Esas No: 2014/3996
Karar No: 2014/3996
Karar Tarihi: 17/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NURTEN CAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/3996) |
|
Karar Tarihi: 17/11/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Kamil KAYA |
Başvurucu |
: |
Nurten CAN |
Vekili |
: |
Av. Meryem
DOĞAR |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, boşanma davasında tanık beyanlarının hatalı değerlendirilmesi
sonucunda adil olmayan karar verilmesi ve yeminli dinlenmesi gereken tanığın
yeminsiz dinlenmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/2/2014 tarihinde Küçükçekmece 3. Aile Mahkemesi
(Mahkeme) vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/11/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu aleyhine 17/5/2007 tarihinde eşi tarafından boşanma
davası açılmıştır. Dava kapsamında taraflarca bildirilen tanıkların beyanları
alınmış, davacının tanık olarak gösterdiği eniştesi ve annesi 17/9/2007 tarihli
duruşmada yeminsiz olarak dinlenmiştir.
6. Mahkemece 20/7/2009 tarihli ve E.2007/517, K.2009/857 sayılı
karar ile davanın reddine karar verilmiştir. Gerekçeli kararda, davacının yakın
akrabaları olmaları nedeniyle davacı tanıklarının beyanlarına itibar
edilmediği, davalının (başvurucu) dinlettiği tanıkların anlatımlarına göre
davacının ağır kusurlu olduğunun anlaşıldığı, bu nedenle sübut bulmayan davanın
reddine karar verildiği belirtilmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı
şöyledir:
“Somut olay irdelendiğinde: tarafların iddia
ve savunmaları, tanıklarının anlatımları, Adli Tıp Kurumu 4 İhtisas Kurulunun
raporu olmak üzere tüm dosya kapsamı itibariyle davacı tanıklarının davalıya
yakınlığı, yasal zorunluluk sonucu yeminsiz dinlenmesi nedeniyle özellikle de
tarafsızlıkları konusunda mahkememizce tambir vicdani
kanaat hasıl olmadığından tarafsızlıklarından kuşku duyulduğundan, davacı
tanıklarına üstünlük tanınmamış, davalı eşin davacı eşinin şiddetine maruz
kaldığı yeminli olarak dinlenen davalı tanıklarının anlatımlarından
anlaşıldığından adli tıp raporuna göre de davalının müşterek hayatı çekilmez
kılacak bir rahatsızlığının bulunmadığı yönünde görüş bildirdiğinden sonuç
olarak davacı eşin ağır kusurlu kabulü gerektiği sonucuna varılmış, sayılı
nedenlerle subut bulmayan davanın reddi yönünde karar
[verilmiştir].”
7. Davacının temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 2. Hukuk
Dairesinin 25/1/2011 tarihli ve E.2009/21793, K.2011/999 sayılı ilamı ile
bozulmuştur. Yargıtay ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar
bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır(HUMK.md.254).
Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü
bir sebep sayılamaz. Dosyada tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini
kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde davalı kadının eşine "sen
kısırsın" diye hakaret etmesine, eşinin çocuğu olmadığı için eşinin
annesine "bunu ne ile besledin" diye aşağılamasına ilişkin ve
olaylara çok yakın tanık sözlerine değer verilerek isteğin kabulü gerekirken bu
yön gözönünde tutulmadan yazılı şekilde hüküm
kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ:Temyiz
olunan kararın yukarıda gösterilen sebepleBOZULMASINA
...karar verildi.”
8. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 8/6/2011
tarihli ve E.2011/7869, K.2011/10081 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Karar
düzeltme ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“Temyiz ilamında bildirilen gerektirici
sebeplere, özellikle bozma ilamında yer verilen kadının kusurlu davranışları
yanında mahkemece de kabul edildiği gibi eşine şiddet uygulayan davacı kocanın
ağır kusurlu bulunmasına ve Türk Medeni Kanununun
166/2. madde koşullarının oluştuğunun anlaşılmasına göre, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun 440.maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirine uygun
olmayan karar düzeltme isteğinin reddine ... karar verildi.”
9. Bozma ilamı sonrası Mahkeme 3/2/2012 tarihli ve E.2011/400,
K.2012/113 sayılı kararı ile davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına,
evlilik birliğinin sarsılmasında az kusurlu olduğu tespit edilen başvurucunun
nafaka ve tazminat taleplerinin kısmen kabulüne karar vermiştir. Anılan kararın
gerekçesi şöyledir:
“Tüm dosya kapsamından davacının eşine şiddet
uyguladığı, kötü davrandığı, ortak alınması gereken önemli kararlarda eşinin
görüşüne değer vermediği (kız kardeşininçocuklarından
birini eşi istemediği halde evlat edinme kararı almak gibi) anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte davacı tanıklarının beyanı ilede
davalının eşine "kısır" diyerek hakaret ettiği, aşağıladığı tesbit edildiğine göre daha az olsa da davalı da kusurludur.
Bu durumda evlilikte sosyal fayda kalmadığı, ortak hayatın çekilmez olduğu
anlaşıldığından boşanmaya karar vermek gerekmiş, davalı az kusurlu olduğundan
çalışsa da devamlı güvencesi olmadığı anlaşıldığından yoksulluk nafakasına
hükmedilmiştir. Davalının boşanma sonucunda evlilikten beklenen menfaatleri
zedeleneceğinden yanların ekonomik halleri gözetilerek maddi tazminat isteği
kısmen kabul edilmiş, eşinin şiddetine maruz kaldığı açık olduğundan
[davalının] kişilik haklarının zedelendiğinin kabulüyle manevi giderim isteği
de karşılanmıştır.”
10. Davacı ve başvurucu tarafından temyiz edilen bu karar,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 11/6/2013 tarihli ve E.2012/14839, K.2013/16199
sayılı ilamı ile onanmıştır.
11. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 23/12/2013
tarihli ve E.2013/24945, K.2013/30364 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
12. Nihai karar başvurucuya 4/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucu 24/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 22/11/2011 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
166. maddesinin ilgili kısmışöyledir:
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri
kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her
biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde,
davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır.
Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve
evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir
yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
…”
14. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 245. maddesi şöyledir:
“Aşağıdaki kimseler şahadetten imtina
edebilirler:
1 - İki taraftan birinin nişanlısı,
2 - Aralarında evlilik rabıtası mürtefi olsa bile iki taraftan birinin
karı veya kocası,
3 - İki taraftan birinin neseben veya sebeben usul ve füruu yahut üçüncü dereceye kadar neseben veya kendisiyle sıhriyet hasıl olan evlilik
rabıtası mürtefı olsa bile ikinci dereceye kadar sebeben civar hısımları ve aralarında evlatlık rabıtası
bulunanlar,
4 - Memuriyet ve sanat ve meslekleri itibariyle bir kimsenin sırrını
bilenler, şu kadar ki o kimse muvafakat ederse şahadetten imtina edemezler.”
15. 1086 sayılı mülga Kanun’un 247. maddesi şöyledir:
“Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
1 - İstima esnasında on beş yaşını ikmal etmiyenler,
2 - Kuvayı akliye ve fehmiyelerinin tekemmül
edememesinden veya hali zaafta bulunmasından dolayı yeminin mahiyet ve manasını
kafi derecede takdir edemiyenler.
3 - Müddeti cezaiyeleri içinde hidematı ammeden memnu bulunanlar,
4 - 245 inci maddenin 1,3 numaraları ve 246 ncı
maddenin 1,2 numaraları mucibince şahadetten imtina hakları olup da işbu
haklarını istimal etmiyenler,
5 - Bir tarafın davayı kazanmasında hukuki menfaati olan kimseler,
6 - Şahadet zamanında iki taraftan birinin evinde veya ticarethanesinde
infak ve iaşe veya istihdam olunanlar.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 17/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu; aleyhine açılan boşanma davasında davacının,
annesi ve eniştesini tanık olarak gösterdiğini, her iki tanığın yeminsiz
dinlendiğini, yargılama sonunda ilk kararda Mahkemenin, yeminsiz dinlenmeleri
ve davacının yakınları olmaları sebebiyle tarafsızlıkları konusunda kuşku
duyduğu davacı tanıklarının beyanlarına üstünlük tanımadığını belirterek
davanın reddine karar verdiğini ancak temyiz üzerine Yargıtay 2. Hukuk
Dairesinin davacı tanıklarının beyanlarına itibar edilmesi gerektiği
gerekçesiyle kararı bozduğunu, tanık beyanlarının temyiz merciince
değerlendirilerek kararın bozulmasının usule aykırı olduğunu, davacının
eniştesi olan tanığın yeminli dinlenmesi gerekirken yeminsiz dinlendiğini, bu
şekilde yargılamada usul kurallarına uyulmadığını belirterek bir anayasal
hakkının ihlal edildiği iddiasına dayanmadan verilen kararın adil olmadığını
ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesi veya tazminata hükmedilmesi talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, aleyhine
açılan davada davacı tanıklarından birinin yeminli dinlenmesi gerekirken usule
aykırı biçimde yeminsiz dinlendiği ve tanık beyanlarının hatalı
değerlendirilmesi sonucunda adil olmayan karar verildiğine ilişkindir. Bu
nedenle anılan iddiaların adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
19. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,derece mahkemesi
kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Somut olayda başvurucu aleyhine açılan boşanma davasında
Mahkeme, davacının yakın akrabaları olmaları nedeniyle davacı tanıklarının
beyanlarına itibar etmediğini belirterek davanın reddine karar vermiştir (bkz.
§ 6). Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi ise aksine ciddi ve
inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça tanıkların gerçeği söylediğinin kabul
edilmesi gerektiği, akrabalık veya diğer bir yakınlığın başlı başına tanık
beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamayacağı, davacı tanıklarının
gerçeği söylemediklerini kabule yeterli delil ve olgunun dosya kapsamında
bulunmadığı gerekçeleriyle olaylara çok yakın davacı tanıklarının beyanlarına
değer verilmesi gerektiğini belirterek anılan Mahkeme kararını bozmuştur (bkz.
§ 7).
24. Bozma sonrasında Mahkeme, her iki tarafın bildirdiği
tanıkların beyanlarını dikkate almak suretiyle evlilik birliğinin sarsıldığı
sonucuna ulaşarak tarafların boşanmalarına karar vermiş ancak evlilik
birliğinin sarsılmasında başvurucunun az kusurlu olduğu gerekçesiyle başvurucu
lehine nafaka ve tazminata hükmetmiştir (bkz. § 9).
25. Başvurucu, davacının yakınları olmaları sebebiyle
tarafsızlıkları konusunda İlk Derece Mahkemesinin kuşku duyduğu davacı
tanıklarının beyanlarına değer verilip verilemeyeceği konusunda Yargıtay 2.
Hukuk Dairesinin karar vermesinin usule aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
26. Öncelikle belirtmek gerekir ki delillerin değerlendirilmesi
konusunda temyiz mercilerinin ilk derece mahkemelerinden daha az yetkili
olduğunu söylemek mümkün değildir. Öte yandan belirli bir davaya ilişkin olarak
delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup
olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut
yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma
hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında
olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil
olup olmadığını değerlendirmektir (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
27. Somut davada bir kısım tanığın beyanlarına değer verilip
verilemeyeceği hususu delillerin değerlendirilmesi kapsamında olup yukarıda
anılan ilkeler uyarınca bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
bulunmadıkça bu konuda Derece Mahkemelerinin verdiği kararın adil olup olmadığı
bireysel başvuru incelemesinin konusu değildir.
28. Başvuru konusu davada, davacının yakınları olmalarına rağmen
gerçeği söylemedikleri konusunda ciddi ve inandırıcı delil veya olaylar bulunmayan
davacı tanıklarının beyanlarına davalı tanıklarının beyanlarıyla aynı ölçüde
değer verilmesi ve bunun sonucunda tarafların karşılıklı kusurlu davranışları
nedeniyle evlilik birliğinin sarsıldığı kanaatine ulaşılarak tarafların
boşanmalarına karar verilmesi yönünden herhangi bir keyfîlik
tespit edilmediği gibi yargılamanın bir bütün olarak adil olmadığına ilişkin
bir bulguya da rastlanmamıştır.
29. Başvurucu, ayrıca davacının eniştesi olan tanığın yeminli
dinlenmesi gerekirken yeminsiz dinlenmesiyle yargılamada usul kurallarına
uyulmadığından şikâyet etmiştir.
30. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi,
yargılamanın usul kurallarına uygunluğunu değil adil yargılanma hakkı
kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edildiğine ilişkin iddiaları
incelemektir (Durmaz Oto. Petrol Ürünleri
İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. (2), B. No: 2013/1746, 7/5/2015, § 28).
31. Başvuru konusu davada, evlilik birliğinin sarsılmasında
başvurucunun az da olsa kusurlu olduğu sonucuna ulaşan Mahkemenin bu kanaatinin
oluşmasında tek başına davacının eniştesi olan tanığın beyanlarının etkili
olmadığı, bir başka ifadeyle Mahkemenin bu hususta sadece bahsedilen tanığın
beyanlarına dayanmadığı, diğer tanık olan davacının annesinin anlatımlarının da
anılan tanık beyanlarıyla aynı doğrultuda olduğu anlaşılmıştır. Bu itibarla
yeminli dinlenmesi gereken tanığın yeminsiz dinlenmiş olmasının yargılamayı bir
bütün olarak adil olmaktan çıkardığından ve dolayısıyla başvurucunun adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğinden söz edilemez.
32. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
33. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri
tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya
da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir.
34. Açıklanan nedenlerle kanun yolu şikâyeti niteliğinde olan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
17/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.