Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2014/3308
Karar No: 2014/3308
Karar Tarihi: 7/12/2016

        Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞİNASİ GÜRGAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/3308)

 

Karar Tarihi: 7/12/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Recai AKYEL

Raportör Yrd.

:

Tuğba YILDIZ

Başvurucular

:

Şinasi GÜRGAN ve diğerleri [Bkz. ekli tablonun B satırı]

Vekili

:

Av. Saim BOZKURT

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurular 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan müracaatların reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ve anılan ret işlemlerine karşı açılmış olan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 13/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3.İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 7/7/2015 tarihinde, başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 11/4/2016 tarihinde, başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5.Başvuru belgelerinin birer örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından görüş sunulmamıştır.

6.Anayasa Mahkemesi tarafından ekli tablonun A satırında başvuru numaraları belirtilen dosyaların 2014/3308 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/3308 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuruculara ait bireysel başvurularda, başvuru dilekçeleri ile başvurulara konu yargılama dosyaları içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

8.Başvurucular, Batman ili Sason ilçesi Kelhasan köyünde ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları nedeniyle 1992 ile 1993 yılları arasında göç etmek zorunda kaldıklarını belirterek ekli tablonun C satırında belirtilen tarihlerde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.

9.Ekli tablonun D satırında tarih ve sayıları belirtilen Komisyon kararlarında, köyün boşalmadığı ve başvuruculara yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından bahisle başvuruların reddine karar verilmiştir.

10. Belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun E satırında belirtilen tarihlerde başvurucular tarafından açılan iptal davaları, ekli tablonun F satırında tarihleri gösterilen İdare Mahkemesi kararları ile reddedilmiştir. İlgili gerekçe şöyledir:

 “5233 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan maddelerinin değerlendirilmesinden; "terör eylemleri" veya "terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler" sonucunda bir yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması nedeniyle malvarlığına ulaşamayan kişilerce uğranılan maddi zararın, sözü edilen Yasa hükümlerine göre idarece sulh yoluyla ödenmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, bir yerleşim yerinin güvenlik nedeniyle idarece veya güvenlik kaygısıyla o yerleşim yerinde yaşayan halk tarafından "tamamen" boşaltılmış olması halinde, yerleşim yerinin boşaltılmasından yerleşim yerine dönüşün başladığı tarihe kadar Yasada tek tek sayılmak suretiyle belirlenen maddi zararın idarece karşılanması mümkündür. Sosyal güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması nedeniyle malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın idarece ödenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.

 Yerleşim yerinin "kısmen" boşalmış olması, o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde, yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece yerine getirilmiş olduğunun nesnel bir göstergesidir. Güvenlik kaygısının, yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gerekmektedir. Terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki göstermesi mümkündür. Bu nedenle, kişiden kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının yukarıda belirtildiği şekilde nesnel bir ölçüte dayandırılması zorunludur. Ancak, bir yerleşim yerinde meydana gelen terör olayları nedeniyle yerleşim yerinde sadece köy korucuları ile bunların aileleri kalmış, diğer köy halkının yerleşim yerini terk etmiş olması halinde ise, yerleşim yerini kısmen terk eden köy halkının da güvenlik kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul edileceği ve bu nedenden dolayı malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanacağı açıktır.

 Bu itibarla, bir yerleşim yerinde asgari güvenlik düzeyinin gerçekleştirilmiş olmasına ve bu yerde köy korucuları ile bunların aileleri dışındaki diğer köy halkının yaşamasına karşın, yerleşim yerinde yaşayan kişilerin bir kısmının, yerleşim yerini terk etmeleri sonucunda uğranıldığı ileri sürülen maddi zararın, güvenlik kaygısından kaynaklandığından bahisle 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına olanak bulunmamaktadır.

 Dosyanın incelenmesinden, davacı vekili tarafından Valilik Makamına yapılan başvuruda, köyünden yaşanan terör olayları nedeniyle göç ettiği, göç sonucu taşınır taşınmaz malvarlığı ile yoksun kalınan malvarlığı zararının bulunduğu belirtilerek tazminat talebinde bulunulduğu, başvurunun "köyün boşalmadığı, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığı, korucu köyü olmadığı, köyde 2000 yılında 284, 1997 yılında 271, 1990 yılında 472 kişi yaşadığı, köyde seçmen sandıklarının kurulduğunun tespit edildiği" nedenleriyle reddedilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

 Dava dosyasında ve Kelhasan Köyüne ilişkin Mahkememizde yer alan bilgi ve belgelerden; Batman İl Jandarma Komutanlığınca yapılan araştırmalar sonucu bir kısım köy halkının maddi sıkıntılar yüzünden köyü terk ettiği yolunda tespitler yapıldığı, köy nüfusunun 1990 yılında 472, 1997 yılında 271, 2000 yılında 284 kişi olduğu, geçici ve gönüllü köy korucularının 1987-2000 yılları arasında görevlendirildikleri köy ve mezralar listesine göre köyde geçici köy koruculuğu sisteminin bulunmadığı ve tespit edilen nüfusun tamamının köyde yaşayan sivil vatandaşlar olduğu, Sason İlçe Seçim Kurulunun 4.9.2009 gün ve 185 sayılı yazısında köyde muhtarlık seçimlerinin yapıldığının belirtildiği görülmektedir.

 Bu durumda; aralarında davacının da bulunduğu Kelhasan Köyü halkının bir kısmının, güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen boşalmamış olması diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle, 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından, davacının isteminin reddi yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemektedir…”

11. Başvurucuların kararı temyizi üzerine ekli tablonun G satırında gösterilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile "karar usul ve hukuka uygun olup dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği" gerekçesiyle hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.

12. Başvurucuların karar düzeltme istemi, ekli tablonun H satırında belirtilen tarihlerde aynı Dairenin ilamları ile reddedilmiştir.

13. Karar düzeltme isteminin reddi kararları başvuruculara tebliğ edilmiş ve başvuru süresi içinde muhtelif tarihlerde başvurucular tarafından bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. İlgili Hukuk

14. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 7/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurular incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

16. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları başvuruların ve akabinde açtıkları davaların reddedildiğini, güvenlik nedeniyle köyün boşaltılmış olduğunu belirten belgeler nazara alınmaksızın ve güvenlik güçleri tarafından yapılan mayın taramasındaköy halkının kobay olarak kullanılması hususuna ilişkin TBMM İnsan Hakları Komisyonunun incelemeleri gözönünde bulundurulmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine dayanılarakkendileri tarafından sunulan belgeler değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan belgelerin dikkate alındığını, bu belgeler tebliğ edilmemek suretiylekendilerine savunma yapma imkânı tanınmadan verilen kararların adil olmadığını, kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, kendilerin taraflarından sunulan belgeler dikkate alınmaksızın idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, benzer başvurularda tazminata hükmedilmesine rağmen kendi başvuruları reddedilmek suretiyle eşitlik ilkesine aykırı davranıldığını, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından yoksun kaldıklarını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, yaptıkları başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

17. Başvuru formları ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davaların reddedilmesi nedeniyle Anayasa"nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının incelenmesi neticesinde iddiaların özünün adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile eşitlik ilkesinin ihlaline ilişkin olduğu anlaşıldığından söz konusu iddiaların belirtilen kapsamda değerlendirmeye tabi tutulması uygun görülmüştür.

1. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları giderim taleplerinin ve akabinde açtıkları davaların reddedildiğini ancak aynı köyde yaşayan bazı müracaat sahibine bahse konu Kanun kapsamında ödeme yapıldığını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

19. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).

20. Somut başvurular açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.

21. Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucular, idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia etmiştir.

23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).

24. Somut başvurular açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.

25. Açıklanan nedenlerle başvurucuların tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Başvurucular sundukları bilgi, belge ve deliller dikkate alınmadan sadece idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece Mahkemesi kararıyla başvurucuların vâkıf olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuların temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin, §§ 70-72).

28. Somut başvurularda yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde başvurucuların usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

29. Açıklanan nedenlerle başvurucuların çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia

30. Başvurucular; Komisyona yaptıkları başvuruların ve akabinde açtıkları davaların reddedildiğini, köylerinden göç etmeye mecbur kalmaları nedeni ile mal varlıklarına ulaşamadıklarını, ortaya çıkan zararlarının terörden kaynaklanmasına rağmen tazmin edilmediğini, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmediğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuşlar ise de yargılama sürecinde yapılan incelemeler ve lehlerine olmayan yargı kararları temeline dayandırıldığı tespit edilen bu iddiaların Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

31. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).

32. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).

33. Başvurucular tarafından açılan davalarda Mahkemece, aralarında başvurucuların da bulunduğu Kelhasan Köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden dolayı uğradığı zararın anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacılara yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle idarece tazmin edilmesine hukuki olanak bulunmadığı belirtilerek davaların reddine karar verilmiştir (bkz. § 10).

34. Maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri neticesinde talep ve davalarının reddedildiği, bu kapsamda Derece Mahkemelerince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğu başvurucular tarafından belirtilmekte olup başvurucuların iddialarının özünün Derece Mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

35.5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun"un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun"un uygulanması bağlamında daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun bulunduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 45-50; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, § 88).

36.Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

d. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

37. Başvurucular, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmişlerdir.

38. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 67).

39. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).

40. Başvurucular, göç ettikleri dönemde Kelhasan köyünde güvenlik olmadığını gösteren ve taraflarınca dava dosyasına sunulan talep sonucuna etki edebilecek bilgi ve belgelerin Derece Mahkemeleri kararlarında tartışılıp değerlendirilmediğini ileri sürmektedir. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, anılan köye ilişkin verilen mahkeme kararlarının gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında -başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi hariç olmak üzere- başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin derece mahkemeleri kararlarında denetlenerek reddedildiği, bu nedenlerle başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Cahit Tekin, §§ 75-77). Aynı içerikli taleplerin derece mahkemeleri tarafından aynı gerekçelerle reddedildiği somut başvurular açısından da bu sonuçtan ayrılmayı gerektirecek herhangi bir husus bulunmamaktadır.

41. Başvurucuların 1996 yılında mayın taramasında güvenlik güçleri tarafındanköy halkının kobay olarak kullanıldığı yönündeki argümanlarının Derece Mahkemelerinin karar gerekçelerinde karşılanmadığı yönündeki iddiasına gelince başvurucular tarafından dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesinden 1996 yılının Aralık ayındaki bir tarihte Batman ili Sason ilçesi Tekevler ve Kelhasan köylerinde ilçe merkezine gitmek üzere araç bekleyen otuz civarında köy sakininin askerler ve geçici köy korucuları tarafından resmî araca bindirilerek mayınlı olduğu sanılan bir araziye götürüldükleri ve mayınların yerlerini göstermemeleri hâlinde söz konusu alanda kendilerinin yürütüleceklerinin belirtilerek burada zorla yürütüldükleri yönündeki iddiaların köylüler tarafından Kaymakamlığa iletildiği, kamuoyuna da yansıyan söz konusu iddiaların yerinde incelenmesi amacıyla TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı tarafından üç milletvekilinden oluşan bir heyetin Batman’a gönderildiği, 21 Şubat 1997 günü yapılan tahkikat sonrasında Heyet tarafından hazırlanan raporda olayın aydınlatılması amacıyla adli ve idari soruşturmaların başlatılması gerektiğinin belirtildiği, Sason Cumhuriyet Başsavcılığınca söz konusu iddianın müsebbibi olarak gösterilen jandarma üsteğmen hakkında efrada kötü muamele suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun gereğince görevsizlik kararı verilerek evrakın gereğinin takdir ve ifası için Kaymakamlığa gönderilmesine karar verildiği, Mahkememiz tarafından resen yapılan incelemeden de Sason Kaymakamlığının 4483 sayılı Kanun kapsamında yaptığı soruşturma sonucunda sanığın men’i muhakemesine karar verildiği, yapılan itiraz üzerine dosyayı inceleyen Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 24/9/1999 tarihli kararıyla da sanığın üstüne atılı suçu işlediği kanısını doğrulayacak ve hakkında kamu davasının açılmasını gerekli kılacak yeterli kanıt elde edilemediği gerekçesiyle yöntem ve yasaya uygun bulunan kararın onandığı ve kararın bu şekilde kesinleştiği görülmektedir.

42. Buna göre başvuruya konu iddia üzerine ilgili makamlarca siyasal ve yargısal denetim süreçlerinin başlatıldığı ve hukuki süreç sonucunda söz konusu iddianın sübut bulduğuna ilişkin yeterli kanıt olmadığı gerekçesiyle sanık kamu görevlisinin yargılanmasına gerek olmadığı yönünde karar verildiği anlaşılmaktadır.

43. Öte yandan bir an için anılan iddianın sübut bulduğu kabul edilse dahi başvurucuların köyü terk etmesinin üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra meydana geldiği ileri sürülen bu iddianın başvurucuların köyü terk etme gerekçesi olamayacağı açıktır. Dolayısıyla hukuken doğruluğu ispat edilemediği gibi doğruluğu hâlinde dahi başvurucuların çok daha önce ayrıldıkları köylerinde yaşandığı ileri sürülen başvuru konusu iddianın, başvurucuların kendilerine yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısından dolayı yerleşim yerini terk ettikleri sonucunu doğurması olanaksızdır. Bu durumda hüküm sonucunu etkiler nitelikte olmadığı görülen bu iddiaya ayrı ve açık bir yanıt vermeksizin nesnel güvenlik kaygısı kriterini esas alarak davayı reddeden yerel Mahkeme ve bu kararı onayan Yüksek Mahkeme kararlarının gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği iddiası açıkça dayanaktan yoksundur.

44. Açıklanan nedenlerle başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

e. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

45. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

46. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).

47.6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

48. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun C satırı)ile nihai karar tarihleri (bkz. ekli tablonun H satırı) arasında geçen ve ekli tablonun I satırında her bir başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama sürelerinde uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden ve başvurular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığı anlaşıldığından yargılama sürelerinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.

49. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

6. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 7/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

Sıra

 

1

2

3

4

5

 

6

7

A

Başvuru

Numarası

2014/3308

2014/3309

2014/3311

2014/3312

2014/3314

 

2014/3315

2014/3317

B

Başvurucu

ve

T.C.

Kimlik No

Şinasi Gürgan

 

Veysel

Işık

 

Mehmet Sait

Baran

 

Zozan

Baran

 

İrfan Baran mirasçıları

1.Zekiye Baran

2.Helin Baran

3.Eylem Baran

4.Zilan Baran

 

Musa

Akıl

 

Mehmet Gürgan mirasçıları

1.Emine Gürgan

2.Nezahat Gürgan

3.Serhat Gürgan

4.Ferhat Gürgan

5.Sevda Gürgan

6.Rojda Gürgan

devamı bkz. diğer sütün

C

Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt Numarası

29/12/2006

11.853

6/9/2007

13.734

10/9/2007

13.739

10/9/2007

13.738

27/12/2006

11.670

20/7/2006

10.687

21/12/2006

11.464

D

Komisyon Karar Tarihi ve Numarası

14/7/2011

2011/1-1592

14/7/2011

2011/1-1578

14/7/2011

2011/1-1579

14/7/2011

2011/1-1598

14/7/2011

2011/1-1632

14/7/2011

2011/1-1631

14/7/2011

2011/1-1590

E

Dava

Tarihi

5/10/2011

 

12/9/2011

5/10/2011

5/10/2011

5/10/2011

5/10/2011

5/10/2011

F

Yerel Mahkeme

Karar Tarihi

29/2/2012

29/2/2012

29/2/2012

29/2/2012

29/2/2012

29/2/2012

29/2/2012

G

Temyiz Yolu Karar Tarihi

25/12/2012

25/12/2012

25/12/2012

 

25/12/2012

25/12/2012

 

25/12/2012

25/12/2012

 

H

Karar Düzeltme Yolu Karar Tarihi

19/9/2013

19/9/2013

19/9/2013

19/9/2013

19/9/2013

19/9/2013

19/9/2013

I

İdari ve Yargısal

Süreçte Geçen Toplam Süre

6 yıl

8 ay

6 yıl

 

6 yıl

6 yıl

 

6 yıl

8 ay

 

7 yıl

1 ay

6 yıl

8 ay

 

 

 

Sıra

7

8

9

10

11

12

13

A

Başvuru

Numarası

2014/3317

2014/3318

2014/3320

2014/3321

2014/3322

2014/3324

2014/3328

B

Başvurucu

ve

T.C.

Kimlik No

Mehmet Gürgan mirasçıları devamı

7.Ömer Gürgan

8.Rozerin Gürgan

9.Ronahi Gürgan

10.Gülizar Gürgan

11.Ali Osman Gürgan

12.Birgül Gürgan

13.Ahmet Gürgan

 

Gülcan

Demir

Arslan

 

Mesut

Onar

 

Fehmiye

Özdemir

 

İsa

Akıl

 

Naci

Onar

 

Ali Can

Baran

 

C

Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt Numarası

21/12/2006

11.464

29/12/2006

11.852

28/4/2006

9.570

5/7/2006

10.376

28/4/2006

9.566

28/4/2006

9.556

27/12/2006

11.561

D

Komisyon Karar Tarihi ve Numarası

14/7/2011

2011/1-1590

 

14/7/2011

2011/1-1575

14/7/2011

2011/1-1572

14/7/2011

2011/1-1624

14/7/2011

2011/1-1571

14/7/2011

2011/1-1567

14/7/2011

2011/1-1595

E

Dava

Tarihi

5/10/2011

 

12/9/2011

5/10/2011

5/10/2011

12/9/2011

5/10/2011

5/10/2011

F

Yerel Mahkeme

Karar Tarihi

29/2/2012

29/2/2012

29/2/2012

29/2/2012

29/2/2012

29/2/2012

29/2/2012

G

Temyiz Yolu Karar Tarihi

25/12/2012

25/12/2012

25/12/2012

 

25/12/2012

25/12/2012

 

25/12/2012

25/12/2012

 

H

Karar Düzeltme Yolu Karar Tarihi

19/9/2013

19/9/2013

19/9/2013

19/9/2013

19/9/2013

19/9/2013

19/9/2013

I

 

İdari ve Yargısal

Süreçte Geçen Toplam Süre

6 yıl

8 ay

6 yıl

8 ay

7 yıl

4 ay

7 yıl

2 ay

7 yıl

4 ay

7 yıl

4 ay

6 yıl

8 ay

 

 

Sıra

14

15

16

17

18

19

20

 

A

Başvuru

Numarası

 

2014/3332

2014/3334

 

2014/3337

B

Başvurucu

ve

T.C.

Kimlik No

Fırat

Baran

 

Hanifi

Doğan

 

Mehmet

Gökmen

C

Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt Numarası

6/9/2007

13.735

4/4/2006

9.400

4/4/2006

9.414

D

Komisyon Karar Tarihi ve Numarası

14/7/2011

2011/1-1596

14/7/2011

2011/1-1569

14/7/2011

2011/1-1568

E

Dava

Tarihi

5/10/2011

5/10/2011

5/10/2011

F

Yerel Mahkeme

Karar Tarihi

29/2/2012

29/2/2012

29/2/2012

G

Temyiz Yolu Karar Tarihi

25/12/2012

25/12/2012

25/12/2012

 

H

Karar Düzeltme Yolu Karar Tarihi

19/9/2013

19/9/2013

19/9/2013

I

 

İdari ve Yargısal

Süreçte Geçen Toplam Süre

6 yıl

 

7 yıl

5 ay

7 yıl

5 ay

 

AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi