Esas No: 2014/2678
Karar No: 2014/2678
Karar Tarihi: 17/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİBÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET SOYSAL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/2678) |
|
Karar Tarihi: 17/11/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Yakup MACİT |
Başvurucular |
: |
1. Mehmet
SOYSAL |
|
|
2. Süleyman
SOYSAL |
|
|
3. Hüseyin
SOYSAL |
|
|
4. Gülsine
SOYSAL |
|
|
5. Hasan
SOYSAL |
|
|
6. Necla AY |
Vekili |
: |
Av. Mehmet
Masum ERKEN |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kanuni ön alım hakkı nedeniyle açılan tapu iptali ve
tescil davasında Mahkemenin iptal edilen kanun hükmüne dayalı olarak davanın
esasını incelemeden reddine karar vermesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının;
temyiz aşamasında duruşma talebi olmasına rağmen bu konuda herhangi bir
değerlendirme yapılmadan duruşmasız inceleme yapılması nedeniyle de aleni
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/2/2014 tarihinde Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 10/6/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 6/11/2014
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü
9/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
16/1/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık
görüşüne karşı beyanda bulunmamışlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8.Başvurucular; murislerinin Batman ili Aydınkonak köyünde
bulunan dava konusu taşınmazda hisse sahibi olduklarını, müşterek maliklerden
H.D. ve B.D.nin paylarını üçüncü kişiye sattıklarını, satış işlemini sonradan
öğrendiklerini, Kanun"dan kaynaklanan şufa haklarının bulunduğunu belirterek
davalı üçüncü kişi adına olan kaydın iptali ile kendi adlarına tapuya tesciline
karar verilmesi istemiyle 29/4/2009 tarihinde dava açmışlardır.
9.Yargılama sırasında Bakanlar Kurulunun 11/5/2009 tarihli ve
E.2009/14992 sayılı kararı ile dava konusu taşınmazın bulunduğu köy, 22/11/1984
tarihli ve 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım
Reformu Kanunu kapsamında "uygulama alanı" olarak belirlenmiş; karar
27/5/2009 tarihli ve 24240 sayılı Resmî Gazete"de ilan edilmiştir.
10. Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 4/7/2012 tarihli ve
E.2009/307, K.2012/564 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Gerekçeli kararın
ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dava, davacı vekili tarafından açılmış tapu
iptali ve tescil (Önalım Hakkından Kaynaklanan) davasıdır.Tüm dosya kapsamı
birlikte değerlendirildiğinde;dava konusu Aydınkonak köyü 62 parsel sayılı
taşınmazlarda paydaş olan H.D. ve B.D.nin taşınmazdaki hisselerini M.A.ya
9/3/2009 tarihinde satıp devrettikleri, aynı taşınmaz paydaşlarından H.S.
mirasçıları olan davacılarında eldeki davayı açarak önalım haklarını
kullandıkları, yargılama devam ederken Bakanlar Kurulunun 27/5/2009 tarihli
Resmi Gazete"de yayınlanan kararı ile Aydınkonak köyünün 3083 sayılı kanun
kapsamında toplulaştırma kapsamına alındığı anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki
uyuşmazlık toplulaştırma kapsamına alınan dava konusu taşınmaz ile ilgili
önalım hakkının kullanılıp kullanılmayacağına ilişkindir. Önalım hakkı dava
yolu ile ileri sürülmekte olup dava sonunda tapu iptali ve tescil kararı
verilmektedir. Dolayısıyla önalım hakkına dayanan davalar tapu iptali ve tescil
davalarının birer türüdür. 3083 sayılı kanunun 13/1.maddesinde toplulaştırma
kapsamına alınan taşınmazların 5 yıl süre ile 3.kişilere devrinin yasak olduğu,
13/5.maddesinde ise 5 yıllık süre içerisinde mahkemeler tarafından
toplulaştırma kapsamındaki araziler hakkında devir ve temliki gerektiren bir
karar verilemeyeceği düzenlenmiştir. Her ne kadar davalı vekili dava konusu
taşınmazda önalım hakkı kullanılmasının 3083 sayılı kanun tarafından
yasaklanmadığını ileri sürmüş ise de, önalım hakkına dayanan davalarda devir ve
temlik kararı verildiği, 3083 sayılı kanunun 13/5.maddesinde hiçbir istisnaya
yer verilmeden mahkemelerin toplulaştırma kapsamındaki araziler hakkında devir
ve temliki gerektiren karar veremeyeceğinin düzenlendiği, bu kadar açık bir
hüküm karşısında önalım hakkını 13/5.maddesinin istisnası olarak kabul etmeyi
gerektirecek yasal bir dayanak mevcut olmadığı, doktirinde de arazi toplulaştırması
halinde önalım hakkının kullanılamayacağı yönünde kuvvetli görüşler mevcut
olduğu, önalım hakkına nazaran öncelikle korunması gereken yolsuz tescile
dayalı tapu iptali ve tescil davalarında dahil toplulaştırma halinde devir ve
temlik kararı verilemediği nazara alındığında, bu davaya nazaran daha az
korunması gereken önalım hakkına dayalı davalarda da devir ve temlik kararının
verilemeyeceği anlaşılmakla, dava konusu taşınmazın toplulaştırma kapsamına
alınması nedeniyle davacı tarafın önalım hakkını kullanma imkanının bulunmadığı
kanaatine varılarak açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ve
aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
..."
11. Bu arada hükme esas alınan 3083 sayılı Kanun"un 13.
maddesinin son fıkrasının "Birinci
fıkrada belirtilen süreler içinde mahkemeler veya icra iflas daireleri
tarafından bu arazi hakkında devir ve temliki gerektiren bir karar
verilemez."şeklindeki birinci cümlesi, Anayasa Mahkemesinin
11/4/2012 tarihli ve E.2011/33, K.2012/54 sayılı kararıyla Anayasa"nın 36. maddesine
aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiş; karar 13/10/2012 tarihli ve 28440
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
12. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 30/5/2013
tarihli ve E.2012/16750, K.2013/9607 sayılı ilamı ile onanmıştır.
13. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 16/1/2014 tarihli ve
E.2013/13251, K.2014/340 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
14. Ret kararı 5/2/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş
24/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
15.Anayasa"nın 153. maddesinin son fıkrası şöyledir:
"Anayasa Mahkemesi kararları Resmi
Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar."
16.Dava tarihinde yürürlükte olan 3083 sayılı Kanun"un, Anayasa
Mahkemesinin 1/4/2012 tarihli ve E.2011/33, K.2012/54 sayılı kararıyla iptal
edilmeden önceki 13. maddesinin ilgili kısımlarışöyledir:
"Uygulama alanlarında Bakanlar Kurulu
kararının Resmi Gazete"de yayımı tarihinden itibaren, kamulaştırma, toplulaştırma,
arazi değiştirilmesi ve dağıtım işlemlerinin tamamlanması veya tapuya tescili
sonuçlandırılıncaya kadar, gerçek kişilerle özel hukuk tüzelkişilerine ait
arazinin mülkiyet ve zilyetliği devir ve temlik edilemez. Bu araziler ipotek
edilemez ve satış vaadine konu olamaz. Ancak, bu kısıtlama süresi beş yılı
aşamaz. Sulama şebekesi tamamlanıp sulamaya geçinceye kadar da aynı işlemler
yapılmaz. Bu kısıtlamada ise süre, beş yılı aşamaz. Ancak, sulama alanlarında
toplulaştırma çalışmaları kısıtlama süresi içerisinde sonuçlandırılamadığı
takdirde, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün teklifi ile Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının onayı ile toplulaştırma çalışmalarının sonuçlandırılması amacıyla
kısıtlama süresi en fazla beş yıla kadar daha uzatılabilir.
Kısıtlama süresi içerisinde arazisini ve varsa
üzerindeki tesisleri satmak isteyen gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerin
müracaatları halinde, uygulayıcı kuruluş bu kişilere ait tarım toprağını ve
varsa üzerindeki tesisleri, altmış gün içinde bu Kanun hükümlerine göre kamulaştırır
veya yönetmelikle tespit edilecek esaslar dahilinde bunların başkalarına
satışına izin verir.
...
Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde
mahkemeler veya icra iflas daireleri tarafından bu arazi hakkında devir ve
temliki gerektiren bir karar verilemez. Miras yoluyla intikaller, bu hükmün
kapsamı dışındadır. Ayrıca mahkemeler satış suretiyle miras ortaklığının
giderilmesine karar veremezler."
17.Yürürlükte olan 3083 sayılı Kanun"un 13. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"Uygulama alanlarında Bakanlar Kurulu
kararının Resmi Gazete"de yayımı tarihinden itibaren, kamulaştırma,
toplulaştırma, arazi değiştirilmesi ve dağıtım işlemlerinin tamamlanması veya
tapuya tescili sonuçlandırılıncaya kadar, gerçek kişilerle özel hukuk tüzelkişilerine
ait arazinin mülkiyet ve zilyetliği devir ve temlik edilemez. Bu araziler
ipotek edilemez ve satış vaadine konu olamaz. Ancak, bu kısıtlama süresi beş
yılı aşamaz. Sulama şebekesi tamamlanıp sulamaya geçinceye kadar da aynı
işlemler yapılmaz. Bu kısıtlamada ise süre, beş yılı aşamaz. Ancak, sulama
alanlarında toplulaştırma çalışmaları kısıtlama süresi içerisinde
sonuçlandırılamadığı takdirde, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün teklifi ile
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının onayı ile toplulaştırma çalışmalarının
sonuçlandırılması amacıyla kısıtlama süresi en fazla beş yıla kadar daha
uzatılabilir.
Kısıtlama süresi içerisinde arazisini ve varsa
üzerindeki tesisleri satmak isteyen gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerin
müracaatları halinde, uygulayıcı kuruluş bu kişilere ait tarım toprağını ve
varsa üzerindeki tesisleri, altmış gün içinde bu Kanun hükümlerine göre
kamulaştırır veya yönetmelikle tespit edilecek esaslar dahilinde bunların
başkalarına satışına izin verir.
...
Miras yoluyla intikaller, bu hükmün kapsamı
dışındadır."
18. Anayasa Mahkemesinin 11/4/2012 tarihli ve E.2011/33,
K.2012/54 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
3083 sayılı Kanun’un itiraz konusu kuralı da
içeren temliki tasarrufların durdurulması başlıklı 13. maddesinde Bakanlar
Kurulu’nun Kanunu uygulama kararından itibaren uygulama sona erinceye kadar
uygulama alanındaki arazilere ilişkin temlik sonucu doğuracak tasarruf
işlemleri yasaklanmıştır. Bu çerçevede Bakanlar Kurulu kararının Resmî
Gazete’de yayımlanmasından itibaren, uygulama alanlarında kamulaştırma,
toplulaştırma, arazi değiştirilmesi ve dağıtım işlemlerinin tamamlanması veya
tapuya tescili sonuçlandırılıncaya kadar, gerçek kişilerle özel hukuk
tüzelkişilerine ait arazinin mülkiyet ve zilyetliğinin devri ve temliki
yasaklandığı gibi bu araziler üzerinde ipotek kurulmasına ve satış vaadi
yapılmasına da sınırlama getirilmiştir. Kanun, bu kısıtlamaların süresini beş
yılla sınırlandırmakla birlikte sulama alanlarında toplulaştırma çalışmalarının
bu süre içinde sonuçlandırılamaması halinde çalışmaların sonuçlandırılması
amacıyla kısıtlama süresinin en fazla beş yıla kadar uzatılmasına olanak
tanımıştır. Uzatmaların Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından
yapılması öngörülmüştür.
Ancak, Kanun kısıtlama süresince öngörülen
devir ve temlik yasağına bazı istisnalar öngörmüştür. Bu çerçevede kısıtlama
süresi içerisinde arazisini ve varsa üzerindeki tesisleri satmak isteyen
kişilerin başvurusu halinde uygulayıcı kuruluşun altmış gün içinde bu kişilerin
taşınmazlarını kamulaştırması ya da belli esaslar dâhilinde bunların
başkalarına satışına izin vermesi öngörülmüştür. Ayrıca uygulama alanındaki
arazinin Tarım Kredi Kooperatifleri ve bankalara ipotek edilmesine olanak
tanınmıştır. Tarım Kredi Kooperatifleri ve bankalar dışındaki kişiler lehine
ise ipotek yapılması mümkün değildir. İtiraz konusu kuralı da içeren son
fıkrada ise birinci fıkrada belirtilen beş yıllık süreler içinde mahkemeler
veya icra iflas daireleri tarafından uygulama alanındaki araziler hakkında
devir ve temliki gerektiren bir karar verilemeyeceği öngörülmüştür.Miras
yoluyla gerçekleşen intikaller ise bu hükmün kapsamı dışında tutulmuştur.Ayrıca
mahkemelerin satış suretiyle miras ortaklığının giderilmesine karar
veremeyeceği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla kısıtlama süresince satış ve
ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla devirler uygulayıcı kuruluşun kontrolüne
tabi tutulmuş, miras yoluyla devirlere izin verilmiş, bunların dışındaki
devirler ise tamamen yasaklanmıştır. Mahkemeler ve icra dairelerine getirilen
devir ve temlik sonucunu doğurucu karar verme yasağı ise kısıtlama süresince
mutlak bir yasak olarak düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü
ve adil yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Adil yargılanma hakkının temel
unsurlarından birisi mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı,
uyuşmazlığı hakkında nihai ve icra edilebilir karar verecek bir yargı mercii
önüne uyuşmazlığı götürme hakkı olarak tanımlanabilir. Bu nedenle mahkemeye
erişim hakkı aynı zamanda mahkemeden icra edilebilir bir karar almayı da
içerir. Dava açılmasına herhangi bir engel olmamakla birlikte, mahkemenin
davayı çözme yetkisi yoksa ya da kararını uygulatma imkânı bulunmuyorsa
mahkemeye erişim hakkından söz edilemez.
İtiraz konusu kural belli sürelerle mahkemelerin
ve icra iflas dairelerinin devir ve temlik sonucu doğuran kararlar vermelerini
yasaklamaktadır. Devir ve temlik işlemlerinin durdurulma süresi kanunda beş yıl
olarak öngörülmüş olmakla birlikte on yıla kadar uzatılması mümkündür. Bu süre
boyunca mahkemelere devir ve temlik sonucunu doğuracak karar verme yasağı
öngörülmekle birlikte mahkemelerin nasıl karar vereceğine ilişkin bir açıklık
getirilmemiştir. Bu durumda mahkemelerin önlerindeki derdest davaları askıya mı
alacağı yoksa incelemeye devam ederek devir ve temlike neden olmayan bir karar
mı vermek zorunda olduğu konusunda açıklık bulunmamaktadır.
Mahkemeler bu seçeneklerden hangisini
uygularsa uygulasın davada haklı olmakla birlikte itiraz konusu kural nedeniyle
devir ve temlik sonucu doğuracak bir karar verilememesi sonucu hakkını elde
edemeyen taraf, uygulama işlemleri tamamlandıktan sonra da haklarını tam olarak
elde edemeyecektir. Davayı askıya alma halinde, dava konusu taşınmaz uygulama
kapsamında bölünmüş ya da başka bir taşınmaz ile birleştirilmiş veya başka bir
kişiye tahsis edilmiş olabileceğinden dava sonunda verilen kararın uygulanma
kabiliyeti kalmayacaktır. Dava konusu taşınmazın kamulaştırılmış olması halinde
de kamulaştırma bedeli tapuda malik gözüken kişiye ödenmiş olacağından davada
haklı olan tarafın kamulaştırma bedeli alması da mümkün olmayacak veya
alabilmesi için yeni davalar açması gerekecektir.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğünü ihlal edici nitelikte olup
Anayasa’ya aykırıdır, iptali gerekir.
..."
19. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun
732. maddesi şöyledir:
"Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz
üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde,diğer
paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler."
20. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu"nun 14/7/2004 tarihli ve 5219 sayılı Kanun"un 2. maddesiyle
değiştirilen 427. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Alacağın tamamının dava edilmiş
olması halinde, hükümde, asıl isteminin kabul edilmeyen bölümü birmilyar lirayı
geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur; şu kadar ki karşı tarafça temyiz yoluna
başvurulması halinde, düzenleyeceği cevap dilekçesinde temyize ilişkin
itirazlarını ileri sürmesi mümkündür.
438 inci maddenin birinci fıkrasındaki
onmilyar liralık duruşma sınırı ile 440 ıncı maddenin üçüncü fıkrasının birinci
bendindeki altımilyar liralık karar düzeltme sınırının belirlenmesinde
yukarıdaki fıkra hükmü kıyasen uygulanır.
..."
21. 1086 sayılı mülga Kanun"un 438. maddesinin birinci ve
dördüncü fıkrası şöyledir:
"Yargıtay temyiz incelemesini dosya
üzerinde yapar. Ancak tüzelkişiliğin feshine veya genel kurul kararlarının
iptaline, evlenmenin butlanına veya feshine, boşanma veya ayrılığa, velayete,
nesebe ve kısıtlamaya ilişkin davalarla miktar veya değeri onmilyar lirayı aşan
alacak ve ayın davalarında taraflardan biri temyiz dilekçesi veya cevap
dilekçesinden duruşma yapılmasını istemiş ise, Yargıtayca bir gün belli
edilerek taraflara usulen tebligat yapılır. Tebliğ tarihi ile duruşma günü
arasında en az onbeş gün bulunması gerekir; taraflar gelmişlerse bu süreye
bakılmaz. Tebligat gideri verilmemişse duruşma isteği dikkate alınmaz."
"Duruşma günü belli edilen hallerde
Yargıtay, tarafları veya gelen tarafı dinledikten sonra ve taraflardan hiç biri
gelmemiş ise dosya üzerinde inceleme yaparak kararını o gün tefhim eder."
22. 1086 sayılı mülga Kanun"un ek 2. maddesi şöyledir:
"Görev, kesin hüküm, Yargıtayda duruşma, karar düzeltme ve senetle
ispata ilişkin maddelerdeki parasal sınırlar, 1 Ocak 1990 tarihinden itibaren
dört katı olarak uygulanır. Bu uygulama nedeniyle görevsizlik kararı
verilemez."
23. 1086 sayılı mülga Kanun"un ek 3. maddesi şöyledir:
"Görev, kesin hüküm, Yargıtayda duruşma, karar düzeltme, senetle
ispata ve sulh mahkemelerindeki taksim davalarında muhakeme usulünün
belirlenmesine ilişkin maddelerdeki parasal sınırlar, 1/1/1998 tarihinden
itibaren iki, 1/1/2000 tarihinden itibaren dört katı olarak uygulanır. Bu uygulama
nedeniyle mahkemelerce görevsizlik kararı verilemez."
24. 1086 sayılı mülga Kanun"un ek 4. maddesi şöyledir:
"Görev, kesin hüküm, istinaf, temyiz, Yargıtayda duruşma, senetle
ispata ve sulh mahkemelerindeki taksim davalarında muhakeme usulünün belirlenmesine
ilişkin maddelerdeki parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak
üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 213 sayılı Vergi
Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca
her yıl tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle
uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların onmilyon lirayı
aşmayan kısımları dikkate alınmaz. Bu uygulama nedeniyle mahkemelerce
görevsizlik kararı verilemez.
Yukarıdaki fıkra uyarınca her takvim yılı başından geçerli olmak üzere
uygulanan parasal sınırların artışı, artışın yürürlüğe girdiği tarihten önce
ilk derece mahkemelerince nihaî olarak karara bağlanmış davalar ile bölge
adliye mahkemesi kararı üzerine yeniden bakılan davalarda ve Yargıtayın bozma
kararı üzerine kararı bozulan mahkemece yeniden bakılan davalarda
uygulanmaz."
25. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu"nun
mükerrer 298. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...B) Yeniden değerleme oranı, yeniden değerleme yapılacak yılın
Ekim ayında (Ekim ayı dahil) bir önceki yılın aynı dönemine göre Devlet
İstatistik Enstitüsünün Toptan Eşya Fiyatları Genel Endeksinde meydana gelen
ortalama fiyat artış oranıdır. Bu oran Maliye Bakanlığınca Resmî Gazete ile
ilân edilir. ..."
26. 1086 sayılı mülga Kanun"un geçici 2. maddesi şöyledir:
"Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı
Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş,
Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî
Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna
başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan
değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam
olunur."
27. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu"nun geçici 3. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004
tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci
maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar,
1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına
devam olunur.
Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama
tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında,
kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı
Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 17/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
29. Başvurucular; dava konusu taşınmazda murislerinin müşterek
malik olduklarını, hissedarlardan H.D. ve B.D.nin paylarını üçüncü kişiye
sattıklarını, durumu öğrenir öğrenmez şufa davası açtıklarını, davadan sonra
taşınmazın bulunduğu yerin Bakanlar Kurulunun kararı ile 3083 sayılı Kanun
gereğince toplulaştırma kapsamına alındığını, Mahkemece karar verilmeden önce
hükme esas alınan 3083 sayılı Kanun"un 13. maddesinin son fıkrasındaki "Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde
mahkemeler veya icra iflas daireleri tarafından bu arazi hakkında devir ve
temliki gerektiren bir karar verilemez." cümlesinin Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edildiğini, kararın 13/10/2012 tarihli Resmî
Gazete"de yayımlandığını, iptal edilen kanuna dayalı olarak karar verilmesinin
mümkün olmadığını buna ilişkin itirazlarını temyiz ve karar düzeltme aşamasında
dile getirmelerine rağmen Yargıtayın gerekçe göstermeden taleplerini
reddettiğini, Anayasa"nın 138. maddesinde kanunilik ilkesinin benimsendiğini,
uyuşmazlık konusu olay sırasında hangi kanun ve mevzuat geçerli ise bu normun
uygulanması gerektiğini, dava konusu taşınmazdaki payların 9/3/2009 tarihinde
üçüncü şahsa satıldığını, şufa davasının 29/4/2009 tarihinde açıldığını,
toplulaştırma kararının 27/5/2009 tarihinde alındığını, satış ve dava tarihinin
toplulaştırma kararından önce olduğunu, bu açıdan Bakanlar Kurulu kararının
derdest davayı etkileyemeyeceğini, Yargıtayda duruşmalı temyiz talebinde
bulunmuş olmalarına rağmen bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmadan dosya
üzerinden inceleme yapıldığını, bu yönüyle savunma haklarının kısıtlandığını,
haklı oldukları davada yargılama gideri ve para cezası ödemek zorunda
kaldıklarını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
30. Başvurucuların adil yargılanma hakkı kapsamında ileri
sürdükleri ihlal iddiaları duruşmalı yargılama hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddia ile mahkemeye erişim hakkınınihlal edildiği iddiası başlıkları
altında incelenmiştir.
1.Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Duruşmalı Yargılama Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucular, temyiz aşamasında duruşma talepleri olmasına
rağmen bu konuda herhangi bir değerlendirme yapılmadan duruşmasız inceleme
yapıldığını ileri sürmüşlerdir.
32. Bakanlık görüşünde bu hususta değerlendirme yapılmamıştır.
33. Başvurucuların söz konusu iddiası, yargılama sürecinde
temyiz aşamasında sözlü beyanda bulunmasına imkân tanınmamış olmasına yönelik
olduğundan ilgili iddianın aleni yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi uygun
görülmüştür.
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir."
35.6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna
karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının
salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara
yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan
başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça
dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
36. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de Anayasa"nın 141. maddesinde
düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın
açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak
yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada
keyfîliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli
gerçekleştirme araçlarından birini oluşturur. "Duruşmalı yargılama
hakkı", her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu
anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve
iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna
tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini
oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp
karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya
savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde
adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
37. 1086 sayılı mülga Kanun"un hâlen yürürlükte olan ve 5219
sayılı Kanun"un 2. maddesiyle değiştirilen 438. maddesinde, temyiz
incelemesinin kural olarak dosya üzerinden yapılacağı hüküm altına alınmakla
birlikte sınırlı olarak sayılan bazı istisnai durumlarda temyiz incelemesi için
duruşma yapılacağı belirtilmiştir. Yine aynı maddede bu istisnalardan biri
olarak uyuşmazlık miktarı on milyar lirayı aşan alacak davalarına ilişkin
temyiz incelemesinin, taraflardan birinin talebi üzerine duruşmalı olarak
yapılması düzenlenmiştir.
38. Anılan Kanun maddesinde yer verilen on milyar liralık sınır
1086 sayılı Kanun"un ek 4. maddesi uyarınca her yıl güncellenmektedir. Bu
bağlamda başvurucunun duruşmalı olarak temyiz talebinde bulunduğu 2013
senesinde duruşma sınırının güncellenmiş değeri 18.560 TL"dir.
39. Bireysel başvuruya konu edilen tapu iptali ve tescil
davasının yargılaması sırasında Mahkeme, taşınmazın keşifte tespit edilen
155.863,30 TL"lik değer üzerinden eksik kalan harcın yatırılması için ara karar
tesis etmiş, belirlenen harç, davacı tarafça Mahkeme veznesine yatırılmıştır.
Mahkeme davayı tümden reddetmiştir. Bu doğrultuda temyizde duruşma talep
edebilme sınırının hesaplanmasına yönelik uyuşmazlık miktarının yasal sınırın
üzerinde olduğu ve İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik temyiz incelemesinin
duruşmalı olarak yapılması gerektiği söylenebilir. Başvurucular temyiz incelemesinin
duruşmalı olarak yapılmasını istemiş ise de Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin dosya
üzerinden değerlendirme yaptığı anlaşılmıştır.
40. Temyiz yolu ilk derece mahkemesi kararlarına karşı
başvurulabilen, ilk derece mahkemeleri önüne taşınmış vakaların, bu mahkemelerce
usulüne uygun olarak incelenip incelenmediğinin ve özellikle ilgili vakalara
kanunların doğru uygulanıp uygulanmadığının kontrol edildiği olağan kanun
yoludur. 1086 sayılı Kanun"un ilgili hükümleri de temyiz yoluna müracaatlarda
kural olarak incelemenin dosya üzerinden yapılacağını, istisnai durumlarda ise
duruşmalı olarak incelemenin zorunlu bir usul olduğunu kurala bağlamıştır (Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049,
18/2/2016, § 88).
41. 1086 sayılı mülga Kanun"un temyiz ile ilgili hükümlerinde,
taraflarca sınırlı durumlarda temyiz incelemesinin duruşmalı olarak
yapılmasının talep edebileceği, duruşma için belirlenen günde Yargıtayın
gelenleri dinleyeceği, taraflardan hiçbiri gelmemiş ise dosya üzerinden
inceleme yaparak karar vereceği düzenlenmiştir (Cengiz Topel Çelikoğlu, § 89)
42. Somut olayda, temyize konu edilen uyuşmazlık miktarının
duruşmalı inceleme yapılabilmesi için Kanun"da öngörülen sınırın üzerinde
olduğu ve başvurucuların da duruşma yapılması talebine karşın incelemenin dosya
üzerinden yapıldığı anlaşılmış ise de yazılı yargılama usulünün uygulandığı
başvuru konusu davanın niteliği dikkate alındığında başvurucuların kişisel
özellikleri, davranışları gibi sözlü yargılamayı zorunlu kılan olguların
Yargıtayın kararını doğrudan etkileme potansiyeline sahip olmadığı, Yargıtayın
dava dosyasının içeriği, yazılı belgeler ve beyanlara istinaden uyuşmazlığı
hakkaniyete uygun bir şekilde sonlandırma imkânına sahip olduğu, başka bir
ifadeyle şikâyet konusu temyiz incelemesinin yazılı sunumlar temelinde hüküm
vermeye elverişli bir yapıda olduğu, nitekim Kanun"da tarafların duruşmaya
gelmemeleri hâlinde incelemenin dosya üzerinden yapılmasına imkân tanındığı
anlaşılmıştır.
43. Bunların yanında, Kanun"da tanınmış usule ilişkin bir hakkın
mahkeme tarafından resen kullandırılmamasının, yargılamayı her durumda adil
olmaktan uzaklaştırmayacağı hususu ile birlikte başvurucuların da Anayasa
Mahkemesine, sözlü yargılama yapılması hâlinde daha önce sunduğu belge ve
delillerin dışında yargılamanın sonucunu etkileyebilecek nitelikte, esasa
yönelik hangi beyan veya delilleri sunacağına ilişkin bir açıklamada
bulunmadığı anlaşılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle yargılamanın bütünü gözönüne
alındığında aleni yargılanma hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal
bulunmadığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
45. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan
yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka
bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
46. Başvurucular, hisselerin devredildiği ve davanın açıldığı
tarihte Bakanlar Kurulunun toplulaştırma kararı almadığını, hükme esas alınan
kanun hükmünün davanın derdest olduğu dönemde Anayasa Mahkemesince iptal
edildiğini, Mahkemenin yargılama sırasında alınan Bakanlar Kurulu kararı ile
iptal edilmiş kanun hükmüne dayanarak davayı reddettiğini belirterek adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
47. Bakanlık görüşünde, başvurucuların açtığı şufa davasında
Bakanlar Kurulunun toplulaştırma kararını taraflar arasında yargılama devam
ederken almasının davanın esasına ilişkin sonucu belirleyip belirlemediği,
öngörülebilir olmayan Bakanlar Kurulu kararının meşru kabul edilip
edilemeyeceği, müdahale sonucunda davalı üçüncü kişinin, başvuruculara nazaran
önemli ölçüde avantajlı hâle gelip gelmediği, ilk derece mahkemesi kararında
devir ve temlike engel gösterilen kanuni düzenleme ortadan kaldırıldığı hâlde
davanın reddedilmesinin keyfîlik taşıyıp taşımadığı hususundaki değerlendirme
yetkisinin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.
48. Başvurucuların, Mahkemenin esas hakkında değerlendirme
yapmadan iptal edilen Kanun hükmüne dayalı olarak davanın reddine karar vermesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkiniddialarının,uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteme
hakkına yönelik olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi
uygun görülmüştür.
49. Bunun yanında başvurucuların, yargılama sırasında ileri
sürülen iddiaların (bkz. § 49) Yargıtay temyiz ve karar düzeltme aşamalarında değerlendirilmediğinekararların
bu açıdan gerekçesiz olduğuna ilişkin şikâyetleri de Mahkemeye erişim hakkı
kapsamında incelenmiştir.
50. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç.,
B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
51. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık
kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye
başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını (Özkan
Şen, § 52) ya da kişinin bizatihi mahkemeye başvurmuş olmasını
anlamsız hâle getiren sınırlamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052,
23/7/2014, § 31).
52. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili
erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak
kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda
tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye
ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade
etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki
belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu
hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir (Şener
Berçin, B. No: 2013/5516, 22/1/2015, § 52).
53. Anayasa’nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa’nın başka
maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması da mümkün
olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir
kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları
ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak
bu sınırlamalar Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (Hüseyin Dayan, B.No: 2013/5033, 13/4/2016,
§ 46).
54. AİHM de mahkemeye erişim hakkının dayanağı olan Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi"nin (AİHS) 6. maddesinde adil yargılanma hakkının
sınırlandırılması rejimi düzenlenmemiş olmasına rağmen bunun hiçbir surette
mahkemeye erişim hakkının sınırlandırılamayacağı anlamını taşımadığını, hakkın
niteliği gereği mahkemeye erişim konusunda devletin birtakım sınırlama ve
düzenlemeler yapmasının kaçınılmaz olduğunu ve bu nedenle sözleşmeci
devletlerin bu konuda bir takdir alanına sahip olduklarını kabul etmektedir.
Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte meşru bir amaca
dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının
gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak
şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gerekir (Rıza Gençoğlu, B. No: 2013/3543, 7/5/2015,
§ 49).
55. Sonuç itibarıyla mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen
mahkemeye erişim hakkına ilişkin sınırlandırmaların kanuni olması, hakkın özünü
zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve
ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38; İbrahim Can Kişi, § 36).
56. Somut olayda başvurucuların murislerinin hissedar olduğu
taşınmazda bir kısım paydaşın 9/3/2009 tarihinde paylarını üçüncü kişiye sattığı,
bunun üzerine müşterek malik olan başvurucuların kanundan doğan şufa haklarını
kullanmak üzere 29/4/2009 tarihinde Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde
tapu iptali ve tescil davası açtıkları,yargılama devam ederken 27/5/2009
tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararı ile
dava konusu taşınmazın da yer aldığı Batman ili, Aydınkonak köyünün 3083 sayılı
Kanun gereği toplulaştırma kapsamına alındığı anlaşılmıştır.
57.3083 sayılı Kanun’un 13. maddesinde, uygulama alanlarında
Bakanlar Kurulu kararının Resmî Gazete"de yayımlanma tarihinden itibaren
kamulaştırma, toplulaştırma, arazi değiştirilmesi ve dağıtım işlemlerinin
tamamlanması veya tapuya tescili sonuçlandırılıncaya kadar gerçek kişilerle
özel hukuk tüzel kişilerine ait arazinin mülkiyet ve zilyetliğinin beş yıl
süreyle devir ve temlik edilemeyeceği, anılan bu sürenin de beş yıla kadar
uzatılabileceği düzenlenmiştir.
58. Yineaynı Kanun’un 13. maddesinin son fıkrasının birinci
cümlesinde, anılan kanunun birinci fıkrasında belirtilen süreler içinde
mahkemeler ve icra, iflas daireleri tarafından toplulaştırma yapılan arazilerle
ilgili devir ve temlik gerektiren bir karar veremeyeceği belirtilmiş,
Mahkemenin bu hükme dayanarak4/7/2012 tarihinde davayı reddettiği anlaşılmıştır.
59. Mahkemenin davaya esas aldığı anılan kanun hükmü, Anayasa
Mahkemesinin 13/10/2012 günlü Resmî Gazete’de yayımlanan 11/4/2012 tarihli ve
E. 2011/33, K. 2012/54 sayılı kararı ile iptal edilmiş, iptal kararının aynı
tarihte yürürlüğe girmesinden sonra mahkeme hükmü, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin
30/5/2013 tarihli kararı ile onanmış, karar düzeltme talebinin16/1/2014
tarihinde reddedilmesiyle hüküm kesinleşmiştir.
60. Anayasa"nın 153. maddesinin son fıkrasında, Anayasa
Mahkemesi kararlarının Resmî Gazetede yayımlanmasıyla birlikte yasama, yürütme
ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı
belirtilmiştir.
61. Davada esas alınan Kanun hükmünün Anayasa"ya aykırılığı
iddiası ile yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, Kanun"da öngörülen
karar verme yasağını adil yargılanma hakkının alt unsuru olan mahkemeye erişim
hakkıyla ilişkili görmüş; Mahkemeye erişim hakkının, uyuşmazlık hakkında nihai
ve icra edilebilir karar verecek bir yargı mercii önüne uyuşmazlığı götürme
hakkı olarak tanımlanabileceğini, mahkemeye erişim hakkının aynı zamanda
mahkemeden icra edilebilir bir karar almayı da içerdiğini, dava açılmasına
herhangi bir engel olmamakla birlikte, mahkemenin davayı çözme yetkisi yoksa ya
da kararını uygulatma imkânı bulunmuyorsa mahkemeye erişim hakkından söz
edilemeyeceğini, itiraz konusu kural belli sürelerle mahkemelerin ve icra iflas
dairelerinin devir ve temlik sonucu doğuran kararlar vermelerinin
yasaklandığını, devir ve temlik işlemlerinin durdurulma süresi kanunda beş yıl
olarak öngörülmüş olmakla birlikte on yıla kadar uzatılmasının mümkün
olduğunu,bu süre boyunca mahkemelere devir ve temlik sonucunu doğuracak karar
verme yasağı öngörülmekle birlikte mahkemelerin nasıl karar vereceğine ilişkin
bir açıklık getirilmediğini, bu durumda mahkemelerin önlerindeki derdest
davaları askıya mı alacağı yoksa incelemeye devam ederek devir ve temlike neden
olmayan bir karar mı vermek zorunda olduğu konusunda açıklık bulunmadığını,
mahkemelerin bu seçeneklerden hangisini uygularsa uygulasın davada haklı
olmakla birlikte itiraz konusu kural nedeniyle devir ve temlik sonucu doğuracak
bir karar verilememesi sonucu hakkını elde edemeyen tarafın, uygulama işlemleri
tamamlandıktan sonra da haklarını tam olarak elde edemeyeceğini, davayı askıya
alma hâlinde, dava konusu taşınmaz uygulama kapsamında bölünmüş ya da başka bir
taşınmaz ile birleştirilmiş veya başka bir kişiye tahsis edilmiş
olabileceğinden dava sonunda verilen kararın uygulanma kabiliyetinin
kalmayacağını, dava konusu taşınmazın kamulaştırılmış olması hâlinde de
kamulaştırma bedeli tapuda malik gözüken kişiye ödenmiş olacağından davada
haklı olan tarafın kamulaştırma bedeli alması da mümkün olmayacağı veya
alabilmesi için yeni davalar açması gerekeceğini belirterek anılan kuralın
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğünü ihlal ettiği
sonucuna ulaşmıştır (AYM, E.2011/33, K.2012/54, 11/4/2012).
62. Mahkemenin, davanın açıldığı ve müşterek mülkiyete konu
hisselerin üçüncü kişiye satıldığı tarihte toplulaştırma kapsamında bulunmayan
dava konusu yerin yargılama sırasında alınan Bakanlar Kurulu kararına göre 3083
sayılı Kanun kapsamda olduğunu kabul ederek Anayasa Mahkemesinin 13/10/2012
tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 11/4/2012 tarihli kararı
ile iptal edilen 3083 sayılı Kanun"un 13. maddesinin son fıkrasındaki "Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde mahkemeler
veya icra iflas daireleri tarafından bu arazi hakkında devir ve temliki
gerektiren bir karar verilemez." hükmüne dayalı olarak davanın
esasını değerlendirmeden verdiği ret kararı nedeniyle ileri sürülen ihlal
iddiasına konu müdahalenin yasal dayanağının bulunmadığı, Mahkemece yapılan
değerlendirmenin, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında
öngörülebilirlik sınırları içerisinde olmadığı ve başvurucularınmahkemeye
ulaşmasını aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren nitelikte
olduğu, buna göre başvurucuların mahkemeye erişim haklarının zedelendiği
sonucuna ulaşılmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasanın 36.
maddesinde güvence altına mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3.6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
64. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. ...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
65. Başvurucular, yeniden yargılama ve 100.000 TL maddi, 100.000
TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
66. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
67. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, adil yargılanma
hakkının unsurlarından olan mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmesinden
kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak ortadan
kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin Batman 1. Asliye
Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
68. Yeniden yargılama kararı verildiğinden başvurucuların
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Duruşmalı yargılama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkı ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 1.
Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
17/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.