Esas No: 2014/10683
Karar No: 2014/10683
Karar Tarihi: 17/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ŞEMSETTİN ÖZMEN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/10683) |
|
Karar Tarihi: 17/11/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucu |
: |
Şemsettin
ÖZMEN |
Vekili |
: |
Av. Sevil
ARACI BEK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, jandarma tarafından gözaltına alınarak ağır işkence
gördüğü ve yaralandığı hâlde bu durumu dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli
ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete
uygun yargılanma ve mülkiyet haklarının; ret işlemine karşı açılan davaya
ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması ve makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/6/2014 tarihinde Adana 2. İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 18/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/12/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 25/12/2014 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu; Siirt ili Pervari ilçesi Okçular köyünde ikamet etmekteyken
1994 yılında terör olaylarının yoğun yaşanması nedeniyle can ve mal güvenliği
kalmadığı için yerleşim yerinin boşaltıldığını, kendisine iftira atıldığını ve
jandarma tarafından gözaltına alınarak işkence gördüğünü ve yaralandığını iddia
etmiştir.
8. Başvurucu 6/7/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Siirt Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. Komisyon 5/5/2010 tarihli ve 2010/1-4541 sayılı kararında;
dosyada yer alan bilgi ve belgeler uyarınca Pervari ilçesi Okçular köyünün
boşaltılmadığı, köyde nüfus istikrarının sürekli korunduğu, her beş yılda bir
köyde muhtarlık seçiminin yapıldığı, köyde korucuların bulunduğu ve korucuların
dışında da vatandaşların ikamet ettiği, idarece boşaltılan köy, mezra ya da
beldenin olmadığı, köy okulunun 1989’dan itibaren eğitime açık olduğu, kadrolu
din görevlisinin bulunduğu ve 1990 yılında 753, 1997 yılında 899, 2000 yılında
ise 1.002 kişinin köyde yaşadığı belirtilerek talebin reddine karar vermiştir.
10. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine
Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinde açılan dava yetkisizlik kararıyla Batman İdare
Mahkemesine devredilmiştir.
11. Batman İdare Mahkemesinin 23/8/2012 tarihli ve E.2012/2882,
K.2012/5070 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesi
şöyledir:
“...Olayda, Batman İdare Mahkemesi"nin E:2012/1429,1266,1277 sayılı
dava dosyasında ve Mahkememizin bu köye ait muhtelif dava dosyalarındayer
alan bilgi ve belgelerden; Pervari İlçe Jandarma Komutanlığı"nın 28.01.2010
tarih ve 417 sayılı yazısı ekinde bulunan Pervari İlçe Jandarma Komutanlığı"na
Bağlı Köy ve Mezralara Ait Çizelgede Siirt İli Pervari İlçesi Okçular Köyü"nün
tamamen boşalan/boşaltılanköyler arasında yer
almadığı, köyün durumunun dolu olarak ifade edildiği, genel nüfus sayımları ve
tespitlerine göre Okçular Köyü’nde 1990 yılında 753, 1997 yılında 899, 2000
yılında ise 1002 kişinin yaşadığı, köyde 1989, 1994, 1999, 2004 ve 2009
yıllarında muhtarlık seçiminin düzenli olarak yapıldığı, köyde geçici köy
koruculuğu sisteminin getirildiği görülmektedir.
Ayrıca, Mahkememizin E.2012/1429 esasına
kayıtlı dosyasında 13.01.2011 tarihli ara kararı ile davalı idareden köy
korucusu (ve ailesi) ve asker (ve ailesi) olanlar dışında köyde yaşayanların
bulunup bulunmadığı, varsa sayısına ilişkin bilgi ve belgelerin istenildiği,
ara kararına cevaben gönderilen 02.02.2011 tarihli Jandarma Tutanağında 1990
yılına ait istenilen belgelere ulaşılamadığı, 1997 yılında köyde 90 korucunun
bulunduğu, bunlar dışında 20 hanenin korucu olmadığı ve korucu olmayanların ise
yaklaşık 250 kişi olduğu, 2000 yılında ise köyde 85 adet korucunun bulunduğu,
korucu hariç köyde 13 hanenin, yaklaşık 100 kişinin yaşadığının belirtildiği
anlaşılmaktadır.
Bu durumda, asgari güvenlik düzeyinin var
olduğu sonucuna ulaşılan Siirt İli, Pervari İlçesi Okçular Köyü"nde köy
halkının bir kısmının subjektif güvenlik kaygısıyla
ya da ekonomik ve sosyal sebeplerle göç etmelerinden dolayı uğradıkları
zararın, 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak
bulunmadığından, davacının isteminin reddi yönünde tesis edilen dava konusu
işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir...”
12. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 20/6/2013 tarihli ve E.2013/5712, K.2013/4905 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
13. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 3/4/2014
tarihli ve E.2014/2039, K.2014/2411 sayılı ilam ile reddedilmiştir. Karar
düzeltme kararı, başvurucuya 27/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 26/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 17/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve
akabinde açtığı davanın reddedildiğini, köylerinin terör nedeniyle
boşaltıldığını, köy halkına köy korucusu olmaları için baskı yapıldığını,
korucuların kendisi hakkında asılsız iddiaları neticesinde jandarma tarafından
gözaltına alınarak ağır işkence ve eziyetler gördüğünü, gözaltında
yaralanmasının ardından altı ay yatalak kaldığını, sonra köyden Adana"ya
kaçtığını, Adana"da iki kez ameliyat geçirdiğini, yine de tek gözünü ve
testislerini kaybettiğini, buna neden olan devlet yetkililerinin zararını
tazmin etmediğini, ret kararına ilişkin açmış olduğu davanın gereksiz şekilde
uzatıldığını, yargılamanın dokuz yıl sonra sonuçlandığını, bunun makul bir süre
olmadığını, talebinin reddine ilişkin kararın hukuksuz olduğunu, temyiz ve
karar düzeltmede davasının yeterince incelenmediğini, bu başvuru yollarının
etkili bir hukuk yolu olmadığını, ayrıca devletin kişilerin işkence görmesini
engellemek ve özgürlük ve güvenliğini sağlamak durumunda olduğunu ancak
devletin yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu ağır yaralandığını belirterek
Anayasa’nın 17., 19., 35., 36. ve 40.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiş; 1.000.000 TL maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın17., 19., 35., 36. ve 40. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında
incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun
ve açtığı davanın korucuların kendisi hakkında asılsız iddiaları neticesinde
jandarma tarafından gözaltına alınarak ağır işkence ve eziyetler gördüğü,
gözaltında yaralanmasının ardından altı ay yatalak kaldığı noktasındaki özel
durumu nazara alınmaksızın kendisine yönelik bir terör tehdidi ya da
saldırısının bulunmaması gerekçesiyle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
20. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır."
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
22. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun"un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya
eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması
gerekir.
23. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır.
24. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması
esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan
denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
18).
25. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde
düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, §
19).
26. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar
Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere
sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20).
27. Başvuru konusu olayda başvurucunun dava dilekçesi, temyiz
talebi ve karar düzeltme talebi incelendiğinde başvurucunun temyiz ve karar
düzeltme dilekçesinde jandarma tarafından gözaltına alınarak ağır işkence ve
eziyetler gördüğüne dair herhangi bir husustan bahsetmediği, iddialarını köyün
boşaltılmış olduğuna ve köyde yaşayan diğer kişilerin yaşadıklarını iddia
ettiği terör olaylarına dayandırdığı, kendisinin yaralanmasına ilişkin hiçbir
husustan bahsetmediği tespit edilmiştir. Temyiz ve karar düzeltme yoluna
başvuran başvurucunun sadece dava dilekçesinde yaralandığını ileri sürmesi
yeterli görülmeyerek, anılan iddiasını etkili bir iç hukuk yolu olarak
başvurduğu temyiz ve karar düzeltme aşamasında ileri sürmemiş olması
neticesinde iddiaların Anayasa Mahkemesince incelenmesi bireysel başvurunun
ikincillik ilkesi gereği mümkün değildir.
28. Açıklanan nedenlerle anılan ihlal iddialarının başvuru
yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Çelişmeli Yargılama ve
Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu; zarar tespitinde sadece adli, idari ve askerî
makamlar tarafından düzenlenen belgelerin kullanıldığını ve bu belgelerin İlk
Derece Mahkemesi tarafından hükme esas alındığını, bölge genelinde ve
kendisinin zararına neden olan olay özelinde hiçbir adli tahkikatın
yapılmadığını yahut yapılmış olsa dahi sonucundan haberdar edilmediğini
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Başvurucunun anılan şikâyetlerinin çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkeleri kapsamında değerlendirmeye tabi tutulması uygun görülmüştür.
30. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas
edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece
Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir.
Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler
ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme
imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan
dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan
belgelerin değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak
tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 74-76; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 70-72).
31. Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve
başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
33. Başvurucu, Komisyonca verilen kararın akabinde açtığı
davadan sonuç alamadığını, göç etmeye mecbur kalması nedeni ile mal varlığının
zarara uğradığını ve mallarına ulaşamadığını, anılan zararlara köy boşaltma
eylemleri ile sebebiyet verilmiş olmasına rağmen zararlarının tazmin
edilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuş;
yargılama sürecinde yapılan incelemeler ve lehine olmayan yargı kararı temeline
dayandırıldığı tespit edilen bu iddiaların Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında
değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
34. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz
ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
35. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
36. Başvurucu, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri
neticesinde davasının reddedildiğini, bu kapsamda Derece Mahkemesince
delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğunu
belirtmekte olup başvurucunun iddialarının özünün Derece Mahkemesince
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
37. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, Batman İdare
Mahkemesinin E.2012/1429, 1266, 1277 sayılı dava dosyalarında ve Mahkemenin bu
köye ait muhtelif dava dosyalarında yer alan bilgi ve belgelerden Pervari İlçe
Jandarma Komutanlığının 28/1/2010 tarihli ve 417 sayılı yazısı ekinde bulunan
Pervari İlçe Jandarma Komutanlığına bağlı köy ve mezralara ait çizelgede Siirt
ili Pervari ilçesi Okçular köyünün tamamen boşalan/boşaltılanköyler
arasında yer almadığı, köyün durumunun dolu olarak ifade edildiği, genel nüfus
sayımları ve tespitlerine göre Okçular köyünde 1990 yılında 753, 1997 yılında
899, 2000 yılında ise 1.002 kişinin yaşadığı, köyde 1989, 1994, 1999, 2004 ve
2009 yıllarında muhtarlık seçiminin düzenli olarak yapıldığı, köye geçici köy
koruculuğu sisteminin getirildiği görülmektedir. Ayrıca Mahkemenin E.2012/1429
esasına kayıtlı dosyasında 13/1/2011 tarihli ara kararı ile davalı idareden köy
korucusu (ve ailesi) ve asker (ve ailesi) olanlar dışında köyde yaşayanların
bulunup bulunmadığı, varsa sayısına ilişkin bilgi ve belgelerin istenildiği,
ara kararına cevaben gönderilen 2/2/2011 tarihli jandarma tutanağında 1990
yılına ait istenilen belgelere ulaşılamadığı, 1997 yılında köyde 90 korucunun
bulunduğu, bunlar dışında 20 hanenin korucu olmadığı ve korucu olmayanların ise
yaklaşık 250 kişi olduğu, 2000 yılında ise köyde 85 korucunun bulunduğu, korucu
hariç köyde 13 hanenin, yaklaşık 100 kişinin yaşadığının belirtildiği tespit
edilmiştir.
38. Bu durumda asgari
güvenlik düzeyinin var olduğu sonucuna ulaşılan Siirt ili Pervari ilçesi
Okçular köyünde köy
halkının bir kısmının subjektif güvenlik kaygısıyla
ya da ekonomik ve sosyal sebeplerle göç etmesinden dolayı uğradığı zararın,
5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak
bulunmadığından başvurucunun isteminin reddi yönünde tesis edilen dava konusu
işlemde hukuka aykırılık görülmediği
belirtilerek
davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucunun iddiaları, temyiz merciince de
incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmıştır. Başvurucunun
anılan iddialarına yönelik olarak bu çerçevede Derece Mahkemesinin kararında
açık bir keyfîlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu, temyiz ve karar düzeltme aşamalarında ileri
sürdüğü taleplerin üstünkörü bir incelemeye tabi tutularak yeterli gerekçeye
yer verilmeden reddedildiğini iddia etmiş; bu nedenle anılan başvuru yollarının
etkili olmadığından şikâyetçi olmuştur. Anılan şikâyetlerin gerekçeli karar
hakkına ilişkin olduğu tespit edildiğinden bu iddiaların Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
41. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların
hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının
değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve
hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin derece mahkemeleri
kararlarında denetlenerek reddedildiği gerekçesiyle başvuruların bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin,
§§ 75-77).
42. Somut başvurunun incelenmesi neticesinde başvurucunun
taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında
yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari
kurumlar tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında Derece
Mahkemesince değerlendirildiği, başvurucu tarafından ileri sürülen ve hüküm
sonucunu etkilediği iddia edilen istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. §
11), İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun
bulunmak suretiyle kanun yolu denetiminden geçerek (bkz. §§ 12, 13)kesinleştiği
anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucunun, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı
kapsamında olan özel durumunun değerlendirilmesi hususu dışında gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
43. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar haklarının
ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
e. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
44. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucunun makul sürede
yargılanma hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
46. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile
davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde
Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
47. Başvuruya konu uyuşmazlıkla ilgili sürece bir bütün olarak
bakıldığında Komisyona başvuru tarihi (6/7/2005)ile nihai karar tarihi olan
karar düzeltme isteminin reddine dair karar tarihi (3/4/2014) arasında geçen ve
toplam süresi 8 yıl 8 ay olan yargılamada başvurucu açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu yargılama süresinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
49. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
50. Başvurucu,
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespitini ve bu nedenle
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
51. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 6.000 TL manevi
tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.