Esas No: 2014/12191
Karar No: 2014/12191
Karar Tarihi: 8/12/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MUSTAFA DEMİRCİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/12191) |
|
Karar Tarihi: 8/12/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Kamil KAYA |
Başvurucu |
: |
Mustafa DEMİRCİ |
Vekili |
: |
Av. Fatih ÖZAYDIN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, itirazın iptali davasında delillerin değerlendirilmesi
ve hukuk kurallarının uygulanmasında hata yapılarak adil olmayan karar
verilmesi ve derece mahkemesi kararlarının gerekçesiz olması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle aynı hak kapsamında
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/7/2014 tarihinde Bafra
Hukuk Mahkemeleri Ön Bürosu vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/3/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuruya ilişkin görüşsunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun “müşteri” sıfatıyla tarafı olduğu kredi
sözleşmesi gereğince kullandırılan kredinin bir kısım borcunun geri ödenmemesi
nedeniyle başvurucu ve diğer borçlular hakkında ilgili Banka tarafından icra
takibi başlatılmıştır.
8. Borçluların ödeme emrine itirazı üzerine duran takibin devamı
için alacaklı banka tarafından Tüketici Mahkemesi sıfatıyla Bafra 1. Asliye
Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) 13/7/2015 tarihinde
itirazın iptali davası açılmıştır.
9. Mahkeme, 6/12/2005 tarihli ve
E.2005/330, K.2005/638 sayılı ilamı ile davanın kısmen kabulüne ve itirazın
iptaline karar vermiş, bu karar Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 29/1/2007 tarihli
ve E.2006/6531, K.2007/477 sayılı ilamı ile bozulmuştur. Bozma gerekçesi olarak
alacaklı Banka personeli hakkında kredi kullandırımı
sırasında usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla Bafra Ağır Ceza Mahkemesinde
görülmekte olan ceza davasının sonucunun beklenmesi gerektiği gösterilmiştir.
10. Mahkeme, uyma kararı verdiği bozma ilamı doğrultusunda ceza
dosyasının sonucunu bekledikten sonra 19/3/2013
tarihli ve E.2007/564, K.2013/68 sayılı karar ile önceki hüküm doğrultusunda davanın
kısmen kabulüne karar vermiştir. Mahkeme ayrıca başvurucuyu icra inkâr
tazminatı ödemeye mahkûm etmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Yapılan yargılamaya, taraflar arasında tanzim
edilen ve imzaları taraflarca ikrar edilen 13.08.1998 tarihli kredi
sözleşmesine, söz konusu sözleşme gereğince kredinin çekilerek kullanılmış
olmasına, davalı K. Pazarlama A.Ş. vekilince ileri sürülen ödeme keyfiyetinin
kanıtlanamamış bulunmasına, davalı borçluların “aracın alınmadığına ilişkin def’iyi” davacı alacaklıya karşı ileri sürmelerinin hem
davanın mahiyeti ve hem de yanlar arasında tanzim olunan sözleşmenin 3. maddesi
hükmü gereğince hukuki sonuç doğurmayacağına, davacı bankadan çekilen kredi
nedeni ile davalıların davacı bankaya karşı kredi sözleşmesinden kaynaklanan
hukuki sorumluluklarının devam ediyor olmasına, yapılan yargılama ile tekmil
dosya kapsamına göre;
Davalı-borçlu Mustafa Demirci"nin davacı bankaya hitaben tanzim ve imza
ettiği 13.08.1998 tarihli dilekçesi ile açılacak taşıt kredisi tutarının tamamı
olan 7 milyarTL’nin diğer davalı müteselsilkefil
K. Pazarlama A.Ş. ye ödenmesini talep ettiği, davalı K. Pazarlama A.Ş. nin de davacı bankaya hitaben düzenlediği aynı tarihli
dilekçe ile şasi ve motor numarasını belirttiği beyaz renkli iveco kamyonu Mustafa Demirci"ye vermeyi taahhüt ettiği,
taraflar arasında düzenlenen 13.08.1998 tarihli kredi sözleşmesi ile davalı
H.Y. ve K. Pazarlama A.Ş. nin müşterek borçlu ve
müteselsil kefil sıfatı ile borcun 9.575.667.000 TL lik
kısmı ile sorumlu oldukları, davacı banka tarafından toplam 9.575.667.000 TL
kredi verildiği, 1.063.963.000 TL nin ödendiği, takip
tarihi olan 15.03.2005 tarihi itibari ile davalı borçlu Mustafa Demirci"nin ve
kefil H.Y."nin 64.983.27 TL, davalı K. Pazarlama A.Ş.
nin ise salt kefalet limiti olan 9.575.66 YTL ile
kredi borcundan sorumlu oldukları ... [anlaşılmıştır].
...
Yapılan yargılama, toplanan deliller, bilirkişi raporu, Yargıtay bozma
ilamı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Yargıtay 19.Hukuk Dairesi
bozma ilamı gerekçesi kapsamında mahkememizce bekletici mesele yapılan Bafra
Ağır Ceza Mahkemesinin 2005/45 esas sayılı ceza dava dosyasında yargılanan
sanıklar hakkında mahkemece zamanaşımı nedeni ile mahkumiyet hükmü kurulmadığı,
bu bağlamda yargılanan sanıklar yönünden mahkememizi bağlayabilecek bir
mahkumiyet hükmünün mevcut olmadığı, dosyada zamanaşımı nedeni ile ortadan
kaldırma kararı verildiği, yukarıda gerekçede ayrıntılı şekilde açıklandığı
üzere ve yine mahkememizce bozma sonrasında yapılan araştırmada taşıt
kredisinin hiç bir taksidinin borçlu ve kefillerce
ödenmediğinin anlaşılması karşısında davalı K. Pazarlama A.Ş. yönünden
mahkememizce verilen 2005/330 esas 2005/638 karar sayılı ilamının kesinleştiği,
diğer davalılar yönünden ise, davalı Mustafa Demirci"nin başvurusu üzerine
davaya dayanak olan kredi sözleşmesinin imzalandığı, kredi sözleşmesindeki
imzaların davalılarca inkar edilmediği, taraflar arasında aktedilen
kredi sözleşmesi gereğince kredinin kullanıldığının sabit olduğu, kredi borçlusu
olan Mustafa Demirci"nin aracı alamadığına ilişkin savunmasını alacaklı olan
davacı bankaya karşı ileri sürmesinin mümkün bulunmadığı, bu hususun davalılar
arasındaki iç ilişkide değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmış olup tüm dosya
kapsamı, 07.11.2005 tarihli gerekçesi tatminkar bilirkişi raporu hükme esas
alınmak sureti ile bilirkişi raporu doğrultusunda davalıların çekilen krediden
sorumlu oldukları ve alacaklı bankanın takip tarihi olan 15/03/2005 tarihi
itibari ile davalılar Mustafa Demirci ve H.Y."den
toplam 64983,27 YTL alacağı olduğu anlaşılmış olup, davanın kısmen kabul,
kısmen reddine karar vermek gerekmiş ve yine davacı banka lehine dava tarihi
itibari ile yürürlükte bulunan İİK.nun
67/2. maddesi gereğince alacağın %40"ı oranında icra inkar tazminatına
hükmedil[miştir].”
11. Söz konusu karar, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 11/12/2013 tarihli ve E.2013/15407, K.2013/19718 sayılı
ilamı ile onanmıştır. Onama ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda
inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir
isabetsizlik bulunmamasına, bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere
ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre, davalılar vekilinin yerinde
olmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün
ONANMASINA ... oybirliğiyle
karar verildi.”
12. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 7/4/2014 tarihli ve E.2014/4171, K.2014/6604 sayılı ilamı
ile reddedilmiştir. Anılan ilamın ilgili kısmı şöyledir:
“Yargıtay ilamında belirtilen gerektirici sebeplere göre, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan
davalılar Mustafa Demirci ile H.Y. vekilinin karar düzeltme isteminin REDDİNE ... oybirliğiyle karar
verildi.”
13. Nihai karar başvurucuya 19/6/2014
tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu 18/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı
İcra ve İflâs Kanunu’nun 67. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden
itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde
alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 - 3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar
verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer
tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin
tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın
(Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak
üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.”
15. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı
mülga Borçlar Kanunu’nun 44. maddesi şöyledir:
“Mutazarrır olan taraf zarara razı olduğu yahut kendisinin fiili
zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği ve zararı yapan şahsın
hal ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakim, zarar
ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilir.
Eğer zarar kasden veya ağır bir ihmal veya
tedbirsizlikle yapılmamış olduğu ve tazmini de borçluyu müzayakaya maruz
bıraktığı takdirde hakim, hakkaniyete tevfikan zarar
ve ziyanı tenkis edebilir.”
16. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve
düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 8/12/2016 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, bir bayiden kamyon almak amacıyla alacaklı
bankadan kullandığı kredinin bilgisi dışında ilgili bayiye ödendiğini ancak kendisine
kamyon teslim edilmediğini, buna rağmen kredi borcundan sorumlu tutularak
hakkında icra takibi başlatıldığını, takibe itirazı üzerine aleyhine açılan
itirazın iptali davasında Mahkemece, itirazın iptali ve takibin devamına karar
verildiğini, teslim edilmeyen emtia (kamyon) sebebiyle borçtan sorumlu
tutulmasının ve kararla birlikte icra inkar tazminatına mahkûm edilmesinin
hukuka aykırı olduğunu, olayda alacaklı bankanın müterafik
kusuru bulunduğunun dikkate alınmamasının da hatalı olduğunu, Mahkeme kararının
yeterli gerekçe içermediğini, yargılama sürecinde sunduğu savunma ve delillerin
kararda değerlendirilmediğini, temyiz ve karar düzeltme istemlerinin de merci
tarafından gerekçesiz reddedildiğini, yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığını, uzun yargılama sebebiyle ekonomik zararı arttığından aile
hayatının olumsuz etkilendiğini belirterek Anayasa’nın 10.,
36., 40., 41. ve 141. maddelerinde düzenlenen ilke ve hakların ihlal edildiğini
ileri sürmüş; tedbir ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
20. Başvurucu, başvuru konusu karar ile Anayasa’nın 10., 40. ve 41. maddelerinde düzenlenen ilke ve hakların ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun şikâyetinin özü tarafı olduğu hukuk
davasında yargılama süreci ve sonucunun adil olmadığına ilişkindir.
21. Bu bakımdan başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilerek yargılamanın makul sürede
tamamlanamadığına ilişkin iddiası makul sürede yargılanma hakkı, Derece
Mahkemesi kararlarının gerekçesiz olduğuna ilişkin iddiası ise gerekçeli karar
hakkı yönünden incelenmiştir. Başvurucunun diğer iddiaları da yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddialar başlığı altında
değerlendirilmiştir.
a. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu; Mahkeme kararının yeterli gerekçe içermediğini,
yargılama sürecinde sunduğu savunma ve delillerin kararda
değerlendirilmediğini, temyiz ve karar düzeltme istemlerinin de merci
tarafından gerekçesiz reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
23. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır.”
25. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar
hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013
§ 38).
26. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli
karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule
ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan
gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve
denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014,
§ 31).
27. Mahkemeler “kararlarını hangi temele dayandırdıklarını
yeterince açık olarak belirtme” yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük,
tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmanın yanı sıra
tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun bir
biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda
toplumun kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin
sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat
ve diğerleri, § 34).
28. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu
mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu
hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince
verilen bu tür kararların ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen
gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olupbu durumda üst dereceli mahkeme tarafından önceki
mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
29. Somut davada Mahkeme, başvurucu ile alacaklı Banka arasında
tanzim edilen kredi sözleşmesini, alacaklı bankaya hitaben yazılmış 13/8/1998 tarihli dilekçeyle başvurucunun açılacak taşıt
kredisi tutarının tamamının diğer davalı müteselsil kefil K. Pazarlama A.Ş.ye
ödenmesini talep ettiğini ve başvurucunun savunmalarını destekleyen ceza
mahkemesince verilmiş bir karar bulunmadığını dikkate alarak çekilen kredi
nedeni ile başvurucunun alacaklı bankaya karşı kredi sözleşmesinden kaynaklanan
hukuki sorumluluğunun devam ettiği sonucuna vardığını gerekçeli kararda
belirtmiştir (bkz. § 10).
30. Bu bakımdan gerekçeli kararın, davaya konu olay ve olguların
Mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere
dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki
bağlantıyı gösterecek nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun temyiz ve
karar düzeltme istemleri İlk Derece Mahkemesi kararındaki gerekçenin
benimsendiği belirtilerek Yargıtayca reddedilmiştir
(bkz. §§ 11, 12). Dolayısıyla temyiz mercii kararlarının gerekçesiz olduğundan
da söz edilemez.
31. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddialar
32. Başvurucu, teslim edilmeyen emtia sebebiyle borçtan sorumlu
tutulmasının ve kararla birlikte icra inkar
tazminatına mahkûm edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, olayda alacaklı bankanın
müterafik kusuru bulunduğunun dikkate alınmamasının
da hatalı olduğunu, belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda
değildir (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 42).
34. Somut davada, başvurucunun “müşteri” sıfatıyla tarafı olduğu
kredi sözleşmesi gereğince kullandırılan kredinin bir kısım borcunun geri
ödenmemesi nedeniyle başvurucu ve diğer borçlular hakkında alacaklı banka
tarafından icra takibi başlatılmış, borçluların ödeme emrine itirazı üzerine
duran takibin devamı için itirazın iptali davası açılmıştır. Başvurucu davaya
cevabında, kamyon satın almak için kredi sözleşmesi imzaladığını ancak sonradan
vazgeçmesi nedeniyle aracı almadığını, kendisine kamyon teslim edilmemiş
olduğuna göre kredi borcundan sorumlu tutulamayacağını savunmuştur.
35. Yargılama sonunda Mahkeme, başvurucu ile alacaklı banka
arasında tanzim edilen ve imzaları taraflarca ikrar edilen kredi sözleşmesinde
“satın alınacak araçla ilgili olarak müşteri (başvurucu) ile satıcı arasında
çıkabilecek uyuşmazlıklardan dolayı bankanın hiçbir sorumluluğu bulunmadığına”
ilişkin hüküm bulunduğunu, alacaklı bankaya hitaben yazdığı 13/8/1998
tarihli dilekçeyle başvurucunun, açılacak taşıt kredisi tutarının tamamının
diğer davalı müteselsil kefil K. Pazarlama A.Ş.ye ödenmesini talep ettiğini, bu
hususların yanı sıra başvurucunun savunmalarını destekleyen ceza mahkemesince
verilmiş bir karar bulunmadığını dikkate alarak aracın teslim alınmadığına ilişkin
def’inin alacaklı bankaya karşı ileri sürülemeyeceği ve dolayısıyla çekilen
kredi nedeni ile başvurucunun bankaya karşı kredi sözleşmesinden kaynaklanan
hukuki sorumluluğunun devam ettiği sonucuna vararak davanın kabulüne karar
vermiştir (bkz. § 10). Mahkeme ayrıca ödeme emrine itirazın haksızlığına karar
verilmiş olması nedeniyle başvurucuyu icra inkar
tazminatı ödemeye mahkûm etmiştir.
36. Mahkemece dosya kapsamındaki delillere göre hukuki
sorumluluk ilkeleri çerçevesinde yapılan değerlendirmede ve dava konusu borçtan
başvurucunun sorumlu olduğuna karar verilerek icra inkâr tazminatına
hükmedilmesinde herhangi bir keyfîlik tespit
edilmemiştir.
37. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
38. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı
tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi
delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan
delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi
Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
39. Açıklanan nedenlerle yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığına ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Makul
Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu, tarafı olduğu davada yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
42. Başvurucu yaklaşık dokuz yıl süren yargılamada makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
43. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul
sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki
yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 34-59) ve bu
kapsamda yapılan incelemeler sonucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine yönelik kararlar verilmiştir (Gülseren
Gürdal ve diğerleri, B. No: 2013/1115, 5/12/2013;
Semira Babayiğit ve diğerleri, B. No: 2013/3283,
19/12/2013; Haydar İzgi, B. No:
2012/673, 19/12/2013).
44. Başvuru konusu olay, tüketici mahkemesi sıfatıyla asliye
hukuk mahkemesinde açılan itirazın iptali davasına ilişkindir. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan somut yargılama faaliyetinin makul süre
değerlendirmesi için başlangıcı, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
süresinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher
Ergun ve diğerleri, § 50)bu tarih, somut başvuru açısından
13/7/2005"dir.
45. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut başvuru açısından bu
tarih, Yargıtay 19. Hukuk Dairesincekarar düzeltme
isteminin reddedildiği 7/4/2014"tür.
46. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
başvurucuya karşı13/7/2005 tarihinde açılan davada Mahkemece 6/12/2005
tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiği, bu kararın dava konusu
olayla bağlantılı ceza davasının sonucunun beklenmesi gerektiği gerekçesiyle
bozulması üzerine ilgili ceza davasının bekletici mesele yapıldığı, 19/3/2013
tarihinde bireysel başvuruya konu ikinci kararın verildiği, Yargıtay 19. Hukuk
Dairesince 11/12/2013 tarihinde bu hükmün onandığı, başvurucunun karar düzeltme
talebinin ise aynı Dairenin 7/4/2014 tarihli ilamı ile reddedildiği ve hükmün
bu tarih itibarıyla kesinleştiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla uzun süre bekletici
mesele yapılan ceza dosyasının sonucunun beklenmesiyle geçirilenyargılama
süreci yaklaşık dokuz yılda tamamlanmıştır.
47. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda başvuruya konu
itirazın iptali davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık sayılabilecek
nitelikte olmakla birlikte başvurucunun tutum ve davranışlarıyla yargılamanın
uzamasına sebebiyet vermediği gözönünde bulundurulduğunda
somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön
bulunmadığı ve yaklaşık dokuz yılda sonuçlanan yargılama süresinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
50. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmuştur.
51. Başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
52. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık
dokuz yıl süren yargılama süresi dikkate alındığında yargılama faaliyetinin
uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı
karşılığında başvurucuya net 8.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 8.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Bafra 1. Asliye Hukuk Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.