Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2014/10261
Karar No: 2014/10261
Karar Tarihi: 8/12/2016

        Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUHBET ADANIR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/10261)

 

Karar Tarihi: 8/12/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör Yrd.

:

Halil İbrahim DURSUN

Başvurucular

:

1. Muhbet ADANIR

 

 

2. Edip BEĞDE

 

 

3. Eşref BEĞDE

 

 

4. Seyithan BEĞDE

 

 

5. Maşallah BEĞDE

 

 

6. Mizgin BEĞDE

Vekili

:

Av. Serdal BAYTAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; idarenin hizmet kusuru neticesinde askerde intihar olayının meydana gelmesi, bu ölüm olayına ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde açılan tam yargı davasında hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olması ve bu davada idare lehine yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle yaşam hakkının, adil yargılanma hakkının ve iki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. 2014/10261 numaralı bireysel başvuru, 18/6/2014 tarihinde İzmir Bölge İdare Mahkemesi; 2015/19524 numaralı bireysel başvuru ise 11/12/2015 tarihinde İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 15/9/2014 tarihinde, 2014/10261 numaralı bireysel başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 3/5/2016 tarihinde, 2015/19524 numaralı bireysel başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, 2014/10261 numaralı başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Yine Bölüm Başkanı tarafından 16/8/2016 tarihinde, 2015/19524 numaralı başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvurular hakkında görüş sunmamıştır.

7. Anayasa Mahkemesi tarafından 2015/19524 numaralı başvuru dosyasının konu ve kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2014/10261 başvuru numaralı dosya ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/10261 başvuru numaralı dosya üzerinden yürütülmesine ve 2015/19524 numaralı başvuru dosyasınn kapatılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru dilekçesi, başvuruya konu dava ve soruşturma dosyası ile Millî Savunma Bakanlığının 6/5/2016 tarihli yazısının içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. İlk başvurucunun oğlu ve diğer başvurucuların kardeşi Veysi Adanır, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Aksaz Deniz Üs Komutanlığı Kayacan Muhabere Merkezî Komutanlığı (Marmaris/Muğla) emrinde asker iken 28/8/2011 tarihinde ası sonucu vefat etmiştir.

1. Veysi Adanır"ın Askere Alınması ve Ölümü

10. Başvurucuların yakını Veysi Adanır, askerlik öncesi yapılan sağlık muayenesinde askerliğe elverişli olduğu değerlendirilerek 13/1/2011 tarihinde askere sevk edilmiş ve 15/1/2011 tarihinde Deniz Er Eğitim Alayı 2"nci Deniz Er Eğitim Tabur Komutanlığına (İskenderun/Hatay) teslim olmuştur. Veysi Adanır, eğitim birliğine katılmasından sonra yapılan Psikososyal Risk Faktörü Tarama Anketi"nde "Daha önce psikolojik bir rahatsızlık geçirdiniz mi? Şimdiye kadar kendinize zarar vermeye/öldürmeye yönelik herhangi bir teşebbüsünüz oldu mu? Son zamanlarda kendinizi öldürmeyi düşündünüz mü? Vücudunuzda sigara söndürme, jilet atma gibi tekrarlayan kendinize zarar verici davranışlarınız var mı? Sürekli alkol ve uyuşturucu madde kullanma alışkanlığınız var mı?" sorularına "Evet" cevabını vermiştir.

11. Veysi Adanır, eğitim birliğine katılmasından sonra Psikolojik Danışman E.E. vePsikolojik Danışman K.Ö. ile çeşitli görüşmeler gerçekleştirmiştir. Veysi Adanır, söz konusu görüşmelerde psikolojik rahatsızlığının bulunduğunu, uyuşturucu ve uyutucu maddeler (esrar, hap, eroin, tiner) kullandığını, askerlik yapmak istemediğini, hava değişimi verilmezse kendisine ya da başkalarına zarar vereceğini belirtmiştir.

12. Veysi Adanır ile yapılan görüşmeler neticesinde Veysi Adanır"ın refakatli şekilde psikiyatri kliniğine yatırılmasının uygun olacağı değerlendirilmiştir. Bu görüşmelerde ayrıca Veysi Adanır"ın Rehberlik ve Danışma Merkezi (RDM) tarafından takip edilmesinin uygun olacağı kanaatine varılmıştır.

13. Psikolojik danışmanların görüşleri doğrultusunda İskenderun Asker Hastanesi Psikiyatri Kliniğine sevk edilen ve 18/1/2011 tarihinde adı geçen Hastaneye yatırılarak tedavi gören Veysi Adanır"a antisosyal kişilikte uyum bozukluğu teşhisi konulmuştur. Üç gün boyunca bu Hastanede yatarak tedavi gören Veysi Adanır, iki hafta sonra tekrar kontrol edilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek 21/1/2011 tarihinde taburcu edilmiştir. Veysi Adanır, anılan Hastanedeki tedavisine eğitim birliğinde geçirdiği süre boyunca devam etmiş, bu süre zarfında ayrıca psikolojik danışmanlar ile çeşitli görüşmeler gerçekleştirmiştir.

14. İskenderun"daki askerlik eğitimini 19/3/2011 tarihinde tamamlayan Veysi Adanır, yedi gün izin kullanmış ve akabinde usta birliği olan Aksaz Deniz Üs Komutanlığı Kayacan Muhabere Merkezî Komutanlığına teslim olmuştur.

15. Veysi Adanır, Aksaz Deniz Üs Komutanlığı Kayacan Muhabere Merkezî Komutanlığına katılmasından sonra Psikolojik Danışman T.Y. ile 20/4/2011 tarihinde bir görüşme gerçekleştirmiştir. Yapılan görüşme neticesinde Veysi Adanır"ın eğitim birliğinde ilaç tedavisi görmesi nedeniyle psikiyatri kliniğine sevk edilmesinin uygun olacağı, uyum sorunları olan ere destekleyici yaklaşımlarda bulunulması gerektiği değerlendirilmiştir. Bu görüşmeden sonra Aksaz Asker Hastanesi Psikiyatri Kliniğine sevk edilerek burada muayene edilen Veysi Adanır, ilerleyen tarihlerde madde kötüye kullanımı-uyum bozukluğu tanısıyla bu Hastanede birçok defa muayene edilmiş ve ilaç tedavisi görmüştür.

16. Başvuru formuna eklenen Hastane kayıtlarında, Veysi Adanır"ın askerliğe elverişli olmadığı yönünde tanzim edilmiş herhangi bir rapor bulunmamaktadır. Aksine, ölüm olayı sonrasında hazırlanan idari tahkikat raporunda, 17/5/2011 tarihinde Aksaz Asker Hastanesi Psikiyatri Kliniğinde muayene edilen Veysi Adanır hakkında "Askerliğe elverişlidir." kararının verildiği belirtilmiştir.

17. Veysi Adanır, 28/8/2011 tarihinde saat 02.00 sularında er ve erbaş banyosunda asılı vaziyette ölü olarak bulunmuştur.

2. Ceza Soruşturması Süreci

a. Soruşturma Kapsamında Yapılan İlk İşlemler, Alınan Raporlar ve Yapılan Diğer Araştırmalar

18. Olay hakkında kendisine bilgi verilen Marmaris Nöbetçi Cumhuriyet savcısı, olay yeri inceleme ekibinin olay yerine yönlendirilmesini istemiş; ardından kendisi de zabıt katibi ile birlikte saat 04.00 sularında olay yerine intikal etmiştir.

19. Olay yeri inceleme ekibi, saat 02.45"te olay yerine varmış ve Cumhuriyet savcısının ölümün gerçekleştiği yere gelmesini müteakip olay yeri incelemesine başlamıştır. Olay yeri incelemesi sonucunda hazırlanan 28/8/2011 tarihli Olay Yeri İnceleme Raporu"nun ilgili bölümü şöyledir:

"(...) Olay hakkında olayı ilk gören birlik personelinden alınan bilgide; ölen Er Veysi Adanır"ın gece banyo yapmak üzere banyoya girdiğini, banyo kapısını iç kısımdan kilitleyip kendisini asarak intihar ettiğini beyan ettikleri tespit edildi.

Er Veysi Adanır’a olay yerinde askerî personel tarafından ilk müdahale yapılarak Kışla içerisinde bulunan Aksaz Askeri Hastanesi"ne kaldırıldığı, tüm müdahalelere rağmen Veysi Adanır"ın kurtarılamadığı beyan edilmiştir.

Olay yerinin Karargah Destek Kıtaları Koğuşunun bitişiğindeki er ve erbaş tuvaletinin 5 metre solundaki er ve erbaş banyosu olduğu, banyonun giriş kapısının dış cephesi üst kısmında koridora yönü dönük bir adet kameranın olduğu görüldü. Banyonun 7.10 metre uzunluğunda 2.5 metre genişliğinde olduğu, banyonun kabinlerinin üst kısmı ile beton örme tavan arasında 1 metre boşluk olduğu, bu boşluğun aynı zamanda sağ taraftaki erbaş ve er tuvaletlerine bağlantılı olduğu görüldü. Banyo içerisinde 6 adet beton örme ve duvarları fayans kaplı kabin olduğu, kabin giriş kısımları kabin üst kısmına sabitlenmiş, yuvarlak demir üzerine asılı perde takılı olduğu görüldü. Banyoya girişte sağ tarafta ikinci banyo kabini önünde 1 adet metal kasalı verzalit sandalye olduğu, sandalyenin alt zemin kısmında bir çift G. marka mavi siyah renk karışımı terlik olduğu, ikinci banyo kabini giriş orta kısmında sarı renk metal kemer tokası olduğu, banyoya girişte birinci kabinin giriş kısmında, zeminde bir adet sarı renk metal kemer tokası pimi olduğu görüldü. İkinci banyo kabini üst kısmı perdelik demirinin orta kısmına bağlı bir adet sarı renkli 4 cm genişliğinde 98 cm uzunluğunda, kemer tokası tahrip olmuş bir adet kemer olduğu görüldü. Perdelik demirin yerden 2.10 cm yüksekte, sandalyenin üst kısmı ile perde demiri arasında 1.76 metre mesafe olduğu görüldü. Olay yerinde bulunan sandalye, banyo demiri üzerinde tozlama yöntemi ile yapılan araştırmada mukayeseye elverişli herhangi bir iz tespit edilemedi.

(...)"

20. Olay yeri incelemesinden sonra ceset üzerinde ölü muayenesi işlemi gerçekleştirilmiştir. Ölü harici muayenesinde eskiden oluşmuş falçata izleri ile asının sebep olduğu izler dışında vücutta herhangi bir darp ve cebir izi tespit edilememiştir. Ölü muayenesi işlemine katılan doktor bilirkişi, kesin ölüm sebebinin klasik otopsi işlemi yapılarak tespit edilmesinin yerinde olacağını belirtmiştir. Bunun üzerine, kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla 28/8/2011 tarihinde klasik otopsi yapılmıştır.

21. Kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla yapılan klasik otopsi işlemi sonucunda hazırlanan 6/10/2011 tarihli otopsi raporunda, kişinin ölümünün ası sonucu meydana gelmiş olduğu belirtilmiştir. Raporda ayrıca iç organlarda yapılan sistematik toksikolojik analiz sonucunda aranan toksik maddelerden hiçbirinin bulunmadığı, kanda ve idrarda uyutucu-uyuşturucu madde tespit edilmediği belirtilmiştir.

22. Marmaris Cumhuriyet Başsavcılığı, olayın asker kişi hakkında ve askerî mahalde gerçekleşmiş olması nedeniyle 4/10/2011 tarihinde görevsizlik kararı vermiş ve dosyayı görevli askerî savcılığa göndermiştir. Bu karar üzerine soruşturmaya Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Güney Deniz Saha Komutanlığı Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık) tarafından devam edilmiştir.

23. Askerî Savcılık, Türkiye"de faaliyet gösteren GSM şirketleri ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ile yazışmalar yapmış ancak müteveffanın üzerine kayıtlı telefon numarasından yapılan görüşmelerin incelenmesi neticesinde delil değeri taşıyabilecek bir bilgiye ulaşamamıştır.

24. Askerî Savcılık, ilgili komutanlıklara müzekkere yazarak Veysi Adanır"ın şahsi dosyası ile nöbet listelerini soruşturma dosyasına eklemiştir.

25. Ceza soruşturması kapsamında ayrıca er ve erbaş banyo kapısını gören kamera kayıtları bilirkişi marifetiyle incelenmiştir. Kamera kayıtlarının çözümlenmesi neticesinde hazırlanan 23/9/2011 tarihli bilirkişi raporuna göre Veysi Adanır, saat 00.14"te nöbetçi masasının bulunduğu yere gelmiş; akabinde ise nöbetçi masasına ait sandalyeyi alarak banyoya giriş yapmıştır. Raporda Veysi Adanır"ın banyoya girmesinden sonra diğer askerlerin birkaç defa banyoya giriş çıkış yaptığı, akabinde ise A.O. isimli erin saat 01.05.40"ta banyo kapısını açmaya çalıştığı ancak açamadığı belirtilmiştir. İlerleyen dakikalarda banyonun kapısı tekrar açılmaya çalışılmış ancak başarılı olunamaması üzerine Onbaşı M.K. ile Er T.B. saat 01.10.59"da tuvalet bölümüne giriş yapmıştır. Rapora göre saat 01.11.57"de Er T.B. koşarak tuvalet bölümünden çıkmış, saat01.11.58"de banyonun kapısı iç kısımdan dış tarafa doğru açılmış, kapının açılmasından altı saniye sonra A.Ö. banyo kapısından içeri girmiş ve saat01.12.23"te A.Ö. baş ve omuz kısmından, Er M.K. ise ayak kısmından tutarak Veysi Adanır"ı banyo kapısından dışarı çıkarmıştır. Rapora göre ilerleyen dakikalarda Veysi Adanır"a kalp masajı ve suni solunum yapılmış, sonrasında ise Veysi Adanır olay yerine getirilen bir battaniye üzerine konularak dışarı götürülmüştür.

b. Başvurucular ile Tanık Olarak Dinlenen Kişilerin Beyanları

26. Başvurucular, Savcılık tarafından alınan ifadelerinde ve çeşitli tarihlerde Savcılığa verdikleri dilekçelerde özetle yakınlarının ölümünün intihar olduğunu düşünmediklerini, yakınlarının daha önceden bazı arkadaşları tarafından rahatsız edildiğini, bu kişilerin ölüm olayında etkisinin olabileceğini, ayrıca yakınlarının askerlik öncesinde ve askerlik sırasında tedavi görüp bazı ilaçlar kullandığını, olay intihar olarak kabul edilse dahi madde bağımlısı olan ve ciddi rahatsızlıkları bulunan yakınlarının ölümünde yetkili kişilerin sorumluluğunun bulunduğunu, olayın araştırılması gerektiğini belirtmişlerdir.

27. Cumhuriyet savcısı, Veysi Adanır"ı asılmış vaziyette ilk gören Onbaşı M.K. ile Er A.Ö., Er T.H.G. ve Er A.O.nın ifadelerini almıştır. Olay günü ifadesi alınan Onbaşı M.K. özetle Aksaz Deniz Üs Komutanlığında motorcu onbaşı olarak görev yaptığını, olay günü 00.00-04.00 saatleri arasında koğuş nöbetçisi olduğunu, Veysi Adanır"ın saat 00.00 sularında yanında olduğunu, Veysi"nin kendisine çarşıya çıkıp çıkmayacağını sorduğunu, kendisinin de yarın çıkmayacağını pazartesi çıkacağını söylediğini, Veysi"nin sigara istediğini, kendisinin de ona sigara verdiğini, daha sonra Veysi"nin ayrıldığını, saat 01.00 sularında Er A.O.nun yanına geldiğini ve kendisinden Veysi"yi bulup onda olan banyo anahtarını almasını istediğini, koğuş görevlisi olduğu için banyo anahtarlarının Veysi"de bulunduğunu, Veysi"yi aradığını fakat koğuşların hiçbirinde bulamadığını, banyo kapalı olmasına rağmen banyodan su sesi geldiğini fark ettiğini, bunun üzerine banyonun yanında bulunan tuvaletten duvara tırmandığını ve banyonun olduğu bölüme atladığını, banyo kabinlerini kontrol ettiğinde girişten ikinci sıradaki kabinde Veysi"yi asılı vaziyette gördüğünü, bunun üzerine hiçbir yere dokunmadan banyonun kapısına yöneldiğini, kapının üzerinde anahtar olduğunu gördüğünü, anahtarı çevirerek kapıyı açtığını, dışarıda arkadaşı Er A.Ö.nün olduğunu,belinden tutarak Veysi"yi yukarı kaldırdığını, arkadaşı Er A.Ö.nün de Veysi"nin boynundaki kemeri çözdüğünü, daha sonra Veysi"yi koridora yatırdıklarını, hemen ambulans çağırdıklarını fakat çabuk olsun diye kendi araçlarıyla Veysi"yi battaniyeye sararak hastaneye götürdüklerini belirtmiştir. Olay günü ifadeleri alınan Er A.Ö., Er T.H.G. ve Er A.O. da olay günü yaşananlarla ilgili olarak Onbaşı M.K. ile benzer şekilde beyanda bulunmuştur. Er A.Ö.ayrıca Veysi"nin düzenli olarak psikolojik ilaçlar kullandığını, Veysi"nin ilaç içtiği zamansessiz ve sakin olduğunu ancak ilaç içmediği zaman etrafa sataştığını belirtmiştir.

28. Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesi alınan Er B.T., olay günü saat 00.20 sıralarında er ve erbaş banyosunda duş aldığını, banyodayken Veysi"nin içeri girdiğini ve içeride olanlara banyonun temizliğini yapacağını, bu sebeple dışarı çıkmaları gerektiğini söylediğini, bunun üzerine kendisinin dışarı çıktığını belirtmiştir.

29. Askerî savcı, Veysi Adanır"ın askerlikteki durumunun nasıl olduğunu tespit edebilmek amacıyla Kayacan Muhabere Merkezî Komutanı Dz.Bnb. M.A.nın ifadesini almıştır. Binbaşı M.A. ifadesinde özetle mütevaffanın olay tarihinden yaklaşık 5-6 ay önce birliğe katıldığını, müteveffanın rutin olarak tüm askerlere uygulanan rehberlik ve danışmanlık hizmetinden faydalandığını ve burada görevli psikoloğun tavsiyesi ile Psikiyatri Kliniğine sevk edildiğini, Psikyatri Kliniğindeki görevliler tarafından Veysi"nin tedavisine başlandığını ve Veysi"nin 5-6 defa Psikiyatri Kliniğine sevk edildiğini, Psikiyatri Kliniği görevlilerince verilen raporlarda koruyucu bir emniyet tedbirinden bahsedilmemesine rağmen emniyet tedbiri olarak Veysi"nin silahlı nöbet tutmamasını sağladığını ve bu emniyet tedbiri kapsamında Veysi"ye silah verilmediğini, yine Veysi"ye birlik dâhilinde en basit görev olan koğuş nöbetçiliği görevini verdiğini, Veysi"ye bu görevi vermesinin diğer bir nedeninin de Veysi"nin bölük astsubayı ile aynı mahalde çalışmasını ve böylece Veysi"nin sürekli olarak bölük astsubayının gözetimi ve denetimi altında kalmasını sağlamak olduğunu, Veysi"nin içine kapanık bir asker olduğunu ancak gözlemlediği kadarıyla suç işlemeye meyilli bir yapısının bulunmadığını, kendisinin Veysi ile birebir olarak da görüştüğünü ancak Veysi"nin bu görüşmede herhangi bir sıkıntısından bahsetmediğini belirtmiştir.

30. Askerî savcı, Dz.Astsb.Kd.Bçş. K.N.nin de ifadesini almıştır. Astsubay K.N. ifadesinde özetle 1 Ağustos 2011 tarihinden itibaren bölük astsubaylığı görevini icra ettiğini, görevi devralmadan önce sorunlu askerler hakkında bilgi aldığını, bu kapsamda müteveffanın da psikolojik sorunları olduğundan ve düzenli olarak RDM"ye gittiğinden bahsedildiğini, kendisinin bir önceki bölük astsubayının yapmış olduğu rutin işlemleri devam ettirdiğini, müteveffanın Psikiyatri Kliniği tarafından verilen ilaçları kendilerinin gözetiminde aldığını, müteveffayı sadece gündüzleri koğuşta görevlendirdiklerini, müteveffaya silahla nöbet tutturulmadığını, müteveffanın basit bir görev olan ve kendisine zarar verebilecek bir ortama imkan tanımayan koğuş nöbetçiliği görevini icra ettiğini belirtmiştir.

31. Askerî Savcılık ayrıca, Veysi Adanır"ın diğer askerlerle ilişkisinin nasıl olduğunu tespit edebilmek amacıyla birçok tanık dinlemiş ve yaptığı bu araştırmalar neticesinde Veysi Adanır ile diğer askerler arasında ölüm olayına etki edecek derecede bir sorunun bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Soruşturma kapsamında ifadesi alınan diğer kişiler de genel olarak Veysi Adanır"ın psikolojik sorunlarının bulunduğunu ve bu kapsamda tedavi gördüğünü belirtmişlerdir.

c. Soruşturma Sonucunda Verilen Karar

32. Askerî Savcılık, soruşturma kapsamında elde ettiği tüm verileri değerlendirerek Veysi Adanır"ın ölümünde herhangi bir kişiye atf-ı kabil bir kusur ve ihmal bulunmadığı, ölümün intihar sonucu meydana geldiği kanaatine varmış; 2/9/2015 tarihli ve E.2013/89, K.2015/121 sayılı karar ile olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Söz konusu kararda ayrıca psikolojik rahatsızlığı ve madde bağımlısı olduğu tespit edilen müteveffanın İskenderun Asker Hastanesi ile Aksaz Asker Hastanesi Psikiyatri Kliniklerinde takibinin yapıldığı, anılan Hastanelerde tedavi gören müteveffa hakkında "Silahlı nöbet tutamaz." şeklinde tanzim edilmiş bir rapor bulunmamasına rağmen askerî yetkililer tarafından her ihtimale binaen tedbir alınarak müteveffaya silahlı nöbet tutturulmadığı, müteveffaya silahsız tutulan koğuş nöbetçiliği görevinin verildiği, dolayısıyla askerî yetkililer tarafından gerekli tedbirlerin alındığı belirtilmiştir.

33. Başvurucular 28/9/2015 tarihli dilekçelerinde özetle madde bağımlısı olan ve psikolojik rahatsızlığı bulunan yakınlarının ölüm olayında askerî yetkililerin gerekli önlemleri almadığını belirterek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılması talebinde bulunmuşlardır.

34. Başvurucuların anılan karara yaptığı itiraz, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Hava Eğitim Komutanlığı Askerî Mahkemesinin (Askerî Mahkeme) 16/10/2015 tarihli ve 2015/297 Müt. sayılı kararı ile reddedilmiştir.

35. Bu kararın 16/11/2015 tarihinde başvurucuların vekiline tebliğ edilmesiyle 11/12/2015 tarihli ve 2015/19524 numaralı bireysel başvuru yapılmıştır.

3. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde Açılan Tam Yargı Davası Süreci

36. Başvurucular, yakınlarının ölümü nedeniyle uğramış oldukları maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle Millî Savunma Bakanlığına müracaat etmiştir. Millî Savunma Bakanlığı dilekçeye süresi içinde cevap vermeyerek başvuruyu zımnen reddetmiştir.

37. Başvurucular, zımni ret üzerine 31/5/2012 tarihinde AYİM nezdinde Millî Savunma Bakanlığı aleyhine 90.000 TL maddi, 350.000 TL manevi olmak üzere toplam 440.000 TL talepli tam yargı davası açmıştır. Başvurucular dava dilekçelerinde özetle intihar olayının meydana gelmesinde askerî yetkililerin kusur ve sorumluluklarının bulunduğunu, askerî yetkililerin koruyucu ve önleyici hiçbir tedbir almadığını, dolayısıyla yakınlarının ölüm olayında davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu ileri sürmüştür.

38. AYİM İkinci Dairesi 16/4/2014 tarihli ve E.2013/490, K.2014/551 sayılı karar ile başvurucuların dilekçesini, ölüm olayı hakkında hazırlanan idari tahkikat raporunu dikkate alarak davanın kısmen kabulüne karar vermiş ve başvuruculardan anne Muhbet Adanır lehine 15.000 TL maddi, 8.000 TL manevi tazminata yasal faizi ile birlikte hükmetmiştir. AYİM İkinci Dairesi, müteveffanın kardeşleri lehine ise ayrı ayrı 2.000 TL (toplam 10.000) manevi tazminata hükmetmiştir. AYİM İkinci Dairesi, müteveffanın kardeşlerinden Maşallah Adanır ile Mizgin Adanır"ın maddi tazminat taleplerinin ise reddine karar vermiştir. Kararda ayrıca başvurucuların talep ettiği maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden reddedilen kısım için davalı idare lehine toplam 11.560 TL vekâlet ücretine (maddi tazminat için 9.400 TL, manevi tazminat için 2.160 TL) hükmolunmuştur. Başvurucular lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden hesap edilen toplam 3.960 TL vekâlet ücretinin (maddi tazminat için 1.800 TL, manevi tazminat için 2.160 TL) ise idareden alınarak başvuruculara önenmesine karar verilmiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:

"(...)

...Birlik imkanları çerçevesinde, müteveffanın görev yaptığı birlikte gerekli takip ve kontroller yapılmaya çalışılmış ise de, yaşam hakkı ve müteveffanın zorunlu askerlik hizmetinde bulunduğu dikkate alınarak, müteveffanın safahatı, beyanları da değerlendirilerek daha etkin bir tıbbi tedavi ve takip, müteveffanın birliğinde daha etkin bir kontrol ve takip konusunda hizmetin kurulması ve işletilmesindeki eksiklik hizmet kusuru olarak kabul edilmiş, bu suretle davacıların zararlarının davalı idarece karşılanması gerektiği, ancak ölüm olayının müteveffanın kendi eylemi sonucu gerçekleşmesi nedeniyle müteveffanın da müterafik kusuru bulunduğundan zarar miktarından Türk Borçlar Kanunu"nun 51’inci maddesi uyarınca uygun miktarda tenkis uygulanması sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.

Maddi tazminat isteminde bulunan davacı annenin maddi zararlarının tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, resen seçilen bilirkişi tarafından düzenlenerek mahkememize ibraz edilen 14.3.2014 tarihli bilirkişi raporunda davacı anne Muhbet Adanır’ın 38.499,00 TL maddi tazminat hak edişinin mevcut olduğu bildirilmiştir.

Taraflara tebliğ edilen ve itiraz edilmeyen bilirkişi raporu, mahkememizce kabul edilen kıstaslara, ilmi verilere ve yerleşmiş içtihatlara uygun bulunduğundan bilirkişi raporu doğrultusunda uygulama yapılmıştır.

Dava dilekçesinde, davacı kız kardeş 1980 doğumlu Maşallah Adanır ve davacı kız kardeş 1994 doğumlu Mizgin Adanır için maddi tazminat talebinde bulunulmuş ise de; Türk Medeni Kanunu"nun 364"üncü maddesi uyarınca kardeşlerin nafaka yükümlülüğünün oluşabilmesi için nafaka verecek tarafın refah içinde bulunması, nafaka alacak tarafın yardım görmemesi halinde maddi yönden zor duruma düşecek durumda bulunması gerektiği, kardeşlerin nafaka yükümlülüğüne ilişkin bu şartların, kardeşlere destekten yoksun kalmaları karşılığında verilecek maddi tazminat yönünden de kabul edilmesi gerektiği, bu durum karşısında müteveffanın ekonomik refah içinde bulunduğuna dair bir kanıt bulunmadığı, kaldı ki AYİM İkinci Dairesinin 04.12.2013 tarihli ara kararı ile müteveffanın askere gelmeden önce çalıştığı iş ve ücreti ile ilgili bilgi ve belgelerin davacılar vekilinden istendiği, cevap verilmediği takdirde asgari ücret üzerinden gelir elde ettiğinin kabul edileceğinin belirtildiği, davacı vekili tarafından ara karar uyarıncaherhangi bir bilgi ve belge ibraz edilmediği anlaşıldığından davacı kız kardeşlerin maddi tazminat talebi reddedilmiştir.

Davacı anne ve kardeşlere, çocuğunu ve kardeşlerini kaybetmeleri nedeniyle duydukları ve ömür boyu duyacakları acı ve ıstırabı kısmen de olsa karşılayabilmek amacıyla, olayın meydana geliş şekli, tarihi, müteveffanın askerlik statüsü, davacıların sosyal durumları, paranın alım gücü ve işletilecek yasal faizi ve müteveffanın müterafik kusuru dikkate alınarak olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte uygun miktarda manevi tazminat verilmesi kabul edilmiştir."

39. Bu kararın 21/5/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmesiyle 18/6/2014 tarihli ve 2014/10261 numaralı bireysel başvuru yapılmıştır.

40. Davalı idare, AYİM"in ret kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurmuştur. Davalı idarenin karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 5/10/2014 tarihli ve E.2014/1605, K.2014/1483 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

41. Başvurucular aleyhine hükmedilen vekâlet ücreti, asıl alacaktan mahsup edilerek 30/6/2015 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı hesabına aktarılmıştır.

B. İlgili Hukuk

42. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” kenar başlıklı 43. maddesi şöyledir:

“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.

Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görevden reddi halinde sonradan Askeri Yüksek İdare Mahkemesine açılan davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz.”

43. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisini düzenleyen 74. maddesi şöyledir:

“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”

44. 6098 sayılı Kanunu’un tazminat miktarının belirlenmesine ilişkin 51. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler."

45. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Nafaka yükümlüleri” kenar başlıklı 364. maddesi şöyledir:

“Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.

Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır.

Eş ile ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin hükümler saklıdır.”

46. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 1602 sayılı Kanun’un 46. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:

“Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”

47. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname"nin (KHK) “Davalardaki temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.”

48. 24/11/1986 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanan 86/11092 sayılı mülga Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği"nin (Yönetmelik) Veysi Adanır"ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Yönetmeliğe bağlı ekler aşağıda gösterilmiştir:

 1) Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli general, amiral, üstsubay, subay, yedek subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş, Askerî öğrenci, yedek subay adayları, yükümlüler ve erlerin sağlık yeteneklerine göre gruplandırmalarını gösteren Hastalık ve Arızalar listesi."

49. Anılan Yönetmelik"in Veysi Adanır"ın askere alındığı tarihte yürürlükte bulunan 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Yükümlülerin ilk sağlık muayeneleri Askerlik Kanunu gereğince son yoklama sırasında askerlik şubelerinde toplanan askerlik meclisindeki iki tabip (birisi sivil olabilir) tarafından aşağıdaki şekilde yapılır.

 1) Ruh ve beden durumları ile iç organları dikkatle gözden geçirilir, nabız sayılır, kan basıncı ölçülür, çıplak olarak belirlenen boy ve kilolar tespit edilir. Soluk alma ve vermedeki göğüs genişlikleri ve muayene sonunda bulunan hastalık ve arızalar kaydedilir. Yükümlünün bildiği herhangi bir hastalık veya arızası olup olmadığına ilişkin ve muayene sırasında herhangi bir sağlık yakınması bulunup bulunmadığına ilişkin ekte yer alan Yükümlülere Yoklamalarda Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formuna uygun yazılı beyanı alınır. Yükümlünün beyan ettiği hastalık veya arızasına ilişkin elinde mevcut bulunan tıbbi belgelerin birer örnekleri de alınarak yükümlünün beyanı ile birlikte askerlik şubesinde muhafaza edilir.

 2) Yükümlünün beyan ettiği hastalık veya arızası ya da fizik muayene ile saptanan bozuklukları nedeniyle muayene sonucunda karar verilemeyenlerle gözlem altında bulunmaları, uzman tabip tarafından değerlendirilmeleri veya laboratuar ya da görüntüleme tetkikleri gibi ileri tetkiklerle değerlendirilmeleri gerekenler en yakın asker hastanesine gönderilir.

3) Yükümlü tarafından beyan edilmeyen ya da fizik muayene sırasında belirti ve bulgusuna rastlanamayan çeşitli hastalık ve arızaların ortaya konması veya taranması için laboratuar veya görüntüleme tetkiki gibi ileri tetkikler yapılması gerekmez. Yükümlülerin bu şekilde gerçekleştirilen sağlık muayenelerinde askerliğe elverişli bulunmaları, kendilerinin muayene tarihinde tam sağlıklı olduklarını göstermez ve silâh altına alındıktan sonra saptanan hastalık ve arızalarının askerlik sırasında ortaya çıktığının kanıtı veya karinesini tek başına oluşturmaz."

50. Anılan Yönetmelik"in Veysi Adanır"ın askere alındığı tarihte yürürlükte bulunan 6. maddesi şöyledir:

"Askerlik çağına giren yükümlüler, son yoklamaları sırasında askerlik meclislerinde veya asker hastanelerinin sağlık kurullarında, askerliğe elverişli olanlar ve askerliğe elverişli olmayanlar olmak üzere gruplandırılır.

 1) Askerliğe elverişli olanlar: Sağlık yetenekleri bakımından hiçbir hastalık ve arızası bulunmayanlar ile hastalık ve arızaları, Hastalık ve Arızalar Listesinin A dilimlerine girenlerdir.

 2) Askerliğe elverişli olmayanlar: Hastalık ve arızaları, Hastalık ve Arızalar Listesinin B ve D dilimlerine girenlerdir."

51. Anılan Yönetmelik"in Veysi Adanır"ın askere alındığı tarihte yürürlükte bulunan 10. maddesi şöyledir:

"Son yoklamaları yapılan yükümlüler, askerliğe elverişli olanlar ve askerliğe elverişli olmayanlar olmak üzere gruplandırılır.

 Son yoklamaları sırasında askerlik meclislerince; askerliğe elverişli olmadığı tespit edilen yükümlüler, askere alınmazlar. Bunlardan arızaları gözle görülebilecek kadar belirgin olanların raporlarına, arızayı gösteren ön ve her iki yan cepheden çekilmiş üçer adet boy fotoğrafı eklenerek üç nüsha, yabancı askerlik şubesince işlem yapılıyor ise dört nüsha rapor düzenlenerek onay makamlarına gönderilir ve onaylanan raporlar kesinleşir. Kesinleşen raporlardan biri ilgiliye verilir, biri onay makamınca, diğeri ise yerli ve yabancı askerlik şubesi başkanlığınca muhafaza edilir.

 Sağlık durumları geçici olarak bozuk olan son yoklamaya tabi yükümlülere ertesi yıla bırakma, sevke tabi olanlara sevk tehiri kararı verilir ve üç nüsha rapor düzenlenerek onay makamlarına gönderilir. Raporları onaylanan bu yükümlülere ertesi yıla bırakma veya sevk tehiri işlemi yapılır. Onay makamlarınca tekrar muayenesine lüzum görülen yükümlüler, yeniden muayeneye gönderilir ve bunlara muayene sonucu alacakları rapor kararlarına göre işlem yapılır. Ertesi yıla bırakılanlar veya herhangi bir sebeple bir defadan fazla sağlık muayenesine tabi tutulanlar hakkında, her bir işlem öncesinde Yükümlülere Yoklamalarda Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formu doldurtulur.

 Tabipler tarafından kesin karar verilemeyenler, en yakın asker hastanelerine gönderilir. Bunların kesin kararları, bu hastanelerin sağlık kurullarınca verilir."

52. Anılan Yönetmelik"in olay tarihinde yürürlükte bulunan 15. maddesi şöyledir:

"Askere alındıktan sonra asker hastanelerinin sağlık kurullarından "Askerliğe Elverişli Değildir" kararı alan erler, raporlarının onaylanmasını beklemek üzere bu hastaneler tarafından yerli kayıtlı bulunduğu askerlik şubesi emrine gönderilir. Ayrıca durum silah altında bulunanların birliklerine duyurulur. Terhis işlemleri, raporları ilgili makamlarca onaylanıp askerlik şubesine geldikten sonra ilgili yönergeye göre yapılır. "Askerliğe Elverişli Değildir" kararı alanlar gerektiğinde ilgili makamlarca yeniden asker hastanelerinin sağlık kurullarına muayeneye gönderilerek alacakları son rapor kararına göre, ilgili yönerge gereğince işlem görür. "Askerliğe Elverişli Değildir" kararı alanlar emsalinin kanunda yazılı yaş sınırı dışına çıkma tarihine kadar Milli Savunma Bakanlığınca gerektiğinde tekrar muayene ettirilerek alacakları son rapor kararına göre işlem görür."

53. Anılan Yönetmelik"in 16. maddesi şöyledir:

"Geçici hastalık veya arızaları olan yükümlülerle er ve erbaşlara aşağıdaki işlemlerden biri yapılır.

 1) Ertesi yıla bırakma,

 2) Sevki geciktirme,

 3) Hava değişimi.

 Bu işlemleri gerektiren hastalık ve arızalar bu yönetmeliğin arızalar listesinin C dilimlerinde gösterilmiştir."

54. Anılan Yönetmelik"in Veysi Adanır"ın askere alındığı tarihte yürürlükte bulunan 17. maddesi şöyledir:

"Son yoklamada veya son yoklamadan sonra gönderildikleri sağlık kurullarında yapılan muayeneleri sonucu geçici bir hastalık veya arızaları tesbit edilenlere ertesi yıla bırakma işlemi yapılır."

55. Anılan Yönetmelik"in Veysi Adanır"ın askere alındığı tarihte yürürlükte bulunan 18. maddesi şöyledir:

"Askerliklerine karar verilen yükümlülere, sevkleri tarihine kadar geçecek süre içerisinde, hastalanır veya arızalanırlarsa, askerlik şubelerince gönderilecekleri sağlık kurullarında muayene sonucu alacakları raporlara göre sevki geciktirme işlemi yapılır."

56. Anılan Yönetmelik"in olay tarihinde yürürlükte bulunan 19. maddesi şöyledir:

"Askerlik şubelerince birliklerine sevklerinden sonra geçici bir hastalığı tesbit edilen er ve erbaşlara hava değişimi işlemi yapılır."

57. Anılan Yönetmelik"e ekli Hastalık ve Arızalar Listesi"nin "Ruh Sağlığı ve Hastalıkları" üst başlıklı 15 ila 18. maddelerinde ruh sağlığı bozukluklarının farklı çeşitleri A, B, C ve D şeklinde kısımlara ayrılarak ayrıntılı şekilde belirtilmiştir.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

58. Mahkemenin 8/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

59. Başvurucular;

i. Madde bağımlısı olan ve ciddi psikolojik rahatsızlıkları bulunan yakınlarının askerliğe elverişli görülerek askere alındığını, psikolojik sorunları askerlik hizmeti sırasında da devam eden yakınlarının intihar ederek hayatını kaybettiğini, intihar olayının meydana gelmesinde askerî yetkililerin ağır hizmet kusurunun bulunduğunu, yakınlarının ciddi psikolojik sorunlar yaşadığı ve intihar eğiliminin bulunduğu askerî makamlar ile sağlık çalışanları tarafından bilinmesine rağmen yaşam hakkının korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığını, AYİM nezdinde açtıkları tam yargı davasında idarenin ağır kusuruyla orantılı, tatmin edici bir tazminata hükmedilmediğini, tazminat miktarının gerçek zararlarını tazmin etmekten uzak olduğunu, müteveffaya oranı ve kaynağı belli olmayan bir kusur izafe edildiğini, maddi tazminat taleplerinin haksız biçimde reddedildiğini (müteveffanın maddi tazminat talebinde bulunan kardeşleri yönünden),

ii. Olay hakkında yürütülen soruşturma sonucunda ölüm olayının intihar neticesinde gerçekleştiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, görevi ihmal suçunu işledikleri açık olan askerî yetkililerin sorumluluğunun bulunmadığı kanaatine varılmasının adil olmadığını, soruşturmanın hızlı ve etkili bir şekilde yürütülmediğini, soruşturmanın makul sürede ve adil bir neticeyle sonlandırılmadığını, olayda kusuru bulunan hiçbir üst rütbeli askerin sorgulanmadığını,

iii. İlgili usul kanununun yanlış uygulanması sonucu aleyhlerine yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedildiğini, bu durumun mahkemeye erişim hakkını açıkça ihlal ettiğini,

iv. AYİM kararlarına karşı başvurulabilecek etkili bir temyiz olanağının bulunmadığını, karar düzeltme yolunun temyiz kurumuna göre daha kısıtlı bir hukuki güvence sağladığını, bu durumun adil yargılanma hakkı ile bağdaşmadığını belirterek yaşam hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; taraflarına maddi ve manevi tazminat ödenmesi taleplerinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

60. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucuların temel olarak Veysi Adanır"ın yaşamının yetkili makamlarca korunamamasından, ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesinden, AYİM nezdinde açtıkları tam yargı davası sonucunda hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olmasından, aleyhlerine yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesinden ve AYİM kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz olanağının bulunmamasından şikâyet ettiği anlaşılmıştır.

61. Başvurucuların, Veysi Adanır"ın yaşamının yetkili makamlarca korunamadığı, olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği ve hükmedilen tazminat miktarının zararlarını tazmin etmekten uzak olduğu yönündeki iddialarının bir bütün hâlinde yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Sadece soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığı yönündeki şikâyet, yaşam hakkının usul boyutu yönünden ayrı bir başlık altında incelenmiştir.

62. Başvurucuların dava sonucunda aleyhlerine yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedildiği yönündeki iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. AYİM kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz olanağının bulunmadığını yönündeki şikâyet ise iki dereceli yargılanma hakkı kapsamında ayrıca incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

63. Başvurucular, yukarıda belirtilen iddialarla (bkz. § 59-i,ii) yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

64. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:

“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

65. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucular, ölen kişinin annesi ile kardeşleridir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

66. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde bireysel başvuru mekanizmasının ikincil niteliği dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 83).

67. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine bağlıdır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 84).

68. Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı bağlamında mağdur sıfatının ortadan kalkıp kalkmadığının tespiti açısından kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları ile ihmal sonucu meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir (Mehmet Aydoğan ve Nufer Aydoğan, B. No: 2013/3775, 14/4/2016, § 55).

69. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa"nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

70. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülük, her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

71. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda, bireyler kendi inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması Anayasa"nın 17. maddesinin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).

72. Bu çerçevede başvuru konusu olayda yürütülen ceza soruşturmasındaki işlemlere (bkz. §§ 18-35) bakıldığında başvurucuların yakını Veysi Adanır"ın 28/8/2011 tarihinde er ve erbaş banyosunda asılı vaziyette bulunması olayı ile ilgili olarak Marmaris Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından resen bir soruşturmanın başlatıldığı, olaydan haberdar edilen nöbetçi Cumhuriyet savcısının olay yerine intikal etmesi üzerine Cumhuriyet savcısı eşliğinde olay yeri incelemesinin yapıldığı, olay yerinin fotoğraflarının çekildiği ve krokisinin çizildiği, bu işlemler sonucunda ayrıntılı bir olay yeri inceleme raporunun hazırlandığı, ölüm olayının gerçekleştiği gün ölü muayenesi ve akabinde otopsi işleminin gerçekleştirildiği, gerçekleştirilen otopsi işlemi neticesinde hazırlanan raporda Veysi Adanır"ın ölümünün ası sonucu meydana gelmiş olduğunun tespit edildiği görülmektedir. Soruşturma kapsamında ayrıca, Veysi Adanır"ı asılı vaziyette gören erler ile ilgili diğer bazı kişilerin Cumhuriyet savcısı tarafından ifadelerinin alındığı, Veysi Adanır"ın kişilik yapısının nasıl olduğunun ve diğer arkadaşlarıyla herhangi bir sorun yaşayıp yaşamadığının tespit edilebilmesi maksadıyla birçok tanığın dinlendiği anlaşılmaktadır. Başvurucuların da gerek müşteki sıfatıyla verdikleri ifadelerle gerekse savcılığa sundukları dilekçelerle soruşturmaya etkin bir şekilde katılabildiği görülmektedir. Soruşturma makamlarının ise tüm bu araştırmaları yeterli görerek Veysi Adanır"ın kendi iradesiyle intihar ettiği kanaatine vardığı ve ölümünde üçüncü bir kişiye atfedilebilir cezai sorumluluk bulunmadığına karar verdiği görülmektedir.

73. Başvurucular ceza soruşturması aşamasında hiçbir üst rütbeli askerin sorgulanmadığını ileri sürmüş ise de soruşturma dosyasının incelenmesi neticesinde Kayacan Muhabere Merkezî Komutanı Dz.Bnb. M.A.nın ifadesinin Askerî Savcılık tarafından alındığı anlaşılmaktadır. Askerî Savcılık tarafından ifadesi alınan Dz.Bnb. M.A.nın ise görevli psikoloğun tavsiyesi üzerine Veysi Adanır"ın Aksaz Asker Hastanesi Psikiyatri Kliniğine sevk edildiğini ve burada tedavi gördüğünü, psikiyatri kliniği tarafından verilen raporlarda koruyucu bir emniyet tedbirinden bahsedilmemesine rağmen kendilerinin aldığı emniyet tedbirleri kapsamında Veysi Adanır"a silah verilmediğini, Veysi Adanır"a birlik dâhilinde en basit görev olan koğuş nöbetçiliği görevinin verildiğini belirttiği görülmektedir.

74. Tüm bu hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvuru konusu olayda soruşturma makamının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun veya yürütülen soruşturmanın kapsamı ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ölüm olayına ilişkin başvurucuların ortaya koyduğu deliller ile yürütülen ceza soruşturması kapsamında elde edilen bulgulardan müteveffanın ölümünün intihar sonucu gerçekleştiği, aksine bir durumdan “şüphelenilmesini” gerektiren bir olgunun başvuru dosyasında bulunmadığı anlaşılmaktadır. Veysi Adanır"ın gerek İskenderun Asker Hastanesi gerekse Aksaz Asker Hastanesi Psikiyatri Kliniklerinde birçok kez tedavi gördüğü dikkate alındığında ve Psikiyatri Kliniği tarafından verilen raporlarda koruyucu bir emniyet tedbirinden bahsedilmemesine rağmen askerî yetkililer tarafından çeşitli emniyet tedbirleri alınarak Veysi Adanır"a silah verilmediği gözetildiğinde Veysi Adanır"ın ölümünde yetkili makamların değerlendirme hatasını aşan kasti bir tutumunun varlığından da söz edilemeyeceği değerlendirilmektedir.

75. Bu durumda AYİM’in yaşanan intihar eyleminden idarenin sorumlu olduğunu tespit etmesi ve davanın koşulları çerçevesinde başvurucular lehine tazminata hükmetmesi başvurucuların mağdur sıfatını ortadan kaldırabilecektir.

76. AYİM somut başvuru hakkındaki değerlendirmesinde, müteveffanın görev yaptığı birlikte gerekli takip ve kontroller yapılmaya çalışılmış ise de müteveffanın yaşamının korunması için daha etkin bir tıbbi tedavi ve takibin yapılmadığı kanaatine varmış vebaşvurucuların zararlarının hizmet kusuru ilkesine göre müterafik kusur da dikkate alınarak karşılanması gerektiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 38). Dolayısıyla AYİM’in bu tespiti ile Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiği ve yaşam hakkının devlete yüklediği yaşamı koruma pozitif yükümlülüğünün idare tarafından yerine getirilmediği açıkça kabul edilmiştir.

77. AYİM kararında açık bir şekilde ihlal tespiti yapılarak başvuruculardan anne Muhbet Adanır lehine 15.000 TL maddi ve 8.000 TL manevi olmak üzere toplam 23.000 TL tazminata hükmedildiği görülmektedir. Aynı kararda müteveffanın kardeşlerine toplam 10.000 TL manevi tazminat ödenmesi kararlaştırılmış, müteveffanın kardeşlerinden Maşallah Adanır ile Mizgin Adanır"ın maddi tazminat talepleri ise ilgili hukuk kuralları yorumlanmak suretiyle reddedilmiştir. Hükmedilen maddi tazminat miktarlarına müteveffanın yeniden gelir elde edeceği varsayılan 13/6/2012 tarihinden ödeme tarihine kadar, hükmedilen manevi tazminat miktarlarına ise olay tarihi olan 28/8/2011 tarihinden ödeme tarihine kadar yıllık %9yasal faiz yürütülmesine karar verilmiştir.

78. AYİM tarafından olayın meydana geliş şekli ve tarihi, ölenin askerlik statüsü, davacıların sosyal durumları, paranın alım gücü, işletilecek yasal faiz, ölenin müterafik kusuru ve yargılama kapsamında alınan bilirkişi raporu dikkate alınarak müteveffanın annesi Muhbet Adanır lehine maddi ve manevi tazminata, müteveffanın kardeşleri lehine ise manevi tazminata karar verildiği, anılan kararın karar düzeltme aşamasından geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.

79. Davanın koşullarına göre belirlenen tazminat miktarları ile başvurucuların uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı görülmektedir. Sonuç olarak AYİM’in kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik tespit edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda AYİM’in takdir yetkisine müdahalesi söz konusu olamaz.

80. Bu durumda AYİM"in somut olayda etkili bir ceza soruşturmasını müteakip yaşanan intihar eyleminden idarenin sorumlu olduğunu tespit etmesi ve kendi takdir ettiği ölçüler çerçevesinde müteveffanın annesi Muhbet Adanır lehine maddi ve manevi tazminata, müteveffanın kardeşleri lehine ise manevi tazminata hükmetmesinin, başvurucuların yaşam hakkı açısından mağdur sıfatını ortadan kaldırdığı sonucuna ulaşılmıştır.

81. Açıklanan nedenlerle başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarının mağdur sıfatının bulunmamasına bağlı olarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. İki Dereceli Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

82. Başvurucular; AYİM kararlarına karşı başvurulabilecek etkili bir temyiz olanağının bulunmadığını, karar düzeltme yolunun temyiz kurumuna göre daha kısıtlı bir hukuki güvence sağladığını, bu durumun adil yargılanma hakkı ile bağdaşmadığını ileri sürmüşlerdir.

83. Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

84. Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün 2. maddesinde cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı tanınmış ise de başvuru konusu edilen sürecin ceza yargılamasına ilişkin olmadığı açıktır.

85. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Soruşturmanın Makul Bir Hızda Gerçekleştirilmemesi Nedeniyle Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

86. Başvurucuların soruşturmanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği yönündeki şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

d. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

87. Başvurucuların aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Soruşturmanın Makul Bir Hızda Gerçekleştirilmemesi Nedeniyle Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

88. Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu;doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerekiyorsa cezalandırılmasına imkân tanıyan etkili bir soruşturmanın yürütülmesini gerektirmektedir. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, kişilerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruyan hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen ölümler ile bireylerin maddi ve manevi varlığına verilen zararlar için hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

89. Soruşturmanın etkililik ve yeterliliğini temin adına soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir. Soruşturmada ölüm olayının nedenini veya sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yürütme kuralıyla çelişme riski taşır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57, Sadık Koçak ve diğerleri, § 94).

90. Yukarıda sayılanlara ilave olarak yürütülecek soruşturmalarda makul bir hızda gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu da zımnen mevcuttur. Elbette ki bazı özel durumlarda soruşturmanın veya kovuşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir. Ancak bir soruşturmada ve devamında yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı hareket etmeleri, yaşanan olayların daha sağlıklı bir şekilde aydınlatılabilmesi, kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96, benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Maiorano ve diğerleri/İtalya, 28634/06, 15/12/2009,§ 124).

91. Başvurucular, dört yılı aşkın süre devam eden soruşturmanın hızlı bir şekilde yürütülmediğini, soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığını ileri sürmüşlerdir.

92. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar yukarıda incelendiğinden (bkz. §§ 72-74) bu başlık altında yalnızca soruşturmanın makul bir hızda gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği incelenecektir.

93. Soruşturma kapsamında yapılan araştırmalar bu kapsamda incelendiğinde Veysi Adanır"ın 28/8/2011 tarihinde asılı vaziyette ölü olarak bulunması üzerine olay hakkında aynı gün soruşturma başlatılarak olay yeri incelemesi ile ölü muayenesi işlemlerinin gerçekleştirildiği, er ve erbaş banyo kapısını gören kamera kayıtlarının bilirkişi marifetiyle çözümlenmesi neticesinde 23/9/2011 tarihli raporun hazırlandığı, kesin ölüm sebebinin tespit edilebilmesi maksadıyla yapılan klasik otopsi sonucunda 6/10/2011 tarihli otopsi raporunun hazırlandığı, 5/4/2012 tarihinde Telekomünikasyon İletişim Dairesi Başkanlığından talep edilen Veysi Adanır"ın üzerine kayıtlı telefon numarasına ait HTS kayıtlarının 12/4/2012 tarihinde Askerî Savcılığa gönderildiği, yine 4/11/2013 tarihinde Telekomünikasyon İletişim Dairesi Başkanlığından talep edilen Veysi Adanır"ın üzerine kayıtlı telefon numarasına ait iletişimin tespiti kayıtlarının 14/11/2013 tarihinde çıkarılarak Askerî Savcılığa gönderildiği, soruşturma sürecinde birçoğu terhis olmuş olan askerin tanıklığına başvurulduğu, tüm bu araştırmalar neticesinde elde edilen verilerin değerlendirilip 2/9/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, başvurucuların bu karara yaptığı itirazın 16/10/2015 tarihinde Askerî Mahkemece reddedilmesi üzerine ceza soruşturmasının kesinleştiği görülmektedir.

94. Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında 28/8/2011 tarihinde başlayan soruşturmanın 16/10/2015 tarihinde kesinleşerek 4 yıl 1 ay 18 günde tamamlandığı, bu sürenin önemli bir kısmının tanık ifadelerinin alınması aşamasında geçtiği, tanık ifadelerinin alınması aşamasında geçirilen sürenin uzamasında tanıklığına başvurulan askerlerin terhis olmasının etkili olduğu, terhis olan askerlerin adreslerinin tespit edilmesinde ve ifadelerinin alınabilmesi için ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına yazılan talimatların gereğinin yapılmasında oldukça uzun bir süre geçtiği anlaşılmaktadır. Oysa ölüm olayının gerçekleşmesinden kısa bir süre sonra ilgili askerlerin ifadelerinin alınması hâlinde böyle bir gecikmenin önüne geçilebilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmektedir.

95. Somut olayda, özellikle tanıkların dinlenmesi aşamasında yaşanan gecikmeler nedeniyle dört yıldan uzun süren soruşturmanın -alınan kararın sonucunun ne olduğunun önemi olmaksızın- yakınlarını kaybeden başvurucuların soruşturmanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği dikkate alındığında başlı başına özelde başvurucuların ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından yeterli hız ve özende yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır. Gerek başvurucuların tutumunun gerekse olayın karmaşıklığının dört yılı aşkın süreyi açıklamak için yeterli olmadığı değerlendirilmiştir.

96. Açıklanan nedenlerle Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının gerektirdiği etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün soruşturmanın makul bir hızda gerçekleştirilmemesi nedeniyle ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

97. Başvurucular, ilgili usul kanununun yanlış uygulanması sonucu aleyhlerine yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedildiğini, bu durumun yargıya ulaşma hakkını açıkça ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.

98. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesi şöyledir:

“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”

99. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

100. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61, 62).

101. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Başvuru konusu olayda 2/11/2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup davanın reddi hâlinde idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin fuzuli meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya yüklenecek olan avukatlık ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39).

102. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen, § 54).

103. Başvurucuların tam yargı (tazminat) davasını açtığı 31/5/2012 tarihi itibarıyla yürürlükteki usul hükümlerinde, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesini öngören bir düzenleme bulunmamaktadır.

104. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı 31/5/2012 tarihi öncesinde mümkün olmadığından hak kaybına uğramak istemeyen davacıların tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin olmadığı görülmektedir.

105. Başvurucuların da bu nedenle AYİM’e açılan davada uğradıkları zarar için 90.000 TL maddi ve 350.000 TL manevi tazminat talebinde bulundukları anlaşılmaktadır. AYİM, başvurucular lehine toplam 33.000 TL maddi ve manevi tazminat ile 3.960 TL avukatlık ücretine hükmettikten sonra başvurucuların reddedilen tazminat talepleri üzerinden davalı idare lehine 11.560 TL avukatlık ücreti ödemelerine karar vermiştir.

106. Başvurucular aleyhine avukatlık ücreti ödenmesini öngören düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.

107. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde değerlendirildiğindebaşvurucuların, dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için taleplerini yüksek tuttuğu ve yargılama sonucunda hak kazandıkları tazminat ve avukatlık ücretinin yaklaşık %31"ine denk gelen kısmını avukatlık ücreti olarak davalı idareye geri ödemek zorunda kaldıkları görülmüştür. Böylece başvurucuların tazminat alacağının önemli bir kısmından mahrum bırakıldığı ve bu miktarın ölçülü olmadığı saptandığından mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

108. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

109. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

110. Başvurucular, Anayasa"nın 17. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlali nedeniyle toplam 70.000 TL maddi ve 500.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

111. Başvurucuların yakını Veysi Adanır"ın ölüm olayı hakkında yürütülen soruşturmanın makul bir hızda gerçekleştirilmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutununihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Mevcut başvuruda ayrıca başvurucuların adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

112. Başvuru hakkında yapılan inceleme sonucunda yaşam hakkının esasının ihlal edildiği yönünde bir karar verilmemiş, bununla birlikte ölüm olayı hakkında makul bir hızda ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine hükmedilmiştir. Başvurucuların yakınının ölüm olayı hakkında makul bir hızda ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararları karşılığında somut olayın özellikleri de dikkate alınarak başvuruculara müşterek olarak net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Yine başvuru konusu olayda mahkemeye erişim hakkı kapsamında tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan zararları karşılığında başvuruculara müşterek olarak net 7.600 TL manevi tazminat ödenmesine, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin ise reddine karar verilmesi gerekir.

113. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 433 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.233 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın (soruşturmanın makul bir hızda gerçekleştirilmediği yönündeki iddia hariç) kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Soruşturmanın makul bir hızda gerçekleştirilmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

4. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Soruşturmanın makul bir hızda gerçekleştirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvuruculara yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle 20.000 TL, mahkemeye erişim hakkının ihlali nedeniyle 7.600 TL olmak üzere toplam 27.600 TL manevi tazminatın müşterek olarak ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 433 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.233 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREK OLARAK ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi