Esas No: 2015/6777
Karar No: 2015/6777
Karar Tarihi: 7/12/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AHMET ZEKİ ÜÇOK BAŞVURUSU (2) |
(Başvuru Numarası: 2015/6777) |
|
Karar Tarihi: 7/12/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Akif YILDIRIM |
Başvurucu |
: |
Ahmet Zeki ÜÇOK |
Vekili |
: |
Av. Celal ÜLGEN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, görevli olmayan yargı kolundaki mahkemede yargılama
yapılması nedeniyle kanuni hâkim güvencesinin; yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Askerî Yargıtaydan
onaylı sureti celbedilen yargılama dosyası
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Askerî savcı olan başvurucu 4/3/2013 tarihinde emekli olmuş,
5/8/2014 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) çıkarılmıştır.
9. Başvurucuyla aynı yerde çalışan Askerî Savcı M.Ç.nin 27/10/2007 tarihinde tehdit suçu işlediği
iddiasıyla hakkında Yunak Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunulmuştur.
Yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli M.Ç.nin
askerî savcı olarak görev yapıp yapmadığı ve görev yapıyorsa unvan bilgileri
Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Savcılığından talep edilmiştir.
10. Askerî savcı olduğunun bildirilmesi üzerine aynı yerden
şüphelinin teşhise elverişli fotoğrafları talep edilmiştir. Başka bir kişiye
ait fotoğraf gönderilmesi üzerine ilgililer hakkında 23/3/2009 tarihinde suç
duyurusunda bulunulmuştur. Millî Savunma Bakanı 11/5/2009 tarihinde soruşturma
izni vermiştir. Başvurucu, Askerî Adalet Başmüfettişi"ne
20/5/2009 tarihinde ifade vermiştir.
11. Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığının 4/6/2010 tarihli
iddianamesi ile olay tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı askerî savcısı
olarak görev yapan başvurucunun Yunak Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte
olan bir soruşturmaya ilişkin olarak teşhis işlemi yaptırılması için aynı yerde
yardımcı askerî savcı olarak görevli şüpheli M.Ç.nin
fotoğrafının 13/11/2008 tarihli yazıyla istenmesi üzerine şüpheli M.Ç. ile
karar verip 16/12/2008 tarihli yazıyla M.Ç.nin
fotoğrafının gönderildiği belirtilerek yazı ekinde aynı yerde askerî savcı
yardımcısı olarak görevli olan Askerî Hâkim Ö.T.ye ait fotoğrafın gönderildiği,
bu suretle başvurucunun resmî belgede sahtecilik suçunu, M.Ç.nin
ise azmettirmek ve yardım etmek suretiyle resmî belgede sahtecilik suçuna iştirak
etmek suçunu işlediği iddiası ile haklarında kamu davası açılmıştır.
12. Genelkurmay Başkanlığı Askerî Mahkemesinin 10/6/2010 tarihli
ve 2010/546-180 sayılı duruşmasız işlere ait kararıyla kamu davasının kabulüne
karar verilmiştir.
13. Anılan Mahkemenin 28/10/2010 tarihli ve E.2010/355 sayılı
gerekçeli kararı ile Askerî Hâkimlerin yargılanması usulünü düzenleyen
26/10/1963 tarihli ve 357 sayılı Askeri Hâkimler Kanunu’nun 25. maddesinin
ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvuruda bulunulmasına karar verilmiştir.
14. Anayasa Mahkemesi 16/6/2011 tarihli ve E.2010/32, K.2011/105
sayılı kararı ile 357 sayılı Kanun’un “Millî
Savunma Bakanınca hazırlık soruşturması açılmasına izin verildiği takdirde
düzenlenmiş olan evrak gereği yapılmak üzere ilgilinin görevli bulunduğu yere
en yakın askeri mahkemenin savcısına gönderilir.” biçimindeki 25.
maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline,
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra
yürürlüğe girmesine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesinin sözü geçen kararı
27/10/2011 tarihli ve 28097 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanmıştır.
15. Bu arada 22/5/2012 tarihli ve 6318 sayılı Kanun’un 36.
maddesi ile 357 sayılı Kanun’un 25. maddesi değiştirilmiş, değişiklik 3/6/2012
tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
16. Askerî hâkimlerin yargılanması usulünü düzenleyen yasa
değişiklikleri 3/6/2012 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanlığı Askerî
Mahkemesinin 6/6/2012 tarihli ve E.2012/11, K.20120/68 sayılı hükmü ile 357
sayılı Kanun’un 25. ve geçici 10. maddeleri uyarınca sanıklar M.Ç. ve başvurucu
hakkındaki kovuşturma işlemlerine Askerî Yargıtayda
bulundukları aşamadan itibaren devam olunmak üzere dosyanın Askerî Yargıtay
Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
17. Askerî Yargıtay Başkanlar Kurulunun 18/6/2012 tarihli kararı
ile yargılamayı yapan Askerî Yargıtay 4. Dairesi, 18/1/2013 tarihli ve
E.2013/1, K.2013/1 sayılı kararıyla sanıklara atılı suçların unsurları yönünden
oluşmadığı ve iddianamede yazılı eylemlerinin başka bir suça da temas etmediği
sonucuna vararak her iki sanığın da beraatine karar
vermiştir.
18. Askerî savcı tarafından, başvurucu hakkında suçluyu kayırma
suçundan ve M.Ç. hakkında suçluyu kayırmaya azmettirme suçundan mahkûmiyet
kararı verilmesi gerektiği ileri sürülerek beraat kararları sanıklar aleyhine
temyiz edilmiştir.
19. Askerî Yargıtay Daireler Kurulunun 31/5/2013 tarihli ve
E.2013/68, K.2013/80 kararı ile suçun işlenmesi konusunda tam bir mutabakat
hâlinde hareket ederek fiili birlikte gerçekleştiren sanıkların müştereken
resmî belgede sahtecilik suçunu işledikleri kabul edilerek her iki sanık
hakkında verilen beraat kararlarının sübut yönünden bozulmasına karar
verilmiştir.
20. Bu arada başvurucu, 12/6/2013 tarihli dilekçesiyle Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunarak Yunak Cumhuriyet Başsavcılığına
Hv. Hâk. Ütğm. Ö.T.ye ait fotoğrafı tanık Ş.C.nin
gönderdiğini, bunu iş yoğunluğu nedeniyle sehven yaptığını kendisine söylediğini
belirterek şikâyetçi olmuştur. Şüpheli sıfatıyla ifade veren tanık Ş.C.,
suçlamaları kabul etmemiştir.
21. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 6/1/2014 tarihli ve
K.2014/756 sayılı kararıyla şüpheli (tanık) Ş.C.ye isnat olunan suçlar hakkında
kamu davasını açılmasına yetecek kadar delil elde edilmediği gerekçesiyle
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Bu karar itiraz üzerine
kesinleşmiştir.
22. Askerî Yargıtay 4. Dairesi, bozmaya uyarak yargılamaya devam
etmiş; 7/2/2014 tarihli duruşmada başvurucu, asker kişi sıfatını kaybettiğinden
dolayı görevsizlik kararı verilerek dava dosyasının Yargıtay Başkanlığına
gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Dairece aynı duruşmada alınan
ara kararıyla görülmekte olan davaya bakmakla görevli olunduğuna karar
verilmiştir.
23. Başvurucu, anılan görevsizlik kararı verilmesi talebinin
reddi kararı üzerine 10/2/2014 tarihli duruşmada, bu kez dava dosyasının
uyuşmazlık çıkarılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesini
talep etmiştir. Aynı Daire, talep dilekçesi ve ilgili tüm belgeleri uyuşmazlık
çıkarmaya yetkili bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18/2/2014 tarihli ve YY-2014/62279 sayılı
kararıyla uyuşmazlık çıkarma talebinin delillerin ikamesine başlamadan önce
yapılması imkânı ve şartı varken bu aşamaya kadar bu müessesenin işletilmediği gerçekçesiyle uyuşmazlık çıkarılmasına yer olmadığına kesin
olarak karar verilmiştir.
24. Askerî Yargıtay 4. Dairesinin 24/3/2014 tarihli ve E.2013/3,
K.2014/1 sayılı hükmü ile sanıkların müşterek fail sıfatıyla kamu görevlisinin
görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî belgede sahtecilik suçunu
işledikleri kabul edilerek 2 yıl 6 ay hapis cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına
ve sanıkların TSK’dan çıkarılmalarına karar verilmiştir.
26. Askerî savcı tarafından, başvurucu hakkında suçluyu kayırma
suçundan ve M. Ç. hakkında suçluyu kayırmaya azmettirme suçundan mahkûmiyet
kararı verilmesi gerektiği ileri sürülerek mahkûmiyet hükümleri temyiz
edilmiştir. Başvurucu da askerî yargının görevli olmadığını ve suçun
unsurlarının oluşmadığını belirterek hükmü temyiz etmiştir.
27. Temyiz üzerine Askerî Yargıtay Daireler Kurulunun 27/11/2014
tarihli ilamı ile Askerî Yargıtay 4. Dairesinin 24/3/2014 tarihli kararı
onanmıştır.
28. Başvurucu, onama kararını 12/3/2015 tarihinde öğrenmiştir.
Başvurucu, 13/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
29. 357 sayılı Kanun’un 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Askeri hâkimlerin görevlerinden dolayı veya
görevleri sırasında işledikleri suçlar veya sıfat ve görevlerinin gereklerine
uymayan hal veya eylemleri yahut askeri yargıya tabi şahsi suçları şikayet ve ihbar edilir veya cereyan eden işlemlerden
öğrenilirse soruşturma izni verilmesine lüzum olup olmadığının tespiti için
Milli Savunma Bakanı tarafından ilgili şahıstan kıdemli bir askeri adalet
müfettişi görevlendirilir. Zorunlu hallerde bu görev en kıdemli askeri adalet
müfettişi tarafından yerine getirilir…”
30. 357 sayılı Kanun’un 25. maddesinin Anayasa Mahkemesinin
16/6/2011 tarihli ve E.2010/32, K.2011/105 sayılı iptal kararından önceki hâli
şöyledir:
“Millî
Savunma Bakanı, soruşturma yapmaya memur edilen askeri adalet müfettişince
düzenlenen ve düşüncesini de kapsayan evrakı inceler, elde edilen sonuca göre
hazırlık soruşturması yapılması için izin verilmesi veya disiplin cezası
tayinine yahut kovuşturma yapılmasına lüzum görmezse evrakın işlemden
kaldırılmasına karar verir.
Millî Savunma Bakanınca hazırlık soruşturması
açılmasına izin verildiği takdirde düzenlenmiş olan evrak gereği yapılmak üzere
ilgilinin görevli bulunduğu yere en yakın askeri mahkemenin savcısına
gönderilir.
Bir suçtan dolayı yapılacak ceza soruşturması
disiplin cezası uygulanmasına engel olmaz.”
31. 357 sayılı Kanun’un 25. maddesinin 22/5/2012 tarihli
değişiklikten sonraki hâli şöyledir:
“Millî Savunma Bakanı, inceleme yapmakla
görevlendirilen askeri adalet müfettişince düzenlenen ve düşüncesini de kapsayan
evrakı inceler, elde edilen sonuca göre soruşturma yapılması için izin
verilmesine veya disiplin cezası tayinine ya da soruşturma yapılmasına lüzum
görmezse evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir.
Millî
Savunma Bakanınca soruşturma açılmasına izin verildiği takdirde düzenlenmiş
olan evrak, gereği yapılmak üzere ilgilinin görevli bulunduğu yere en yakın
askeri mahkemenin savcısına gönderilir. Ancak Askeri Yargıtay kadrolarında
savcılık ve tetkik hâkimliği ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kadrolarında
savcılık ve raportörlük görevi yapan askeri hâkimler ile Millî Savunma
Bakanlığı kadrolarında görevli askeri hâkimler hakkında düzenlenen evrak
Genelkurmay Başkanlığının bulunduğu yerde kurulan askeri mahkemenin savcısına
gönderilir.
Askeri
savcı tarafından iddianame düzenlenmesi halinde iddianamenin kabulü ya da
iadesi konusunda karar verilmek üzere soruşturma evrakı ve düzenlenen iddianame
Askeri Yargıtaya gönderilir. Askeri Yargıtay
Başkanlar Kurulunun belirleyeceği daire, iddianamenin kabulüne veya iadesine
karar verir.
İddianamenin
iadesi kararına karşı, iddianameyi düzenleyen askeri savcı tarafından Askeri
Yargıtay Daireler Kuruluna itiraz edilebilir.
Haklarında
iddianamenin kabulüne karar verilen askeri hâkimlerin kovuşturması iddianameyi
değerlendiren Askeri Yargıtay dairesinde yapılır. İddianamenin kabulünden
itibaren Askeri Yargıtay dairesinde yapılacak kovuşturmada savcılık görevini
Askeri Yargıtay Başsavcılığı yürütür.
Bir
suçtan dolayı yapılacak ceza soruşturması disiplin cezası uygulanmasına engel
olmaz.”
32. 357 sayılı Kanun’un 35. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Askeri hakimlerin genel yargıya tabi şahsi
suçları hakkında genel hükümler uygulanır. Ancak soruşturma o yer ağır ceza
mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısınca ve kovuşturma o yer ağır ceza mahkemesince
yapılır…”
33. 25/10/1963 tarihli ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu
ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 9. maddesi şöyledir:
“Askeri mahkemeler kanunlarda aksi yazılı
olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler
aleyhine yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri
suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler.”
34. 353 sayılı Kanun’un 17. maddesi şöyledir:
“Askeri mahkemelerde yargılamayı gerektiren
ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma
görevini değiştirmez. Ancak suçun; askeri bir suç olmaması, askeri bir suça
bağlı bulunmaması halinde askeri mahkemenin görevi sona erer.”
35. 26/09/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu
resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını
aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte
resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.”
36. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
3. maddesi şöyledir:
“(1) Mahkemelerin görevleri kanunla
belirlenir.
(2) (Ek: 26/6/2009 – 5918/6 md.) Barış zamanında, asker olmayan kişilerin Askeri Ceza Kanununda veya diğer kanunlarda yer alan askerî
mahkemelerin yargı yetkisine tabi bir suçu tek başına veya asker kişilerle
iştirak halinde işlemesi durumunda asker olmayan kişilerin soruşturmaları
Cumhuriyet savcıları, kovuşturmaları adlî yargı mahkemeleri tarafından
yapılır.”
37. 12/6/1979 tarihli ve 2247 sayılı
Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 20. maddesi
şöyledir:
"Daha önce Uyuşmazlık Mahkemesince yargı
mercii belirtilmemiş olan bir davada temyiz incelemesi yapan yüksek mahkeme,
davanın, davaya bakan mahkemenin görevi dışında olduğu kanısına varırsa,
incelediği kararı bozacak yerde, incelemeyi erteleyerek yargı merciinin
belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurmaya karar verebilir."
B. İlgili Yargı Kararları
38. Anayasa Mahkemesinin 20/9/2012 tarihli ve E.2011/80,
K.2012/122 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…İtiraz konusu kuralın da yer aldığı 353
sayılı Kanun"un "Müşterek Suçlar" başlıklı 12. maddesinde, askeri mahkemelere
ve adliye mahkemelerine tabi kişiler tarafından bir suçun müştereken işlenmesi
halinde eğer suç Askeri Ceza Kanunu"nda yazılı bir suç ise sanıkların
yargılanmalarının askeri mahkemelerde; eğer suç Askeri Ceza Kanunu"nda yazılı
olmayan bir suç ise adliye mahkemelerinde yapılacağı kural altına alınmıştır.
7.5.2010 günlü 5982 sayılı Kanun ile
değiştirilen Anayasa"nın 145. maddesinde, "Askerî yargı, askerî mahkemeler ve
disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler
tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya
askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara
bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin
işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür.
Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askerî mahkemelerde yargılanamaz.
Askerî mahkemelerin savaş halinde hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından
yetkili oldukları; kuruluşları ve gerektiğinde bu mahkemelerde adlî yargı hâkim
ve savcılarının görevlendirilmeleri kanunla düzenlenir." denilmiştir.
Anayasa"nın 145. maddesinin
değişiklik gerekçesinde, askeri yargının
görev alanının yeniden düzenlendiği, mevcut hükümde askeri yargının görev
alanının oldukça geniş düzenlenmesi nedeniyle uluslararası belgelerde bu
durumun eleştirildiği, askeri mahkemelerin görev alanının demokratik hukuk
devletinin getirdiği ölçüler çerçevesinde yeniden tanımlandığı, getirilen
düzenlemeyle askeri mahkemelerin görev alanının askeri suçların yargılanmasıyla
çağdaş ülkelerde olduğu gibi sınırlandırıldığı ve asker kişilerin sadece
askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askeri suçlara ait
davalarla sınırlı tutulduğu, asker olmayan kişilerin savaş hali haricinde,
askeri mahkemelerde yargılanmayacağının anayasal teminat altında alındığı
belirtilmiştir.
İtiraz konusu kurala göre, asker olmayan
kişilerin asker kişilerle birlikte suç işlemeleri durumunda işlenilen
suç Askeri Ceza Kanunu"nda düzenlenmiş ise bu kişiler askeri mahkemelerde
yargılanacaklardır. Ancak, Anayasa"nın 145. maddesinin değişiklik gerekçesinde
de belirtildiği üzere, savaş hali dışında asker olmayan kişilerin işledikleri
suçlar nedeniyle askeri mahkemelerde yargılanamayacağı anayasal olarak teminat
altına alınmıştır. Bu durumda, Anayasa"nın 145. maddesinde yapılan değişiklik
sonucunda itiraz konusu kural, Anayasa"ya aykırı hale gelmiştir…”
39. Anayasa Mahkemesinin 11/4/2012 tarihli ve E.2011/108,
K.2012/55 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…353 sayılı Kanun"un 17. maddesinin itiraz
konusu birinci cümlesinde, askerî mahkemelerde yargılanmayı gerektiren ilginin
kesilmesinin, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma
görevini değiştirmeyeceği düzenlenmiş, ikinci cümlesinde ise suçun askerî bir
suç olmaması ve askerî bir suça bağlı bulunmaması hâlinde askerî mahkemenin
görevinin sona ereceği açıklanmıştır. Buna
göre, suçu işlediği sırada asker olan kişinin bu sıfatının kalkması, önceden
işlediği ve askerî yargıya tâbi bir suçtan dolayı askerî mahkemede dava
açılmasına veya davanın görülmesine engel olmamaktadır. Ancak bu kişinin
işlediği suç askerî suç değilse veya askerî suça bağlı değilse askerî
mahkemenin görevi sona erecektir.
Anayasa"nın
7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Kanun"un 15. maddesiyle değiştirilen 145.
maddesinin birinci fıkrasında, "Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin
mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından
işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet
ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla
görevlidir..." denilmek suretiyle askeri mahkemelerin görev alanı belirlenmiş,
ikinci fıkrasında ise "Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askerî
mahkemelerde yargılanamaz." denilmek suretiyle askeri mahkemelerde savaş hali
haricinde sivillerin yargılanamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Ceza yargılaması hukukunda kişilerin hangi
mahkemelerde yargılanacağının belli bir sıfatı taşımaya bağlandığı durumlarda,
söz konusu sıfatın suçun işlendiği sırada bulunması gerekmekte olup, bu sıfatın
suçun işlenmesinden sonra bir şekilde kaybedilmesi, kişilerin tabi bulunduğu
mahkemenin görevinde herhangi bir değişikliğe neden olmamaktadır. Çünkü kanun koyucu bir suçu ele alırken suçun işleneceği sıradaki
koşulları gözeterek suçun cezasının niteliğini, ağırlığını ve kovuşturulacağı
mahkemeyi belirlemektedir.
Anayasa"nın
145. maddesinde yer alan ve asker olmayan kişilerin savaş hali dışında askeri
mahkemelerde yargılanamayacağını düzenleyen kural, suçun işlendiği sırada asker
kişi olmayanlara ilişkin olup, bu kuralın, suçun işlendiği sırada asker olan
kişilerin suçu işledikten sonra bu sıfatlarını kaybetmeleri halinde askeri
mahkemelerde yargılanmalarını yasaklayan bir yönü bulunmamaktadır.”
40. Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümünün 14/1/2013 tarihli ve
E.2012/40,K.2013/1 sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
“…353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu Ve Yargılama
Usulü Kanunu"nun "Askeri Mahkemelerin Görevleri" başlığı altında
düzenlenen İkinci Bölümünde yer alan "Genel Görev" başlıklı 9.
maddesinde; "Askeri Mahkemeler Kanunlarda aksi yazılı olmadıkça asker
kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askeri
mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri
suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler" denilmekte iken, maddenin
“….askeri mahallerde….” ibaresi Anayasa Mahkemesi’nin 26.6.2012 tarih ve 28335
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 15.3.2012 gün ve
E:2011/30, K:2012/36 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
"Askeri suç" ise, öğretide ve
uygulamada;
a)
Unsurları ve cezalarının tamamı Askeri Ceza Kanunu"nda yazılı olan, başka bir
anlatımla, Askeri Ceza Kanunu dışında hiçbir ceza yasası ile cezalandırılmayan
suçlar,
b)
Unsurları kısmen Askeri Ceza Kanunu"nda kısmen diğer ceza yasalarında
gösterilen suçlar,
c) Türk
Ceza Kanunu"na atıf suretiyle askeri suç haline dönüştürülen suçlar, olmak
üzere üç grupta mütalaa edilmektedir.
Aynı Yasa’nın 13.10.1996 gün ve 22786 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4191
sayılı Yasa’yla değişik 17. maddesinde; “askeri mahkemelerde yargılanmayı
gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu
mahkemelerin bakma görevini değiştirmez. Ancak suçun askeri bir suç olmaması
askeri bir suça bağlı bulunmaması ve sanık hakkında kamu davası açılmamış
olması halinde askeri mahkemenin görevi sona erer” denilmekte iken, maddenin
"... ve sanık hakkında kamu davası açılmamış olması ..." tümcesi
Anayasa Mahkemesi"nin 11.3.2000 gün ve 23990 sayılı Resmi
Gazete"de yayımlanan 1.7.1998 gün ve E:1996/74,
K:1998/45 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Buna göre, askeri mahkemelerde yargılanmayı
gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu
mahkemelerin bakma görevini değiştirmez. Ancak yüklenen suçun askeri bir suç
olmaması, askeri bir suça bağlı bulunmaması halinde, askeri mahkemenin
görevinin sona ereceği açıktır. İptal kararı nedeniyle, sanık hakkında kamu
davasının açılmış olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır.
353 sayılı Yasa’nın “Müşterek Suçlar” başlığı
altında düzenlenen 12. maddesinde"Askeri
mahkemelere ve adliye mahkemelerine tabi kişiler tarafından bir suçun
müştereken işlenmesi halinde eğer suç Askeri Ceza Kanununda yazılı bir suç ise
sanıkların yargılanmaları askerimahkemelere; eğer suç
Askeri Ceza Kanununda yazılı olmayan bir suç ise adliye mahkemelerine
aittir" denilerek, Askeri Ceza Kanununda yazılı olmayan bir suçun
müştereken işlenmesi halinde sanıkların yargılamalarının adli mahkemelerde
yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Olumsuz görev uyuşmazlığına konu kamu
davasında, adli yargı yerince verilen görevsizlik kararında, sanıklara yüklenen
eylemin 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun “Hakikate muhalif rapor layiha sair
evrak tanzim ve ita edenler” başlığı altında düzenlenen 134. maddesinde yazılı
suç kapsamında kaldığı gerekçesine yer verilmiş ise de, dosyanın
incelenmesinde, iddianamede anlatılan ve yargı yerlerince verilen görevsizlik
kararlarında da kabul edilen, sanıklara yüklenen eylemin, doktor olan
sanıkların, sanık T.S. tarafından sağlık karneleri getirilen kişileri görmeden
ve muayene etmeden gerçeğe aykırı reçete yazmak olduğu, bu durumda askeri yargı
yerince verilen görevsizlik kararında, doktor sanıklara yüklenen eylemin 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204/2. maddesinde düzenlenen “resmi belgede
sahtecilik” suçunu, sanık T.S.’e yüklenen eylemin “bu
suça iştirak etmek” suçunu oluşturduğu açıklanarak, eylemlerin 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçlar kapsamında kaldığının değerlendirildiği
gözetildiğinde, verilen görevsizlik kararı hukuka uygun bulunmuştur.
Böylece, sanıklara yüklenen eylemin 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçlar kapsamında kaldığı, Askeri Ceza
Kanunu’nda bu eyleme ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığı, bu nedenle “askeri
suç” olmadığı açıktır.
(…)
Açıklanan nedenlerle, davanın adli yargı
yerinde görülmesi ve Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevsizlik kararının
kaldırılması gerekmiştir…”
41. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19/6/2012 tarihli ve
E.2012/YYB-722, K.2012/234sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Suç
tarihinde askeri savcı olarak görev yapan sanık [M.Ç.] hakkında 3628 sayılı Yasaya aykırılık suçundan açılan kamu davasında yargılama
görev ve yetkisinin Yargıtay 7. Ceza Dairesine mi yoksa Ankara 1. Ağır Ceza
Mahkemesine mi ait olduğunun belirlenmesine ilişkin uyuşmazlığın çözümüne
geçmeden önce askeri yargının görevli olup olmadığı hususunun değerlendirilmesi
gerekmektedir.
(…)
Askerî mahkemeler, asker olmayan kişilerin
özel kanunda belirtilen askerî suçları ile kanunda gösterilen görevlerini ifa
ettikleri sırada veya kanunda gösterilen askerî mahallerde askerlere karşı
işledikleri suçlara da bakmakla görevlidirler” şeklinde iken07.05.2010 gün ve
5982 sayılı Yasanın 15. maddesiyle; “Askerî yargı, askerî mahkemeler ve
disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler
tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya
askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara
bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin
işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür.
Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler
askerî mahkemelerde yargılanamaz” biçiminde değiştirilmiş ve bu suretle de
askeri yargının görev alanı oldukça daraltılmıştır.
Bu değişikliğin nedeni madde gerekçesinde;
“Mevcut hükümde askerî yargının görev alanı oldukça geniş düzenlenmiş olup bu
durum, değişik uluslararası belgelerde (Katılım Ortaklığı Belgesi, İlerleme
Raporları, İstişari Ziyaret Raporları vb.)
vurgulanmıştır. Yine, Yargı Reformu Stratejisinde ve Avrupa Birliği müktesebatının
Türkiye Cumhuriyeti tarafından üstlenilmesine yönelik olarak hazırlanan ve
Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak yürürlüğe giren 2008 Yılı Ulusal
Programında, askerî mahkemelerin görev alanının demokratik hukuk devletinin
gerektirdiği ölçüler çerçevesinde yeniden tanımlanması öngörülmüştür.
Mukayeseli hukuk da göstermektedir ki, pek çok
ülkede ayrı bir askerî yargı sistemi bulunmamakta ve asker kişiler de adliye
mahkemelerinde yargılanmaktadır. Bazı ülkelerde ise, askerî mahkemeler sadece
disiplin mahkemesi olarak, oldukça sınırlı bir alanda görev yapmaktadır. Buna
karşın askerî yargı ülkemizde, demokrasi ve hukuk devleti standartlarının
dışında, geniş bir görev alanına sahiptir. Askerî yargının görev alanının geniş
belirlenmiş olması, bazen yargı mercileri arasında görev uyuşmazlıklarına da
neden olabilmektedir.
Getirilen düzenlemeyle askerî mahkemelerin
görev alanı, askerî suçların yargılanmasıyla sınırlandırılmaktadır. Askerî suç
ise yüksek mahkemelerce tanımlanmış bir kavramdır. Anayasa Mahkemesinin
25.10.1994 tarihli ve E. 1994/2, K. 1994/76 sayılı kararında, askerî suçun
unsurları, askerî bir yararı ihlâl etmek ve askerî nitelikte olmak biçiminde
açıklanmıştır. Bir suçun Askerî Ceza Kanununda açıkça yer almış olmasının, onun
askerî suç sayılmasına yetmeyeceği belirtilmiştir. Yine 01.07.1998 tarihli ve
E. 1996/74, K. 1998/45 sayılı kararında askerî mahkemelerin görev alanının,
‘askerî hizmetlerin yürütülmesindeki özellikler, disiplinin korunması, asker
kişilerin astlık üstlük ilişkileri dikkate alınarak’ belirlenmesi gerektiği
vurgulanmıştır. Bu veriler göz önüne alınarak, askerî mahkemelerin görev alanı,
çağdaş ülkelerde olduğu gibi daraltılmakta ve asker kişilerin, sadece askerlik
hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askerî suçlara ait davalarla
sınırlı tutulmaktadır” şeklinde açıklanmıştır.
T.C. Anayasası’nın 145. maddesinde yapılan
değişikliğin gerekçesinde atıf yapılan Anayasa Mahkemesinin 25.10.1994 gün ve
2-76 sayılı kararında; “Asker veya asker olmayan herhangi bir kişi tarafından
işlenen suçun, askerî bir yararı ihlâl etmediği, dolayısıyla askerî nitelikten
yoksun bulunduğu belirgin ise, suçun Askerî Ceza Yasası"nda açıkça yer almış
olması onun askerî suç sayılmasına yetmeyecektir”,
01.07.1998 gün ve 74-45 sayılı kararında ise,
askeri yargının görev alanını belirleyenAnayasanın
145. maddesinin5982 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önceki metnine ilişkin
olarak; “Anayasa’nın ‘Askerî yargı’ başlıklı 145. maddesinde... denilerek
askerî hizmetlerin yürütülmesindeki özellikler, disiplinin korunması, asker
kişilerin astlık üstlük ilişkileri dikkate alınarak bu mahkemelerin görev alanı
ve asker olmayan kişilerin hangi hallerde askerî mahkemelerde
yargılanabilecekleri belirtilmiştir” değerlendirmesi yapılmıştır.
Sanığın askeri savcı olarak görev yaptığı
olayda uyuşmazlığın çözümünde yalnızca 26.10.1963 tarihli Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 353 sayılı Yasanın 9. maddesi hükmünün
değil başta Anayasa olmak üzere tüm mevzuatın ve Uyuşmazlık Mahkemesi ile
Anayasa Mahkemesi kararlarının da göz önüne alınması gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesinin yukarıda
ayrıntısı verilen 25.10.1994 ve 01.07.1998 tarihli kararlarında vurgulandığı
üzere, askerî mahkemelerin görev alanı; “askerî hizmetlerin yürütülmesindeki
özellikler, disiplinin korunması, asker kişilerin astlık üstlük ilişkileri
dikkate alınarak” belirlenmelidir. Ülkemizde adliye mahkemelerinin yanında
görev yapmakta olan askeri mahkemelerin görev alanı, son yıllarda Anayasa’da ve
yasalarda yapılan değişikliklerle önemli ölçüde daraltılmış, bu bağlamda,
Anayasamızın 145. maddesinde ve CYY"nın 3. maddesinde
yapılan değişikliklerle askeri yargının görev alanının sınırları daraltılarak
tekrar belirlenmiştir. Nitekim yasa koyucunun bu iradesi Anayasamızın 145.
maddesinin değişiklik gerekçesinde; “askerî mahkemelerin görev alanı, çağdaş
ülkelerde olduğu gibi daraltılmakta ve asker kişilerin, sadece askerlik hizmet
ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askerî suçlara ait davalarla sınırlı
tutulmaktadır” şeklinde açıkça ifade edilmiş ve Ceza Genel Kurulunun 05.07.2011
gün ve 116-157 sayılı kararında da benzer hususlara işaret edilmiştir.
Diğer taraftan, 3628 sayılı Mal Bildiriminde
Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasasının “Gerçeğe aykırı
bildirimde bulunma” başlıklı 12. maddesinde;
“Kanunen daha ağır bir cezayı gerektirmediği
takdirde gerçeğe aykırı bildirimde bulunana altı aydan üç yıla kadar hapis
cezası verilir” düzenlemesine yer verilmiştir.
Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 12.10.2006
gün ve 168-168, 24.04.2003 gün 47-45, Askeri Yargıtay 4. Dairesi’nin 30.03.2004
gün ve 439-436, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 29.09.2009 gün ve 1265-10364,
23.06.2008 gün ve 1975-15741 sayılı kararlarında da askeri mahkemelerin görev
alanının yorumla genişletilmesinin uygun olmadığına işaret edilerek, Türk
Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan asker kişiler tarafından işlenen gerçeğe
aykırı bildirimde bulunma suçunun unsurları ve cezasının 3628 sayılı Yasada
düzenlenmesi ve Askeri Ceza Yasasında yer alan ya da Askeri Ceza Yasasının
atıfta bulunduğu suçlardan olmaması nedeniyle belirtilen suçun askeri suç
olmadığı hususunda kuşku bulunmadığı, ancak asker kişinin mal bildiriminde
bulunacağı mercii 3628 sayılı Yasanın 8/b maddesine göre askeri makamlar
olduğundan söz konusu suçun askeri mahalde işlendiği ve yargılama görevinin
askeri makamlar olduğunu kabul etmek gerektiği belirtilmiş, suçun başkaca
askeri suçlarla bağlantılı bulunması durumunda da soruşturma ve kovuşturma
görevinin askeri yargı organlarına ait olduğunun kabulü gerektiği vurgulanmıştır.
Görüldüğü gibi 3628 sayılı Yasada düzenlenen
gerçeğe aykırı mal bildiriminde bulunmak suçunun askeri suç olmadığı, Yargıtay,
Askeri Yargıtay ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararları ile sabit olup, T.C.
Anayasasının 145. maddesinde değişiklik yapılmadan önce suçun “askeri mahalde
işlenmesine” göre askeri yargı organlarının görevli olduğunun kabul edildiği
anlaşılmaktadır.
Ancak, Anayasa’nın 145. maddesinde yer alan
“askeri mahallerde” ibaresi metinden çıkarıldığından, gerçeğe aykırı bildirimde
bulunmak suçu, kovuşturma görevi askeri yargı organlarına ait olan başka bir
suçla irtibatlı olmadığı sürece askeri yargı organlarının görevi kapsamında
olmayacaktır. Bu anlamda sanık hakkında gerçeğe aykırı mal bildiriminde bulunma
suçundan açılan kamu davasında Genelkurmay Askeri Mahkemesince 15.03.2011 gün
20-26 sayı ile verilen görevsizlik kararı isabetlidir.
357 sayılı Askeri Hakimler Yasasının “Genel
Yargıya Tabi Suçlar” başlığı altında düzenlenen 28. maddesi, “Askeri Hakimler
ve Askeri Savcılar ile Yardımcılarının, Adli Müşavirlerin, Askeri Adalet İşleri
Başkanlığı ve Askeri Adalet Teftiş Kurulu Başkanlığı kadrolarında ve Askeri
Yargı ile ilgili idari görevlerde bulunan askeri hakimlerin genel yargıya tabi
şahsi suçları hakkında genel hükümler uygulanır.
Ancak soruşturma ve kovuşturma o yer ağır ceza
mahkemesi savcılığı ve sorgu hakimliğince, son soruşturma ise ağır ceza
mahkemesince yapılır” şeklinde iken;
03.06.2012 günlü Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6318 sayılı Yasanın 35. maddesi ile
“Genel yargıya tabi şahsi suçlar ve hukuki sorumluluk” başlığı altında yeniden
düzenlenmiş ve “Askeri hakimlerin genel yargıya tabi şahsi suçları hakkında
genel hükümler uygulanır. Ancak soruşturma o yer ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcısınca ve kovuşturma o yer ağır ceza mahkemesince yapılır.
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
hallerinde soruşturma genel hükümlere göre yapılır. Soruşturma yetkili
Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcı vekilleri tarafından bizzat yürütülür.
Bu hallerde durum hemen Millî Savunma
Bakanlığına bildirilir…” biçiminde değiştirilmiştir.
Maddedeki düzenleme ile askeri hakimlerin
genel yargıya tabi kişisel suçları ile ilgili soruşturma ve kovuşturma usulleri
hüküm altına alınarak, genel yargıya tabi şahsi suçlar hakkında genel
hükümlerin uygulanacağına işaret edilmiştir.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Yasasının
bazı hükümlerinin de gözden geçirilmesinde yarar bulunmaktadır.
(…)
Anılan
Yasanın “soruşturma ve kovuşturma” başlıklı yedinci kısmında yer alan adli ve
idari yargı hakim ve Cumhuriyet savcılarının
görevlerinden doğan ya da görevleri sırasında işledikleri suçlar ile kişisel
suçlarında soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen 82 ila 98.
maddelerindeki hükümlerin askeri yargı hakim ve savcılar yönünden de
uygulanacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Yasanın yalnızca Ek
Geçici 2. maddesinde, kendi yasalarında gerekli değişiklik yapılıncaya kadar
aylık, ek gösterge, ödenek, mali, sosyal ve diğer özlük hakları bakımından;
askeri hakimler hakkında da uygulanacağı hüküm altına alınmış ve bu hükme
paralel olacak şekilde 357 sayılı Askeri Hakimler Yasasının 18. maddesi ve
Geçici 9. maddesinde de askeri hakimlerin bir kısım özlük hakları bakımından
2802 sayılı Yasaya atıfta bulunulmuştur.
357 sayılı Askeri Hakimler Yasası, 353 sayılı
Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Yasası, 477 sayılı Disiplin
Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki
Yasaların incelenmesinde askeri hakim ve savcıların
soruşturma ve kovuşturmaları ile ilgili olarak 2802 sayılı Yasaya herhangi bir
atıf yapılmadığı görülmektedir.
Bu açıklamalara göre, amacı
ve kapsamına yukarıda yer verilen ve özel bir yasa niteliğinde olan 2802 sayılı
Hakimler ve Savcılar Yasasının (özlük haklarına ilişkin belirtilen maddeleri
dışında) soruşturma ve kovuşturma usulleri bakımından askeri hakim ve savcılar
hakkında uygulanma olanağı bulunmadığı, askeri hakim ve savcılar ile ilgili
soruşturma ve kovuşturmaya ilişkin esasların 357 sayılı Askeri Hakimler
Yasasında düzenlemiş olduğu ve anılan Yasanın 28. maddesi uyarınca genel
yargıya tabi şahsi suçlarla ilgili yargılama görev ve yetkisinin adli yargı ilk
derece mahkemelerine ait olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
3628 sayılı Mal Bildiriminde
Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasasının 12. maddesinde
düzenlenen gerçeğe aykırı bildirimde bulunma suçundan yargılama yapma görevinin
askeri yargıya ait olmadığının da belirlenmesi karşısında, 357 sayılı Yasanın
28. maddesi uyarınca bu suçla ilgili yargılama yapma görevi genel yargıya,
diğer bir anlatımla o yer ağır ceza mahkemesine ait olacaktır.”
42. Askerî Yargıtay Daireler Kurulunun 26/12/2013 tarihli ve
E.2013/130, K.2013/127sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…Görev hususunun değerlendirilmesi
353 sayılı Kanun"un "Askerî mahkemelerde
yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi" başlıklı 17"nci maddesi
"Askerî mahkemelerde yargılanmayı gerektiren ilginin kesilmesi daha önce
işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez. Ancak
suçun; askerî bir suç olmaması, askerî bir suça bağlı bulunmaması hâlinde
askerî mahkemenin görevi sona erer." şeklindedir.
Bu düzenlemeye göre, sanığa isnat edilen suçun
askerî bir suç olmaması, askerî bir suça bağlı bulunmaması ve askerî
mahkemelerde yargılanmayı gerektiren ilginin kesilmesi hâlinde, askerî
mahkemenin görevi sona erecektir. Eğer suç askerî bir suça bağlı ise veya
askerlik hizmet ve göreviyle ilgili ise, her hâlde
askerî mahkemenin yargılama görevi devam edecektir.
Anayasa"nın "Askerî yargı" başlıklı
145/1"inci maddesinde; "Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin
mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından
işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet
ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla
görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine
karşı suçlara ait davalar her hâlde adliye
mahkemelerinde görülür.";
353 sayılı Kanun"un "Genel görev"
başlıklı 9"uncu maddesinde: "Askerî mahkemeler kanunlarda aksi yazılı
olmadıkça, asker kişilerin askerî olan suçları ile bunların asker kişiler
aleyhine yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri
suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler.";
Hükümleri yer almaktadır.
Askerî bir suç olmadığı
hususunda kuşku bulunmayan "resmî evrakta sahtecilik ve
dolandırıcılık" suçlan; temyize konu olayda asker kişiler aleyhine
işlenmediği gibi, askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak da
işlenmemiştir. Dolayısıyla bu suçlarla ilgili yargılama görevi askerî
mahkemelere ait değildir. Anayasa"nın 145"inci maddesinde 07.05.2010 tarihli ve
5982 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle askerî mahkemelerin görev kapsamını
tespit eden madde metninden askerî mahal kavramı çıkarıldığından, söz konusu
suçların askerî mahalde işlenmiş olması da görevin belirlenmesi bakımından
sonuca etkili değildir…”
43. Askerî Yargıtay 3. Dairesinin suç tarihinden sonra emekli
olmuş bir Askerî Yargıtay üyesi hakkındaki 18/12/2015 tarihli ve E.2015/1,
K.2015/1 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık hâli hazırda emekliye ayrılmış
olup, askerî mahkemelerde yargılanmasını gerektiren ilgi kesildiğinden ve
sanığa isnat edilen altı ayrı "Zincirleme şekilde kamu görevlisine karşı
görevinden dolayı hakaret", üç ayrı "Zincirleme şekilde iftira"
ve "Zincirleme şekilde adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs"
suçlarının unsurları ve müeyyideleri Türk Ceza Kanununda gösterildiğinden, atıf
suretiyle askerî suç hâline getirilmemiş, dolayısıyla askerî suç olmadığından
ve askerî bir suça da bağlı bulunmadığından, anılan suçlarla ilgili davaya
Yargıtay"da bakılması gerektiğinden, Askerî Yargıtay Kanunu"nun 38, 353 sayılı
Kanun"un 9, 17 ve 176"ncı maddeleri gereğince altı ayrı "Zincirleme
şekilde kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret", üç ayrı
"Zincirleme şekilde iftira" ve "Zincirleme şekilde adil
yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçlarından "Zincirleme şekilde adil
yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçu yönünden ...sonuçta oy birliğiyle
ilk derece mahkemesi olarak görev yapan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE;
Kararın kesinleşmesini müteakip sanığın müsnet suçlardan eylemlerine uyan kanun maddeleri uyarınca
yargılanmasının temini için dava dosyasının onaylı bir suretinin YARGITAY
BAŞKANLIĞINA GÖNDERİLMESİNE [karar verildi.]"
44. Anılan görevsizlik kararının temyizi üzerine Askerî Yargıtay
Daireler Kuruluncaverilen 12/5/2016 tarihli ve
E.2016/17, K.2016/40 sayılı kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Sonuç olarak yukarıda açıklanan
gerekçelerle, somut olayda, suç tarihlerinde Yüksek Mahkeme üyesi olan sanığın
iddia konusu eylemlerine ilişkin olarak hangi yargı merciinin görevli olduğu
hususu uyuşmazlık konusu olup, Askerî Yargıtay Daireler Kurulunca bu hususta
verilecek karar sonrasında dosyanın gönderilmesi ihtimali bulunan Yargıtay Ceza
Genel Kurulunun da kendisini görevsiz görerek karar vermesi ihtimalinin mevcut
olduğu, bu ihtimal de dikkate alındığında, görevli mahkemenin Türk hukuk
sisteminde uyuşmazlıkları çözmeye kesin olarak yetkili olan Uyuşmazlık
Mahkemesince karar verilmesinin adil yargılanma hakkının gerçekleştirilmesini
sağlayacağı dikkate alınarak, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve
İşleyişi Hakkında Kanun"un 20"nci maddesi uyarınca, görevli yargı merciinin
belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmasına, dava dosyasının
Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
45. Mahkemenin 7/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kanuni Hakim
Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlığın Görüşü
46. Başvurucu; 15/8/2014
tarihinde emekli olmak suretiyle TSK"dan ayrıldığını,dava
dosyasında asker kişi olarak sanık kalmadığını, Anayasa"nın 145. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca barış zamanında askerî mahkemelerde yargılanmasının
mümkün olmadığını, keza üzerine atılı resmî belgede sahtecilik suçunun askerî
bir suç teşkil etmediğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve nihai kararın ortadan kaldırılması talebinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
47. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı
36. maddesi şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
48. İddianın değerlendirilmesinde nazara alınacak ve Anayasa"da
yer alan özel güvence ve destek hükümleri aşağıdadır:
49. Anayasa’nın “Kanuni hâkim
güvencesi” kenar başlıklı 37. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden
başka bir merci önüne çıkarılamaz.
Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden
başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü
merciler kurulamaz.”
50. Anayasa’nın “Mahkemelerin
kuruluşu” kenar başlıklı 142. maddesi şöyledir:
“Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri,
işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”
51. Anayasa’nın “Askerî
yargı” kenar başlıklı 145. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin
mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından
işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet
ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla
görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine
karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür.
Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler
askerî mahkemelerde yargılanamaz.
Askerî mahkemelerin savaş halinde hangi suçlar
ve hangi kişiler bakımından yetkili oldukları; kuruluşları ve gerektiğinde bu
mahkemelerde adlî yargı hâkim ve savcılarının görevlendirilmeleri kanunla
düzenlenir.”
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kanuni
hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
53. Kanuni hakim güvencesinin sağladığı
“güvenceler”, esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Çünkü kanuni
hâkim güvencesinin sağlanmadığı bir yargılamanın adil olduğundan söz edilemez.
54. Anılan güvence, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber (Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 77; AYM, E. 2002/170, K. 2004/54, 5/5/2004), hiç
kimseninkanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir
merci önüne çıkarılamayacağına dair Anayasa’nın 37. maddesinde açıkça
düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği mahkemelerin
kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla
düzenleneceğini belirten Anayasa’nın 142. maddesinin de kanuni hâkim
güvencesinin değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır. (Mehmet
Çelik, B. No: 2015/889, 17/11/2016, § 56).
55. Diğer yandan Anayasa"nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz
uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının
madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim anılan sözleşmelerden
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, herkesin davasının yasayla kurulmuş bir mahkemede görülmesini
isteme hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir.
56. Anayasa"nın 37. maddesinde düzenlenen kanuni hâkim
güvencesi, Anayasa"nın 36. ve Sözleşme"nin 6. maddelerinde ifade edilen adil
yargılanma hakkının en önemli ögesi olan "yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme önünde yargılanma" hakkının temelini oluşturmaktadır.
Kanuni hâkim güvencesi, mahkemelerin kuruluş ve yetkileri ile izleyecekleri
yargılama usulünün yasayla düzenlemesini ve dava konusu olay ortaya çıkmadan
önce belirlenmesini gerektirir. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi kararlarında,
kişinin hangi mahkemede yargılanacağını önceden ve kesin olarak bilmesini
gerektiren, doğal hâkim ilkesini koruyan bir hüküm olarak ele alınmaktadır
(AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004; E.2005/88, K.2008/166, 20/11/2008; Tahir Gökatalay,
§ 79).
57. Kanuni hâkim güvencesi, sadece mahkemelerin yargı yetkisi
içinde yer alan konuların belirlenmesini değil her bir mahkemenin kuruluşu ve
yer bakımından yargı yetkisinin belirlenmesi de dâhil olmak üzere mahkemelerin
organizasyonlarına ilişkin tüm düzenlemeleri ifade etmekte, mahkemelerin görev
ve yetki alanlarının açık ve anlaşılır biçimde tespit edilmesi gereğini ortaya
koymaktadır (Tahir Gökatalay,
§ 80). Bu güvence,suçun
işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı yerini
yasanın belirlemesi şeklinde tanımlanmaktadır. Kanuni hâkim güvencesi yargılama
makamlarının suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra
kurulmasına veya yargıcın atanmasına, başka bir anlatımla sanığa veya davanın
taraflarına göre hâkim atanmasına engel oluşturur (AYM, E.2014/164, K.2015/12,
14/1/2015).
.
58. Anılan güvence, Anayasa"nın 145. maddesinde askerî
mahkemeler bakımından ise özellikle vurgulanmıştır. Anayasa"nın "Askerî yargı" kenar başlıklı
145. maddesinin birinci fıkrasına göre askerî yargı, askerî mahkemeler ve
disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler, asker kişiler
tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya
askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara
bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine
karşı suçlara ait davalar her hâlde adliye
mahkemelerinde görülür. Asker olmayan kişiler savaş hâli haricinde askerî
mahkemelerde yargılanamaz.
59. Anayasa"da, askerî mahkemelerin kuruluş ve işleyişinin
kanunla düzenlenmesinin öngörülmesi; suçların, bunların cezalarının ve
uyuşmazlığın çözümünde hangi mahkemenin görevli olacağının kanunda açık ve
anlaşılır şekilde belirtilmesini gerektirir (AYM, E. 1999/13, K. 1999/26,
14/6/1999). Kanunla düzenleme ise "belirliliği" ve "öngörülebilirliği"
içerir (AYM, E.2010/32, K.2011/105, 16/6/2011).
60. Diğer yandan mahkemelerin görev ve yetki alanlarının ilişkin
olarak içtihatlarla ortaya çıkan uyuşmazlıkların da belirsizliğe yol açılmadan
çözülmesi gerekir. Farklı uygulamaların yüksek mahkemeler nezdinde gelişmesi
durumunda toplumun yargıya güvenini azaltacak nitelikte bir hukuki
belirsizliğin oluşmasına izin verilmemelidir. Böyle bir durumda adli makamların
-özen yükümlülükleri gereği- farklı uygulamaları ortadan kaldırmaya yönelik
usule ilişkin güvenceleri devreye sokmaları beklenir. İlgili adli makam, adil
yargılanma hakkının da içeriğine dâhil olan hukuki güvenlik ilkesini ihlal
ederek belirsizliğin bizatihi kaynağı olmamalıdır (Mehmet Çelik, § 61).
61. Aksi tutum askeri yargı yönünden askeri mahkemelerin görevinin,
asker kişilerin sadece askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak
işledikleri askerî suçlara ait davalarla sınırlı tutulduğu, asker olmayan
kişilerin savaş hâli haricinde, askeri mahkemelerde yargılanmayacağına dair
Anayasa"nın 145. maddesinin, dolayısıyla Anayasa’nın 36. ve 37. maddelerindeki
anayasal güvencenin ihlaline yol açabilecektir (Mehmet Çelik, § 63). Nitekim Anayasa Mahkemesi, başvurucuyla
birlikte yargılanan diğer sanığın aynı olaya ilişkin başvurusunda (B. No:
2015/889) kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
62. Askerî
mahkemelerin görevleri, Anayasa"nın 145. ve 353 sayılı Kanun"un 9. maddelerinde
belirlenmiştir. Buna göre kişilerin asker kişi sıfatıyla yargılanmaları, askerî
mahkemelerin görev alanına girmektedir. Sanığın asker kişi sıfatı sona
erdiğinde atılı suç askerî suç değilse veya askerî suça bağlı bulunmuyorsa
askerî mahkemede yargılamanın gereği kalmayacağından yargılamanın doğal görevli
yargı yeri olan adli yargı yerinde yapılması gerekmektedir (AYM, E.1996/74,
K.1998/45, 1/7/1998). 353 sayılı Kanun’un 17. maddesine göre askerî
mahkemelerde yargılanmayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen
suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez. Ancak yüklenen
suçun "askerî bir suç" olmaması, "askerî bir suça bağlı
bulunmaması" hâlinde askerî mahkemenin görevi sona erecektir.
63. Anayasa"nın 145. maddesinin değişiklik gerekçesinde, askerî
yargının görev alanının yeniden düzenlendiği, mevcut hükümde askerî yargının
görev alanının oldukça geniş düzenlenmesi nedeniyle uluslararası belgelerde bu
durumun eleştirildiği, askerî mahkemelerin görev alanının demokratik hukuk
devletinin getirdiği ölçüler çerçevesinde yeniden tanımlandığı, getirilen
düzenlemeyle askerî mahkemelerin görev alanının askerî suçların yargılanmasıyla
çağdaş ülkelerde olduğu gibi sınırlandırıldığı ve asker kişilerin sadece
askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askerî suçlara ait
davalarla sınırlı tutulduğu, asker olmayan kişilerin savaş hâli haricinde
askerî mahkemelerde yargılanmayacağının anayasal teminat altında alındığı
belirtilmiştir.
64. 353 sayılı Kanun’un 104. maddesine uyarınca askerî hâkimler
ile askerî savcılar veya yardımcıları hakkında özel kanuna göre soruşturma
yapılır. Bu hükümde sözü geçen özel kanun ise 357 sayılı Kanun’dur. 357 sayılı
Kanun’un 23., 24., 25. ve 26. maddelerinde askerî hâkim ve savcılar ile ilgili
soruşturma/kovuşturma mercileri düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 26. maddesine
göre askerî hâkimlerin işledikleri fiillerle ilgili olarak askerî adalet
müfettişince düzenlenen evrak kendisine gönderilen askerî savcı, 353 sayılı
Kanun hükümlerine göre gerekli işlemi yapmak zorundadır.
65. Bu hükümlere göre askerî hâkim ve savcıların asker kişi özellikleri
gözönünde bulundurulmaksızın görevleriyle ilgili veya
görevleri sırasında işledikleri askerî yargıya tabi suçlarından dolayı
soruşturma ve kovuşturmalarının adli ve idari yargı hâkim ve savcılarının
yargılandığı Yargıtayın muadili olan Askerî Yargıtayda yapılması gerektiğinde bir duraksama yoktur (Ahmet Zeki Üçok, B. No: 2013/1966,
25/3/2015, § 36). Ancak 357 sayılı Kanun"da askerî hâkim ve savcıların emekli
olmaları hâlinde Askerî Yargıtayın askerî suç veya
askerî bir suça bağlı başka bir suç dışındaki suçlar bakımından da görevinin
devam edeceğine ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. 353 sayılı Kanun’un
17. maddesinin askerî hâkim ve savcılar yönünden uygulanamayacağına dair bir
istisna da getirilmemiştir.
66. Uyuşmazlık Mahkemesi, resmî belgede sahtecilik suçunun
"askerî bir suç" olmadığı tespitinde bulunmuştur (bkz. § 41). Askerî
Yargıtay Daireler Kuruluna göre de "resmî evrakta sahtecilik" suçunun
askerî bir suç olmadığı hususunda kuşku bulunmamaktadır. Anayasa"nın 145.
maddesinde yapılan değişiklikle madde metninden askerî mahal kavramı
çıkarıldığından söz konusu suçun askerî mahalde işlenmiş olması da görevin
belirlenmesi bakımından sonuca etkili değildir (bkz. § 43).
67. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da Anayasa"nın 145. maddesinde ve
5271 sayılı Kanun"un 3. maddesinde yapılan değişikliklerle askerî yargının
görev alanının daraltıldığını ve bu iradenin Anayasa"nın 145. maddesinin
değişiklik gerekçesinde açıkça ifade edildiğini belirterek başvurucuyla
birlikte yargılanan M.Ç. hakkındaki başka bir dosyada isnat olunan gerçeğe
aykırı bildirimde bulunma eyleminin yargılamasının genel mahkemelerde yapılması
gerektiğine hükmetmiştir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E.2012/YYB-722,
K.2012/234, 19/6/2012). Yargıtay Ceza Genel Kurulu ayrıca 357 sayılı Kanun ve
353 sayılı Kanun’da, askerî hâkim ve savcıların soruşturma ve kovuşturmaları
ile ilgili olarak 24/2/1983 tarihli ve2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanunu’na herhangi bir atıf yapılmadığını, dolayısıyla mahkemelerin madde
itibarıyla yetkilerinin belirlenmesinde görevden ayrılan hâkim ve savcıların
ayrılma zamanındaki sıfatlarının esas alınacağına dair 2802 sayılı Kanun’un 91.
maddesinin de uygulanma olanağı bulunmadığını belirtmiştir (bkz. § 42).
68. Anayasa
Mahkemesi de norm denetimine ilişkin verdiği kararlarında, Anayasa"nın 145.
maddesinin değişiklik gerekçesi doğrultusunda değerlendirmelerde bulunmuştur
(bkz. §§ 39, 40).
69. Askerî hâkim ve savcıların askerî mahkemelerde yargılanmayı
gerektiren ilgilerinin kesilmesi hâlinde dahi Askerî Yargıtayda
yargılanacağına dair Askerî Yargıtay Daireler Kurulunun 27/11/2014 tarihli
kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…357 sayılı
Askerî Hâkimler Kanunu"nda askerî hâkim ve savcıların emekli olmaları hâlinde,
Askerî Yargıtay"ın görevinin devam edeceğine ilişkin bir düzenlenme
bulunmamakla birlikte, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu"nun
91"inci maddesine göre adli ve idari yargı alanlarında görev yapan hâkim ve
savcılardan haklarında kovuşturma yapılacak olanların; son sorutturma
mercilerinin saptanmasında, son soruşturma zamanındaki, son soruşturmadan önce
görevden ayrılanların ise ayrılma zamanındaki sıfatlarının esas alındığı, bu
bağlamda, adlî ve idari yargı alanlarında görev yapan hâkim ve savcıların,
görevden ayrılmaları hâlinde, yargılama makamında değişiklik olmadığı, hâkim ve savcılık statüsünden dolayı tabi olduğu
yargılama makamındaki yargılanmasına her durumda devam edildiği anlaşılmaktadır…”
70. Askerî Yargıtay Daireler Kurulu, 357 sayılı Kanun’da askerî
hâkim ve savcıların görevden ayrılmaları hâlinde haklarındaki
soruşturma/kovuşturmaların akıbeti hakkında hüküm bulunmadığını belirterek
askerî mahkemelerin görevinin devam ettiğini belirlemiştir. Burada Anayasa"nın
145. maddesindeki değişiklik ve gerekçesi nazara alınmamış; 2802 sayılı Kanun’un
91. maddesi kıyas yoluyla uygulamıştır. Diğer bir ifadeyle askerî yargının
görev sınırları, kanuni bir temelden hareket edilmeden yorum yoluyla
belirlenmiştir. Anılan yorumun Anayasa Mahkemesi, Uyuşmazlık Mahkemesi, Askerî
Yargıtay ve Yargıtayın askerî yargının görev alanına
ilişkin olarak Anayasa"nın 145. maddesinin değişiklik gerekçesini esas alarak
verdikleri önceki kararlarla uyumlu olmadığı açıktır. Böylelikle mahkemelerin
madde itibarıyla yetkilerinin (görevlerinin) belirlenmesinde, görevden ayrılan
askerî hâkim ve savcıların ayrılma zamanındaki sıfatlarının esas alınıp
alınmayacağına dair Yüksek Mahkemeler arasında içtihat farklılığı oluşmuştur.
Bu durum, hukuki belirsizliğe sebep olmuştur.
71. Anayasa Mahkemesi, bir uyuşmazlık hakkında hangi mahkemenin
veya yargı kolunun görevli olduğunu tespit etmekle görevli değildir. Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, yargılamanın usul
kurallarına uygunluğunu denetlemek değil adil yargılanma hakkı kapsamındaki
güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir.
72. Askerî hâkim ve savcıların hangi mahkemelerde
yargılanacağına dair oluşan hukuki belirsizlik karşısında Askerî Yargıtay
-diğer yüksek mahkemelerin içtihatları dikkatine sunulmasına rağmen- meselenin
Uyuşmazlık Mahkemesine taşınması noktasında harekete geçmemiştir. Diğer bir
ifadeyle suç tarihinden sonra görevden ayrılmış (veya ilişiği kesilmiş) askerî
hâkim ve savcılar yönünden hangi yargı kolunun görevli olduğuna ilişkinoluşan hukuki belirsizliğin giderilmesine yönelik
mekanizmaların işletilmesi yönünde gerekli özen gösterilmemiştir. Başka bir
dosyada sonradan yaşanan kısmen benzer bir süreçte ise belirtilen çözüm
mekanizması işletilerek hukuki belirsizliğin giderilmesine çalışılmıştır (bkz. §§ 43, 44). Sonuç olarak Anayasa’nın
36. ve 37. maddelerindeki anayasal güvencenin ihlal edildiği anlaşılmıştır.
73. Açıklanan nedenlerle kanuni hâkim güvencesinin ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
74. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
75. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
76. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili
kararını verdiği tarih esas alınır (B.E.,
B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34)
77. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29)
78. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 4 yıl 10 aylık
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
79. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine verilmesi
gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
80. Başvurucu ayrıca 5271
sayılı Kanun"un 297. maddesine rağmen Askerî Yargıtay Başsavcılığı tarafından tebliğname düzenlenmediğini, savunma hakkı ile bağımsız ve
tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğini, delillerin eksik ve
hatalı değerlendirildiğini, bilirkişi ve tanıkların huzurda dinlenilmesi
taleplerinin reddedildiğini, esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma için
gerekli zaman ve kolaylıklardan yararlandırılmadığını, kovuşturma konusu suça iştirakten
şüpheli olması gereken kişinin tanık sıfatıyla dinlendiğini, anılan kişinin
baskı altında ifade verdiğinin sonradan anlaşılmasına rağmen beyanlarının
mahkûmiyete esas alındığını, tüm bu nedenlerle Anayasa"nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
81. Başvurucunun
kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiği yönündeki yukarıdaki tespitler dikkate
alındığında Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamındaki diğer şikâyetlerinin kabul edilebilirliği ve esası hakkında
ayrıca karar verilmesine gerek olmadığı sonucuna varılmıştır.
D. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
82. 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
83. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmamıştır.
84. Başvurucunun kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
85. Kanuni hâkim güvencesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Askerî Yargıtay 4.
Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
86. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.026,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 36. ve 37. maddelerinde güvence altına alınan
kanuni hâkim güvencesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kanuni hâkim güvencesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Askerî
Yargıtay 4. Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.026,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.