Esas No: 2014/10261
Karar No: 2014/10261
Karar Tarihi: 8/12/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MUHBET ADANIR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/10261) |
|
Karar Tarihi: 8/12/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör Yrd. |
: |
Halil
İbrahim DURSUN |
Başvurucular |
: |
1. Muhbet ADANIR |
|
|
2. Edip
BEĞDE |
|
|
3. Eşref
BEĞDE |
|
|
4. Seyithan
BEĞDE |
|
|
5. Maşallah
BEĞDE |
|
|
6. Mizgin BEĞDE |
Vekili |
: |
Av. Serdal BAYTAR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; idarenin hizmet kusuru neticesinde askerde intihar
olayının meydana gelmesi, bu ölüm olayına ilişkin etkili bir ceza soruşturması
yürütülmemesi, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde açılan tam yargı
davasında hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olması ve bu davada idare
lehine yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle yaşam
hakkının, adil yargılanma hakkının ve iki dereceli yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. 2014/10261 numaralı bireysel başvuru, 18/6/2014 tarihinde İzmir
Bölge İdare Mahkemesi; 2015/19524 numaralı bireysel başvuru ise 11/12/2015
tarihinde İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu
ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci
Bölüm Üçüncü Komisyonunca 15/9/2014 tarihinde, 2014/10261 numaralı bireysel
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. İkinci
Bölüm İkinci Komisyonunca 3/5/2016 tarihinde, 2015/19524 numaralı bireysel
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm
Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, 2014/10261 numaralı başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
Yine Bölüm Başkanı tarafından 16/8/2016 tarihinde, 2015/19524 numaralı
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru
belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir. Bakanlık, başvurular hakkında görüş sunmamıştır.
7. Anayasa
Mahkemesi tarafından 2015/19524 numaralı başvuru dosyasının konu ve kişi
yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2014/10261 başvuru numaralı dosya ile
birleştirilmesine, incelemenin 2014/10261 başvuru numaralı dosya üzerinden
yürütülmesine ve 2015/19524 numaralı başvuru dosyasınn
kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçesi, başvuruya konu dava ve soruşturma dosyası
ile Millî Savunma Bakanlığının 6/5/2016 tarihli yazısının içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. İlk başvurucunun oğlu ve diğer başvurucuların kardeşi Veysi
Adanır, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Aksaz Deniz Üs
Komutanlığı Kayacan Muhabere Merkezî Komutanlığı (Marmaris/Muğla) emrinde asker
iken 28/8/2011 tarihinde ası sonucu vefat etmiştir.
1. Veysi Adanır"ın
Askere Alınması ve Ölümü
10. Başvurucuların yakını Veysi Adanır, askerlik öncesi yapılan
sağlık muayenesinde askerliğe elverişli olduğu değerlendirilerek 13/1/2011
tarihinde askere sevk edilmiş ve 15/1/2011 tarihinde Deniz Er Eğitim Alayı
2"nci Deniz Er Eğitim Tabur Komutanlığına (İskenderun/Hatay) teslim olmuştur.
Veysi Adanır, eğitim birliğine katılmasından sonra yapılan Psikososyal
Risk Faktörü Tarama Anketi"nde "Daha
önce psikolojik bir rahatsızlık geçirdiniz mi? Şimdiye kadar kendinize zarar
vermeye/öldürmeye yönelik herhangi bir teşebbüsünüz oldu mu? Son zamanlarda
kendinizi öldürmeyi düşündünüz mü? Vücudunuzda sigara söndürme, jilet atma gibi
tekrarlayan kendinize zarar verici davranışlarınız var mı? Sürekli alkol ve
uyuşturucu madde kullanma alışkanlığınız var mı?" sorularına "Evet" cevabını vermiştir.
11. Veysi Adanır, eğitim birliğine katılmasından sonra
Psikolojik Danışman E.E. vePsikolojik Danışman K.Ö.
ile çeşitli görüşmeler gerçekleştirmiştir. Veysi Adanır, söz konusu
görüşmelerde psikolojik rahatsızlığının bulunduğunu, uyuşturucu ve uyutucu
maddeler (esrar, hap, eroin, tiner) kullandığını, askerlik yapmak istemediğini,
hava değişimi verilmezse kendisine ya da başkalarına zarar vereceğini
belirtmiştir.
12. Veysi Adanır ile yapılan görüşmeler neticesinde Veysi Adanır"ın refakatli şekilde
psikiyatri kliniğine yatırılmasının uygun olacağı değerlendirilmiştir. Bu
görüşmelerde ayrıca Veysi Adanır"ın Rehberlik ve
Danışma Merkezi (RDM) tarafından takip edilmesinin uygun olacağı kanaatine
varılmıştır.
13. Psikolojik danışmanların görüşleri doğrultusunda İskenderun
Asker Hastanesi Psikiyatri Kliniğine sevk edilen ve 18/1/2011 tarihinde adı
geçen Hastaneye yatırılarak tedavi gören Veysi Adanır"a
antisosyal kişilikte uyum bozukluğu teşhisi
konulmuştur. Üç gün boyunca bu Hastanede yatarak tedavi gören Veysi Adanır, iki
hafta sonra tekrar kontrol edilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek
21/1/2011 tarihinde taburcu edilmiştir. Veysi Adanır, anılan Hastanedeki
tedavisine eğitim birliğinde geçirdiği süre boyunca devam etmiş, bu süre
zarfında ayrıca psikolojik danışmanlar ile çeşitli görüşmeler gerçekleştirmiştir.
14. İskenderun"daki askerlik eğitimini 19/3/2011 tarihinde
tamamlayan Veysi Adanır, yedi gün izin kullanmış ve akabinde usta birliği olan Aksaz Deniz Üs Komutanlığı Kayacan Muhabere Merkezî
Komutanlığına teslim olmuştur.
15. Veysi Adanır, Aksaz Deniz Üs
Komutanlığı Kayacan Muhabere Merkezî Komutanlığına katılmasından sonra
Psikolojik Danışman T.Y. ile 20/4/2011 tarihinde bir görüşme
gerçekleştirmiştir. Yapılan görüşme neticesinde Veysi Adanır"ın
eğitim birliğinde ilaç tedavisi görmesi nedeniyle psikiyatri kliniğine sevk
edilmesinin uygun olacağı, uyum sorunları olan ere destekleyici yaklaşımlarda
bulunulması gerektiği değerlendirilmiştir. Bu görüşmeden sonra Aksaz Asker Hastanesi Psikiyatri Kliniğine sevk edilerek
burada muayene edilen Veysi Adanır, ilerleyen tarihlerde madde kötüye kullanımı-uyum bozukluğu
tanısıyla bu Hastanede birçok defa muayene edilmiş ve ilaç tedavisi görmüştür.
16. Başvuru formuna eklenen Hastane kayıtlarında, Veysi Adanır"ın askerliğe elverişli olmadığı yönünde tanzim
edilmiş herhangi bir rapor bulunmamaktadır. Aksine, ölüm olayı sonrasında
hazırlanan idari tahkikat raporunda, 17/5/2011 tarihinde Aksaz
Asker Hastanesi Psikiyatri Kliniğinde muayene edilen Veysi Adanır hakkında "Askerliğe elverişlidir."
kararının verildiği belirtilmiştir.
17. Veysi Adanır, 28/8/2011 tarihinde saat 02.00 sularında er ve
erbaş banyosunda asılı vaziyette ölü olarak bulunmuştur.
2. Ceza Soruşturması Süreci
a. Soruşturma Kapsamında Yapılan İlk İşlemler,
Alınan Raporlar ve Yapılan Diğer Araştırmalar
18. Olay hakkında kendisine bilgi verilen Marmaris Nöbetçi
Cumhuriyet savcısı, olay yeri inceleme ekibinin olay yerine yönlendirilmesini
istemiş; ardından kendisi de zabıt katibi ile birlikte
saat 04.00 sularında olay yerine intikal etmiştir.
19. Olay yeri inceleme ekibi, saat 02.45"te olay yerine varmış
ve Cumhuriyet savcısının ölümün gerçekleştiği yere gelmesini müteakip olay yeri
incelemesine başlamıştır. Olay yeri incelemesi sonucunda hazırlanan 28/8/2011
tarihli Olay Yeri İnceleme Raporu"nun ilgili bölümü şöyledir:
"(...) Olay hakkında olayı ilk gören
birlik personelinden alınan bilgide; ölen Er Veysi Adanır"ın
gece banyo yapmak üzere banyoya girdiğini, banyo kapısını iç kısımdan
kilitleyip kendisini asarak intihar ettiğini beyan ettikleri tespit edildi.
Er Veysi Adanır’a
olay yerinde askerî personel tarafından ilk müdahale yapılarak Kışla içerisinde
bulunan Aksaz Askeri Hastanesi"ne kaldırıldığı, tüm
müdahalelere rağmen Veysi Adanır"ın kurtarılamadığı
beyan edilmiştir.
Olay yerinin Karargah
Destek Kıtaları Koğuşunun bitişiğindeki er ve erbaş tuvaletinin 5 metre
solundaki er ve erbaş banyosu olduğu, banyonun giriş kapısının dış cephesi üst
kısmında koridora yönü dönük bir adet kameranın olduğu görüldü. Banyonun 7.10 metre uzunluğunda 2.5 metre genişliğinde olduğu,
banyonun kabinlerinin üst kısmı ile beton örme tavan arasında 1 metre boşluk
olduğu, bu boşluğun aynı zamanda sağ taraftaki erbaş ve er tuvaletlerine
bağlantılı olduğu görüldü. Banyo içerisinde 6 adet beton örme ve duvarları
fayans kaplı kabin olduğu, kabin giriş kısımları kabin üst kısmına sabitlenmiş,
yuvarlak demir üzerine asılı perde takılı olduğu görüldü. Banyoya girişte sağ
tarafta ikinci banyo kabini önünde 1 adet metal kasalı verzalit
sandalye olduğu, sandalyenin alt zemin kısmında bir çift G. marka mavi siyah
renk karışımı terlik olduğu, ikinci banyo kabini giriş orta kısmında sarı renk
metal kemer tokası olduğu, banyoya girişte birinci kabinin giriş kısmında,
zeminde bir adet sarı renk metal kemer tokası pimi olduğu görüldü. İkinci banyo
kabini üst kısmı perdelik demirinin orta kısmına bağlı bir adet sarı renkli 4
cm genişliğinde 98 cm uzunluğunda, kemer tokası tahrip olmuş bir adet kemer
olduğu görüldü. Perdelik demirin yerden 2.10 cm
yüksekte, sandalyenin üst kısmı ile perde demiri arasında 1.76 metre mesafe
olduğu görüldü. Olay yerinde bulunan sandalye, banyo demiri üzerinde tozlama yöntemi ile yapılan araştırmada mukayeseye
elverişli herhangi bir iz tespit edilemedi.
(...)"
20. Olay yeri incelemesinden sonra ceset üzerinde ölü muayenesi
işlemi gerçekleştirilmiştir. Ölü harici muayenesinde eskiden oluşmuş falçata izleri ile asının sebep olduğu izler dışında
vücutta herhangi bir darp ve cebir izi tespit edilememiştir. Ölü muayenesi
işlemine katılan doktor bilirkişi, kesin ölüm sebebinin klasik otopsi işlemi
yapılarak tespit edilmesinin yerinde olacağını belirtmiştir. Bunun üzerine,
kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla 28/8/2011 tarihinde klasik otopsi
yapılmıştır.
21. Kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla yapılan klasik otopsi
işlemi sonucunda hazırlanan 6/10/2011 tarihli otopsi raporunda, kişinin
ölümünün ası sonucu meydana gelmiş olduğu belirtilmiştir. Raporda ayrıca iç
organlarda yapılan sistematik toksikolojik analiz
sonucunda aranan toksik maddelerden hiçbirinin
bulunmadığı, kanda ve idrarda uyutucu-uyuşturucu madde tespit edilmediği
belirtilmiştir.
22. Marmaris Cumhuriyet Başsavcılığı, olayın asker kişi hakkında
ve askerî mahalde gerçekleşmiş olması nedeniyle 4/10/2011 tarihinde görevsizlik
kararı vermiş ve dosyayı görevli askerî savcılığa göndermiştir. Bu karar
üzerine soruşturmaya Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Güney Deniz Saha Komutanlığı
Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık) tarafından devam edilmiştir.
23. Askerî Savcılık, Türkiye"de faaliyet gösteren GSM şirketleri
ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ile yazışmalar yapmış ancak
müteveffanın üzerine kayıtlı telefon numarasından yapılan görüşmelerin incelenmesi
neticesinde delil değeri taşıyabilecek bir bilgiye ulaşamamıştır.
24. Askerî Savcılık, ilgili komutanlıklara müzekkere yazarak
Veysi Adanır"ın şahsi dosyası ile nöbet listelerini
soruşturma dosyasına eklemiştir.
25. Ceza soruşturması kapsamında ayrıca er ve erbaş banyo
kapısını gören kamera kayıtları bilirkişi marifetiyle incelenmiştir. Kamera
kayıtlarının çözümlenmesi neticesinde hazırlanan 23/9/2011 tarihli bilirkişi
raporuna göre Veysi Adanır, saat 00.14"te nöbetçi masasının bulunduğu yere gelmiş;
akabinde ise nöbetçi masasına ait sandalyeyi alarak banyoya giriş yapmıştır.
Raporda Veysi Adanır"ın banyoya girmesinden sonra
diğer askerlerin birkaç defa banyoya giriş çıkış yaptığı, akabinde ise A.O.
isimli erin saat 01.05.40"ta banyo kapısını açmaya çalıştığı ancak açamadığı
belirtilmiştir. İlerleyen dakikalarda banyonun kapısı tekrar açılmaya
çalışılmış ancak başarılı olunamaması üzerine Onbaşı M.K. ile Er T.B. saat
01.10.59"da tuvalet bölümüne giriş yapmıştır. Rapora göre saat 01.11.57"de Er
T.B. koşarak tuvalet bölümünden çıkmış, saat01.11.58"de banyonun kapısı iç
kısımdan dış tarafa doğru açılmış, kapının açılmasından altı saniye sonra A.Ö.
banyo kapısından içeri girmiş ve saat01.12.23"te A.Ö. baş ve omuz kısmından, Er
M.K. ise ayak kısmından tutarak Veysi Adanır"ı banyo
kapısından dışarı çıkarmıştır. Rapora göre ilerleyen dakikalarda Veysi Adanır"a kalp masajı ve suni solunum yapılmış, sonrasında
ise Veysi Adanır olay yerine getirilen bir battaniye üzerine konularak dışarı
götürülmüştür.
b. Başvurucular ile Tanık Olarak Dinlenen
Kişilerin Beyanları
26. Başvurucular, Savcılık tarafından alınan ifadelerinde ve
çeşitli tarihlerde Savcılığa verdikleri dilekçelerde özetle yakınlarının
ölümünün intihar olduğunu düşünmediklerini, yakınlarının daha önceden bazı
arkadaşları tarafından rahatsız edildiğini, bu kişilerin ölüm olayında
etkisinin olabileceğini, ayrıca yakınlarının askerlik öncesinde ve askerlik
sırasında tedavi görüp bazı ilaçlar kullandığını, olay intihar olarak kabul
edilse dahi madde bağımlısı olan ve ciddi rahatsızlıkları bulunan yakınlarının
ölümünde yetkili kişilerin sorumluluğunun bulunduğunu, olayın araştırılması
gerektiğini belirtmişlerdir.
27. Cumhuriyet savcısı, Veysi Adanır"ı
asılmış vaziyette ilk gören Onbaşı M.K. ile Er A.Ö., Er T.H.G. ve Er A.O.nın ifadelerini almıştır. Olay
günü ifadesi alınan Onbaşı M.K. özetle Aksaz Deniz Üs
Komutanlığında motorcu onbaşı olarak görev yaptığını, olay günü 00.00-04.00
saatleri arasında koğuş nöbetçisi olduğunu, Veysi Adanır"ın
saat 00.00 sularında yanında olduğunu, Veysi"nin kendisine çarşıya çıkıp
çıkmayacağını sorduğunu, kendisinin de yarın çıkmayacağını pazartesi çıkacağını
söylediğini, Veysi"nin sigara istediğini, kendisinin de ona sigara verdiğini,
daha sonra Veysi"nin ayrıldığını, saat 01.00 sularında Er A.O.nun
yanına geldiğini ve kendisinden Veysi"yi bulup onda olan banyo anahtarını
almasını istediğini, koğuş görevlisi olduğu için banyo anahtarlarının Veysi"de
bulunduğunu, Veysi"yi aradığını fakat koğuşların hiçbirinde bulamadığını, banyo
kapalı olmasına rağmen banyodan su sesi geldiğini fark ettiğini, bunun üzerine
banyonun yanında bulunan tuvaletten duvara tırmandığını ve banyonun olduğu
bölüme atladığını, banyo kabinlerini kontrol ettiğinde girişten ikinci sıradaki
kabinde Veysi"yi asılı vaziyette gördüğünü, bunun üzerine hiçbir yere
dokunmadan banyonun kapısına yöneldiğini, kapının üzerinde anahtar olduğunu
gördüğünü, anahtarı çevirerek kapıyı açtığını, dışarıda arkadaşı Er A.Ö.nün olduğunu,belinden tutarak
Veysi"yi yukarı kaldırdığını, arkadaşı Er A.Ö.nün de
Veysi"nin boynundaki kemeri çözdüğünü, daha sonra Veysi"yi koridora
yatırdıklarını, hemen ambulans çağırdıklarını fakat çabuk olsun diye kendi
araçlarıyla Veysi"yi battaniyeye sararak hastaneye götürdüklerini belirtmiştir.
Olay günü ifadeleri alınan Er A.Ö., Er T.H.G. ve Er A.O. da olay günü
yaşananlarla ilgili olarak Onbaşı M.K. ile benzer şekilde beyanda bulunmuştur.
Er A.Ö.ayrıca Veysi"nin
düzenli olarak psikolojik ilaçlar kullandığını, Veysi"nin ilaç içtiği zamansessiz ve sakin olduğunu ancak ilaç içmediği zaman
etrafa sataştığını belirtmiştir.
28. Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesi alınan Er B.T., olay
günü saat 00.20 sıralarında er ve erbaş banyosunda duş aldığını, banyodayken
Veysi"nin içeri girdiğini ve içeride olanlara banyonun temizliğini yapacağını,
bu sebeple dışarı çıkmaları gerektiğini söylediğini, bunun üzerine kendisinin
dışarı çıktığını belirtmiştir.
29. Askerî savcı, Veysi Adanır"ın
askerlikteki durumunun nasıl olduğunu tespit edebilmek amacıyla Kayacan
Muhabere Merkezî Komutanı Dz.Bnb. M.A.nın ifadesini almıştır. Binbaşı M.A. ifadesinde
özetle mütevaffanın olay tarihinden yaklaşık 5-6 ay
önce birliğe katıldığını, müteveffanın rutin olarak tüm askerlere uygulanan
rehberlik ve danışmanlık hizmetinden faydalandığını ve burada görevli
psikoloğun tavsiyesi ile Psikiyatri Kliniğine sevk edildiğini, Psikyatri Kliniğindeki görevliler tarafından Veysi"nin
tedavisine başlandığını ve Veysi"nin 5-6 defa Psikiyatri Kliniğine sevk
edildiğini, Psikiyatri Kliniği görevlilerince verilen raporlarda koruyucu bir
emniyet tedbirinden bahsedilmemesine rağmen emniyet tedbiri olarak Veysi"nin
silahlı nöbet tutmamasını sağladığını ve bu emniyet tedbiri kapsamında Veysi"ye
silah verilmediğini, yine Veysi"ye birlik dâhilinde en basit görev olan koğuş
nöbetçiliği görevini verdiğini, Veysi"ye bu görevi vermesinin diğer bir
nedeninin de Veysi"nin bölük astsubayı ile aynı mahalde çalışmasını ve böylece
Veysi"nin sürekli olarak bölük astsubayının gözetimi ve denetimi altında
kalmasını sağlamak olduğunu, Veysi"nin içine kapanık bir asker olduğunu ancak
gözlemlediği kadarıyla suç işlemeye meyilli bir yapısının bulunmadığını,
kendisinin Veysi ile birebir olarak da görüştüğünü ancak Veysi"nin bu görüşmede
herhangi bir sıkıntısından bahsetmediğini belirtmiştir.
30. Askerî savcı, Dz.Astsb.Kd.Bçş.
K.N.nin de ifadesini almıştır. Astsubay K.N.
ifadesinde özetle 1 Ağustos 2011 tarihinden itibaren bölük astsubaylığı
görevini icra ettiğini, görevi devralmadan önce sorunlu askerler hakkında bilgi
aldığını, bu kapsamda müteveffanın da psikolojik sorunları olduğundan ve
düzenli olarak RDM"ye gittiğinden bahsedildiğini,
kendisinin bir önceki bölük astsubayının yapmış olduğu rutin işlemleri devam
ettirdiğini, müteveffanın Psikiyatri Kliniği tarafından verilen ilaçları kendilerinin
gözetiminde aldığını, müteveffayı sadece gündüzleri koğuşta
görevlendirdiklerini, müteveffaya silahla nöbet tutturulmadığını, müteveffanın
basit bir görev olan ve kendisine zarar verebilecek bir ortama imkan tanımayan
koğuş nöbetçiliği görevini icra ettiğini belirtmiştir.
31. Askerî Savcılık ayrıca, Veysi Adanır"ın
diğer askerlerle ilişkisinin nasıl olduğunu tespit edebilmek amacıyla birçok
tanık dinlemiş ve yaptığı bu araştırmalar neticesinde Veysi Adanır ile diğer
askerler arasında ölüm olayına etki edecek derecede bir sorunun bulunmadığı
sonucuna ulaşmıştır. Soruşturma kapsamında ifadesi alınan diğer kişiler de
genel olarak Veysi Adanır"ın psikolojik sorunlarının
bulunduğunu ve bu kapsamda tedavi gördüğünü belirtmişlerdir.
c. Soruşturma Sonucunda Verilen Karar
32. Askerî Savcılık, soruşturma kapsamında elde ettiği tüm
verileri değerlendirerek Veysi Adanır"ın ölümünde
herhangi bir kişiye atf-ı kabil bir kusur ve ihmal
bulunmadığı, ölümün intihar sonucu meydana geldiği kanaatine varmış; 2/9/2015
tarihli ve E.2013/89, K.2015/121 sayılı karar ile olay hakkında kovuşturmaya
yer olmadığına karar vermiştir. Söz konusu kararda ayrıca psikolojik
rahatsızlığı ve madde bağımlısı olduğu tespit edilen müteveffanın İskenderun
Asker Hastanesi ile Aksaz Asker Hastanesi Psikiyatri
Kliniklerinde takibinin yapıldığı, anılan Hastanelerde tedavi gören müteveffa
hakkında "Silahlı nöbet tutamaz."
şeklinde tanzim edilmiş bir rapor bulunmamasına rağmen askerî yetkililer
tarafından her ihtimale binaen tedbir alınarak müteveffaya silahlı nöbet
tutturulmadığı, müteveffaya silahsız tutulan koğuş nöbetçiliği görevinin
verildiği, dolayısıyla askerî yetkililer tarafından gerekli tedbirlerin
alındığı belirtilmiştir.
33. Başvurucular 28/9/2015 tarihli dilekçelerinde özetle madde
bağımlısı olan ve psikolojik rahatsızlığı bulunan yakınlarının ölüm olayında
askerî yetkililerin gerekli önlemleri almadığını belirterek kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın kaldırılması talebinde bulunmuşlardır.
34. Başvurucuların anılan karara yaptığı itiraz, Hava Kuvvetleri
Komutanlığı Hava Eğitim Komutanlığı Askerî Mahkemesinin (Askerî Mahkeme)
16/10/2015 tarihli ve 2015/297 Müt. sayılı kararı ile reddedilmiştir.
35. Bu kararın 16/11/2015 tarihinde başvurucuların vekiline
tebliğ edilmesiyle 11/12/2015 tarihli ve 2015/19524 numaralı bireysel başvuru
yapılmıştır.
3. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde Açılan Tam
Yargı Davası Süreci
36. Başvurucular, yakınlarının ölümü nedeniyle uğramış oldukları
maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle Millî Savunma Bakanlığına
müracaat etmiştir. Millî Savunma Bakanlığı dilekçeye süresi içinde cevap
vermeyerek başvuruyu zımnen reddetmiştir.
37. Başvurucular, zımni ret üzerine 31/5/2012 tarihinde AYİM
nezdinde Millî Savunma Bakanlığı aleyhine 90.000 TL maddi, 350.000 TL manevi
olmak üzere toplam 440.000 TL talepli tam yargı davası açmıştır. Başvurucular
dava dilekçelerinde özetle intihar olayının meydana gelmesinde askerî
yetkililerin kusur ve sorumluluklarının bulunduğunu, askerî yetkililerin koruyucu
ve önleyici hiçbir tedbir almadığını, dolayısıyla yakınlarının ölüm olayında
davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu ileri sürmüştür.
38. AYİM İkinci Dairesi 16/4/2014 tarihli ve E.2013/490,
K.2014/551 sayılı karar ile başvurucuların dilekçesini, ölüm olayı hakkında
hazırlanan idari tahkikat raporunu dikkate alarak davanın kısmen kabulüne karar
vermiş ve başvuruculardan anne Muhbet Adanır lehine
15.000 TL maddi, 8.000 TL manevi tazminata yasal faizi ile birlikte
hükmetmiştir. AYİM İkinci Dairesi, müteveffanın kardeşleri lehine ise ayrı ayrı
2.000 TL (toplam 10.000) manevi tazminata hükmetmiştir. AYİM İkinci Dairesi,
müteveffanın kardeşlerinden Maşallah Adanır ile Mizgin
Adanır"ın maddi tazminat taleplerinin ise reddine
karar vermiştir. Kararda ayrıca başvurucuların talep ettiği maddi ve manevi
tazminat miktarları üzerinden reddedilen kısım için davalı idare lehine toplam
11.560 TL vekâlet ücretine (maddi tazminat için 9.400 TL, manevi tazminat için
2.160 TL) hükmolunmuştur. Başvurucular lehine hükmedilen maddi ve manevi
tazminat miktarları üzerinden hesap edilen toplam 3.960 TL vekâlet ücretinin
(maddi tazminat için 1.800 TL, manevi tazminat için 2.160 TL) ise idareden
alınarak başvuruculara önenmesine karar verilmiştir. Anılan kararın ilgili
kısmı şöyledir:
"(...)
...Birlik imkanları çerçevesinde, müteveffanın
görev yaptığı birlikte gerekli takip ve kontroller yapılmaya çalışılmış ise de,
yaşam hakkı ve müteveffanın zorunlu askerlik hizmetinde bulunduğu dikkate
alınarak, müteveffanın safahatı, beyanları da değerlendirilerek daha etkin bir
tıbbi tedavi ve takip, müteveffanın birliğinde daha etkin bir kontrol ve takip
konusunda hizmetin kurulması ve işletilmesindeki eksiklik hizmet kusuru olarak
kabul edilmiş, bu suretle davacıların zararlarının davalı idarece karşılanması
gerektiği, ancak ölüm olayının müteveffanın kendi eylemi sonucu gerçekleşmesi
nedeniyle müteveffanın da müterafik kusuru
bulunduğundan zarar miktarından Türk Borçlar Kanunu"nun 51’inci maddesi
uyarınca uygun miktarda tenkis uygulanması sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
Maddi tazminat isteminde bulunan davacı
annenin maddi zararlarının tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmasına
karar verilmiş, resen seçilen bilirkişi tarafından düzenlenerek mahkememize
ibraz edilen 14.3.2014 tarihli bilirkişi raporunda davacı anne Muhbet Adanır’ın 38.499,00 TL
maddi tazminat hak edişinin mevcut olduğu bildirilmiştir.
Taraflara tebliğ edilen ve itiraz edilmeyen
bilirkişi raporu, mahkememizce kabul edilen kıstaslara, ilmi verilere ve
yerleşmiş içtihatlara uygun bulunduğundan bilirkişi raporu doğrultusunda
uygulama yapılmıştır.
Dava dilekçesinde, davacı kız kardeş 1980
doğumlu Maşallah Adanır ve davacı kız kardeş 1994 doğumlu Mizgin
Adanır için maddi tazminat talebinde bulunulmuş ise de; Türk Medeni Kanunu"nun
364"üncü maddesi uyarınca kardeşlerin nafaka yükümlülüğünün oluşabilmesi için
nafaka verecek tarafın refah içinde bulunması, nafaka alacak tarafın yardım
görmemesi halinde maddi yönden zor duruma düşecek durumda bulunması gerektiği,
kardeşlerin nafaka yükümlülüğüne ilişkin bu şartların, kardeşlere destekten
yoksun kalmaları karşılığında verilecek maddi tazminat yönünden de kabul
edilmesi gerektiği, bu durum karşısında müteveffanın ekonomik refah içinde
bulunduğuna dair bir kanıt bulunmadığı, kaldı ki AYİM İkinci Dairesinin
04.12.2013 tarihli ara kararı ile müteveffanın askere gelmeden önce çalıştığı
iş ve ücreti ile ilgili bilgi ve belgelerin davacılar vekilinden istendiği,
cevap verilmediği takdirde asgari ücret üzerinden gelir elde ettiğinin kabul
edileceğinin belirtildiği, davacı vekili tarafından ara karar uyarıncaherhangi bir bilgi ve belge ibraz edilmediği
anlaşıldığından davacı kız kardeşlerin maddi tazminat talebi reddedilmiştir.
Davacı anne ve kardeşlere, çocuğunu ve
kardeşlerini kaybetmeleri nedeniyle duydukları ve ömür boyu duyacakları acı ve
ıstırabı kısmen de olsa karşılayabilmek amacıyla, olayın meydana geliş şekli,
tarihi, müteveffanın askerlik statüsü, davacıların sosyal durumları, paranın
alım gücü ve işletilecek yasal faizi ve müteveffanın müterafik
kusuru dikkate alınarak olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle
birlikte uygun miktarda manevi tazminat verilmesi kabul edilmiştir."
39. Bu kararın 21/5/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ
edilmesiyle 18/6/2014 tarihli ve 2014/10261 numaralı bireysel başvuru
yapılmıştır.
40. Davalı idare, AYİM"in ret kararına
karşı karar düzeltme yoluna başvurmuştur. Davalı idarenin karar düzeltme
talebi, aynı Dairenin 5/10/2014 tarihli ve E.2014/1605, K.2014/1483 sayılı
kararıyla reddedilmiştir.
41. Başvurucular aleyhine hükmedilen vekâlet ücreti, asıl
alacaktan mahsup edilerek 30/6/2015 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı hesabına
aktarılmıştır.
B. İlgili Hukuk
42. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam
yargı davası açılması” kenar başlıklı 43. maddesi şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin
yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir
yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama
başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin
kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve
altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten
itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.
Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan
tam yargı davasının görevden reddi halinde sonradan Askeri Yüksek İdare
Mahkemesine açılan davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı
aranmaz.”
43. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisini
düzenleyen 74. maddesi şöyledir:
“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı,
ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun
sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından
verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin
kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”
44. 6098 sayılı Kanunu’un tazminat
miktarının belirlenmesine ilişkin 51. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini,
durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak
belirler."
45. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Nafaka yükümlüleri” kenar başlıklı 364.
maddesi şöyledir:
“Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa
düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.
Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah
içinde bulunmalarına bağlıdır.
Eş ile ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin
hükümler saklıdır.”
46. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile
1602 sayılı Kanun’un 46. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:
“Ancak, tam yargı davalarında dava
dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin
nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak
üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde
cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
47. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki
Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname"nin (KHK) “Davalardaki
temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar
başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve
idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi
amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve
avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler
lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve
işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler
lehine vekalet ücreti takdir edilir.”
48. 24/11/1986 tarihli Resmî Gazete"de
yayımlanan 86/11092 sayılı mülga Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği
Yönetmeliği"nin (Yönetmelik) Veysi Adanır"ın
askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 4. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Bu Yönetmeliğe bağlı ekler aşağıda
gösterilmiştir:
1) Türk
Silahlı Kuvvetlerinde görevli general, amiral, üstsubay, subay, yedek subay,
astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş, Askerî öğrenci, yedek subay adayları,
yükümlüler ve erlerin sağlık yeteneklerine göre gruplandırmalarını gösteren
Hastalık ve Arızalar listesi."
49. Anılan Yönetmelik"in Veysi Adanır"ın
askere alındığı tarihte yürürlükte bulunan 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Yükümlülerin ilk sağlık muayeneleri
Askerlik Kanunu gereğince son yoklama sırasında askerlik şubelerinde toplanan
askerlik meclisindeki iki tabip (birisi sivil olabilir) tarafından aşağıdaki
şekilde yapılır.
1) Ruh
ve beden durumları ile iç organları dikkatle gözden geçirilir, nabız sayılır,
kan basıncı ölçülür, çıplak olarak belirlenen boy ve kilolar tespit edilir.
Soluk alma ve vermedeki göğüs genişlikleri ve muayene sonunda bulunan hastalık
ve arızalar kaydedilir. Yükümlünün bildiği herhangi bir hastalık veya arızası
olup olmadığına ilişkin ve muayene sırasında herhangi bir sağlık yakınması
bulunup bulunmadığına ilişkin ekte yer alan Yükümlülere Yoklamalarda
Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formuna uygun yazılı beyanı alınır.
Yükümlünün beyan ettiği hastalık veya arızasına ilişkin elinde mevcut bulunan
tıbbi belgelerin birer örnekleri de alınarak yükümlünün beyanı ile birlikte
askerlik şubesinde muhafaza edilir.
2)
Yükümlünün beyan ettiği hastalık veya arızası ya da fizik muayene ile saptanan
bozuklukları nedeniyle muayene sonucunda karar verilemeyenlerle gözlem altında
bulunmaları, uzman tabip tarafından değerlendirilmeleri veya laboratuar ya da görüntüleme tetkikleri gibi ileri
tetkiklerle değerlendirilmeleri gerekenler en yakın asker hastanesine
gönderilir.
3) Yükümlü tarafından beyan edilmeyen ya da
fizik muayene sırasında belirti ve bulgusuna rastlanamayan çeşitli hastalık ve
arızaların ortaya konması veya taranması için laboratuar
veya görüntüleme tetkiki gibi ileri tetkikler yapılması gerekmez. Yükümlülerin
bu şekilde gerçekleştirilen sağlık muayenelerinde askerliğe elverişli
bulunmaları, kendilerinin muayene tarihinde tam sağlıklı olduklarını göstermez
ve silâh altına alındıktan sonra saptanan hastalık ve arızalarının askerlik
sırasında ortaya çıktığının kanıtı veya karinesini tek başına oluşturmaz."
50. Anılan Yönetmelik"in Veysi
Adanır"ın askere alındığı tarihte yürürlükte bulunan
6. maddesi şöyledir:
"Askerlik çağına giren
yükümlüler, son yoklamaları sırasında askerlik meclislerinde veya asker
hastanelerinin sağlık kurullarında, askerliğe elverişli olanlar ve askerliğe
elverişli olmayanlar olmak üzere gruplandırılır.
1)
Askerliğe elverişli olanlar: Sağlık yetenekleri bakımından hiçbir hastalık ve
arızası bulunmayanlar ile hastalık ve arızaları, Hastalık ve Arızalar
Listesinin A dilimlerine girenlerdir.
2)
Askerliğe elverişli olmayanlar: Hastalık ve arızaları, Hastalık ve Arızalar
Listesinin B ve D dilimlerine girenlerdir."
51. Anılan Yönetmelik"in Veysi Adanır"ın
askere alındığı tarihte yürürlükte bulunan 10. maddesi şöyledir:
"Son yoklamaları yapılan yükümlüler,
askerliğe elverişli olanlar ve askerliğe elverişli olmayanlar olmak üzere
gruplandırılır.
Son
yoklamaları sırasında askerlik meclislerince; askerliğe elverişli olmadığı
tespit edilen yükümlüler, askere alınmazlar. Bunlardan arızaları gözle
görülebilecek kadar belirgin olanların raporlarına, arızayı gösteren ön ve her
iki yan cepheden çekilmiş üçer adet boy fotoğrafı eklenerek üç nüsha, yabancı
askerlik şubesince işlem yapılıyor ise dört nüsha rapor düzenlenerek onay
makamlarına gönderilir ve onaylanan raporlar kesinleşir. Kesinleşen raporlardan
biri ilgiliye verilir, biri onay makamınca, diğeri ise yerli ve yabancı
askerlik şubesi başkanlığınca muhafaza edilir.
Sağlık
durumları geçici olarak bozuk olan son yoklamaya tabi yükümlülere ertesi yıla
bırakma, sevke tabi olanlara sevk tehiri kararı verilir ve üç nüsha rapor
düzenlenerek onay makamlarına gönderilir. Raporları onaylanan bu yükümlülere
ertesi yıla bırakma veya sevk tehiri işlemi yapılır. Onay makamlarınca tekrar
muayenesine lüzum görülen yükümlüler, yeniden muayeneye gönderilir ve bunlara
muayene sonucu alacakları rapor kararlarına göre işlem yapılır. Ertesi yıla
bırakılanlar veya herhangi bir sebeple bir defadan fazla sağlık muayenesine
tabi tutulanlar hakkında, her bir işlem öncesinde Yükümlülere Yoklamalarda
Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formu doldurtulur.
Tabipler
tarafından kesin karar verilemeyenler, en yakın asker hastanelerine gönderilir.
Bunların kesin kararları, bu hastanelerin sağlık kurullarınca verilir."
52. Anılan Yönetmelik"in olay tarihinde yürürlükte bulunan 15.
maddesi şöyledir:
"Askere alındıktan sonra asker
hastanelerinin sağlık kurullarından "Askerliğe Elverişli Değildir"
kararı alan erler, raporlarının onaylanmasını beklemek üzere bu hastaneler tarafından
yerli kayıtlı bulunduğu askerlik şubesi emrine gönderilir. Ayrıca durum silah
altında bulunanların birliklerine duyurulur. Terhis işlemleri, raporları ilgili
makamlarca onaylanıp askerlik şubesine geldikten sonra ilgili yönergeye göre
yapılır. "Askerliğe Elverişli Değildir" kararı alanlar gerektiğinde
ilgili makamlarca yeniden asker hastanelerinin sağlık kurullarına muayeneye
gönderilerek alacakları son rapor kararına göre, ilgili yönerge gereğince işlem
görür. "Askerliğe Elverişli Değildir" kararı alanlar emsalinin
kanunda yazılı yaş sınırı dışına çıkma tarihine kadar Milli
Savunma Bakanlığınca gerektiğinde tekrar muayene ettirilerek alacakları son
rapor kararına göre işlem görür."
53. Anılan Yönetmelik"in 16. maddesi şöyledir:
"Geçici hastalık veya arızaları olan
yükümlülerle er ve erbaşlara aşağıdaki işlemlerden biri yapılır.
1)
Ertesi yıla bırakma,
2)
Sevki geciktirme,
3) Hava
değişimi.
Bu
işlemleri gerektiren hastalık ve arızalar bu yönetmeliğin arızalar listesinin C
dilimlerinde gösterilmiştir."
54. Anılan Yönetmelik"in Veysi
Adanır"ın askere alındığı tarihte yürürlükte bulunan
17. maddesi şöyledir:
"Son yoklamada veya son yoklamadan sonra
gönderildikleri sağlık kurullarında yapılan muayeneleri sonucu geçici bir hastalık
veya arızaları tesbit edilenlere ertesi yıla bırakma
işlemi yapılır."
55. Anılan Yönetmelik"in Veysi
Adanır"ın askere alındığı tarihte yürürlükte bulunan
18. maddesi şöyledir:
"Askerliklerine karar verilen
yükümlülere, sevkleri tarihine kadar geçecek süre içerisinde, hastalanır veya
arızalanırlarsa, askerlik şubelerince gönderilecekleri sağlık kurullarında
muayene sonucu alacakları raporlara göre sevki geciktirme işlemi yapılır."
56. Anılan Yönetmelik"in olay tarihinde yürürlükte bulunan 19.
maddesi şöyledir:
"Askerlik şubelerince birliklerine
sevklerinden sonra geçici bir hastalığı tesbit edilen
er ve erbaşlara hava değişimi işlemi yapılır."
57. Anılan Yönetmelik"e ekli Hastalık ve Arızalar Listesi"nin "Ruh Sağlığı ve Hastalıkları" üst
başlıklı 15 ila 18. maddelerinde ruh sağlığı bozukluklarının farklı çeşitleri
A, B, C ve D şeklinde kısımlara ayrılarak ayrıntılı şekilde belirtilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
58. Mahkemenin 8/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
59. Başvurucular;
i. Madde bağımlısı olan ve ciddi psikolojik rahatsızlıkları
bulunan yakınlarının askerliğe elverişli görülerek askere alındığını,
psikolojik sorunları askerlik hizmeti sırasında da devam eden yakınlarının
intihar ederek hayatını kaybettiğini, intihar olayının meydana gelmesinde
askerî yetkililerin ağır hizmet kusurunun bulunduğunu, yakınlarının ciddi
psikolojik sorunlar yaşadığı ve intihar eğiliminin bulunduğu askerî makamlar
ile sağlık çalışanları tarafından bilinmesine rağmen yaşam hakkının korunması
için gerekli tedbirlerin alınmadığını, AYİM nezdinde açtıkları tam yargı
davasında idarenin ağır kusuruyla orantılı, tatmin edici bir tazminata
hükmedilmediğini, tazminat miktarının gerçek zararlarını tazmin etmekten uzak
olduğunu, müteveffaya oranı ve kaynağı belli olmayan bir kusur izafe
edildiğini, maddi tazminat taleplerinin haksız biçimde reddedildiğini
(müteveffanın maddi tazminat talebinde bulunan kardeşleri yönünden),
ii. Olay hakkında yürütülen soruşturma sonucunda ölüm
olayının intihar neticesinde gerçekleştiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer
olmadığına karar verildiğini, görevi ihmal suçunu işledikleri açık olan askerî
yetkililerin sorumluluğunun bulunmadığı kanaatine varılmasının adil olmadığını,
soruşturmanın hızlı ve etkili bir şekilde yürütülmediğini, soruşturmanın makul
sürede ve adil bir neticeyle sonlandırılmadığını, olayda kusuru bulunan hiçbir
üst rütbeli askerin sorgulanmadığını,
iii. İlgili usul kanununun yanlış uygulanması sonucu
aleyhlerine yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedildiğini, bu durumun
mahkemeye erişim hakkını açıkça ihlal ettiğini,
iv. AYİM kararlarına karşı başvurulabilecek etkili bir temyiz
olanağının bulunmadığını, karar düzeltme yolunun temyiz kurumuna göre daha
kısıtlı bir hukuki güvence sağladığını, bu durumun adil yargılanma hakkı ile
bağdaşmadığını belirterek yaşam hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş; taraflarına maddi ve manevi tazminat ödenmesi
taleplerinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
60. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri bir bütün olarak
değerlendirildiğinde başvurucuların temel olarak Veysi Adanır"ın
yaşamının yetkili makamlarca korunamamasından, ölüm olayı hakkında etkili bir
ceza soruşturması yürütülmemesinden, AYİM nezdinde açtıkları tam yargı davası
sonucunda hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olmasından, aleyhlerine
yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesinden ve AYİM kararlarına karşı
başvurulabilecek bir temyiz olanağının bulunmamasından şikâyet ettiği
anlaşılmıştır.
61. Başvurucuların, Veysi Adanır"ın
yaşamının yetkili makamlarca korunamadığı, olay hakkında etkili bir ceza
soruşturması yürütülmediği ve hükmedilen tazminat miktarının zararlarını tazmin
etmekten uzak olduğu yönündeki iddialarının bir bütün hâlinde yaşam hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Sadece soruşturmanın
makul sürede tamamlanmadığı yönündeki şikâyet, yaşam hakkının usul boyutu
yönünden ayrı bir başlık altında incelenmiştir.
62. Başvurucuların dava sonucunda aleyhlerine yüksek miktarda
vekâlet ücretine hükmedildiği yönündeki iddialarının adil yargılanma hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. AYİM kararlarına karşı
başvurulabilecek bir temyiz olanağının bulunmadığını yönündeki şikâyet ise iki
dereceli yargılanma hakkı kapsamında ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
63. Başvurucular, yukarıda belirtilen iddialarla (bkz. § 59-i,ii) yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
64. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesi
şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
65. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru
hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği
gereği yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak
yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda
başvurucular, ölen kişinin annesi ile kardeşleridir. Bu nedenle başvuru
ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
66. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar
ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın
alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin
uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu
ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde bireysel
başvuru mekanizmasının ikincil niteliği dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin
inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır (Sadık
Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 83).
67. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği
ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu
kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine
bağlıdır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı
kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının
değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun
mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda
idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da
bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 84).
68. Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
bağlamında mağdur sıfatının ortadan kalkıp kalkmadığının tespiti açısından
kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları
ile ihmal sonucu meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir
(Mehmet Aydoğan ve Nufer
Aydoğan, B. No: 2013/3775, 14/4/2016, § 55).
69. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa"nın 17. maddesi gereğince
devletin, ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi yaşam hakkı
ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
70. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam
hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise
"etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülük, her
olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve
hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
71. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm
olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri
göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek
için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda, bireyler kendi
inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun insanların
hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada
bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması Anayasa"nın 17. maddesinin
ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 60).
72. Bu çerçevede başvuru konusu olayda yürütülen ceza
soruşturmasındaki işlemlere (bkz. §§ 18-35) bakıldığında başvurucuların yakını
Veysi Adanır"ın 28/8/2011 tarihinde er ve erbaş
banyosunda asılı vaziyette bulunması olayı ile ilgili olarak Marmaris
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından resen bir soruşturmanın başlatıldığı,
olaydan haberdar edilen nöbetçi Cumhuriyet savcısının olay yerine intikal
etmesi üzerine Cumhuriyet savcısı eşliğinde olay yeri incelemesinin yapıldığı,
olay yerinin fotoğraflarının çekildiği ve krokisinin çizildiği, bu işlemler
sonucunda ayrıntılı bir olay yeri inceleme raporunun hazırlandığı, ölüm olayının
gerçekleştiği gün ölü muayenesi ve akabinde otopsi işleminin
gerçekleştirildiği, gerçekleştirilen otopsi işlemi neticesinde hazırlanan
raporda Veysi Adanır"ın ölümünün ası sonucu meydana
gelmiş olduğunun tespit edildiği görülmektedir. Soruşturma kapsamında ayrıca,
Veysi Adanır"ı asılı vaziyette gören erler ile ilgili
diğer bazı kişilerin Cumhuriyet savcısı tarafından ifadelerinin alındığı, Veysi
Adanır"ın kişilik yapısının nasıl olduğunun ve diğer
arkadaşlarıyla herhangi bir sorun yaşayıp yaşamadığının tespit edilebilmesi
maksadıyla birçok tanığın dinlendiği anlaşılmaktadır. Başvurucuların da gerek
müşteki sıfatıyla verdikleri ifadelerle gerekse savcılığa sundukları
dilekçelerle soruşturmaya etkin bir şekilde katılabildiği görülmektedir.
Soruşturma makamlarının ise tüm bu araştırmaları yeterli görerek Veysi Adanır"ın kendi iradesiyle intihar ettiği kanaatine vardığı
ve ölümünde üçüncü bir kişiye atfedilebilir cezai sorumluluk bulunmadığına
karar verdiği görülmektedir.
73. Başvurucular ceza soruşturması aşamasında hiçbir üst rütbeli
askerin sorgulanmadığını ileri sürmüş ise de soruşturma dosyasının incelenmesi
neticesinde Kayacan Muhabere Merkezî Komutanı Dz.Bnb.
M.A.nın ifadesinin Askerî
Savcılık tarafından alındığı anlaşılmaktadır. Askerî Savcılık tarafından
ifadesi alınan Dz.Bnb. M.A.nın
ise görevli psikoloğun tavsiyesi üzerine Veysi Adanır"ın
Aksaz Asker Hastanesi Psikiyatri Kliniğine sevk
edildiğini ve burada tedavi gördüğünü, psikiyatri kliniği tarafından verilen
raporlarda koruyucu bir emniyet tedbirinden bahsedilmemesine rağmen
kendilerinin aldığı emniyet tedbirleri kapsamında Veysi Adanır"a
silah verilmediğini, Veysi Adanır"a birlik dâhilinde
en basit görev olan koğuş nöbetçiliği görevinin verildiğini belirttiği
görülmektedir.
74. Tüm bu hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde
başvuru konusu olayda soruşturma makamının olayların seyrini aydınlatmaya
yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun veya yürütülen
soruşturmanın kapsamı ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir
eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ölüm olayına ilişkin
başvurucuların ortaya koyduğu deliller ile yürütülen ceza soruşturması
kapsamında elde edilen bulgulardan müteveffanın ölümünün intihar sonucu
gerçekleştiği, aksine bir durumdan “şüphelenilmesini” gerektiren bir olgunun
başvuru dosyasında bulunmadığı anlaşılmaktadır. Veysi Adanır"ın
gerek İskenderun Asker Hastanesi gerekse Aksaz Asker
Hastanesi Psikiyatri Kliniklerinde birçok kez tedavi gördüğü dikkate
alındığında ve Psikiyatri Kliniği tarafından verilen raporlarda koruyucu bir
emniyet tedbirinden bahsedilmemesine rağmen askerî yetkililer tarafından
çeşitli emniyet tedbirleri alınarak Veysi Adanır"a
silah verilmediği gözetildiğinde Veysi Adanır"ın
ölümünde yetkili makamların değerlendirme hatasını aşan kasti bir tutumunun
varlığından da söz edilemeyeceği değerlendirilmektedir.
75. Bu durumda AYİM’in yaşanan intihar
eyleminden idarenin sorumlu olduğunu tespit etmesi ve davanın koşulları
çerçevesinde başvurucular lehine tazminata hükmetmesi başvurucuların mağdur
sıfatını ortadan kaldırabilecektir.
76. AYİM somut başvuru hakkındaki değerlendirmesinde,
müteveffanın görev yaptığı birlikte gerekli takip ve kontroller yapılmaya
çalışılmış ise de müteveffanın yaşamının korunması için daha etkin bir tıbbi
tedavi ve takibin yapılmadığı kanaatine varmış vebaşvurucuların
zararlarının hizmet kusuru ilkesine göre müterafik
kusur da dikkate alınarak karşılanması gerektiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. §
38). Dolayısıyla AYİM’in bu tespiti ile Anayasa"nın
17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiği ve yaşam
hakkının devlete yüklediği yaşamı koruma pozitif yükümlülüğünün idare
tarafından yerine getirilmediği açıkça kabul edilmiştir.
77. AYİM kararında açık bir şekilde ihlal tespiti yapılarak
başvuruculardan anne Muhbet Adanır lehine 15.000 TL
maddi ve 8.000 TL manevi olmak üzere toplam 23.000 TL tazminata hükmedildiği
görülmektedir. Aynı kararda müteveffanın kardeşlerine toplam 10.000 TL manevi
tazminat ödenmesi kararlaştırılmış, müteveffanın kardeşlerinden Maşallah Adanır
ile Mizgin Adanır"ın maddi
tazminat talepleri ise ilgili hukuk kuralları yorumlanmak suretiyle
reddedilmiştir. Hükmedilen maddi tazminat miktarlarına müteveffanın yeniden
gelir elde edeceği varsayılan 13/6/2012 tarihinden ödeme tarihine kadar,
hükmedilen manevi tazminat miktarlarına ise olay tarihi olan 28/8/2011
tarihinden ödeme tarihine kadar yıllık %9yasal faiz yürütülmesine karar
verilmiştir.
78. AYİM tarafından olayın meydana geliş şekli ve tarihi, ölenin
askerlik statüsü, davacıların sosyal durumları, paranın alım gücü, işletilecek
yasal faiz, ölenin müterafik kusuru ve yargılama
kapsamında alınan bilirkişi raporu dikkate alınarak müteveffanın annesi Muhbet Adanır lehine maddi ve manevi tazminata,
müteveffanın kardeşleri lehine ise manevi tazminata karar verildiği, anılan
kararın karar düzeltme aşamasından geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
79. Davanın koşullarına göre belirlenen tazminat miktarları ile
başvurucuların uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı
görülmektedir. Sonuç olarak AYİM’in kararında bariz
takdir hatası veya açık bir keyfîlik tespit
edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi
konusunda AYİM’in takdir yetkisine müdahalesi söz
konusu olamaz.
80. Bu durumda AYİM"in somut olayda
etkili bir ceza soruşturmasını müteakip yaşanan intihar eyleminden idarenin
sorumlu olduğunu tespit etmesi ve kendi takdir ettiği ölçüler çerçevesinde
müteveffanın annesi Muhbet Adanır lehine maddi ve
manevi tazminata, müteveffanın kardeşleri lehine ise manevi tazminata
hükmetmesinin, başvurucuların yaşam hakkı açısından mağdur sıfatını ortadan
kaldırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
81. Açıklanan nedenlerle başvurucuların yaşam hakkının ihlal
edildiği iddialarının mağdur sıfatının bulunmamasına bağlı olarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İki Dereceli
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
82. Başvurucular; AYİM kararlarına karşı başvurulabilecek etkili
bir temyiz olanağının bulunmadığını, karar düzeltme yolunun temyiz kurumuna
göre daha kısıtlı bir hukuki güvence sağladığını, bu durumun adil yargılanma
hakkı ile bağdaşmadığını ileri sürmüşlerdir.
83. Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
84. Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün
2. maddesinde cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı tanınmış ise de
başvuru konusu edilen sürecin ceza yargılamasına ilişkin olmadığı açıktır.
85. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu ihlal iddialarının
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Soruşturmanın Makul Bir Hızda Gerçekleştirilmemesi
Nedeniyle Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
86. Başvurucuların soruşturmanın makul sürede tamamlanmaması
nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği yönündeki şikâyetleri
açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
d. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
87. Başvurucuların aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyetleri açıkça dayanaktan
yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun
bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Soruşturmanın Makul Bir Hızda
Gerçekleştirilmemesi Nedeniyle Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
88. Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında
devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu;doğal olmayan her ölüm
olayının tüm yönlerinin ortaya konmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve
gerekiyorsa cezalandırılmasına imkân tanıyan etkili bir soruşturmanın
yürütülmesini gerektirmektedir. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı,
kişilerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruyan hukukun etkin
bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da
kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen
ölümler ile bireylerin maddi ve manevi varlığına verilen zararlar için hesap
vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 54).
89. Soruşturmanın etkililik ve yeterliliğini temin adına
soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını
aydınlatabilecek, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin
toplanması gerekmektedir. Soruşturmada ölüm olayının nedenini veya sorumlu
kişilerin ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili
soruşturma yürütme kuralıyla çelişme riski taşır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57, Sadık Koçak ve diğerleri, § 94).
90. Yukarıda sayılanlara ilave olarak yürütülecek
soruşturmalarda makul bir hızda gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu
da zımnen mevcuttur. Elbette ki bazı özel durumlarda soruşturmanın veya
kovuşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir.
Ancak bir soruşturmada ve devamında yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı
hareket etmeleri, yaşanan olayların daha sağlıklı bir şekilde
aydınlatılabilmesi, kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi
ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı
görünümü verilmesinin engellenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359,
10/12/2014, § 96, benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Maiorano ve diğerleri/İtalya, 28634/06, 15/12/2009,§ 124).
91. Başvurucular, dört yılı aşkın süre devam eden soruşturmanın
hızlı bir şekilde yürütülmediğini, soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığını
ileri sürmüşlerdir.
92. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin diğer
iddialar yukarıda incelendiğinden (bkz. §§ 72-74) bu başlık altında yalnızca
soruşturmanın makul bir hızda gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği
incelenecektir.
93. Soruşturma kapsamında yapılan araştırmalar bu kapsamda
incelendiğinde Veysi Adanır"ın 28/8/2011 tarihinde
asılı vaziyette ölü olarak bulunması üzerine olay hakkında aynı gün soruşturma
başlatılarak olay yeri incelemesi ile ölü muayenesi işlemlerinin
gerçekleştirildiği, er ve erbaş banyo kapısını gören kamera kayıtlarının
bilirkişi marifetiyle çözümlenmesi neticesinde 23/9/2011 tarihli raporun
hazırlandığı, kesin ölüm sebebinin tespit edilebilmesi maksadıyla yapılan
klasik otopsi sonucunda 6/10/2011 tarihli otopsi raporunun hazırlandığı,
5/4/2012 tarihinde Telekomünikasyon İletişim Dairesi Başkanlığından talep
edilen Veysi Adanır"ın üzerine kayıtlı telefon
numarasına ait HTS kayıtlarının 12/4/2012 tarihinde Askerî Savcılığa
gönderildiği, yine 4/11/2013 tarihinde Telekomünikasyon İletişim Dairesi Başkanlığından
talep edilen Veysi Adanır"ın üzerine kayıtlı telefon
numarasına ait iletişimin tespiti kayıtlarının 14/11/2013 tarihinde çıkarılarak
Askerî Savcılığa gönderildiği, soruşturma sürecinde birçoğu terhis olmuş olan
askerin tanıklığına başvurulduğu, tüm bu araştırmalar neticesinde elde edilen
verilerin değerlendirilip 2/9/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildiği, başvurucuların bu karara yaptığı itirazın 16/10/2015 tarihinde
Askerî Mahkemece reddedilmesi üzerine ceza soruşturmasının kesinleştiği
görülmektedir.
94. Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında 28/8/2011
tarihinde başlayan soruşturmanın 16/10/2015 tarihinde kesinleşerek 4 yıl 1 ay
18 günde tamamlandığı, bu sürenin önemli bir kısmının tanık ifadelerinin
alınması aşamasında geçtiği, tanık ifadelerinin alınması aşamasında geçirilen
sürenin uzamasında tanıklığına başvurulan askerlerin terhis olmasının etkili
olduğu, terhis olan askerlerin adreslerinin tespit edilmesinde ve ifadelerinin
alınabilmesi için ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına yazılan talimatların
gereğinin yapılmasında oldukça uzun bir süre geçtiği anlaşılmaktadır. Oysa ölüm
olayının gerçekleşmesinden kısa bir süre sonra ilgili askerlerin ifadelerinin
alınması hâlinde böyle bir gecikmenin önüne geçilebilmesinin mümkün olduğu
değerlendirilmektedir.
95. Somut olayda, özellikle tanıkların dinlenmesi aşamasında
yaşanan gecikmeler nedeniyle dört yıldan uzun süren soruşturmanın -alınan
kararın sonucunun ne olduğunun önemi olmaksızın- yakınlarını kaybeden
başvurucuların soruşturmanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği
dikkate alındığında başlı başına özelde başvurucuların ve genel olarak da
toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve
hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü
verilmesinin engellenmesi açısından yeterli hız ve özende yürütülmediği
sonucuna ulaşılmıştır. Gerek başvurucuların tutumunun gerekse olayın
karmaşıklığının dört yılı aşkın süreyi açıklamak için yeterli olmadığı
değerlendirilmiştir.
96. Açıklanan nedenlerle Anayasa"nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının gerektirdiği etkili soruşturma yürütme
yükümlülüğünün soruşturmanın makul bir hızda gerçekleştirilmemesi nedeniyle
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
97. Başvurucular, ilgili usul kanununun yanlış uygulanması
sonucu aleyhlerine yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedildiğini, bu durumun
yargıya ulaşma hakkını açıkça ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
98. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı
36. maddesi şöyledir:
“Herkes, meşrû
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki
davaya bakmaktan kaçınamaz.”
99. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
100. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme
masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına
müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun
talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir
amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu
yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil
dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş
olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61,
62).
101. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık
ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi
için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması
gerekir. Başvuru konusu olayda 2/11/2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren
659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların, idarenin bünyesinde görev
yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup
davanın reddi hâlinde idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi düzenleme
altına alınmıştır. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması
ve böylece mahkemelerin fuzuli meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede
bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu
yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi
içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da
aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya yüklenecek olan
avukatlık ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39).
102. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan
başvurucuların reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık
ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli
dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye
başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel
koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim
hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan
Şen, § 54).
103. Başvurucuların tam yargı (tazminat) davasını açtığı
31/5/2012 tarihi itibarıyla yürürlükteki usul hükümlerinde, dava dilekçesinde
belirtilen talep konusu miktarın sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesini
öngören bir düzenleme bulunmamaktadır.
104. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve
benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde
belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak
kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya
öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu
belirsizliğin talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla
aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı 31/5/2012 tarihi
öncesinde mümkün olmadığından hak kaybına uğramak istemeyen davacıların
tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin
olmadığı görülmektedir.
105. Başvurucuların da bu nedenle AYİM’e
açılan davada uğradıkları zarar için 90.000 TL maddi ve 350.000 TL manevi
tazminat talebinde bulundukları anlaşılmaktadır. AYİM, başvurucular lehine
toplam 33.000 TL maddi ve manevi tazminat ile 3.960 TL avukatlık ücretine
hükmettikten sonra başvurucuların reddedilen tazminat talepleri üzerinden
davalı idare lehine 11.560 TL avukatlık ücreti ödemelerine karar vermiştir.
106. Başvurucular aleyhine avukatlık ücreti ödenmesini öngören
düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu
düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi
gerekir.
107. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde değerlendirildiğindebaşvurucuların, dava açtığı sırada
ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için taleplerini
yüksek tuttuğu ve yargılama sonucunda hak kazandıkları tazminat ve avukatlık
ücretinin yaklaşık %31"ine denk gelen kısmını avukatlık ücreti olarak davalı
idareye geri ödemek zorunda kaldıkları görülmüştür. Böylece başvurucuların
tazminat alacağının önemli bir kısmından mahrum bırakıldığı ve bu miktarın
ölçülü olmadığı saptandığından mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
108. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
109. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
110. Başvurucular, Anayasa"nın 17. ve 36. maddelerinde güvence
altına alınan haklarının ihlali nedeniyle toplam 70.000 TL maddi ve 500.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
111. Başvurucuların yakını Veysi Adanır"ın
ölüm olayı hakkında yürütülen soruşturmanın makul bir hızda
gerçekleştirilmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutununihlal
edildiği sonucuna varılmıştır. Mevcut başvuruda ayrıca başvurucuların adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
112. Başvuru hakkında yapılan inceleme sonucunda yaşam hakkının
esasının ihlal edildiği yönünde bir karar verilmemiş, bununla birlikte ölüm
olayı hakkında makul bir hızda ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam
hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine hükmedilmiştir. Başvurucuların
yakınının ölüm olayı hakkında makul bir hızda ceza soruşturması yürütülmemesi
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararları
karşılığında somut olayın özellikleri de dikkate alınarak başvuruculara
müşterek olarak net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna
varılmıştır. Yine başvuru konusu olayda mahkemeye erişim hakkı kapsamında
tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle
giderilemeyecek olan zararları karşılığında başvuruculara müşterek olarak net
7.600 TL manevi tazminat ödenmesine, başvurucuların tazminata ilişkin diğer
taleplerinin ise reddine karar verilmesi gerekir.
113. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 433 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.233 TL yargılama giderinin başvuruculara
müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın (soruşturmanın makul bir hızda gerçekleştirilmediği
yönündeki iddia hariç) kişi bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturmanın makul bir hızda gerçekleştirilmemesi nedeniyle
yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Soruşturmanın makul bir
hızda gerçekleştirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına
alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara yaşam hakkının
usul boyutunun ihlali nedeniyle 20.000 TL, mahkemeye erişim hakkının ihlali
nedeniyle 7.600 TL olmak üzere toplam 27.600 TL manevi tazminatın müşterek
olarak ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 433 TL harç ve 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 2.233 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREK
OLARAK ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.