Esas No: 2014/20030
Karar No: 2014/20030
Karar Tarihi: 17/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GÜNER YILDIRIM VE ARİF AYDOĞMUŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/20030) |
|
Karar Tarihi: 17/11/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör Yrd. |
: |
Gökçe
GÜLTEKİN |
Başvurucular |
: |
1. Güner
YILDIRIM |
|
|
2. Arif
AYDOĞMUŞ |
Vekili |
: |
Av. Belgin
ERSOY KARACABEY |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurular, Göçmen Konutları Projesi kapsamında satın alınan
konutlar için avans olarak ödenen ve konut taksit ödemelerinden mahsup
edilmeyen tutarların tahsili amacıyla açılan davaların alınan bilirkişi
raporlarına aykırı olarak ve yeterli gerekçe ihtiva etmeden reddedilmesi,
ayrıca davanın uzun sürmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma hakkı ile
eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 23/12/2014 ve 24/12/2014 tarihlerinde Karacabey 1.
Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyonlarca muhtelif tarihlerde, başvuruların kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Yapılan inceleme sırasında konusunun aynı olması nedeniyle
2014/20088 numaralı dosyanın 2014/20030 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, herhangi bir görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutulmaları
sonucu Bulgaristan"dan Türkiye"ye gelmiş ve Türk vatandaşı olmuşlardır.
9. Başvurucular, Başbakanlık ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
(TOKİ) aleyhine muhtelif tarihlerde Ankara 3. ve 6. Tüketici Mahkemelerinde
açtıkları davalarda, Türkiye"ye geldikten sonra Türkiye"nin değişik yerlerinde
Göçmen Konutları Projesi kapsamında göçmen evlerinin yapıldığını, bu evlerden
bir konuta sahip olmak için değişik miktarlarda peşinat ödediklerini
belirtmişler ve ayrıca oturdukları konutların maliyet hesabı çıkarıldıktan
sonra ödenen miktarların evin taksit miktarlarından mahsup edilmesi
gerektiğini, mahsup işleminin gerçekleştirilmediğini ileri sürerek yatırılan
tutarların günün ekonomik koşullarına göre güncellenerek fazlaya ilişkin
hakları saklı kalmak kaydıyla tahsilini talep etmişlerdir.
10. Mahkemelerce istenen bilirkişi raporlarının dava dosyalarına
sunulmasını müteakip başvurucular ıslah dilekçesi ile birlikte taleplerini,
ilgili bilirkişi raporunda belirtilen güncellenmiş miktara kadar
çıkarmışlardır.
11. Başvurucuların bahse konu olan davalarında Mahkemelerce,
değişik sayılı kararlara özetle başvurucuların konut almak üzere yaptıkları
ödemeler konusunda çekişme olmadığı, başvurucuların konut almak üzere avans
yatırdığı, yatırılan tutarların taksit ödemelerinden mahsup edildiğinin
ispatlanamadığı, bu paraların banka nezdinde Devlet Bakanlığı adına açılan
hesapta tutulduğu, bilahare bu hesabın TOKİ"ye devredildiği, denkleştirici adalet ilkesi dikkate alınarak başvurucularca
yatırılan peşinatın ve avansın güncellenmiş tutarının iade edilmesi gerektiği
şeklindeki gerekçelerle açılan davaların kabulüne karar verilmiştir.
12. TOKİ ve Başbakanlık tarafından kararların temyizi üzerine
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, İlk Derece Mahkemesi kararlarını davalılar lehine
bozmuştur. Dairenin,başvurucu
Güner Yıldırım tarafından açılan dava hakkındaki 19/1/2012 tarihli ve
E.2012/1678, K.2012/726 sayılı kararı ile başvurucu Arif Aydoğmuş tarafından
açılan dava hakkındaki 22/12/2011 tarihli ve E.2011/10316, K.2011/20017 sayılı
kararın gerekçesi şu şekildedir:
" ... Uyuşmazlık,
davacının yaptığı peşin ödemenin maliyet hesabına göre borçlandığı anlaşılan
davacı borcundan mahsup edilip edilmediği hakkındadır.
Mahkemece, alınan bilirkişi raporunda soyut
ifadelerle ödenen peşinatın mahsup edilmediğine ilişkin düşünce esas alınarak
peşinatın güncelleştirilmiş değerinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir. Yukarda
açıklandığı üzere davalılar mahsup işleminin yapıldığını ve peşin ödemenin
mahsup edildiğini savunmaktadır. Taraflar arasındaki borçlanma sözleşmesine
göre davacının kullandığı kredi üzerinden borçlandığı anlaşılmaktadır. Buna
karşılık yapılan maliyet hesaplarındagöçmen
konutlarının şerefiyelendirmesi de gözetildiğinde
maliyetlerin davacı borçlanmasının üzerinde kaldığı görülmektedir. Bu durumda
mahkemece taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli yeniden bilirkişi
incelemesi yaptırılarak, borçlandırma işleminin başlangıcında mahsuplaşma
yapılıp yapılmadığı, konutun maliyet bedeli, borçlandırma bedelinden yüksek
olduğu takdirde davacının maliyet bedelinden borçlanmayı kabul ettiği halde
daha düşük miktarda borçlandırılmasının kabul edilebilir açıklaması
yaptırılmalı, ödenmesi gereken taksitlerden mahsup işlemi yapılıp yapılmadığı
dosya içindeki ve emsal dosyalardaki listeler ve yazışmalar değerlendirilerek
sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde
karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir."
13. Bozma üzerine yargılamaya devam edilmiş, bozma ilamına
uyulmuş ve Mahkemeler her iki davanın reddine karar vermiştir.
14. Başvuruculardan;
i. Günay Yıldırım"ın açmış olduğu davada Ankara 6. Tüketici
Mahkemesinin 11/10/2012 tarihlive E.2012/537,
K.2012/1528 sayılı kararının gerekçesi şu şekildedir:
" Bozma doğrultusunda
araştırma yapılmış, özellikle davalının mahsup savunması ile maliyet bedeli
hususunda, "... maliyet bedeli, borçlandırma bedelinden yüksek olduğu
takdirde daha düşük miktarda borçlandırılmasının kabul edilebilir açıklaması
yaptırılmalı, ödenmesi gereken taksitlerden mahsup işlemi yapılıp yapılmadığı
dosya içindeki ve emsal dosyalardaki listeler ve yazışmalar değerlendirilerek
sonucuna uygun bir karar verilmesi (gerekir)." şeklindeki ifadeler
doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılmış, bu hususta bilirkişiden ek rapor
alınıp dosyaya konulmuştur. Ek raporda belirtildiği üzere,
gerek eldeki dava dosyasında gerekse benzer emsal dosyalarda satıma konu
konutun maliyet bedelinin ortalama 90.000,00 TL olduğu, davacının borçlandığı
tutarın ise 88.949,23 TL olduğu, başka bir anlatımla maliyet bedelinin
borçlandırma tutarından daha yüksek olduğu anlaşılmıştır. Bilirkişi ek
raporunda her ne kadar farklı bir hesaplama tarzına da yer verilmiş ise de; bunun resmi verilere değil spekülatif düşüncelere göre
yapılması ve Mahkememizin diğer seri dosyalarında benimsenen esaslardan, ayrıca
Yargıtay bozma ilamındaki bozma nedenlerinden ayrılması nedeniyle bilirkişinin
kişisel görüşlerine itibar olunmamış, resmi verilere göre yapılan hesaplamaya
itibar olunmuştur. Saptanan bu maddi olgulara göre, davacının maliyet bedelinin
altında bir borçlanma ile konut satın aldığı, hal böyle iken peşin yatırılan
avansın güncel uyarlanmış bedelinin talep edilmesinin taraflar arasındaki
menfaat dengesine, sözleşme adaletine, TMK m. 4 de ifade edilen hakkaniyet
ilkesine uygun düşmediği hususunda Mahkememize tam bir kanaat geldiğinden
sübuta ermeyen davanın reddine ... karar vermek gerekmiştir."
ii. Arif Aydoğmuş"un Ankara 3. Tüketici Mahkemesinde açmış
olduğu davada ise Yargıtayın konuya ilişkin daha
önceki kararlarından birine (bkz. § 22) yer verilmiş, ayrıca taraflar arasında
mahsuplaşmanın yapıldığını belirten 4/2/2013 tarihli bilirkişi raporu
alınmıştır. Mahkeme 12/7/2013 tarihli ve E.2012/225, K.2013/1726 sayılı kararla
aşağıda yer alan gerekçelerle davanın reddine karar vermiştir:
"Dosyaya ibraz edilen
Yargıtay 13.Hukuk Daireinin 2012/11506 - 19874 E-K
sayılı ilamı ile; "....gerek Devletin resmi kurumları arasındaki
yazışmalardan, gerek hak sahiplerine ait liste başlıklı belge kapsamından ve
gerekse aynı nedenlerle açılan ve reddedilip, dairelerinin incelemesinden de
geçmek suretiyle kesinleşen dosya kapsamlarından da açıkça anlaşılacağı gibi
davacının peşin ödediği paranın mahsubunun yapıldığı anlaşıldığı, bu durumda
mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü
usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirdiği" belirtilmiştir.
Devlet Bakanlığının resmi kurumları ve
bankalar arasında yapılan yazışmalarda;T.Emlak
Bankası A.Ş Genel Müdürlüğüne hiteben yazdığı yazıda;
Bursa / Kestel "de inşaa edilen konut hak sahiplerine
teslim edildiği,konut sahibi olmak üzere işin başında
yatırılan peşinat bedellerinin maliyet hesabından tenzil edildiğinin belirtildiğigörülmüştür.
Dosyada mevcut deliller, tarafların beyanları,
mahsuba ilişkin dosya içerisinde bulunan belgeler, davalı TOKİ yazısı, Emlak
Bankası yazısı, Devlet Bakanlığı yazıları, bilirkişi raporu ve tüm dosya
içeriği, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2012/11506 -
19874 E-K sayılı ilamı çerçevesinde yapılan değerlendirmede;
Göçmenevleri Projesi kapsamında davacılara tahsis edilen konutun, Bursa / Kestel "deinşaa edilen konutlar arasında yer aldığı, davacının
konut tesliminden önce ileride mahsuba esas olmak üzere peşinat olarak ödenen
miktarın ilk taksitlerin ödenmesi aşamasında borçtan mahsup edildiğianlaşılmakla,
davacının ödediği bedelin mahsup edilmesine dayalı olarak ödenen bedelin
güncellenip iadesi talebi ile açılan davanın reddine..."
15.Başvurucuların yukarıda belirtilen kararları temyiz etmeleri
üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi değişik tarihli ilamlarıyla Derece
Mahkemelerince verilen kararları onamıştır.
16. Karar düzeltme talepleri de 13/11/2014 tarihinde
reddedilmiş, nihai kararlar başvurucuların vekillerine 8/12/2014 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular 23/12/2014 ve 24/12/2014 tarihlerinde bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
18. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu"nun 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve
düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür."
19. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu"nun
113. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Asıl borç tediye ile veya sair bir
surette sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair fer"i
haklar dahi sakıt olur."
20. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun
131. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple
sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak
ve borçlar da sona ermiş olur."
21. 23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı mülga Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun"un 23. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak
çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır. Tüketici
mahkemelerinin yargı çevresi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler,
tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan
muaftır. Tüketici örgütlerince açılacak davalarda bilirkişi ücretleri, 29 uncu
maddeye göre kaydedilen bütçede öngörülen ödenekten Bakanlıkça karşılanır.
Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan
tahsil olunarak 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir
kaydedilir. Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun Yedinci Babı, Dördüncü Faslı hükümlerine göre yürütülür."
22. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 13/9/2012 tarihli ve
E.2012/11506, K.2012/19874 sayılı kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
" ... Ayrıca dosya içerisinde bulunan
“Hak sahiplerine ait liste” başlıklı belgenin ve bu belgede yer alan hak
sahiplerinin yatırılan peşinat tutarlarının, apartman kat ve daire numaraları
ile birlikte borçlandırma tutarlarının kıyaslanması ve incelenmesinden de az
peşinat ödeyen hak sahiplerinin daha yüksek miktarda, daha çok miktarda peşinat
ödeyen hak sahibinin ise daha az miktarda borçlandırıldığı gözlemlenmektedir.
Diğer taraftan dairemiz incelemesinden geçmek suretiyle kesinleşen ve aynı
konuda Ankara 2.Tüketici Mahkemesinde açılan 2010/107 esas ve 2011/114 esas
sayılı dosyaların davacıları banka hesap cüzdanlarını, hesap cüzdanlarının
suretlerini dosya ya ibraz etmişler, hesap cüzdanlarının incelenmesinden de
gerekli mahsubun yapıldığı gözlemlenmiştir.
Yukarıda özetlenen gerek Devletin resmi kurumları arasındaki yazışmalardan, gerek hak
sahiplerine ait liste başlıklı belge kapsamından ve gerekse aynı nedenlerle
açılan ve reddedilip, dairemizin incelenmesinden de geçmek suretiyle kesinleşen
dosya kapsamlarından da açıkça anlaşılacağı gibi davacının peşin ödediği
paranın mahsubunun yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece davanın
reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü usul ve yasaya
aykırı olup, bozmayı gerektirir."
23. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 14/10/2015 tarihli ve
E.2015/3651, K.2015/30027 sayılı kararının ilgili kısmı şu şekildedir:
"Uyuşmazlık, davacının yaptığı peşin
ödemenin maliyet hesabına göre borçlandığı anlaşılan davacı borcundan mahsup
edilip edilmediği hakkındadır. Her ne kadar mahkemece davanın reddine karar
verilmiş ise de; Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporları hükme esas
alınmaya yeterli görülmemesi üzerine taraflardan ve kurumlardan celbedilen yazı ve belgeler üzerinde yeniden bilirkişi
incelemesi yaptırılıp mahsup işleminin yapılıp yapılmadığı somut olarak
kanıtlanması sağlanmadan sadece celbedilen yazılar ve
belgelerdeki soyut ifadeler ve emsal dosyalar üzerine varsayıma dayalı olarak
ödenen peşinatın mahsup edildiğinin kabulü yürürlükteki mevzuata ve evrensel
hukuk ilkelerine aykırıdır. Bu durum Anayasa Mahkemesi" nin
17.07.2014 tarih ve 2013/4495 Başvuru sayılı ilamında da açıkça belirtilmiştir.
O halde mahkemece, ödenen peşinatın mahsup edilip edilmediği yönünde, tüm
belgeler üzerinde taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli yeniden
bilirkişi incelemesi yaptırılarak, ödenen peşinatın mahsup edildiği somut
olarak kanıtlandığı takdirde davanın reddine şayet mahsup işlemi somut olarak
kanıtlanamıyorsa davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken eksik inceleme
sonucunda yanlış gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması, usul ve
yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 17/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucular 1989 yılında Bulgaristan"dan zorunlu göçe tabi
tutularak Türkiye"ye geldiklerini, Bursa Kestel"de Göçmen Konutları Projesi
kapsamında konut sahibi olabilmek için belli miktarda avans olarak ödeme
yaptıklarını, daha sonra da konutların taksitlerini ödediklerini ancak avans
ödemesinin taksitlerden mahsup edilmediğini, yaptıkları ödemelerin iadesi
amacıyla açtıkları davaların Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin verdiği kararlar
sonucunda kabul edilmediğini, Yargıtayın verdiği
kararlar dikkate alınarak dosyada aleyhlerine hiçbir delil veya rapor bulunmamasına
rağmen İlk Derece Mahkemelerince davaların reddine karar verildiğini, temyiz
üzerine aynı Daire tarafından gerekçe gösterilmeksizin hükümlerin onandığını,
benzer iddialarla açılan davaların Derece Mahkemeleri ve Yargıtay tarafından
daha önce kabul edildiğini, aynı binada yan yana dairelerde oturan kişiler için
farklı sonuçların ortaya çıktığını, Yargıtay tarafından davanın tarafları
arasında eşitsizlik oluşturulduğunu, eşitliğin kamu kuruluşu lehine
bozulduğunu, avans olarak ödedikleri bedellerin iade edilmediğini, yargılamanın
makul sürede tamamlanmadığını belirterek mülkiyet ve adil yargılanma hakları
ile kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve yeniden
yargılama talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının gerekçeli karar
ve makul sürede yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
27.Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir."
28.Anayasa"nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır."
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir."
30. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi, adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma
hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa"nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme"nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme"nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar
hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa"nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve diğerleri, § 38).
31. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmeyi gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2295, 20/2/2014, § 51). Gerekçenin
ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına
dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ya da özet de olsa bulunmasının
zorunlu olduğu açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, §
33).
32. Başvurucular, dosyada aleyhlerine hiçbir delil veya rapor bulunmamasına
rağmen Yargıtayın verdiği kararlar dikkate alınarak
İlk Derece Mahkemelerince davaların reddine karar verildiğini, temyiz üzerine
aynı Daire tarafından gerekçe gösterilmeksizin hükümlerin onandığını iddia
etmişlerdir.
33. Somut başvurularda başvurucu Güner Yıldırım tarafından
açılan davada Mahkemece ek bilirkişi raporu alınmış, saptanan maddi olgulara
göre başvurucunun maliyet bedelinin altında bir borçlanma ile konut satın
aldığı, peşin yatırılan avansın güncel uyarlanmış bedelinin talep edilmesinin
taraflar arasındaki menfaat dengesine sözleşme adaletine, hakkaniyet ilkesine
uygun düşmediği belirtilmiştir. Başvurucu Arif Aydoğmuş tarafından açılan
davada ise Mahkemece, 4/2/2013 tarihli bilirkişi raporu alınmış; ilgili raporda
da ifade edildiği şekliyle başvurucunun konut tesliminden önce ileride mahsuba
esas olmak üzere peşinat olarak ödediği miktarın ilk taksitlerin ödenmesi
aşamasında borçtan mahsup edildiği kararda belirtilmiş; bu suretle her bir
başvurucunun durumuna uygun somut bir değerlendirme yapılarak davanın
reddedilme sebepleri açıkça belirtilmiştir (bkz. § 14).
34. Dolayısıyla ulaşılan sonuca uygun olarak delillerin yeterli
gerekçe ile Mahkeme tarafından serbestçe değerlendirildiği ve Yargıtay
tarafından Mahkeme görüşüne iştirak edilerek kararın onandığı görülmektedir. Bu
nedenle iddiaların karşılandığı ve Mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğundan
söz edilemeyeceği anlaşılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
Mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğuna ilişkin iddiaların yerinde olmadığı
anlaşıldığından başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ...açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
37. Başvurucular makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmektedirler.
38. Anayasa Sözleşme"nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, 18)
Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının
somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa"nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa"nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme"nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
Sözleşme"nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa"nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa"nın 141.
maddesinin de -Anayasa"nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
39. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken
kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41-45).
40. Anayasa"nın 36. maddesi ve Sözleşme"nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olaylarda, Göçmen Konutları Projesi kapsamında avans olarak ödenen bedelin
iadesi talebiyle açılan alacak davaları bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne
yönelik olarak 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Muhakemeleri Usulü
Kanunu ile 6100 sayılı Kanun"da yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen
somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir
yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
41. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarihtir. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona
erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri,
§ 52). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürelerin başlangıç ve
bitiş tarihlerinin dikkate alınması gerekmektedir. Birinci başvurucunun
15/3/2011 tarihinde, ikinci başvurucunun ise 19/8/2010 tarihinde açtığı dava;
karar düzeltme isteminin reddedilmesi sonucunda 13/11/2014 tarihinde
kesinleşmiştir.
42. Tüketici mahkemelerinin görevi 4077 sayılı mülga Kanun"un
23. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, bu Kanun"un uygulanmasıyla
ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı, tüketici
mahkemeleri nezdinde açılan davaların harçlardan muaf olduğu ve bu mahkemelerde
basit yargılama usulüne göre yargılama yapılacağı belirtilmiştir. Bu şekilde
kanun koyucu, tüketiciyi koruma amacını dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında tüketici davalarını konu alan özel bir yargılama sistemi oluşturmuş ve
bu davaların konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz
bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
43. Başvurulara konu yargılama süreçlerinin incelenmesi
sonucunda başvurucuların açtıkları alacak davalarının yerel Mahkemelerce ilk
önce kabul edildiği, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından kararların temyiz
incelemesi neticesinde bozulduğu, daha sonra yapılan yargılamalar sonucunda
başvurucuların davalarının reddine karar verildiği ve kararların temyiz
incelemesinden geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
44. İki dereceli bir yargılama neticesinde sırasıyla 3 yıl 7 ay
28 gün ve 4 yıl 2 ay 24 gün süren yargılamalarda yukarıda yer verilen ilkeler
(bkz. § 30), davaya konu olan hususların geçmiş yıllara ait olması ve yargılama
süresinin bütünü dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtaydaki yargılama sürecinde başvurucuların haklarını
ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurulara konu yargılamaların makul
süreyi aşmadığı ve başvurucuların Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık
olduğu anlaşıldığından ilgili başvurucuların makul süre şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerine BIRAKILMASINA
17/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.