Esas No: 2014/11204
Karar No: 2014/11204
Karar Tarihi: 8/12/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
TEYFİK TUNÇ BAŞVURUSU |
(Başvuru
Numarası: 2014/11204) |
|
Karar
Tarihi: 8/12/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucu |
: |
Teyfik TUNÇ |
Vekili |
: |
Av. Saim BOZKURT |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru,
terör örgütü üyeleri tarafından köy halkından bazı kişilerin öldürüldüğü
dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun
kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun
yargılanma ve mülkiyet haklarının; ret işlemine karşı açılan davaya ilişkin
yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/7/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır.
Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci
Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/4/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci
Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/4/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm
Başkanı tarafından 11/4/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru
belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu;
terör örgütü üyeleri tarafından 24/7/1993 tarihinde köye yapılan baskında köy
halkından C.T., A.A. ve S.A.nın
öldürüldüğünü, bu özel durumundan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü
terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
9. Başvurucu
6/9/2007 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren
zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna
(Komisyon) başvurmuştur.
10. Komisyon
21/1/2011 tarihli ve 2011/1-531 sayılı kararında;
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvuruda bilirkişi heyetince yapılan keşif, tutulan tutanaklar, dosyada yer
alan diğer bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi sonucu Sason ilçesi Kaleyolu
köyü boşaltılmadığından, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından,
1990 ile 2000 yılları arasında köyde ciddi bir nüfus yaşadığından talebin
reddine karar vermiştir.
11. Başvurucu
tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinde
açılan dava, yetkisizlik kararıyla Batman İdare Mahkemesine devredilmiştir.
12. Batman
İdare Mahkemesinin 25/11/2011 tarihli ve E.2011/2209,
K.2011/1336 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesi
şöyledir:
“... Batman İli Sason
İlçesi KaleyoluKöyüve bağlı mezralara aitdava dosyasında ve MahkememizdeE:2011/299 sayılı yer
alan bu köye aitbilgi ve belgelere göre, KaleyoluKöyü"nün; Merkez, Şeyhan, Sarıgan,
Yamanlı Mezralarından oluştuğu, Batman İl Jandarma Komutanlığı"nın 25.03.2011
tarih ve 0490-18647-11/Ter.Suç.Ks
sayılı Batman Valiliği"ne hitaben yazılı boşalan ve boşaltılan köylere ilişkin
yazısından; Şeyhan, Sarıgan, Yamanlı
Mezralarının1993-2000 tarihleri arasında kısmen boşaltıldığı/boşaldığının ifade
edildiği, Batman İl Jandarma Komutanlığının 01/10/2009 tarih ve
3700-63966-09/GKK/Ks. sayılı
ve eki 17.11.2009 tarihli tutanağa göre, 1987-2000 yılları arasında Sarıyayla Köyü"ndeGKK veGÖKKgörevlendirildiği ve koruculuk sisteminin bulunduğu,
korucu aileleri haricinde köyde 39 hanenin ikamet ettiği, köy nüfusunun 1990
yılında 758, 1997 yılında 505, 2000 yılında, 590 kişi olduğu, Batman/Sason İlçe
Seçim Kurulu Başkanlığının 4.09.2009 tarih ve 185 sayılı yazısına göre; yapılan
araştırmalarda, 1990-2000 yılları arasında muhtarlık seçimlerinin yapıldığı,
ancak evrakların imha edilmek üzere SEKA"ya gönderildiği, Sason İlçe Milli
Eğitim Müdürlüğünün 27.04.2006 tarihli yazısından, Kaleyolu Köyü İlköğretim Okulu"nuneğitim ve öğretime açık olduğunun ifade edildiğigörülmektedir.
Bu durumda, aralarında
davacının da bulunduğu Kaleyolu Köyü halkının bir kısmının, güvenlik kaygısıyla
da olsa köyden göç etmelerinden dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün
tamamen boşalmamış olması diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik
kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya yönelik bir terör tehdidi ya da
saldırısının bulunmaması nedenleriyle, 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre
idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından, davacının isteminin reddi
yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemektedir...”
13.
Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin
31/1/2013 tarihli ve E.2012/4196, K.2013/485 sayılı
ilamı ile kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
14.
Başvurucu karar düzeltme talebinde bulunmuş, aynı Dairenin 12/11/2013
tarihli ve E.2013/12369, K.2013/8177 sayılı ilam ile reddedilmiştir. Karar
düzeltme kararı, başvurucuya 4/7/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu
9/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 5233
sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı eki kararın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
17. 5233
sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü
derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört
katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci
derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci
derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin
8/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu;
5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve akabinde açtığı davanın
reddedildiğini, "Köy korucusu ol ya da
köyü terk et." şeklinde idarece yapılan baskı ve zorlamaya köy
halkının maruz kalmasının dikkate alınmadığını, dosyadaki zarar tespitine
ilişkin raporlar ve güvenlik nedeniyle köyünün boşaltılmış olduğunu belirten
belgeler ile terör örgütü üyeleri tarafından 24/7/1993 tarihinde köye yapılan
baskında köy halkından C.T., A.A. ve S.A.nın öldürüldüğüne dair özel durumu dikkate alınmadan
köyün tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine ve şahsına yönelik bir terör
tehdidi ya da saldırısının bulunmamasına dayanılarak sunduğu belgeler
değerlendirilmeden idare tarafından sunulan belgelerin dikkate alındığını, bu
belgeler tebliğ edilmemek suretiyle kendisine savunma yapma imkânı tanınmadan
verilen kararın adil olmadığını belirtmiştir.
20. Başvurucu;
ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, sunduğu belgeleri dikkate
almadan idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren Mahkemenin tarafsız
olmadığını, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine
getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin
yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233
sayılı Kanun’da yer almayan bir nedene dayanılarak Komisyon ve yargı
makamlarınca talebinin reddedildiğini, yaptığı başvuru hakkında yürütülen
işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141.maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve maddi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvuru
formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233 sayılı Kanun kapsamındaki
zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın
2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141.maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir: .
1. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim
taleplerinin mukim olduğu köyün tamamen boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle
reddedildiğini ancak aynı yerleşim yerinden önceki bir tarihte başvuruda
bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve
yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak
davasının reddine hükmedildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep
bulunmamasına rağmen tazminat ödenmemesi yönünde karar alındığını belirterek
Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
23. 5233
sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat taleplerinin
reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha önce bireysel
başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda,
başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına
ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi, belirtilen iddialarını
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate
alınarak, başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit
Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
24. Somut
başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın hangi temele dayalı
olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiaları temellendirecek
herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25. Açıklanan
nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu,
idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen belgelere göre karar
veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia etmiştir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer
iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin
tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten
hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel
bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu
olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların
anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
28. Somut
başvuru açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak
bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön de bulunmamaktadır.
29. Açıklanan
nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu,
sunduğu bilgi, belge ve deliller dikkate alınmaksızın sadece idare tarafından
sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen belgelere dayanılarak İlk Derece
Mahkemesi tarafından davanın reddine karar verildiğini belirtmiş; bu nedenle
çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
31. 5233
sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve silahların
eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu
olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu
tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı
noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış
olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için de bir kısım idari
birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin
Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili
belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece Mahkemesi kararıyla başvurucuların
vakıf olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuların, temyiz ve
karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan tespitlere
karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular
tarafından ibraz edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce
idare ve başvurucular tarafından sunulan belgelerin değerlendirilerek
başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik ve beyanda bulunma
olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları kapsamından başvurucuların
yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı
anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmiştir (Mesude Yaşar, §§
74-76; Cahit Tekin, §§ 70-72).
32. Somut
başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde
başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucu
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
33. Açıklanan
nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin
ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
34. Başvurucu,
Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair yeterli gerekçeye
yer verilmediğini iddia etmiştir.
35. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların
hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının
değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve
hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin derece mahkemeleri
kararlarında denetlenerek reddedildiği gerekçesiyle başvuruların bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin,
§§ 75-77).
36. Somut başvurunun incelenmesi neticesinde başvurucunun
taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında
yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari
kurumlar tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında Derece
Mahkemesince değerlendirildiği, başvurucu tarafından ileri sürülen ve hüküm
sonucunu etkilediği iddia edilen istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. §
12), İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak
suretiyle kanun yolu denetiminden geçerek (bkz. §§ 13, 14)kesinleştiği
anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma
hakkı kapsamında olan özel durumunun değerlendirilmesi hususu dışında gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
37. Açıklanan
nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği iddialarının
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
38. Başvurucu,
5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim talebinin değerlendirilmesi
hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
39. 5233
sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar, daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında; Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm
koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde Komisyon ve
yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara
bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına
atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında
gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut
Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014,
§§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66).
Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği
ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda
ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
41. Somut
davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru tarihi (6/9/2007) ile nihai karar tarihi (12/11/2013) arasında geçen
6 yıl 2 aylık sürede, uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu
otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin
olduğu tespit edilemediğinden ve başvuru açısından farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
42. Açıklanan
nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin
olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
43. Başvurucu,
terör örgütü üyeleri tarafından 24/7/1993 tarihinde köye yapılan baskında köy
halkından C.T., A.A. ve S.A.nın
öldürülmesi konusundaki özel durumu dikkate alınmaksızın 5233 sayılı Kanun
kapsamında yaptığı başvurunun reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
44. 6216
sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
(İçtüzük) 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru
konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki
iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine
dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
45. Başvurucunun;
kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü
hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini,
dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların
aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde
kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki
haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve
deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir,
§ 20).
46. 6216
sayılı Kanun’un 47. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre başvuru evrakında
herhangi bir eksiklik bulunması hâlinde, Anayasa Mahkemesi başvurucudan,
eksikliğin tamamlanmasını ister. 6216 sayılı Kanun’un 47. ve İçtüzük"ün 66. maddesi birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun “ihlal iddiasına dayanak gösterdiği” bilgi, belge ve deliller başvuru
dilekçesine eklenmemiş ise dayanılan bu belgelerin tamamlanması istenebilir (Veli Özdemir, § 21).
47. Yukarıda
belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi başvuruyu
açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir.
İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna
edilmesi, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır.
Başvurucunun başlangıçta, başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini
önlemek için başvuru formu ve eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri
sunması ve gerekli açıklamaları yapması zorunludur (Veli Özdemir, § 23).
48. Başvurucu,
başvuru formunda “köy halkından” olduğunu belirttiği C.T.,
A.A. ve S.A.nın köye yapılan baskında terör örgütü
üyeleri tarafından öldürüldüğünü, bu nedenle yerleşim yerini terk etmek zorunda
kaldığını fakat anılan özel durumunun yargılama aşamalarında
değerlendirilmediğini belirterek hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
49. Başvuru
formuna eklenen ve A.A. ve S.A.nın öldürülmesine
ilişkin bilgileri de içeren Sason Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/119 hazırlık
numaralı ve 31/10/1994 tarihli görevsizlik kararı ile
C.T.ye ilişkin de Derince Jandarma Karakol Komutanlığınınjandarma
başçavuş imzalı yazısında, terör örgütü üyelerince gerçekleştirilen saldırıda
öldürüldüklerine ilişkin kayıtlara yer verildiği tespit edilmiştir.
50. Başvuru
konusu olayda Anayasa Mahkemesinin 3/7/2015 tarihli yazısı ile başvurucudan,
başvuru formunda ileri sürülen iddialarını ispat etmeye yönelik köy halkından
olduğu beyan edilen ve öldürüldüğü iddia edilen C.T.,
A.A. ve S.A. ile kendisi arasında şahsi ve özel bağ bulunduğuna dair elverişli
delilleri Mahkemeye sunması istenmiştir.
51. Başvurucunun
21/12/2015 tarihli dilekçesinde, C.T.nin
başvurucunun ilk evliliğinden olan oğlu olduğu belirtilmiş, diğer kişiler
hakkında açıklama yapılmamıştır. Ayrıca ek olarak başvurucu ve C.T.ye ait nüfus
kayıt örneğinin dilekçeye eklenmesi ile yetinildiği tespit edilmiştir. Nüfus
kayıt örneklerinin incelenmesi neticesinde başvurucunun nüfus kayıt örneğinde
çocukları arasında belirtilen kişinin yer almadığı, C.T.nin
nüfus kayıt örneğinde ise sadece baba adının başvurucunun ismi ile aynı olduğu
ancak diğer kimlik bilgilerinin uyumlu olup olmadığının tespitinin yapılamadığı
anlaşılmıştır. Belirtilen olayda ölen kişinin başvurucunun
oğlu olduğuna dair Anayasa Mahkemesine sunulan tek delilin bu nüfus kayıt
örnekleri olduğu ve anılan kayıtlardan başvurucunun çocukları arasında isminin
yer almaması ve sadece C.T.nin nüfus kaydında baba
adının başvurucunun ismi ile benzer olması, mukayeseye elverişli şekilde kimlik
bilgilerinin Anayasa Mahkemesine sunulmadığı sonucunu ortaya çıkarmıştır.
52. Anayasa
Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda başvurucuların başvurularını
titizlikle hazırlama ve takip etme yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülüğün bir
gereği olarak başvurucu, ihlal edildiğini iddia ettiği Anayasa hükmünün nasıl
ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını
kanıtlamak zorundadır (Adnan Güzel,
B. No: 2014/2496, 25/2/2015, § 66).
53. Başvurucunun
ihlal iddiasının dayanağı olan tüm olayları göstermesi, başvuruyu aydınlatacak
ve hükmün esasını etkileyecek argümanları destekleyici
tüm belgeleri başvuru dilekçesine eklemesi gerekir. Şayet bir belge elde
edilememişse bunun da nedenleri açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 26). Somut başvuruda başvurucu, mukayeseye
elverişli bilgileri Anayasa Mahkemesine sunmayarak bu koşulları yerine
getirmediği, iddialarını ispatlayamadığı gibi çeşitli nedenlerle erişemediği
herhangi bir bilgi ve belgenin ilgililerden istenmesi için Mahkemeden bir
talepte de bulunmamıştır. Açıklanan gerekçelerle başvurunun esasının
incelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
54. Açıklanan
nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının kanıtlanamamış
olması nedeniyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1.
Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tarafsız
mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6.
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Adli
yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan yargılama giderlerinin
tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı anlaşıldığından 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 8/12/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.