Esas No: 2014/7002
Karar No: 2014/7002
Karar Tarihi: 1/12/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
|
BÜLENT TÜRK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/7002) |
|
Karar Tarihi: 1/12/2016 |
R.G. Tarih ve Sayı: 30/12/2016-29934 |
|
|
|
|
|
|
GENEL KURUL |
|
|
KARAR |
Başkan |
: |
Zühtü ARSLAN |
Başkanvekili |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Başkanvekili |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Serruh KALELİ |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Mehmet Sadık
YAMLI |
Başvurucu |
: |
Bülent TÜRK |
Vekili |
: |
Av. Hüseyin
GÜLEÇ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, naklen atama işleminin iptali istemiyle açılan
davada verilen yürütmenin durdurulması kararının gereği gibi uygulanmaması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/11/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 19/12/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
31/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 12/1/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
7. İkinci Bölümün 29/6/2016 tarihinde yaptığı toplantıda niteliği
itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görülen başvurunun
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 28. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Bilişim Sistemi
(UYAP) üzerinden başvuruya konu yargılama dosyasına ilişkin tespit edilen
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize
Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığında Bilgi Teknolojileri Şube Müdürü olarak
görev yapmakta iken 19/12/2013 tarihli Bakan oluru ile Polis Akademisi
Başkanlığına öğretim görevlisi olarak atanmıştır.
10. Başvurucunun anılan işlemin iptali ve yürütmesinin
durdurulması istemi ile açtığı davada Ankara 5. İdare Mahkemesinin 21/2/2014
tarihli ve E.2014/4 sayılı kararıylabaşvurucunun
görevinden alınması sonucunu doğuran işlemin hukuka aykırı olduğu ve
uygulanması hâlinde telafisi güç zararlar doğacağı gerekçesiyle 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesi gereğince
işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Karar gerekçesi
şöyledir:
“…davalı idarece davacının Emniyet Genel
Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı(KOM)"nda Bilgi Teknolojileri Şube Müdürü görevinden alınmasını
gerektirecek herhangi bir ihtiyacın ortaya konulamadığı gibi, davacının
yeterliliğini veya başarısını kusurlandıracak
nitelikte hukuken geçerli, objektif bir bilgi veya belgenin de dava dosyasına
sunulmadığı ve dava konusu işlemin salt takdir yetkisine dayanılarak tesis
edildiği anlaşıldığından, davacının görevden alınmasına ilişkin işlemin kamu
yararı ve hizmet gereklerine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
Öte yandan, davacının Emniyet Genel Müdürlüğü
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı(KOM)"nda Bilgi Teknolojileri Şube Müdürü görevinden alınması
sonucunu doğuran dava konusu işlemin uygulanması halinde davacı açısından
telafisi güç zarar doğuracağı açıktır.
Açıklanan nedenlerle; hukuka aykırılığı açık
olan dava konusu işlemin; uygulanması halinde telafisi güç zararlar
doğabileceğinden 2577 Sayılı Kanunun 27.maddesi uyarınca teminat alınmaksızın
yürütülmesinin durdurulmasına,…”
11. İdarenin karara karşı yapmış olduğu itiraz, Ankara Bölge
İdare Mahkemesi Birinci Kurulunun 2/4/2014 tarihli ve Y.D. İtiraz 2014/1832
sayılı kararıyla reddedilmiştir.
12. Yürütmenin durdurulması kararı üzerine idare, 14/4/2014
tarihli Bakan olurlu işlem ile 6/3/2014 tarihli ve 28933 Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 21/2/2014 tarihli
ve 6526 sayılı Kanun"un 18. maddesi ile değiştirilen 2577 sayılı Kanun’un 28.
maddesi gereği boş kadro olmadığı gerekçesiyle başvurucuyu tekrar Polis
Akademisi Başkanlığına öğretim görevlisi olarak atamış, atama işlemi
başvurucuya 22/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 21/5/2014 tarihinde bireysel başvuru yapmıştır.
14. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra Ankara 5. İdare Mahkemesi
25/12/2014 tarihli ve E.2014/4, K.2014/1664 sayılı kararıyla dava konusu
başvurucunun Bilgi Teknolojileri Şube Müdürlüğünden alınarak Polis Akademisi
Başkanlığına öğretim görevlisi olarak atanmasına ilişkin 19/12/2013 tarihli
işlemin iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Olayda, davacının Polis Akademisi"nden mezun
olduktan sonra muhtelif kadrolarda görev yaptıktan sonra, 30.06.2011 onay
tarihli işlem ile Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla
Mücadele Dairesi Başkanlığı(KOM)"nda Bilgi
Teknolojileri Şube Müdürü olarak görev yaptığı, bu görevini yaparken almış
olduğu bir cezanın veya olumsuz sicilinin bulunmadığı gibi sicillerinin çok iyi
olduğu,davalı idare tarafından dava dosyasına
davacının görevinde verimsiz ya da başarısız olduğunu kanıtlayacak herhangi bir
bilginin ve belgenin sunulmayıp, idarenin kamu görevlilerinin yerlerinin
değiştirilmesi hususunda takdir yetkisine sahip bulunduğunun ve somut
uyuşmazlıkta takdir yetkisinin kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun
olduğunun savunulduğu dosya kapsamında yer alan bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davalı idarece davacının Emniyet
Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi
Başkanlığı(KOM)"nda Bilgi Teknolojileri Şube Müdürü
görevinden alınmasını gerektirecek herhangi bir ihtiyacın ortaya konulamadığı gibi,
davacının yeterliliğini veya başarısını kusurlandıracak
nitelikte hukuken geçerli, objektif bir bilgi veya belgenin de dava dosyasına
sunulmadığı ve dava konusu işlemin salt takdir yetkisine dayanılarak tesis
edildiği anlaşıldığından, davacının görevden alınmasına ilişkin işlemin kamu
yararı ve hizmet gereklerine aykırı olduğu bu nedenle hukuka uyarlık
bulunmadığı sonucuna varılmıştır”
15. Davalı idare tarafından yapılan temyiz başvurusu üzerine
Danıştay Onaltıncı Dairesi 4/9/2015 tarihli
E.2015/16307, K.2015/4823 sayılı kararıyla İlk Derece Mahkemesi kararının
bozulmasına karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Emniyet hizmetlerinin önemi gereği ülke
içinde bu hizmetin öngörülen seviyede ve aksama olmadan yürütülmesininmutlak
koşullarından birisi de istenilen yer ve/veya görev için planlanan seviyede
personel bulundurulmasıdır. Bu durumda, idarenin kamu hizmetinin gerekleri
doğrultusunda personelin görev yerini değiştirme konusunda kanunen sahip olduğu
takdir yetkisini emniyet hizmetlerinin önem ve özelliğine uygun olarak
kullandığı, bu takdir yetkisini kamuyararı ve hizmet
gerekleri dışında subjektif (öznel) nedenlerle
kullandığına dair herhangi bir bilgi belge de bulunmadığıanlaşıldığından;
davacının kadro derecesi değişmeden aynı ilde eşdeğer bir göreve atandığıdikkate alındığında dava konusu işlemde kamu
yararına ve hizmet gereklerine aykırılık görülmemiştir.”
16. Başvurucu tarafından bu karara karşı karar düzeltme yoluna
başvurulmuş olup henüz bu konuda bir karar verilmemiştir.
B. İlgili Hukuk
17. 2577 sayılı Kanun"un "Yürütmenin
durdurulması" kenar başlıklı 27. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"1. Danıştayda
veya idari mahkemelerde dava açılması dava edilen idari işlemin yürütülmesini
durdurmaz.
2. (Değişik: 2/7/2012 -
6352/57 md.) Danıştay veya idari mahkemeler, idari
işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve
idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi
durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten
sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.
Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma
alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın
da durdurulabilir. (Ek cümle: 21/2/2014-6526/17 md.)
Ancak, kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, naklen atama, görev ve
unvan değişikliği, geçici veya sürekli görevlendirmelere ilişkin idari
işlemler, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerden sayılmaz.Yürütmenin durdurulması
kararlarında idari işlemin hangi gerekçelerle hukuka açıkça aykırı olduğu ve
işlemin uygulanması halinde doğacak telafisi güç veya imkânsız zararların neler
olduğunun belirtilmesi zorunludur. ...
...
7. Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında
verilen kararlar;... idare ve vergi mahkemeleri ile
tek hakim tarafından verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesine, ...
kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus
olmak üzere itiraz edilebilir. İtiraz edilen merciler, dosyanın kendisine
gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine
verilen kararlar kesindir."
18. 2577 sayılı Kanun"un "Kararların
sonuçları" kenar başlıklı 28. maddesinin (1) sayılı fıkrası,
yürütmenin durdurulması kararı üzerine İdarece uygulama yapıldığı tarihte
yürürlükte bulunan şekliyle şöyledir:
"Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare
ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının
icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya
mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz
günü geçemez. (İptal cümle: Anayasa Mahkemesi’nin 10/7/2013 tarihli ve E.:
2012/107 K.: 2013/90 sayılı Kararı ile.)(…) (Ek
cümleler: 21/2/2014-6526/18 md.) Kamu görevlileri
hakkında tesis edilen atama, görevden alma, göreve son verme, naklen veya
vekâleten atama, yer değiştirme, görev ve unvan değişikliği işlemleriyle ilgili
olarak verilen iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının
gereği; dava konusu edilen kadronun boş olması hâlinde bu kadroya, boş olmaması
hâlinde ise aynı kurumda kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir
kadroya atanmak suretiyle yerine getirilir. Eski kadro ile atandığı yeni kadro
arasında mali haklar bakımından bir fark bulunması durumunda, bu fark 14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 91
inci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen usul ve esaslar çerçevesinde
ödenir.”
19. Anayasa Mahkemesi, 2577 sayılı Kanun’un 28. maddesinde
yapılan değişiklik ile kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, görevden
alma, göreve son verme, naklen veya vekâleten atama, yer değiştirme, görev ve
unvan değişikliği işlemleriyle ilgili olarak verilen iptal ve yürütmenin
durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının gereğinin, dava konusu edilen
kadronun boş olması hâlinde bu kadroya, boş olmaması hâlinde ise aynı kurumda
kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanmak suretiyle
yerine getirileceğine ilişkin kurala yapılan başvuru üzerine anılan
düzenlemenin Anayasa’nın 2., 13., 36.ve 138. maddelerine aykırı olduğuna ve
iptaline karar vermiştir (AYM, E.2014/86, K.2015/109, 25/11/2015). Kararın
ilgili kısmı ise şöyledir:
“102. Hukuk devleti ilkesi, vatandaşların
hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin hukuk kurallarıyla bağlı olduğu
bir sistemi ifade etmekte olup devletin hukuk kurallarına bağlılığını
sağlayacak en önemli mekanizma, idarenin yargısal denetimidir. İdare karşısında
bireylerin hak arama özgürlüğünü kullanmaları, idarenin eylem ve işlemlerinin
yargı denetimine açık olmasına bağlı olmakla birlikte bu husus, tek başına
hukuk devleti ilkesi bakımından yeterli değildir. Hukuk devletinin gerçekleşmesi
için aynı zamanda idarenin yargı kararlarına uyması ve bu kararların
gereklerine göre işlem ya da eylemde bulunması zorunludur. İdarenin, yargı
kararlarını uygulamaması durumunda, hukuk devleti ilkesinin varlığından söz
edilemez.
103. Anayasa’nın 138. maddesine göre yasama ve
yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar
ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez. Buna göre, idare bağlı yetkiye sahiptir. İdarenin, yargı
kararlarını uygulayıp uygulamama konusunda takdir yetkisi bulunmamaktadır.
Bunun yanında idare, yargı kararını uygulamayı herhangi bir koşula da
bağlayamaz. Aksine bir yaklaşım, iptal kararı ile ortadan kaldırılan işlemin
sonuçlarını geçerli kılmak anlamına gelir. İdare iptal kararının gereğine göre
yeni bir işlem yapmak ve iptal edilen işlemden doğan sonuçları ortadan
kaldırmakla görevlidir. İdarenin başkaca bir tercih ve takdir hakkı yoktur.
104. Kuşkusuz, ilgililerin atama ve benzeri
işlemlere karşı dava açmalarının nedeni, tesis edilen işlemin hukuka aykırı
olduğunu ileri sürmek ve yargı kararı ile dava konusu işlemin hukuka
aykırılığının tespiti halinde önceki görevlerine dönebilmektir. Oysa itiraz
konusu kurallarla yargı kararlarının uygulanması “kadronun boş olması” koşuluna
bağlanmıştır. Uygulamada ise söz konusu kadroların boş bırakılmama, bu
kadroların söz konusu işlemler sonrası diğer kamu görevlileriyle doldurulma
ihtimali çok yüksektir. Bu durumda yargı kararıyla dava konusu işlemin hukuka
aykırılığı tespit edilmiş olsa bile kadro boş olmadığından bu karar
uygulanamayacaktır. Dolayısıyla yargı kararlarının uygulanmasının bu şekilde
kadronun boş olması koşuluna bağlanmış olması hak arama özgürlüğünü etkisiz
hale getiren ölçüsüz bir sınırlamadır. Kural idarenin yargısal denetimini ve
hak arama özgürlüğünü etkisiz bırakacağından, hukuk devleti ilkesine aykırılık
oluşturduğu gibi idarenin bütün işlemlerinin yargı yoluyla denetlenmesi ve
yargı kararlarının bağlayıcılığı ilkelerini de ihlal etmektedir.”.
20. 2577 sayılı Kanun"un 52. maddesinin (4) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Kararın bozulması,
kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 1/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, görev biriminin değiştirilmesi üzerine açtığı
davada verilen yürütmenin durdurulması kararının, 2577 sayılı Kanun’un 28.
maddesi gerekçe gösterilerek uygulanmadığını, böylelikle yargı kararının etkisiz
hâle getirildiğini, yürütmenin durdurulması kararı gereği gibi yerine
getirilmediğinden başvuru yolunun etkili olmadığını, dava konusu işlemden
dolayı kendisi ve ailesinin Mahkeme kararında da belirtildiği üzere telafisi
güç zararlar içinde olduğunu, idare tarafından kendisine mobbing
uygulandığını, tesis edilen işlemin amacının kendisini gözden düşürmek, göreve
layık olmadığını ve yakın çevresinde kusuru var kanaatini uyandırmak olduğunu,
idarece tesis edilen işlemin idareye güven ilkesine ve hukuki güvenlik ilkesine
aykırı olduğunu, kamu yararına yönelik en verimli olduğu kadroda çalışma
hakkının elinden alındığını belirterek Anayasa"nın 8., 11., 17., 36. ve 49.
maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, 14/4/2014
tarihli atama işleminin iptali ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu,Emniyet
Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığında
Bilgi Teknolojileri şube müdürü olarak görev yapmakta iken Polis Akademisi
Başkanlığına öğretim görevlisi olarak atanmıştır. Başvurucu, bu işleme karşı
açtığı davada verilen yürütmesinin durdurulması kararının gereği gibi
uygulanmamasından şikâyet etmekte olup başvurucunun şikâyetlerininmahkemeye
erişim hakkı kapsamında yargı kararının icrası yönünden değerlendirilmesi gerekmektedir.
24. Bakanlık görüşünde, yürütmenin durdurulması kararının 2577
sayılı Kanun’un 28. maddesindeki kural dikkate alınarak uygulandığı,
başvurucunun yeniden Polis Akademisi Başkanlığına atanmasına ilişkin işleme
karşı dava açmadığı ve Ankara 5. İdare Mahkemesindeki yargılamanın
sonuçlanmadığı hususlarının kabul edilebilirlik aşamasında gözönünde
bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir.
25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta, başvuru
formundaki iddialarını tekrar etmiştir.
26. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasında, herkesin,
Anayasa"da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceği
belirtilmiştir. Buna göre Anayasa ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
sadece Anayasa ve Sözleşme"nin ortak koruma alanı içinde olan temel hak ve özgürlüklerin
ihlal edildiğine ilişkin iddiaları inceleme görevi verilmiştir.
27. Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuruda, anılan ortak koruma
alanı içindeki temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddialarını incelemekte,
bununla birlikte bu incelemeyi yaparken, temel hakların yorumlanması ile kapsam
ve içeriğinin belirlenmesinde Anayasa"nın diğer maddelerinden destek norm
olarak yararlanmaktadır.
28. Örneğin, Anayasa Mahkemesi adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkin başvurularda incelemeyi Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yapmakta ve bu maddenin yorumlanması ile kapsam ve içeriğinin
belirlenmesinde Anayasa"nın yargılamaya ilişkin hususları düzenleyen diğer
maddelerinden de faydalanmaktadır (Gerekçeli karara ilişkin Anayasa"nın 141.
maddesin üçüncü fıkrası yönündenVedat Benli,
B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30; makul süreye ilişkin Anayasa"nın 141.
maddesinin dördüncü fıkrası yönünden Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39; kanuni hâkim
güvencesine ilişkin Anayasa"nın 142. maddesi yönünden Mehmet Çelik, B. No: 2015/889, 17/11/2016,
§ 56).
29. Öte yandan Anayasa"nın 36. maddesine 2001 yılında yapılan
Anayasa değişikliğiyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin
gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa"nın 36. maddesini Anayasa"nın yargılamaya ilişkin diğer
hükümleri ile Sözleşme"nin 6. maddesi ve Sözleşme"yi
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında
yorumlamaktadır (Güher Ergun ve diğerleri,
§ 38; Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
22; Adnan Oktar, B. No: 2012/917,
16/4/2013, § 21).
30. Bu çerçevede bireysel başvuruya konu olan yürütmenin
durdurulması kararlarının icra edilmediğine ilişkin şikâyetin de diğer ara
kararlarında olduğu gibi ancak ortak koruma alanında olan ve Anayasa"nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında ve
Sözleşme"nin 6. maddesi ile buna ilişkin AİHM içtihadı göz önünde
bulundurularak incelenmesi gerekmekte olup Anayasa"nın 125. ve 138. maddeleri
yönünden adil yargılanma hakkından bağımsız bir inceleme yapılması mümkün
değildir.
31. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
32. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü,
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda
toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme,
haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma
hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada
bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir
haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010). Bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
götürme, mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme, yargılamanın sonuç
doğurmasını sağlayan hak arama hürriyetinin olmazsa olmaz koşuludur. Hak arama
özgürlüğünün bir gereği olan mahkemeye erişim hakkı, yargılama sonunda verilen
kararın etkili bir şekilde aynen ve gecikmeksizin uygulanmasını da
gerektirmektedir (AYM, E.2014/92, K.2016/6, 28/1/2016§ 109).
33. Sözleşme"nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde kararların icrasından açıkça bahsedilmemekle birlikte AİHM,
mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak yargı kararlarının icra edilmesi
hakkını adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. AİHM"e göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme
haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini
tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar
uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan, B. No:
18357/91, 19/3/1997, § 40).
34. Ancak AİHM içtihatlarında, icra edilmediğinden şikâyet
edilen ve bu nedenle ihlale konu olan yargı kararlarının kesinliğine ve nihailiğine vurgu yapıldığı görülmektedir (Hornsby/Yunanistan, § 40; Burdov/Rusya, § 34; Büker/Türkiye,
B. No: 29921/96, 24/10/2000, §§ 28-34; Ahmet
Kılıç/Türkiye, B. No: 38473/02, 25/7/2006, § 27). AİHM, üst
mercilerin incelemesine tabi olabilecek ya da üst mahkemece bozulabilecek
kararların Sözleşme"nin 6. maddesinin birinci fıkrasının güvencesi altına
alınmadığını açıkça belirtmektedir. Temyiz merciinin, ilk derece mahkemesi
kararının uygulanmasını erteleme veya askıya alma gibi bir etkisinin olup
olmadığına bakılmaksızın 6. madde sadece nihai ve bağlayıcı mahkeme
kararlarının uygulanmasını korur. Özellikle de temyiz merciinin, başvuranların
taleplerini dayandırdığı kararı bozduğunu gözönünde
bulundurarak, iç hukuk tarafından uygulanması zorunlu olsa bile idarenin bu
karara uymamasını 6. maddenin gerekliliklerine aykırı olarak görmemektedir (Ouzounis ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 49144/99,
15/4/2002,§ 21).
35. Bu çerçevede AİHM genel olarak ihtiyati tedbir alınması
amacıyla yürütülen davaları medeni hak ve yükümlülükler konusundaki bir
uyuşmazlık ile ilgili olarak kabul etmemekte ve dolayısıyla 6. maddenin
koruması kapsamına girmediğini belirtmektedir (Wiot/Fransa (k.k.), B. No: 43722/98,
15/3/2001, Libert/Belçika (k.k.),
B. No: 44734/98, 8/7/2004). Bu nedenle AİHM, yargılamanın uzunluğu ile ilgili
davalarda 6. maddeyi ihtiyati tedbirler ile ilgili kararın alınması talebinden
itibaren değil esasa ilişkin davanın açılmasından itibaren uygulamaktadır (Jaffredou/Fransa (k.k.),
B. No: 39843/98, 15/12/1998). Bununla birlikte, bazı istisnai durumlarda AİHM,
özellikle ihtiyati tedbirin başvurucunun medeni hakları için belirleyici olması
hâlinde 6. maddeyi ihtiyati tedbirlere de uygulamaktadır (Aerts/Belçika, 30/7/1998, Recueil
1998-V; Boca/Belçika, B. No:
50615/99, CEDH 2002-IX). AİHM, ihtiyati tedbirle ilgili meselenin asıl dava
için geniş bir şekilde belirleyici olduğu ve tarafların hakları üzerinde yeteri
kadar uzun bir zaman dilimi içinde etkilerini gösterdiği durumlarda ve ihtiyati
tedbir ile ilgili kararın niteliğinin de gerektirmesi halinde istisnai olarak
6. maddenin uygulanabileceğini söylemektedir (Markass Car Hire Ltd/Kıbrıs
(k.k.) B. No: 51591/99, 23/10//2001). Özetle AİHM,ihtiyati tedbirin konusunun,
amacının ve ilgili olduğu hak üzerindeki etkilerinin çok yakından incelenmesi
gerektiğini ve bir tedbirin medeni hak veya yükümlülük için belirleyici olduğu
kanaatine varıldığında 6. maddenin uygulanacağını kabul etmektedir (Micallef/Malta, B. No: 17056/06, 15/10/2009,
§§75-86).
36. Anayasa"nın 125. maddesinin beşinci fıkrasında idari işlemin
uygulanmasıyla telafisi güç veya imkânsız zararların doğacağı durumlarda,
mahkemelere yürütmenin durdurulması kararı verme yetkisi tanınarak kişilere hak
arama özgürlüklerini daha etkili biçimde kullanabilme olanağı sağlanmıştır
(AYM, E.2012/107, K.2013/90, 10/7/2013). Hak arama özgürlüğü bakımından
kişilerin idareye karşı sahip oldukları en etkili yargısal koruma mekanizması
iptal davasıdır. İptal davasında, idari işlemin hukuk kurallarına aykırılığının
belirlenmesi hâlinde iptali yoluna gidilmekte ve bunun sonucunda idarenin hukuka
bağlılığı ve hukuk düzeninin korunması sağlanmaktadır. Genel ilke, iptal
kararlarının geriye yürümesi ve iptal edilen işlemi başından itibaren ortadan
kaldırması, bu işleme ve ona dayanan sonuçların hiç mevcut olmamış gibi kabul
edilmesi olmakla birlikte bu ilke, idari işlemin iptal kararına kadar
mevcudiyetine ve etki doğurmasına engel değildir. Bu nedenle kişileri iptal
davası sonuçlanıncaya kadar hukuka aykırı idari işlemin olumsuz etkilerinden
korumak, ileride giderilmesi veya düzeltilmesi imkânsız veya zor olan durumları
önlemek, idareyi de hem olası bir tazmin yükünden kurtarmak hem de hukuk
sınırları içine çekerek hukuk devletinin kesintiye uğramadan devamını sağlamak
amacıyla yürütmenin durdurulması kurumu öngörülmüştür (AYM, E.2008/77, K.2010/77,
3/6/2010).
37. Yürütmenin durdurulması kurumu anayasal bir değer ve öneme
sahip olmakla birlikte adil yargılanma hakkı kural olarak uyuşmazlık bakımından
nihai ve kesin nitelik taşıyan yargı kararlarının sonucuna erişmeyi güvence
altına almakta olup yürütmenin durdurulması kararlarının bu nitelikte olmadığı
açıktır. Yürütmenin durdurulması kararlarının icra edilmemesinin de diğer ara
kararlarında olduğu gibi ancak adil yargılanma hakkına hâkim olan ilkelerden
yargılamanın bütününün adil olmaktan çıkması ilkesi dikkate alınarak mahkemeye
erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
38. Buna göre yargılama bakımından nihai nitelik taşımayan
yürütmenin durdurulması kararlarının icra edilmemesine ilişkin şikâyetlerde
adil yargılanma hakkı yönünden bakılacak husus; yürütmenin durdurulması
kurumunun niteliği gereği bu kararın uygulanmamasının ileride başvurucu lehine
verilecek muhtemel nihai kararın icra edilmesini imkânsız hâle getirecek veya
aşırı derecede zorlaştıracak nitelikte olup olmadığıdır. Bu hususun ise her
somut olayda olayın koşulları dikkate alınarak incelenmesi gerekir.
39. Adil yargılanma hakkına ilişkin ilke bu şekilde olmakla
birlikte diğer temel haklar yönünden ara kararlarının icra edilmemesi
şikayetinin somut olayın koşulları dikkate alınarak yargılamanın bütününden
bağımsız olarak da incelenmesi mümkündür. Nitekim Anayasa Mahkemesi Yaman Akdeniz ve diğerleri (B. No:
2014/3986, 2/4/2014) başvurusunda yürütmenin durdurulması kararının
uygulanmadığına ilişkin başvuruyu ifade özgürlüğü yönünden incelemiştir. Benzer
şekilde Kristal-İş Sendikası ([GK],
B. No: 2014/12166, 2/7/2015) başvurusunda yürütmenin durdurulması isteminin
reddi üzerine yapılan bireysel başvuruyu sendika hakkı yönünden incelemiştir.
40. Somut olayda ise başvuruya dayanak olan ve gereği gibi icra
edilmediği ileri sürülen yürütmenin durdurulması kararları, başvurucunun aynı
il içinde aynı özlük haklarıyla başka bir birime atanması işlemine ilişkindir.
Başvurucu, münhasıran tayine ilişkin olan bireysel başvurusunda başka bir
hakkın ihlal edildiğini ileri sürmediği gibi Mahkeme tarafından da başvurunun
diğer temel haklarla bir bağlantısı tespit edilememiştir. Ayrıca yürütmenin
durdurulması kararının gereği gibi icra edilmemesinin, yargılama sonundakinihai kararın icra edilmesini imkânsız hâle
getirecek veya aşırı derecede zorlaştıracak bir nitelikte olmadığı da
anlaşılmaktadır.
41. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ışığında
başvurucunun Mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu
sonucuna ulaşılmaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
.V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
1/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.