Esas No: 2014/10777
Karar No: 2014/10777
Karar Tarihi: 16/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ŞENAY TAVUZ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/10777) |
|
Karar Tarihi: 16/11/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Murat ŞEN |
Başvurucu |
: |
Şenay TAVUZ |
Vekili |
: |
Av. Arzu
DEMİRCİ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek suçundan
verilen beraat kararının temyiz talebinin suçtan zarar görülmediğinden bahisle
reddedilmesinin kişinin maddi ve manevi bütünlüğünün korunması, özel hayata
saygı gösterilmesi haklarını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/6/2014 tarihinde İzmir 9. Asliye Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 23/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/4/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Avukat olan başvurucu 6/5/2006 tarihinde İzmir Kıbrıs
Şehitleri Caddesi"nde "Kürt Nüfus
Artışı Durdurulsun" pankartı altında imza toplayan ve bildiri
dağıtan Toplumcu, Buduncu Düşünce Derneği yöneticileri hakkında ayrımcılık
içeren söylemleri nedeniyle İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda
bulunmuştur. Suç duyurularında Toplumcu, Buduncu Düşünce Derneğinin yürütmekte
olduğu "Kürt nüfus artışı durdurulsun"
konulu imza kampanyası ve propoganda çalışmalarının
soykırım suçuna kışkırtma, toplumsal huzura ve barışa, insani değerlere saldırı
niteliğinde olduğu iddia edilmiştir.
8. Anılan Dernek tarafından dağıtılan bildirinin üzerindeki yazı
şöyledir:
"Ey Türk kadını ve erkeği
! Türçülük için bir çocuk daha yap, Çünkü sen
azalıyorsun, hainler, kapkaççılar,uyuşturucu
satıcıları çoğalıyor. Biz Arap ve Batı kültürü arasında sıkışan Türk insanına
kendisini yeniden sevmeyi öğretecek tek yolun ta kendisiyiz. Biz kürt ve çingene çetelerine ve yobazlara hak ettiği cevabı
verecek Türkçü Toplumcu Buduncularız ..."
9. Aynı olay nedeniyle başvurucu dışında bazı sivil toplum
kuruluşları ve birçok kişinin de şikâyette bulunması üzerine soruşturma
dosyaları, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2006/40857 Soruşturma sayılı
dosyasında birleştirilmiştir.
10. Cumhuriyet Başsavcılığı 27/11/2007 tarihli ve 2007/38707
Esas sayılı iddianamesi ile halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme ve
4/11/2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu"na muhalefet suçlarından
dernek başkanı hakkında İzmir 9. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası
açılmıştır. Derneğe üye diğer şüpheliler hakkında ek kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiştir.
11. İzmir 9. Asliye Ceza Mahkemesi, 13/12/2012 tarihli ve E.2007/668,
K.2012/1298 sayılı kararla Dernek yöneticisi sanık hakkında halkı kin ve
düşmanlığa alenen tahrik etme suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı
gerekçesiyle beraat kararı vermiştir. Öte yandan sanık hakkında 5253 sayılı
Kanun"a muhalefet suçundan neticeten 10 ay hapis ve 416 TL adli para cezasına
hükmedilmiştir. Ancak müdahiller tarafından zarara ilişkin belge ibraz
edilmediği ve sanığın sabıkasız oluşu da gözetilerek verilen kısa süreli
hürriyeti bağlayıcı cezaya ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilmiştir.
12. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Yapılan yargılamaya toplanan delillere,
iddianamede atılı suçlara ve sevk maddelerine ve müdahil tarafların
beyanlarına, yeminli tanık anlatımlarına, bilirkişi raporuna, sanık tarafından
kurulmuş olduğu belirtilen derneğin kendiliğinden genel kurul kararı ile
feshedilmiş olmasına nazaran tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, sanık
hakkında dernek başkanı sıfatı ile her ne kadar 5237 sayılı TCK nın 216/1 maddesinde yazılı olan Halkı Kin ve Düşmanlığı
Tahrik suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de sanığın
... adresinde faaliyet gösteren derneğin başkanı olarak suç tarihi olan
06/05/2006 gününde yine ... önündeki alana olay nedeniyle herhangi bir tutanak
tutulmadığından yanında kim oldukları ve dernek üyesi veya yönetim kurulu üyesi
olup olmadıkları belli olmayanşahıslarla birlikte
iddianamede belirtilen ve müdahiller tarafından dosyaya sunulan belgelerde
belirtildiği üzere kürt nüfus artışı durdurulsun,Ey Türk kadını ve erkeği Türklük için bir çocuk
daha yap çünkü sen azalıyorsun ,hainler kapkaççılar , uyuşturucu satıcıları
çoğalıyor. Biz arap ve Batı Kültürü arasında sıkışan
Türk insanına kendisini yeniden sevmeyi öğretecek tek yolun ta kendisiyiz, biz kürt ve çingene çetelerine ve yobazlara hak ettiği cevabı
verecek Türkçü Toplumcu Buduncularız gibipankart ve
broşürler hazırlayarak oradan gelen geçen vatandaşlara dağıtarak sözlü
açıklamada bulundukları, budağıtılan broşör ve pankartlarının dinlenen tanık beyanlarına göre
takriben 15-20 kişilikşahıslar tarafından alındığı
büyükçe bir kalabalık grubun oluşmadığı sanık ve yanındaki kişilerin bu şekilde
broşür dağıttıklarının bir kısım müdahiller tarafından öğrenilmesi üzerine olay
mahalline geldikleri, standın bulunduğu yere vatandaşların toplandığı, ancak
müdahillerden ve tanıklarından bir kısmının anlatımına göre bu eylem sırasında
herhangi bir taşkınlığın saldırının olmadığı herhangi bir güç kullanılmadığı,
kamu düzenini bozucu faaliyette bulunulmadığı, karşıt düşünce tarafları ile
herhangi bir tartışma veya çatışmanın bulunmadığı ve olay yerine gelen güvenlik
kuvvetlerinin sözlü uyarısı üzerine sanık ve yanındaki şahıslarınstandı
kaldırarak olaysız olarak oradan ayrıldıkları anlaşılmıştır..
Sanığın bu uygulama sırasında dağıttığı
broşürler ve pankartlarda yazılı olan söz ve deyimlere karşı duyarlı olan
müştekilerin bir kısmının olaydan sonra basında çıkan haberler üzerine haberdar
olarak kendiduyarlılıklarını dile getirmek üzere
şikayetçi oldukları ve bu şekilde sanık hakkında kamu davasının açıldığı, bilahere müştekilerin yargılama sırasında müdahale
taleplerinin kabulüne karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Yargılama sırasında müdahiller ve vekilleri
her ne kadar sanık tarafından kullanılan sözlerin ve yapılan uygulamanın kürtlere, romanlara (çingenelere) karşı aşağılayıcı
nitelikte davranışlar olduğunu ve kürt nüfusunun
çoğalmasının durdurulmasına ilişkin pankart ve beyanların soykırım niteliğinde
olduğunu beyan etmiş ve ididada bulunmuşlar ise desoykırım suçu yönünden iddianameye bağlı olarak ek
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olup verilen bu karara karşı
herhangi bir itirazın bulunmadığı vebaşka dava da
açılmadığı anlaşıldığından müdahil tarafın bu talepleri nazara alınmamış iddianamede
atılı suç yönünden yargılamaya devam olunmuştur. Mevcut delil durumu itibariyle
sanığın ve yanındakilerin eyleminin olaysız geçen halka açıklama niteliğinde
olduğu, sanığın düzenlenen pankartlarda belirtilen ve açıklamalarda bulunduğu
sözlerin aslında bireysel olarak veya tümü itibariyle kürt
ve roman veya diğer halkların tümüne yönelik bir açıklama olmadığı, sadece adli
açıdan suç işleme eğiliminin yüksek olduğu kişi ve gruplar yönünden
değerlendirme yapıldığı, ayrıca sadece bu gruplara yönelik olmayıp çetelere ve yabozlara karşı açıklama yapılmış olması nedeniyle eylemin
tümü itibariyle yasa dışı faaliyette bulunan kesimlere ve yönetime karşı bir
eleştiri mahiyetinde olduğu, TCK nın 216/1 maddesinde
belirtilen halkın bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığına
alenen tahrikniteliğinde olmadığı, yapılan davranışın
kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin çıkmasını yaratmadığı
böylece atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gibi Avrupa İnsan HaklarıMahkemesince verilen (Handyside
- Birleşik Krallık 1976 De Haes ve Gijels Belçika 1997) sayılı kararda belirtildiği üzere
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10/1 fıkrası kapsamına giren bilgi ve fikirlerintanımlanmasında 10. Maddenin sadece bilgi veya
fikrin içeriğini korumakla kalmayıp ifade edildikleri biçimi de koruduğu bundan
dolayı basılı belgeler radyo yayınları filmler ve elektronik bilgi
sistemlerinin de bu maddenin koruması altında olduğunu buna göre bilgi ve
fikirlerin üretim ve iletinin aktarılması ve dağıtımı için kullanılan araçların
da 10 madde kapsamında olduğunun belirtildiği bu anlamda bilgi ve fikirlerin
sadece olumlu karşılanan ya da kimseye saldırgan gelmeyen ya da insanların
kayıtsız kalabildiği bilgi ve fikirler değil, saldırgan gelen, sarsıcı nitelik
taşıyan ya da rahatsız eden fikirler de demokratik toplumun vazgeçilmez
özellikleri olan çoğulculuğun hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğu
belirtilmiştir.
Buna göre sanığın eyleminde herhangi bir
zorlama, cebir ve yasa maddesinde belirtilen şekli ile eylemden dolayıkamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin
doğmadığı, buna dair herhangi bir tutanağın bulunmadığı, sadece müdahillerin
kendi duyarlılıkları nedeniyle sanık hakkında şikayette
bulundukları, böylece sanığın üzerine atılı bu suçun yasal unsurlarının
oluşmadığı kanaatine varıldığından beraatine karar
vermek gerektiği,
Katılan Helsinki Yurttaşlar Derneği, Avrupa
Roman Hakları Merkezi vekili Av. Hilal Küey
tarafından her ne kadar 5651 sayılı yasa gereğince internet ortamında
faaliyette bulunan sitelerin yayınlarının durdurulmasına karar verilmesi talep
edilmiş ise de bu konuda açılmış herhangi bir dava bulunmadığındantalebin
reddine karar verilmesi gerektiği,
Diğer yönden sanığın 5253 sayılı Dernekler
Yasasına aykırı davrandığı ve Dernek başkanı sıfatı ile sorumlu olduğu, bu nedenlemüdahil beyanları, sanık savunması ve gerek
dernekler denetçisinin raporu ve gerekse mahkememizce alınan bilirkişi raporuna
göre sanığın eyleminin sabit olduğu kanaatine varılmış vesanık
hakkında her ne kadar 5253 sayılı Dernekler Yasasının 32/e, 32/f maddeleri
gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de aynı iddianamedeaynı yasanın 30/b, 33/2 maddesi ile
cezalandırılması istenmiş olduğundan, 5237 sayılı TCK nın
44 maddesi delaletiyle sanığın eylemine uyan 5253 sayılı Dernekler Yasasının
32/p maddesi gereğince cezalandırılması ve sanık hakkında takdiren
belirlenen temel cezadan sanığın duruşmadaki hal ve tavrı lehine takdiri
indirim sebebi kabul edildiğinden TCK 62 maddesi gereğince indirim yapılması,
TCK 53 maddesinde belirtilen ve kısa kararda yazılı güvenlik tedbirlerinin
uygulanmasına, müdahiller tarafından zarara ilişkin belge ibraz edilmediğinden
şartları oluştuğundan verilen cezaya ilişkin hükmün açıklanmasının takdiren geri bırakılmasına, ... her ne kadardernek
tüzel kişiliğinin feshine karar verilmesi talep edilmiş ise de 07/07/2007
tarihi itibariyle derneğin genel kurul kararı ile feshine karar verilmiş ve bu
husus Valilikçe onanmış olduğundan bu konuda fesih kararı verilmesine yer olmadığına,
... hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik karar yönünden İzmir
Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine itirazı kabil, beraat kararı yönünden Yargıtay a
temyizi kabil olmak üzere karar vermek gerektiği kanaatine varılmakla ... hüküm
kurulmuştur."
13. Beraat kararının başvurucu ve diğer müdahiller tarafından
temyizi üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesi 10/4/2014 tarihli ve E.2013/1629,
K.2014/9196 sayılı ilam ile "... TCK.nda "Kamu Barışına Karşı Suçlar" bölümünde
düzenlenen sanığa yüklenen suçtan, suçun niteliği itibariyle doğrudan zarar
görmeyen şikayetçilerin bu davaya katılmasına yasal olarak imkan bulunmadığı
gibi mahkemece katılma kararı verilmiş olması da hükmü temyize hak
vermeyeceğinden..." anılan suçtan kurulan hükme yönelik temyiz
isteminin reddine karar vermiştir.
14. Yargıtay ilamının kendisine tebliğ edilmediğini belirten
başvurucu, söz konusu ilamı 18/6/2014 tarihinde öğrendiğini belirtmiştir.
15. Başvurucu 24/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 5253 sayılı Kanun"un 30. maddesi şöyledir:
"Dernekler;
a)
Tüzüklerinde gösterilen amaç ve bu amacı gerçekleştirmek üzere sürdürüleceği
belirtilen çalışma konuları dışında faaliyette bulunamazlar.
b)
Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden
fiilleri gerçekleştirmek amacıyla kurulamaz.
c)
Askerliğe, millî savunma ve genel kolluk hizmetlerine hazırlayıcı öğretim ve
eğitim faaliyetlerinde bulunamaz, bu amaçları gerçekleştirmek üzere kamp veya
eğitim yerleri açamazlar. Üyeleri için özel kıyafet veya üniforma
kullanamazlar."
17. 5253 sayılı Kanun"un 32. maddenin (p) bendi şöyledir:
“p) 30 uncu maddenin
(b) bendinde belirtilen kurulması yasak dernekleri kuranlar ile bu bende aykırı
harekette bulunan dernek yöneticileri fiilleri daha ağır bir cezayı
gerektirmediği takdirde bir yıldan üç yıla kadar hapis ve elli günden az
olmamak üzere adlî para cezası ile cezalandırılır ve derneğin feshine de karar
verilir”
18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 216.
maddesi şöyledir:
“(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep
veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi
aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği
açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)
Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge
farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(3)
Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin
kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.”
19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun
231. maddesinin (5), (6), (8), (10), (11) ve (12) numaralı fıkraları şöyledir:
"(5) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade
eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve
davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda
kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen
iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi
gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmez.
...
(8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi
tutulur.
...
Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç
işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak,
davanın düşmesi kararı verilir.
(11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç
işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı
davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. .
(12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına itiraz edilebilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 16/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, anılan dernek yetkilisinin "Kürt Nüfus Artışı Durdurulsun" pankartı
altında imza topladığı, dağıttığı bildiride Kürt ve Romanları "hain, kapkaççı, uyuşturucu satıcısı" olarak
aşağılayıp hakaret ettiği, bu şahısların çocuk sahibi olmalarının
engellenmesini savunduğu ve önerdiği iddialarıyla halkı kin ve düşmanlığa
tahrik etmek suçundan Savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu ancak sanık
hakkında beraat kararı verildiğini, bu kararın temyiz edilmesi üzerine suçtan
doğrudan zarar görmediği ve davaya katılma hakkının bulunmadığı gerekçeleriyle
temyiz isteminin reddine karar verildiğini, söz konusu karar nedeniyle sanığın
kamu barışını bozduğu, aile hayatı ve kadın kimliğine yönelik müdahalede
bulunduğu yönündeki kendi iddiasının yargı mercileri önünde tartışılma
olanağının kalmadığını, böylelikle mahkemeye erişim ve etkili başvuru hakkının
kısıtlandığını belirterek Anayasa"nın 17., 20., 36. ve 40. maddelerinde güvence
altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespiti ile
yeniden yargılamaya hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvurucu, şikâyetçi olduğu Dernek yöneticisinin halkı kin
ve düşmanlığa alenen tahrik etme suçunun yasal unsurlarının oluşmadığından
bahisle beraat etmesine yönelik yaptığı temyiz talebinin reddedilmesinden
dolayı bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, Anayasa"nın 17., 20., 36. ve
40. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş
ise de başvurucunun temel şikâyeti, ırkçılık temelinde nefret söyleminde
bulunan Dernek yöneticisinin cezalandırılmamasına ilişkin temyiz talebinin
reddedilmesidir. Irkçılık temelinde yapılan nefret söyleminin muhatabı olduğunu
ileri süren başvurucunun iddialarının Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen
"manevi varlık" kapsamında incelenmesi gerekir (Sinem Hun, B. No: 2013/5356, 8/5/2014, §§
32-34, §§ 40-46; Fetullah
Gülen [GK], B. No: 2014/12225, 14/7/2015, §§ 33-41). Bu bağlamda
başvurucunun temyiz talebinin reddedilmesi temelinde ileri sürdüğü adil
yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiği iddialarının da
Anayasa"nın 17. maddesi düzenlenen kişinin manevi bütünlüğünün korunması hakkı
kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir (Adil yargılanma hakkı kapsamında üçüncü
kişinin cezalandırılması talebine yönelik karar için bkz. Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013).
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye"nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
24. 6216 sayılı Kanun"un
"Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı
46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
25. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar" başlıklı 46. maddesinde kimlerin
bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı
fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi
için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar,
başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya
işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal
edilmesi", bu ihlalden dolayı kişinin "kişisel olarak" ve
"doğrudan" etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin
"mağdur" olduğunu ileri sürmesidir (Onur
Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
26. Bireysel başvuruda "mağdur" kavramı, davada
menfaat veya dava ehliyeti kuralları gibi kurallardan bağımsız bir şekilde
yorumlanır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Gorraiz Lizarraga ve diğerleri/İspanya,
B. No: 62543/00, 10/11/2004, § 35). Ayrıca "mağdur" kavramının yorumu
günümüzde toplumun koşulları ışığında değişime tabi olup bu kavram, aşırı
biçimcilikten uzak bir şekilde uygulanmalıdır (Gorraiz Lizarraga ve diğerleri/İspanya, §
38).
27. Kendilerinin belirli bir işlemden doğrudan etkilenme
tehdidiyle ya da tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını ve dolayısıyla
potansiyel olarak mağdur olduklarını iddia eden başvurucular ile yalnızca
ulusal hukukları değiştirmeyi veya toplumun menfaatinin korunmasını amaçlayan
başvurular arasında dikkatli bir ayrım yapılmalıdır. Bu son bahsedilen türdeki
"halk davası" (actio popularis)
olarak isimlendirilen başvurulara bireysel başvuru hakkı tanınmamıştır.
Dolayısıyla bireylerin, kendi bireysel hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmeksizin toplumun menfaatlerinin ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma hakkı bulunmamaktadır (Mahmut Tanal, B. No: 2014/11368,
23/7/2014, § 20).
28. Öte yandan bir başvurunun kabul edilebilmesi için
başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden
doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu
konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu
zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Onur Doğanay,§ 45).
29. Başvurucu, Derneğin kurduğu standa asılan pankart ve
dağıtılan bildiriler nedeniyle Dernek yöneticisinin halkı kin ve düşmanlığa
alenen tahrik etme suçundan cezalandırılmamasına karşı yaptığı temyiz
başvurusunun suçtan zarar görmediğinden bahisle reddedilmesinin toplumun kadın
bireyi olarak kendisini anılan suç karşısında savunmasız ve güvencesiz
bıraktığını ileri sürmüştür. Başvurucu, anılan suçun kendisine etkileri
açısından başka bir ilgi ve bağlantı kurmamıştır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi de
sanığa yüklenen suçtan, suçun niteliği itibarıyla başvurucunun doğrudan zarar
görmediği gerekçesiyle başvurucunun davaya katılmasına yasal olarak imkân bulunmadığını
belirterek temyiz talebinin reddine karar vermiştir.
30. Bir kişinin, grubun ya da sivil toplum kuruluşunun bireysel
başvuruda bulunabilmesi için ihlale yol açtığını ileri sürdükleri işlem, eylem
ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkın doğrudan etkilendiğini
ortaya koyması gerekmektedir. Başka bir ifade ile mağdurluğun varlığı
ispatlanmalıdır. Öte yandan mağdur kavramının özerk yorumu kapsamında Yargıtay
8. Ceza Dairesinin suçtan zarar görülmediğinden bahisle temyizin reddi kararı tek
başına mağdurluk statüsünün olmadığı şeklinde de yorumlanamaz.
31. Başvuru konusu olayda başvurucu, ceza yargılamasına konu
pankart ve dağıtılan bildiriler ile ilgisini sadece toplumun kadın bireyi
olduğu temelinde kurmuştur. Bu bağlamda başvurucu, söylemlerin doğrudan
kendisini hedef almadığını örtülü olarak kabul etmiştir. Başvurucu, söylemlerin
hedef aldığı etnik gruplara ilişkin olarak bir aidiyetten de bahsetmemiştir.
Dolayısıyla yargılamaya konu söylemlere ilişkin olarak temel ilgisinin toplumun
kadın bireyi olmasından öte bir iddiası olmayan başvurucunun söylemlerden
doğrudan etkilendiğini söylemek mümkün değildir. Aksi takdirde bireysel başvuru
için Anayasa"da ve 6216 sayılı Kanun"da öngörülmemiş olan "halk
davası" (actio popularis)
kabul edilmiş olur. Sonuç olarak başvurucunun ihlale neden olduğunu ileri
sürdüğü Dernek yöneticisinin beraat kararını temyiz talebinin reddedilmesinden
kişisel olarak doğrudan etkilenmediği, bu sebeple de mağdur statüsünün olmadığı
anlaşılmaktadır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun kişi bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
16/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.