Esas No: 2014/15194
Karar No: 2014/15194
Karar Tarihi: 23/2/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İSMAİL AKSOY BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/15194) |
|
Karar Tarihi: 23/2/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör Yrd. |
: |
Leyla Nur
ODUNCU |
Başvurucu |
: |
İsmail AKSOY |
Vekili |
: |
Av. Erdem
KAYA |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucunun iki çocuğunun terör örgütü üyesi olarak
çatışmada ölmesi sonrasında kolluk görevlilerinin baskısı sebebiyle yerleşim
yerinin terk edildiği iddiası ile 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında
yapılan başvurunun ve akabinde açılan davanın reddedilmesi nedenleriyle
mülkiyet hakkının ve adil yargılanma hakkının; yapılan başvurunun makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 20/1/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, terör örgütü ile güvenlik güçleri arasında çıkan
çatışmalarda iki çocuğunun terör örgütü üyesi olarak öldüğünü beyan etmiş;
Diyarbakır ili Çınar ilçesi Yukarımollaali köyü Doluçanak mezrasında ikamet etmekte iken ölüm olayları
nedeniyle kolluk görevlilerinin baskısına maruz kalması sonucunda 1992 yılında
yerleşim yerini terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
9. Başvurucu 30/6/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
10. Komisyon 30/5/2008 tarihli kararında başvurucunun terör ve
terörle mücadele kapsamında herhangi bir zararının bulunmadığından, jandarma
araştırma raporuna göre söz konusu köyde terör olayının olmadığından bahisle
talebin reddine karar vermiştir.
11. Belirtilen ret işlemi aleyhine başvurucu tarafından
Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinde iptal davası açılmıştır.
12. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 27/5/2009 tarihli ve
E.2008/1811, K.2009/949 sayılı kararı ile dava konusu işlemin iptaline karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... 1992 yılına kadar Diyarbakır Çınar
İlçesi Yukarımollaali Köyü Doluçanak
Mezrasında ikamet eden davacının güvenlik güçlerinin baskısı nedeniyle köyü
terk etmek zorunda kaldığı belirtilerek, bu nedenle uğranılan zararın 5233
sayılı Kanun kapsamında tazmin edilmesi istemiyle yaptığı başvuru üzerine
mahallinde 11.04.2006 tarihinde keşif yapıldığı, keşif sırasında davacıya ait
107 m2 ev, 08 m2 ahır, 78 dekar kıraç arazi tespiti yapıldığı, ev ve ahırının
yıkık olduğunun belirtildiği, jandarma tarfından Doluçanak Mezrasında herhangi bir terör olayı meydana
gelmediği, köyün boşaltılan köylerden olmadığı, davacının tüm eşyalarını da
alarak 1993 yılında Diyarbakır"a göç ettiği tespiti üzerine başvurunun dava
konusu işlem ile reddine karar verilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı
anlaşılmaktadır.
İfadesine başvurulan köy muhtarı beyanında
davacının göç etmeden önce Doluçanak Mezrasında
ikamet etiğini, ancak ne zaman ve ne şekilde göç ettiğini bilmediğini, sağlıklı
bilginin (R.B.)"tan alınabileceğini beyan etmiş, ifadesine başvurulan (R.B.)
ise beyanında davacının baskılardan dolayı göç ettiğini ve bu baskılardan
dolayı geri dönüş yapamadığını, köyden başka kimsenin göç etmediğini, evinin
göç etmesi nedeniyle sahipsizlikten yıkıldığını, 20-25 hayvanının olduğunu,
arazilerinin ise hiç boş kalmadığını beyan etmiştir.
Görüldüğü üzere davacı köyden tek göç eden
kişi durumundadır. Ancak göç etmesinin nedeninin baskılar olduğu ifade
tutanağından anlaşılmaktadır. Ancak davacının başvuru dilekçesinde beyan ettiği
300 adet hayvana sahip olmadığı ve arazilerinin de boş kalmadığı yine ifade
tutanaklarından anlaşılmaktadır.
Bu durumda köyden uğradığı baskılar nedeniyle
göç eden davacının ev ve ahırının zarar görmesi nedeniyle uğradığı zararların
tazminine karar verilmesi gerekirken başvurunun tümüyle reddedilmesine ilişkin
işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. ..."
13. Danıştay Onbeşinci Dairesinin
20/3/2012 tarihli ve E.2011/6281, K.2012/1242 sayılı ilamı ile Diyarbakır ili
Çınar ilçesi Yukarımollaali köyü Doluçanak
mezrasının terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle idarece ya da köy halkı tarafından tamamen
boşaltılmadığından, başvurucunun yerleşim yerini terk etmesi nedeniyle uğradığı
zararlarının 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki
olanak bulunmadığı gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına
hükmedilmiştir.
14. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 27/9/2012 tarihli ve E.2012/770,
K.2012/1157 sayılı kararı ile bozma ilamına uyularak davanın reddine karar
verilmiştir.
15. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 28/11/2013 tarihli ve E.2013/5210, K.2013/9473 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek hükmün onanmasına karar verilmiştir.
16. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 19/6/2014
tarihli ve E.2014/3991, K.2014/5599 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Karar
düzeltme isteminin reddi kararı, başvurucu vekiline 18/8/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
17. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu kararı eki kararın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 23/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, bir kızı ve bir oğlunun terör örgütü üyesi olarak
çatışmalarda öldüğünü, Diyarbakır ili Çınar ilçesi Yukarımollaali
köyü Doluçanak mezrasında ikamet etmekte iken ölüm
olayları sonucunda kolluk görevlilerinin baskısına maruz kalması nedeniyle
yerleşim yerini terk etmek zorunda kalarak 1992 yılında Diyarbakır iline göç
ettiğini, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve akabinde açtığı
davanın reddedildiğini, yerleşim yerini terk etmesinin nedeninin görmüş olduğu
baskılar olmasına rağmen Komisyonun ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, ayrıca yaptığı
başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirterek Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiş; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233
sayılı Kanun kapsamında idareye yapmış olduğu başvurunun ve açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucu, çocuklarının terör örgütü mensubu olarak çatışmada ölmesi
sonucunda kolluk görevlilerinden görmüş olduğu baskı nedeniyle yerleşim yerini
terk etmek zorunda kalması sonucu oluşan zararlarının, 5233 sayılı Kanun
kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin uyuşmazlığın sebebi
olduğunu, Mahkemece verilen ret kararı neticesinde mülkiyet hakkından yoksun
kalma durumu karşısında bir giderim sağlanması imkânının kendisine
tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal iddiaları, adil
yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu verilen karara bağlı
olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden ayrıca inceleme
yapılmamıştır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Tazminat Talebinin
Reddedilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu; iki çocuğunun terör örgütü üyesi olarak
öldürülmesi nedeniyle kolluk kuvvetlerinin baskısına maruz kalarak yerleşim
yerini terk ettiğini; terk nedeniyle ortaya çıkan zararlarının, 5233 sayılı
Kanun kapsamında tazmin edilmesi için yaptığı başvuru reddedilmekle birlikte
açtığı davada zararlarının, 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunun kabul
edildiğini; fakat temyiz merciinin bozma kararı sonrasında zararlarının 5233
sayılı Kanun kapsamında görülmeyerek davasının reddedildiğini, uyuşmazlıkta
temel sorunun zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip
değerlendirilemeyeceği olduğunu, açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan
zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas
edilmesi zorunlu görünmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim
yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim
yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle
toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki
göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece
geçici köy korucularının kalması” şeklinde
nesnel bir ölçüte dayandırılmasını zorunlu görerek ve güvenlik kaygısına
dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması hâlinde o yerleşim
yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik
şartlarının idarece oluşturulduğundan hareket ederek 5233 sayılı Kanun
kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine yasal olanak bulunmadığı
ilkesini benimsemişlerdir (Mesude Yaşar,
B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 89, 90; Cahit
Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 84, 85).
23. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek, açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır (Sabri Çetin, §§
45-50). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber
derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda, anayasal
bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında
farklı bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude Yaşar, § 93; Cahit
Tekin, § 88).
24. Başvurucunun, güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları
arasında çıkan çatışmalarda iki çocuğunun terör örgütü üyesi olarak
öldürüldüğünü, bu nedenle kolluk kuvvetlerinin baskısına maruz kaldığından
yerleşim yerini terk ettiğini, terk nedeniyle ortaya çıkan zararlarının, 5233
sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdüğü, 5233
sayılı Kanun kapsamında başlattığı maddi tazminat prosedüründe maddi
zararlarının karşılanmasını talep ettiği anlaşılmaktadır.
25. 5233 sayılı Kanun’un 1. maddesinde bu Kanun’un amacının
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının karşılanmasına ilişkin
esas ve usulleri belirlemek olduğu, Kanun’un 2. maddesinde bu Kanun’un
12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1., 3. ve 4.
maddeleri kapsamına giren eylem veya terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel
kişilerinin maddi zararlarının sulhen karşılanması
hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı ifade edilmiş; zararın
5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunun tespitinin yapılması, akabinde Kanun’un
7. maddesinde belirtilen zarar kalemleri üzerinden yapılacak hesaplama ile
tespit edilen tazminat miktarının başvurucuya ödenmesine karar verileceği hükme
bağlanmıştır.
26. Somut olayda tazminat talebi ile Komisyona başvuru yapan
başvurucunun 5233 sayılı Kanun kapsamında bir zararının bulunmadığı,
başvurucunun terk ettiğini belirttiği köyde terör olaylarının olmadığı
gerekçesi ile Komisyonca talebin reddine karar verilmiştir. Komisyonun ret
kararı aleyhine başvurucu tarafından iptal davası açılması üzerine Diyarbakır
2. İdare Mahkemesince başvurucunun uğradığı baskılar nedeniyle yerleşim
yerinden göç ettiği değerlendirilerek başvurucunun ev ve ahırının zarar görmesi
nedeniyle uğradığı zararların tazminine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile
önce iptal kararı verilmiş (bkz. § 12); Danıştay Onbeşinci
Dairesinin bozma kararı (bkz. § 13) akabinde aynı Mahkemece Diyarbakır ili
Çınar ilçesi Yukarımollaali köyü Doluçanak
mezrasının terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle idarece ya da köy halkı tarafından tamamen
boşaltılmadığından, başvurucunun yerleşim yerini terk etmesi nedeniyle uğradığı
zararlarının, 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki
olanak bulunmadığı değerlendirilerek davanın reddine karar verilmiştir (bkz. §
14). Bu karar kanun yolu aşamalarından geçerek kesinleşmiştir. Başvurucu kolluk
görevlilerinden görmüş olduğu baskılar nedeniyle yerleşim yerini terk etmek
zorunda kaldığını iddia etmiş ise de başvuru formu ve eklerinin incelenmesinde,
başvurucunun bu iddiasının soyut beyanlardan ibaret olduğu, başvurucunun anılan
iddiasına ilişkin herhangi bir delil sunmadığı tespit edilmiştir.
27. Her ne kadar başvurucu, yerleşim yerini terk etmek zorunda
kalması nedeniyle uğramış olduğu zararlarının, 5233 sayılı Kanun kapsamında
tazmin edilmesi gerektiğini iddia etmiş ise de, 5233 sayılı Kanun kapsamında
yaptığı müracaat ile başlattığı maddi tazminat prosedüründe, anılan iddiaların
incelenmesi neticesinde, iddialar hakkında değerlendirmede bulunan Derece
Mahkemelerinin kararlarında açık bir keyfîlik
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
28. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
29. Başvurucu, ayrıca yerleşim yerini terk etmek zorunda kalması
nedeniyle oluşan zararlarının, 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip
değerlendirilmeyeceğinin uyuşmazlığın sebebi olduğunu ve Derece Mahkemelerince
zararlarının, 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmemesi neticesinde
zararlarının tazmini imkânının kendisine tanınmadığını belirterek mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
30. Başvurucu tarafından, mülkiyet hakkının ihlal edildiği
hususundaki iddiânın yargılamanın sonucuna
dayandırıldığı ve yargılama sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan
değerlendirmeler neticesinde, başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma
fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin olarak katılma imkânlarının elinden
alındığına dair bir bulgu da saptanmadığından somut yargılama faaliyetinin
Derece Mahkemelerince adil yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine
getirildiği tespit edilmiş olduğundan mülkiyet haklarının ihlal edildiği
yönündeki iddiaların ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, §
43).
.
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
32. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen giderim
talebinin değerlendirilmesinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
33. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile
davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde
komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede
gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan
kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya,
B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
34. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (30/6/2005) ile nihai karar tarihi (19/6/2014) arasında geçen ve toplam
8 yıl 11 ay olan sürede başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren
bir yön bulunmadığı ve söz konusu yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
37. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
38. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
39. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Diyarbakır 2. İdare Mahkemesine
(E.2012/770, K.2012/1157) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
23/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.