Esas No: 2014/2704
Karar No: 2014/2704
Karar Tarihi: 16/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİBÖLÜM |
|
KARAR |
|
RAMAZAN AYHAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/2704) |
|
Karar Tarihi: 16/11/2016 |
|
İKİNCİBÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Yakup MACİT |
Başvurucu |
: |
Ramazan
AYHAN |
Vekili |
: |
Av. Yılmaz
GÖK |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, boşanma davasında hukuka aykırı yöntemlerle elde
edilen delillere dayanılarak karar verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının; tanıkların dinlenmemesi nedeniyle silahların eşitliği
ilkesinin; dava sonucunu etkileyecek nitelikteki iddiaların Mahkeme ve Yargıtay
kararlarında cevaplandırılmaması nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/3/2014 tarihinde Elazığ Hukuk Mahkemeleri Ön Bürosu
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 25/3/2016
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucuya karşı Elazığ 1. Aile Mahkemesinin E.2011/3 sayılı
dosyasında şiddetli geçimsizlik nedenine dayalı boşanma davası açılmıştır.
7. Başvurucu 10/5/2011tarihli celsede üç kişilik tanık listesini
dosyaya sunmuştur.
8. Mahkeme 27/7/2011 tarihli celsede başvurucunun Elazığ"da olan
tanıklarına davetiye çıkarılmasına, Ankara"da oturduğu bildirilen tanık L.A.
için talimat yazılmasına karar vermiştir.
9. Mahkeme 3/11/2011 tarihli celsede tebligat yapılan tanıkların
bir sonraki duruşmada zorla hazır edilmelerine karar vermiştir.
10. 15/3/2012 tarihli celsede, davacı tanıklarının beyanları
alınmış; başvurucunun tanıklarının duruşmaya gelmemeleri ve Ankara"daki tanık
için yazılan talimatın bila ikmaliadesi üzerine başvurucuya tanıkların
tebligata yarar açık adreslerini bildirmesi için kesin süre verilmiştir.
11. 22/6/2012 tarihli celsede, başvurucu tarafından bildirilen
adreslere göre Elazığ"da bulunan ve duruşma günü tebliğ edilen tanıklar için
çıkarılan zorla getirme kararlarından bir kısmına cevap verilmemesi ve bir
kısmının infaz edilmemesi, Ankara"daki tanık için yazılan talimatın tanığın
adresinde bulunmamasından dolayı işlemsiz iade edilmesi üzerine başvurucunun da
talebi dikkate alınarak bir sonraki duruşmada tanıklarını hazır etmesi için
başvurucuya kesin süre verilmiştir.
12. 19/7/2012 tarihli celsede, başvurucunun tanığı S.D.nin
beyanı alınmış; başvurucunun Ankara"da bulunan tanığının adresini bildirme ve
talimatla beyanının alınması talebi ise reddedilmiştir.
13. Bunun yanında davacının dosyaya delil olarak bildirdiği ve
içinde başvurucuya ait görüntülerin bulunduğu iddia edilen CD ile ilgili
Mahkeme 10/5/2011 tarihli duruşmada CD"nin Mahkeme kasasında muhafazası
edilmesine karar vermiş; sonraki celselerde davacı tarafın CD"nin çözümü ile
dosyaya sunulan fotoğrafın delil olarak değerlendirilmesi talebi
reddedilmiştir.
14. Mahkeme 11/9/2012 tarihli ve E.2012/25569, K.2012/548 sayılı
kararı ile tarafların boşanmalarına, davacı lehine maddi ve manevi tazminata
hükmedilmesine karar vermiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Her ne kadar davalı vekilince tanıklarından
L.nin dinlenilmesi yönünde talepte bulunulmuş olsa da, davalı vekiline tanığın
dinletilmesi için duruşmada hazır etmesi aksi takdirde dinlenmekten vazgeçilmiş
sayılacağının ihtiratı yapıldığı sonra ki aşamalarda davalı vekilince bu şahsın
talimat ile dinleneceği beyan edilerek yeniden talimat yazılması istenilmiş ise
de, tüm taraf tanıklarının beyanlarının alındığı dosyanın aydınlığa kavuştuğu
tanığın dinlenilmesi amacı ile yeniden talimat yazılması dosyayı sürüncemede
bırakacağı ve taraflara ihtirat ve kesin süre verilmiş olması da gözetilerek
talebin reddi yoluna gidilmiştir.
Yapılan yargılama, taraf ve tanık beyanları,
nüfusaile kayıt tablosu, bilirkişi raporu ve bütün dosya kapsamı birlikte
değerlendirildiğinde, tarafların 3/8/1993 yılında evlendikleri üç tane müşterek
çocuklarının bulunuğu, davacının boşanma istemine karşılık davalının davalının
boşanmayı istemediğini beyan ettiği fakat bu beyanı ile çelişir nitelikte bir
başka bayan ile gayri resmi bir evlilik gerçekleştirdiği ve bir çocuk sahibi
olduğu sabittir. Bu hali ile davalının evlilik birliğinin yüklediği görevlerini
yerine getirmediği, sadakat ilkesine aykırı davrandığı bu nedenle sık sık
tartıştıkları, evliliğin bu hale gelmesinde davalının kusurunun bulunduğu,
evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kanaatine varılarak tarafların
boşanmalarına karar verilmesi gerekmiştir.
..."
15. Tarafların temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin
8/10/2013 tarihli ve E.2012/25569, K.2013/23104 sayılı ilamı ile hükmün
boşanma, velayet, tazminatlar yönünden onanmasına; iştirak nafakası ile ilgili
kısmın bozulmasına karar verilmiştir.
16. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 13/1/2014 tarihli ve
E.2013/25595, K.2014/49 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
17. Ret kararı 31/1/2014 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiş, 3/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun
166. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Evlilik birliği, ortak
hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış
olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir."
19. 4721 sayılı Kanun"un 174. maddesi şöyledir:
Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma
yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun
bir maddî tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik
hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat
olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir
20. 4721 sayılı Kanun"un 175. maddesi şöyledir:
"Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek
taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü
oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir."
21.4721 sayılı Kanun"un 184. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar
saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir:
...
4. Hâkim, kanıtları serbestçe takdir eder.
..."
22. 1/10/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu"nun 146. maddesi şöyledir:
"Mahkeme, taraflarca gösterilmiş olan
delillerin incelenmesinden sonra, davanın muhakeme ve hüküm için yeterli
derecede aydınlandığını anlarsa, tahkikatın bittiğini kendilerine
bildirir."
23. 6100 sayılı Kanun"un 243. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak,
davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenir.
..."
24. 6100 sayılı Kanun"un 245. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak
üzere, tanıklık için çağrılan herkes gelmek zorundadır. Usulüne uygun olarak
çağrıldığı hâlde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık zorla getirtilir...
..."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 16/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, aleyhine açılan boşanma davasında tanıklarının
dinlenmediğini, özel hayatın gizliliği ihlal edilerek hukuk aykırı yöntemlerle
elde edilen delillerin hükme esas alındığını, yine delillerinin toplanması ve
yasak delille ilgili kendisine ait bilgisayarın şifresinin kırıldığının tespiti
açısından bilirkişi incelemesi yapılması talebinin de reddedildiğini, duruşmalı
temyiz aşamasında sözlü olarak kararın bozulduğunun bildirilmesi nedeniyle
yeterli savunma yapma imkânını elde edemediğini bu açıdan etkili başvuru
hakkının kısıtlandığını, Mahkeme ve Yargıtay kararlarında, esasa yönelik
itirazlarının değerlendirilmediğini belirterek Anayasa’nın 20., 36., 38. ve 40.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş;
tazminat hakkının saklı tutulması talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Başvurucunun Anayasa"nın 20. ve 38.maddelerinde
haklarının ihlal edildiği iddiasının Anayasa"nın 36. maddesi kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Buna göre başvuru, silahların
eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddia, gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddia ile yargılamada hukuka aykırı deliller
kullanıldığına ve yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkiniddia
başlıkları altında incelenmiştir.
1. Silahların Eşitliği
İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucu, tanıklarından ikisinin dinlemediğini, bu yöndeki
taleplerinin gerekçesiz reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasınınilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
30. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı
yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal
edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile
sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme
yapılamaz.”
31. Yargılama sırasında tanık dinletme ve bilirkişi görüşüne
başvurulması hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi
adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların
eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup bu ilke ve yargılamaya etkin
katılım hakkı ile çelişmeli yargılama ilkesi, adil yargılanma hakkının somut
görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin
(Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan gerek
AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen bu ilke ve
haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
32. Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin
sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği ilkesi,mahkeme önünde sahip olunan
hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında eşitliğin sağlanması ve bu
dengenin yargılamanın her aşamasında korunmasını ifade etmekte olup bu usule
ilişkin güvence gereği uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel
dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 37; Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116,
23/1/2014, §18). Silahların eşitliği ilkesi kapsamında aranan usule ilişkin
imkânlar noktasındaki denge, tarafların tanıkları arasında da farklı muamele
yapılmamasını gerektirir. Ancak yargılama sırasında bir tarafın tanığına özel
bir ağırlık verilmemişse ve mahkeme hükmü başka delillerle desteklenerek
oluşturulmuşsa silahların eşitliği ilkesine aykırı ve sonucu itibarıyla bir
tarafı diğer taraf karşısında önemli bir dezavantaj içine sokan bir uygulamanın
varlığından söz etmek mümkün değildir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ankerl/Switzerland, B. No: 17748/91,
23/10/1996, § 38).
33. Bunun yanı sıra adil yargılanma hakkının unsurlarından olan
çelişmeli yargılama ilkesi, taraflara dosyadaki deliller hakkında bilgi sahibi
olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın
bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece
tarafların dinlenilmemesi, tanıklara delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi
yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir
(Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz.
Ruiz-Mateos/Spain, B. No: 12952/87, 23/06/1993, § 63; Feldbrugge/Netherlands, B. No: 8562/79,
29/05/1986, § 44). Çelişmeli yargılama ilkesi silahların eşitliği ilkesi ile
yakından ilişkili olup bu iki ilke, birbirini tamamlar niteliktedir. Zira
çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda davasını savunabilmesi
açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır. Çelişmeli yargılamanın medeni
haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor olması; medeni bir hakka ilişkin
yargılamada da tarafların duruşmada hazır bulunmasını, daha genel bir ifade ile
yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını ifade etmektedir.
34. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen
iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma
ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını
denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi,
başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını
değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara, tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da
yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur (Yüksel Hançer, § 19). Ancak bu noktada
dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, tarafların tanık ve bilirkişi
incelemesi de dâhil ortaya koydukları delillerin değerlendirilmesi ve özellikle
bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı
şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Vidal/Belçika, B. No: 12351/86,
22/04/1992, § 34; Tamminen/Finlandiya,
B. No: 40847/98,15/06/2004, §§ 40-42).
35. Somut olayda Elazığ 1.Aile Mahkemesinin E.2011/3 sayılı
dosyasında başvurucunun tanık listesini dosyaya sunduğu, Mahkemenin 27/7/2011
tarihli celsede başvurucunun Elazığ"da bulunan tanıklarına davetiye
çıkarılmasına, Ankara"da oturduğu bildirilen tanık L.A. için talimat
yazılmasına karar verildiği, 3/11/2011 tarihli celsede tebligat yapılan
tanıkların duruşmaya gelmemeleri üzerine bir sonraki oturumda zorla hazır
edilmelerine karar verildiği, tanıklarının bu duruşmaya da gelmemeleri ve
Ankara"daki tanık için yazılan talimatın bila ikmal iadesi üzerine başvurucuya
tanıkların tebligata yarar açık adreslerini bildirmesi için kesin süre
verildiği, 22/6/2012 tarihli celsede başvurucu tarafından bildirilen adreslere
göre Elazığ"da bulunan ve duruşma günü tebliğ edilen tanıkların bir kısmı için
için çıkarılan zorla getirme kararına cevap verilmemesi ve bir kısmının da
infaz edilmemesi, Ankara"daki tanık için yazılan talimatın tanığın adresinde
bulunmaması nedeniyle işlemsiz iade edilmesi üzerine başvurucunun da talebiyle
bir sonraki duruşmada tanıkların hazır edilmeleri için kesin süre verildiği
anlaşılmıştır.
36. Mahkeme 19/7/2012 tarihli celsede başvurucu tarafından hazır
edilen tanık S.D.nin beyanını almış, başvurucunun yalnızca Ankara"da bulunan
tanığı L.A. için yeniden adres bildirme ve talimatla beyanının alınması
talebini Mahkemenin aynı celse reddettiği anlaşılmıştır.
37. Tanık dinletme hakkının, istediği kişilerin tanık sıfatıyla
mahkeme önünde dinlenilmesi hususunda başvurucuya mutlak bir hak tanıdığı
söylenemez. Taraflar arasında eşitlik gözetilmek koşuluyla sunulan bir delilin
yararlı ve gerekli olup olmadığının takdiri derece mahkemelerinindir. Anayasa
Mahkemesinin görevi, delillerin kabulü de dâhil olmak üzere bütünü itibarıyla
yargılamanın adil olup olmadığını tespit etmektir. Derece mahkemeleri, tanık
dinlenilmesi isteminin reddine karar vermesi durumunda kendisini bu sonuca
götüren gerekçeleri kararında göstermek durumundadır.
38. Başvuru konusu davada yargılama sürecinde Mahkeme tarafından
başvurucunun Elazığ"da bulunan tanıklarına iki kez tebligat çıkarıldığı ve
Ankara"da bulunan tanık için de iki kez talimat yazılmasına karar verildiği,
tanıkların zorla getirme kararlarına rağmen temin edilememesi üzerine
başvurucunun da talebi dikkate alınarak bir sonraki celse hazır edilmeleri için
başvurucuya kesin süre verildiği, başvurucunun S.D. isimli tanık dışındakileri
hazır etmemesi üzerine Mahkemenin "Her
ne kadar davalı vekilince tanıklarından L.nin dinlenilmesi yönünde talepte
bulunulmuş olsa da, davalı vekiline tanığın dinletilmesi için duruşmada hazır
etmesi aksi takdirde dinlenmekten vazgeçilmiş sayılacağının ihtiratı yapıldığı
sonraki aşamalarda davalı vekilince bu şahsın talimat ile dinleneceği beyan
edilerek yeniden talimat yazılması istenilmiş ise de, tüm taraf tanıklarının
beyanlarının alındığı dosyanın aydınlığa kavuştuğu tanığın dinlenilmesi amacı
ile yeniden talimat yazılması dosyayı sürüncemede bırakacağı ve taraflara
ihtirat ve kesin süre verilmiş olması da gözetilerek talebin reddi yoluna
gidilmiştir." gerekçesine yer vererek başvurucunun diğer tanığı
L.A.nın dinlenilmesine gerek olmadığına karar verdiği anlaşılmıştır.
39. Mahkeme her ne kadar tanık S.A.nın dinlenilmemesine ilişkin
gerekçe belirtmemiş ise de 19/7/2012 tarihli celsede başvurucunun bu tanığın dinlenilmesi
yönünde talepte bulunmadan davanın esası hakkında beyanda bulunmak üzere süre
talep ettiği, Mahkemenin esasen bu tanıkla ilgili yeniden talepte bulunulmaması
üzerine dinlememe gerekçesini ayrıca açıklamadığı ancak yargılamada benzer
durumda olan tanık L.A. için belirtilen gerekçenin başvuru konusu davanın
bütünü gözönüne alındığında bu tanık açısından da kabul edilebilir nitelikte
olduğu anlaşılmaktadır.
40. Bunların yanında başvurucunun tanıkların dinlenmesi usulünün
6100 sayılı Kanun"a aykırı olduğu iddiasını ileri sürerken dile getirdiği
uygulamanın yargılamayı her durumda adil olmaktan uzaklaştırmayacağı,
Mahkemenin başvurucunun tanıklarını dinlemek için gerekli girişimlerde
bulunduğu, tanıklara ulaşılamaması üzerine başvurucunun da talebiyle tanıkların
duruşmada hazır edilmelerine karar verildiği, buna rağmen tanıklardan ikisinin
hazır edilmemesi üzerine mahkemenin mevcut deliller üzerinden değerlendirme
yapmak suretiyle yargılamayı sonuçlandırdığı, kararda tanıkların dinlenmemesine
yönelik yeterli gerekçenin (bkz. § 38) açıklandığı anlaşılmıştır.
41. Başvurucunun dinlenilmesini talep ettiği tanıkların davanın
çözümüne yararlı olup olmayacağı ve sonuca etki edip etmeyeceği hususlarında
değerlendirme görevinin yerel Mahkemeye ait olduğu, Mahkemenin davanın
niteliğinin boşanma olduğunu, davalı tarafın davacı ile dava açıldıktan sonraki
dönemde birlikte yaşamaya devam ettiklerini iddia ederek birlikte yaşama
iradesini ortaya koyduğunu belirttiği, bu açıdan davacıya kusur izafe
edilemeyeceği ve davalıya atfedilen başka kadınla birlikte yaşama fiilinin
sürekli tekrarlanan kusur niteliğinde olması vedavadan sonra da bu eylemin
boşanmada gözönüne alınması gerekliliği dikkate alındığında dinlenmeyen
tanıklarındavanın esasına etki etmeyeceği gerekçesiyle beyanlarının
alınmamasının taraflar arasında eşitsizlik meydana getirdiğinden
bahsedilemeyeceği, ayrıca başvurucunun dinlenilmesini istediği tanıkların
beyanlarında ne şekildedavanın esasını etkileyecek olguların bulunduğuna
ilişkin somut bir açıklamada da bulunmadığı, yargılamanın bütününe göre
Mahkemece yapılan uygulamanın tüm süreci adaletten yoksun kılacak şekilde
etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle silahların eşitliği ilkesine yönelik
bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
43. Başvurucu, Mahkeme ve Yargıtay kararlarında esasa yönelik
itirazlarının değerlendirilmediğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
44. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma
olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem tarafların
hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi hakkında bilgi
sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle
getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık
bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir
Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
45. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu
mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu
hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince
verilen bu tür kararların ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen
gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olupbu durumda
üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin
benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
46. Somut başvuru açısından İlk Derece Mahkemesinin tanık
beyanları, nüfusaile kayıt tablosu, bilirkişi raporu ve tüm delilleri,
tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde değerlendirerek davalının evlilik
birliğinin yüklediği görevlerini yerine getirmediğini, sadakat ilkesine aykırı
davrandığını, bu nedenle tarafların sık sık tartıştıklarını, evliliğin bu hâle
gelmesinde davalının kusurunun bulunduğunu ve evlilik birliğinin temelinden
sarsıldığını belirterek tarafların boşanmalarına davacı lehine maddi, manevi
tazminata hükmedilmesine karar verdiği, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ise hükmü
onayarak karar düzeltme talebini reddettiği anlaşılmıştır. Başvurucu tarafından
yargılamada ileri sürülen ve davanın sonucunu etkilediğini iddia edilen
taleplerin Mahkeme kararında değerlendirildiği, bu kapsamda Mahkemenin
gerekçesine atıf yapan Yargıtay ilamlarında dosyadaki iddia ve olgulara
ayrıntılı cevap verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı, ilamlarda Mahkemenin
gerekçesinin yerinde olduğu belirtilerek başvurucunun tüm temyiz itirazlarının
reddedildiği, bu açıdanMahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğuna
ilişkin iddianın yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
47. Başvurucuların gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin
olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Yargılamada Hukuka Aykırı Deliller
Kullanıldığınave Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddialar
48. Başvurucu; özel hayatın gizliliği ihlal edilerek hukuka
aykırı elde edilen delillerin hükme esas alındığını, bu konuda bilgisayar
şifresinin kırıldığının tespiti ile ilgili bilirkişi incelemesi yapılması
talebinin reddedildiğin, kararın kanun ve usule aykırı olduğunu belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda
inceleme yapılamaz.”
50. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir.”
51. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
52. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık bir
keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Onur Gür, B. No: 2012/828, 21/11/2013, §
21).
53. Adil yargılanma hakkı bireylere, dava sonucunda verilen
kararın değil yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir
şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını
sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi
mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış
eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması
gerekir (Naci Karakoç, B. No:
2013/2767, 2/10/2013, § 22).
54. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli
olup olmadığını, delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin
görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını
değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin
Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.,
§ 27).
55. AİHM bariz şekilde keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün
kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun suçlu olup
olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını kararlarında ifade
etmektedir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de dâhil olmak üzere
yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve Sözleşme"deki bir hakkın
ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme konusu
yapmaktadır (Jalloh/Almanya [BD],
B. No: 54810/00, 11/07/2006, § 95; Desde/Türkiye,
B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 125; Khodorkovskiy
ve Lebedev/Rusya, B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 699).
AİHM’e göre delillerle ilgili esas olarak başvurucuya delillerin gerçekliğine
itiraz etme ve kullanılmasına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediği
incelenmelidir (Bykov/Rusya [BD],
B. No: 4378/02, 10/3/2009, § 90; Khodorkovskiy
ve Lebedev/Rusya, § 700).
56. Başvurucu; boşanma davasında hukuka aykırı şekilde elde
edilen ve CD şeklinde dosyaya sunulan görüntülerin yargılamada delil olarak
kullanıldığını ve hükme esas alındığını, görüntülerin bilgisayarının şifresi
kırılarak ele geçirildiğini bu nedenle yasak delil kapsamında olduğunu, bu
durumun ispatı için bilirkişi incelemesi yapılması talebinde bulunmasına rağmen
isteğinin kabul edilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
57. Somut olayda başvurucuya karşıElazığ 1. Aile Mahkemesine
açılan boşanma davasında Mahkemenin taraf ve tanık beyanları, nüfusaile kayıt
tablosu, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamını gözönüne alarak tarafların
3/8/1993 yılında evlendiklerini, müşterek üç çocuklarının olduğunu, davacının
boşanma istemine karşılık davalının boşanmayı istemediğini beyan ettiğini fakat
bu beyanı ile çelişir nitelikte bir başka bayan ile gayriresmî bir evlilik
gerçekleştirdiğini ve bir çocuk sahibi olduğunu, bu hâli ile davalının evlilik
birliğinin yüklediği görevlerini yerine getirmediğini, sadakat ilkesine aykırı
davrandığını, bu nedenle tarafların sık sık tartıştıklarını, evliliğin bu hâle
gelmesinde davalının kusurunun bulunduğunu belirterek tarafların boşanmalarına
karar verdiği anlaşılmıştır.
58. Yargılama sırasında 10/5/2011 tarihli duruşmada, davacının
dosyaya delil olarak bildirdiği, içinde başvurucuya ait görüntülerin bulunduğu
iddia edilen CD"nin Mahkeme kasasında muhafaza edilmesi kararı verildiği,
10/6/2011, 3/11/2011 ve 15/3/2012 tarihli celselerde ise bu konuda tarafların
talepleriyle ilgili değerlendirmeler yapıldığı ve neticede davacı tarafın
CD"nin bilirkişi vasıtasıyla çözümü yaptırılarak davada delil olarak
değerlendirilmesi talebinin reddedildiği anlaşılmıştır.
59.Bunun yanında Mahkemenin davacı tarafından davalının
sadakatsizliğini ispata yönelik olarak dosyaya sunduğu fotoğrafla ilgili olarak
Mahkemenin 15/3/2012 tarihli celsede düğün fotoğrafının elde ediliş şeklinin
belli olmadığını, yasak delil olma ihtimalinin bulunduğunu belirterek davacı
vekiline iadesine karar verdiği anlaşılmıştır.
60. Mahkemenin karar gerekçesinde başvurucunun yasak delil
niteliğinde olduğunu iddia ettiği CD ile ilgili değerlendirmeler yapılmadığı,
çözümü yapılmayan ve içeriğinde ne olduğu tespit edilmeyen CD"deki görüntülerin
davada esas alınmasının da mümkün olamayacağı, Mahkemenin tarafların iddia ve
savunmaları, tanık beyanları vedosyaya sunulan diğer delilleri değerlendirerek
ilgili hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle sonuca ulaştığı, bu açıdan
başvurucunun yasak delil niteliğinde olduğunu iddia ettiği CD ve fotoğrafın
davada esas alınmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
61. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda Mahkemenin dinlenen
tanık beyanları ve toplanan delillere göre boşanma ve ferileri hakkında verdiği
karardaki gerekçeler ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların
özünün Mahkeme tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğuanlaşılmaktadır.
62. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından
dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır.
63. Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddiasının
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi
kararının açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatası da içermediği
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir..
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamada hukuka aykırı deliller kullanıldığına ve
yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
16/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.