Esas No: 2014/4265
Karar No: 2014/4265
Karar Tarihi: 8/12/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ABDURRAHMAN YAMAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/4265) |
|
Karar Tarihi: 8/12/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucu |
: |
Abdurrahman
YAMAN |
Vekili |
: |
Av. Ahmet
KURT |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör örgütü üyeleri tarafından kaçırıldığı dikkate
alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun
reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet haklarının; ret
işlemine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması,
makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/6/2013 tarihinde Batman İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/1/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/1/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 2/9/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 2/10/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; 19/8/1992 tarihinde Batman ili Kozluk ilçesi Kayadibi köyüne minibüs ile gitmekte iken terör örgütü
mensupları tarafından minibüsün durdurularak içinde yolcu olarak bulunan
kendisinin ve diğer iki köy korucusu arkadaşının kaçırıldığını, beş gün
alıkonulduktan sonra serbest bırakıldıklarını, bu özel durumundan kaynaklanan
güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
9. Başvurucu 1/6/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
10. Komisyon 20/10/2009 tarihli ve 2009/2-512 sayılı kararında;
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvuruda bilirkişi heyetince yapılan keşif, tutulan tutanaklar, dosyada yer
alan diğer bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi sonucu önceki toplantılarda Kayadibi köyü ve mezralarının boşalıp boşalmadığı ile
ilgili tereddütlerden dolayı 21/8/2009 tarihinde Jandarma Alay Komutanlığına
yazı yazılmış; Jandarmanın 30/9/2009 tarihli yazısında Kayadibi
köyü ve mezralarının boşalmadığı, Kayadibi köyü ve
mezralarında yaşamın devam ettiği ve şahıslara yönelik bir saldırı olmadığı
ifade edilmiş ve bu nedenle ödeme yapılmamasına, talebin reddine karar
verilmiştir.
11. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine
Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
12. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 27/10/2010 tarihli ve
E.2010/156, K.2010/2012 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir.
Kararın gerekçesi şöyledir:
“...Dava dosyasının incelenmesinden, Batman İli, Kozluk İlçesi, Kayadibi Köyü Cindo Mezrası"nda
meydana gelen terör olayları nedeniyle zarar gördüğünü belirten davacının
uğramış olduğu zararın 5233 sayılı Yasa hükümleri uyarınca tazmini talebiyle
davalı idareye başvurduğu, bu başvurunun Batman Valiliği Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığınca Kayadibi
Köyü ve mezralarının boşalmadığı gerekçesi ile reddedildiği, bunun üzerine de
iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelere göre, mezranın bağlı
bulunduğu Kayadibi Köyünde Genel Nüfus Sayımı
sonuçlarına göre 1990 yılında 418, 1997 yılında 155, 2000 yılında ise 213
kişinin yaşadığı, Kozluk İlçesi"ne bağlı tüm köylerde 1990-2000 yılları arası
muhtarlık seçimi yapıldığı görülmüştür.
13. 11.2009 tarihli jandarma tutanağında, Kayadibi
Köyü"nde yaşayanların 1992 yılında GKK olduğu, ancak bu korucuların bir
kısmının 19.08.1992 tarihinde terör örgütünce kaçırılması sonucu korucuların
duydukları endişe üzerine köyü terketmeleri nedeni
ile köyde sadece korucu olmayan ailelerin kaldığı, 07.09.2009 tarihli jandarma
tutanağında ise, Kayadibi Köyü ve mezralarının genel
olarak 1992 yılı ve sonrasında meydana gelen terör olaylarından kısmen etkilendiği,
ancak köy ve mezralarından çok büyük çaplı bir göç olayının yaşanmadığı, köy ve
mezralarından sadece Malaçebi Mezrası"nın sosyal ve
ekonomik nedenlerle zamana dayalı olarak boşaldığı, 15.07.2005 tarihli tutunakta da köy halkının yaşanan olaylar nedeni ile
tedirgin olduğu ve bu köyden yaklaşık 20-25 ailenin göç ettiğinin belirtildiği
anlaşılmaktadır.
Yine dosyada bulunan terör olayları sebebi ile tamamen boşalan-kısmen
boşalan ve boşalmayan köyler listesinde Kayadibi Köyü
Cindo Mezarasının kısmen
boşalan köyler listesinde yer aldığı görülmüştür.
Bu durumda davacının ikamet ettiği Kayadibi Köyü Cindo Mezrasının
tamamı ile boşalmadığı, kısmen boşalan yerlerden olduğu sonucuna ulaşıldığından
yukarıda belirtilen hususlar doğrultusunda davacıya bir ödeme yapılmasına
olanak bulunmadığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır...”
13. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 6/6/2012 tarihli ve E.2011/4165, K.2012/3888 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 23/1/2013
tarihli ve E.2012/12126, K.2013/123 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Karar
düzeltme kararı, başvurucuya 11/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 24/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen
nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa
ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 8/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; terör örgütü mensuplarınca 19/8/1992 tarihinde
kaçırıldığını ve beş gün alıkonulduktan sonra serbest bırakıldığını, bu olay
akabinde köyünü terk ettiğini, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve
akabinde açtığı davanın reddedildiğini, on yıl boyunca mal varlığına
ulaşamaması sonucu mülkiyet hakkından yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin
yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararının tazmin edilmediğini, Kanun"un amacına
ve açık lafzına rağmen mağduriyetinin giderilmediğini, sosyal risk ilkesi
gereğince idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine
getirememesinden kusursuz sorumlu olduğunu, dosyadaki zarar tespitine ilişkin
keşif tutanağı dikkate alınmadan 19/8/1992 tarihinde kaçırılmasına dair özel
durumu gözönünde bulundurulmadan köyün tamamen
boşalmamış olduğu soyut gerekçesine dayanılarak verilen kararın adil
olmadığını, yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın35. ve 36. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın reddedilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemece
verilen ret kararı neticesinde idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz kaldığı mülkiyet hakkından yoksun
kalma durumu karşısında bir giderim sağlanması imkânının kendisine
tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal iddiaları, hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu verilen karara
bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden ayrıca inceleme
yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında
incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
22. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında; Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
24. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (1/6/2005) ile nihai karar tarihi (23/1/2013) arasında geçen 7 yıl 7
aylık sürede, uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden ve başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
27. Başvurucu, geçici köy koruculuğu yaptığı Batman ili Kozluk
ilçesi Kayadibi köyüne minibüs ile gitmekte iken
terör örgütü mensupları tarafındanminibüsün durdurularak
içinde yolcu olarak bulunan kendisinin ve diğer iki köy korucusu arkadaşının
kaçırıldığını, beş gün alıkonulduktan sonra serbest bırakıldıklarını, 5233
sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun ve açtığı davanın -kaçırılması ve
uzun süre alıkonulduktan sonra serbest bırakılması noktasındaki özel durumu
nazara alınmaksızın- kendisine yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının
bulunmaması gerekçesiyle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
28. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik
ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında
bulundukları yerleri kendi istekleriyle terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararların
kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
29. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan
zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilebilecek
zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas edilmesi
zorunlu gözükmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim yerinde sürekli
yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden
kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle toplumda oluşan
korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki göstermesinin mümkün olduğu
gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden kişiye değişebilen bir
duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece geçici köy
korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını zorunlu
görerek güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması
hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan
asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan hareket ederek 5233
sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine yasal olanak
bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 89, 90; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§§ 84, 85).
30. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır (Sabri Çetin, §§
45-50; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, § 88). Bu konudaki
takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda, anayasal bir temel hak
veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir değerlendirme
yapılması gerekebilecektir (Mesude Yaşar,
§ 93; Cahit Tekin, § 88).
31. Başvurucunun; terör örgütü mensuplarınca kaçırılmasından
kaynaklanan güvenlik kaygısıyla köyünü terk ettiğini ve bu çerçevede oluşan
zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri
sürdüğü ve belirtilen vakıaya ilişkin tutanaklar ile soruşturma evrakını Derece
Mahkemesine ibraz ederek yerleşim yerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik
kaygısı nedeni ile terk ettiği noktasındaki özel durumunun nazara alınmasını
talep ettiği anlaşılmaktadır.
32. Bu çerçevede başvurucunun terör örgütü mensuplarınca
kaçırılması hakkında yargılama dosyalarındaki somut bulgular, tespit
tutanakları nazara alındığında belirtilen olay akabinde başvurucunun yerleşim
yerinden ayrıldığı iddiası karşısında başvurucunun taleplerinin 5233 sayılı
Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için nesnel ölçütten yararlanılması tek
başına yeterli olmayıp terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle yerleşim yerini terk edip etmediği noktasında
farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesi gerekmesine rağmen Derece
Mahkemesince anılan incelemelerin yapılmadığı tespit edilmiştir. Talepler hakkında
değerlendirme yapılırken başvurucunun özel durumunun incelenmesi, Kanun’un
amacının yanı sıra terör örgütü mensuplarınca kaçırılan başvurucunun terör
olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı ile yerleşim yerini terk edip
etmediği konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun görülmektedir.
33. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
34. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
35. Başvurucu, başvuru formunda belirttiği maddi ve manevi
tazminat miktarlarının ödenmesi talebinde bulunmuştur.
36. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
37. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
Diyarbakır 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
38. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
39. Başvurucunun adli yardım talebi kabul edildiği ve ihlal
kararı verildiği için yargılama giderlerinin Maliye Hazinesi üzerinde
bırakılmasına ve 1.800 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Diyarbakır 1. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.