Esas No: 2014/5475
Karar No: 2014/5475
Karar Tarihi: 17/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AZİZE YAĞIZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/5475) |
|
Karar Tarihi: 17/11/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Aydın ŞİMŞEK |
Başvurucular |
: |
1. Azize
YAĞIZ |
|
|
2. Adle
FİDAN |
|
|
3. Mikail
GÖZEK |
Vekili |
: |
Av. Keziban
YILMAZ |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, soruşturma aşamasında yaklaşık yedi ay boyunca hâkim
önüne çıkartılmaksızın tutukluluğun devam ettirilmesi ve bu süreçte yapılan
tutukluluk incelemelerinde alınan savcılık görüşünün tebliğ edilmemesi, matbu
gerekçelerle devam ettirilen tutukluluğun makul süreyi aşması, ilk derece
mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmünün gerekçesinin yazılmasının ve gerekçeli
kararın tebliğinin uzun süre gecikmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının; dava açıldıktan sonra yapılan kanun değişikliğiyle kaldırılan
mahkemenin, buna rağmen yargılamaya devam edip mahkûmiyet kararı vermesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/4/2014 tarihinde Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 15/9/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 15/10/2014 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/19624
Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında 1/10/2010
tarihinde gözaltına alınmış ve Şanlıurfa 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 5/10/2010
tarihli ve 2010/179 Sorgu sayılı kararı ile silahlı terör örgütü üyesi olma
suçundan tutuklanmışlardır.
8. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının 7/10/2010 tarihli ve
2010/71 sayılı fezlekesi ile başvurucular hakkındaki soruşturma dosyası,
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK mülga 250. maddesiyle görevli bölümü)
gönderilmiştir.
9. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 7/1/2011 tarihli ve
E.2011/50 sayılı iddianamesiyle başvurucuların silahlı terör örgütü (PKK) üyesi
olma suçunu işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle aynı yer ağır
ceza mahkemesine kamu davası açılmıştır.
10. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250.
maddesiyle görevli) E.2011/46 sayılı dosyası üzerinden görülen dava
başvurucular yönünden tutuklu olarak sürdürülmüştür. Anılan Mahkemenin
27/2/2013 tarihli ve E.2011/46, K.2013/149 sayılı kararı ile başvurucuların
silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 10"ar yıl hapis cezası ile
cezalandırılmalarına ve "tayin olunan
sonuç cezanın nevi ve miktarı, ceza süresi nazara alınarak"
tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir. Karar, başvuruculara ve
başvurucuların müdafilerine duruşmada tefhim edilmiştir.
11. Davada başvurucular ile birlikte yirmi altı sanık hakkında
hüküm tesis edildiği görülmektedir.
12. Yapılan incelemede, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin
anılan mahkûmiyet kararının gerekçesinin UYAP üzerinden 11/3/2013 tarihinde
yazılmaya başlandığı, UYAP"taki gerekçeli karar dokümanının ilgililerce
31/7/2013 tarihinde onaylandığı anlaşılmıştır.
13. Başvuru formu ve eklerinde, hüküm ile birlikte verilen
tutukluluğun devamı kararına karşı itiraz yoluna gidildiğine dair bilgi ve/veya
belge sunulmamıştır. UYAP üzerinden yapılan incelemede de başvurucuların
hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına yönelik itiraz yoluna
başvurduklarına ilişkin bir kayda rastlanmamıştır.
14. Başvurucular Azize Yağız ve Adle Fidan 23/1/2014 tarihinde
tahliyelerine karar verilmesi talebiyle Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine
başvurmuş, anılan Mahkemenin 24/1/2014 tarihli ek kararı ile başvurucuların talebinin reddine karar
verilmiştir. Başvurucu Adle Fidan karara itiraz etmiş, Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 26/2/2014 tarihli ve 2014/152 Değişik İş sayılı kararı ile
itirazın reddine karar verilmiştir. Başvurucu Azize Yağız"ın karara yönelik bir
itirazda bulunmadığı anlaşılmıştır.
15. Başvurucu Mikail Gözek ise 14/2/2014 tarihinde tahliyesine
karar verilmesi talebiyle Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine başvurmuş, anılan
Mahkemenin 17/2/2014 tarihli ek kararı ile başvurunun
talebinin reddine karar verilmiştir. Başvurucu karara itiraz etmiş, Diyarbakır
6. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/2/2014 tarihli ve 2014/134 Değişik İş sayılı
kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir.
16. Başvurucular Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/2/2014
ve 26/2/2014 tarihli itirazın reddi kararlarını 14/3/2014 tarihinde
öğrendiklerini bildirmişlerdir.
17. Öte yandan başvurucular, haklarında verilen mahkûmiyet
kararını temyiz etmişlerdir. Başvurucuların yanı sıra diğer bazı sanıkların
ayrıca Cumhuriyet savcısının hükmü temyiz ettiği görülmektedir.
18. Başvuru formu ve eklerinde gerekçeli kararın başvuruculara
hangi tarihte tebliğ edildiğine yönelik bir bilgi ya da belge bulunmamakla
birlikte temyiz formundan anlaşıldığı üzere başvuruculardan Mikail Gözek
23/8/2013 tarihinde, Adle Fidan 2/9/2013 tarihinde, Azize Yağız ise 3/9/2013
tarihinde gerekçeli temyiz dilekçelerini Mahkemeye sunmuşlardır. Mahkemece
temyiz istemlerine ilişkin usul işlemleri tamamlandıktan sonra dosya 12/2/2014
tarihinde Yargıtaya gönderilmiştir. Temyiz formunda dosyanın yirmi dokuz klasör
belgeden oluştuğu ifade edilmiştir.
19. Başvurucular 14/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
20. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 20/10/2014 tarihli ve
E.2014/5846, K.2014/10320 sayılı ilamı ile başvurucular hakkında verilen
mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına karar verilmiştir.
B. İlgili Hukuk
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Tutuklama kararı" kenar
başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
22. 5271 sayılı Kanun"un "Hükmün
gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" kenar
başlıklı 232. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa
geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına
konulur."
23. 5271 sayılı Kanun"un
"Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi" kenar başlıklı
(mülga) 250. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş,
Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve
332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; Adalet
Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı
çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek
ağır ceza mahkemelerinde görülür."
24. 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin
Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın
Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun"un
105. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Aşağıdaki hükümler yürürlükten
kaldırılmıştır:
...
6)
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250, 251 ve 252 nci
maddeleri,
..."
25. 6352 sayılı Kanun"un geçici 2. maddesinin (21/2/2014 tarihli
ve 6526 sayılı Kanun"un 19. maddesiyle yürürlükten kaldırılan) (4) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlükten
kaldırılan 250 nci maddesinin birinci fıkrasına göre görevlendirilen
mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bu
mahkemelerce bakmaya devam olunur. Bu davalarda, yetkisizlik veya görevsizlik
kararı verilemez. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun
l0 uncu maddesinin kovuşturmaya ilişkin hükümleri bu davalarda da uygulanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 17/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
27. Başvurucular, soruşturma aşamasında tutukluluk incelemelerinin
duruşmasız olarak yapılması ve ilk duruşmada hazır edilmemeleri nedeniyle
yaklaşık yedi ay boyunca hâkim önüne çıkartılmaksızın tutukluğun devam
ettirildiğini, bu süreçte yapılan tutukluluk incelemelerinde alınan savcılık
görüşünün kendilerine tebliğ edilmediğini, tutukluluğun devamına ve tahliye
taleplerinin reddine ilişkin tüm kararlarda esaslı bir inceleme yapılmaksızın
matbu ifadelerin tekrarlanması suretiyle gerekçe yazıldığını, delillerin
karartılması ihtimalinin bulunmadığı olayda tutukluluğun makul süreyi aştığını;
ilk derece mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmünün gerekçesinin yazılmasının
ve gerekçeli kararın tebliğinin bir yılda tamamlanmaması nedeniyle dosyanın
temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtaya gönderilmesinin geciktiğini, bu
nedenle de tutukluluğa ilişkin şikâyetlerini temyiz mercii önünde ileri
süremediklerini belirterek Anayasa"nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; haklarındaki yargılamayı yürüten ve 5271
sayılı Kanun"un 250. maddesine göre kurulmuş olan Mahkemenin yargılama
sırasında yapılan kanun değişikliği ile kaldırılmış olmasına rağmen bu
Mahkemece yargılamaya devam edilip mahkûmiyetlerine karar verildiğini
belirterek Anayasa"nın 37. maddesinde güvence altına alınan kanuni hâkim
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve tutukluluğun tedbiren
sonlandırılması ile birlikte tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
1. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Suç İsnadına Bağlı
Tutma Yönünden
28. Başvurucular, soruşturma aşamasında yaklaşık yedi ay boyunca
mahkeme önüne çıkartılmaksızın tutukluğun devam ettirildiğini ve bu süreçte
yapılan tutukluluk incelemelerinde alınan savcılık görüşünün kendilerine tebliğ
edilmediğini, matbu gerekçelerle devam ettirilen tutukluluğun makul süreyi
aştığını iddia etmişlerdir.
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
30. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün (İçtüzük) "Başvuru süresi ve mazeret"
başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel
başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu
öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması
gerekir."
31. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun"un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile İçtüzük"ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise
ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine
doğrudan veya diğer mahkemeler ya da yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla
yapılması gerekmektedir.
32. Bireysel başvurunun, başvuru yolu öngörülmüş olması hâlinde
bu yolun tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerektiği Kanun"da belirtilmekle birlikte başvuru
süresinin başlangıç tarihinin belirlenmesi hususunda Anayasa Mahkemesince,
başvurucunun nihai karardan yeterince bilgi sahibi olması koşulu aranacaktır.
Bu noktada, nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü hâllerde tebliğ tarihinin,
tebliğ şartı öngörülmeyen hâllerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin
olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
33. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de başvuru
süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul
hükmüdür (Yasin Yaman, B. No:
2012/1075, 12/2/2013, § 18).
34. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla
tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bu açıdan
mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması gerekmez (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
35. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukta geçen sürenin
başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu
tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu
ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince
hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66). Bu kapsamda "bir suç isnadına bağlı olarak
tutuklu olma" durumunda, tutukluluk süresinin kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk
derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her
aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren
başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet
Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28).
36. Somut olayda başvurucular 1/10/2010 tarihinde gözaltına
alınmışlar ve 5/10/2010 tarihinde tutuklanmışlardır. Tutuklu olarak devam eden
yargılama sonunda Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/2/2013 tarihli kararı
ile başvurucuların silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 10"ar yıl hapis
cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Anılan karar ile
başvurucular hakkında verilen mahkûmiyet hükümleri, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin
20/10/2014 tarihli ilamı ile onanmış ve bu tarih itibarıyla kesinleşmiştir.
Tutuklu olarak devam eden yargılamada İlk Derece Mahkemesinin mahkûmiyet
kararının açıklandığı 27/2/2013 tarihinde, başvurucuların tutukluluk hâli bu anlamda
sona ermiştir.
37. Bu belirlemeler karşısında bir suç isnadına bağlı olarak
tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun ilk derece
mahkemesince hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz
edilmemiş ise kararın verildiği tarihten itibaren, itiraz edilmiş ise itiraz
merciince verilen kararın öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içerisinde
yapılması gerekmektedir. Somut olayda başvurucular tarafından İlk Derece
Mahkemesince hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz
edildiğine yönelik bir bilgi ve/veya belge bulunmamaktadır (bkz. § 13). Bu
nedenle başvurunun İlk Derece Mahkemesinin nihai kararını verdiği 27/2/2013
tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Başvurucuların
daha sonradan 23/1/2014 ve 14/2/2014 tarihlerinde tahliye talebinde
bulunmalarının ve bu taleplerin Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/1/2014
ve 14/2/2014 tarihli ek kararları ile reddedilmesinin bireysel başvuru süresi
üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Bu itibarla 14/4/2014 tarihinde
yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle kararın öğrenilmesinden itibaren otuz
gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkûmiyet Kararına
Bağlı Tutma Yönünden
39. Başvurucular, ilk derece mahkemesince verilen mahkûmiyet
hükmünün gerekçesinin yazılmasının ve gerekçeli kararın tebliğinin bir yılda
tamamlanmaması nedeniyle dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtaya
gönderilmesinin geciktiğini, bu nedenle de tutukluluğa ilişkin şikâyetlerini
temyiz mercii önünde ileri süremediklerini iddia etmişlerdir.
40. Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa"nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, § 42). Anayasa"nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir
şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen
istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların maddenin amacına
uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B.
No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38).
41. Anayasa"nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ilk istisnası anılan maddenin ikinci fıkrasında "Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" olarak
belirlenmiştir. Bu kapsamda yargı organlarınca verilecek mahkûmiyet
kararlarının sonucu olarak hapis cezası veya güvenlik tedbirlerinin uygulanması
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali kabul edilmeyecektir. Diğer
taraftan "suç şüphesine
bağlı tutma" kapsamında olan durumdan farklı olarak anılan istisna
"bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutmayı" ifade etmektedir (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839,
5/11/2014, § 33).
42. Anayasa"nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına,
mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet hükmünün yerine getirilmesi hâllerinde ortaya
çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri dâhil ise de anılan kural, mahkûmiyet
kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır.
Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının
yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, §
18).
43. Öte yandan Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanunaaykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir.
44. Somut olayda başvurucuların 27/2/2013 tarihli mahkûmiyet
kararı sonrasında hürriyetlerinden yoksun bırakılması, Anayasa’nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası anlamında "suç şüphesine bağlı tutma"
kapsamından çıkmış, ikinci fıkra bağlamında "bir mahkûmiyet kararına bağlı
olarak tutmaya" dönüşmüştür (bkz. §§ 34,35). Bu aşamada özgürlükten yoksun
bırakmanın dayanağı olan hükmün gerekçesi, hükümle birlikte tümüyle tutanağa geçirilmemişse
ilgili mevzuat gereği hükmün açıklanmasından itibaren en geç on beş gün içinde
dava dosyasına konulmalıdır (bkz. § 22).
45. İlk derece mahkemesindeki yargılamanın sona erdiği davada
temyiz incelemesinin yapılabilmesi için öncelikle gerekçeli kararın dava
dosyasına konulması, sonrasında temyiz talebinde bulunan tarafların açıklanan
hükme dayanak teşkil eden gerekçeye ilişkin varsa itirazlarını bildirme
imkânına sahip olmaları gerekmektedir (Mehmet
İlker Başbuğ, B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 72).
46. Başvurucuların yargılandığı dava dosyası incelendiğinde, İlk
Derece Mahkemesince verilen 27/2/2013 tarihli mahkûmiyet hükmünün gerekçesinin
yazımına kararın verildiği tarihten sonra on beş gün içinde başlandığı, yirmi
dokuz klasör belgeden oluşan ve yirmi altı sanık hakkında hüküm tesis edilen
davada gerekçeli kararın 31/7/2013 tarihinde UYAP üzerinden onaylandığı,
başvurucuların gerekçeli temyiz dilekçelerini kararın onaylanmasından yaklaşık
bir ay sonra Mahkemeye sundukları, Mahkemenin tarafların (Cumhuriyet savcısının
ve başvurucuların da aralarında bulunduğu birçok sanığın) temyiz istemleriyle
ilgili usul işlemlerini tamamladıktan sonra dosyayı 12/2/2014 tarihinde
Yargıtaya gönderdiği, temyiz incelemesinin dosyanın Yargıtaya gönderildiği
tarihten itibaren yaklaşık sekiz ay sonra sonuçlandırıldığı görülmektedir.
47. Başvurucuların, hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı
kararına karşı itiraz yoluna başvurmadıkları, mahkûmiyete ilişkin gerekçeli
kararın 31/7/2013 tarihinde UYAP üzerinden onaylanarak erişime açık hâlde
geldiği, başvurucuların gerekçeli kararı öğrenip temyiz başvurularını yaptıktan
sonra temyize ilişkin usul işlemlerinin yapıldığı dönemde 23/1/2014 ve
14/2/2014 tarihlerinde yaptıkları tahliye talepli başvurularının İlk Derece
Mahkemesince incelendiği ve reddedildiği, ret kararına karşı yapılan
itirazların da merciince incelendiği, dolayısıyla başvurucuların tutulmalarının
hukuki olmadığına ilişkin şikâyetlerinin cevapsız bırakılmadığı dikkate
alındığında; başvurucuların "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak"
hürriyetlerinden yoksun bırakıldıkları 27/2/2013 tarihinden sonraki
tutulmalarının dayanağını oluşturan mahkûmiyet kararına karşı, kararın
hukukiliğini temyiz mercii önünde denetletme hakkını kullanmaktan yoksun
kaldıkları ya da gerekçeli kararın yazımınındaki gecikme dolayısıyla
tutulmalarına karşı yetkili yargı merciine başvuramadıkları söylenemez.
48. Açıklanan nedenlerle başvurucuların mahkûmiyet sonrası
tutulmaları yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Ön Sorun Hakkında
49. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi ve
6216 sayılı Kanun"un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil nitelikte" bir kanun yolu olup
bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.
50. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle idari merciler
ve derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru
yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No:
2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17). Bununla birlikte bir başvuru yolu yoksa ya da
olan başvuru yolları etkili değilse Anayasa Mahkemesi somut olayın koşullarını
dikkate alarak bir başvurunun incelenmesine karar verebilir (Ümit Ata, B. No: 2012/254, 6/2/2014, §
33).
51. Somut olayda başvurucuların Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin 27/2/2013 tarihli nihai kararına karşı temyiz yoluna başvurdukları
ancak temyiz sonucunu beklemeden 14/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulundukları anlaşılmıştır. Yukarıda açıklanan ilkeler
ışığında başvurucuların başvuru tarihi itibarıyla başvuru yollarını tüketmeden
bireysel başvuruda bulundukları anlaşılmakta ise de bireysel başvuru sürecinde
söz konusu hükmün Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından 20/10/2014 tarihinde
onanarak kesinleştiği (bkz. § 20), somut olayın koşullarında başvuru yollarının
tüketildiğinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır (Abdullah Akyüz [GK], B. No: 2013/9352,
2/7/2015, § 33).
b. Şikâyetin
Değerlendirilmesi
52. Başvurucular, haklarındaki yargılamayı yürüten ve 5271
sayılı Kanun"un 250. maddesine göre kurulmuş olan Mahkemenin yargılama
sırasında yapılan kanun değişikliği kaldırılmış olmasına rağmen bu Mahkemece
yargılamaya devam edilip mahkûmiyetlerine karar verildiğini iddia etmişlerdir.
53. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 6. maddesinde
açıkça, adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak yasa ile kurulmuş bir
mahkeme tarafından davanın dinlenilmesini isteme hakkından söz edilmiştir. Bu
hak, Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının
da zımni bir unsuru olmakla beraber (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004),
yargılamayı yapan mahkemenin yasayla kurulması gerekliliği Anayasa"nın 37.
maddesinde ayrı ve açık bir hükümle düzenlenmiştir. Ayrıca, Anayasa"nın
bütünlüğü ilkesi gereği, mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve
yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini belirten Anayasa"nın 142. maddesinin
de kanuni hâkim güvencesinin değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 77).
54. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da
belirtildiği gibi doğal (kanuni) hâkim ilkesi, suçun işlenmesinden veya
çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı yerini yasanın belirlemesi
şeklinde tanımlanmaktadır. Doğal hâkim ilkesi yargılama makamlarının suçun
işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya
yargıcın atanmasına, başka bir anlatımla sanığa veya davanın taraflarına göre
hâkim atanmasına engel oluşturur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
55. Bununla birlikte kanuni hâkim güvencesi, yeni kurulan
mahkemelerin veya kurulu bulunan mahkemelere yeni atanan hâkimlerin önceden
işlenen suçlara ilişkin olarak hiçbir şekilde yargılama yapamayacakları
biçiminde anlaşılamaz. Belirli bir olay, kişi veya toplulukla sınırlı olmamak
kaydıyla yeni kurulan bir mahkemenin veya kurulu bulunan bir mahkemeye yeni
atanan hâkimin kurulma veya atanma tarihinden önce gerçekleşen uyuşmazlıklara
bakması kanuni hâkim güvencesine aykırılık teşkil etmez (AYM, E.2014/164,
K.2015/12, 14/1/2015).
56. Bu kapsamda bir kuralın belirli bir suçun işlenmesinden
sonra bu suça ilişkin davayı görecek yargı yerini belirlemeyi amaçlamaması,
yürürlüğü müteakip kapsamına giren tüm davalara uygulanması hâlinde doğal hâkim
ilkesine aykırılık söz konusu olamaz (AYM, E.2009/52, K.2010/16, 21/1/2010).
57. Başvurucular hakkındaki yargılama, 5271 sayılı Kanun"un 250.
maddesiyle kurulmuş ağır ceza mahkemesince yapılmıştır. Yargılama sürerken 6352
sayılı Kanun yürürlüğe girmiş ve bu Kanun"un 105. maddesinin (6) numaralı
fıkrası ile 5271 sayılı Kanun"un 250. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Diğer
bir ifadeyle 5271 sayılı Kanun"un 250. maddesi ile kurulmuş ağır ceza
mahkemeleri kapatılmış, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu"nun (TMK) 10. maddesi uyarınca görevlendirilen ağır ceza mahkemeleri
kurulmuştur. Ancak kapatılan mahkemelerde görülen davalara kesin hükümle
sonuçlanıncaya kadar bu (kapatılan) mahkemelerce bakılacağı 6352 sayılı
Kanun"un geçici 2. maddesiyle hüküm altına alınmıştır.
58. 6352 sayılı Kanun"un geçici 2. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında, Kanun"un yürürlüğe girdiği tarihte açılmış ve devam etmekte olan
davaların, 5271 sayılı Kanun"un 250. maddesi ile kurulmuş ağır ceza
mahkemelerinde devam edeceği ve bu mahkemelerin yeni kurulan mahkemeler
nedeniyle görevsizlik ve yetkisizlik kararı veremeyecekleri belirtilerek uzun
süredir devam eden davalarda başa dönülmesinin ve suçun işlenmesinden sonra
yargı yerinin değiştirilmesinin önüne geçilmiştir. Dolayısıyla bu kuralla suçun
işlenmesinden sonra yargı yeri belirlenmemiş, aksine suçun işlenmesinden sonra
kurulan mahkemelere davaların görevsizlik veya yetkisizlikle gönderilmesi
önlenerek suçun işlenmesinden önce kurulan mahkemelerde davanın devam etmesi
sağlanmıştır (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013). Bu bakımdan,
başvurucuların yargılamasına 5271 sayılı Kanun"un 250. maddesi ile kurulmuş
ağır ceza mahkemesince devam edilmesinin ve anılan mahkemece başvurucular
hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmesinin kanuni hakim güvencesine aykırı bir
yönü bulunmamaktadır (Deniz Seki, B.
No: 2014/5170, 25/6/2015, § 56).
59. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların adil yargılanma hakkı
kapsamında "kanuni hâkim güvencesinin" ihlal edildiği iddialarına
ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Suç isnadına bağlı
tutma yönünden kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkûmiyet kararına
bağlı tutma yönünden kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı
kapsamında kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
17/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.