Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2014/2936
Karar No: 2014/2936
Karar Tarihi: 8/12/2016

        Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ABDUSSEMET YEŞİL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/2936)

 

Karar Tarihi: 8/12/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör Yrd.

:

Tuğba YILDIZ

Başvurucu

:

Abdussemet YEŞİL

Vekili

:

Av. Zeki ÇELİK

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur kalınması sonucu 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun ve açılan davanın reddedilmesive makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 3/3/2014 tarihinde Bismil Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 5/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 29/1/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Diyarbakır ili Bismil ilçesi Alibey köyünde ikamet etmekte iken 1993 yılında meydana gelen terör olayları nedeniyle köyün boşaltılması neticesinde yerleşim yerinden göç etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.

8. Başvurucu 26/7/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararının karşılanması talebiyle Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.

9. 6/3/2006 tarihli ve 2006/4-2118 sayılı Komisyon kararında, terör olayları sonucu oluşan zararın karşılanması talebiyle yapılan başvuruda Alibey köyünün sahibi M.A.nın köyü ve arazilerini (ev, ahır, samanlık vs. taşınmazları da yıkmak taahhüdüyle) 1993 yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne satması sonucu başvurucunun köyü terk ettiği anlaşılmış olup tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

10. Belirtilen işlem aleyhine Diyarbakır İdare Mahkemesinde başvurucu tarafından dava açılmıştır.

11. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 31/3/2008 tarihli ve E.2006/1689, K.2008/457 sayılı kararı ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

“…Dosyadaki belgelerin incelenmesinden M.A."nın ve müşterekleri tarafından Köy Hizmetleri Diyarbakır İl Müdürlüğüne verilentaahhütnamede Alibey Köyü"nde bulunan 4 pafta, 75,76,77,78,79,80,81,82,83,84,86,87,89,90,168,169,170 nolu parsellerde kayıtlı arazilerin satılmasının taahhüt edildiği görüldüğünden Mahkememizin 05.06.2007 ve 19.09.2007 tarihli ara kararları ile keşif sırasında davacı adına tespit edilen ev ve ahırın köy sahibi tarafından Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne satılması taahhüt edilen yerlerden olup olmadığıile Alibey Köy veya çevresinde köy halkının göç etmesine neden olabilecek olan terör olayları olup olmadığı, adı geçen köyün Devlet güvenlik güçlerince boşaltılan köylerden olup olmadığı, eğer köy Devlet tarafından boşaltılmış köylerden değilse, köyün M.A. tarafından Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne satış sebebiyle mi, yoksa daha önce mi boşaltıldığı sorulmuş, 19.09.2007 tarihli ara kararına verilen cevaba ekli belgelerin incelenmesinden Alibey Köyünde terör olayı meydana gelmediği, ancak bu köyü etkileyecek şekilde çevre köylerde terör olayları meydana geldiğinin jandarma tutanakları ile belirtildiği görülmüştür. Öte yandandavalı idare tarafından ifadelerine başvurulan Alibey Köy Köyü eski ve yeni muhtarları ifadelerinde davacıyı tanıdıklarını, davacının bu köyde ikamet ettiğini, 1993 yılında meydana gelen terör olayları nedeniyle köyü terk etmek zorunda kaldığını, köyü terk etmeden evvel kendilerine ait ne zaman yapıldığını bilmedikleri evlerde oturduğunu beyan etmişlerdir.

Gerek ifade tutanakları gerekse keşif ve bilirkişi incelemesine ait tutanak ile jandarma tutanaklarının birlikte değerlendirilmesinden davacının yakın çevrede meydana gelen teör olayları nedeniyle köyü terk ettiği sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla davacının terör olaylarından duyduğu endişe nedeni ile köyü terk ettiği sabit olup, uyuşmazlığın çözümü bakımından terör olayları nedeni ile köyü terk ettiği sabit olan davacının kendine ait 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini gereken bir zarara uğrayan malvarlığının olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Bu noktada keşif ve bilirkişi incelemesi sırasında düzenlenen tutanak ile Alibey Köyünün eski ve yeni muhtarlarının ifadelerinin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Yukarıda yazıldığı gibi keşif tutanağında davacı adına 130m2 ev ile 75m2 ahır tespiti yapılmış, ifade tutanaklarında da davacının köyü güvenlik endişesi ile terk etmeden kendine ait evde oturduğu ifade edilmiştir. Ancak yine keşif tutanağında davacı köyü terk ettikten sonra ev ve ahır yerinin köy sahibi tarafından Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne satıldığı belirlemesi de yapılmıştır. Bu durumda keşif tutanağında davacı adına olduğu tespit edilen ev ve ahırın yerinin davacıya mı, yoksa Köy sahibi M.A. ve müştereklerine mi? ait olduğunet olarak ortaya konulamamıştır. Görüldüğü gibi davacının 5233 sayılı kanun kapsamında tazmin edilecek bir zararının olup olmadığı idare tarafından tam olarak belirlenmemiş, bu hususu aydınlatacak ilgili yerler (Köy hizmetleri Genel Müdürlüğ, Tapu Sicil müdürlüğü, ... v.b.) nezdinde yeterli bir araştırma yapılmamıştır.

5233 sayılı Kanun ile bu Kanuna istinaden düzenlenen ilgili yönetmeliğin mezkur hükümlerine göre, tazminat istemiyle idareye başvuran davacının tazminat başvurusunun haklı olup olmadığı, davacının iddia ettiği gibi bir zararının olup olmadığı, zararın sebebi, kaynağı, miktarı, davacının hangi tarihte köyünden göçtüğü, göçün sebebi, köyden uzak kaldığı dönemlerde köyde malvarlığı varsa bunlardan yararlanma imkanının bulunup bulunmadığı, yararlanma imkanı bulunmuyor idiyse ne kadar süre ile malvarlıklarından yararlanamadığı, davacının uğradığı zarar var ise zararın hangi kalemlerden oluştuğu, miktarı vesair hususların davalı idarece herhangi bir duraksamaya yer vermeyecek şekilde hukuken geçerli somut bilgi ve belgelerle tespit edilerek buna göre başvuru hakkında işlem tesis edilmesi gerekmektedir.

Dava konusu olayda ise bölgede meydana gelen terör olaylarından duyduğu endişe nedeni ile köyünü terk ettiği sabit olan davacının, zarara uğrayan malvarlığı bulunup bulunmadığı konusunda kesin bir kanaate ulaşılmasına yetecek veri elde edilmeden köyün, köy sahibi tarafından satılması gerekçe gösterilerek başvurunun reddedildiği anlaşıldığından tesis edilen işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir...”

12. Kararın idarece temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 20/9/2011 tarihli ve E.2011/10336, K.2011/1400 sayılı kararı ile bozma kararı verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...Dosyanın ve Dairemizin diğer esaslarına kayıtlı Alibey köyüne ait dosyaların birlikte incelenmesinden; davacının ikamet ettiği Diyarbakır ili, Bismil ilçesi, Alibey köyünün "terör eylemeleri" veya "terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler" nedeniyle idarece veya köy halkı tarafından boşaltılmadığı, köyün köydeki arazilerin sahibi olan M.A. tarafından Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne satılması sonucu davacının köyden göç ettiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, aralarında davacının da bulunduğu Alibey köyü halkının ekonomik ve sosyal sebeplerle köyü terk etmeleri nedeniyle uğradıkları zararın, 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından, İdare Mahkemesi tarafından, davanın reddi yolunda karar verilmesi gerekirken, işlemin iptali yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır."

13. Bozma kararı üzerine Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 27/12/2011 tarihli ve E.2011/2184, K.2011/3251 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Dava dosyasının, mahkememizin diğer esaslarına kayıtlı Alibey Köyü"ne ait dosyalarının ve emsal Danıştay kararlarının birlikte incelenmesinden; davacının ikamet ettiği Diyarbakır ili, Bismil ilçesi, Alibey Köyü"nün "terör eylemleri" veya "terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler" nedeniyle idarece veya köy halkı tarafından boşaltılmadığı, köyün, köydeki arazilerin sahibi olan M.A. tarafından Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü"ne satılması sonucu davacının köyden göç ettiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, aralarında davacının da bulunduğu Alibey Köyü halkının ekonomik ve sosyal sebeplerle köyü terk etmeleri nedeniyle uğradıkları zararın, 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmamaktadır."

14. Başvurucu tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 11/12/2012 tarihli ve E.2012/3380, K.2012/13682 sayılı ilamı ile kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.

15. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 28/11/2013 tarihli ve E.2013/8357, K.2013/9437 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.

.

16. Ret kararının 19/2/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edildiği ve 3/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.

B. İlgili Hukuk

17. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).

18. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

 “Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;

 a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,

 b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,

 c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,

d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,

 e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,

 Nakdî ödeme yapılır.

 

 Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 8/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

20. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve akabinde açtığı davanın reddedildiğini, köyün güvenlik kaygısı ile değil köyün M.A tarafından satılması nedeniyle terk edildiği yönündeki Mahkeme gerekçesinin hatalı olduğunu, M.A.nın sadece kendisine ait arazileri sattığını, kendisine ait olan taşınmazların M.A. tarafından satıldığının ispat edilemediğini, köyün satılması gibi bir durumun söz konusu olamayacağını, jandarma tutanaklarının çelişkili olduğunu, tutanakta imzası olan köy muhtarının 2000 yılından sonra seçildiğini, köy halkının köy korucusu olmayı kabul etmediği için köyden göç etmeye zorlandığını, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararının tazmin edilmediğini, ayrıca yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 1., 2., 3., 4., 5., 6., 8., 9., 13., 14. maddelerinde sayılan haklarınınihlal edildiğini iddia etmiş; maddi ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

21. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararının tazmini amacıyla açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Sözleşme"nin 1., 2., 3., 4., 5., 6., 8., 9., 13., 14. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Başvurucunun ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia

22. Başvurucu; Komisyon tarafından verilen kararın akabinde açtığı davadan sonuç alamadığını, göç etmeye mecbur kalması nedeni ile mal varlığına ulaşamadığını; tarım, hayvancılık ve diğer köy geçim kaynaklarından mahrum kaldığını, anılan zararlara köy boşaltma eylemleri ile sebebiyet verilmiş olmasına rağmen zararlarının tazmin edilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuş ve yargılama sürecinde yapılan incelemeler ve lehine olmayan yargı kararı temeline dayandırıldığı tespit edilen bu iddiaların Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

23. Başvurucu; yargılamanın adil olmadığı iddiası kapsamında ayrıca Komisyonun ve Mahkemenin kararının hatalı olduğunu, köyün M.A. tarafından satılması nedeniyle terk edildiği yönündeki gerekçesinin gerçeği yansıtmadığını, çevre köylerde terör olaylarının meydana geldiğini, yaşanan olaylar neticesinde güvenlik nedeniyle göç etmeye mecbur kaldığını, oluşan zararları için yeterli bir giderim imkânının kendisine sağlanmadığını iddia etmiştir.

24. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı; 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).

25. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesidir. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).

26. Başvurucu; maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri neticesinde davanın reddedildiğini, bu kapsamda Derece Mahkemelerince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğunu belirtmekte olup başvurucunun iddialarının özünün Derece Mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

27. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, başvurucunun ikamet ettiği Diyarbakır ili Bismil ilçesi Alibey köyünün terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle idarece veya köy halkı tarafından boşaltılmadığı,köydeki arazilerin sahibi olan M.A. tarafından köyün Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne satılması sonucu başvurucunun köyden göç ettiğinin anlaşıldığı, bu durumda aralarında başvurucunun da bulunduğu Alibey köyü halkının ekonomik ve sosyal sebeplerle köyü terk etmesi nedeniyle uğradığı zararın 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı belirtilerek davanın reddine hükmedilmiştir.Başvurucunun iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmış; karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir.

28. Başvurucunun iddiaları incelendiğinde köyün terör nedeniyle boşaltılmış olduğuna ilişkin bilgi ve belge sunulmadığı, Mahkeme kararı gerekçesi de (bkz. §§ 8, 23)dikkate alındığında Derece Mahkemelerinin kararlarında bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

29. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

30. Başvurucu, ayrıca idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.

31. Başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlal edildiği hususundaki iddiaların yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu da saptanmadığı anlaşılan somut yargılama faaliyetinin Derece Mahkemelerince adil yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit edilmiş olduğundan mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

32. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

33. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

34. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).

35. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru tarihi (26/7/2005) ile nihai karar tarihi olan karar düzeltme isteminin reddine dair karar tarihi (28/11/2013) arasında geçen ve toplam süresi 8 yıl 4 ay olan yargılamada başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

36. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

37.6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

38. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespitini ve bu nedenle tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

39. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi