Esas No: 2014/12036
Karar No: 2014/12036
Karar Tarihi: 16/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ÖMER KÖSE BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/12036) |
|
Karar Tarihi: 16/11/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Aydın ŞİMŞEK |
Başvurucu |
: |
Ömer KÖSE |
Vekilleri |
: |
Av. Mücahit
ERDAL |
|
|
Av. Süleyman
SARIBAŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının, ilk derece mahkemesince beyanı alınmadan
Yargıtay bozma ilamına uyulması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/7/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 19/11/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir
soruşturma kapsamında 23/9/2005 tarihinde gözaltına
alınmış ve 24/9/2005 tarihinde tutuklanmıştır.
6. Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 16/12/2005
tarihli ve E.2005/17796 sayılı iddianamesi ile başvurucunun kasten insan
öldürme suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır
ceza mahkemesine kamu davası açılmıştır.
7. Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2005/366 sayılı dosyası
üzerinden görülen dava başvurucu yönünden tutuklu olarak sürdürülmüştür.
Mahkemenin 7/12/2006 tarihli ve E.2005/366, K.2006/342
sayılı kararı ile başvurucunun kasten insan öldürme suçundan ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ve "tayin
olunan ceza miktarı ve tutuklulukta geçirdiği süre nazara alınarak" tutukluluk
hâlinin devamına karar verilmiştir.
8. Anılan karar, temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 10/12/2007 tarihli ve E.2007/3934,
K.2007/9251 sayılı ilamı ile bozulmuştur.
9. Yargıtay bozma ilamı sonrası E.2008/22 sayılı dosya üzerinden
devam olunan yargılamada Mahkemenin 8/8/2008 tarihli
ve E.2008/22, K.2008/209 sayılı kararı ile başvurucunun beraatına ve
tahliyesine karar verilmiştir. Başvurucu aynı tarihte tahliye edilmiştir.
10. Anılan karar, katılan ve Cumhuriyet savcısı tarafından
temyiz edilmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 3/5/2011
tarihli ve E.2009/3884, K.2011/2770 sayılı ilamı ile hükmün bozulmasına karar
verilmiştir. Bozma ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...
Olaydan önce
anneleriyle birlikte yaşaması ve dayılarının oğlu R.nin
maktulün yeğeni Ş. tarafından öldürülmesinden dolayı maktul ile sanıklar Ömer [başvurucu] ve R.K. arasında husumet bulunduğu, İstanbul’da
ikamet eden sanıkların maktulü öldürmek amacıyla 11.03.2005 günü akşamı
Adana’ya gittikleri, anneleri olan sanık C.K.yi de maktulünöldürülmesihususundaiknaettikleri,
17.03.2005günüsaat 02.30-03.00 sularında sanıklar Ömer ve R.K.nin
kimliği belirlenemeyen başka bir kişiyle birlikte maktul ile C.K.nin yaşadıkları evin önüne yürüyerek geldikleri, sanık C.K.nin oda kapısını açmasından faydalanarak sanıklar Ömer
ve R.K.nin maktulü evin içinde yatağında uyurken
öldürdükleri, olaydan hemen sonra da olay yerinden uzaklaştıkları olayda,
Sanık C.K.nin gayrı
resmi yaşadığı maktulle birlikte uyudukları sırada ayak sesi üzerine
uyandığını, ahırdaki hayvanların ses çıkarttıkları düşüncesiyle evin ışığını
yakmadan kapıyı açtığını, bu sırada başları puşi ile
kapalı üç kişiden birinin kendisinin ağzını kapattığını, diğer iki kişinin ise
eve girerek yatakta uyuyan maktulü öldürdükleri yönündeki savunmasının hayatın
olağan akışına uygun olmadığı, sanıklar Ömer ve R.K.nin
ise Adana ilinde olmadıklarını belirtmelerine rağmen kullandıkları cep
telefonlarının olaya yakın saatlerde suçun işlendiği yere ait baz istasyonundan
sinyal alması ve sanıkların bu durumu izah edememeleri karşısında; sanıkların
cezadan kurtulmaya yönelik savunmalarına itibar edilmesinin mümkün olmadığı
anlaşılmakla, sanıklar C.K., Ömer ve R.K.nin fikir ve irade birliği içerisinde eylem üzerinde
ortak hakimiyet kurarak öldürme suçunu iştirak halinde birlikte işlemeleri
nedeniyle, kangütme saikiyle
tasarlayarak insan öldürme suçundan cezalandırılmaları gerekirken delillerin
takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı biçimdeberaatlarine
karar verilmesi,
..."
11. Yargıtay bozma ilamı sonrası yargılamaya E.2011/301 sayılı
dosya üzerinden devam olunmuştur. Mahkeme, 17/6/2011
tarihinde yaptığı tensip incelemesinde başvurucuya Yargıtay bozma ilamının
tebliğine karar vermiştir. Yargıtay bozma ilamının başvurucuya tebliğ edildiği
ve başvurucunun bozma ilamına karşı yazılı beyanlarını Mahkemeye sunduğu 26/10/2011 tarihli duruşma tutanağında belirtilmiştir.
Mahkeme 2/2/2012 tarihli celsede başvurucu hakkında
"Yargıtay bozmailamınakarşıdiyeceklerinin tespitiamacıyla" yakalama emri çıkarılmasına karar
vermiştir.
12. Başvurucunun yakalanması üzerine Mahkemece açılan 24/9/2013 tarihli ara celsede başvurucunun ve müdafiinin Yargıtay bozma ilamına karşı beyanları alınmış;
başvurucu önceki kararda direnilmesini, başvurucu müdafii
ise Yargıtay bozma ilamına katılmadıklarını ifade ederek beraat kararı
verilmesini talep etmişlerdir.
13. Mahkeme aynı celsede
"atılı suçun niteliği öngörülen ceza süresi, mevcut delil durumu, atılı
eylemi işlediğine dair kuvvetli olguların varlığı,eylemin
CMK nun 100 maddesinde sayılan suçlardan olması,
tahliye sonrası yakalama emriile hazır edilmiş olması
ve kaçma şüphesinin varlığının kabulü gerektiği" gerekçesiyle
başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir.
14. Mahkemece 4/3/2014 tarihli celsede "tutuklukaldığısüredikkatealınarak"
başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir. Başvurucu aynı gün tahliye
edilmiştir.
15. Başvurucunun yargılandığı davada 18/6/2014
tarihli celsede Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünü bildirmiştir.
Mahkeme aynı celsede Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 3/5/2011
tarihli bozma ilamıma uyulmasına ve "üzerine
atılı suçun vasıf ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların bulunması, kaçmaşüphelerininbulunması, sanıklarınüzerine atılı suçun CMK. 100/3 maddesinde sayılan
suçlardan olması ve mevcut delil durumuna göre" başvurucunun
tutuklanmasına karar vermiştir.
16. Başvurucu 25/6/2014 tarihinde
karara itiraz etmiş; Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/6/2014 tarihli ve
2014/210 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın kesin olarak reddine karar
verilmiştir.
17. Anılan karar 4/7/2014 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu, 16/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
18. Başvurucu,Cumhuriyet
savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirmesinden sonra yapılan 8/7/2014,
15/9/2014 ve 14/10/2014 ve 5/11/2014 tarihli celselerde esas hakkındaki
savunmalarını müdafisiyle birlikte sözlü olarak ifade etmiştir.
19. Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/11/2014
tarihli ve E.2011/301, K.2014/454 sayılı kararı ile başvurucunun kasten insan
öldürme suçundan müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Mahkeme, hükümle birlikte "tutuklulukta
geçirmiş olduğu süre, almış olduğu cezanın miktarı ve hapis cezasının miktarı
itibariyle cezanın infazından kaçma şüphesi bulunduğundan ve adlikontroltedbirinin yetersiz olacağı"
gerekçesiyle tutukluluğun devamına da karar vermiştir.
20. Anılan karar, temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 22/6/2016 tarihli ve E.2015/6386,
K.2016/3217 sayılı ilamı ile onanmıştır.
B. İlgili Hukuk
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97
md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
22. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
23. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır
ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle
ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa,
en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır."
24. 5271 sayılı Kanun"un "Davaya
yeniden bakacak mahkemenin işlemleri" kenar başlıklı 307.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Yargıtaydan
verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye veya ilk
derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
(2) Sanık, müdafii,
katılan ve vekilinin dosyada varolan adreslerine de
davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya
gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları saptanmamış olsa da duruşmaya
devam edilerek dava yokluklarında bitirilebilir. Ancak, sanık hakkında
verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise, her hâlde dinlenmesi
gerekir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 16/11/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, yargılandığı davada tüm
delillerin toplanmış olmasına ve isnat edilen suça ilişkin hakkında kuvvetli
suç şüphesi bulunmamasına rağmen matbu gerekçelerle tutuklanmasına karar verildiğini,
tutukluluğun toplamda dört yıl gibi uzun bir süre devam ettiğini, Yargıtay
bozma ilamına karşı beyanı alınmadan bozma ilamına uyulmasına karar verildiğini
belirterek Anayasa"nın 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun
tutukluluğa ilişkin şikâyetlerinin Anayasa"nın 19. maddesinde güvence altına
alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, Yargıtay bozma ilamına karşı
beyanının alınmadığına ilişkin şikâyetinin ise Anayasa"nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmesi gerekir.
1. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucu, yargılandığı davada tüm delillerin toplanmış
olmasına ve isnat edilen suça ilişkin hakkında kuvvetli suç şüphesi
bulunmamasına rağmen matbu gerekçelerle tutuklanmasına karar verildiğini,
tutukluluğun toplamda dört yıl gibi uzun bir süre devam ettiğini ileri
sürmüştür.
29. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§
16-17).
30. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının
kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
31. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka
aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin
bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak
ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki
sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu
açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin
edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan
kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece
yapılabilmesi mümkündür. Ancak başvurucu hakkında ilk derece mahkemesinde
mahkûmiyet kararı verilmiş ise, bireysel başvuru açısından talep hukuka
aykırılığın tespiti ve tazminatla sınırlı kalacaktır (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, §§ 30-31).
32. Kişi serbest bırakılmadan yargılandığı davada ilk derece
mahkemesinin kararıyla mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk
hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "suç isnadına bağlı
olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bu açıdan mahkûmiyet
kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez (Korcan Pulatsü, § 33).
33. Tutukluluk hâli sona erdikten sonra tutuklamanın hukuki
olmadığını veya tutuklama süresinin makul olmadığını iddia eden başvurucunun,
devam eden tutukluluk hâlinden farklı olarak, iddia edilen ihlalin tespitini ve
tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise bu yolu tüketmesi
gerekir (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, § 46).
34. 5271 sayılı Kanun"un tazminat
isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre, kanunlarda
belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına
karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede
yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm
verilmeyen kişilerin, maddi ve manevi her türlü zararlarını Devletten
isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru mekanizması
öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte aynı Kanun"un tazminat isteminin
koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında karar veya
hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir.
35. Bu yol bir yandan başvurucunun maruz kaldığı tutukluluk
süresinin makul olup olmadığının tespiti, diğer yandan da uğradığı zararın
tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle, 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi
ile öngörülen hukuk yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve
elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Hamit Kaya, § 48).
36. Somut olayda başvurucu, isnat edilen suç nedeniyle son
olarak 18/6/2014 tarihinde tutuklanmıştır. İlk Derece
Mahkemesi, yargılama sonunda5/11/2014 tarihli kararı ile başvurucunun müebbet
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş; anılan mahkûmiyet hükmü
temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 22/6/2016
tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir.
37. Başvurucu, hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği
tarihten itibaren 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesine dayanarak süresi içinde
tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Mahkumiyet
kararının kesinleşmesiyle birlikte tutukluluk sürecine ilişkin olarak sadece
tazminat talebinde bulunabileceği dikkate alındığında, bu talep yönünden etkin
ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yolu tüketilmeksizin bireysel
başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği
mümkün değildir (Hamit Kaya, §
49). Öte yandan bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucunun anılan tazminat yolunu tüketmesi için 5271 sayılı Kanun"un 142.
maddesinde öngörülen dava açma süresi de geçmemiştir.
38. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun iddialarına ilişkin
olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Ön
Sorun Hakkında
39. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil
nitelikte bir kanun yolu" olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak
olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır (bkz. § 29). Bununla birlikte
bir başvuru yolu yoksa ya da olan başvuru yolları etkili değilse Anayasa
Mahkemesi somut olayın koşullarını dikkate alarak bir başvurunun incelenmesine
karar verebilir (Ümit Ata, B. No:
2012/254, 6/2/2014, § 33).
40. Somut olayda başvurucu, hakkındaki yargılama ilk derece
mahkemesinde devam ederken 16/7/2014 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuş; bireysel başvurunun incelendiği süreç içerisinde ilk derece
mahkemesince verilen 5/11/2014 tarihli mahkûmiyet hükmü Yargıtay 1. Ceza
Dairesi tarafından da 22/6/2016 tarihinde onanarak kesinleşmiştir. Dolayısıyla
başvurucunun, başvuru tarihi itibarıyla başvuru yollarını tüketmeden bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmakta ise de bireysel başvuru sürecinde söz konusu
hükmün Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiği, somut olayın koşullarında
başvuru yollarının tüketildiğinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır
(Abdullah Akyüz [GK], B. No:
2013/9352, 2/7/2015, § 33).
b. Şikâyetin
Değerlendirilmesi
41. Başvurucu, yargılandığı davada Yargıtay bozma ilamına karşı
beyanı alınmadan Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verildiğini ileri
sürmüştür.
42. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir.
43. Adil yargılanma hakkının gereklerden en önemlisi Anayasa"nın
36. maddesinde de açıkça ifade edilmiş olan "savunma hakkı"dır.
Ceza yargılamasındaki savunma haklarının güvence altına alınması demokratik
toplumun temel bir ilkesidir. Hakkaniyete uygun bir yargılamanın
gerçekleştirilmesi için, yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin,
savunma hakkının yeterince ve tam olarak kullanılması ile uyumlu olması ve bu
hakların teorik ve soyut değil, etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir
(Erol Aydeğer,
B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).
44. Cezai konularda hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmasının
temel ön koşulu şüpheli veya sanığa bilgi verilmesidir. Sanığa verilecek bilgi,
kendisinin hangi fiil nedeniyle suçlandığını ve bu fiilin hukuki nitelemesinin
ne olduğunu içermeli ve detaylı olmalıdır. Ceza kovuşturmasında esaslı bir yeri
olan iddianamenin tebliğ edilmesiyle sanığın, yazılı bir biçimde, suçlamaların
maddi ve hukuki temelinden resmî olarak haberdar olduğu kabul edilmektedir. Öte
yandan yargılama sırasında suçun hukuki niteliğinin değişmesi hâlinde de sanığa
yöneltilen suçlamanın değişen hukuki niteliği ve nedenleri hakkında bildirim
yapılması gerekmektedir. Öte yandan suçlamanın nedeni ve niteliği hakkında bilgilendirilme
hakkı, şüphelinin veya sanığın savunmasını hazırlama hakkı ışığında
değerlendirilmelidir (Erol Aydeğer, §§ 35-37).
45. Somut olayda hakkında kasten insan öldürme suçundan
cezalandırılması istemiyle kamu davası açılan başvurucu hakkında İlk Derece
Mahkemesinde verilen 7/12/2006 tarihli mahkûmiyet
hükmü, temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 10/12/2007 tarihli
ilamı ile bozulmuştur. Mahkeme, bozma sonrası devam olunan yargılamada 8/8/2008 tarihinde başvurucunun beraatına karar vermiş;
anılan hüküm, katılan ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 3/5/2011 tarihli ilamı ile özetle sanığın
mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
46. Mahkeme 17/6/2011 tarihinde yaptığı
tensip incelemesinde başvurucuya Yargıtay bozma ilamı ile duruşma gün ve
saatinin tebliğine karar vermiş; Yargıtay bozma ilamının başvurucuya tebliğ
edildiği ve başvurucunun bozma ilamına karşı yazılı beyanlarını Mahkemeye
sunduğu 26/10/2011 tarihli duruşma tutanağında belirtilmiştir. Mahkemece 2/2/2012 tarihli celsede Yargıtay bozma ilamına karşı sözlü
savunmasını almak üzere başvurucu hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar
verilmiştir. Başvurucunun yakalanması üzerine açılan 24/9/2013
tarihli ara celsede başvurucunun ve müdafisinin Yargıtay bozma ilamına karşı
beyanları alınmıştır. Mahkemece 18/6/2014 tarihli
celsede Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş, aynı celsede
Cumhuriyet savcısı da esas hakkındaki görüşünü Mahkemeye sunmuştur. Başvurucunun
daha sonra yapılan celselerde esas hakkındaki savunmalarını müdafisiyle
birlikte sözlü olarak ifade ettiği görülmektedir.
47. Sonuç olarak somut olayda başvurucunun suçlamanın nedenleri
ve niteliği hakkında bilgilendirildiği, duruşmada hazır bulunmasının
sağlandığı, savunmasını hazırlaması için gerekli zaman ve kolaylıklardan
faydalandırıldığı, hakkında verilen beraat hükmünün bozulmasına ilişkin
Yargıtay 1. Dairesinin 3/5/2011 tarihli bozma ilamının
başvurucuya tebliğ edildiği, bozma ilamına karşı yazılı ve sözlü beyanları
alınan başvurucunun davanın esasına ilişkin savunmasını da birkaç celse boyunca
sözlü olarak dile getirdiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla Yargıtay bozma ilamına
karşı beyanı alınmadan Mahkemece bozma ilamına uyulması ya da başvurucunun
savunma hakkının kısıtlanması söz konusu değildir.
48. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 16/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.