Esas No: 2014/3907
Karar No: 2014/3907
Karar Tarihi: 7/12/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ABDURRAHMAN ŞANDA BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/3907) |
|
Karar Tarihi: 7/12/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Kamil KAYA |
Başvurucu |
: |
Abdurrahman
ŞANDA |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, şartları oluşmasına rağmen yargılamanın yenilenmesi
talebinin hatalı değerlendirme sonucu reddedilmesi ve dava değeri itibarıyla
kesin nitelikteki karara karşı temyiz yoluna başvurulamaması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği, parasal temyiz sınırı öngören Kanun
hükmünün Anayasa"ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmesi gerektiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/3/2014 tarihinde Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyonlar Başraportörünce
3/4/2014 tarihinde başvurunun süre aşımı nedeniyle idari yönden reddine karar
verilmiştir.
3. Başvurucunun anılan karara itirazı üzerine başvuru dosyasının
gönderildiği İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 22/3/2016 tarihinde, idari red kararına itirazın değerlendirilmesine ve başvurunun
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu aleyhine, satın aldığı ürünün bedelini ayıplı
olduğu iddiasıyla ödememesi ve bu bedelin tahsili için başlatılan icra takibine
itiraz etmesi nedenleriyle tüketici mahkemesi sıfatıyla Aydın 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde (Mahkeme) itirazın iptali davası açılmıştır. Yargılama sonunda
Mahkemece 26/3/2013 tarihli ve E.2012/304, K.2013/188 sayılı karar ile davanın
kısmen kabulüne, takibin 695,00 TL asıl alacak ve 10,70 TL işlemiş faiz
üzerinden devamına dava değeri itibarıyla kesin olmak üzere karar verilmiştir.
6. Başvurucu 11/4/2013 tarihli dilekçeyle anılan davada yargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunmuş, Mahkeme 19/11/2013 tarihli ve E.2013/384,
K.2013/873 sayılı kararı ile yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden hiçbirinin
bulunmaması nedeniyle talebin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi
şöyledir:
“Dosyamızın davacısının yargılamanın
yenilenmesi talebinin dayanağı; 1.Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği hakimin reddi dilekçesindeki bilirkişi raporunun gerçeği
yansıtmadığı yönündeki beyanının bilirkişi raporuna itiraz mahiyetinde
olduğunun kabul edilmesi gerektiği iddiasıdır. Bu iddia davacı tarafından
"yeni delil ortaya çıkması" olarak öne sürülmekteyse de buna ilişkinsomut bir tarih belirlenememiş, bu durumda
yargılamanın yenilenmesi talebinin yasal sürede yapıldığı kabul edilerek esasın
incelenmesine geçilmiştir.
Yargılamanın iadesi sebepleri 6100 sayılı HMK"nun 375. maddesinde tahdidi şekilde sayılmış olup yeni
nedenler eklenmesi, nedenlerin çoğaltılıp genişletilmesi mümkün değildir.
Davacının "Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği hakimin
reddi dilekçesindeki bilirkişi raporunun gerçeği yansıtmadığı yönündeki
beyanının bilirkişi raporuna itiraz mahiyetinde olduğunun kabul edilmesi
gerektiği" iddiasının HMK"nun 375/1-ç maddesinde
zikredilen belgelerden sayılması mümkün değildir. Satır aralarından bilirkişi
raporuna itiraz edildiği sonucu çıkarılabilseydi dahi mahkemenin itirazı kabul
etme zorunluluğu yoktu. Ayrıca mahkeme kararının gerekçesinde bilirkişi
raporuna itibar edilmesinin sebebinin dosyamızın davacısının rapora itiraz
etmemesi değil "bilirkişi raporunun mahkememizin keşifteki harici
gözlemine uygun ve karara dayanak yapılabilir nitelikte görülmesi" olduğu dabelirtilmiştir.
Toplanan deliller ve incelenen tüm dosya
içeriğine göre dosyada HMK"nun 375. maddesinde
tahdidi olarak sayılan yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden hiçbiri
bulunmadığından davanın reddi gerektiği sonuç ve kanaatine [varılmıştır].”
7. Duruşma tutanağında ve gerekçeli karardaki hüküm
paragrafında, anılan kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde Yargıtay
temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
8. Başvurucunun bu kararı temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk
Dairesi 4/2/2014 tarihli ve E.2014/2879, K.2014/2883 sayılı ilamı ile temyiz
konusu tutarın karar tarihi itibarıyla temyiz sınırı olan 1.820 TL’den az
olması nedeniyle temyiz dilekçesinin reddine karar vermiştir.
9. Yargıtay ilamının başvurucuya tebliğ edildiğine ilişkin bir
kayıt bulunmamakla birlikte dava dosyasının Mahkemeye 20/2/2014 tarihinde
ulaştığı tespit edilmiştir.
10. Başvurucu 20/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuş,
Komisyonlar Başraportörünce başvurunun 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasında belirtilen otuz günlük
süre içinde yapılmaması nedeniyle idari yönden reddine 3/4/2014 tarihinde karar
verilmiştir.
11. Başvurucu, bu kararı 17/4/2014 tarihinde tebliğ almış;
18/4/2014 tarihinde karara itiraz etmiştir.
B. İlgili Hukuk
12. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 375. maddesi şöyledir:
“(1) Aşağıdaki sebeplere dayanılarak
yargılamanın iadesi talep edilebilir:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül
etmemiş olması.
b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki
ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hâkimin karar vermiş veya
karara katılmış bulunması.
c) Vekil veya temsilci olmayan kimselerin
huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması.
ç) Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan
nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele
geçirilmiş olması.
d) Karara esas alınan senedin sahteliğine
karar verilmiş veya senedin sahte olduğunun mahkeme veya resmî makam önünde
ikrar edilmiş olması.
e) İfadesi karara esas alınan tanığın,
karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması.
f) Bilirkişi veya tercümanın, hükme esas
alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olması.
g) Lehine karar verilen tarafın, karara esas
alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar veya yazılı delille sabit olması.
ğ) Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan
kalkmış olması.
h) Lehine karar verilen tarafın, karara tesir
eden hileli bir davranışta bulunmuş olması.
ı) Bir dava sonunda verilen hükmün
kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada,
öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması.
i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle
verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit
edilmiş olması.
(2) Birinci fıkranın (e), (f) ve (g)
bentlerindeki hâllerde yargılamanın iadesinin istenebilmesi, bu sebeplerin
kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyet kararı ile belirlenmiş olması şartına bağlıdır.
Delil yokluğundan başka bir sebeple ceza kovuşturmasına başlanamamış veya
mahkûmiyet kararı verilememiş ise ceza mahkemesi kararı aranmaz. Bu takdirde
dayanılan yargılamanın iadesi sebebinin, yargılamanın iadesi davasında
öncelikle ispat edilmesi gerekir.”
13. 6100 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesi gereğince temyize
ilişkin hükümlerinin uygulanmasına devam olunan 18/6/1927 tarihli 1086 sayılı
mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
“Miktar veya değeri 1.820 TL’yi [2013 yılı
için] geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar
kesindir”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 7/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu, satın aldığı malın ayıplı olması nedeniyle
bedelini ödemediğini, bu nedenle aleyhine açılan davada bilirkişinin yanlı
beyanlarına dayanılarak hüküm kurulduğunu, yargılama sonrasında esaslı deliller
sunarak yargılamanın yenilenmesini talep ettiğini ancak hatalı değerlendirme
sonucu bu talebinin reddedildiğini, dava konusu alacağın temyiz sınırı altında
olması nedeniyle kesin nitelikte verilen bu karara karşı temyiz yoluna
başvuramadığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur.
16. Başvurucu, ayrıca temyiz yolu kapalı şekilde kesin nitelikte
karar verilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olması nedeniyle buna ilişkin Kanun
maddesinin iptali gerektiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Başvurunun İdari
Yönden Reddi Kararına İtiraz Yönünden
17. Başvurucunun, temyiz yolu açık olduğu belirtilerek verilen
başvuru konusu karara karşı hükümde belirtilen süre içinde Yargıtaya
başvurduğu ancak kararın kesin olması nedeniyle Yargıtay ilgili Dairesince
temyiz talebinin reddedildiği, bunun üzerine ilamın tebliğinden itibaren otuz
gün içinde başvurucunun Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmıştır
18. Başvurucu, Mahkemenin yanlış yönlendirmesi sonucu temyiz
yoluna başvurmak durumunda kaldığından Yargıtay ilamının öğrenilme tarihine
göre 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasında belirtilen
otuz günlük süre içinde yapılan başvurunun süresinde olduğunun kabulü gerekir.
19. Açıklanan nedenle başvurunun idari yönden reddine ilişkin
Komisyonlar Başraportörü"nün kararına yapılan
itirazın kabulüne karar verilmesi gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
21. Başvuru formunda ifade edilen, dava değeri itibarıyla kesin
nitelikte olan karara karşı temyiz yoluna başvurulamaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mahkemeye erişim hakkı
kapsamında; şartları oluşmasına rağmen yargılamanın yenilenmesi talebinin
hatalı değerlendirme sonucu reddedildiği iddiasının ise yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığı başlığı altında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir. Temyiz sınırı öngören Kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı
nedeniyle iptal edilmesi gerektiği iddiası da ayrıca incelenmiştir.
a. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, dava konusu alacağın temyiz sınırı altında olması
nedeniyle kesin nitelikte verilen karara karşı temyiz yoluna başvuramadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa"da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
25. Sözleşme’nin 6. maddesi mahkemeye başvurma hakkını açıkça
düzenlenmemekle beraber mahkemeye başvurma hakkının hukukun temel prensibi
olduğu, mahkemeye başvurma hakkı olmaksızın hakkaniyete uygun, aleni bir
yargılamadan söz edilemeyeceği ve adil yargılanma hakkının içerdiği
güvencelerden yararlanmanın olanaksız hâle geleceği Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) tarafından kabul edilmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 35).
26. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
27. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava
açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da
içerir (Ali Atlı, B. No:
2013/500, 20/3/2014, § 49).
28. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların
hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi,
açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir
(Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, § 38).
29. Mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin
ve yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi Anayasa’da öngörülmüştür. Buna
göre usul kanunlarının Anayasa’ya uygun olmak koşuluyla düzenlenmesi kanun
koyucunun takdirine bırakılmıştır. Anayasa’da tüm mahkeme kararlarının temyiz
edilebilmesi hakkını içeren bir kurala yer verilmemiştir (Tufan Şahin, B. No: 2012/799, 26/3/2013,
§19).
30. Öte yandan Sözleşme ve ek protokollerinde, ceza yargılaması
ile ilgili iki dereceli yargılama hakkı düzenlenmesine rağmen hukuk yargılaması
açısından bu hakla ilgili ayrıntılı düzenleme bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra
ceza yargılamasında "az önemli suçlar" adı altında bu hakka istisna
getirilebileceği de düzenlenmektedir (Yusuf
Tekdemir, B. No: 2013/799, 26/3/2013, § 20).
31. Hukuk yargılamasında, sonuçları dikkate alındığında bazı
dava türleri ve değerine göre bazı davalar için (ceza yargılamasında olduğu
gibi) "az önemli davalar" kriteri altında temyiz sınırı
öngörülmesinin ve kanunda belirlenen sınırın, adalet duygusunu rencide edecek
veya hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayacak sonuçlara yol açacak boyutta
bulunmaması durumunda anayasal hakları ihlal etmeyeceği açıktır (AYM,
E.2006/65, K.2009/114, 23/7/2009).
32. Bu kapsamda gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının
azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin
uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla bir kısım mahkeme kararına
karşı temyiz yolunun kapalı tutulmasının anayasal hakları ihlal ettiği
söylenemez.
33. Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde başvurucunun
yargılamanın yenilenmesini talep ettiği itirazın iptali davasında başvurucu
hakkındaki takibin 695 TL asıl alacak ve 10,70 TL işlemiş faiz üzerinden
devamına karar verildiği, söz konusu alacak miktarının karar tarihi olan 2013
yılı için Kanun’da öngörülen 1.820 TL temyiz sınırının altında kalması
nedeniyle yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararın da kesin
nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Dava konusu uyuşmazlığın niteliği ve miktarı
nazara alındığında Kanun’da öngörülen bu sınırın adalet duygusunu rencide
edecek boyutta olmadığı, bu itibarla başvuru konusu kararın temyiz edilmemesi
dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin
bulunmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
34. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
35. Başvurucu, şartları oluşmasına rağmen yargılamanın yenilenmesi
talebinin hatalı değerlendirme sonucu reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda
değildir (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 42).
37. Somut olayda ayıplı olduğu iddiasıyla satın aldığı ürünün
bedelini ödemeyen başvurucu aleyhine bedelin tahsili için icra takibi
başlatılmış, başvurucunun takibe itiraz etmesi üzerine itirazın iptali davası
açılmıştır. Yargılama sonunda Mahkeme davanın kısmen kabulüne, takibin 695 TL
asıl alacak ve 10,70 TL işlemiş faiz üzerinden devamına karar vermiştir.
38. Başvurucunun anılan davadaki yargılamanın yenilenmesi
talebiyle yaptığı başvuru, yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden hiçbirinin bulunmaması
nedeniyle Mahkemece reddedilmiştir. Mahkemenin taleple ilgili yaptığı
değerlendirme ve yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden hiçbirinin
bulunmadığına ilişkin ulaştığı sonuç (bkz.§ 6) yönünden herhangi bir keyfîlik tespit edilmemiştir.
39. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
40. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemeleri
tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya
da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça
keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
41. Açıklanan nedenlerle kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Temyiz Sınırı Öngören
Kanun Hükmünün Anayasa"ya Aykırılığı Nedeniyle İptal Edilmesi Gerektiğine
İlişkin İddia
42. Başvurucu, temyiz yolu kapalı şekilde kesin nitelikte karar
verilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olması nedeniyle bu uygulamanın dayanağı olan
Kanun maddesinin iptali gerektiğini ileri sürmüştür.
43. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasında,
yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemlerin doğrudan bireysel başvuru
konusu yapılamayacağı düzenlenmiştir. Bir yasama işleminin, temel hak ve
özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda doğrudan yasama işlemi aleyhine
değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve
ihmallere karşı bireysel başvuru yapılabilir (Süleyman
Erte, B. No: 2013/469, 16/4/2013, § 17; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 37).
44. Somut olayda başvurucu, temyiz yolu kapalı şekilde kesin
nitelikte karar verilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürerek
temyiz sınırı öngören Kanun hükmünün iptalini talep etmekle doğrudan ve soyut
olarak yasama işlemi aleyhine başvuru yapmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle temyiz sınırı öngören Kanun hükmünün
Anayasa"ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmesi gerektiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun idari yönden reddine ilişkin karara yapılan
itirazın KABULÜNE,
B. 1. Mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Temyiz sınırı öngören
Kanun hükmünün Anayasa"ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmesi gerektiğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.