Esas No: 2014/8479
Karar No: 2014/8479
Karar Tarihi: 17/11/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
S. S. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/8479) |
|
Karar Tarihi: 17/11/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör Yrd. |
: |
Fatih ALKAN |
Başvurucu |
: |
S. S. |
Vekili |
: |
Av. Savaş
BAYTOK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum gerekçe gösterilerek Türk Silahlı
Kuvvetlerinden (TSK) ilişiğin kesilmesi ile ilgili işleme karşı açılan davanın
reddedilmesi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 6/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/3/2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/5/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından başvuru hakkında görüş
sunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Muvazzaf subay statüsünde görev yapmakta iken ahlak dışı
hareketlerde bulunduğuna dair Hava Kuvvetleri Komutanlığına gönderilen isimsiz
e-posta üzerine başvurucu hakkında idari tahkikat başlatılmış, bu tahkikat
sonucunda sıralı sicil üstleri tarafından 19/3/2012 tarihinde, ahlaki durumu
nedeniyle "Türk Silahlı Kuvvetlerinde
kalması uygun değildir." ortak kanaatli ayırma sicil belgesi
düzenlenmiştir.
8. 27/12/1998 tarihli ve 23566 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Subay Sicil Yönetmeliği’nin (Sicil Yönetmeliği) 91. maddesi
gereğince Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde oluşturulan Komisyonda
başvurucunun durumu değerlendirilmiş ve Komisyon 7/6/2012 tarihli kararı ile
başvurucu hakkında ayırma işlemi yapılmasına karar vermiştir. Anılan karar
21/9/2012 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanı tarafından, 21/9/2012 tarihinde
Genelkurmay Başkanınca onaylandıktan sonra Millî Savunma Bakanı, Başbakan ve
Cumhurbaşkanı tarafından imzalanan 22/10/2012 tarihli ve 2012/715 sayılı üçlü
kararname ile ayırma süreci tamamlanmıştır.
9. Başvurucu; istihbarat birimindeki görevliler tarafından
12/12/2011 tarihinde sorgulandığını, sorgu esnasında cinsel yaşamına ilişkin
ayrıntılı sorular sorulduğunu, saatlerce devam eden sorguda kendisine karşı
yanıltma metodu uygulanarak baskı yapıldığını, sonrasında savunması
alınmaksızın ve hiçbir gerekçe gösterilmeksizin ilişiğinin kesildiğini
belirterek yürütmenin durdurulması ve ayırma işleminin iptali talebiyle Millî Savunma
Bakanlığı aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde
7/12/2012 tarihinde dava açmıştır. Sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; ilişik
kesme kararında herhangi bir disiplinsizlik eyleminin gösterilmediğini,
yalnızca özel hayatı yaşama biçimi nedeniyle ilişiğinin kesildiğinin
anlaşıldığını, sorgu yönteminin mevzuata aykırı olarak aldatıcı biçimde ve
baskı altında yapıldığını, hukuka aykırı usuller içeren ve göreviyle ilgisi
olmayan tamamen özel yaşantısına ilişkin mahrem sorulardan oluşan sorgu
neticesinde elde edilen beyanların delil olarak kullanılamayacağını,
takdirlerle dolu başarılı bir sicile sahip olmasına rağmen bu durumun dikkate
alınmadığını, tesis edilen ayırma işleminin ölçülülük yönünden hukuka aykırı
olduğu gibi sebep ve amaç unsurları yönünden de hukuka aykırı olduğunu ileri
sürmüştür.
10. Davalı idare tarafından sunulan savunma dilekçesinde
27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu"nun 94.
maddesinin “Disiplinsizlik ve ahlaki durum
sebebiyle ayırma” başlıklı (b) fıkrası uyarınca başvurucunun
ilişiğinin kesildiği, her askerin ahlaki yaşayışının kusursuz ve lekesiz olması
gerektiği, ahlak olgusunun yalnızca arzu edilen bir durum değil görevin
başarıyla icra edilebilmesi için bir koşul olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca,
kamu hizmetinin yürütülmesinde zararlı olacak kişilerin idare mekanizmasının
dışına çıkarılmasının kaçınılmaz olduğu ve idarenin başvurucu hakkında tesis
edilen ayırma işleminde takdir yetkisinin objektif sınırları içinde kaldığı,
dava konusu ayırma işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
11. Davalı idare tarafından ayrıca 4/7/1972 tarihli ve 1602
sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu"nun 52. maddesi kapsamında AYİM"e gizli belge ve bilgiler gönderilmiştir.
12. AYİM Birinci Dairesinin 22/1/2013 tarihli ara kararı ile
dava dosyasındaki mevcut bilgi ve belgeler çerçevesinde başvurucu hakkında
tesis edilen ayırma işleminin uygulanması hâlinde telafisi güç veya imkânsız
zararların doğması ve açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte
gerçekleşmediği gerekçeleriyle yürütmenin durdurulması talebi reddedilmiştir.
13. AYİM Başsavcılığı tarafından sunulan 21/10/2013 tarihli
düşünce yazısında, başvurucunun cinsel hayatına ilişkin olarak alınan duyumlar
üzerine başlatılan bir idari tahkikat kapsamında elde edilen bulgular ile
başvurucunun beyanları dikkate alınarak ayırma işleminin tesis edildiği ancak
başvurucunun yaşadığı bu ilişkilerin rıza dışı veya menfaate dayalı olduğunu
gösteren bir bilgi veya belgenin dava dosyasında bulunmadığı vurgulanmıştır.
Ayrıca başvurucunun cinsel zafiyeti nedeniyle görevini suistimal
ettiğinin ya da askerî disiplini olumsuz etkilediğinin söylenemeyeceği, dava
konusu işleme dayanak gösterilen ilişkilerin tamamıyla özel hayat sınırları
içinde kaldığı ve dış âleme yansımadığı, bizzat başvurucu tarafından dile
getirilen beyanları içeren istihbarat raporlarına dayanılarak işlem tesis
edilmesinin mümkün olmadığı, ölçülülük ilkesi gözetilmeden gerçekleştirilen
ayırma işleminin hukuka aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği
belirtilmiştir.
14. AYİM Birinci Dairesinin 4/12/2013 tarihli ve E.2013/72,
K.2013/1199 sayılı kararıyla dava reddedilmiştir. Kararda, TSK"nın itibarını
sarsacak derecede ahlak dışı hareketlerde bulunduğu gerekçesiyle İstihbarat
Başkanlığınca yürütülen tahkikat kapsamında başvurucunun ifadesine
başvurulduğu, 12/12/2011 tarihinde ifadesi alınan başvurucunun yaşadığı cinsel
birliktelikleri detaylı şekilde anlattığı ve ikrar ettiği, başvurucu dışında
ifadesine başvurulan diğer askerî personelin de anlatımlarında başvurucunun
ahlaka aykırı davranışlarına yer verdiği ve başvurucunun cinsel yaşamına
ilişkin ayrıntıları aktardığı, geçmiş sicil ve disiplin durumu itibarıyla
başarılı bir personel portresi çizmesine karşın başvurucunun iyi ahlak sahibi
olmak vasfını taşımadığı, TSK"nın itibarını zedeleyecek tavır ve davranışlar
içinde bulunduğunun anlaşıldığı, ayırma işleminde takdir yetkisinin objektif
kriterlere göre kullanıldığı ve kamu yararı ile birey yararı dengesinin
gözetildiği belirtilmiş; tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır. Kararda ayrıca herhangi bir soruşturma veya kovuşturma
olmasa dahi kamu personeli hakkında disiplin soruşturması yapılabileceği
vurgulanmıştır. Bunun yanında başvurucunun 12/12/2011 tarihli ifadesinin bir
suç isnadıyla ceza soruşturması ya da kovuşturması kapsamında değil disiplin
hukuku çerçevesinde değerlendirilmek üzere idari tahkikat kapsamında alınmış
olduğu ve başvurucunun bu şekilde tespit edilen ifadesi sırasında iradesinin
fesada uğratıldığı, yanıltıldığı ya da ifadesinin hukuka aykırı şekilde yasak
yöntem ve usullerle alınmış olduğuna dair dosya kapsamında herhangi somut bir
bilgi, belge ve kanıt bulunmadığı belirtilmiştir.
15. Karara katılmayan bir üye tarafından kaleme alınan karşıoy yazısında, hakkında herhangi bir menfi kanaat
bulunmayan ve birçok kez takdir edilmiş olan başvurucunun ne şekilde elde
edildiği belli olmayan bir ses kaydına ve kendi ifadesinde yer alan aleniyete
kavuşmamış olay ve olgulara dayanılarak işlem tesis edildiği, başvurucunun
disiplin durumunun ve ahlaki zafiyetinin kamu hizmetinde istihdamını imkânsız
kılacak derecede olmadığı, bu bağlamda orantılı bir yaptırım uygulanması
olanağı varken hakkında ayırma işlemi tesis edilmesinin ölçülülük ilkesine
uygun olmadığı, birey ve kamu yararı arasındaki dengenin gözetilmediği ve dava
konusu işlemin hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir.
16. Başvurucu tarafından yapılan karar düzeltme talebi, aynı
Dairenin 9/4/2014 tarihli ve E.2014/383, K.2014/340 sayılı kararıyla
reddedilmiş ve karar 8/5/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
17. 6/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
18. Anayasa Mahkemesinin 4/5/2016 tarihli yazısı ile yargılama
dosyasına sunulmuş olan ve başvurucunun ayırma işlemine dayanak oluşturan “gizli” ibareli belgelerin gönderilmesi
istenmiştir.
19. Anayasa Mahkemesine 25/7/2016 tarihinde sunulan söz konusu
belgelerin incelenmesinden Hava Kuvvetleri Komutanlığınca istihbarata karşı koyma
hassasiyetleri çerçevesinde 12/12/2011 tarihinde başvurucunun ifadesinin
alındığı, söz konusu ifade metninde hangi kapsamda başvurucunun ifadesine
başvurulduğu hususunun belirtilmemiş olduğu anlaşılmıştır. Aynı şekilde söz
konusu metnin “ifadeyi alan”
kısmı karartılmış olduğundan ifadenin hangi birim tarafından alınmış olduğu
tespit edilememiştir. Anılan ifade metninde başvurucuya, bugüne kadar nerelerde
görev yaptığı, kimlerle çalıştığı, sanal ortamda herhangi bir sosyal paylaşım
sitesinde üyeliğinin olup olmadığı, İnternet vasıtasıyla tanıştığı kadınlarla
cinsel ilişki yaşayıp yaşamadığı, kendisine dinletilen ses kaydında konuşan
kadının kim olduğu ve yakınlık derecesinin ne olduğu, yurt dışı görevleri
esnasında neler yaşadığı hususlarının sorulduğu görülmüştür. Başvurucunun,
anılan soruları yanıtladığı ve özellikle birlikte olduğu kadınlara ilişkin
olarak cinsel birliktelik içeren geçmişteki ilişkilerini açıkladığı ve ifade
metnini imzaladığı anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
20. 926 sayılı Kanun’un işlem tarihinde yürürlükte olan 50.
maddesi; 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanunu’nun 13., 17. ve 39. maddeleri; 6/9/1961 tarihli ve 10899 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Yönetmeliği’nin 86. maddesi; Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte
olan 91. ve 92. maddeleri.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 17/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı
tarafından herhangi bir disiplin cezası tehdidi olmayacağına güvence verilerek
manevi baskı altında ifadesinin alındığını, aldatma yöntemiyle özel hayatına
ilişkin bilgilerin en ince ayrıntısına kadar elde edildiğini ve bu bilgilerin
ayırma işlemine dayanak olarak gösterildiğini belirtmiştir. Başvurucu; ayırma
işlemine gerekçe olarak gösterilen sorgunun kim tarafından ve nasıl yapıldığı
hususunun değerlendirilmediğini, istihbarat birimleri tarafından yasak yöntemlerle
elde edilen hukuka aykırı delillerin AYİM tarafından ret gerekçesi olarak kabul
edildiğini, ayrıca sicil not ortalamasının çok iyi seviyede olduğunu ve birçok
kez takdir belgesiyle taltif edilen bir personel olduğunu, tesis edilen işlemde
ölçülülük ilkesinin gözetilmediğini ileri sürmüştür. Başvurucu, yalnızca
kendisini ilgilendiren ve mesleğiyle ilgisi olmayan özel hayat alanına ilişkin
bilgiler üzerinden tesis edilen ayırma işlemi nedeniyle Anayasa’nın 20., 36.,
38. ve 129. maddeleri ile güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve
lehine tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
23. Başvurucu mahrem alanına ilişkin bilgiler içeren başvuru
hakkında verilecek kararın yayımlanması söz konusu olabileceğinden kimliğinin
gizli tutulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, özel hayatına
ilişkin bazı bilgilerin hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmesi ve bu bilgilere
dayanılarak hakkında ayırma işlemi tesis edilmesidir. İhlal iddialarının niteliği
gereği başvurunun Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel
hayatın gizliliği hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Anayasa’nın “Özel hayatın
gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak,
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve
bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört
saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan
itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde,
el koyma kendiliğinden kalkar.
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel
veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini
veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”
27. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlık olup bu
koruma bir taraftan herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak, kendine özel
bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etse de diğer taraftan özel
hayat kavramının herkesin kişisel yaşamını istediği şekilde sürdürme ve dış
dünyayı bu çemberden ayrı tutma kavramına indirgenemeyeceği açıktır. Bu açıdan
Anayasa’nın 20. maddesi özel bir sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına
almaktadır (Serap Tortuk,
B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 31).
28. Özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Ancak mahremiyet hakkı sadece
yalnız bırakılma hakkından ibaret olmayıp bu hak bireyin kendisi hakkındaki
bilgileri kontrol edebilme hukuksal çıkarını da kapsamaktadır. Bireyin
kendisine ilişkin herhangi bir bilginin kendi rızası olmaksızın açıklanmaması,
yayılmaması, bu bilgilere başkaları tarafından ulaşılamaması ve rızası hilafına
kullanılamaması, kısacası bu bilgilerin mahrem kalması konusunda menfaati
bulunmaktadır. Bu husus, bireyin kendisi hakkındaki bilgilerin geleceğini
belirleme hakkına işaret etmektedir (Serap Tortuk, § 32).
29. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin kendi
bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem ilişkilere
girebilecekleri kavramsal ve fiziksel bir alana işaret etmektedir. Bu
mahremiyet alanı, devletin müdahale edemeyeceği veya meşru amaçlarla asgari
düzeyde müdahale edebileceği özel bir alanı kapsamaktadır. Bireyin mahremiyet
hakkının mekânı, kural olarak özel alandır. Ancak özel hayatın gizliliği hakkı
bazı durumlarda kamusal alana da genişleyebilir. Zira meşru beklenti kavramı,
bireyin mahremiyetinin kamusal alanda da bazı koşullar altında korunmasını
mümkün kılmaktadır (Serap Tortuk, § 33).
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) denetim
organlarının içtihatlarında “bireyin kişiliğini geliştirmesi ve
gerçekleştirmesi” kavramının, özel hayata saygı hakkının kapsamının
belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır. Özel hayatın korunması hakkının
sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği gerçeği karşısında kişiliğin
serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar bu hakkın kapsamına
dâhil edilmiştir. Ancak özellikle mahremiyet alanında cereyan eden cinsel
içerikli eylem ve davranışların bu alana dâhil olduğuna kuşku yoktur (Serap Tortuk, §
35). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mesleki hayat çerçevesinde
kişilerin özel hayatı hakkında sorgulanmasının ve bunun doğurduğu idari
sonuçların, buna ek olarak kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek
görevden alınmalarının özel hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale
oluşturduğunu vurgulamaktadır (Özpınar/Türkiye,
B. No: 20999/04, 19/10/2010, §§ 47, 48).
31. Anayasa’nın 20. maddesinde herkesin, kendi özel hayatına
saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu ve özel hayatın gizliliğine
dokunulamayacağı belirtilmekte olup bu düzenlemede yer verilen özel hayatın
gizliliği hakkı, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı
kapsamında güvence altına alınan hakka karşılık gelmektedir. Bireyin mahremiyet
alanının ve bu alanda cereyan eden eylem ve davranışlarının da kişinin özel
yaşamı kapsamında olduğu açıktır. Mahremiyet hakkı ve bu alana ilişkin
bilgilerin gizliliğinin korunması Anayasa Mahkemesi tarafından da Anayasa’nın
20. maddesi kapsamında değerlendirilmektedir (Şengül
Kayan, B. No: 2013/1614, 3/4/2014, § 37; Serap Tortuk, § 36).
a. Müdahalenin Varlığı
32. “Ahlaki durum” sebebiyle TSK’dan ayırma işlemine tabi
tutulan başvurucuya ilişkin idari tahkikat sürecinden, TSK’dan ayırma
kararından ve AYİM kararlarından anlaşıldığı üzere başvuruya konu süreçte
özellikle başvurucunun özel hayatı kapsamındaki davranış ve ilişkilerinin
önemli yer tuttuğu görülmektedir. Bu şartlar altında, özel yaşamına ait
unsurlar temel gerekçe gösterilerek verilen ayırma kararının, başvurucunun özel
hayatının gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
33. Anayasa’nın 20. maddesinde, özel hayatın gizliliği hakkı
açısından bu hakkın tüm boyutlarına ilişkin olmadığı anlaşılan birtakım
sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları
bulunmakta, ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara
dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Bu noktada
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan güvence ölçütleri, işlevsel niteliği
haizdir (Serap Tortuk,
§ 38).
34. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
35. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve
güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak
ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler dikkate alınarak
sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi
çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan
belirtilen düzenlemede yer alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm
güvence ölçütlerinin Anayasa’nın 20. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının
belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Serap Tortuk, § 40).
36. Dolayısıyla özel hayatın gizliliği hakkına yapıldığı iddia
edilen müdahalenin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin
var olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
i.Kanunilik
37. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan, müdahalenin “kanun”la yapılması şartına aykırılık bulunduğuna ilişkin
bir iddiada bulunulmamıştır. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 926 sayılı
Kanun’un 94. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (b) fıkrası ile Sicil
Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan 91. ve 92. maddelerinin
“kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru
Amaç
38. Başvurucunun özel hayatına ilişkin bilgilere dayanılarak
hakkında ayırma işlemi tesis edilmesinin askerî disiplinin korunması ve kamu
hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlama ve bu itibarla millî güvenliğin
korunması amacını taşıdığı, dolayısıyla özel hayatın gizliliği hakkına ilişkin
Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında meşru bir amacın bulunduğu sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma
ve Ölçülülük
39. Anayasa’nın 20. maddesinin amacı esas olarak bireylerin özel
hayatlarına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin
önlenmesidir. Devletin, ayrıca özel hayatın ve aile hayatının gizliliği hakkını
etkili olarak koruma ve saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de
bulunmaktadır. Bu yükümlülük, bireylerin birbirlerine karşı eylemleri
bakımından dahi özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının korunması için
gerekli önlemlerin alınması ödevini de içermektedir (Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 42).
40. Özel hayatın gizliliği hakkının sınırlanması mümkün olmakla
beraber Anayasa"nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa"da yer alan tüm temel hak
ve özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan ilkeler, özel hayatın
gizliliği hakkının sınırlandırılmasında da dikkate alınmalıdır. Buna göre
demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru
amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı,
sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü
sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen
gösterilmelidir (Marcus Frank Cerny [GK],
B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 73).
41. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle özel hayatın
gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbirler
niteliğinde olmasını; başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem
olarak kendini göstermesini gerektirmektedir. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri”nden olma, bir sınırlamanın demokratik bir
toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik
olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı
karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Ata Türkeri, § 44).
42. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkına yargısal veya
idari bir müdahalenin toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp
karşılamadığına bakılması gerekecektir. Başvuru konusu olay bakımından
yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni; müdahaleye neden olan idarenin ve
derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin, özel hayatın
gizliliği hakkının unsurlarından olan mahremiyet hakkını kısıtlama bakımından “demokratik toplum düzeninin gerekleri”
ve “ölçülülük” ilkelerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup
koyamadığı olacaktır (Ata Türkeri, §
45).
43. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu makamlarının, faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen
geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Bu kapsamda özel hayat
kavramının salt mahremiyet alanına işaret etmeyip bireylerin özel bir sosyal
hayat sürdürmelerini güvence altına almakta olduğu gerçeği karşısında özellikle
kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat
unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır. Bununla
birlikte bu kişilerin de diğer bireyler için öngörülen sınırlamalarda olduğu
gibi asgari güvence ölçütlerinden istifade etmeleri gerekir (Serap Tortuk, §
52).
44. Öte yandan mahremiyet alanına ait ya da bireyin varlığına
veya kimliğine ilişkin önemli haklar veya hukuksal çıkarlar söz konusu olduğu
zaman kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır. Bu bağlamda özel yaşamın
gizliliği hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu
olduğunda takdir yetkisinin daha dar tutulması gerekmekte olup bu alanlara
yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için özellikle ciddi
gerekçelerin varlığı şarttır (Ata Türkeri, §
47).
45. Tesis edilen disiplin işlemlerinde ve bu işlemlerin hukuka uygunluk
denetiminin yapıldığı mahkeme kararlarında, bireylerin özel hayatlarına ilişkin
tutum ve eylemlerinin mesleki hayatları üzerindeki etkilerinin açıklanması,
kamu hizmeti sunan ilgili kurumların işleyişi üzerindeki etkilerinin ve
risklerinin ortaya konulması ve bu hususlardaki değerlendirmelerin yeterli ve
ikna edici gerekçelerle desteklenmesi, ayrıca tesis edilen işlemlerin
bireylerin geçmiş mesleki sicilleri ve başarı durumları dikkate alınarak
ölçülülük yönünden irdelenmesi gerekir (G.G.
[GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, § 60).
46. Son olarak AİHM kararlarına göre Sözleşme’nin 8. maddesi
açıkça usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence altına alınan
haklardan etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için müdahaleyi doğuran karar
alma sürecinin bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı
sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekir. Bu şekildeki bir süreç,
başvurucunun 8. maddedeki haklarını -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil
şartlarda savunabileceği etkili usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmasını
gerektirir (Ciubotaru/Moldova, 27138/04, 27/4/2010, § 51; T.P. ve K.M./Birleşik Krallık, B. No:
28945/95, 10/5/2001, § 72).
47. Bu ilkeler ışığında başvuru konusu idari sürecin
değerlendirilmesi sonucunda, ahlak dışı hareketlerde bulunduğu iddiasıyla
başvurucu hakkında idari tahkikat başlatıldığı görülmüştür. Bu kapsamda Hava
Kuvvetleri Komutanlığınca başvurucunun ifadesinin alındığı, başvurucunun cinsel
hayatına dair hususların esas olarak başvurucunun 12/12/2011 tarihli
ifadesinden öğrenilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu ifade metninde,
başvurucu hakkında idari tahkikat başlatıldığının belirtilmediği gibi hangi
kapsamda başvurucunun ifadesine başvurulduğu hususunun da açıklanmamış olduğu
ancak başvurucunun kendisine sorulan soruları yanıtladığı, geçmişte cinsel
birliktelik yaşadığı ilişkileri açıkladığı ve cinsel hayatına ilişkin hususları
içeren ifade metnini imzaladığı anlaşılmıştır.
48. Başvurucu; Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı
tarafından herhangi bir disiplin cezası tehdidi olmayacağına güvence verilerek
manevi baskı altında ve yanıltıcı beyanlarla ifadesinin alındığını, aldatma
yöntemiyle özel hayatıyla ilgili bilgilerin en ince ayrıntısına kadar elde
edilmeye çalışıldığını ve özel hayatına ilişkin gerçek dışı ve hukuka aykırı
gerekçelerle hakkında ayırma işlemi tesis edildiğini ileri sürmüştür.
49. AYİM Birinci Dairesinin 4/12/2013 tarihli ve E.2013/72,
K.2013/1199 sayılı kararında başvurucunun anılan iddiaları değerlendirilmiş ve
anılan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir (bkz. § 14).
50. Somut olayda başvurucunun söz konusu ifadesinin belirli ve
somut fiiller belirtilmeden ve hangi hukuki işleme esas alınacağı konusunda
bilgi verilmeden temin edilmiş olması anılan ifadeyi hukuki yönden şüpheli
duruma getirmektedir. Ayrıca ifade alma işlemi esnasında sorulan sorular gözönüne alındığında başvurucunun mesleki hayatını değil
özel hayatını ilgilendiren iddialara yanıt vermek zorunda bırakıldığı
görülmektedir. Bu kapsamda başvurucuya yöneltilen iddiaların görevinin ifasıyla
değil daha çok mahremiyet alanında gerçekleşen özel yaşam eylemleri ile ilgili
olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ihtilaf konusu ayırma işleminin kapsamı
mesleki hayatın sınırlarını aşmaktadır. Bu bağlamda idarenin ve yargısal
makamların karar gerekçelerinde, başvurucunun İnternet üzerinden ya da sosyal
ortamlardan tanıştığı çok sayıda kadınla birliktelik yaşadığı, ahlaki yönden
özenli bir yaşam sürmediği ve cinselliğe düşkünlüğünün bulunduğu tespitlerine
yer verildiği ve karar sonuçlarının bu gerekçelere dayandırıldığı sonuç olarak
başvuruya konu disiplin işlemi ile yargısal sürece konu edilen davranışların
esasen mesleki faaliyet ile ilgisi olmayan, mahremiyet alanına dâhil özel yaşam
eylemleri olduğu anlaşılmaktadır.
51. Kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı
özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır.
Ancak hakkındaki tahkikat sonucunda TSK’dan ayırma işlemi tesis edilmesinin
başvurucunun mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından
yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etki
oluşturduğu bu nedenle ayırma işleminin daha önemli hâle geldiği
anlaşılmaktadır. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların
zorunlu ya da istisnai tedbir mahiyetinde olması, başvurulabilecek son çare ya
da alınabilecek en son önlem niteliğinde olması gerekir.
52. AYİM kararında başvurucunun ifade alma işleminin usul ve
içerik yönünden hukuka aykırı unsurlar taşıdığı iddialarına rağmen anılan
ifadenin alındığı koşulların detaylı şekilde incelenmediği, başvurucunun özel
hayatının en mahrem yönünü oluşturan cinsel hayatını geçmiş yıllardan itibaren
tüm detaylarıyla anlatmasının nasıl gerçekleştiğinin ortaya konulmadığı görülmektedir.
AYİM tarafından söz konusu soyut nitelikteki ifadede belirtilen hususlar
dayanak alınmak suretiyle TSK"dan ilişiğin kesilmesi işlemine karşı açılan
davanın reddedildiği anlaşılmıştır. Öte yandan Mahkeme kararında başvurucunun
özel hayatına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatı üzerindeki
etkilerine dair yeterli ve ikna edici gerekçeler ortaya konulmadığı gibi anılan
eylemlerin TSK’nın işleyişi üzerindeki etkisi ve risklerinin de detaylı şekilde
açıklanmadığı, ayırma işlemine dayanak olarak kabul edilen delillerin hukuka
aykırı şekilde elde edildiğine ilişkin ileri sürülen iddialar hakkında bir
araştırma yapılmadığı görülmüştür.
53. Bu durumda başvurucunun muhakeme sırasında açık ve somut bir
biçimde öne sürülen ve davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğu
anlaşılan söz konusu iddialarına Mahkemece makul bir gerekçe ile yanıt
verilmemesi, başvurucunun özel hayatına ilişkin hususların mesleği üzerindeki
etkisinin açıklanmaması ve özel hayatın gizliliği hakkına gerekli saygının
gösterilmesini adil şartlarda savunabileceği usule ilişkin etkili güvencelerden
başvurucunun yararlandırılmaması nedenleriyle AYİM kararının mahremiyet hakkına
müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği
kabul edilmelidir. Bunun yanında tesis edilen işlemin başvurucunun geçmiş
sicili ve başarı durumu dikkate alınarak ölçülülük yönünden
değerlendirilmediği, sınırlama ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve
özgürlüğü sınırlanan başvurucunun kaybı arasında adil bir denge gözetilmediği,
başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamanın zorunlu ya
da istisnai tedbirler niteliğinde olduğu veya başvurulabilecek son çare ya da
alınabilecek en son önlem niteliğinde olduğu hususunda bir inceleme yapılmadığı
ve gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
54. Buna göre başvurucunun Anayasa"nın 20. maddesinde güvence
altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun
50. Maddesi Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin “Kararlar” kenar başlıklı (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
56. Başvurucu, hak ihlalinin tespiti ve uyuşmazlık hakkında
yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesi ile birlikte 200.000 TL maddi ve
manevi tazminat talep etmiştir.
57. Başvuruda Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
58. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM Birinci Dairesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
59. Başvurucu tarafından maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunulmuş olmakla beraber yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın AYİM
Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun ihlal iddiası
açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
17/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.