacının oğlu A.R.B. 2/11/1999 tarihinde savcılık
ifadesinde " ben müşteki Ramazan Büyük ün oğlu olurum. Babam, A.K. ile
ortak idiler. Piyasadan çay almışlardı. Ancak işlerin iyi gitmememsi
nedeniyle zor duruma düştürler. Alacaklıların sıkıştırması sonucu babam deprosyon geçirdi. Rize devlet hastanesi psikaytri bölümüne yatırıldı. ... Babamın ortağı A.K. bana
kardeş, Yunusla birlikte babamın Yeşilköydeki
deposundan benim kullanacağım bedforta ve Yunus Karaalinin kullanacağı misubusi
kamyona çayları yükleyip yanınd a bulunan N.Ç.nin Kokulukayadaki
götürmemizi söyledi. Ben ve Y.K. Yeşilköye geldik.
Depodaki çaylardan 13 ton çayı iki araca yükleyip bana söylendiği gibi N.Ç.nin deposuna götürdük. Yükü indirip işyerime döndüm.
A.K. babamın ortağı olduğundan ticari ilişkileri nedeniyle götürdüm. ...
Şeklindeki beyanı, Davacının 0/12/1999 tarihjinde
vergi dentemeni S.D.ye verdiği beyanda 1998 yılında
aldıkları 169.000 kg çayların 7.000-7.500 kg mının
kendilerinden yasal olmayan yollardan alındığı beyanı, davacının ilk dava
dilekçesinde çay zararının kg fiyatı 0.8TL dan105.000TL olduğu, davacını
şirketin % 50 hissedarı olduğu düşüldüğünde yarısı olan 52.500TLolduğu, davada
kabul edilen 50.000TL nin hem davacının kendi beyan
ettiği zarar miktarla örtüşmesi, davacının vergi denetmenine verdiği 7.000 kg
ile oğlunun beyan ettiği 13.000 kgmın yarısı olan
6.500 kg örtüşmektedir. Bu miktarların bugünkü kuruçay
fiyatları ve kabul edilen tazminat miktarı ile örtüştüğü görülmektedir. Tüm bu
gerekçelerle 50.000TL maddi tazminatın davalılardan alınarak davacıya verilmesine
karar verilmiştir.
Davalılardan Y.K. (eşi E.K.da
ölmekle mirasçıları ) dava devam ederken ölmekle mirasçıları ..... davaya dahil
edilmiştir. Ancak kararda sehven tazminatın Y.K.dan
alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Y.K. irasçılarının
davaya dahil edilmiş olmakla tazminattan mirasçılarının sorumlu oldukları
gerekçesiyle kısa karar ters düşmeyecek şekilde mirasçıların ismi gerekçeli
karara eklenmiştir. Y.K. mirasçılarının davada kendini avukatla temsil
ettirmediklerinden dolayı ret edilen kısım üzerinden lehlerine vekalet ücreti
hükmedilmeyerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
..."
11. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 16/1/2014
tarihli ve E.2013/17069, K.2014/455 sayılı ilamı ile onanmıştır.
12. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 21/5/2014 tarihli ve
E.2014/5922, K.2014/8234 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
13. Ret kararı 30/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
31/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu"nun 41.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp
yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden
şahıs, o zararın tazminine mecburdur."
15. 818 sayılı mülga Kanun"un 42. maddesi şöyledir:
"Zararı ispat etmek müddeiye düşer,
zararın hakiki miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hakim, halin
mutat cereyanını ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak
onu adalete tevfikan tayin eder."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 16/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
17. Başvurucu; davada farklı bilirkişilerce aynı doğrultuda
tespit edilen zarar miktarına ilişkin raporların hükme esas alınmadığını,
çözümü teknik bilgi gerektiren hususlarda hâkimin bilirkişi raporuna itibar
etmesi gerektiğini, davalıların soruşturma esnasında zarar miktarına ilişkin
beyanlarına da itibar edilmediğini, kararda bilirkişi raporunun nazara alındığı
belirtilirken rapordan farklı bir sonuca varılmasının gerekçesinin
açıklanmadığını, davalıların ihkak-ı hak yoluyla mal
varlığına el koymasının Mahkemece meşru kabul edilmesinin hukuk devleti
ilkesine aykırı olduğunu, tedbir taleplerinin haksız ve gerekçesiz olarak
reddedildiğini, 2001 yılında açtığı davanın 2014 yılında sonuçlandığını ve bu
sürenin makul olmadığını, bu nedenlerle maddi ve manevi zararlarının oluştuğunu
belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespiti isteminde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1.Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkinİddia
18. Başvurucu; çözümü teknik bilgi gerektiren durumlarda
Mahkemenin rapora itibar etmesi gerektiğini, gerekçeli kararda bilirkişi
raporlarına itibar edildiği belirtilirken rapordaki zarar miktarının neden
hükme esas alınmadığının açıklanmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma
olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem
tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi
hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle
getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık
bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
20. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü
iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmeyi
gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak
ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen
karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu hakkın ihlal edildiği
şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür
kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul
edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda üst dereceli mahkeme
tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir
(Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat
Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.,
B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
21. Somut başvuru açısından İlk Derece Mahkemesinin; zarar
tespiti ile ilgili olarak neden bilirkişi raporlarındaki miktarlara itibar
etmediği hususunda Savcılık ifade tutanakları, davalı ve tanık beyanları,
faturalar, davacı ve oğlunun yargılama aşamasında zarar miktarına yönelik verdikleri
farklı beyanlar, Ticaret Odası ve Vergi Dairesi kayıtlarını dikkate alarak
ayrıntılı değerlendirme (bkz. § 10) yaptığı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ise
Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yaparak hükmü onadığı ve karar
düzeltme talebini reddettiği anlaşılmıştır. Başvurucunun yargılama sırasında
ileri sürdüğü ve davanın sonucunu etkilediğini iddia ettiği taleplerin Mahkeme
kararında değerlendirildiği, bu açıdan kararın gerekçesiz olduğuna yönelik
iddianın yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
22. Başvurucunun gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin
olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
23. Başvurucu, davada farklı bilirkişilerden alınan aynı
nitelikteki raporlara itibar edilmediğini, zarar miktarı ile ilgili lehine olan
davalı beyanlarının da dikkate alınmadığını, bu yönüyle kararın usul ve kanuna
aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
24. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun"un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
25. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca
derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talebini içeren
başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ile Kanun tarafından
Mahkemenin yetkisi dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu
kapsamda bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece
mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması
bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa"da yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir hatası
içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar
bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin
delilleri takdirinde bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu
takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, §§ 25, 26).
26. Başvurucunun iddiasının özünün Derece Mahkemelerince
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
bulunmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesince iddia, savunma, tanık anlatımları,
keşif, bilirkişi raporları, Asliye Ceza Mahkemesi dosyası ve toplanan deliller
çerçevesinde değerlendirme yapılarak dava konusu olay nedeniyle davacının
uğradığı zararın tespit edildiği, buna göre asıl ve birleşen davalarda kısmen
kabul kararı verildiği, kararda bariz takdir hatası yapıldığı yönünde bir
bulguya rastlanmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
27. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
iii. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığına
İlişkin İddia
28. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Başvurucu, yargılamanın yaklaşık on üç yıl sürmesi nedeniyle
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul
sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki
yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 34-59) ve bu kapsamda yapılan incelemeler sonucu makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik kararlar verilmiştir (Gülseren Gürdal ve diğerleri, B. No:
2013/1115, 5/12/2013; Semira Babayiğit ve diğerleri, B. No: 2013/3283,
19/12/2013; Haydar İzgi, B. No:
2012/673, 19/12/2013).
31. Başvuru konusu olay, Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan
haksız fiilden kaynaklanan tazminat talebine ilişkindir. 18/6/1927 tarihli ve
1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan usul hükümlerine göre yürütülen,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan somut yargılama faaliyetinin makul süre
değerlendirmesi için başlangıcı, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher
Ergun ve diğerleri, § 50)bu tarih somut başvuruda esas davanın
açıldığı 6/4/2001"dir.
32. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut
başvuru açısından bu tarih, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince karar düzeltme
talebinin reddedildiği 21/5/2014"tür.
33. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
başvurucu tarafından 6/4/2001 tarihinde açılan davada, Mahkemece 12/2/2009
tarihinde asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verildiği, temyiz
üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 23/6/2010 tarihinde hükmün bozulduğu,
Mahkemenin yeniden yaptığı yargılama sonucu 9/4/2013 tarihinde verdiği kararın
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 16/1/2014 tarihli kararı ile onandığı, karar
düzeltme talebinin ise 21/5/2014 tarihinde reddedilerek aynı tarihte hükmünkesinleştiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla yargılama
yaklaşık 13 yıl 1 ayda tamamlanmıştır.
34. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda başvuruya konu
davadaki hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler de
dikkate alınarak başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usule ilişkin
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın bu derece uzamasına
önemli ölçüde sebep olduğu söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından
farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yaklaşık 13 yıl 1
ayda sonuçlanan yargılamada makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
36. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir ...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
37. Başvurucu, ihlalin tespitine karar verilmesini talep
etmiştir.
38. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
39. Başvuruda her ne kadar uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmiş ise de başvuru formu ve eklerinden
başvurucunun tazminat talebinde bulunmadığı anlaşıldığından başvurucu lehine
tazminata hükmedilmesi mümkün değildir. Osman Alifeyyaz
PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C. Talep olmadığından başvurucu lehine tazminata hükmedilmesine
YER OLMADIĞINA Osman Alifeyyaz PAKSÜT"ün
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA OYBİRLİĞİYLE,
F. Kararın bir örneğinin Rize 2. Asliye Hukuk Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
OYBİRLİĞİYLE 16/11/2016 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucunun, Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE karar verilmesine rağmen, başvuru formu ve eklerinde tazminat
talebinde bulunmadığı gerekçesiyle lehine tazminata hükmedilmemiştir.
2. Başvurucu Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmakla
bir bütün halinde ihlalin tespiti ve giderim istemiş olup, başvuru formunun
“B)AÇIKLAMALAR” bölümünün (3) numaralı bendinde şöyle denilmiştir:
“Söz konusu davanın
niteliğinde uğranılan maddi kayıp, uygulanmayan ve haksız ve gerekçesiz olarak
verilmeyen tedbir kararları yüzünden bu zararın büyümesi ve geçen bu koca zaman
dilimi sebebiyle ayrıca uğranılan manevi zarar başvurucunun en güncel
zararıdır”
3. Başvurucunun bu ifadelerinden, giderim olarak manevi bir
tazminat talep ettiği açıktır. Öte yandan, formun sonuç talep bölümünde de
bunun tekrarlanmış olmaması nedeniyle tazminat verilmesinin mümkün olmadığına
hükmedilmesi, katı bir şekilciliktir.
4. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da usul kurallarının
aşırı şekilci uygulanması, şayet başvurucunun hakkını fiilen elde etmesini
engelliyorsa “mahkemeye erişim hakkı”nın ihlali
olarak değerlendirilmektedir.
5. Bu nedenlerle ve Birsen Gülünay
2013/2640 başvurusundaki karşıoyumuzda da açıklanan
gerekçelerle, Bölüm kararının tazminat verilmemesine ilişkin kısmına
katılmamaktayım.
Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT |