Esas No: 2014/1964
Karar No: 2014/1964
Karar Tarihi: 23/2/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ABDÜLKERİM ÇAKMAK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/1964) |
|
Karar Tarihi: 23/2/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Ayhan KILIÇ |
Başvurucu |
: |
1.
Abdülkerim ÇAKMAK |
|
|
2. Mehmet Şükri ÇAKMAK |
|
|
3. Beyaz
ÇAKMAK |
|
|
4. Saadet
ÇAKMAK |
Vekili |
: |
Av. İrfan
OGUR |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, arsa vasfını haiz taşınmazın bir bölümü üzerinden
kamulaştırma yapılmaksızın enerji nakil hattı geçirilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, bu aşamada başvuru hakkında bir görüş
bildirilmeyeceğini ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular Abdülkerim Çakmak, Mehmet Şükri
Çakmak, Beyaz Çakmak ve Saadet Çakmak sırasıyla 1972, 1982, 1945 ve 1954 doğumlu
olup Şanlıurfa ili Hilvan ilçesinde ikamet etmektedirler.
8. Başvurucuların Şanlıurfa ili Hilvan ilçesi Karacurun mahallesinde kain ve toplam büyüklüğü 67.897 m²
olan 97 ada ve 66 parsel numaralı arsa niteliğindeki taşınmazının 2.823,17
m²lik kısmının üzerinden kamulaştırma yapılmaksızın veya kamu irtifakı tesis
edilmeksizin 1985 yılında enerji nakil hattı geçirilmiş; ayrıca anılan kısım
üzerinde trafo binası inşa edilmiş ve elektrik direkleri dikilmiştir.
9. Başvurucular tarafından, 27/6/2011 tarihinde Hilvan Asliye
Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme), taşınmazları üzerinden enerji nakil hakkı
geçirilmesi ve taşınmaz üzerinde trafo binası ile direk inşa edilmesi nedeniyle
fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 200.000 TL maddi tazminat ödenmesi
istemiyle dava açılmıştır. Başvurucular dava dilekçesinde, taşınmazın enerji
nakil hattının altında kalan kısmı ile trafo binası inşa edilen ve elektrik
direği dikilen kısımları yönünden tam bedelinin, diğer kısmı yönünden ise el
atma nedeniyle taşınmazın değerinde meydana gelen azalmanın tazminat olarak
hesaplanmasını talep etmişlerdir. Dilekçede, taşınmazın enerji nakil hatları
altında kalan kısmı üzerinde ilgili mevzuat uyarınca inşaat yapılmasının mümkün
olmaması nedeniyle bu kısmın tam bedelinin ödenmesi gerektiği belirtilmiştir.
10. Davalı idare ise savunmasında, tazminata hükmedilmesi
gerekiyorsa bunun, enerji nakil hattının koruma bandı altında kalan bölümünün
mülkiyet bedeli üzerinden değil, irtifak hakkı bedeli üzerinden hesaplanması
gerektiğini ileri sürmüştür.
11. Mahkemece Hilvan Belediyesinden (Belediye) enerji nakil
hattı altında kalan yerlere yapılaşma izni verilmesinin mümkün olup olmadığı
sorulmuş, gelen cevabi yazıda, ilgili mevzuat uyarınca bu alanlara yapılaşma
izni verilmesinin mümkün olmadığı ve buraların yol, park veya yeşil alan olarak
ayrılması gerektiği ifade edilmiştir.
12. Mahkemece 2/12/2011 tarihinde olay yerinde bilirkişilerle
birlikte keşif yapılmıştır. İnşaat mühendisi iki bilirkişi tarafından
hazırlanan raporda öncelikle emsal alınması gereken satış bedeli tespit
edilmeye çalışılmıştır. Emsal teşkil ettiği değerlendirilen taşınmazın daha
gelişmiş bir mahallede bulunması, şehir merkezine daha yakın bir mesafede
olması ve konut alanının içinde yer alması hususları dikkate alınarak başvurucuların
taşınmazının değerinin, emsal taşınmaza nazaran 2,2 kat daha az olduğu kanaati
raporda açıklanmıştır.
13. Bilirkişi heyetince, taşınmazın bir bölümü üzerinden enerji
nakil hattının geçmesi nedeniyle taşınmaza olan talebin düşeceği, üzerinde
inşaat yapılmasının çevredeki diğer taşınmazlara göre gecikebileceği ve
yapılacak yapıların geri dönüşüm riskinin artacağı hususları gözönünde bulundurularak, el atma nedeniyle taşınmazın
değerinin toplamda % 2 oranında azaldığı sonucuna
ulaşılmıştır.
14. Raporda, öncelikle üzerinde trafo inşa edilen ve direk
dikilen toplam 146 m²lik bölüm için 15.503,74 TL tazminat hesaplanmış;
ardından, toplam 67.897 m² büyüklüğünde olan taşınmazın, üzerinde trafo inşa
edilen ve direk dikilen toplam 146 m²lik bölümü dışında kalan 67.751 m²sinin el
atma nedeniyle değerinde meydana gelen azalma dikkate alınarak 143.889,57 TL
ödenmesi gereken tazminat olarak belirlenmiştir.
15. Mahkeme tarafından 18/9/2012 tarihinde verilen kararla,
bilirkişi raporunda belirlenen 143.889,57 TL ile trafo ve direk yerleri için
belirlenen 15.503,74 TL"den oluşan toplam 159.393,31 TL tazminata hükmedilmiş;
trafo ve direk yerlerinin idare adına tesciline ve taşınmazın enerji nakil
hattı koruma bandı altında kalan 2.823,17 m²lik kısmı üzerinde idare adına daimi irtifak hakkı tesis edilerek tapuya tescil edilmesine
karar verilmiştir. Kararda, taşınmazın enerji nakil hattı geçirilen bölümü
üzerinde irtifak hakkı tesisinin amaca ulaşmak bakımından yeterli olduğu ve
4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 11. maddesinin son
fıkrası uyarınca, kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesis edildiği durumlarda,
taşınmazın değerinde meydana gelen düşüklüğün kamulaştırma bedeli olduğu
belirtilerek tazminat miktarının irtifak değeri üzerinden hesaplanmasının
gerekçesi açıklanmıştır.
16. Mahkeme kararı, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin (Daire)
11/2/2013 tarihli kararıyla onanmıştır. Ancak Daire, kararın düzeltilmesi
safhasında verdiği 18/11/2013 tarihli kararla, kanun koyucu tarafından yapılan
yasal değişiklikleri dikkate alarak, Mahkeme kararını harç ve vekâlet ücreti
yönünden düzelterek onamıştır.
17. Dairenin anılan kararı, 21/1/2014 tarihinde başvuruculara
tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucular 14/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 2942 sayılı Kanun’un
“İrtifak hakkı kurulması” başlıklı 4. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Taşınmaz malın mülkiyetinin kamulaştırılması yerine, amaç için
yeterli olduğu takdirde taşınmaz malın belirli kesimi, yüksekliği, derinliği
veya kaynak üzerinde kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kurulabilir."
20. 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin üçüncü ve dördüncü
fıkraları şöyledir:
“Taşınmaz malın değerinin tespitinde,
kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer
artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr
dikkate alınmaz.
Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde,
bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet
düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma
bedelidir.”
B. Uluslararası Hukuk
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kamulaştırmasız el
atmada adil giderimin ne şekilde sağlanacağına ilişkin olarak Papamichalopoulos ve Diğerleri/Yunanistan (B. No: 14556/89,
24/6/1993) kararından başlayan içtihadının seyrini, Guisso-Gallisay/İtalya [BD], B. No: 58858/00, 22/12/2009)
kararında özetlemiştir (§ 98-101). Buna göre AİHM, Papamichalopoulos/Yunanistan kararında davalı devletin,
başvurucuların taşınmazının otoriteler tarafından "gasp" edilmesi
olarak nitelediği yirmi beş yıl süren kamulaştırmasız el atma nedeniyle oluşan
fiili zararlar ile mülkten yararlanamama dolayısıyla oluşan kayıplar için
arazinin güncel değerine ek olarak yetkililer tarafından inşa edilen binadan
kaynaklı değer artışının da başvuruculara ödenmesi gerektiğine hükmetmiştir (Guisso-Gallisay/İtalya ([BD], § 98, 99).
22. AİHM, taşınmazın güncel değerine ek olarak inşa edilen
binadan dolayı oluşan değer artışını yansıtan bir miktara hükmedilmesi
yönündeki içtihadını, yine kamulaştırmasız el atmayla ilgili olan Belvedere Alberghiera S.r.l/İtalya (B. No: 31524/96, 30/10/2003) ve Carbonara ve Ventura/İtalya
(B, No: 24638/94, 11/12/2003) kararlarında da uygulamıştır. AİHM, taşınmazın
iadesinin mümkün olmaması nedeniyle kararın verildiği tarihteki piyasa fiyatı
dikkate alınarak belirlenen zararın tazminine hükmetmiştir. Söz konusu
taşınmazın potansiyelini gözeten AİHM, ek olarak, varsa devlet tarafından inşa
edilen binanın inşaat maliyetine dayanılarak hesaplanan miktarla telafi
edilemeyen diğer kayıpların da tazmini arayışı içerisine girmiştir (Guisso-Gallisay/İtalya ([BD], § 100).
23. AİHM, Büyük Daire tarafından onaylanan Scordino/İtalya kararı (B. No: 36813/97, 29/3/2006) ile Pasculli/İtalya kararında (B. No: 36818/97,
4/12/2007) da bu ilkeyi pekiştirmiş ve uygulamıştır. Anılan kararlarda,
kamulaştırmasız el atma hadiselerinde, tazminat miktarının, müdahalenin
sonuçlarının tamamen giderilmesi düşüncesini yansıtması gerektiğine işaret
edilmiştir. AİHM, ilke kararını ortaya koyduğu
Papamichalopoulos/Yunanistan kararında
bulunan ihlalin ağırlığının onu (AİHM"i), eski hâlin
iadesi (restitutio integrum)
ilkesini uygulamaya sevk ettiğini ve özellikle müdahaleye konu olan taşınmazın,
üzerinde varolan bina ile birlikte iadesinin,
başvurucuları, (1) Numaralı Protokol"ün 1. maddesinin gerekleri ihlal edilmemiş
olsaydı kendilerini bulabilecekleri en yakın konuma yerleştirebileceğini not
etmiştir. AİHM, eski hâle iadenin mümkün olmadığı durumlarda devletin,
taşınmazın güncel değerine eş değer bir bedel ile taşınmaz üzerinde inşa edilen
binaların varlığının neden olduğu değer artışını yansıtan bir miktarı
başvuruculara ödemesi gerektiğine karar vermiştir (Guisso-Gallisay/İtalya [BD], § 101).
24. AİHM, Guisso-Gallisay/İtalya davasında bu içtihadın
yumuşatılması gerektiğini belirtmiştir. AİHM"e göre Papamichalopoulos/Yunanistan kararında ortaya konan
ilkelerin İtalyan hukukuna özgü olan dolaylı kamulaştırmalara (constructive expropriation) uygulanması,
genel kuraldan sapmalara (anomaly) yol açabilir.
AİHM, ikisi de kamulaştırmasız el atmaya dayanan söz konusu davalar arasında
iki temel fark tespit etmiştir. AİHM, Papamichalopoulos/Yunanistan kararına konu olayda
başvurucuların taşınmaza malik bulundukları hususunun ulusal mahkemelerce kabul
edilmesine rağmen başvuruculara kısmen dahi tazminat ödenmezken, Guisso-Gallisay/İtalya başvurusuna konu olayda,
başvurucunun, taşınmazının mülkiyetini kaybettiğini ve mülkiyetin iadesine
yönelik herhangi bir talebinin bulunmadığını belirtmiştir. AİHM ayrıca ilk
davada idarenin hiçbir yasal dayanak olmadan taşınmazı işgal ettiği hâlde
sonrakinde, idarenin, sosyal konut ve eğlence merkezi inşa etmek üzere
hızlandırılmış usule tabi kılarak kamu yararı kararı alarak taşınmazı işgal
ettiğini saptamıştır (Guisso-Gallisay/İtalya [BD], § 102).
25. AİHM, Papamichalopoulos/Yunanistan davasının özellikleri dikkate
alındığında, kamulaştırmasız el atmaya ilişkin olarak anılan kararda ortaya
konulan ilkelerin dolaylı kamulaştırma (constructive expropriation) davalarına uygulanamayacağını ifade
etmiştir. AİHM, somut davada (Guisso-Gallisay/İtalya),
başvurucuların taşınmazın tam bedelini almaları gerektiğini kabul etmekle
birlikte maddi zararın, önceki içtihadından farklı olarak kararın verildiği
tarihin değil, taşınmazın mülkiyetinin kaybedildiği tarihin esas alınarak
hesaplanması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. AİHM, önceki yaklaşımın,
belirsizliğe ve keyfî kararlar verilmesine kapı araladığını vurgulamıştır (Guisso-Gallisay/İtalya [BD], § 103).
26. AİHM aynı zamanda, başvurucuların yoksun kaldıkları
kazançlarının devlet tarafından otomatik olarak inşa edilen binanın brüt
değerine eşit olduğunun değerlendirilmesinin haklı bir temelinin bulunmadığına
işaret etmiştir. AİHM"e göre bu şekilde bir metot, otoriteler tarafından yüklenilenvezorunlu olarak taşınmazın orijinal
potansiyeliyle bağlantılı olmayan kamu hizmetlerinin mahiyetine bağlı olarak
başvuruculara muamelede eşitsizliğe yol açabilir. Ayrıca, bu şekildeki bir
tazminat yöntemi, başvurucularınzararını tazmin edici
bir işlev görmekten ziyade, devlete atfedilen maddi zararın tazmininde
cezalandırıcı ve caydırıcı bir rol oynar (Guisso-Gallisay/İtalya [BD], § 103).
27. AİHM bu gerekçelerle, somut davada başvurucunun, taşınmazın
karar tarihindeki değeri ile binanın yapı maliyetine eş değer tazminata
hükmedilmesi istemini reddetmiştir (Guisso-Gallisay/İtalya ([BD], § 105).
28. AİHM"in Kahyaoğlu ve Diğerleri/Türkiye kararına konu olayda,
başvurucuların taşınmazının bir bölümü üzerinde kamulaştırma yapılmaksızın veya
kamu irtifakı tesis edilmeksizin enerji nakil hattı geçirilmiştir. Başvurucular
tarafından kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında Mahkeme
bilirkişi görüşüne başvurmuştur. Bilirkişi, taşınmazın bir bölümünün üzerinden
enerji nakil hattı geçirilmiş olması dolayısıyla değerinin %
9 oranında azaldığını kabul edilerek tazminat hesaplamıştır. Ancak
Mahkemece, Yargıtay kararlarında kamu irtifakı kurulması nedeniyle taşınmazda
oluşacak değer düşüklüğünün taşınmazın toplam değerinin % 2"sini
geçemeyeceğinin belirtildiği gerekçe gösterilerek meydana gelen zararın
taşınmaz değerinin % 2"siyle sınırlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Mahkeme bu
görüşten yola çıkarak bilirkişi raporundaki tespite rağmen taşınmaz değerinin % 7"sine isabet eden tazminat istemi yönünden davayı
reddetmiştir. Söz konusu karar Yargıtay tarafından onanmıştır (Kahyaoğlu ve Diğerleri/Türkiye, B. No:
37203/05, 31/5/2016, § 4-19).
29. AİHM, bilirkişi raporunda taşınmazda oluşan değer kaybı
taşınmazın gerçek değerinin % 9 olarak tespit edildiği
halde Mahkemenin, Yargıtay içtihadından hareketle zarar miktarını taşınmaz
değerinin % 2"si ile sınırladırdığına işaret ettikten
sonra, yargı mercilerince bunun gerekçesinin açıklanamadığını vurgulamıştır.
AİHM, Yargıtayın, farklı durumların gözönünde bulundurulmasını dışlayan katı yorumu nedeniyle
başvurucuların taşınmaz değerinin % 7"sine tekabül
eden zararlarının karşılanamadığını belirtmiş ve bunun da kamu yararı ile
bireysel yarar arasındaki adil dengeyi bozduğunu ifade ederek mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Kahyaoğlu
ve Diğerleri/Türkiye, § 33-40).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 23/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
31. Başvurucular, imarlı arsa vasfındaki taşınmazın, üstünden
enerji nakil hattı geçirilmek suretiyle kamulaştırmasız el atılan kısmında
ilgili yönetmelik uyarınca inşaat yapılmasının mümkün bulunmadığı ve belediye
tarafından da yapı izni verilmeyeceği açık bir biçimde Mahkemeye bildirildiği
hâlde mülkiyet kamulaştırması yerine irtifak kamulaştırması kararı verilmesinin
mülkiyet haklarının ihlali sonucunu doğurduğunu ileri sürmüşlerdir.
32. Başvurucular, bir bölümünün üzerinden enerji nakil hattı
geçirilmesinden kaynaklı olarak taşınmazda meydana gelen değer azalmasının % 2 olduğu yolundaki tespitin gerçeği yansıtmadığını ifade
etmişlerdir.
33. Başvurucular, tazminatın hesaplanmasında taşınmazın enerji
nakil hattı geçirilen bölümünün tamamının bedeli ile diğer bölümünün değerinde
meydana gelen azalmanın dikkate alınması gerektiğini belirtmişlerdir. Başvurucular ayrıca taşınmazın değerinin,
emsal alınan taşınmaza göre 2,2 kat düşük olmayıp onunla aynı değerde olduğunu
ve dolayısıyla zararın hesaplanmasında da hata yapıldığını savunmuşlardır.
34. Başvurucular sonuç olarak trafo ve direk yerleri ile
taşınmazın enerji iletim hattı altında kalan bölümünün tamamı, taşınmazın diğer
bölümünde ise meydana gelen değer azalması içintoplam
2.106.208,43 TL zarar hesaplamış ve bundan, Mahkemece hükmedilen 159.393,31 TL
düşüldükten sonra kalan 1.946.815,12 TL"nin tazminat olarak hisseleri oranında
ödenmesine karar verilmesini talep etmişlerdir. Başvurucular tarafından yapılan
hesaplamada da bilirkişi raporunda olduğu gibi enerji nakil hattı sebebiyle
taşınmazın değerinin % 2 oranında azaldığı kabul
edilerek hesaplama yapılmıştır.
B. Değerlendirme
35. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa"nın
"Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Taşınmazın değerinin, emsal alınan taşınmaza
göre 2,2 kat düşük olmayıp onunla aynı değerde bulunduğu ve dolayısıyla zararın
hesaplanmasının da hata içerdiği iddiasının mülkiyet hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Mağdur Statüsüne
İlişkin Genel İlkeler
37. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun"un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa’da güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin
taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından
ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma
hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla medeni haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler
bireysel başvuru ehliyetine sahiptir (Büğdüz Köyü Muhtarlığı, B. No: 2012/22, 25/12/2012, § 24).
38. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinde kimlerin bireysel
başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre
bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel
ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar, başvuruya konu
edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da
ihmalinden dolayı başvurucunun “güncel bir hakkının ihlal edilmesi”, bu
ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak” ve“doğrudan”
etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur”
olduğunu ileri sürmesi şeklindedir (Onur
Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
39. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği
ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu
kararın ardından ilgili açısından, uğradığı zararların varlığını devam ettirip
ettirmediğine bağlı bulunmaktadır (Sadık
Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 84). Başvurucuya
sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu
anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde
bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda
verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa
Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda idari veya yargısal bir
kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 84).
40. Başvurucunun şikâyet ettiği hususa ilişkin olarak yetkili idari
ve yargısal merciler tarafından ihlal tespiti yapılarak başvurucunun uğradığı
zararın tazminine hükmedildiği ve hükmedilen tazminatın da zararın giderilmesi
bakımından yeterli görüldüğü durumlarda, somut olayın koşulları çerçevesinde
mağdur statüsünün sona erdiğinden söz edilebilir.
2. İlkelerin Olaya
Uygulanması
41. Başvuru konusu olayda, başvurucuların mülkiyetinde bulunan
taşınmazın bir bölümünün üstünden kamulaştırma yapılmaksızın enerji nakil hattı
geçirilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
42. Olayda başvurucuların taşınmazının, üstünden enerji nakil
hattı geçirilen bölümünün kamulaştırılması söz konusu olmadığından bunun
mülkten yoksun bırakma kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır. İlgili imar
mevzuatı gereğince taşınmazın enerji nakil hattının altında kalan bölümünde
inşaat yapılması imkânının ortadan kalktığı gözetilerek bu müdahalenin
"mülkiyetin kontrolü" çerçevesinde incelenmesi gerektiği
düşünülebilir. Bununla birlikte buradaki müdahale, taşınmazın kullanım şeklini
düzenleyen, diğer bir ifadeyle inşaat yasağı öngören ilgili imar mevzuatının
doğrudan uygulanması sonucu gerçekleşmemiştir. Müdahale, taşınmazın üzerinden
enerji nakil hattı geçirilmesinden kaynaklanmış olup inşaat yasağı, bu
müdahalenin dolaylı bir sonucudur. Ayrıca başvurucular inşaat yasağı
öngörülmesinden değil, taşınmazın üzerinden enerji nakil hattı geçirilmesinden şikayet etmektedir. Dolayısıyla somut olaydaki müdahalenin
genel kural olan "mülkten barışçıl yararlanma" kapsamında incelenmesi
gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
43. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa"ya uygun
düşebilmesi için Anayasa"nın 35. maddesi ile 13. maddesindeki düzenlemelere
uygun olarak yapılması gerekmektedir. Anayasa"nın 35. maddesinin ikinci
fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin
kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa"nın
13. maddesi de "hak ve özgürlüklerin
ancak kanunla sınırlanabileceğini" temel bir ilke olarak
benimsemiştir.
44. Anayasa"nın 46. maddesine göre özel mülkiyetteki bir
taşınmaz kamu yararı amacıyla ihtiyaç duyulması hâlinde gerçek karşılığı peşin
ödenmek ve koşulları yasayla belirlenmek şartıyla kamulaştırılarak kamu
hizmetine tahsis edilebilir veya irtifak hakkı kurularak kamu yararı amacıyla
kullanımı sınırlandırılabilir (AYM, E.2004/25, K.2008/42, 17/1/2008).
Dolayısıyla idarenin ihtiyaç duyduğu özel mülkiyetteki taşınmazları edinme yolu
kamulaştırma usulüdür (AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012). Kamulaştırmanın
usul ve esasları ise 2942 sayılı Kanun"da detaylı bir biçimde düzenlenmiştir.
45. Kamulaştırma yapmaya yetkili olan devlet, kamu tüzel
kişileri, kamu kurumları veya kamu yararı bulunması hâlinde yararlarına
kamulaştırma yapılabilecek gerçek ve özel hukuk kişileri tarafından,
Anayasa"nın 46. maddesi ve 2942 sayılı Kanun"a aykırı şekilde, özel mülkiyete
konu taşınmazlara kısmen veya tamamen, fiilen veya hukuken bedelsiz olarak
yapılan el koyma işlemi
"kamulaştırmasız el atma" olarak tanımlanmaktadır (Celalettin Aşçıoğlu, B. No: 2013/1436,
6/3/2014, § 55).
46. Başvuru konusu olayda idare tarafından, başvurucuların
mülkiyetinde bulunan 67.897 m² büyüklüğündeki arsa niteliğindeki taşınmazın
2.823,17 m²lik kısmının üzerinden kamulaştırma yapılmaksızın veya kamu irtifakı
tesis edilmeksizin 1985 yılında enerji nakil hattı geçirilmiş; ayrıca anılan
kısım üzerinde trafo binası inşa edilmiş ve elektrik direkleri dikilmiştir.
Yargılama sırasında bilirkişiler tarafından hazırlanan rapora göre bu durum
taşınmazın değerinin % 2 oranında azalmasına yol
açmıştır. Mahkemece başvurucular lehine 159.393,31 TL tazminata hükmedilmiş;
trafo ve direk yerlerinin idare adına tesciline ve taşınmazın enerji nakil
hattı koruma bandı altında kalan kısmı üzerinde idare adına daimi
irtifak hakkı tesis edilerek tapuya tescil edilmesine karar verilmiştir. Bu
durumda, Anayasa"nın 35. ve 46. maddelerine aykırı biçimde 2942 sayılı Kanun"da
belirlenmiş süreçler takip edilmeden başvurucunun mülkiyetinde bulunan
taşınmaza kamulaştırmasız olarak el atıldığı mahkeme kararıyla sabittir.
47. Anayasa"nın 35. maddesi, başvurucuların, hukuka aykırı olduğu
saptanan müdahale nedeniyle oluşan ekonomik kayıplarının adil bir şekilde
giderilmesini gerektirmektedir. Adil giderimden söz edilebilmesi için
başvurucuların hukuka aykırı müdahale nedeniyle oluşan tüm zararlarının
karşılanması zorunludur. Zararın tespiti hususunda dikkate alınacak ölçüt,
müdahalenin gerçekleşmemiş olması hâlinde başvurucunun içinde bulunacağı
ekonomik durumdur. Buna göre, müdahale olmamış olsaydı hayatın olağan akışına
göre başvurucunun içinde bulunması muhtemel olan ekonomik durum ile müdahale
sonrası oluşan mevcut ekonomik durumun kıyaslanması ve aradaki farkın telafi
edilmesi gereken zarar olarak kabulü gerekmektedir.
48. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat ödenmesine
hükmedilmesi, belirtilen ilkelere uygun olmak kaydıyla yeterli bir giderim
aracı olarak görülmektedir (Celalettin
Aşçıoğlu, § 67; Mustafa Asiler,
B. No: 2013/3578, 25/2/2015, § 61). Somut olayda da kamulaştırmasız el atma
nedeniyle tazminat davası açılmış ve Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi
sonucu düzenlenen rapora dayanılarak 159.393,31 TL tazminata hükmedilmiştir. Bu
durumda, hükmedilen tazminatın başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi
bakımından yeterli olup olmadığına bakılmalıdır.
49. İrtifak hakkı, özellikle arsa niteliğindeki taşınmazların
sahipleri tarafından kullanım hakkını önemli ölçüde etkilemekte, ancak
kamulaştırmada olduğu gibi mülkiyet haklarının tümünü kamuya devretmemektedir.
Mülk sahipleri kamu kurumları tarafından taşınmazları üzerinde irtifak hakkı
kurulsa da taşınmazların kuru mülkiyetine sahip olmaya devam etmekte, belli
ölçüde taşınmazı kullanabilmekte ve taşınmazdan gelir elde edebilmektedirler (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No:
2013/2511, 22/1/2015, § 46).
50. Anayasa"nın 35. ve 46. maddeleri uyarınca, üzerinde irtifak
hakkı kurulan taşınmazlarda meydana gelen gerçek değer düşüklüğü karşılığının
taşınmaz maliklerine peşinen ödenmesi gerekmektedir. Anayasa"nın 46. maddesine
göre irtifak hakkı da taşınmazın gerçek değeri üzerinden belirlenmelidir.
Bununla birlikte taşınmazın kamulaştırılması karşılığında ödenen gerçek bedel
ile aynı taşınmazda irtifak hakkı kurulması nedeniyle meydana gelen değer
düşüklüğünün gerçek karşılığının aynı miktarda olmayacağı açıktır (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 47).
51. Ayrıca çok sayıda alıcısı ve satıcısı bulunmayan ve satışa
konu malların aynı nitelikte (homojen) olmadığı emlak piyasasında, bir
taşınmazın herkes için geçerli tek, değişmez ve kolay hesaplanabilir bir
fiyatının olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır.
Anayasa"nın koruması altında bulunan mülkiyet hakkı açısından önemli olan
kamulaştırılan veya üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın gerçek değerinin
2942 sayılı Kanun"a göre belirlenmesi, irtifak hakkı kurulan taşınmazda meydana
gelen değer düşüklüğü karşılığının objektif kriterlere göre tespit edilmesi ve
ulaşılmak istenen kamu yararı ile orantılı bir bedelin başvuruculara
ödenmesidir (Mukadder Sağlam ve Diğerleri,
§ 48).
52. Bahsedilen kriterler çerçevesinde bedel veya değer düşüklüğü
karşılığının tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtay"ın bu konudaki uzman
dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir
mahkeme olmadığı gibi mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda
bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de
bulunmamaktadır (Mukadder Sağlam ve
Diğerleri, § 49). Anayasa Mahkemesinin görevi, adil giderimin
sağlanıp sağlanmadığının incelemesinden ibarettir.
53. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin içtihatları incelendiğinde;
irtifak hakkı nedeniyle değer düşüklüğü karşılığının taşınmazda irtifak kurulan
alanın toplam taşınmaza oranının değer düşüklüğü oranı ile çarpılması sonucu
tespit edildiği ve bu yöndeki içtihadın yerleşik hâle geldiği görülmektedir.
Daire, taşınmazın geometrik şekli, yüzölçümü, niteliği, enerji nakil hattının
güzergâhı ve irtifak hakkının taşınmazda meydana getirdiği etkiyi gözönünde bulundurarak değer düşüklüğü oranını tespit
etmektedir. Dairenin yukarıdaki kriterlerde taşınmazın değerini değiştiren bir
husus olmadıkça taşınmazın niteliğine göre belli oranları uygulayarak
taşınmazlarda meydana gelen değer düşüklüğünü tespit ettiği anlaşılmaktadır (Mukadder Sağlam ve Diğerleri, § 51).
54. Olayda Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu
düzenlenen raporda, başvurucuların taşınmazının, emsal alınan taşınmaza nazaran
2,2 kat daha az değerli olduğu kabul edilmiş ve netice itibarıyla, el atma
nedeniyle taşınmazın değerinin % 2 oranında azaldığı
sonucuna ulaşılmıştır. Raporda, 2942 sayılı Kanun"un 11. maddesinin dördüncü
fıkrası uyarınca irtifak kamulaştırması yöntemiyle, diğer bir ifadeyle el atma
nedeniyle taşınmazın genelinin değerinde meydana gelen % 2"lik
azalma dikkate alınarak uğranılan zararın miktarı tespit edilmiştir. Buna göre
öncelikle üzerinde trafo inşa edilen ve direk dikilen toplam 146 m²lik bölüm
için 15.503,74 TL tazminat hesaplanmış; ardından, toplam 67.897 m² büyüklüğünde
olan taşınmazın, üzerinde trafo inşa edilen ve direk dikilen toplam 146 m²lik
bölümü dışında kalan 67.751 m²"sinin el atma nedeniyle değerinde meydana gelen
azalma dikkate alınarak ödenmesi gereken tazminat 143.889,57 TL olarak
belirlenmiştir.
55. Bilirkişi tarafından uygulanan hesaplama yönteminin Yargıtay
5. Dairesinin yerleşik içtihatlarına uygun olduğu anlaşılmaktadır. Taşınmazın
değerinin, emsal alınan taşınmazdan 2,2 kat daha az değerli olduğu kabul
edilerek hesaplama yapılmış ise de bu sonuca soyut bir biçimde ulaşılmadığı,
gerekçelerinin bilirkişi raporunda açıklandığı görülmektedir. Bilirkişiler,
emsal taşınmazın daha gelişmiş bir mahallede bulunmasını, şehir merkezine daha
yakın bir mesafede olmasını ve konut alanının içinde yer almasını dikkate
alarak bu sonuca ulaşmışlardır. Bilirkişiler tarafından varılan kanaat
Mahkemenin ve Yargıtayın bu konudaki uzman Dairesinin denetiminden geçmiş ve hukuka uygun
bulunmuştur. Başvurucuların taşınmazının değerine ilişkin yargılama sonucu
ulaşılan bu kanaatin aksi sonuca ulaştırmayı gerektirecek herhangi bir neden de
bulunmamaktadır.
56. Öte yandan başvurucular, taşınmazın enerji nakil hattı
geçirilen bölümü yönünden, bu kısımda inşaat yapılması mümkün olmadığından
mülkiyet kamulaştırması yöntemiyle tazminatın hesaplanması gerektiğini öne
sürmektedirler. Buna göre, enerji nakil hatlarının altında kalan kısmın
tamamının değeri ile diğer bölümün değerinde meydana gelen azalmanın dikkate
alınarak ödenmesi gereken tazminatın belirlenmesi gerektiği savunulmaktadır.
57. Yargılama sırasında Belediye tarafından Mahkemeye gönderilen
yazıda, ilgili mevzuat uyarınca bu alanlara yapılaşma izni verilmesinin mümkün
olmadığı ve buraların yol, park veya yeşil alan olarak ayrılması gerektiği
ifade edilmiştir. Başvurucuların arsa niteliğinde olan taşınmazları üzerinde
yapı yapılamayacak olmasının taşınmazın değerinde belli ölçüde azalmaya yol
açacağı açıktır. Bu durumda, yargılama sırasında uygulanan tazminat hesaplama
yönteminin bu nedenle oluşan zararı gidermeye elverişli olup olmadığı ele
alınmalıdır.
58. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, taşınmazın bir bölümü
üzerinde enerji nakil hattının geçirilmesi nedeniyle taşınmaza olan talebin
düşeceği, üzerinde inşaat yapılmasının çevredeki diğer taşınmazlara göre
gecikeceği ve yapılacak yapıların geri dönüşüm riskinin artacağı gözönünde bulundurularak el atma nedeniyle taşınmazın
değerinin % 2 oranında azaldığı sonucuna ulaşılmıştır.
Anılan raporda, toplam 67.897 m² büyüklüğünde olan taşınmazın, müdahale edilen
bölümü çıkarıldıktan sonra kalan 64.927,83 m²lik kısmında inşaat
yapılamayacağına ilişkin herhangi bir görüş bulunmadığı gibi başvurucuların da
bu yönde bir iddiası yoktur.
59. Taşınmazın yapıya müsait olup olmadığı değerlendirilirken
sadece üzerinden enerji nakil hattı geçirilen bölümünün değil, tümünün gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Taşınmazın bir
bölümü üzerinde enerji nakil hattının geçirilmesi, bu bölümün altında inşaat
yapılması olanağına son vermekle birlikte taşınmazın diğer bölümünün
yapılaşmaya açılması imkânını ortadan kaldırmamakta; sadece yapılacak yapının
taşınmaz içindeki konumunun değişmesine ve ayrıca bilirkişi raporunda da
belirtildiği üzere inşaat yapımının gecikmesine yol açmaktadır. Bilirkişi
raporundaki tespitler gözönünde bulundurulduğunda,
taşınmazın değerinde meydana gelen azalmanın oranı saptanırken, enerji nakil
hattının altında kalan bölümü üzerinde inşaat yapılamayacak olmasının neden
olacağı zararın da hesaba katıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu hususlar
bir bütün olarak değerlendirildiğinde, adil giderimin sağlanması bakımından,
taşınmazın enerji nakil hattının altında kalan bölümünün mülkiyet bedeline
hükmedilmesi zorunluluğunun bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
60. Başvurucular, taşınmazın üzerinden geçirilen enerji nakil
hattının yol açtığı değer kaybının % 2 olduğu
tespitinin gerçeği yansıtmadığını ileri sürmektedirler. Bakılan başvuru ile
benzer nitelik taşıyan Kahyaoğlu ve Diğerleri/Türkiye
başvurusunda AİHM, bilirkişi raporunda taşınmazda oluşan değer kaybı
taşınmazın gerçek değerinin % 9"u olarak tespit edildiği halde Mahkemece,
hiçbir somut gerekçe gösterilmeksizin salt Yargıtay"ın, kamu irtifaklarında
zarar miktarının taşınmaz değerinin % 2"sini aşamayacağı yolundaki içtihadından
hareketle, taşınmaz değerinin % 2"siyle sınırlı olarak tazminata hükmedilmiş
olması ve geri kalan % 7"lik zarar yönünden davanın reddedilmiş olması
sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 28-29).
61. Ancak bakılan başvuruda, enerji nakil hattının taşınmazda
yol açtığı değer kaybının % 2 olduğu hususu doğrudan
uzman bilirkişilerce kabul edilen bir görüştür. Kahyaoğlu ve Diğerleri/Türkiye başvurusuna konu olaydan
farklı olarak Mahkemenin bilirkişi raporundaki tespitin aksine bir kabulü
bulunmamaktadır. Dolayısıyla AİHM"in anılan kararına
konu olayın bakılan başvuruyla tam olarak örtüşmediği anlaşılmaktadır. Öte
yandan, başvurucular her ne kadar % 2 oranının gerçeği
yansıtmadığını ileri sürmekte iseler de bunun ne kadar olması gerektiğine dair
bir veri de sunmamaktadırlar. Kaldı ki, başvurucular tarafından başvuru
dilekçesinde yapılan hesaplamada da bilirkişi raporunda olduğu gibi enerji
nakil hattı sebebiyle taşınmazın değerinin % 2
oranında azaldığı kabul edilerek hesaplama yapıldığı görülmektedir. Bu itibarla
enerji nakil hattının yol açtığı değer kaybının % 2
olduğu biçimindeki kabulün gerçek zararın tespitine mani teşkil etmediği
değerlendirilmektedir.
62. Sonuç olarak, somut başvuruya konu davada Yargıtay 5. Hukuk
Dairesinin oturmuş içtihadı doğrultusunda taşınmazın bir bölümü üzerinde enerji
nakil hakkı geçirilmesi nedeniyle taşınmazın genelinde tespit edilen % 2 oranındaki değer düşüklüğü karşılığı başvuruculara
ödenen bedelin adil giderimin sağlanması bakımından yeterli olduğu kanaatine
varılmıştır.
63. Buna göre başvurucuların ileri sürdüğü ihlal iddiasına konu
müdahalenin yeterli ölçüde tazminat ödenmek suretiyle giderildiği, yeni olgular
içermeyen somut başvuru açısından başvurucuların mağdur sıfatının bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
64. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin kişi
yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun kişi yönünden
yetkisizlik nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine BIRAKILMASINA
23/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.