Esas No: 2014/1206
Karar No: 2014/1206
Karar Tarihi: 17/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
H.Y. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/1206) |
|
Karar Tarihi: 17/11/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör Yrd. |
: |
Fatih ALKAN |
Başvurucu |
: |
H.Y. |
Vekili |
: |
Av. Adem DEMİR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum gerekçe
gösterilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiğin kesilmesi ile ilgili
işleme karşı açılan davanın reddedilmesi nedeniyle özel hayatın gizliliği
hakkının; karar düzeltme talebinin kararı veren aynı Daire tarafından
incelenerek karara bağlanması nedeniyle iki dereceli yargılanma hakkının ve
yargılamanın bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yürütülmemesi
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/1/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 27/2/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından başvuru hakkında görüş
sunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Hava Kuvvetleri Komutanlığı emrinde muvazzaf
astsubay olarak görev yapmakta iken TSK"nın itibarını sarsacak şekilde ahlak
dışı hareketlerde bulunduğu gerekçesiyle hakkında idari tahkikat başlatılmış;
bu tahkikat sonucunda sıralı sicil üstleri tarafından "Türk Silahlı Kuvvetlerinde kalması uygun
değildir." ortak kanaatini içeren 26/4/2012
tarihli ayırma sicil belgesi düzenlenmiştir.
8. 28/12/1998 tarihli ve 23567 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanan Astsubay Sicil
Yönetmeliği’nin (Sicil Yönetmeliği) 61. maddesi gereğince Hava Kuvvetleri
Komutanlığı bünyesinde oluşturulan Komisyonda başvurucunun durumu
değerlendirilmiş ve Komisyon 7/6/2012 tarihli kararı ile başvurucu hakkında
ayırma işlemi yapılmasına karar verilmiştir. Anılan karar 20/6/2012
tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanı tarafından onaylandıktan sonra Genelkurmay
Başkanının onayına sunulmuş, Genelkurmay Başkanınca da Hava Kuvvetleri
Komutanlığı kararı doğrultusunda işlem yapılmasının uygun görüldüğü
belirtilmiştir. Bunun üzerine hazırlanan 2012/12-315 sayılı kararnamenin 27/9/2012 tarihinde Millî Savunma Bakanı tarafından
onaylanmasıyla başvurucunun TSK ile ilişiği kesilmiştir.
9. Başvurucu; istihbarat birimindeki görevliler tarafından 13/11/2009 tarihinde sorgulandığını, sorgu esnasında cinsel
yaşamına ilişkin ayrıntılı sorular sorulduğunu, sonrasında savunması
alınmaksızın ve hiçbir gerekçe gösterilmeksizin ilişiğinin kesildiğini
belirterek yürütmenin durdurulması ve ayırma işleminin iptali talebiyle Millî
Savunma Bakanlığı aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci
Dairesinde 13/11/2012 tarihinde dava açmıştır. Sunduğu dava
dilekçesinde başvurucu; ilişik kesme kararında herhangi bir disiplinsizlik
eyleminin gösterilmediğini, yalnızca özel yaşam biçimi nedeniyle ilişiğinin
kesildiğinin anlaşıldığını, sorgu yönteminin mevzuata aykırı olarak aldatıcı
biçimde ve baskı altında tutularak yapıldığını, hukuka aykırı usuller içeren ve
göreviyle ilgisi olmayan tamamen özel yaşantısına ilişkin mahrem sorulardan
oluşan sorgu neticesinde elde edilen beyanların delil olarak
kullanılamayacağını, başarılı bir sicile sahip olmasına rağmen bu durumun
dikkate alınmadığını, tesis edilen ayırma işleminin ölçülülük yönünden hukuka
aykırı olduğu gibi sebep ve amaç unsurları yönünden de hukuka aykırı olduğunu
ileri sürmüştür.
10. Davalı idare tarafından sunulan savunma dilekçesinde 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu"nun 94. maddesinin “Disiplinsizlik
ve ahlaki durum sebebiyle ayırma” başlıklı (b) fıkrası uyarınca
başvurucunun ilişiğinin kesildiği, her askerin ahlaki yaşayışının kusursuz ve
lekesiz olması gerektiği, ahlak olgusunun yalnızca arzu edilen bir durum değil
görevin başarıyla icra edilebilmesi için bir koşul olduğu ifade edilmiştir.
Ayrıca kamu hizmetinin yürütülmesinde zararlı olacak kişilerin idare
mekanizmasının dışına çıkarılmasının kaçınılmaz olduğu ve idarenin başvurucu
hakkında tesis edilen ayırma işleminde takdir yetkisinin objektif sınırları
içinde kaldığı, dava konusu ayırma işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
11. Davalı idare tarafından ayrıca 4/7/1972
tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu"nun 52. maddesi
kapsamında AYİM"e gizli belge ve bilgiler
gönderilmiştir.
12. AYİM Birinci Dairesinin 5/2/2013
tarihli ara kararı ile dava dosyasındaki mevcut bilgi ve belgeler çerçevesinde
başvurucu hakkında tesis edilen ayırma işleminin uygulanması hâlinde telafisi
güç veya imkânsız zararların doğması ve açıkça hukuka aykırı olması şartlarının
birlikte gerçekleşmediği gerekçesiyle yürütmenin durdurulması talebi
reddedilmiştir.
13. AYİM Başsavcılığı tarafından sunulan 18/4/2013
tarihli düşünce yazısında, başvurucunun geçmiş mesleki safahatı itibarıyla
yalnızca bir defa disiplin cezası ile cezalandırıldığı, mesleki sicil
ortalamalarının mükemmele yakın çok iyi seviyede olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca
özel hayatın gizliliği kapsamında kalması gereken bilgilerin ayırma işlemine
esas alınamayacağı, bu bağlamda başvurucunun disiplin ve sicil durumu
gözetilmeden ve ikaz dahi edilmeden tabi tutulduğu ayırma işleminde ölçülülük
ilkesinin ihlal edildiği, dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu ve iptal
edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
14. AYİM Birinci Dairesinin 9/7/2013
tarihli ve E.2012/1444, K.2013/821 sayılı kararıyla dava konusu işlem iptal edilmiştir.
Kararda, başvurucunun içinde bulunduğu cinsel eylemlerin on üç yıl öncesinde
gerçekleştiği, bu durumun devamlılık arz etmediği,başvurucunun
2009 yılında ifadesi alındıktan sonra TSK"dan çıkarılmasını gerektiren herhangi
bir disiplinsizlik eylemi sergilemediği, aksine başarılı ve disiplinli
çalışmalarına devam ettiği için tam sicil notları ile değerlendirilip
takdirnamelerle ödüllendirildiği, başvurucunun cinsel eylemlerinin askerî
hizmetin işleyişini güçleştirdiğine veya disiplini zedelediğine ilişkin somut
hiçbir vaka ileri sürülemediği, başvurucunun bu olay nedeniyle herhangi bir
ceza soruşturmasına ve kovuşturmasına tabi tutulmadığı, münferit bir olay
nedeniyle tesis edilen ayırma işleminde takdir yetkisinin objektif sınırlar
içinde kullanılmadığı, ölçülülük ilkesine uyulmadığı ve kamu yararı ile birey
yararı arasındaki dengenin sağlıklı bir şekilde kurulamadığı belirtilmiştir.
15. Davalı idare tarafından yapılan karar düzeltme talebi, aynı
Dairenin 4/12/2013 tarihli ve E.2013/1210, K.2013/1189
sayılı kararıyla kabul edilmiş ve oyçokluğuyla davanın reddine karar
verilmiştir. Kararda, 13/11/2009 tarihli ifadenin bir
suç isnadıyla ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında değil disiplin
hukuku çerçevesinde değerlendirilmek üzere idari tahkikat kapsamında alınmış
olduğu ve davacının bu şekilde tespit edilen ifadesi sırasında iradesinin
fesada uğratıldığı, yanıltıldığı ya da ifadesinin hukuka aykırı şekilde yasak
yöntem ve usullerle alınmış olduğuna dair dosya kapsamında herhangi somut bir
bilgi, belge ve kanıt bulunmadığı, ayrıca 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı
Askeri Ceza Kanunu"nun 153. maddesi gereğince bir kere dahi olsa gayri tabi
mukarenette bulunulduğu takdirde ilgili asker kişi hakkında TSK"dan çıkarma
cezası verilmesi gerektiği, yasa koyucunun bu hususta davalı idareyi zorunlu
kıldığı, bu doğrultuda takdir yetkisinin ölçülü ve objektif şekilde
kullanıldığı ve tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı şeklinde
değerlendirmelere yer verilmiştir.
16. İki üye, 9/7/2013 tarihli iptal
kararında yer alan gerekçelerle karara katılmamıştır.
17. Karar 31/12/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiş ve 29/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunulmuştur.
18. Anayasa Mahkemesinin 4/5/2016
tarihli yazısı ile yargılama dosyasına sunulmuş olan ve başvurucunun
sözleşmesinin feshedilmesi işlemine dayanak oluşturan “gizli” ibareli belgelerin gönderilmesi
istenmiştir.
19. Anayasa Mahkemesine 25/7/2016
tarihinde sunulan söz konusu belgelerin incelenmesinden Hava Kuvvetleri
Komutanlığınca istihbarata karşı koyma hassasiyetleri çerçevesinde 13/11/2009
tarihinde başvurucunun ifadesinin alındığı, söz konusu ifade metninde hangi
kapsamda başvurucunun ifadesine başvurulduğu hususunun belirtilmemiş olduğu
anlaşılmıştır. Aynı şekilde söz konusu metnin “ifadeyi
alan” kısmı karartılmış olduğundan ifadenin hangi birim tarafından
alınmış olduğu tespit edilememiştir. Anılan ifade alma işlemi
sırasında başvurucuya uyuşturucu madde kullanıp kullanmadığı, eş cinsel
şahıslarla cinsel birliktelik yaşayıp yaşamadığı, grup hâlinde cinsel
birliktelikler yaşayıp yaşamadığı, porno film arşivinin bulunup bulunmadığı,
görev yaptığı yerde para karşılığı porno film satan askerî personelin olup
olmadığı, borçlarının bulunup bulunmadığı hususlarının sorulduğu görülmüş ve
tanıdığı bazı askerî personel hakkında başvurucudan bilgi talep edilmiştir. Başvurucunun
anılan soruları yanıtladığı ve özellikle cinsel birliktelik içeren geçmişteki
ilişkilerini açıklayarak ifade metnini imzaladığı anlaşılmıştır. Soruşturma
konusu olaylara ilişkin olarak başvurucu dışındaki kişilerin de ifadelerinin
alınmış olduğu, bu kişilerden başvurucu hakkında bildiklerini anlatmalarının
istendiği görülmüştür.
B. İlgili Hukuk
20. 926 sayılı Kanun’un işlem tarihinde yürürlükte olan 94.
maddesi; 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 13. ve 39. maddeleri; 31/1/2013 tarihli ve 6413
sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu"nun geçici 1. maddesinin (4)
numaralı fıkrası; 6/9/1961 tarihli ve 10899 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği’nin 86. maddesi; Sicil
Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan 60. ve 61. maddeleri.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 17/11/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu;
i.
Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı tarafından herhangi bir
disiplin cezası tehdidi olmayacağına güvence verilerek manevi baskı altında
ifadesinin alındığını, aldatma yöntemiyle özel hayatına ilişkin bilgilerin en
ince ayrıntısına kadar elde edilmeye çalışıldığını ve yalnızca kendisini
ilgilendiren, mesleğiyle ilgisi olmayan özel hayat alanına ilişkin bilgilerin
ayırma işlemine dayanak olarak gösterildiğini, mesleki yaşamındaki sicil not
ortalamasının çok iyi seviyede olduğunu ve takdir edilen bir personel olduğunu,
tesis edilen işlemde ölçülülük ilkesinin gözetilmediğini, ayırma işlemi tesis
edilmeden önce savunmasının alınmadığını, ayırma işlemine gerekçe olarak
gösterilen sorgunun kim tarafından ve nasıl yapıldığı hususu
değerlendirilmeyerek istihbarat birimleri tarafından yasak yöntemlerle elde
edilen hukuka aykırı delillerin AYİM tarafından ret gerekçesi olarak kabul
edildiğini,
ii. AYİM"de
hâkim sınıfından olmayan subay üyelerin bulunması nedeniyle bağımsız ve
tarafsız bir mahkemede yargılanmadığını,
iii. Karar düzeltme
talebinin kararı veren aynı Daire tarafından incelenmesi nedeniyle yargılamanın
iki dereceli olarak yapılmadığını ileri sürmüş, tesis edilen idari işlem ve
AYİM kararı nedeniyle Anayasa’nın 10., 17., 20. ve 36.
maddeleri ile güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini belirterek
ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve lehine tazminata hükmedilmesi
talebinde bulunmuştur.
23. Başvurucu, mahrem alanına ilişkin bilgiler içeren başvuru
hakkında verilecek kararın yayımlanması söz konusu olabileceğinden kimliğinin
gizli tutulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
24. Başvurucunun, özel hayatına ilişkin
bazı bilgilerin hukuka aykırı yöntemlerle elde edildiği ve bu bilgilere
dayanılarak hakkında ayırma işlemi tesis edildiği şikâyetinin Anayasa’nın 20.
maddesi ile güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkı, kuruluşu ve
yapısal sorunları nedeniyle bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmayan AYİM"de yargılandığı şikâyetinin Anayasa’nın 36. maddesi
ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ve AYİM Birinci Dairesi
tarafından verilen karar hakkındaki karar düzeltme talebinin aynı Daire
tarafından karara bağlanması şikâyetinin ise iki dereceli yargılanma hakkı
kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. AYİM"in Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
25. Başvurucu, AYİM"de hâkim
sınıfından olmayan subay üyelerin bulunması nedeniyle bağımsız ve tarafsız bir
mahkemede yargılanma şartının gerçekleşmediğini ileri sürmüştür.
26. AYİM"in bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme olmadığı iddiaları daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesince bu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmiştir
(Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 30; Ş.Ç., B. No: 2012/1061,
21/11/2013, § 26; Salih Karakoç,
2013/2954, 19/12/2013, § 49). Somut başvuru açısından farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön bulunmadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İki Dereceli
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvurucu, AYİM Birinci Dairesi tarafından verilen karar
hakkındaki düzeltme talebinin aynı Daire tarafından karara bağlanması nedeniyle
yargılamanın iki dereceli olarak yapılmadığını ileri sürmüştür.
28. Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
29. Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün
2. maddesinde cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı tanınmış ise de
başvuru konusu edilen sürecin ceza yargılamasına ilişkin olmadığı açıktır (E.G. [GK], B. No: 2012/12428, 13/10/2016, § 39).
30. Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde
temyiz yani iki dereceli yargılanma hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi Sözleşme’nin ve buna ek Türkiye’nin
taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014, §§ 42-45).
31. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu ihlal iddialarının
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Özel Hayatın
Gizliliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Anayasa’nın “Özel hayatın
gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve
eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde
görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma
kendiliğinden kalkar.
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel
veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya
silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını
öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya
kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas
ve usuller kanunla düzenlenir.”
34. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel
bağımsızlık olup bu koruma bir taraftan herkesin istenmeyen bütün
müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna
işaret etse de diğer taraftan özel hayat kavramının herkesin kişisel yaşamını
istediği şekilde sürdürme ve dış dünyayı bu çemberden ayrı tutma kavramına
indirgenemeyeceği açıktır. Bu açıdan Anayasa’nın 20. maddesi özel bir
sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına almaktadır (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 31).
35. Özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Ancak mahremiyet hakkı sadece
yalnız bırakılma hakkından ibaret olmayıp bu hak, bireyin kendisi hakkındaki
bilgileri kontrol edebilme hukuksal çıkarını da kapsamaktadır. Bireyin
kendisine ilişkin herhangi bir bilginin kendi rızası olmaksızın açıklanmaması,
yayılmaması, bu bilgilere başkaları tarafından ulaşılamaması ve rızası hilafına
kullanılamaması, kısacası bu bilgilerin mahrem kalması konusunda menfaati
bulunmaktadır. Bu husus, bireyin kendisi hakkındaki bilgilerin geleceğini
belirleme hakkına işaret etmektedir (Serap Tortuk, § 32).
36. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin kendi
bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem ilişkilere
girebilecekleri kavramsal ve fiziksel bir alana işaret etmektedir. Bu
mahremiyet alanı, devletin müdahale edemeyeceği veya meşru amaçlarla asgari düzeyde
müdahale edebileceği özel bir alanı kapsamaktadır. Bireyin mahremiyet hakkının
mekânı, kural olarak özel alandır. Ancak özel hayatın gizliliği hakkı bazı
durumlarda kamusal alana da genişleyebilir. Zira meşru beklenti kavramı,
bireyin mahremiyetinin kamusal alanda da bazı koşullar altında korunmasını
mümkün kılmaktadır (Serap Tortuk, § 33).
37. Sözleşme"nin denetim organlarının içtihatlarında “bireyin
kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi” kavramının özel hayata saygı
hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır. Özel
hayatın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği gerçeği
karşısında kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar
bu hakkın kapsamına dâhil edilmiştir. Ancak özellikle mahremiyet alanında
cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların bu alana dâhil olduğuna
kuşku yoktur (Serap Tortuk,
§ 35). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mesleki hayat çerçevesinde
kişilerin özel hayatı hakkında sorgulanmasının ve bunun doğurduğu idari
sonuçların, buna ek olarak kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek
görevden alınmalarının özel hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale
oluşturduğunu vurgulamaktadır (Özpınar/Türkiye,
B. No: 20999/04, 19/10/2010, §§ 47, 48).
38. Anayasa’nın 20. maddesinde herkesin özel hayatına saygı
gösterilmesi hakkına sahip olduğu ve özel hayatın gizliliğine dokunulamayacağı
belirtilmekte olup bu düzenlemede yer verilen özel hayatın gizliliği hakkı,
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence
altına alınan hakka karşılık gelmektedir. Bireyin mahremiyet alanının ve bu
alanda cereyan eden eylem ve davranışlarının da kişinin özel yaşamı kapsamında
olduğu açıktır. Mahremiyet hakkı ve bu alana ilişkin bilgilerin gizliliğinin
korunması Anayasa Mahkemesi tarafından da Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında
değerlendirilmektedir (Şengül Kayan,
B. No: 2013/1614, 3/4/2014, § 37; Serap Tortuk, §
36).
a. Müdahalenin
Varlığı
39. “Ahlaki durum” sebebiyle TSK’dan ayırma işlemine tabi
tutulan başvurucuya ilişkin idari tahkikat sürecinden, TSK’dan ayırma
kararından ve AYİM kararlarından anlaşıldığı üzere başvuruya konu süreçte
özellikle başvurucunun özel hayatı kapsamındaki davranış ve ilişkilerinin
önemli yer tuttuğu görülmektedir. Bu şartlar altında özel yaşamına ait unsurlar
temel gerekçe gösterilerek verilen ayırma kararının, başvurucunun özel hayatın
gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
40. Anayasa’nın 20. maddesinde, özel
hayatın gizliliği hakkı açısından bu hakkın tüm boyutlarına ilişkin olmadığı
anlaşılan birtakım sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunmakta, ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Bu noktada Anayasa’nın 13.
maddesinde yer alan güvence ölçütleri işlevsel niteliği haizdir (Serap Tortuk, §
38).
41. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
42. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve
güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak
ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler dikkate alınarak
sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi
çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan
belirtilen düzenlemede yer alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm
güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 20. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının
belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Serap Tortuk, § 40).
43. Dolayısıyla özel hayatın gizliliği hakkına yapıldığı iddia
edilen müdahalenin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin
var olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
i. Kanunilik
44. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan, müdahalenin “kanun”la yapılması şartına aykırılık bulunduğuna ilişkin
bir iddiada bulunulmamıştır. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 926 sayılı
Kanun’un 94. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (b) fıkrası ile Sicil
Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan 60. ve 61. maddelerinin
“kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
45. Başvurucunun özel hayatına ilişkin bilgilere dayanılarak
hakkında ayırma işlemi işlemi tesis edilmesinin
askerî disiplinin korunması ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini
sağlama ve bu itibarla millî güvenliğin korunması amacını taşıdığı dolayısıyla
özel hayatın gizliliği hakkına ilişkin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında meşru
bir amacın bulunduğu sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma
ve Ölçülülük
46. Anayasa’nın 20. maddesinin amacı esas olarak bireylerin özel
hayatlarına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin
önlenmesidir. Devletin ayrıca özel hayatın ve aile hayatının gizliliği hakkını
etkili olarak koruma ve bunlara saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de
bulunmaktadır. Bu yükümlülük, bireylerin birbirlerine karşı eylemleri
bakımından dahi özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının korunması için
gerekli önlemlerin alınması ödevini de içermektedir (Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015
§ 42).
47. Özel hayatın gizliliği hakkının sınırlanması mümkün olmakla
beraber Anayasa"nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa"da yer alan tüm temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan ilkeler, özel hayatın
gizliliği hakkının sınırlandırılmasında da dikkate alınmalıdır. Buna göre
demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru
amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı,
sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü
sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen
gösterilmelidir (Marcus Frank Cerny [GK],
B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 73).
48. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle
özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai
tedbirler niteliğinde olmasını; başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en
son önlem olarak kendini göstermesini gerektirmektedir. “Demokratik toplum
düzeninin gerekleri”nden olma, bir sınırlamanın
demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına
yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal
ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak
değerlendirilemez (Ata Türkeri, §
44).
49. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkına yargısal veya
idari bir müdahalenin toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp
karşılamadığına bakılması gerekecektir. Başvuru konusu olay bakımından
yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni; müdahaleye neden olan idarenin ve
derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin, özel hayatın
gizliliği hakkının unsurlarından olan mahremiyet hakkını kısıtlama bakımından “demokratik toplum düzeninin gerekleri”
ve “ölçülülük” ilkelerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup
koyamadığı olacaktır (Ata Türkeri, §
45).
50. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen
geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Bu kapsamda özel hayat
kavramının salt mahremiyet alanına işaret etmeyip bireylerin özel bir sosyal
hayat sürdürmelerini güvence altına almakta olduğu gerçeği karşısında özellikle
kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat
unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır. Bununla birlikte
bu kişilerin de diğer bireyler için öngörülen sınırlamalarda olduğu gibi asgari
güvence ölçütlerinden istifade etmeleri gerekir (Serap Tortuk, § 52).
51. Öte yandan mahremiyet alanına ait ya da bireyin varlığına
veya kimliğine ilişkin önemli haklar veya hukuksal çıkarlar söz konusu olduğu
zaman kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır. Bu bağlamda özel yaşamın
gizliliği hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu
olduğunda takdir yetkisinin daha dar tutulması gerekmekte olup bu alanlara
yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için özellikle ciddi
gerekçelerin varlığı şarttır (Ata Türkeri, §
47).
52. Tesis edilen disiplin işlemlerinde ve bu işlemlerin hukuka
uygunluk denetiminin yapıldığı mahkeme kararlarında, bireylerin özel
hayatlarına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatları üzerindeki
etkilerinin açıklanması, kamu hizmeti sunan ilgili kurumların işleyişi
üzerindeki etkilerinin ve risklerinin ortaya konulması ve bu hususlardaki
değerlendirmelerin yeterli ve ikna edici gerekçelerle desteklenmesi, ayrıca
tesis edilen işlemlerin bireylerin geçmiş mesleki sicilleri ve başarı durumları
dikkate alınarak ölçülülük yönünden irdelenmesi gerekir (G.G. [GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, § 60).
53. Son olarak AİHM kararlarına göre Sözleşme’nin 8. maddesi
açıkça usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence altına alınan
haklardan etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için müdahaleyi doğuran karar
alma sürecinin bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı
sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekir. Bu şekildeki bir süreç,
başvurucunun 8. maddedeki haklarını -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil
şartlarda savunabileceği etkili usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmasını
gerektirir (Ciubotaru/Moldova, 27138/04, 27/4/2010,
§ 51; T.P. ve K.M./Birleşik Krallık, B.
No: 28945/95, 10/5/2001, § 72).
54. Bu ilkeler ışığında başvuru konusu idari sürecin
değerlendirilmesi sonucunda ahlak dışı hareketlerde bulunduğu iddiasıyla başvurucu
hakkında idari tahkikat başlatıldığı görülmüştür. Bu kapsamda Hava Kuvvetleri
Komutanlığınca başvurucunun ve diğer bazı personelin ifadesinin alındığı,
başvurucunun cinsel hayatına dair hususların esas olarak başvurucunun 13/11/2009 tarihli ifadesinden öğrenilmiş olduğu
anlaşılmaktadır. Söz konusu ifade metninde başvurucu hakkında idari tahkikat
başlatıldığının belirtilmediği gibi hangi kapsamda başvurucunun ifadesine
başvurulduğu hususunun da açıklanmamış olduğu ancak başvurucunun kendisine
sorulan soruları yanıtladığı, geçmişte cinsel birliktelik yaşadığı ilişkileri
açıkladığı ve cinsel hayatına ilişkin hususları içeren ifade metnini imzaladığı
anlaşılmıştır.
55. Başvurucu; Hava Kuvvetleri
Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı tarafından herhangi bir disiplin cezası
tehdidi olmayacağına güvence verilerek manevi baskı altında ve yanıltıcı
beyanlarla ifadesinin alındığını, aldatma yöntemiyle özel hayatıyla ilgili
bilgilerin en ince ayrıntısına kadar elde edilmeye çalışıldığını ve özel
hayatına ilişkin gerçek dışı ve hukuka aykırı gerekçelerle hakkında ayırma
işlemi tesis edildiğini ileri sürmüştür.
56. AYİM Birinci Dairesinin 4/12/2013
tarihli ve E.2013/1210, K.2013/1189 sayılı kararında başvurucunun anılan
iddiaları değerlendirilmiş ve anılan gerekçelerle davanın reddine karar
verilmiştir (bkz. § 15).
57. Somut olayda başvurucunun söz konusu ifadesinin belirli ve
somut fiiller belirtilmeden ve hangi hukuki işleme esas alınacağı konusunda
bilgi verilmeden temin edilmiş olması anılan ifadeyi hukuki yönden şüpheli
duruma getirmektedir. Ayrıca ifade alma işlemi esnasında sorulan sorular gözönüne alındığında başvurucunun mesleki hayatını değil
özel hayatını ilgilendiren iddialara yanıt vermek zorunda bırakıldığı
görülmektedir. Bu kapsamda başvurucuya yöneltilen iddiaların görevinin ifasıyla
değil daha çok mahremiyet alanında gerçekleşen özel yaşam eylemleri ile ilgili
olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ihtilaf konusu ayırma işleminin kapsamı
mesleki hayatın sınırlarını aşmaktadır. Bu bağlamda idarenin
ve yargısal makamların karar gerekçelerinde, başvurucunun İnternet üzerinden ya
da sosyal ortamlardan tanıştığı çok sayıda kadınla birliktelik yaşadığı, ahlaki
yönden özenli bir yaşam sürmediği ve cinselliğe düşkünlüğünün bulunduğu
tespitlerine yer verildiği ve karar sonuçlarının bu gerekçelere dayandırıldığı
sonuç olarak başvuruya konu disiplin işlemi ile yargısal sürece konu edilen
davranışların esasen mesleki faaliyet ile ilgisi olmayan mahremiyet alanına
dâhil özel yaşam eylemleri olduğu anlaşılmaktadır.
58. Kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı
özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır.
Ancak hakkındaki tahkikat sonucunda TSK’dan ayırma işlemi tesis edilmesinin
başvurucunun mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından
yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etki
oluşturduğu bu nedenle ayırma işleminin daha önemli hâle geldiği
anlaşılmaktadır. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki
sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir mahiyetinde olması
başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem niteliğinde olması
gerekir.
59. AYİM kararında başvurucunun ifade alma işleminin usul ve
içerik yönünden hukuka aykırı unsurlar taşıdığı iddialarına rağmen anılan
ifadenin alındığı koşulların detaylı şekilde incelenmediği, başvurucunun özel
hayatının en mahrem yönünü oluşturan cinsel hayatını geçmiş yıllardan itibaren
tüm detaylarıyla anlatmasının nasıl gerçekleştiğinin ortaya konulmadığı
görülmektedir. AYİM tarafından söz konusu soyut nitelikteki ifadede belirtilen
hususlar dayanak alınmak suretiyle TSK"dan ilişiğin kesilmesi işlemine karşı
açılan davanın reddedildiği anlaşılmıştır. Öte yandan Mahkeme
kararında başvurucunun özel hayatına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki
hayatı üzerindeki etkilerine dair yeterli ve ikna edici gerekçeler ortaya
konulmadığı gibi anılan eylemlerin TSK’nın işleyişi üzerindeki etkisi ve
risklerinin de detaylı şekilde açıklanmadığı, ayırma işlemine dayanak olarak
kabul edilen delillerin hukuka aykırı şekilde elde edildiğine ilişkin ileri
sürülen iddialar hakkında bir araştırma yapılmadığı görülmüştür.
60. Bu durumda başvurucunun muhakeme
sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen ve davanın sonucunu
değiştirebilecek nitelikte olduğu anlaşılan söz konusu iddialarına Mahkemece
makul bir gerekçe ile yanıt verilmemesi, başvurucunun özel hayatına ilişkin
hususların mesleği üzerindeki etkisinin açıklanmaması ve özel hayatın gizliliği
hakkına gerekli saygının gösterilmesini adil şartlarda savunabileceği usule
ilişkin etkili güvencelerden başvurucunun yararlandırılmaması nedenleriyle AYİM
kararının mahremiyet hakkına müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve
yeterli gerekçe içermediği kabul edilmelidir. Bunun yanında tesis edilen
işlemin başvurucunun geçmiş sicili ve başarı durumu dikkate alınarak ölçülülük
yönünden değerlendirilmediği, sınırlama ile ulaşılabilecek genel yarar ile
temel hak ve özgürlüğü sınırlanan başvurucunun kaybı arasında adil bir denge
gözetilmediği, başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkı üzerindeki
sınırlamanın zorunlu ya da istisnai tedbirler niteliğinde olduğu veya
başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem niteliğinde olduğu
hususunda bir inceleme yapılmadığı ve gerekli özenin gösterilmediği sonucuna
ulaşılmıştır.
61. Buna göre başvurucunun Anayasa"nın 20. maddesinde güvence
altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanu"nun
50. Maddesi Yönünden
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50.
maddesinin “Kararlar” kenar
başlıklı (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
63. Başvurucu, hak ihlalinin tespiti ve uyuşmazlık hakkında
yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesi ile birlikte 10.000 TL manevi
tazminat talep etmiştir.
64. Başvuruda Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
65. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM
Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
66. Başvurucu tarafından maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunulmuş olmakla beraber yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın AYİM
Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun ihlal iddiası
açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
67. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin yapısından kaynaklandığı
ileri sürülen nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.