Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2014/3907
Karar No: 2014/3907
Karar Tarihi: 7/12/2016

        Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ABDURRAHMAN ŞANDA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/3907)

 

Karar Tarihi: 7/12/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Kamil KAYA

Başvurucu

:

Abdurrahman ŞANDA

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, şartları oluşmasına rağmen yargılamanın yenilenmesi talebinin hatalı değerlendirme sonucu reddedilmesi ve dava değeri itibarıyla kesin nitelikteki karara karşı temyiz yoluna başvurulamaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği, parasal temyiz sınırı öngören Kanun hükmünün Anayasa"ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmesi gerektiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/3/2014 tarihinde Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyonlar Başraportörünce 3/4/2014 tarihinde başvurunun süre aşımı nedeniyle idari yönden reddine karar verilmiştir.

3. Başvurucunun anılan karara itirazı üzerine başvuru dosyasının gönderildiği İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 22/3/2016 tarihinde, idari red kararına itirazın değerlendirilmesine ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu aleyhine, satın aldığı ürünün bedelini ayıplı olduğu iddiasıyla ödememesi ve bu bedelin tahsili için başlatılan icra takibine itiraz etmesi nedenleriyle tüketici mahkemesi sıfatıyla Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) itirazın iptali davası açılmıştır. Yargılama sonunda Mahkemece 26/3/2013 tarihli ve E.2012/304, K.2013/188 sayılı karar ile davanın kısmen kabulüne, takibin 695,00 TL asıl alacak ve 10,70 TL işlemiş faiz üzerinden devamına dava değeri itibarıyla kesin olmak üzere karar verilmiştir.

6. Başvurucu 11/4/2013 tarihli dilekçeyle anılan davada yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuş, Mahkeme 19/11/2013 tarihli ve E.2013/384, K.2013/873 sayılı kararı ile yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden hiçbirinin bulunmaması nedeniyle talebin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

“Dosyamızın davacısının yargılamanın yenilenmesi talebinin dayanağı; 1.Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği hakimin reddi dilekçesindeki bilirkişi raporunun gerçeği yansıtmadığı yönündeki beyanının bilirkişi raporuna itiraz mahiyetinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği iddiasıdır. Bu iddia davacı tarafından "yeni delil ortaya çıkması" olarak öne sürülmekteyse de buna ilişkinsomut bir tarih belirlenememiş, bu durumda yargılamanın yenilenmesi talebinin yasal sürede yapıldığı kabul edilerek esasın incelenmesine geçilmiştir.

Yargılamanın iadesi sebepleri 6100 sayılı HMK"nun 375. maddesinde tahdidi şekilde sayılmış olup yeni nedenler eklenmesi, nedenlerin çoğaltılıp genişletilmesi mümkün değildir. Davacının "Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği hakimin reddi dilekçesindeki bilirkişi raporunun gerçeği yansıtmadığı yönündeki beyanının bilirkişi raporuna itiraz mahiyetinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği" iddiasının HMK"nun 375/1-ç maddesinde zikredilen belgelerden sayılması mümkün değildir. Satır aralarından bilirkişi raporuna itiraz edildiği sonucu çıkarılabilseydi dahi mahkemenin itirazı kabul etme zorunluluğu yoktu. Ayrıca mahkeme kararının gerekçesinde bilirkişi raporuna itibar edilmesinin sebebinin dosyamızın davacısının rapora itiraz etmemesi değil "bilirkişi raporunun mahkememizin keşifteki harici gözlemine uygun ve karara dayanak yapılabilir nitelikte görülmesi" olduğu dabelirtilmiştir.

Toplanan deliller ve incelenen tüm dosya içeriğine göre dosyada HMK"nun 375. maddesinde tahdidi olarak sayılan yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından davanın reddi gerektiği sonuç ve kanaatine [varılmıştır].”

7. Duruşma tutanağında ve gerekçeli karardaki hüküm paragrafında, anılan kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde Yargıtay temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

8. Başvurucunun bu kararı temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 4/2/2014 tarihli ve E.2014/2879, K.2014/2883 sayılı ilamı ile temyiz konusu tutarın karar tarihi itibarıyla temyiz sınırı olan 1.820 TL’den az olması nedeniyle temyiz dilekçesinin reddine karar vermiştir.

9. Yargıtay ilamının başvurucuya tebliğ edildiğine ilişkin bir kayıt bulunmamakla birlikte dava dosyasının Mahkemeye 20/2/2014 tarihinde ulaştığı tespit edilmiştir.

10. Başvurucu 20/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuş, Komisyonlar Başraportörünce başvurunun 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasında belirtilen otuz günlük süre içinde yapılmaması nedeniyle idari yönden reddine 3/4/2014 tarihinde karar verilmiştir.

11. Başvurucu, bu kararı 17/4/2014 tarihinde tebliğ almış; 18/4/2014 tarihinde karara itiraz etmiştir.

B. İlgili Hukuk

12. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 375. maddesi şöyledir:

“(1) Aşağıdaki sebeplere dayanılarak yargılamanın iadesi talep edilebilir:

a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.

b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hâkimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması.

c) Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması.

ç) Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması.

d) Karara esas alınan senedin sahteliğine karar verilmiş veya senedin sahte olduğunun mahkeme veya resmî makam önünde ikrar edilmiş olması.

e) İfadesi karara esas alınan tanığın, karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması.

f) Bilirkişi veya tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olması.

g) Lehine karar verilen tarafın, karara esas alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar veya yazılı delille sabit olması.

ğ) Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkmış olması.

h) Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması.

ı) Bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması.

i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.

(2) Birinci fıkranın (e), (f) ve (g) bentlerindeki hâllerde yargılamanın iadesinin istenebilmesi, bu sebeplerin kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyet kararı ile belirlenmiş olması şartına bağlıdır. Delil yokluğundan başka bir sebeple ceza kovuşturmasına başlanamamış veya mahkûmiyet kararı verilememiş ise ceza mahkemesi kararı aranmaz. Bu takdirde dayanılan yargılamanın iadesi sebebinin, yargılamanın iadesi davasında öncelikle ispat edilmesi gerekir.”

13. 6100 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesi gereğince temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmasına devam olunan 18/6/1927 tarihli 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

“Miktar veya değeri 1.820 TL’yi [2013 yılı için] geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Mahkemenin 7/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

15. Başvurucu, satın aldığı malın ayıplı olması nedeniyle bedelini ödemediğini, bu nedenle aleyhine açılan davada bilirkişinin yanlı beyanlarına dayanılarak hüküm kurulduğunu, yargılama sonrasında esaslı deliller sunarak yargılamanın yenilenmesini talep ettiğini ancak hatalı değerlendirme sonucu bu talebinin reddedildiğini, dava konusu alacağın temyiz sınırı altında olması nedeniyle kesin nitelikte verilen bu karara karşı temyiz yoluna başvuramadığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur.

16. Başvurucu, ayrıca temyiz yolu kapalı şekilde kesin nitelikte karar verilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olması nedeniyle buna ilişkin Kanun maddesinin iptali gerektiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

1. Başvurunun İdari Yönden Reddi Kararına İtiraz Yönünden

17. Başvurucunun, temyiz yolu açık olduğu belirtilerek verilen başvuru konusu karara karşı hükümde belirtilen süre içinde Yargıtaya başvurduğu ancak kararın kesin olması nedeniyle Yargıtay ilgili Dairesince temyiz talebinin reddedildiği, bunun üzerine ilamın tebliğinden itibaren otuz gün içinde başvurucunun Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır

18. Başvurucu, Mahkemenin yanlış yönlendirmesi sonucu temyiz yoluna başvurmak durumunda kaldığından Yargıtay ilamının öğrenilme tarihine göre 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasında belirtilen otuz günlük süre içinde yapılan başvurunun süresinde olduğunun kabulü gerekir.

19. Açıklanan nedenle başvurunun idari yönden reddine ilişkin Komisyonlar Başraportörü"nün kararına yapılan itirazın kabulüne karar verilmesi gerekir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

21. Başvuru formunda ifade edilen, dava değeri itibarıyla kesin nitelikte olan karara karşı temyiz yoluna başvurulamaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mahkemeye erişim hakkı kapsamında; şartları oluşmasına rağmen yargılamanın yenilenmesi talebinin hatalı değerlendirme sonucu reddedildiği iddiasının ise yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı başlığı altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Temyiz sınırı öngören Kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmesi gerektiği iddiası da ayrıca incelenmiştir.

a. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu, dava konusu alacağın temyiz sınırı altında olması nedeniyle kesin nitelikte verilen karara karşı temyiz yoluna başvuramadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

23. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

24. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa"da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

25. Sözleşme’nin 6. maddesi mahkemeye başvurma hakkını açıkça düzenlenmemekle beraber mahkemeye başvurma hakkının hukukun temel prensibi olduğu, mahkemeye başvurma hakkı olmaksızın hakkaniyete uygun, aleni bir yargılamadan söz edilemeyeceği ve adil yargılanma hakkının içerdiği güvencelerden yararlanmanın olanaksız hâle geleceği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından kabul edilmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 35).

26. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

27. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).

28. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).

29. Mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi Anayasa’da öngörülmüştür. Buna göre usul kanunlarının Anayasa’ya uygun olmak koşuluyla düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır. Anayasa’da tüm mahkeme kararlarının temyiz edilebilmesi hakkını içeren bir kurala yer verilmemiştir (Tufan Şahin, B. No: 2012/799, 26/3/2013, §19).

30. Öte yandan Sözleşme ve ek protokollerinde, ceza yargılaması ile ilgili iki dereceli yargılama hakkı düzenlenmesine rağmen hukuk yargılaması açısından bu hakla ilgili ayrıntılı düzenleme bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra ceza yargılamasında "az önemli suçlar" adı altında bu hakka istisna getirilebileceği de düzenlenmektedir (Yusuf Tekdemir, B. No: 2013/799, 26/3/2013, § 20).

31. Hukuk yargılamasında, sonuçları dikkate alındığında bazı dava türleri ve değerine göre bazı davalar için (ceza yargılamasında olduğu gibi) "az önemli davalar" kriteri altında temyiz sınırı öngörülmesinin ve kanunda belirlenen sınırın, adalet duygusunu rencide edecek veya hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayacak sonuçlara yol açacak boyutta bulunmaması durumunda anayasal hakları ihlal etmeyeceği açıktır (AYM, E.2006/65, K.2009/114, 23/7/2009).

32. Bu kapsamda gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla bir kısım mahkeme kararına karşı temyiz yolunun kapalı tutulmasının anayasal hakları ihlal ettiği söylenemez.

33. Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde başvurucunun yargılamanın yenilenmesini talep ettiği itirazın iptali davasında başvurucu hakkındaki takibin 695 TL asıl alacak ve 10,70 TL işlemiş faiz üzerinden devamına karar verildiği, söz konusu alacak miktarının karar tarihi olan 2013 yılı için Kanun’da öngörülen 1.820 TL temyiz sınırının altında kalması nedeniyle yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararın da kesin nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Dava konusu uyuşmazlığın niteliği ve miktarı nazara alındığında Kanun’da öngörülen bu sınırın adalet duygusunu rencide edecek boyutta olmadığı, bu itibarla başvuru konusu kararın temyiz edilmemesi dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

34. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia

35. Başvurucu, şartları oluşmasına rağmen yargılamanın yenilenmesi talebinin hatalı değerlendirme sonucu reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

36. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

37. Somut olayda ayıplı olduğu iddiasıyla satın aldığı ürünün bedelini ödemeyen başvurucu aleyhine bedelin tahsili için icra takibi başlatılmış, başvurucunun takibe itiraz etmesi üzerine itirazın iptali davası açılmıştır. Yargılama sonunda Mahkeme davanın kısmen kabulüne, takibin 695 TL asıl alacak ve 10,70 TL işlemiş faiz üzerinden devamına karar vermiştir.

38. Başvurucunun anılan davadaki yargılamanın yenilenmesi talebiyle yaptığı başvuru, yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden hiçbirinin bulunmaması nedeniyle Mahkemece reddedilmiştir. Mahkemenin taleple ilgili yaptığı değerlendirme ve yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden hiçbirinin bulunmadığına ilişkin ulaştığı sonuç (bkz.§ 6) yönünden herhangi bir keyfîlik tespit edilmemiştir.

39. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.

40. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemeleri tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.

41. Açıklanan nedenlerle kanun yolu şikâyeti niteliğindeki yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Temyiz Sınırı Öngören Kanun Hükmünün Anayasa"ya Aykırılığı Nedeniyle İptal Edilmesi Gerektiğine İlişkin İddia

42. Başvurucu, temyiz yolu kapalı şekilde kesin nitelikte karar verilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olması nedeniyle bu uygulamanın dayanağı olan Kanun maddesinin iptali gerektiğini ileri sürmüştür.

43. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemlerin doğrudan bireysel başvuru konusu yapılamayacağı düzenlenmiştir. Bir yasama işleminin, temel hak ve özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda doğrudan yasama işlemi aleyhine değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı bireysel başvuru yapılabilir (Süleyman Erte, B. No: 2013/469, 16/4/2013, § 17; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 37).

44. Somut olayda başvurucu, temyiz yolu kapalı şekilde kesin nitelikte karar verilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürerek temyiz sınırı öngören Kanun hükmünün iptalini talep etmekle doğrudan ve soyut olarak yasama işlemi aleyhine başvuru yapmıştır.

45. Açıklanan nedenlerle temyiz sınırı öngören Kanun hükmünün Anayasa"ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmesi gerektiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun idari yönden reddine ilişkin karara yapılan itirazın KABULÜNE,

B.  1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 3. Temyiz sınırı öngören Kanun hükmünün Anayasa"ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmesi gerektiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 7/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi