Esas No: 2014/11408
Karar No: 2014/11408
Karar Tarihi: 8/12/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MELAHAT ALTIN VE
FİLİZ FREIFRAU VON THERMANN BAŞVURUSU |
(Başvuru
Numarası: 2014/11408) |
|
Karar
Tarihi: 8/12/2016 |
R.G. Tarih
ve Sayı: 23/12/2016-29927 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Fatma KARAMAN ODABAŞI |
Başvurucular |
: |
1. Melahat ALTIN |
|
|
2. Filiz FREIFRAU VON THERMANN |
Vekili |
: |
Av. Niyazi KÖREZ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru,
malik olunan turistik tesisin çevre duvarının bir kısmının kıyı kenar
çizgisinin deniz yönünde kaldığı gerekçesiyle verilen yıkım kararının iptali
istemiyle açılan davanın reddedilmesi ve yapının bedeli ödenmeden yıkılmasına
karar verilmesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/7/2014 tarihinde Burhaniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci
Bölüm Birinci Komisyonunca 8/7/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm
Başkanı tarafından 5/1/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru
belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 3/3/2016 tarihinde
Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık
tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 15/3/2016
tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne
karşı beyanlarını 21/3/2016 tarihinde ibraz
etmişlerdir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru
formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla
erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8.
Başvurucular, Balıkesir ili Burhaniye ilçesi Ören Mahallesi Ayaklı mevkii 253
ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan turistik tesisin ortak malikleridir.
9.
Başvuruculara ait taşınmazın ve turistik tesisin bulunduğu alanda Balıkesir
Valiliğince (Valilik) belirlenen kıyı kenar çizgisi 12/9/1975
tarihinde İmar ve İskân Bakanlığınca onaylanmıştır.
10. İmar ve
İskân Bakanlığınca onaylanan kıyı kenar çizgisine göre başvuruculara ait
taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı, bu kısmın devletin
hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu belirtilerek taşınmazın
kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmının tapusunun iptali ve bu kısım üzerinde
kalan yapıların kali istemiyle Maliye Hazinesine
izafeten Mal Müdürlüğü tarafından başvuruculardan Melahat Altın ve
başvurucuların murisi aleyhine 17/7/1992 tarihinde
Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır.
11.
Mahkemenin 18/7/1995 tarihli ve E.1994/63, K.1995/296
sayılı kararıyla davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de hüküm Yargıtay
1. Hukuk Dairesinin 11/12/1995 tarihli ilamı ile bozulmuş, Mahkemenin 11/6/1996
tarihli ve E.1996/184, K.1996/112 sayılı kararı ile verilen ilk kararda
direnilmiştir.
12. Direnme
kararının temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 7/4/1999
tarihli ve E.1999/1-231, K.1999/186 sayılı ilamıyla uyuşmazlığın kıyı kenar
çizgisinin saptanması, yöntem ve kapsamının belirlenmesinden kaynaklandığı
belirtilerek 13/3/1972 tarihli ve 7/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme
Kararı"na uygun işlem ve araştırma yapılarak, ayrıca taraflar arasında daha
önce görülen davalar sonucu verilen kararlar da değerlendirilerek hüküm
kurulmak üzere direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
""... kural olarak mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisinin
belirlenmesi görevinin adli yargı yerine ait olduğu...;
ancak 3621 sayılı Kıyı Kanunu"nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı
kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari
yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idari yargı
tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun
şekilde kıyı kenar çizgisinin saptanması gerektiği"", aksi halde 3621 sayılı
Kanun ile 13/3/1972 tarih ve 7/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme
Kararındaki kural ve yöntemler doğrultusunda kıyı kenar çizgisinin mahkeme
tarafından belirlenmesi 28/10/1997 gün 1996/5 Esas, 1997/3 Karar sayılı
İnançları Birleştirme Kararı gereğidir. ""
13.
Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamına uyularak yapılan yargılama
sonunda 11/4/2000 tarihli ve E.1999/221, K.2000/101
sayılı kararıyla 1975 yılında pafta üzerinden geçirilen kıyı kenar çizgisinin
kesinleşmediği, bu anlamda davacı Maliye Hazinesi lehine üstün bir hak
sağlamadığı, Mahkemece yapılan keşifte kıyı kenar çizgisinin kesinleşmiş
Mahkeme ilamındaki sınırlara uygun olarak tespit edildiği, bu bakımdan davacı
Maliye Hazinesinin davalıların özel mülkiyetinde bulunan yerler konusunda
hukuken korunan üstün hakkının bulunmadığı gerekçesiyle tapu iptali, tescil ve
kal davasının reddine karar verilmiştir.
14. Karar,
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 26/9/2000 tarihli ve E.2000/9564, K.2000/10875
sayılı ilamı ile onanmış;karar
düzeltme istemi ise aynı Dairenin 27/11/2000 tarihli E.2000/14060, K.2000/14879
sayılı ilamı ile reddedilerek hüküm 27/11/2000 tarihinde kesinleşmiştir.
15.
Burhaniye Belediyesi (Belediye) Encümeninin 24/8/2010
tarihli ve 2010/834 sayılı kararı ile başvuruculara ait turistik tesisin çevre
duvarının 4.00 metrelik kısmının kıyı kenar çizgisinin deniz yönünde kaldığı,
izinsiz ve kaçak olarak yapıldığının tespit edildiği, 19/7/2010 tarihinde
duvarın mühürlendiği belirtilerek izinsiz ve kaçak olarak yapılan yapının
yıkılmasına, yıktırılmadığı takdirde Belediyece yıkılarak yıkım masraflarının
%20 fazlası ile başvuruculardan tahsiline karar verilmiştir.
16. Başvuruculardan
Melahat Altın, kaçak olduğu iddia edilerek yıkılması istenen ancak turistik
tesisin tamamına ait 1964 tarihli ruhsat kapsamında kalan duvarın 1988 yılından
önce yapıldığını, 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı
Kanunu"nun geçici maddesi gereğince müktesep haklarının korunması gerektiğini
belirterek 24/8/2010 tarihli kararın iptali istemiyle Belediye aleyhine
2/9/2010 tarihinde Balıkesir İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
17.
Balıkesir İdare Mahkemesinin 22/9/2011 tarihli ve
E.2010/1255, K.2011/1159 sayılı kararı ile Belediye Encümen Kararının,
başvuruculara ait turistik tesisin çevre duvarlarının 4 metrelik bölümünün kıyı
alanında kaldığından yıkımına ilişkin kısmı yönünden davanın reddine; dava
konusu duvar yıktırılmadığı takdirde Belediyece yıkılarak yıkım masraflarının
%20 fazlası ile ilgililerinden tahsiline ilişkin kısmı yönünden ise davanın
kabulü ile işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Uyuşmazlıkta; davacının ortak maliki olduğu taşınmazın etrafını
çevreleyen ve dava konusunu oluşturan sınır duvarlarının ne zaman inşa edildiği
noktasında yapı tatil (tespit) zaptında bir bilgi mevcut olmamasına karşın
dosya içerisinde yer alan mahkeme ilamında, davacı M.A. ve T.A. tarafından
Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1987/427 esas numarasına kayden Hazine ve Burhaniye Belediye Başkanlığına karşı
açılan davada söz konusu duvarların mevcut olduğu hususunun mahkemece yerinde
yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi ile tespit edildiği, dava konusu
taşınmazın bulunduğu alana ilişkin olarak biri 12.09.1975 ve diğeri de
12.07.2006 tarihi olmak üzere iki adet kıyı kenar çizgisinin bulunduğu, imar
uygulamaları ile ilgili iş ve işlemlerde 12.09.1975 tarihli kıyı kenar
çizgisinin geçerli olduğu, davacının maliki olduğu taşınmazın bir kısmı ve
uyuşmazlık konusu yapının 12.09.1975 tarihinde tespit edilen kıyı kenar
çizgisine göre kıyıda kaldığı, davacı tarafından dava konusu duvara ilişkin
olarak duvarın 4 m.lik bölümünün kıyı alanında
kaldığına dair düzenlenen yapı tespit zaptı ve mühürleme işleminin iptali
istemiyle Mahkememiz nezdinde açmış olduğu davanın Mahkememizin 22/09/2011 tarihli ve E.2010/1195, K.2011/1160 sayılı kararı
ile reddedildiği görülmektedir.
Her ne kadar, Burhaniye Asliye Hukuk
Mahkemesinin E.1987/427 esas numarasına kayden Hazine
ve Burhaniye Belediye Başkanlığına karşı açılan davada söz konusu duvarların
mevcut olduğu hususunun mahkemece yerinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi
ile tespit edilmişse de, yukarıda yer verilen mevzuat hükmünde sahil şeridi içerisinde yer alan ve 11
Temmuz 1992 tarihinden önce yürürlükteki plan ve/veya mevzuatta uygun olarak
inşa edilen yapıların ilgilileri açısından müktesep hak teşkil ettiği
belirtildiğinden, 12.09.1975 tarihinde tespit edilen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalan yapının belirtilen hükümden
yararlanamayacağı açıktır.
Bu durumda, davaya konu edilen duvarın yapı
niteliğinde olduğu, kıyı alanında kaldığı ve kıyıların herkesin eşitlik ve
serbestlikle yararlanmasına açık olduğu, buralarda hiçbir yapının
yapılamayacağı, duvar, çit,
parmaklık, tel örgü, hendek, kazı ve benzeri engeller oluşturulamayacağı
dikkate alındığında; dava konusu 24.08.2010 tarihli ve 2010/834 sayılı encümen
kararının, davacının ortak maliki olduğu, ... tesis (in) çevre duvarlarının 4 m"lik bölümünün
kıyı alanında kaldığından yıkımına ilişkin kısmında hukuka aykırılık
bulunmamaktadır."
18. Temyiz üzerine karar, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2011/16815,
K.2013/3062 sayılı ilamı ile onanmıştır.
19. Karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 15/4/2014
tarihli ve E.2014/584, K.2014/4692 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
20. Karar, başvuruculardan Melahat Altın vekiline 9/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Mahkemenin 22/9/2011 tarihli kararından sonra başvuruculardan
Filiz Von Thermann,Belediyenin
yıkım işlemiyle ilgili olarak iki kıyı kenar çizgisi arasında kalan ve özel
mülkiyete konu olan alanda müktesep haklarının bulunduğunun ve kamulaştırma
yapılmadan uygulama yapılamayacağının bildirilmesi için 12/12/2011 tarihli
dilekçeyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığına müracaat etmiştir.
22. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 8/6/2012
tarihli yazısı ile uyuşmazlığa konu olan alanda imar hukuku yönünden esas olan
ve 12/9/1975 tarihinde İmar ve İskân Bakanlığınca onaylanan kıyı kenar çizgisi
ile mülkiyeti ilgilendiren idari işlemler yönünden esas olan ve Burhaniye
Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/4/2000 tarihli kararıyla tespit edilen kıyı kenar
çizgisinin her ikisinin de gösterildiği paftanın Bayındırlık ve İskân
Bakanlığınca 12/7/2006 tarihinde onaylandığı ifade edilmiş; iki ayrı kıyı kenar
çizgisinin paftasında gösterilmesi işlemine ilişkin açılan idari davalar
reddedildiğinden ve Bayındırlık ve İskânBakanlığınca
işlem iptal edilmediğinden 12/9/1975 tarihinde onaylanan kıyı kenar çizgisinin
geçerli olduğu belirtilmiştir. Yazının devamında 1/12/1984
tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren
27/11/1984 tarihli ve 3086 sayılı mülga Kıyı Kanunu"nun geçici 2. maddesinde,
1972 yılından önce kıyıda yapılmış özel mülkiyete konu yapılar için Kanun"un
yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuata ve imar planlarına uygun olarak
yapılan yapılar hakkında bu Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı hükmü yer
almakla birlikte 17/4/1990 tarihli Resmî Gazete"de
yayımlanan 3621 sayılı Kanun"un geçici maddesinde, bu Kanun"un yürürlüğe
girdiği tarihten önce mevzuat hükümlerine uygun olarak onanmış ve kısmen veya
tamamen yapılaşmış 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının sahil şeritleriyle
ilgili hükümlerinin geçerli olduğunun düzenlendiği, imar hukuku yönünden İmar
ve İskân Bakanlığınca onaylanan kıyı kenar çizgisinin dikkate alınması
durumunda kıyıda kalan söz konusu yapılar için 3621 sayılı Kanun"a göre
müktesep haktan söz edilemeyeceği ifade edilmiştir. Yine 12/9/1975
tarihinde onaylanan kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalan yapıların durumunun
da buna göre belirlenmesi gerektiği, uygulama yapılırken mülkiyet açısından
Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/4/2000 tarihli kararı ile tespit edilen
kıyı kenar çizgisine göre kamulaştırma işlemi gerçekleştirilmeden (mülkiyet
sorunu çözülmeden) uygulama yapılamayacağı belirtilerek iki kıyı kenar çizgisi
arasında kalan alan ve üzerindeki yapıların 3086 sayılı Kanun dikkate
alındığında bedeli ödenmeden kaldırılmasının mümkün gözükmediği belirtilmiştir.
23. Başvurucular 7/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
24. 3621
sayılı Kanun"un 4. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Kıyı Kenar çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı
çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturulduğu kumluk,
çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal
sınırını,
Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı,
Sahil şeridi: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak
enaz 100 metre genişliğindeki alanı,
...
ifade
eder.""
25. 3621
sayılı Kanun"un 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
" Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar,
herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır,
Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı
gözetilir.
Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı
kenar çizgisinin tespiti zorunludur.""
26. 3621
sayılı Kanun"un 6. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup,
buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, telörgü,
hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz.""
27. 3621
sayılı Kanun"un 14. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun kapsamında kalan alanlarda ruhsatsız yapılar ile ruhsat
ve eklerine aykırı yapılar hakkında 3l94 sayılı İmar Kanununun ilgili hükümleri
uygulanır."
28. 3621
sayılı Kanun"un geçici maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce mevzuat hükümlerine
uygun olarak onanmış ve kısmen veya tamamen yapılaşmış 1/1000 ölçekli uygulama
imar planlarının sahil şeritleri ile ilgili hükümleri geçerlidir. Ancak, 8 inci
maddenin ikinci fıkra hükümleri saklıdır."
29. 3086
sayılı mülga Kanun"un geçici 2. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"1972 yılından önce kıyıda doğmuş özel mülkiyete konu yapılar ile
bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuata ve imar planına uygun
olarak yapılan yapılar hakkında bu Kanun hükümleri uygulanmaz."
30. 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu"nun 32. maddesi
şöyledir:
"Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar
hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı
yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi
bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o
andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine
tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda
muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata
uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya
ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa,
mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız
yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip,
belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil
edilir."
31. 3/8/1990 tarihli ve 20594 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanan Kıyı Kanunu"nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik"in 5. maddesinin
ilgili bölümü şöyledir:
""Kıyılar ... Devletin hüküm ve tasarrufu
altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır.
Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı
gözetilir.
Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup,
buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık
ve benzeri engeller oluşturulamaz.""
32. Aynı
Yönetmelik"in 16. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
""Sahil şeridinde kıyıya geçişi engelleyecek şekilde; duvar, çit,
parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Moloz,
toprak, curuf, çöp gibi çevreyi bozucu etkisi olan
atık ve artıklar dökülmez, kazı yapılamaz.
Sahil şeridine 11 Temmuz 1992 tarihinden önce yürürlükteki plan ve/veya
mevzuatta uygun olarak yapılmış veya inşaat ruhsatı alınarak en az su basman
seviyesine kadar inşaatı tamamlanmış yapılardaki müktesep haklar saklıdır. Bu
hüküm, üzerine birden fazla yapı yapılmak üzere ruhsat alınmış parsellerdeki en
az su basman seviyesindeki yapılar içinde geçerlidir.""
33. Aynı
Yönetmelik"in 20. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
""Kıyılarda, ... ve sahil şeritlerinde kanun,
plan ve yönetmelik hükümlerine uyulmadan ruhsatsız, ruhsat ve eklerine aykırı
yapı yapılması halinde, 3194 sayılı İmar Kanununun 32 nci
maddesi hükümleri uyarınca, aynı kanunda belirlenen yasal süreler içinde
gerekli işlemler yapılır.""
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
34.
Mahkemenin 8/12/2016 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
35.
Başvurucular, sahibi bulundukları turistik tesisin ve çevre duvarlarının 1964
yılından bu yana mevcut olup ruhsatlı bulunduğunu, 1975 yılında Valilikçe kıyı
kenar çizgisi belirlenerek tesisin bir kısmının kıyı kenar çizgisinin deniz
tarafında kaldığı gerekçesiyle tapu iptali tescil davası açılmış ise de
Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesince belirlenen kıyı kenar çizgisine göre
taşınmazın kıyıda kalmadığı tespit edilerek 27/11/2000
tarihinde kesinleşen karar ile tapu iptali, tescil ve kal talebinin
reddedildiğini, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 2006 yılında Mahkemece tespit
edilen kıyı kenar çizgisinin onaylanarak paftasına işlendiğini, bu durumda 1975
yılında belirlenen kıyı kenar çizgisine göre tesisin çevre duvarının bir
kısmının kaçak yapı olarak değerlendirilerek yıkılmasına karar verilmesinin
kazanılmış haklara aykırı bulunduğunu, bedeli ödenmeden ve kamulaştırma yapılmadan
yıkım kararı alınmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek mülkiyet haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlalin tespitini, yargılamanın yenilenmesini
talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36.
Başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasına ilişkin
başvurusunun, açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı ve Türü
37. Başvurucular, maliki bulundukları turistik tesisin çevre
duvarlarının bir kısmının 1975 yılında belirlenen kıyı kenar çizgisine göre
kıyıda kaldığı belirtilerek yıkılmasına karar verilmiş ise de 2000 yılında kesinleşen
Mahkeme kararı ile belirlenen kıyı kenar çizgisine göre duvarın kıyıda değil
mülkiyeti kendilerine ait bulunan alanda kaldığını, kaçak olmayıp 1964 tarihli
yapı ruhsatı kapsamında bulunduğunu, kamulaştırma işlemi yapılmadan ve bedeli
ödenmeden yıkım kararı alınamayacağını belirterek mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
38.
Bakanlık görüş yazısında, başvurunun kabul edilebilirliği yönünden
başvurucuların maliki bulundukları duvarın bir kısmının yıkılmasına ilişkin
idari işlem nedeniyle uğradıkları zararın makul bir tazminat ile
karşılanmamasından yakındıkları, bu idari işlem sebebiyle uğranılan zararların
tazmini için 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk
Medeni Kanunu"nun 1007. maddesine dayalı olarak tazminat davası açıldığına
ilişkin bilgi ve belge sunulmadığı belirtilmiş; başvurunun esası yönünden ise
yıkıma ilişkin karar kapsamında başvurucuların mülküne müdahale edildiği, 3621
sayılı Kanun kapsamında yapılan müdahalenin kanuni olduğu, müdahalenin meşru
amacının bulunduğu ifade edilerek yıkım ile başvurucular üzerine orantısız bir
yük yüklenip yüklenmediğinin ayrıca gözetilmesi gerektiği bildirilmiştir.
39.
Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı verdikleri beyanlarında doğan zararın
tazmini için tazminat davası açılabileceğini ancak dava konusu olan idari
işlemin bizzat kendisinin ve İdare Mahkemesince verilen kararın hukuka aykırı
bulunduğunu, taşınmaz üzerindeki izinli ve ruhsatlı yapılara kamulaştırma
yapılmadan müdahale edilemeyeceğini belirtmişlerdir.
40.
Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ileri
sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e
ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin bulunması gerekmektedir. (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).
41.
Anayasa"nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı, kapsam itibarıyla 4721
sayılı Kanun"da yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte
taşınmaz mülkiyetinin Anayasa"nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğine
kuşku yoktur. Anayasa"nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini
ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu
nedenle öncelikle başvurucunun, Anayasa"nın 35. maddesi uyarınca korunmayı
gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki
hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (İhsan
Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, §§ 30, 31).
42. Somut
olayda başvurucular Balıkesir ili Burhaniye ilçesi Ören Mahallesi 253 ada 1
parsel sayılı taşınmazın ve taşınmaz üzerinde bulunan turistik tesisin ortak
malikleridir. 12/9/1975 tarihinde onaylanan kıyı kenar
çizgisine göre başvuruculara ait taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi
içinde kaldığı belirtilerek bu kısmın tapusunun iptali ve bu kısım üzerinde
kalan yapıların kali istemiyle başvurucular aleyhine
dava açılmış ise de Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/4/2000 tarihli
kararı ile yeniden kıyı kenar çizgisi belirlenerek dava konusu alanın
başvurucuların özel mülkiyetinde bulunduğu tespit edilmiş ve davanın reddine
karar verilmiştir (bkz. §§ 10-13). Tapu iptali, tescil ve kal davasının reddine
ilişkin karar 27/11/2000 tarihinde kesinleşmiştir. Öte
yandan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 8/6/2012
tarihli yazısında, 1975 yılında ve 2000 yılında belirlenen her iki kıyı kenar
çizgisinin de gösterildiği paftanın ilgili Bakanlıkça onaylandığı belirtilerek
mülkiyeti ilgilendiren idari işlemler yönünden 2000 yılında belirlenen kıyı
kenar çizgisinin esas olduğu vurgulanmıştır (bkz. § 22). Buna göre yargısal
yollardan geçmek suretiyle kesinleşen Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/4/2000 tarihli kararı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının
8/6/2012 tarihli yazısı dikkate alındığında yıkımına karar verilen turistik
tesis çevre duvarının başvurucuların mülkiyetinde bulunan taşınmaz üzerinde
olduğu ve başvuruculara ait bulunduğu değerlendirilmiştir.
43.
Anayasa’nın 35. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"ne (Sözleşme) ek (1)
No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer
vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşme’nin ilk
cümlesi herkese mülkünden barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş
manada mülkiyet hakkını tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise
kişilerin hangi koşullarda mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere
ait mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına
almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri,
B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 45).
44. Her iki
düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da
düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35. maddesinin son
fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı
şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken Sözleşme"ye ek (1) No. lu
Protokol"ün 1. maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına
düzenleme ile vergiler ve diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda
gerekli gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf
devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine
sahip olduklarını kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın birçok
maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da
mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir (Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, § 46).
45. Başvuru
konusu olayda başvurucunun maliki bulundukları taşınmaz üzerinde yer alan ve
başvuruculara ait turistik tesisi çevreleyen duvarın 1975 tarihli kıyı kenar
çizgisine göre deniz yönünde kaldığı belirtilen 4.00 metrelik kısmının
mühürlenmesine ve yıkılmasına karar verilmiştir. Bu bakımdan başvurucuların
sahip oldukları taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakları devam etmekte olup
mülkiyet hakkından yoksun kaldıkları söylenemez. Diğer yandan taşınmaz
üzerindeki mülk sahipliği devam etmekle birlikte taşınmazın üzerinde bulunan duvara
müdahale edilerek mühürlenmesine ve yıkılmasına karar verildiği bu bakımdan
başvurucuların taşınmaz üzerinde mülkiyet haklarından doğan bir kısım hak ve
yetkileri kısıtlanarak mülkiyetin kullanımına birtakım sınırlamalar getirildiği
anlaşılmaktadır. Başvurucuların mülkiyet hakkına ilişkin
temel şikâyetinin kendilerine ait taşınmaz üzerinde bulunan duvarın
mühürlenmesi ve yıkım kararı alınması şeklinde gerçekleşen müdahaleye ilişkin
olduğu dikkate alındığında malik olunan taşınmaz yönünden kullanım şekli,
muhafaza, yapılabilecek inşai ve fiziki muamele ve
benzer yönlerden birtakım kısıtlamaları beraberinde getiren müdahalenin,
mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme suretiyle mülkiyet hakkına müdahale
teşkil ettiği değerlendirilmiştir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
46.
Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa"nın 13. ve 35. maddelerine
uygunluğunun denetlenmesi gerekmekte olup bu itibarla müdahalenin hakkın özünedokunmama, Anayasa"nın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplerle ve kanunla sınırlandırma ve ölçülülük ilkesi kapsamında
değerlendirilmesi gerekmektedir.
i. Kanunilik
47.
Anayasa’nın 35. ve 13. maddelerine göre mülkiyet hakkına getirilecek
sınırlamaların kanunla düzenlenmesi gerekmektedir.
48.
Anayasa’nın 43. maddesinde ise kıyıların, devletin hüküm ve tasarrufu altında
olduğu; deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla deniz ve göllerin kıyılarını
çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının
gözetileceği, kıyılarla sahil şeritlerinin kullanılış amaçlarına göre derinliği
ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartlarının kanunla düzenleneceği
belirtilmiştir.
49. Somut
olayda, mülkiyeti başvuruculara ait bulunan taşınmazın sınırlarını çevreleyen
duvarın 4.00 metrelik kısmının 1975 yılında belirlenen kıyı kenar çizgisine
göre deniz yönünde kıyıda kaldığı ve izinsiz olarak yapıldığı gerekçesiyle 3194
sayılı Kanun"un 32. maddesi kapsamında mühürlenerek durdurulmasına ve
yıkılmasına karar verilmiştir.Çevre
ve Şehircilik Bakanlığının 8/6/2012 tarihli yazısında, 1975 ve 2000 yıllarında
onaylanan her iki kıyı kenar çizgisinin gösterildiği paftanın ilgili Bakanlıkça
12/7/2006 tarihinde onaylandığı, bu işleme karşı açılan idari davalar
reddedildiğinden ve ilgili Bakanlıkça işlem iptal edilmediğinden 1975 yılında onaylanan
kıyı kenar çizgisinin geçerli olduğu belirtilmiştir (bkz. § 22).
50. 3621 sayılı Kanun"un 6. maddesinde, kıyıların herkesin eşit
ve serbest olarak yararlanmasına açık olup buralarda hiçbir yapı
yapılamayacağı, duvar ve benzeri engeller oluşturulamayacağı düzenlenmiş; aynı
Kanun"un 14. maddesinde ise bu Kanun kapsamında kalan alanlarda ruhsatsız
yapılar ile ruhsat ve eklerine aykırı yapılar hakkında 3194 sayılı Kanun"un
ilgili hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. 3194 sayılı Kanun"un 32. maddesinde
ise ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılan yapılara ilişkin
düzenleme getirilmiş olup ruhsata aykırı yapılarda aykırılığın giderilmemiş
olması, ruhsatsız yapılarda ise yapının ruhsata bağlanmaması hâlinde ilgili idarece
yapının yıktırılacağı düzenlenmiştir.
51. Bu
durumda başvuru konusu olayda mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme şeklinde
gerçekleşen müdahalenin, 1975 tarihinde onaylanan ve geçerliliğini sürdürdüğü
belirtilen kıyı kenar çizgisi dikkate alındığında 3621 sayılı Kanun"un 6. ve
14. maddeleri ile 3194 sayılı Kanun"un 32. maddesinde hukuki dayanağının
bulunduğu ve başvuruya konu müdahalenin kanunilik unsurunu taşıdığı
anlaşılmaktadır.
ii. Meşru Amaç
52. Kamu
yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel çıkarlardan ayrı ve
bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün kamusal işlemler,
nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek durumundadır (AYM,
E.2010/30, K.2012/7, 19/1/2012).
53.
Anayasa"nın 43. maddesinde kıyılardan yararlanma ayrıca düzenlenmiş olup
kıyıların özel mülkiyete konu olamayacağı, bu alanların devletin hüküm ve
tasarrufu altındaki yerlerden olduğu, kıyılardan ve onların tamamlayıcısı olan
sahil şeritlerinden yararlanmada kamu yararının esas alındığı vurgulanmıştır.
54. Kıyı
alanlarının korunması, bu alanların dengeli ve düzenli bir şekilde
kullanılmasının sağlanması ile kıyılardan ve onun doğal güzelliklerinden
yararlanma imkânının ve doğal mirasın gelecek nesillere aktarılması bakımından
son derece önemlidir. Bu kapsamda 1975 yılında onaylanan ve geçerliliğini
sürdürdüğü belirtilen kıyı kenar çizgisi dikkate alındığında kıyının korunması
amacıyla gerçekleştirilen başvuruya konu müdahalenin kamu yararı amacı taşıdığı
kabul edilmelidir.
iii. Ölçülülük
55. Nihai
olarak başvurucuların maliki bulundukları turistik tesisin çevre duvarının bir
kısmının kıyı kenar çizgisinin deniz yönünde kaçak olarak yapıldığı
gerekçesiyle yıkılmasına karar verilmesine rağmen duvar bedelinin ödenmemesi
veya gerçek zararı karşılayacak bir giderim imkânının sağlanmaması şeklinde
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı değerlendirilmelidir.
56.
Anayasa"nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan
mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu
sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve
tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma (başkasına devretme, biçimini
değiştirme, harcama ve tüketme hatta yok etme) olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 32).
57. Öte
yandan Anayasa"nın 35. maddesine göre mülkiyet hakkı ancak kanunla öngörülmüş
usullerle ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir. Ayrıca Anayasa"nın 13.
maddesinde ifade edilen "ölçülülük ilkesi", temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate
alınması gereken bir güvencedir.
58. Anayasa
Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma
amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak
istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın
denetlenmesidir (Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014,
§ 106).
59.
Ölçülülük ilkesi "elverişlilik", "gereklilik" ve "orantılılık"
olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. "Elverişlilik"
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, "gereklilik" ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin
zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının
mümkün olmamasını, "orantılılık" ise bireyin hakkına yapılan müdahale
ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 38).
60.
Anayasa"nın 35. maddesine uygun olarak bir kimsenin mülkiyet hakkına devlet
tarafından müdahale edilmişse veya mal varlığı üzerindeki hakları kullanılamaz
hâle getirilmişse bu kişinin hakkının korunması gerekir. Bu da ancak mülkiyete
konu mal varlığının değerinin ödenmesi suretiyle gerçekleştirilebilir. Kural
olarak devlet tarafından el atılan mal varlığının değerini, devletin
kendiliğinden ödemesi beklenir (Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014,
§ 62).
61. Somut
olayda başvurucuların maliki bulundukları taşınmazın bir kısmının 1975 yılında
belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasıyla açılan tapu
iptali, tescil ve kal davasının Mahkemece yeniden belirlenen kıyı kenar çizgisi
dikkate alınarak reddine karar verildiği, kararın temyiz ve karar düzeltme
aşamalarından geçmek suretiyle 27/11/2000 tarihinde
kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan kural olarak başvurucuların malik
oldukları taşınmazıdiledikleri şekilde kullanma
hakları Anayasa"nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhil
olmakla beraber devletin bu kullanımı kontrol/düzenleme yetkisi bulunmaktadır.
62. Öte yandan Anayasa"nın 43. maddesinde kıyıların devletin
hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu, kıyılardan yararlanmada öncelikle kamu
yararının gözetileceği, kıyılardan yararlanma imkân ve şartlarının kanunla
düzenleneceği belirtilmiş; 3621 sayılı Kanun"un 6. maddesinde ise kıyıların
herkesin eşitlikle ve serbestlikle yararlanmasına açık olduğu, buralarda hiçbir
yapı yapılamayacağı, duvar ve benzeri engeller oluşturulamayacağı
düzenlenmiştir.
63. Bu
durumda Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 8/6/2012
tarihli yazısında 1975 yılında belirlenen kıyı kenar çizgisi ve Mahkemenin
11/4/2000 tarihli kararıyla belirlenen kıyı kenar çizgisinin her ikisinin de
paftasında gösterildiği ve geçerli olduklarının belirtildiği de dikkate
alındığında Mahkemece belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalmayıp
başvurucuların mülkiyetinde bulunan ancak 1975 yılında belirlenen kıyı kenar
çizgisine göre kıyıda kaldığı anlaşılan alan içinde yer alan ve başvuruculara
ait olduğu anlaşılan duvar yönünden gerçekleşen müdahalenin ortaya çıkardığı
durumun, başvurucuların mülkiyet hakkının korunması ile kamusal menfaatin
gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozup bozmadığının ayrıca değerlendirilmesi
gerekmektedir.
64.
Belediye Encümeninin 24/8/2010 tarihli kararında duvarın izinsiz ve kaçak
olarak yapıldığı belirtilmiş;başvuru
formunda ise turistik tesisin 1964 yılından bu yana emniyeti sağlayan çevre
duvarları ile çevrili olduğu, bu duvarların turistik tesise ait 1964 tarihli
ruhsatname kapsamında bulunduğu ve kaçak olmadığı ifade edilmiştir. Başvuru
formu ekinde, turistik tesise ait 23/12/1963 tarihli
ve 99 sayılı turizm müessesesi işletme belgesi ve 1964 tarihli inşaat
ruhsatnamesi sunulmuştur. Balıkesir İdare Mahkemesinin 22/9/2011
tarihli kararında, başvuruculara ait taşınmazın etrafını çevreleyen ve dava
konusunu oluşturan çevre duvarlarının ne zaman inşa edildiğinin yapı tatil
zaptında belirtilmediği ancak başvuruculardan Melahat Altın ve başvurucuların
murisi tarafından Belediye ve Maliye Hazinesi aleyhine açılan Burhaniye Asliye
Hukuk Mahkemesinin E.1987/427, K.1988/189 sayılı dosyası kapsamında yapılan
keşif ve bilirkişi incelemesinde söz konusu duvarın mevcut olduğunun tespit edildiği
belirtilmiştir. Bu bakımdan uyuşmazlık konusu duvarın yeni olmayıp 1988
yılından daha önceki bir tarihte inşa edildiği değerlendirilmiştir.
65. Yine
başvurucular; uyuşmazlık konusu duvarın tesisi çevreleyen bahçe duvarının bir
bölümü olduğunu, tesisin emniyetini sağlama işlevine sahip bulunduğunu, kamuya
ait kıyıya geçişi engellemediğini, bu bölgede kamu yararına yapılacak herhangi
bir hizmetin gerçekleştirilmesine engel teşkil etmediğini belirtmişlerdir. 24/8/2010 tarihli encümen kararında ise duvarın kıyı kenar
çizgisinin deniz yönünde kaldığı gerekçesine dayanılarak yıkım kararı alındığı,
başka bir gerekçeye yer verilmediği görülmüştür. Başvuru
formu ekinde sunulmuş olan "Bayındırlık Bakanlığı Onaylı Çifte Kıyı Kenar
Çizgisini Gösteren Tasdikli Proje" başlıklı belgede 1975 yılında ve 2006
yılında onaylanan her iki kıyı kenar çizgisinin gösterildiği, iki kıyı kenar
çizgisi arasında kalan uyuşmazlık konusu tesise ait bahçe duvarının
işaretlendiği, duvarın kıyıya ve sahil şeridine dik olacak şekilde konumlanmış
olduğu gözlemlenmiştir.
66. Son
olarak başvurucuların müracaatı üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 8/6/2012 tarihli yazısında, başvuruculara ait taşınmazın bir
bölümü 1975 tarihinde onaylanan kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalırken Mahkemece
tespit edilen kıyı kenar çizgisine göre kıyı dışında kaldığından mülkiyet
durumunun başvurucular lehine aynen korunduğu, 1975 yılında belirlenen ve
hukuki bir değer taşıması sebebiyle bir idari işlem niteliğinde bulunan kıyı
kenar çizgisinin planlama, uygulama, imar yıkım, ruhsat ve iskân gibi imar
uygulamalarıyla ilgili iş ve işlemler yönünden geçerli olup mülkiyeti
ilgilendiren idari işlemler yönünden ise Mahkemece belirlenmiş kıyı kenar
çizgisinin esas alınması gerektiği, 1/6/1964 tarihinde alınan yapı ruhsatı ile
1/12/1984 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak
yürürlüğe giren mülga 3086 sayılı Kanun"un geçici 2. maddesi dikkate
alındığında iki kıyı kenar çizgisi arasında kalan alan ve üzerindeki yapıların
bedeli ödenmeden kaldırılmasının mümkün görülmediği bildirilmiştir.
67.
Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde 1975 tarihinde onaylanan kıyı kenar
çizgisine göre kıyıda kalan, kural olarak devletin hüküm ve tasarrufunda
bulunan ve 3621 sayılı Kanun uyarınca üzerinde yapı yapılması mümkün gözükmeyen
bir alanın aynı zamanda 2006 tarihinde onaylanan kıyı kenar çizgisine göre kıyı
dışında kalması ve bunun sonucu olarak başvurucular lehine mülkiyetinin aynen
korunması şeklindeki mevcut durum karşısında, uyuşmazlık konusu duvarın yeni
bir tarihte inşa edilmediğine ilişkin sunulan bilgi ve belgeler, duvarın
yapılış amacı, fonksiyonu, konumu, başvurucular yönünden sağladığı fayda ile
müdahalenin amacı, gerekçesi ve müdahaleden beklenen kamu yararı
karşılaştırıldığında duvarın değeri ödenmeden veya başvurucuların gerçek
zararını karşılayacak bir giderim imkânı sağlanmadan müdahalede bulunulmasının
başvurucular üzerinde aşırı bir yüke sebep olduğu, yapı bedelinin ödenmesi
gerektiğine işaret eden Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 8/6/2012
tarihli yazısı da dikkate alındığında başvurucuların mülkiyet hakkı ile kamu
yararı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin başvurucular aleyhine
bozulduğu kanaatine ulaşılmıştır.
68.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına
alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
69. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
70. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
71. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
72. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal
kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Balıkesir İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Balıkesir İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREK OLARAK ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/12/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.