Esas No: 2014/606
Karar No: 2014/606
Karar Tarihi: 17/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
CANER DİNÇ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/606) |
|
Karar Tarihi: 17/11/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör Yrd. |
: |
Fatih ALKAN |
Başvurucu |
: |
Caner DİNÇ |
Vekili |
: |
Av. Erkin
ÇIRALI |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, özel hayata ilişkin eylemler gerekçe gösterilerek
astsubay sözleşmesinin yenilenmemesi ile ilgili işleme karşı açılan davanın
reddedilmesi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının; karar düzeltme
talebinin kararı veren aynı Daire tarafından ve bir defaya mahsus incelenerek
karara bağlanması nedeniyle iki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/1/2014 tarihinde İstanbul 8. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 25/2/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 6/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 5/5/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
15/5/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 27/5/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 2003 yılında sözleşmeli astsubay statüsünde görev
yapmak üzere dokuz yıl süreli sözleşme imzalayarak Hava Kuvvetleri
Komutanlığında göreve başlamıştır.
9. Hava Kuvvetleri Komutanlığına 3/6/2011 tarihinde ihbar
içerikli bir e-posta gönderilmiş ve başvurucunun da aralarında bulunduğu bazı
askerî personel hakkında birtakım iddialarda bulunulmuştur.
10. Sözleşme süresi sona eren başvurucu hakkında yapılan
değerlendirme sonucunda Hava Kuvvetleri Komutanlığının 5/6/2012 tarihli ve
"2003 devresi sözleşmeli subay ve astsubayların işlemleri" konulu
emriyle başvurucunun sözleşmesinin yenilenmemesine karar verilmiştir.
Değerlendirmede sözleşmenin yenilenip yenilenmemesi konusunda takdir yetkisinin
eşitlik ve adalet ilkeleri ışığında ve kamu yararı gözetilerek Hava Kuvvetleri
Komutanlığınca kullanıldığı, başvurucunun sözleşmesi yenilenen diğer
personelden nitelik olarak daha üstün olduğu düşünülse bile istihbarata karşı
koyma (İKK) konusunda hassasiyet oluşturan hakkındaki birtakım kayıtlar
nedeniyle koşulları taşımadığına kanaat getirilen başvurucunun sözleşmesinin
yenilenmemesine karar verildiği belirtilmiştir. Bu karar 25/7/2012 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu; Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde görev
yaptığı 2003 yılından itibaren hakkında menfi kanaat oluşmasına neden olacak
bir disiplinsizliğinin, başarısızlığının veya yetersizliğinin bulunmadığını, görev
süresi boyunca sıralı amirleri tarafından takdir edilen bir personel olduğunu,
adli bir eyleminin mevcut olmadığını, sözleşmesinin yenilenmemesine yönelik
idare tarafından kullanılan takdir yetkisinin kamu yararına aykırı olduğunu,
tesis edilen işlemin ölçülülük yönünden hukuka aykırı olduğu gibi sebep ve amaç
unsurları yönünden de hukuka aykırı olduğunu belirterek yürütmenin
durdurulması, işlemin iptali ve yoksun kaldığı özlük haklarının yasal faiziyle
birlikte ödenmesi istemiyle Millî Savunma Bakanlığı aleyhine Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde 1/8/2012 tarihinde dava açmıştır.
12. Davalı idare tarafından sunulan savunma dilekçesinde
13/6/2001 tarihli ve 4678 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek
Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun"un 12. maddesi ile 27/4/2002
tarihli ve 24738 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan
Sözleşmeli Subay ve Astsubay Yönetmeliği’nin 12., 13. ve 14. maddelerinde
düzenlenen sözleşme süreleri çerçevesinde idarenin takdir yetkisinin bulunduğu,
sözleşmenin yenilenmemesine ilişkin olarak mevzuatta sınırlayıcı nedenlerin
sayılmadığı, personel hakkında her türlü bilgi ve belgeye sahip komisyon
üyelerince yapılan objektif değerlendirme sonucunda nitelik olarak başvurucudan
daha üstün olduğu belirlenen personel ile sözleşme yenileme yoluna gidildiği
dolayısıyla idarenin takdir yetkisinin hukuka ve hakkaniyete uygun şekilde
kullanıldığı, dava konusu sözleşmenin yenilenmemesi işleminde hukuka aykırılık
bulunmadığı belirtilmiştir.
13. Davalı idare tarafından ayrıca 4/7/1972 tarihli ve 1602
sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu"nun 52. maddesi kapsamında AYİM"e gizli belge ve bilgiler gönderilmiştir.
14. AYİM Birinci Dairesinin 25/9/2012 tarihli ara kararı ile
dava dosyasındaki mevcut bilgi ve belgeler çerçevesinde başvurucu hakkında
tesis edilen sözleşmenin yenilenmemesi işleminin uygulanması hâlinde telafisi
güç veya imkânsız zararların doğması ve açıkça hukuka aykırı olması şartlarının
birlikte gerçekleşmemesi gerekçesiyle yürütmenin durdurulması talebi
reddedilmiştir.
15. AYİM Başsavcılığı tarafından sunulan 20/2/2013 tarihli
düşünce yazısında, ihtiyaç kapsamında süresi biten sözleşmelerin yenilenip
yenilenmemesi konusunda idarenin takdir yetkisinin bulunduğu ancak bu yetkinin
sınırlarının belirlenmesi gerektiği zira özel hukuk kurallarına tabi olmayan
söz konusu sözleşme tipinde irade serbestisinin egemen olmadığı, sözleşmenin
taraflarından biri olan idarenin kamu gücünün temsilcisi olduğu ve devletin
istihdam fonksiyonunu da içinde barındırdığı, bu niteliği nedeniyle sosyal
hukuk devleti ilkeleriyle uyumlu olarak sözleşme imzalanırken ve yenilenirken
idarenin tedbirli davranması gerektiği, bu bağlamda statüye alınan kamu
görevlilerinin bu statüden çıkarılmalarının belirli ve sıkı şartlara tabi
olmasının kaçınılmaz olduğu, personel sayısında fazlalık ortaya çıktığı
gerekçesine dayanılarak başvurucunun sorumlu tutulmasının hakkaniyete uygun
olmadığı, takdir yetkisinin objektif ve adil şekilde kullanılmadığı, ayrıca
imzasız ihbar mektuplarıyla başvurucu hakkında ileri sürülen iddiaların dava
konusu işleme hukuki açıdan geçerlilik kazandırmaya yeterli olmadığı
belirtilerek başvurucu hakkındaki işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği
yönünde düşünce bildirilmiştir.
16. AYİM Birinci Dairesinin 21/5/2013 tarihli ve E.2012/1153,
K.2013/601 sayılı kararı ile dava konusu sözleşmenin yenilenmemesi işlemi iptal
edilmiştir. Kararda, başvurucu hakkında gönderilen bir ihbar mektubunda
başvurucunun kendisiyle aynı sınıf ve rütbedeki bir kısım arkadaşıyla birlikte
alkol alırken çekilmiş fotoğraflarının bulunduğu, isimsiz ve imzasız olarak
gönderilen başka bir ihbar mektubunda da başvurucunun kız kardeşinin 2008
yılında gerçekleştirilen 1 Mayıs törenlerine katıldığına ilişkin bir iddianın
öne sürüldüğü, imzasız ve isimsiz ihbar mektuplarıyla ileri sürülen hususların
davalı idare tarafından İKK hassasiyeti olarak değerlendirilerek sözleşmenin
yenilenmemesine gerekçe olarak gösterildiği, bu durumun hukuken mümkün
görülemeyeceği zira bu iddiaların doğruluğunun ilgili istihbarat biriminden
teyit edilemediği ve bir kısmının doğrudan davacı ile ilgili bir konu olmadığı,
başvurucunun mesleki sicilinin sözleşmesi yenilenen diğer astsubaylardan daha
iyi durumda olduğu, dokuz yıldır askerlik mesleğinde olan ve mesleki anlamda
bizzat kendisi ile ilgili bir eksikliğine rastlanmayan başvurucunun soyut bir
şekilde iddia olunan hususlara dayanılarak sözleşmesinin yenilenmemesinin
hukuki olmadığı şeklinde ifadelere yer verilmiştir.
17. Davalı idare tarafından yapılan karar düzeltme talebi aynı
Dairenin 12/11/2013 tarihli ve E.2013/1118, K.2013/1082 sayılı kararıyla kabul
edilmiş ve davanın reddine karar verilmiştir. Ret kararında, başvurucunun
istihbarata karşı koyma hassasiyetleri çerçevesinde sözleşmesinin
yenilenmediği, sözleşmesi yenilenen diğer üç personelle ilgili olarak böyle bir
tespitin bulunmadığı, bu doğrultuda idarenin takdir yetkisini hukuka uygun
kullandığı, açık bir değerlendirme hatasının bulunmadığı ve davalı idare
tarafından tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı
belirtilmiştir.
18. Karar 17/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
19. 14/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
20. AYİM 1. Dairesinin 12/11/2013 tarihli kararına karşı
başvurucu tarafından yapılan düzeltme talebi, AYİM kararlarına karşı bir defaya
mahsus olarak karar düzeltme yoluna gidilebileceği gerekçesiyle aynı Dairenin
15/4/2014 tarihli ve E.2014/382, K.2014/371 sayılı kararıyla incelenmeksizin
reddedilmiştir.
21. Anayasa Mahkemesinin 4/5/2016 tarihli yazısı ile yargılama
dosyasına sunulmuş olan ve başvurucunun sözleşmesinin feshedilmesi işlemine
dayanak oluşturan “gizli” ibareli
belgelerin gönderilmesi istenmiştir.
22. Anayasa Mahkemesine sunulan söz konusu belgelerin
incelenmesinden başvurucunun kendisi gibi personel olan arkadaşları ile
birlikte alkol alırken çekilmiş fotoğraflarının bulunduğu ve isimsiz olarak
gönderilen başka bir ihbar mektubunda başvurucunun kardeşinin 2008 yılında
gerçekleştirilen 1 Mayıs törenlerine katıldığı, bu durumların İKK faaliyetleri
çerçevesinde idarede hassasiyet oluşturduğu ve başvurucu hakkında menfi kanaat
oluşmasına gerekçe olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.
B. İlgili Hukuk
23. 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu’nun 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Amir; … Maiyetin ahlaki, ruhi ve bedeni
hallerini daima nezaret ve himayesi altında bulundurur…”
24. 211 sayılı Kanun’un 39. maddesi şöyledir:
“Silahlı Kuvvetlerde askeri eğitim ile beraber
ahlak ve maneviyatın yükseltilmesine ve milli duyguların kuvvetlendirilmesine
bilhassa itina olunur.
Cumhuriyete sadakat, vatanını sevmek, iyi
ahlaklı olmak, üste itaat, hizmetin yapılmasında sebat ve gayret, cesaret ve
atılganlık, icabında hayatını hiçe saymak, bütün silah arkadaşları ile iyi
geçinmek, birbirlerine yardım, intizam severlik, yapılması men edilen şeylerden
kaçınmak, sıhhatini korumak, sır saklamak her askerin esas vazifesidir.”
25. 4678 sayılı Kanun’un “Tanımlar”
kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bu Kanun’da geçen
...
f) Sözleşmeli astsubay :
Bu Kanunda öngörülen esaslara göre, kendileri ile sözleşme yapılarak astsubay nasbedilen; astsubay çavuş, astsubay kıdemli çavuş,
astsubay üstçavuş ve astsubay kıdemli üstçavuş rütbelerini haiz astsubayları,
…
ifade eder.”
26. 4678 sayılı Kanun’un “Sözleşme
süreleri” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“Sözleşmeli astsubay adayları, ön sözleşme
yapılarak askeri eğitime alınırlar. Bu eğitimi başarı ile tamamlayanlardan
yönetmelikte belirtilen şartları taşıyanlarla sözleşme yapılır ve bu kişiler
astsubay çavuş rütbesine nasbedilirler. Sözleşme
süreleri; üç yıldan az ve dokuz yıldan fazla olmamak şartıyla, hizmet gerekleri
ve yetiştirme maliyetlerine bağlı olarak kuvvet, sınıf ve branşlara göre
yönetmelikte belirlenir. Yönetmelikte belirlenen şartları taşıyanların
talepleri halinde sözleşmeleri yenilenebilir. Ancak sözleşmeli astsubaylardan
rütbe yaş haddini dolduranlar hakkında 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanun
hükümleri uygulanır.
Sözleşme
süreleri; sıkıyönetim, seferberlik, savaş veya silahlı çatışmayı gerektirecek
hal ile savaş hallerinde Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve Sahil
Güvenlik Komutanının göstereceği lüzum üzerine, durumun devamı müddetince
Genelkurmay Başkanının onayı ile talebe bakılmaksızın uzatılabilir.
Sözleşme
işlemleri, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığınca yapılır.”
27. 4678 sayılı Kanun’un
“Rütbe Bekleme Süreleri ve Sözleşmenin Yenilenmesi” kenar başlıklı
12. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Sözleşmeli subay ve astsubayların rütbe
bekleme süreleri hakkında, 27/07/1967 tarihli ve 926 sayılı Kanunda muvazzaf
subay ve astsubaylar için belirlenen süreler uygulanır. Sözleşmeli subaylardan
üst rütbede kadro açığı bulunmadığı için terfi edemeyenler, terfi şartlarını
haiz olmak kaydıyla sözleşme müddeti sonuna kadar derece ilerlemesi yaparlar.
Her sözleşme süresinin sona erme tarihinden en
az üç ay önce taraflar sözleşmeyi yenileyeceklerine dair yazılı bildirimde
bulunmadıkları takdirde, sözleşme kendiliğinden sona erer.
Sözleşmeli subay veya astsubaylar, sözleşme
süreleri sona ermeden sözleşmelerini tek taraflı olarak fesh
edemezler.
…”
28. 4678 sayılı Kanun’un “Yönetmelik”
kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:
“Sözleşmeli subay ve astsubay adayları ile
sözleşmeli subay ve astsubaylarda aranacak nitelikler, sağlık koşulları,
alınacakları sınıf ve branşlar, duyuru, müracaat şekli ve zamanı, müracaatların
kabul edilmesi, sözleşmenin yapılması, sözleşme süreleri, sözleşmenin
feshedilmesi, görevde başarısız olma ve kendilerinden istifade edilmeme halleri
ve bunlara yapılacak işlemler, sözleşmenin uzatılmasında uygulanacak esaslar,
sınav, öğretim ve eğitimin esas, şekil ve süreleri, kıt’a,
karargâh, kurum ve idarî işlerde görevlendirilmeleri, izin, ayırma, atamalar,
yer değiştirmeler, astlık-üstlük münasebetleri, sicil işlemlerine ilişkin usul
ve esaslar, muvazzaf subay veya astsubay statüsüne geçirilecekler için
uygulanacak usul ve esaslar, sözleşme yapmaya yetkili makamlar, meslek içi
eğitim ve ihtisas kurslarının süresi ve şekli, giyim, kuşam ve istihkaklarının
verilme usulü, sağlık işlemleri, Türk Silâhlı
Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlerin kendilerine yapılan eğitim, öğrenim ve
yetiştirme masraflarının geri ödeme esasları ile diğer hususlar, bu Kanunun
yürürlüğe girmesini takip eden altı ay içerisinde Millî Savunma Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığınca müştereken çıkarılacak bir yönetmelikte gösterilir.”
29. Sözleşmeli Subay ve Astsubay Yönetmeliği’nin "Sözleşmenin Yenilenmesi ve Uzatılması"
kenar başlıklı 14. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Sözleşmenin yenilenmesi ve uzatılması aşağıda
belirtilen esas ve usullere göre yapılır.
a) Sözleşmeli subay ve astsubaylardan,
sözleşmesini yenilemek isteyenler sözleşme süresinin sona erme tarihinden 6 ay
önceden başlamak suretiyle dilekçe ile ilk amirine müracaat eder. Bu
dilekçeler, EK-C"de belirtilen nitelik belgesi ile beraber silsileler yolu ile
Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığına gönderilir. (Ek cümle:RG-19/6/2013-28682)
Sözleşmesi yenilenecek personel; Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bünyesinde kurulacak komisyonlar
tarafından personelin nitelik belgesi, sicili, takdir/ceza durumu, amir
kanaatleri, almış olduğu eğitimler gibi hususlar çerçevesinde mesleki
safahatları dikkate alınarak ilgili komutanlık personel ihtiyaçları
doğrultusunda belirlenir. (Ek cümle:RG-19/6/2013-28682)
Değerlendirme komisyonunun kimlerden oluşacağı, görev, yetki ve sorumlulukları
Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığınca çıkarılacak yönergeler ile tespit edilir. Sözleşmenin yenilenip
yenilenmemesi konusundaki nihai karar Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından verilir. Uygun
görülenlerin sözleşmesinin yenileneceği, sözleşmenin bitiminden önce
bildirilir. Sözleşme, ilgili sözleşmeli subay veya astsubayın talebinin İdarece
kabul edildiğinin bildirilmesi ile yenilenir.
b) Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı da sözleşmeyi yenilemek istediği
taktirde bunu ilgili sözleşmeli subay veya astsubaya bildirirler. Sözleşme,
ilgili sözleşmeli subay veya astsubayın İdarenin bu talebini kabul ettiğini
bildirmesi ile yenilenir.
...
d) Her sözleşme süresinin sona erme tarihinden
en az 3 ay önce taraflar sözleşmeyi yenileyeceklerine dair yazılı bildirimde
bulunmadıkları taktirde sözleşme kendiliğinden sona erer.
…”
30. 6/9/1961 tarihli ve 10899 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanan Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği"nin 86. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Asker, kendisinden beklenen vazifeleri hakkıyla yapabilmek için
yüksek ahlâk ve kuvvetli maneviyata sahip olmalıdır. Her askerde bulunması lâzımgelen ahlakî ve mânevi vasıflar şunlardır:
...
(h) İyi ahlâk sahibi olmak: Askerin ahlâkı ve yaşayışı kusursuz ve
lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan borçtan
ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlâksız kimselerle düşüp kalkmaktan,
hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan
sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mâni olurlar, yaşayışı, sıhhati,
azim ve cesareti bozar; namusu, lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri
ayrı ayrı cezaları üstüne çeker.
...""
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 17/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu;
i. Hakkında tesis edilen sözleşmenin yenilenmemesi işleminin
özel hayatına ilişkin eylemlere dayandırıldığını, hakkında herhangi bir
disiplin soruşturması ya da bir yargılama yapılmadan işlem tesis edilmesi
nedeniyle masumiyet karinesine aykırı hareket edildiğini, isimsiz ve imzasız
ihbar mektuplarında ileri sürülen hukuka aykırı delillere dayanılarak tesis
edilen işlemin ölçülü olmadığını ve özel hayatının gizliliğinin korunmadığını,
yoksun kaldığı mali haklar nedeniyle mülkiyet hakkının zedelendiğini, kanuni
hâkim güvencesine uygun hareket edilmediğini, ayrıca yargılama sürecinde
silahların eşitliği ilkesine riayet edilmediğini,
ii. Karar düzeltme talebinin kararı veren aynı Daire tarafından
ve yalnızca bir defaya mahsus incelenerek karara bağlanması nedeniyle iki
dereceli yargılanma hakkına uygun hareket edilmediğini belirterek tesis edilen
idari işlem ve AYİM kararı nedeniyle Anayasa’nın 20., 35., 36. ve 48. maddeleri
ile güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun özel hayatına ilişkin bilgilere
dayanılarak hakkında sözleşmenin yenilenmemesi işlemi tesis edildiğine ve bu
işlemden kaynaklanan sonuçlar ile yargılama sürecine ilişkin şikâyetlerinin
Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkı;
AYİM Birinci Dairesi tarafından verilen karar hakkındaki karar düzeltme
talebinin aynı Daire tarafından yalnızca bir kez incelenerek karara bağlanması
şikâyetinin ise iki dereceli yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi uygun
görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. İki Dereceli Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu, AYİM Birinci Dairesi tarafından verilen karar
hakkındaki karar düzeltme taleplerinin aynı Daire tarafından ve yalnızca bir
defaya mahsus incelenerek karara bağlanması nedeniyle adil yargılanmadığını
ileri sürmüştür.
35. Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
36. Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün
2. maddesinde cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı tanınmış ise de
başvuru konusu edilen sürecin ceza yargılamasına ilişkin olmadığı açıktır (E.G. [GK], B. No: 2012/12428, 13/10/2016,
§ 39).
37. Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde
temyiz yani iki dereceli yargılanma hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi Sözleşme’nin ve buna ek Türkiye’nin
taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014,
§§ 42-45).
38. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu ihlal iddialarının
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Özel Hayatın Gizliliği
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu; hakkında tesis edilen sözleşmenin yenilenmemesi
işleminin özel hayatına ilişkin eylemlere dayandırıldığını, ölçülülük ilkesinin
gözetilmediğini ve özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
40. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun özel hayatına yönelik
müdahalenin temel gerekçesinin millî güvenliğin korunması olduğu, başvurucunun
durumu hakkında karar verilirken yalnızca istihbarat bilgilerine göre değil
4678 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmelik hükümleri uyarınca personel talepleri,
sağlık raporları, idarenin somut ihtiyaçları, sicil amirlerinin kanaatlerini
yansıtan nitelik belgeleri ve safahat kayıtları dikkate alınarak ilgili
komisyon tarafından değerlendirme yapıldığı vurgulanmış ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) önüne benzer ihlal iddialarıyla yansıyan dava ve karar
örneklerine yer verilmiştir.
41. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu beyan
dilekçesinde başvuru dilekçesindeki görüş ve taleplerini tekrar etmiştir.
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
43. Anayasa’nın “Özel hayatın
gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak,
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve
bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört
saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan
itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde,
el koyma kendiliğinden kalkar.
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel
veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini
veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”
44. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlık olup bu
koruma bir taraftan herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel
bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etse de diğer taraftan özel
hayat kavramının herkesin kişisel yaşamını istediği şekilde sürdürme ve dış
dünyayı bu çemberden ayrı tutma kavramına indirgenemeyeceği açıktır. Bu açıdan
Anayasa’nın 20. maddesi özel bir sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına
almaktadır (Serap Tortuk,
B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 31).
45. Özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Ancak mahremiyet hakkı sadece
yalnız bırakılma hakkından ibaret olmayıp bu hak bireyin kendisi hakkındaki bilgileri
kontrol edebilme şeklindeki hukuksal çıkarını da kapsamaktadır. Bireyin
kendisine ilişkin herhangi bir bilginin kendi rızası olmaksızın açıklanmaması,
yayılmaması, bu bilgilere başkaları tarafından ulaşılamaması ve rızası hilafına
kullanılamaması kısaca bu bilgilerin mahrem kalması konusunda menfaati
bulunmaktadır. Bu husus, bireyin kendisi hakkındaki bilgilerin geleceğini
belirleme hakkına işaret etmektedir (Serap Tortuk, § 32).
46. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin kendi
bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem ilişkilere
girebilecekleri kavramsal ve fiziksel bir alana işaret etmektedir. Bu
mahremiyet alanı, devletin müdahale edemeyeceği veya meşru amaçlarla asgari
düzeyde müdahale edebileceği özel bir alanı kapsamaktadır. Bireyin mahremiyet
hakkının mekânı kural olarak özel alandır. Ancak özel hayatın gizliliği hakkı
bazı durumlarda kamusal alana da genişleyebilir. Zira meşru beklenti kavramı,
bireyin mahremiyetinin kamusal alanda da bazı koşullar altında korunmasını
mümkün kılmaktadır (Serap Tortuk, § 33).
47. Sözleşme"nin denetim organlarının içtihatlarında “bireyin
kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi” kavramının özel hayata saygı
hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır. Özel
hayatın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği gerçeği
karşısında kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar
bu hakkın kapsamına dâhil edilmiştir (Serap Tortuk, § 35). AİHM, mesleki hayat çerçevesinde
kişilerin özel hayatı hakkında sorgulanmasının ve bunun doğurduğu idari
sonuçların, buna ek olarak kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek
görevden alınmalarının özel hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale
oluşturduğunu vurgulamaktadır (Özpınar/Türkiye,
B. No: 20999/04, 19/10/2010 §§
47, 48).
48. Anayasa’nın 20. maddesinde herkesin özel hayatına saygı
gösterilmesi hakkına sahip olduğu ve özel hayatın gizliliğine dokunulamayacağı
belirtilmekte olup bu düzenlemede yer verilen özel hayatın gizliliği hakkı,
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence
altına alınan hakka karşılık gelmektedir. Bireyin mahremiyet alanının ve bu
alanda cereyan eden eylem ve davranışlarının da kişinin özel hayatı kapsamında
olduğu açıktır. Mahremiyet hakkı ve bu alana ilişkin bilgilerin gizliliğinin
korunması Anayasa Mahkemesi tarafından da Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında
değerlendirilmektedir (Şengül Kayan,
B. No: 2013/1614, 3/4/2014, § 37; Serap Tortuk, § 36).
a. Müdahalenin Varlığı
49. İKK hassasiyeti sebebiyle sözleşmesi yenilenmeyen
başvurucuya ilişkin değerlendirme sürecinden ve AYİM kararlarından anlaşıldığı
üzere başvuruya konu süreçte özellikle başvurucunun özel hayatı kapsamındaki
davranış ve ilişkilerinin önemli yer tuttuğu görülmektedir. Bu şartlar altında
özel yaşamına ait unsurlar temel gerekçe gösterilerek verilen sözleşme
yenilememesinin, başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkına bir müdahale
oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
50. Anayasa’nın 20. maddesinde, özel hayatın gizliliği hakkı
açısından bu hakkın tüm boyutlarına ilişkin olmadığı anlaşılan birtakım
sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları
bulunmakta, ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara
dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Bu noktada
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan güvence ölçütleri, işlevsel niteliği
haizdir (Serap Tortuk,
§ 38).
51. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
52. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve
güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak
ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler dikkate alınarak
sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi
çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan
belirtilen düzenlemede yer alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm
güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 20. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının
belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Serap Tortuk, § 40).
53. Dolayısıyla özel hayatın gizliliği hakkına yapıldığı iddia
edilen müdahalenin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin
var olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
i. Kanunilik
54. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa
yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz
konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir
kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki, B.
No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36).
55. Başvurucunun astsubay sözleşmesinin yenilenmemesi işleminin
4678 sayılı Kanun"un 10. ve 15. maddeleri ile Sözleşmeli Subay ve Astsubay
Yönetmeliği’nin 14. maddesi temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu kapsamda
somut olayda başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkına yapılan müdahalenin
kanuni bir dayanağının mevcut olduğu fark edilmektedir. AYİM kararının söz
konusu Kanun hükümlerine dayandığı anlaşıldığından belirtilen yargısal
kararların yeterli bir hukuki temele sahip olduğu görülmektedir.
56. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun özel hayatın gizliliği
hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru
Amaç
57. Başvurucunun özel hayatına ilişkin bilgilere dayanılarak
hakkında sözleşmenin yenilenmemesi işlemi tesis edilmesinin askerî disiplinin
korunması ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlama ve bu itibarla
millî güvenliğin korunması amacını taşıdığı dolayısıyla özel hayatın gizliliği
hakkına ilişkin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında meşru bir amacın bulunduğu
sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma
ve Ölçülülük
58. Anayasa’nın 20. maddesinin amacı esas olarak bireylerin özel
hayatlarına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin
önlenmesidir. Devletin ayrıca özel hayatın ve aile hayatının gizliliği hakkını
etkili olarak koruma ve saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de
bulunmaktadır. Bu yükümlülük, bireylerin birbirlerine karşı eylemleri
bakımından dahi özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının korunması için
gerekli önlemlerin alınması ödevini de içermektedir (Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 42).
59. Özel hayatın gizliliği hakkının sınırlanması mümkün olmakla
beraber Anayasa"nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa"da yer alan tüm temel hak
ve özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan ilkeler özel hayatın
gizliliği hakkının sınırlandırılmasında da dikkate alınmalıdır. Buna göre
demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru
amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı,
sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü
sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen
gösterilmelidir (Marcus Frank Cerny [GK],
B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 73).
60. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle
özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai
tedbirler niteliğinde olmasını; başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en
son önlem olarak kendini göstermesini gerektirmektedir. Demokratik toplum
düzeninin gereklerinden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda
zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade
etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa
ya da başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Ata Türkeri, § 44).
61. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkına yargısal veya
idari bir müdahalenin toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp
karşılamadığına bakılması gerekecektir. Başvuru konusu olay bakımından
yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni; müdahaleye neden olan idarenin ve
derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin, özel hayatın
gizliliği hakkının unsurlarından olan mahremiyet hakkını kısıtlama bakımından “demokratik toplum düzeninin gerekleri”
ve “ölçülülük” ilkelerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup
koyamadığı olacaktır (Ata Türkeri, §
45).
62. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen
geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Bu kapsamda özel hayat
kavramının salt mahremiyet alanına işaret etmeyip bireylerin özel bir sosyal
hayat sürdürmelerini güvence altına almakta olduğu gerçeği karşısında özellikle
kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat
unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır. Bununla
birlikte bu kişilerin de diğer bireyler için öngörülen sınırlamalarda olduğu
gibi asgari güvence ölçütlerinden istifade etmeleri gerekir (Serap Tortuk, §
52).
63. Öte yandan mahremiyet alanına ait ya da bireyin varlığına
veya kimliğine ilişkin önemli haklar veya hukuksal çıkarlar söz konusu olduğu
zaman kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır. Bu bağlamda özel yaşamın
gizliliği hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu
olduğunda takdir yetkisinin daha dar tutulması gerekmekte olup bu alanlara
yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için özellikle ciddi
gerekçelerin varlığı şarttır (Ata Türkeri, §
47).
64. Tesis edilen disiplin işlemlerinde ve bu işlemlerin hukuka
uygunluk denetiminin yapıldığı mahkeme kararlarında, bireylerin özel
hayatlarına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatları üzerindeki
etkilerinin açıklanması, kamu hizmeti sunan ilgili kurumların işleyişi
üzerindeki etkilerinin ve risklerinin ortaya konulması ve bu hususlardaki
değerlendirmelerin yeterli ve ikna edici gerekçelerle desteklenmesi, ayrıca
tesis edilen işlemlerin bireylerin geçmiş mesleki sicilleri ve başarı durumları
dikkate alınarak ölçülülük yönünden irdelenmesi gerekir (G.G. [GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016,
§ 60).
65. Son olarak AİHM kararlarına göre Sözleşme’nin 8. maddesi
açıkça usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence altına alınan
haklardan etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için müdahaleyi doğuran karar
alma sürecinin bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı
sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekir. Bu şekildeki bir süreç
başvurucunun 8. maddedeki haklarını -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil
şartlarda savunabileceği etkili usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmasını
gerektirir (Ciubotaru/Moldova, 27138/04, 27/4/2010, § 51; T.P. ve K.M./Birleşik Krallık, B. No:
28945/95, 10/5/2001, § 72).
66. Bu ilkeler ışığında başvuru konusu idari sürecin
değerlendirilmesi sonucunda, İKK konusunda hassasiyet oluşturan özel hayata
ilişkin birtakım kayıtlar bulunması nedeniyle gerekli koşulları taşımadığına
kanaat getirilen başvurucunun sözleşmesinin yenilenmemesine karar verildiği ve
bu yönde tesis edilen işlemin 25/7/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmesiyle başvuru konusu sürecin tamamlandığı görülmektedir.
67. Başvurucu, hakkında tesis edilen sözleşmenin yenilenmemesi
işleminin özel hayatına ilişkin gerekçelere dayandırıldığını, işlem tesis
edilmeden önce hakkında herhangi bir disiplin soruşturması ya da bir yargılama
yapılmadığını ve başarılı mesleki geçmişine rağmen doğrudan tesis edilen
işlemin ölçülü olmadığını ileri sürmüştür.
68. AYİM Birinci Dairesinin 12/11/2013 tarihli ve E.2013/1118,
K.2013/1082 sayılı kararında başvurucunun iddiaları değerlendirilmiş ve anılan
gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir (bkz. § 17).
69. Kamu görevlisi ve TSK askerî personeli olarak belirli bir sorumluluk
taşıyan başvurucu, bu görevi kabul etmek suretiyle görevinden kaynaklanan
disiplin ve tutum istemine kendi iradesiyle dâhil olmuştur. Bu durum, kişinin
hak ve özgürlüklerine herhangi bir vatandaşa uygulanamayacak sınırlamaları
beraberinde getirmektedir. Zira kamu yararı, kamu görevlilerinden uymaları
gereken mesleki ve etik kurallar açısından tam bir uyum beklemektedir.
Özellikle mesleki yaşamı ile bağlantısı olabilecek bazı özel hayat unsurları
açısından başvurucunun mesleki ve etik kurallara aykırı davranışlarının kamu
görevlilerinin ve bu bağlamda kamu hizmetinin saygınlığı üzerinde belirli bir
etkiye sahip olabileceği açıktır. Ancak kendisinin ve çevresinin özenli bir
yaşantısının olmadığı ve İKK faaliyetleri kapsamında hassasiyet oluşturduğu ileri
sürülen başvurucunun eylemlerinden haberdar olan idare tarafından takdir
yetkisi çerçevesinde bir değerlendirme yapılabileceği belirtilmiş ve yargı
kararlarının gerekçelerinde başvurucunun taşıdığı asker sıfatına vurgu yapılmış
ise de somut başvuruya konu eylem ve davranışların başvurucunun mahremiyet
alanında cereyan eden ve rızası ile alenileştirildiğine dair bir bulgu
bulunmayan özel yaşam eylemlerine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
70. Başvurucu, özel hayatına ilişkin olarak idarede hassasiyet
oluşturan hususlara ilişkin herhangi bir uyarı almadığı gibi hakkında herhangi
bir disiplin soruşturması ya da bir yargılama yapılmadığını, içki içerken
çekilen görüntünün yerine getirdiği kamu hizmetiyle ilgisinin bulunmadığını ve
disiplin hukukuna aykırı bir durum olmadığını, kız kardeşi ile ilgili iddianın
asılsız olduğunu ve bu iddianın doğrudan kendisiyle ilgili olmadığını belirtmiş
ve bu hususları yargılama sürecinde Mahkemeye sunduğu dilekçelerde ifade
etmiştir. Yargılama neticesinde oluşturulan karar gerekçesinde, idari işlemin
tesisine dayanak olarak gösterilen ve başvurucuya yöneltilen iddiaların görevin
ifasıyla değil daha çok başvurucunun mahremiyet alanında gerçekleşen özel yaşam
eylemleri ile ilgili olduğu görülmektedir. Dolayısıyla ihtilaf konusu tahkikatın
kapsamı mesleki hayatın sınırlarını aşmaktadır. Bu bağlamda idarenin ve
yargısal makamların karar gerekçelerinde, başvurucunun ve çevresinin İKK
faaliyetleri kapsamında hassasiyet oluşturan fiillerinin asker sıfatı ile
bağdaşmayacak nitelik ve derecede olduğu tespitlerine yer verildiği ve karar
sonuçlarının bu gerekçelere dayandırıldığı, sonuç olarak başvuruya konu işlem
ile yargısal sürece konu edilen davranışların esasen mesleki faaliyet ile
ilgisi olmayan, mahremiyet alanına dâhil özel yaşam eylemleri olduğu
anlaşılmaktadır.
71. Kamu görevlilerinin mesleki hayatlarıyla da bütünleşen bazı
özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır.
Ancak sözleşmenin yenilenmemesi şeklinde işlem tesis edilmesinin başvurucunun
mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından yoksun kalması
nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etki oluşturduğu, bu nedenle
anılan işlemin daha önemli hâle geldiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda özel
hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir
mahiyetinde olması, başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem
niteliğinde olması gerekir.
72. Somut olaydaki tahkikat süreci ile yargılama süreci
incelendiğinde, işleme dayanak olarak kabul edilen fotoğrafın hukuka aykırı
biçimde ele geçirilerek kasıtlı şekilde idareye ihbar mektuplarıyla
gönderildiği konusunda ileri sürülen iddialara ilişkin olarak bir araştırma
yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bundan başka başvurucunun kız kardeşi hakkında ileri
sürülen iddianın istihbarat raporlarıyla teyit edilememesine rağmen başvuruya
konu işlem tesis edilirken bu husus dikkate alınmamıştır. Ayrıca başvurucuya
isnat edilen özel hayatına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatı
üzerindeki etkilerine dair gerek sözleşmenin yenilenmemesi işleminde gerekse
yargı kararlarında yeterli ve ikna edici gerekçeler ortaya konulmadığı gibi
anılan eylemlerin TSK’nın işleyişi üzerindeki etkisi ve risklerinin de detaylı
şekilde açıklanmadığı ve tesis edilen işlemin başvurucunun mesleki sicili ve
başarı durumu dikkate alınarak ölçülülük yönünden değerlendirilmediği
görülmüştür.
73. Bu durumda muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne
sürülen ve davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğu anlaşılan
başvurucunun söz konusu iddialarına Mahkemece makul bir gerekçe ile yanıt
verilmemesi, başvurucunun özel hayatına ilişkin hususların mesleği üzerindeki
etkisinin açıklanmaması ve özel hayatın gizliliği hakkına gerekli saygının
gösterilmesini adil şartlarda savunabileceği usule ilişkin etkili güvencelerden
başvurucunun yararlandırılmaması nedenleriyle AYİM kararının mahremiyet hakkına
müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği
kabul edilmelidir. Bunun yanında tesis edilen işlemin başvurucunun geçmiş
sicili ve başarı durumu dikkate alınarak ölçülülük yönünden
değerlendirilmediği, sınırlama ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve
özgürlüğü sınırlanan başvurucunun kaybı arasında adil bir denge gözetilmediği,
başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamanın zorunlu ya
da istisnai tedbirler niteliğinde olduğu veya başvurulabilecek son çare ya da
alınabilecek en son önlem niteliğinde olduğu hususunda bir inceleme yapılmadığı
ve gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
74. Buna göre başvurucunun Anayasa"nın 20. maddesinde güvence
altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
75. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin“Kararlar” kenar başlıklı (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
76. Başvurucu, hak ihlalinin tespiti ve uyuşmazlık hakkında
yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesini talep etmiştir.
77. Başvuruda Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
78. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM
Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
79. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için YASAL FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
17/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.