Esas No: 2014/4245
Karar No: 2014/4245
Karar Tarihi: 7/12/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İBRAHİM FİDANAY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/4245) |
|
Karar Tarihi: 7/12/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucular |
: |
1. İbrahim
FİDANAY |
|
|
2. Şefika
FİDANAY |
|
|
3. Mahmut
FİDANAY |
|
|
4. Remziye
YÜCE |
|
|
5. Zöhre FİDANAY |
Vekili |
: |
Av. Arzu
PAMUKÇU YÖRDEM |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 9/7/1987 tarihinde terör örgütü tarafından evlerine
baskın yapılması neticesinde murislerinin ve akrabalarının yaralanmasına ve
öldürülmesine dair özel durumları dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanun kapsamında yapılan başvurunun ve açılan davaya ilişkin yargılama
işlemlerinin olayın gerçekleştiği tarih itibarıyla Kanun kapsamı dışında olduğu
gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, mülkiyet hakkının
ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/3/2014 tarihinde Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/12/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 20/1/2015 tarihli görüş yazısı 27/1/2015
tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucular vekili
tarafından Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular, terör örgütü mensupları tarafından 9/7/1987
tarihinde köylerine yapılan baskın sonucu murislerinin ve yakınlarından
bazılarının yaralandığını, bazılarının öldürüldüğünü, bu özel durumdan
kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köylerini terk etmek zorunda
kaldıklarını iddia etmişlerdir.
8. Başvurucular 30/4/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
9. 12/12/2005 tarihli ve 2005/4-1282 sayılı Komisyon kararında,
anılan olayın 9/7/1987 tarihinde meydana gelmesi ve tarih itibarı ile
(19/7/1987 ve sonrası) 5233 sayılı Kanun kapsamına girmemesi nedeni ile talebin
reddine karar verilmiştir.
10. Başvurucular tarafından, belirtilen ret işlemi aleyhine
Diyarbakır İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
11. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 5/12/2008 tarih ve
E.2007/2180, K.2008/2275 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca karşılanması öngörülen
zararlar, Kanunda 19.07.1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih olan
17.07.2004 tarihleri arasında terör ve terörle mücadele faaliyetleri sırasında
uğranılan zararlar olarak belirtilmiştir.
Bu durumda, dava konusu 09.07.1987 tarihli
ölüm olayının, 5233 sayılı Kanun uyarınca 19.07.1987 -
17.07.2004 tarihleri arasında karşılanması öngörülen zararlar kapsamında
değerlendirilemeyecek olması nedeniyle, başvurunun kanun kapsamına girmediği
gerekçesiyle reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddine..."
12. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 12/12/2013 tarihli ve E.2011/9844, K.2013/10759 sayılı ilamı ile
hükmün onanmasına karar verilmiştir.
13. Onama kararının 5/3/2014 tarihinde başvurucular vekiline
tebliğ edildiği ve 18/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğu
anlaşılmaktadır.
14. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 19/6/2014 tarihli ve
E.2014/3916, K.2014/5597 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
B. İlgili Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 4., 6., 7., 8., geçici 3., geçici
4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı eki
kararın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008
tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K. 2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
16. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren
eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar
gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin
hükümleri kapsar.”
17. 5233 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde,
19/7/1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren
eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel
kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır.
Bu maddeye göre yapılan başvurular, başvuru
tarihinden itibaren iki yıl içinde sonuçlandırılır. "
18. 5233 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi şöyledir:
"19.7.1987 tarihinden bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihe kadar, görevleri başında iken terörden veya terörle
mücadele sırasında zarar gören kamu görevlilerinden veya mirasçılarından,
ilgili mevzuat uyarınca tazminat almış olup, ancak aldıkları tazminatın
hesaplanma kriteri bu Kanundan farklı olanlardan, bu Kanunun yayımı tarihinden
itibaren bir yıl içinde ilgili valilik veya kaymakamlıklara başvuranlara,
yapılacak hesaplamada aldıkları tazminat ile bu Kanuna göre almaları gereken
tazminat arasında fark bulunması halinde, eksik olan tutar yasal faiziyle
birlikte ödenir. Ödenen tazminat tutarı fazla ise iade talep edilmez.
Bu maddeye göre yapılan başvurular, başvuru tarihinden itibaren en geç
bir yıl içinde sonuçlandırılır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 7/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
20. Başvurucular; murislerinin ve yakınlarının terör örgütü
mensuplarınca yaralanması, öldürülmesi olayı nedeni ile 5233 sayılı Kanun
kapsamında yaptıkları talebin ve akabinde açtıkları davanın reddedildiğini,
terör örgütü mensupları tarafından hanelerine yapılan baskın sonucunda
öldürülen ve yaralanan hısımlarının olduğunu, ölüm olayları nedeni ile
zararlarının bulunduğunu ve olayın tutanaklar ile basın tarafından da
doğrulanmış olmasına rağmen bu hususların idare ve Derece Mahkemelerince
dikkate alınmadığını, 5233 sayılı Kanun hükümleri uyarınca 19/7/1987 tarihi ile
Kanun"un yürürlüğe girdiği tarih arasında gerçekleşmiş olan zararların
tazmininin esas alındığını, başvuru konusu zararlara sebebiyet veren olayın ise
Kanun"un tazmini gereken zararların gerçekleşme tarihi olarak kapsamına aldığı
tarihten on gün öncesi olan 9/7/1987 tarihinde meydana geldiğini, bu hâli ile
yerleşim yerinde terör ve terör olayları nedeni ile zarar gören kişiler
hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar vermesine rağmen
zararlarına sebebiyet veren baskın olayının zarar tespitlerinde esas alınan
tarihten sadece on gün öncesinde gerçekleşmiş olması gerekçesine dayanılarak
kendi başvuruları hakkında tazminat ödenmemesi yönünde karar verilmesinin eşitlik
ilkesine aykırı olduğunu iddia etmişlerdir.
21. Ölüm olaylarından kaynaklanan manevi zararların da telafi
edilmesi gereği karşısında 5233 sayılı Kanun"un sadece maddi zararların sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usulleri
düzenlediğini, 5233 sayılı Kanun"un anılan hükümlerinin iptali istemi ile
başvurulmuş olmasına rağmen yerel Mahkemece bu taleplerinin dikkate
alınmadığını ve talepleri hakkında herhangi bir karar dahi verilmediğini,
taraflarından sunulan belgeler değerlendirilmeksizin ve beyan edilen talepler
hakkında bir karar verilmemiş olması suretiyle savunma hakkı kısıtlanarak
alınan kararların adil olmadığını, kusursuz sorumluluk ilkesi ve sosyal risk
ilkesi uyarınca bu türden zararları idarenin karşılamakla yükümlü olduğunu,
yaşanan terör olayının akabinde zararlarının tazmin edilmemesinin özel
hayatlarına müdahale teşkil ettiğini, ayrıca yaptıkları başvuru hakkında
yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın
10., 14., 19., 20. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini
iddia etmiş, maddi ve manevi tazminat talebi ile 5233 sayılı Kanunun bazı
hükümlerinin iptal edilmesi talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
22. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10., 14., 19., 20. ve 36. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucuların ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Başvurucu Şefika Fidanay Açısından
23. Başvurucu 9/7/1987 tarihinde meydana gelen terör olayları
neticesinde murislerinden ve yakınlarından yaralananların, ölenlerin olduğunu,
Derece Mahkemesi tarafından savunmalarının dikkate alınmadığını, yaşanılan olayların
on gün fark ile Kanun kapsamı dışında kaldığı gerekçesiyle davalarının haksız
olarak reddedildiği belirterek Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında düzenlenen
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
24. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır."
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye"nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
26. 6216 sayılı Kanun"un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler
tarafından yapılabilir."
27. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun"un
45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa"da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(Sözleşme) ve buna ek Türkiye"nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla
medeni haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava
ehliyetine sahiptir (Büğdüz Köyü Muhtarlığı, B. No: 2012/22,
25/12/2012, § 24).
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme"nin 34.
maddesinde yer alan "mağdur" kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da
ihmalden doğrudan etkilenen kişinin kast edildiğini belirtmiş (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95,
28/10/1999, § 50); hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce
ölmesi durumunda mağdurluk durumunun ortadan kalkması nedeniyle hukuken bir
başkasının ölen kişi adına bireysel başvuruda bulunamayacağına karar vermiştir
(Davut Kaya, Zöhre
Polat/Türkiye, B. No: 2794/05, 40345/05, 21/10/2008).
29.22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 28.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla
doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer."
30. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 43.
maddesi şöyledir:
"Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca
kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın
veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi
veya iflas etmesi durumlarında sona erer.
Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da uygulanır.
Tarafların karşılıklı kişisel hakları saklıdır."
31. 6098 sayılı Kanun"un 513. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme,
vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile
kendiliğinden sona ermiş olur."
32. 4721 sayılı Kanun"un 28. maddesine göre gerçek kişiler
hakkında sağ doğmakla başlayan kişilik ölümle sona ermekte olup ölüm ile
kişiliği sona erenler için artık hak ve fiil ehliyetine sahip olduklarından söz
etmeye olanak bulunmamaktadır. 6098 sayılı Kanun"un anılan hükümlerinden
anlaşıldığı üzere hukuki işlemden doğan vekâlet veren ile vekil arasında temsil
yetkisine dair sözleşme,aksi
kararlaştırılmadıkça veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça taraflarının
birinin ölümü, ehliyetini kaybetmesi veya iflası ile hiçbir işleme gerek
kalmaksızın kendiliğinden son bulacaktır (Abdurrehman URAY, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 28).
33. 6216 sayılı Kanun"un 51. maddesi şöyledir:
"Bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye
kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine, yargılama giderlerinin dışında,
ayrıca ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere
disiplin para cezasına hükmedilebilir."
34. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün (İçtüzük) 83. maddesi
şöyledir:
“Başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki
davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit
edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında, ilgilinin ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para
cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.”
35. İlgili düzenlemeler vasıtasıyla bir kamu düzeni kuralı
olarak ele alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve
başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye
edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının, bireysel başvuru
alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru
usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Mahkemenin başvuruyu gereği gibi
değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye kullanılması
olarak değerlendirilmesi mümkündür (Mehmet
Güven Ulusoy, [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015, § 31; S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).
36. Bu kapsamda özellikle mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek
olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması,
başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi
verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu
değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında
mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat
oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak
kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya
tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında
ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla
bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru
hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (Mehmet Güven Ulusoy, § 32; S.Ö.,
§ 29).
37. Başvuru konusu olayda başvurucu Şefika Fidanay
15/9/2004 tarihinde Avukat Arzu Pamukçu Yördem"e
vekâlet vermiştir. Başvurucu, nüfus kayıtlarına göre 1/1/2011 tarihinde vefat
etmiştir. Başvurucu vekili tarafından 18/3/2014 tarihinde başvurucunun adil yargılanma
hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru
yapılmış, başvuru formunda başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer
verilmemiştir.
38. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel
başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından
bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman URAY, § 30).
39. Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş
başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan
bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye
kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
40. Bu durumda Avukat Arzu Pamukçu Yördem
aleyhine Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216
sayılı Kanun"un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi
uyarınca takdiren 500 TL disiplin para cezasına
hükmedilmesi gerekir.
b. Diğer Başvurucular
Açısından
i. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
giderim taleplerinin Kanun kapsamında olmadığı gerekçesiyle reddedildiğini,
Kanun kapsamı dışında bırakılarak Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
42. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarda, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına
ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen iddialarını
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate
alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
43. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen
iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Davada Uygulanan
Kuralın Anayasa"ya Aykırı Olması Nedeniyle İptal Edilmesi Gerektiğine İlişkin
İddia
45. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun’un geçici 1. ve geçici 2.
maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirterek söz konusu maddelerin iptalini
talep etmiştir.
46. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasında,
yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemlerin doğrudan bireysel başvuru
konusu yapılamayacağı düzenlenmiştir. Bir yasama işleminin, temel hak ve
özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda doğrudan yasama işlemi aleyhine
değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve
ihmallere karşı bireysel başvuru yapılabilir (Süleyman
Erte, B. No: 2013/469, 16/4/2013, § 17; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 37).
47. Somut olayda başvurucular, 5233 sayılı Kanun’un geçici 1.
maddesinin (bkz. § 17) ve geçici 2. maddesinin (bkz. § 18) Anayasa’ya aykırı
olduğunu ve iptali gerektiğini ileri sürmekle doğrudan ve soyut olarak yasama
işlemi aleyhine başvuru yapmışlardır.
48. Bir yasama işleminin temel hak ve özgürlüğün ihlaline neden
olması durumunda, bireysel başvuru yoluyla doğrudan yasama işlemine değil ancak
yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı
başvuru yapılabilir (Süleyman Erte,
§ 17). Diğer bir ifadeyle bireysel başvuru kapsamında bir yasama işleminin
doğrudan ve soyut olarak Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvuru yapılamaz.
49. Açıklanan nedenlerle davada uygulanan kuralın Anayasaya
aykırı olması nedeniyle iptal edilmesi gerektiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
50. Başvurucular, terör örgütü mensupları tarafından 9/7/1987
tarihinde köylerine yapılan baskın sonucu murislerinin ve yakınlarının
yaralandığını, öldürüldüğünü, evlerinin basılarak yakıldığını, özel ve aile
yaşamlarına saygı duyulmadığını, yerel Mahkeme tarafından savunmalarının
dikkate alınmadığını, yaşanılan olayların on gün fark ile Kanun kapsamı dışında
kaldığı gerekçesiyle davalarının haksız olarak reddedildiği belirterek
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında düzenlenen adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
51. Bakanlığın başvuruya ilişkin görüş yazısı şu şekildedir:
"Somut başvuruda ... Diyarbakır 1. İdare
Mahkemesi 5/12/2008 tarih ve E.2007/2180, K.2008/2275 sayılı davanın reddine
ilişkin kararında, 5233 sayılı Kanun"un geçici 1. maddesi uyarınca 5233 sayılı
Kanun"un, 19/7/1987 tarihi ile bu maddenin yürürlük tarihi olan 17/7/2004
tarihleri arasında 3713 sayılı Kanun kapsamında olan eylemleri kapsadığı
tespitini yapmıştır. Mahkeme, bu maddeye dayanarak başvurucuları murisinin
19/7/1987 tarihinden önce, 9/7/1987 tarihinde vefat ettiğini ve bu nedenle 5233
sayılı Kanun kapsamında olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bu karar
temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleşmiştir.
Bu itibarla Bakanlığımız, başvurucuların söz
konusu şikayetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olup olmadığının incelenmesi
sırasında göz önüne alınmak üzere, yukarıda açıklanan hususların da Anayasa
Mahkemesi"nin dikkatine sunulması gerektiği kanaatindedir."
52. Bakanlığın görüşüne karşı başvurucular tarafından beyanda
bulunulmamıştır.
53. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz
ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
54. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden
incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
§ 26).
55. Başvurucular, 9/7/1987 tarihinde PKK terör örgütü
militanları tarafından köylerine yapılan baskın sonucunda murislerinin ve
yakınlarının yaralandığını, öldürüldüğünü iddia ederek oluşan zararlarının
karşılanması talebiyle Komisyona yaptıkları başvurunun reddi neticesinde 5233
sayılı Kanun kapsamında Diyarbakır İdare Mahkemesinde Komisyon kararının (bkz.
§ 10) iptali istemiyle dava açmışlardır.
56. Başvuruya konu İdare Mahkemesi kararında, 5233 sayılı Kanun
uyarınca karşılanması öngörülen zararların Kanun"da 19/7/1987 tarihi ile bu
Kanun"un yürürlüğe girdiği tarih olan 17/7/2004 tarihleri arasında terör ve
terörle mücadele faaliyetleri sırasında uğranılan zararlar olarak
belirtildiğini, bu durumda dava konusu 9/7/1987 tarihli ölüm olayının, 5233
sayılı Kanun uyarınca 19/7/1987 ile 17/7/2004 tarihleri arasında karşılanması
öngörülen zararlar kapsamında değerlendirilemeyecek olması nedeniyle başvurunun
Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Başvurucuların iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle
yerel Mahkeme kararı onanmış; karar düzeltme talepleri ise reddedilmiştir.
57. Başvurucuların iddialarına yönelik olarak 5233 sayılı Kanun,
17/7/2004 tarihinde terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının
karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla çıkarılmıştır. Kanun"un
uygulama süresi ise geçici 1. maddesiyle belirlenmiştir. Anılan maddede
Kanun"un yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve
kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde 19/7/1987 tarihi ile Kanun"un yürürlüğe
girdiği tarih arasında işlenen 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu"nun 1., 3. ve 4. maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan
tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle
zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddi zararları
hakkında uygulanacağı düzenlenmiştir. 5233 sayılı Kanun oluşan ihtiyaçlara
yönelik çıkarılan özel bir giderim usulüdür ve belirli bir süreci
kapsamaktadır. Başvurucuların ileri sürdükleri olayın olduğu tarih Kanun
kapsamı dışında kalmaktadır ancak başvurucuların gerçekleştiğini iddia
ettikleri olay akabinde oluşan zararları için 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu kapsamında genel hükümlere göredava
açma imkânlarının mevcut olduğu da görülmektedir. Bu çerçevede Derece
Mahkemesinin kararı (bkz. § 11) değerlendirildiğinde kararda bariz takdir
hatası ve açık bir keyfîlik bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
58. Açıklanan nedenlerle, başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından, başvurunun
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
59. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucuların makul
sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
60. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürünün makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
61. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,§§
61-69; Mahmut Can Arslan, B. No:
2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen,
B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal
Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha
uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir
kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya,
B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
62. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (30/4/2005)ile nihai karar tarihi olan karar düzeltme karar tarihi
(19/6/2014) arasında geçen ve toplam süresi 9 yıl 1 aylık sürede, başvurucular
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu
yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
63. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
64.6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
65. Başvurucular,
makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğinin kabul edilmesini ve bu
nedenle tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
66. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara ayrı ayrı net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
67. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Şefika Fidanay yönünden
yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye
kullanılması nedeniyle REDDİNE,
B. Diğer başvurucular açısından;
1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Davada uygulanan kuralın Anayasa"ya aykırı olması nedeniyle
iptal edilmesi gerektiğine ilişkin iddianın konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının başvurucular İbrahim Fidanay,
Mahmut Fidanay, Remziye Yüce, Zöhre
Fidanay açısından İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Başvurucular İbrahim Fidanay,
Mahmut Fidanay, Remziye Yüce, Zöhre
Fidanay"a AYRI AYRI net 6.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Başvurucu Şefika
Fidanay tarafından
yapılan yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
G. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin ve 1.800 TL
vekâlet ücretinin Başvurucular İbrahim Fidanay,
Mahmut Fidanay, Remziye Yüce, Zöhre
Fidanay"a MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
H. 6216 sayılı Kanun"un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü"nün 83. maddesi uyarınca Avukat Arzu Pamukçu Yördem"in
500 TL disiplin para cezası ile CEZALANDIRILMASINA,
I. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Diyarbakır Barosuna GÖNDERİLMESİNE,
J. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.